Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!
25 Eylül 2023, 06:00:15 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Orjinal Tema Chip Kırmızı Chip Ateş Kırmızı Chip Şeftali Chip Kahve Chip Deli Mavi Chip Dark Mavi Chip Lavanta Chip Yeşil Chip Rize Yeşili Chip Siyah Chip Gri    Forum Renklerini Kendinize Göre Seçmek İçin Üst Taraftaki Renk Sekmelerini Tıklayınız.
 
  İletileri Göster
Sayfa: [1] 2 3
1  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Avcı George ( Hunter George ) : 03 Ağustos 2023, 20:24:08

AVCI GEORGE ( HUNTER GEORGE )
Yıl 1915. İngilizler, Çanakkale'ye ingiliz donanmasını getirdi. Yetmedi. Fransız donanmasından yardım istedi. Fransız gemileri, Çanakkale'ye geldi. İngiliz gemileriyle birlik olup Türk tabyalarını dakikada insan büyüklüğünde 60 mermi atan toplarıyla dövmeye başladı. Türk siperleri giderek boşaldı. Savaşan askerler azaldı. Siperler, gerilere çekildi. Sonradan Mustafa Kemal geldi. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Mustafa Kemal. Türk topçularına ateş emrini verdi. Ateş, ateş, ateş dedi. Öncesinde alman komutanlar vardı ve Türk topçularına ateş etmeyin, bekleyin diyordu.

İngilizler baktı, Çanakkale geçilmez. Bunun için bir engel var: Mustafa Kemal. Londra'da başbakan Winston Churchill  bakanlarıyla bir toplantı yaptı ve sonuç: Avcı George, Çanakkale'ye yönlendirilecekti. O, uçan kuşu vururdu değil ki, Mustafa Kemal'i vurmasın. Avcı George, Hindistan'dan yeni gelmişti. Bana bir hedef gösterin ikinci kurşuna gerek kalmaz, diyordu. Avcı George gece yarısından sonra Çanakkale'ye geldi. Yanılma payının sıfır olduğu ve hedefin kesinlikle imha edileceği sözünü verdikten sonra karanlığa doğru adım attı. Ben bir dünya yaratırım ve yarattığım o dünyanın ilk hayranı ben olurum, diyordu.  Dağlar, tepeler aştı, soğuk sulardan içti. Çimen ve ot yedi. Aradan günler, haftalar geçti. Artık ingilizler bile onun nerede olduğunu bilmiyordu.

Günlerden bir gün ingiliz ve fransız savaş gemileri Türk siperlerini yoğun bombardıman ateşine tabi tutmuştu. Mustafa Kemal bombalardan korkmuyor, sağa sola emirler yağdırıyordu. Mustafa Kemal olmasaydı Çanakkale destanı yazılamazdı.

Bir gün avcı George'den telsiz mesajı geldi:  Bombardımanı kesin. Tepeye çıkmış ve olanca ağırlığıyla Türk siperlerini göz hapsine almıştı. Mustafa Kemal namlunun ucundaydı ve tetiği bir kez çekmesi sonun başlangıcıydı. Avcı George tetiğe bastı, bir kez daha bastı. Mustafa Kemal çok hareketliydi, atışlar boşa gitmişti. Yazıklar olsun diyerek tüfeğini yere attı. Hedef büyüktü ve vuramadığı için, kendine lanet etti.  Bombalar, evet, bombalar. Belindeki kemere bağlı duran iki bomba. Doğumu İstanbul'du. 15 yaşında ailesiyle birlikte Londra'ya göç etmişti. Bir Türk kadar Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Londra'da üniversitede okurken tüfek atışlarına merak sarmış ve kısa zamanda ingiltere şampiyonu olmuştu.  Bel kayışında takılı iki bombayı ellerine aldı. Tepeden ağır adımlarla aşağı, Türk siperlerine doğru yürümeye başladı. Türk siperlerindeki asker ve subaylar, iki elinde birer bomba olan ve Türkçe konuşan askere bir anlam verememişti.

Avcı George sonunda Mustafa Kemal'in karşısına çıktı. Sol elindeki bombayı cebine koydu. Sağ elindeki bombanın pimini çekti ve attı ama bomba patlamadı. Birkaç asker, tüfeğini George'ye doğrulttu. Ellerini kaldır, diye bağırdı. Tüfekler üstüne çevrilince Avcı George şaşırdı. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı.  Bir yerlerde bir şeyler bunu kolluyor, diye düşündü. İkinci bombayı atsam nafile, o bomba da patlamayacak, diye düşündü. Geriye doğru on adım attı ve ikinci bombanın pimini çekti. Bomba korkunç bir gürültüyle patladı. Artık ortada  ne avcı vardı ne George vardı.

SON



2  DİN-İNANÇ PLATFORMU / Kıssadan Hisse / Ynt: Arap Dede - Serdar Yıldırım : 17 Mayıs 2023, 00:17:33

ARAP DEDE
Bundan yıllar önce ben on iki yaşındayken annemle bir yaşlı kadının evine misafirliğe gitmiştik. Ev iki katlı ahşap bir evdi. Girişte kocaman tahta kapı vardı. Kapıdan girince zemin kat topraktı. Birkaç adım sonra tahta merdiven önüne geliniyor ve yukarı çıkılıyordu. Zemin katın ortasında kenarları demir, tahtadan kocaman bir kapak dikkatimi çekti. Demek ki, oradan yeraltına iniliyordu. Acaba orada ne vardı?
Yukarı çıktık. Nasılsın, iyi misin faslından sonra, annemle o yaşlı kadın koyu muhabbete daldılar. Çay, bisküvi ikramı derken, yaşlı kadın Arap Dede’den bahsetmeye başladı ve şunları söyledi: “ Arap Dede, benim kocamdı. Yıllar önce vefat etti. Evin yanındaki İnegöl Sinan Bey camisinde imamlık yapıyordu. Vasiyeti üzerine girişteki zemin katın altına gömüldü. Oradaki tahta kapak mutlaka dikkatini çekmiştir, Serdar. “
“ Girişte hemen fark ettim. Orada mı yatıyor Arap Dede? “
“ Sen çok uyanık bir çocuksun. Bu anlatacaklarımı unutma. “
“ Hele sen anlat. Merak etme unutmam. “
“ Her sabah zemin katın altına inip Arap Dede’nin kabri başında Fatiha okurum. Takunyalarının biri orada, biri buradadır. Onları yan yana koyarım. Su ibriği yarıya kadar su doludur. Onu tekrar ağzına kadar doldururum. Duvarda tahtadan bir askı vardır. Orada asılı ıslak havluyu temiz, kuru bir havluyla değiştiririm. Kısaca Arap Dede gece kalkıp abdest alıp, namaz kılıyor. “
Derin bir sessizlik oldu. Birkaç dakika konuşan olmadı. Sessizliği yaşlı kadın bozdu: “ Hadi desen ki Arap Dede kalkmıyor, farz et ki, fareler diyelim, fareler takunyaları /Takunya: Tahtadan yapılmış bir tür terlik / dağıtıyorlar. İbrikten su içiyorlar. Birazını yere döküyorlar. İbriğin etrafı hep ıslak oluyor. Yerden belki 1.5 metre yüksekteki havlu nasıl ıslanıyor, duvara asılı askı kuru olduğu halde? Ben inanıyorum Arap Dede’nin geceleri kalkıp abdest alıp namaz kıldığına. “
Olayı yıllar içinde bilmem kaç defa tanıdıklara, arkadaşlara anlattım. Bir kişi bile çıkıp böyle şey olmaz demedi. Nedeni bilinmez bir korku duydukları kesin. İnsanlar nedense böylesine dini konuları derinlemesine irdelemeye yanaşmıyorlar. Hoca, imam, hafız gibi dini konularda eğitim görmüş insanlarla konuşurken bir konu hakkında çerçeveyi genişletmeye çalıştığımda: Sus, öyle şeyler söyleme, günaha girersin diye tepki gösterenlerle ve çatılmış kaşlarla karşılaştım. Benim kalbimde kötülük yok niye günaha gireyim? Araştırmak, soruşturmak, öğrenmeye çalışmak kötü bir şey mi? Soru sormayan ne öğrenmiş? Her neyse ben de yıllardır Arap Dede’nin geceleri kalkıp namaz kılıp kılmadığını gerçekten merak eder dururum.

BİTTİ

Yazan: Serdar Yıldırım

3  DİN-İNANÇ PLATFORMU / Kıssadan Hisse / Ynt: Mezardan Uzanan El - Serdar Yıldırım : 17 Mayıs 2023, 00:15:23

MEZARDAN UZANAN EL 
Serdar on iki yaşındaydı. Bir yıl vardı ki, mahalle arkadaşlarıyla şehir dışındaki top sahasında maç yapmaya gidiyorlardı. Birkaç günde bir öğleden sonra maç yapmaya giderken ağaçlıktan dolanıp top sahasına varıyorlardı. Aslında kestirmeden gitmek vardı ya o zaman  mezarlıktan geçmek gerekiyordu. Bu işe istekli olan yoktu. Bazen maç uzuyor, karanlığa kalıyorlardı. Çocuklar evlerine geç kalmamak için, mezarlıktan geçelim diye maç bitiminde atıp tutuyorlardı ama mezarlık kapısına gelindiğinde sesler kesiliyordu.   Bir iki derken,  bir akşamüstü  karanlığa kalınmıştı. Dönüşü yok mutlaka mezarlıktan geçiyoruz diyenler  mezarlık kapısına gelindiğinde susmuştu. Serdar duruma el koymak ihtiyacını hissetmişti. “ Arkadaşlar, arkamda tek sıra olun. Ben sizi mezarlıktan geçiririm “ dedi. Hafif ay ışığı vardı ve kesme taşlardan yapılmış mezarlık içindeki dar yolu aydınlatıyordu. Çocuklar sessizce Serdar’ın peşi sıra ilerlediler. Yolun yarısına gelinmişti ki yan taraftaki mezarlıktan bir el uzandı. “ Tut elimi, benim elimi tut “ diyordu derinden gelen bir ses. Serdar irkildi. Yüreği ağzına gelecekmiş gibi oldu.  Arkasına baktı. Kimse yoktu. Hani arkadaşları neredeydi? Geriye dönüp kaçmaya başladı. Hızla mezarlıktan çıktı. Hedefi top sahasıydı. Oraya ulaşmak istiyordu. İki kere arkasına bakmıştı. Gördükleri tarifi imkansız şeylerdi. Peşinde ölüler vardı.

Top sahasına vardığında bugünkü maçta gol attığı kalenin içine yattı. Arkasında kalenin filesi vardı. Uzanıp tutmaya çalışan olursa fark ederdi. Tehlike gelse gelse önden gelirdi. Böyle bir şey olursa o zamanda ona göre davranırdı. Kalenin içine girdiği andan itibaren peşindekilerin kaybolduğunu anladı. Yine de her an tetikteydi. Gözleri dört bir yana fır dönüyordu. O gece sabaha kadar bekledi. Güneşin doğuşunu görmek kimseyi Serdar kadar sevindiremezdi. Derin bir oh çekti ve  mezarlıktan geçerek evine vardı. O el uzanan mezar sessizliğin sesini dinliyordu. Bir hareket yoktu.

Eve giderken ileride Namık'ların evinin önünde bir polis arabası duruyordu. Galiba yirmi-yirmi beş adam ve kadın vardı. Polisler onlarla konuşuyordu. Eve girdi. Annesi, babası evdeydi. “Oğlum nerede kaldın? Bütün gece neredeydin? “ diye sordular. Olanları anlattı. Babası öğretmendi. Polislerin yanına götürdü. Olayın tek görgü şahidiydi. Polisler, anlattıklarını dinlediler. Zabıt tuttular. Daha sonra evine geldi. Yemek yedikten sonra uyudu. Ertesi gün kaybolan çocukların aileleri bir evde toplandılar. Olanları onlara da anlattı. Sorulan soruları cevapladı. İnanan da vardı, inanmayan da. Şu bir gerçekti: Ortada kaybolan on dört tane çocuk vardı. İşte buna hepsi inanıyordu.

Mezarlıkta ve top sahasında yapılan araştırmalar sonuçsuz kaldı. Aradan bir ay geçti. Bir ateş yanmıştı ve alev alev yanan ateş sönmüştü. Olanlar unutulmaya başlamıştı. Araştırmalar sırasında dikkatini mezarcı Mahmut çekmişti. Mezarcı Mahmut, Serdar’ın anlattıklarını doğruluyor ve daha önce de o mezarın yanında  çocukların kaybolduğunu söylüyordu. Mezarlık içindeki evine gitti. Onunla uzun uzadıya konuştu. Mezarcı Mahmut o mezar alıcı dedenin mezarı diyordu. Doksan iki yaşında ölmüştü. Öteki kaybolan çocuklar geri gelmedi, bunlar da geri gelmez diyordu.   Serdar ve ailesi dört yıl sonra o şehirden taşındılar. Aradan uzun yıllar geçti. Namık, Hikmet, Vahdettin, Mesut…tam otuz beş yıldır yoktular. Serdar geçen yazın yıllar sonra ilk defa o mezarlıktan geçti. Mezarcı Mahmut çoktan ölmüş, vasiyeti üzerine alıcı dedenin mezarının üstüne gömülmüştü. Bu işlemden sonra burada hiç çocuk kaybolmamıştı. Serdar mezarlıktan ayrılırken, çocuk konuşmaları, gülüşmeleri duyar gibi olmuştu.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

4  EĞLENCE PLATFORMU / Hukuk Fıkraları, Komik Anekdotlar, vs. / Ynt: Hırsızın Aşkı - Serdar Yıldırım : 17 Mayıs 2023, 00:12:22
HIRSIZIN AŞKI
Genç manken defilelerde boy gösteriyor ve televizyon reklamlarında oynuyordu. Bakışı, duruşu, yürüyüşü inanılmaz bir karizmaydı. Özel olarak düzenlenen davetlerde ilgiyi üzerinde topluyordu. Genç kızlar, onu yakından görebilmek için, birbirlerini ezerlerdi. Sonra da kim en çok yanına sokuldu, kim elini tuttu tartışması başlardı:
" Hiç boşuna konuşmayın, ben bir karış yanına geldim. "
" O da bir şey mi? Teni tenime değdi. Eliyle kolumu elledi. Sıcaklığı hala üstümde. "
Genç manken bir gün yakın arkadaşlarından şöyle bir teklif aldı. Bikini defilesi vardı ve mutlaka gelmeliydi. Bizimki önce gitmem dedi, naza çekti ama sonunda gitti. Podyuma ilk çıkan manken kız, görülmemiş güzellikte: Dört renkli saçları ( sarı, mavi, yeşil, kırmızı ) edalı bakışları, hak etti alkışları. Manken kızın güzelliği karşısında beyninden vurulmuşa dönen genç mankenin gözü diğerlerini görmedi. Sessizce yerinden kalktı, kulise doğru yöneldi. Onun geldiğini gören kulis görevlisi kapıyı ardına kadar açtı. Manken kızla kısa bir görüşme yaptı ve kalbini çalarak kaçtı. Manken kız avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
" Hırsız var! Kalbimi çaldı, kaçıyor. "
Kuliste bulunan manken kızlar, onu durdurmaya cesaret edemedi. Sonrasında ne mi oldu? Teklifler çoktu, genç manken ilk uçakla Paris'e uçtu. Orada defileye çıkacaktı. Kalpsiz kalan manken kız ikinci uçakla Paris'e uçtu. Çıktığı ilk defilede gencin kalbini çalarak İstanbul'a döndü. Tabi diğer uçakla genç manken peşinden. Bu iki hırsız birbirlerine kalplerini geri vermediler. Söz, nişan faslını atlayarak üçüncü gün evlendiler. Mankenliğe devam ettiler. Bir farkla: Genç gelin artık bikini defilesine çıkmıyordu.
Siz siz olun kalbinizi çaldırmayın. Eğer çaldırır da çalanın kalbini çalamazsanız yandığınızın resmidir. Kalbiniz hırsızın elinde sızlar durur.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

5  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Atatürk'ün Çocukluk Anıları 2 : 17 Mayıs 2023, 00:07:49

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: CİVCİVLER HOROZ OLDU
Dayımın çiftliğinde günler birbiri ardına geçip giderken, bir gün dayım torba dolusu civcivle çıkageldi: Koş Mustafa koş, bak sana civciv getirdim. Onları besle, büyüt, dedi. Ben bir sandalyeye oturdum. Saydım, civcivler on taneydi. Makbule ile Naciye civcivleri besleyip büyütmeme yardımcı olacaktı.
Geçen günlerle birlikte civcivlerin azalmaya başladığını fark ettim. Çiftliğin bahçesinde dolaşan bir kedi vardı ve civcivleri o kapıyordu. Çiftliğe geldikleri ilk gün orta yere bıraktığımızda dört civciv yanıma geliyordu. Beni tercih etmeyenler, Makbule ile Naciye'nin yanına gidiyordu. Kedi onların civcivlerini yedi. Bana inanan dört tanesini büyüttüm. Hepsi horoz oldu.

--------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: EVCİLİK ANISI
Çocukluk çağında yaşadığım unutamadığım anıların başında evcilik anısı vardır. Selanik'te sekiz on yaşları arasında komşu kızları evlerinin önüne kilim serer ve evcilik oynardı. Türk çocukları değil ama ermeni ve rum çocukları bunlara rahat vermez, tepelerine dikilir, alay ederdi. Ermeni Krikor: Vay Fatoş, kurmuşsun evini, bakarsın rahatına. Şu kıza çocuğum dersin, yoktur bunun babası?
Rum Yorgo: Olurum ben o çocuğa baba. Yeter ki kapın açık olsun.
Fatoş, sonunda alaylardan bıkmış ve evcilik oyununa bir baba aramış. Sonunda beni buldu. Olanları anlattı. Biz evcilik oynarken, baba olur musun, dedi. Ben hiç düşünmeden evet dedim. Olaylar gözümün önünde cereyan ediyordu ve görünen köy kılavuz istemezdi.
Ertesi gün Fatoşların evinin önüne kilim serilmişti. Temsilde anne Fatoş ve iki kızı yemek yapıyordu. Ben kilimin ortasında oturuyor ve baba rolündeydim. Ermeni ve rum çocuklar gelip geçiyor ve bana bakıyorlardı. O gün tek laf atan, ileri geri konuşan olmadı. Selanikli Mustafa derlerdi bana. Sonraki günlerde çağırdığı zaman Fatoş'un yardımına koştum. Baba rolü oynadım. Bu zaman süresince sataşma olmadı. Ermeni ve rum çocuklar, dilleri damaklarına yapışmış vaziyette geçip gittiler.

--------------------------------------------------------------------------

DÜŞMANIM ÇOK ŞU ANDA
İki yaşındaki Mustafa abisi Ahmet ile Selanik'in toprak sokağında gidiyordu. Şu temmuz sıcağında deniz kıyısı en iyi yerdi. Ege denizi, adaları çok olan prima bir yerdi. Görkemli bir dev, adadan adaya ayak basar, ayağını suya değdirmeden Girit'e ulaşırdı.
Ortaçağ kalığı zihniyete bel bağlamadan, özgün fikir üreten Selanik'in yıldız çocukları, atılım içindeydi. Aralarında tartışma oluyordu. Bugünkü konuşmaların odak noktası: Dünya dursa ne olurdu? Birkaç saattir süren fikir ayrılıkları neredeyse kavgaya dönüşecekti ki, Ahmet ile kardeşi Mustafa ufukta göründü. Çocuklar, bunlar Ahmet ve Mustafa. Olayı onlara anlatalım, onlar ne derse kabullenelim, düşüncesinde birleştiler.
Dünya dursa ne olur sorusuna Ahmet: Dünyadaki yaşam son bulur, dedi. Bak biz de öyle dedik, siz karşı çıktınız, diyenler sesini yükseltince tartışma giderek alevlendi. Bunun üzerine Ahmet, iki elini havaya kaldırıp teslim işareti çizdikten sonra herkes sustu. Ali şöyle dedi, Veli böyle dedi, demeyi bırakalım ve Mustafa'ya kulak verelim. Mustafa ne derse o olsun,  tamam mı, deyince herkes tamam dedi.
Ahmet: Mustafa dünya dursa ne olur? diye sordu.
Mustafa: Dünya durmaz, döner, dedi ve bütün ağızlar açık kaldı.

---------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU - ÇİĞDEM TOPLADIK
Bir kış günü sabahı saat 8 sularında Zübeyde Hanım uyanmıştı. Sağa-sola bakındı. Ali Rıza Bey derin uykudaydı. Gümrük memuru olduğu için, geç yatmıştı çünkü ertesi gün tatildi. Öğleden önce kalkmazdı. Zübeyde Hanım çocukların odasına yöneldi. İki yaşındaki Mustafa yatağında uyuyordu. Abileri Ahmet ve Ömer yataklarında yoktu. Beyninden vurulmuşa döndü. Kim, neden yavrularını annesinden ayırırdı? Bu durum inanılmaz bir vurdumduymazlık değil miydi? Kim, ne isterdi bir çocuktan? Diğer odaya baktı. Bahçeye çıktı. Sarışın, mavi gözlüm dediği , canları Ahmet ile Ömer ellerinde birer toprak tencere olduğu halde geliyordu. Oğulları yanına gelince Zübeyde Hanım sordu: Sabahın körü yatağınızda yoksunuz. Bu tencereler de neyin nesi? Bunların içinde ne var?
Ahmet: Anne, gece çiğ yağdı, biz de çiğdem topladık. Hani saksıdaki güllerim, sümbüllerim soluyor dediydin ya, biz de bu durumun önüne geçmek istedik.
Zübeyde Hanım'ın izin vermesiyle oğulları saksılara çiğdem döktü. Aradan günler geçtikçe solmaya yüz tutan güller, sümbüller canlandı, çiçek açtı.

-----------------------------------------------------------------

GÜVERCİN YAVRULARI
Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım'ın oğulları Ahmet ile Ömer, Selanik'teki evlerinin bahçesinde geziniyordu. Bu bahçedeki ağaçlara nedense güvercinler daha çok konardı. İlkbaharın gelmesiyle birlikte güvercinler yumurtlar ve günler sonra yumurtadan yavrular çıkınca bunları besler, yavrular büyüdükten sonra yuvadan uçup giderdi. Ahmet ile Ömer bu durumu alkışlardı.
Yıl 1883. Ahmet 9, Ömer 8 yaşında. Bir ilkbahar sabahı. Ahmet sabah erkenden kuş cıvıltılarına uyandı. Kardeşi Ömer'i uyandırıp birlikte bahçeye çıktı. Günlerdir takip ettikleri güvercin yuvasındaki 4 yumurtadan 4 yavru güvercin dünyaya gelmişti. Anne ve baba güvercin yavrularına yiyecek bulmak için, uçup gitti. Aniden gökyüzünde bir kartal belirdi ve dönerek alçalarak yuvanın başına kondu. Bir kaç dakika sonra yuvada yavru kalmamıştı.
Ahmet ile Ömer bu durumu korku dolu gözlerle izledikten sonra eve kaçtı ve bahçe kapısını içeriden kilitledi. Tam doymayan kartal bahçe kapısına doğru hamle yaptı ve kapıya çarpıp yere düştü. Daha sonra uçup giden kartal bir daha oralarda görünmedi. 

------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU:  İYİ YÜREKLİ KIZ
Atatürk'ün ablası Fatma dört yaşındaydı. Bir bebeği vardı, onunla oynuyordu ama bu yetmiyordu. Canı çok sıkılıyordu.Mutfakta yemek pişiren annesinin yanına gitti. Anne, yanına geldim ama bana masal anlatmanı istemiyorum. Bana anlatacak bir hikayen var mı?
Annesi: Aman kızım, ne demek? Sen iste yeter ki benim masallar kadar anlatacak hikayelerim de pek çoktur. Bir adam varmış, insanları çok severmiş. Fakirlere yardım etmek istermiş ama cebinde parası yokmuş. Ah, bir param olsa da şu dünyada fakir kalmasa, diye düşünürmüş. Bu adam sonunda altmış dört yaşına girmiş. Ben en azından bir bu kadar daha yaşarım, dermiş.
Bir gün bu adam yol kenarından giderken, ilaç satan bir dükkanın önünden geçiyormuş. Orada çalışan tezgahtar on altı yaşlarında bir kızmış. Bu adama gülümsemiş ve selam vermiş. Adam da gülümsemiş ve kızın selamını almış. Aradan günler, aylar, yıllar geçmiş.

Bir gün bu adam dağda, bayırda gezerken bir sandık altın bulmuş. Sandığı sırtladığı gibi evine taşımış. Zaman içinde altınların bir kısmını harcamış. Kalanı son nefesini vermeden önce iyi yürekli kıza bağışlamış. İyi yürekli kız altınların kimden geldiğini anlayamamış ama yıllarla altınları harcamış. Köşklerde yaşamış.
Fatma: Anne, hikaye çok güzeldi, demiş. Mutfaktan çıkmış, odasına gitmiş. Acaba ben de günün birinde böyle bir sandık altın bulabilir miyim, diye düşüncelere dalmış.

--------------------------------------------------------------------------

ARKADAŞIM MUHAN    Atatürk'ün abisi Ahmet 9 yaşındaydı.
Selanik'te komşu kadınlar bir evde  toplanmıştı. Aralarında güncel olayları konuşuyor ve dedikodu yapıyordu. Evin oğlu Muhan, Ahmet ve bir arkadaşı ayrı odada akılları yettiğince devlet yönetimi üzerinde fikir üretiyor, yorum yapıyordu. Ahmet, bu gidişat kötüdür, sonuç karanlıktır. Mutlaka aydınlığa çıkılması gerekir, diye anlatırken, Muhan sözünü kesti: Senin aklın kesiyor da yöneticinin aklı kesmiyor mu? O kadar yardımcısı var. Bunlar boşa mı kürek çekiyor? dedi.
Ahmet: O ve onlar, bu durumu fark ediyordur ama önlemini almıyordur. Bu düzenin değişmesini istiyordur. Benim annem Türk ve ben yönetici olsam benim destekçim olurdu. Eğer annem fransız veya italyan olsa beni yanlış yönlendirirdi. Bilmem anlatabildim mi? dedi.

Ahmet sözlerini bitirdikten sonra kısa bir sessizlik oldu. Diğer arkadaşı Muhan'a lavabonun nerede olduğunu sordu. İkisi birlikte odadan çıktı. Ahmet yalnız kalmıştı. Muhan'ın üstüne oturduğu minder Ahmet'in ve arkadaşının minderinden daha büyüktü. Ahmet minderini bırakıp Muhan'ın minderine oturmak istedi. Minderi kaldırdığında altında kağıt para olduğunu gördü. Anında minderin üstüne oturdu ve içini bir korku kapladı. Bu para kaybolursa ve sonradan sen aldın derlerse,  ne yapardı? Korku dolu gözlerle hayata bakarken, iki arkadaşı az sonra geldi. Ahmet'in ağzını bıçak açmadı ve onlar gündelik konulardan konuştu. Daha sonra annesi Zübeyde Hanım odanın kapısını açıp, haydi Ahmet, gidiyoruz, dedi. Arkadaşları odadan çıkınca son bir kez minderin altına baktı. Para orada duruyordu. Gönül rahatlığı içinde odadan çıktı ve annesiyle birlikte eve doğru yürüdü.

--------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: GERÇEK BİR HİKAYE
Atatürk'ün ağabeyi Ahmet masalları sevmezdi. Bire bin katılarak anlatılan ve çocukların hayal dünyalarını olumsuz yönde etkileyen masallardan hoşlanmazdı. Devler ve cüceler, dünyada bir zamanlar yaşamışlardı. Sen on metrelik bir devi bir buçuk metre boyundaki Keloğlan'a rakip olarak gösteremezdin. Annesi Zübeyde Hanım mutfaktayken, Ahmet geldi: Anne, gerçekten yaşanmış bir hikaye biliyorsan anlat yoksa konuşmasak da olur. Ben burada sessizce oturur ve senin yemek yapmanı ilgiyle izlerim, dedi.

Annesi: Aman oğlum, sen iste, ben sana istemediğin kadar gerçekten yaşanmış hikaye anlatırım. Şu yaşadığımız zaman diliminde bir Mehmet Bey varmış. Bu Mehmet Bey'in buğday, arpa tarlaları, üzüm bağları, portakal, elma, armut bahçeleri bulunuyormuş. Hanımının adı Asiye'ymiş. Uzun boyluymuş. Asiye Hanım'ın da tarlaları çokmuş. Bunların Emin, Zehra, Remziye ve Recep adında dört çocuğu varmış.  Emin zaptiye ( polis ) olmuş. Evlenmiş, çocukları olmuş. Zehra da evlenmiş. Damat bey Nurettin çok hayırlı biriymiş! Zehra'nın babası ve annesi ile sohbeti koyulaştırmış. Babam benim, canım annem ile başlayan afralı tafralı konuşmalarıyla Mehmet Bey ve Asiye Hanım'dan tapuları birer birer almış. Bunun üzerine Nurettin tarlaları, bahçeleri satmış ve lokantalarda, gazinolarda herkese yemek ve içki ısmarlamış. Lokantaların önüne masa, sandalye koydurmuş. Ali gel, Veli gel diyerek evine, işine gideni yolundan döndürmüş. Onları beslemiş.

Aradan günler, aylar geçmiş. Paralar suyunu çekmiş. Mehmet Bey ve Asiye Hanım'ın elinde sadece bir buğday tarlası kalmış. Daha sonra bu damat İstanbul'a taşınmış. İki oğlu, bir kızı varmış. Ailesiyle birlikte uzun yıllar yaşamış. Sonradan hepsi aramızdan ayrılmış.
O son kalan buğday tarlasının ortasına ekilmediği bir yıl adamın biri bir ev yapmış. Tarla sahipliymiş. Mahkeme olmuş, kadıya gidilmiş. Adam, boş tarla, ne bileyim, sahipsiz sandım. Yeter ki evimi yıkmayın, demiş. Mahkeme uzamış, gitmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Nice kadılar, hakimler gelmiş, geçmiş. Mehmet Bey ve Asiye Hanım bu dünyadan göçünce mirasçıları olan çocukları ve torunları mahkemeye çağrılır olmuş.
Ahmet: Anne, öyle bir hikaye anlattın ki benim dünyamı değiştirdin. Bambaşka bir Ahmet oldum. Şu an kendimi yüz yaşında hissediyorum. Yüz yıl daha yaşar mıyım, bilinmez. Sen böyle hikayeler aklına geldikçe bana anlat. Ben ilgimi senden esirgemem.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994



6  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Atatürk'ün Çocukluk Anıları : 17 Nisan 2023, 13:20:38

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI
KARDEŞİM MUSTAFA
Ali Rıza Bey'den olma Zübeyde Hanım'dan doğma 1874 tevellütlü Selanikli Ahmet 9 yaşındaydı. Yanında 8 yaşında olan kardeşi Ömer ve 2 yaşında olan Mustafa vardı. Askercilik oynuyorlardı. Ahmet kardeşlerini uygun adım yürütürken, sol sağ, sol sağ yarın bayram olsa diyordu. Aradan zaman geçti. Ömer yoruldu, eh Ahmet de yoruldu. Dön, dön, nereye kadar. Mustafa yorulmadı, dönmeye devam etti. Ahmet, Mustafa'ya laf olsun diye seslendi: Mustafa, bir otur, dinlen. Sen döndükçe biz yorulduk. Sonunda Mustafa söz dinledi ve bir köşeye oturdu. Ahmet ile Ömer daha sonra kalktı ve yürümeye devam etti.
-------------------------------------------
O Mustafa sonradan Mustafa Kemal oldu. Yurdu düşmanlar istila edince özgürlük savaşını başlattı. Savaştı ve galip geldi. 8 yıl ailesinden uzak kaldı. Yorulmadı. Türkiye Cumhuriyet'ini kurdu. Tarihe adını altı harflerle yazdırdı:  Mustafa Kemal Atatürk

Serdar Yıldırım

----------------------------------------------------------

ZÜBEYDE HANIM'IN ÇOCUKLARI
Ahmet, Ömer ve Mustafa evin bahçesinde oynuyordu. Birden ortalık Ömer'in çığlıklarıyla inledi. Yetiş Ahmet abi, beni arı soktu. Ahmet yakındaydı, yerden bir dal parçası alıp, kardeşi Ömer'in çevresini saran yaban arılarına saldırdı. Yaban arıları sağa-sola kaçıştı. Ömer hızla eve girdi ve kapıyı kapadı. Biraz sonra Ahmet de eve girdi ve odasına saklandı. Bahçede Mustafa kalmıştı. Mustafa 2 yaşındaydı ve hayata dolu gözlerle bakıyordu. Yıllar sonra Mustafa Kemal adını alacak ve vatanına saldıran düşmandan kaçmayacaktı. Tıpkı 2 yaşında yaban arılarından kaçmadığı gibi.   

----------------------------------------------------

KOBRA
Yıl 1883. Ali Rıza Bey 44 yaşında, oğlu Ömer 8 yaşındaydı. Birlikte yenice tayin edildiği Çayağzı'ndan Selanik'e dönüyordu. Ali Rıza Bey birden patika yolda bir kobra gördü. Kobra diklenmiş ve yerden yüksekliği 1.5 metre kadardı. Ali Rıza Bey, oğlunu kolundan tuttu: Dur Ömer. Bu kobra yılanı. Çok sinirli. Üstüne yürümek yanlış olur. Belki yakında yavruları vardır. Çevresinden dolaşacağız.
Ali Rıza Bey ile Ömer geniş bir yay çizerek kobrayı arkalarında bıraktılar ve Selanik Yenikapı'daki evlerine  döndüler. Ali Rıza Bey kobra olayını anlattığında Zübeyde Hanım şöyle dedi: Baba oğul çok büyük tehlike atlatmışsınız. Böylesi zehirli bir yaratıktan uzak geçmek doğrudur.

--------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABLASI FATMA
Fatma, Selanik'teki evde oyuncaklarıyla oynuyordu. Pek çok oyuncağı vardı ve en çok annesinin yünden ördüğü oyuncak bebeğini seviyordu. Bebeğiyle konuşuyordu ama onun karşılık vermemesi Fatma'yı üzüyordu. Fatma'nın bir gün canına tak dedi ve annesine seslendi:  " Anne, bu bebek konuşur diyordun ama şimdiye kadar benimle hiç konuşmadı. "
Annesi Zübeyde Hanım:  " Kızım, belki bugün konuşacak ve sana merhaba diyecek. Ne biliyorsun? "
" O zaman konuşsun ve bana merhaba desin. "
Zübeyde Hanım, sesini incelterek ve çocuk sesi taklidi yaparak konuştu: " Fatma, nasılsın? Ben senin bebeğinim ve seni çok seviyorum. "
Fatma beyninden vurulmuşa döndü ve bebeğinin konuşması onu çok sevindirmişti. Annesine seslendi: " Anne, duydun mu? Bebeğim konuştu ve ben şimdi çok mutluyum. "
Fatma dört yaşındaydı ve hayata gülen gözlerle bakıyordu. Bebeği işte konuşuyordu. Fatma bebeğiyle Selanik sokaklarında özgür ve mutlu olarak koşabilecekti.

------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABİSİ AHMET
Annesi oğlunu bakkala yollarken: Ahmet, dededen yarım kilo yoğurt alıver, dedi. Akşama size bir sürprizim var. Hamur işi hazırlayacağım ama pide mi, börek mi, asla tahmin edemezsin.
Bunun üzerine Ahmet: Yoğurt alırım ama hani para? Sen para vermezsen, ben yoğurt alamam. Pidedir, börektir hazırlayamazsın.
Zübeyde Hanım: Aman oğlum, elimde hazır para olmasa ben senden yoğurt almanı ister miyim? Al şu paraları, yeter de artar bile.
Ahmet tencereyi alıp bakkala doğru yola çıktı. Paralar cebinde şıngırdıyordu. Bakkaldan içeri girdiğinde bir heykel gibi donakaldı. Dede, tezgahın üstüne kollarını koymuş, başını elleri arasına almış, uyukluyordu. Ahmet sessizce bekledi. Sağa-sola bakındı. Ekmek dolabını açıp kapadı. Bez perdeyi açtı. Peynir almaya geldiğinde dede oradan peynir verirdi. İki teneke vardı. Biri açıktı ve bir miktar peynir satılmıştı. Bakışları tezgaha yöneldi. Kavanozlar içinde türlü tevir şekerleme vardı. En çok sevdiği pişmişti. Bu yumuşak şekerlerden her gün bir kavanoz yese bıkmazdı. Sonradan dede uyandı. Ne oldu, oğlum, ne istemiştin, dedi.
Ahmet: Ben yarım kilo yoğurt alacaktım, dedi.  Ahmet yoğurdu aldıktan sonra eve doğru yöneldi. Annesi pide veya börek hazırlasa ne fark ederdi? İkisi de hazır yemekti ve yanında ayran olsa cana can katardı.

--------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABİSİ ÖMER 
Ali Rıza Bey'den olma Zübeyde Hanım'dan doğma Ömer 8 yaşındaydı. Kuşpalazı (difteri) salgını vardı. O günlerde Mustafa 2 yaşındaydı.
Bir gün Mustafa Kemal'in abisi Ömer yaşıtı Celal ile evlerinin bahçesinde geziniyordu. Celal birdenbire: Bak Ömer, şu yılanı görüyor musun? Ben bu yılanı alır, parmağımın ucunda sallarım, dedi. Yılan dediği parmak kalınlığında, iki karış boyundaydı.
Ömer: Aman, Celal, bırak yılanı gitsin, sana ne zararı var, dedi.
Celal: Öyle deme Ömer, bu yavru yılan büyür, piton olur. Sen 2 metre olsan, bu yılan 10 metre olur. Yıllar sonra sen adam olsan da fark etmez. Bu yılan seni yakalar ve yutar, dedi.
Aradan dakikalar geçti. Celal, yavru yılanı sallamaya devam etti. Ta ki Celal'den bir ah sesi duyulana kadar. Ömer hızla sağına döndü. Celal diz çökmüştü ve sağ eli morarıp şişmeye başlamıştı.
Ömer, yılanın başını tuttu ve sıktı. Yılanın gücü azalmıştı. Sol eliyle yılanın kuyruğunu tuttu. Ters istikamette döndürerek, Celal'le yılanı birbirinden ayırdı. Yılanın başını taşla ezdi. Bir koşu gidip babası Ali Rıza Bey'i yardıma çağırdı. Ali Rıza Bey, Celal'in koluna ısırığın biraz yukarısından mendiliyle sıkma uyguladı. Kanayan yeri emdi, tükürdü. Bu işlemi defalarca tekrar etti. Baygın Celal kendine gelmeye başladı. Ali Rıza Bey'in dudakları hafiften şişmeye başlamıştı.
Bir kaç gün sonra her şey normale döndü. Celal olanları unutmuş, hayatın akışına kapılmış, savrulup gidiyordu. Ömer, arkadaşını kurtardığı için, babasına teşekkür etti. Geri planda olanların takipçisi Mustafa geleceği şekillendireceği günleri düşünüyor ve gülümsemeye çalışıyordu.

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

---------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: HASİBE NİNE
Bir gün bakla tarlasından çiftliğe dönüyordum. Toprak yolun kenarındaki eski, tek katlı, ahşap bir evde yaşayan Hasibe Nine'ye uğradım. Hal hatır sordum. Yalnızlığını paylaştım. Testiyi alarak yakındaki dereden su doldurup getirdim.
Hasibe Nine: " Sağ ol evladım!  Sen olmasan şurada açlıktan, susuzluktan kıvranacağım. Bana ekmek, yemek, yoğurt getirirsin. Suyumu doldurursun. "
Ne demek efendim? Bu benim insanlık görevim. İnsanlar yardımlaşmalı, yiyeceğini paylaşmalı. Şu güzelim dünyada hoşça vakit geçirmeli, dedim.
" Benim Mustafam, neler de bilirmiş? Çok bilgiliymiş. Civan boylum benim. Gel de ninen sarılsın sana. "
Hasibe Nine'ye sarıldım ama birdenbire ağlamaya başladı.
Ama neden ağlıyorsunuz? Yoksa canınızı mı yaktım?  dedim.
" Yok evladım, canımı yakmadın. Ben yalnızlığıma ağlıyorum. Yaşlı insanlar, yalnız kalırlar. Yalnızlık zor evladım, çok zor. "
Daha sonra en iyi dileklerle oradan ayrıldım. Çiftliğe doğru yoluma devam ettim. Birden ilerideki çimenlerin arasında uçamayan bir güvercin gördüm. Güvercini alarak çiftliğe götürdüm. Dayım, güvercinin incinmiş olan kanadını tedavi edip, sardı. Birkaç günde iyileşir, dedi.
Ertesi gün güvercini Hasibe Nine'ye götürdüm. Onu bir kafese koydu. İyileşince bırakırım, dedi. İyileşince bıraktı ama güvercin biraz uçtuktan sonra geri döndü. Hasibe Nine'yi çok sevmişti ve ondan ayrılmamaya kararlıydı. Orada olduğum zamanlarda güvercin etrafımda uçuyor ve beni saygıyla selamlıyordu.
 
Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

--------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: CUMHURİYET İLAN EDERDİM
Mustafa bakla tarlasında bekçilik yaparken, diğer yandan yeni arkadaşlar ediniyordu. Bunlardan biri de Süleyman'dı. Süleyman komşu çiftliğin sahibinin oğluydu. Fırsat buldukça Hüseyin Ağa'nın çiftliğine gelir, Mustafa'yı bulur ve aralarında oynadıkları oyunlara katılırdı.
Bir gün Süleyman yine oyuna katıldı. Koştu, yoruldu. Yarıcı çocukları gidince Mustafa ile Süleyman bir ağacın altına oturdular.  İlk soru Süleyman'dan geldi: Mustafa, sence bu padişahlık ne zamana kadar sürer?
" Çok sürmez. Sınavlarda üç yanlış bir doğruyu götürür ama üç yanlışın götüreceği doğru yoksa, ben padişah olsam ne olacak? Osmanlı İmparatorluğu uçurumun kenarında. "
Süleyman:  " Bravo Mustafa, her sözünün altına imzamı atarım. Bir de padişahların hanımlarından bahsetsen. "
Mustafa:  " Yıkım kararı alırsın. Osmanlıyı ben yıkamam ama düşmanlar yıkar. Padişahlar, Türk kızları dururken, yabancı kızlarla evlendiler ve çöküşü hızlandırdılar. Bir de saraydan çıkmayan padişahlar var. "
Daha sonraki günlerde bu konu konuşulmaya devam etti.   Bir akşamüstü Süleyman, Hüseyin Ağa'nın çiftliğine geldi ve Mustafa'yı buldu. Babasıyla bazı konularda anlaşamadığını, bir tartışma sonunda babasının kendisini çiftlikten kovduğunu söyledi. Babasının son sözleri şunlar olmuştu:  " Süleyman senin padişah karşıtlığını anlamıyorum. Osmanlı İmparatorluğu ne güzel yönetiliyor. Artık bu çiftlikte yerin yok senin. "
Babasının bu sözleri üzerine Süleyman tasını, tarağını toplamadan yola çıktı ve komşu çiftliğe doğru yöneldi. Orada özgün düşünme yeteneğine sahip bir arkadaşı vardı ve Mustafa, onu sokakta bırakmazdı. Gerçek arkadaş zor günde belli olurdu. İyi günde pasta ikram eden, kötü günde lokmanı elinden alana ben gerçek arkadaş demem diyordu, Süleyman.
Mustafa, Süleyman'ı güler yüzle karşıladı. Süleyman olanları anlatınca çok üzüldü. Daha sonra ikisi birlikte Zübeyde Hanım'ın yanına gitti ve arkadaşının yatıya kalması için, gerekli izni alması zor olmadı.

Akşam yemeğinden sonra Mustafa ile Süleyman, sohbete daldı. Konu yine ülkenin geleceğiydi. Bir ülke yönetiminde sadece koltuk sahipleri söz sahibi olmamalıydı. Her vatandaş yönetime karışır, fikir ileri sürer ve yorum yapardı. Padişah, kral, imparator, halkın sesine kulak vermezse tacını, tahtını verirdi.  Bir aralık Süleyman şöyle bir soru sordu: Arkadaş, bilmem inanır mısın, tıpkısının aynısı ben de seninle aynı düşünceler içindeyim. Temsilde, ülke yönetimini sana bıraksalar, yönetim düzenin nasıl olurdu?
Mustafa:  " Ben Cumhuriyet ilan ederdim. Millet Meclisi olmalı. Burada çeşitli vilayetlerden gelen temsilciler olmalı. Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli. "
Mustafa ile Süleyman sonraki iki gün birlikte vakit geçirdiler. Pek çok konuda fikir alışverişinde bulundular. Çiftliğin avlusunda gezdiler, dolaştılar, yoruldular. Daha ertesi gün Mustafa komşu çiftliğe giderek, Süleyman'ın babasıyla bir görüşme yaptı ve Süleyman'ı affetmesini istedi. Baba, Mustafa'ya, sen çok zeki ve dünyada eşi bulunmaz bir çocuksun. Seni kıracağıma kafamı kırarım, dedi ve oğlunu affettiğini söyledi. Çiftliğe geri dönen oğlunun fikirlerine her zaman önem verdi. Anlattıklarını dikkatle dinledi.

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994



7  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Sonsuza Kadar Kalbimdesin - Serdar Yıldırım : 17 Nisan 2023, 13:16:51
SONSUZA KADAR KALBİMDESİN
Ey tarihin kaydettiği büyük komutan!
Bu vatanı kurtardın diye sana şükran borçluyum.
Temelleri çok sağlam Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdun.
Gösterdiğin olağanüstü kahramanlığa minnettarım.
*             *             *             *
Ey tarihin kaydettiği eşsiz devlet adamı!
On beş yıl onurlu ve şerefli bir yönetim gösterdin.
Başarılarından dolayı seni alkışlıyorum.
Gönlümden derlediğim bir demet çiçeği armağan ediyorum.


Serdar Yıldırım
8  DİN-İNANÇ PLATFORMU / Kıssadan Hisse / Hazine Bulan Fakir Çoban : 16 Mart 2023, 13:51:51

HAZİNE BULAN FAKİR ÇOBAN
Köyün birinde fakir bir çoban yaşarmış. Güzel bir karısı ve küçük bir oğlu varmış. Karınca kararınca geçinip giderlermiş. Yalan demedikçe, haram yemedikçe, komşularına, karısına, oğluna iyi davrandıkça, onların kalplerini kırmadıkça, çobanın koyunları gün geçtikçe artmış. Önceleri elli olan koyunlar zamanla dört yüze ulaşmış. Fakir çoban köyün orta hallilerinden sayılmaya, itibar görmeye başlamış.
Fakir çoban on yaşında annesini, on sekiz yaşında da babasını kaybedince kimsesiz kalmış. Babasından kalan elli koyunu gütmeye başladığı ilk günlerde, koyunların otladığı meranın yakınındaki bir mağaraya gider ve Allah’a dua edermiş, bu fakirlikten kurtulup zengin olayım diye. Fakir çoban dua etmeye başladığından beri, Allah, onun dualarını duyarmış. Sağ ve solunda duran iki meleğine, şu çobanı izleyin, ona yardım edin. Kimseye zararı dokunmayan, borcunu ödeyen, yalan söylemeyen, kırıcı olmayan ve iyi davranışlar içinde olan herkesin edeceği duayı kabul ederim, demiş. Allah’ın bu sözleri üzerine, iki melek çobanı izlemeye başlamış. Çoban iyi davranışlar içinde bulundukça, sevap kazandıkça koyunları artmış ve dört yüz tane olmuş.
Günlerden bir gün, çoban mağarada dua ederken, üstüne oturduğu taşın kımıldadığını fark etmiş. Taşı kaldırıp, altındaki oyuğu kazınca bir hazine sandığı bulmuş. Meğerse bu mağara eskiden korsanların barınak olarak kullandıkları bir yermiş. Çoban köydekilere, karısına, çocuğuna bir şey söylememiş ve hazineden altınları, elmasları cebine doldurup şehre gitmiş. Orada bir ev almış ve o eve yerleşmiş. Bir yıla kalmadan kendine saray gibi kocaman bir malikâne yaptırmış ve uşaklar tutup, burada yaşamaya başlamış. Çoban kısa süre içinde üç genç kızla evlenmiş ve kırk tane cariye satın almış. Pek çok silahlı adamı olmuş. Karısı ile oğlunu hiç arayıp sormuyor, ara sıra mağaraya gidip altın alıyormuş. Karısı ve oğlu, dört yüz koyunu otlatıyormuş ve geçimlerini oradan sağlıyormuş.
Çobanın karısı ile oğlu dağda koyun güderken, yerde yatan yaralı bir dişi kurt görmüşler. Kadın dişi kurdun kanayan bacağını temizleyip, güzelce sarmış. Bu arada kadın dişi kurdun karnının şişliğinden dolayı yakında yavrulayacak olduğunu anlamış. Günler sonra iyileşen dişi kurt kadınla çocuğun yanından ayrılmamış. Zamanla dişi kurt yavrulamış. Kurtlar çoğalmışlar. Kadınla ve çocukla her an içli-dışlı olan ve eğitilen dişi kurt, eğitimcilerinin ne dediklerini anlamaya ve aralarında geçen konuşmaları çözmeye başlamış. Kadın oğluyla yaptığı konuşmalarda, kocasının üzerine üç genç kızla evlenmesine, cariyeler satın almasına ve kendisiyle oğlunu hiç aramamasına çok kızıyormuş.
Günlerden bir gün, malikânenin bahçesinde çobanın kurtlar tarafından parçalanmış cesedi bulunmuş. Çobanın karısı ve oğlu, malikâneyi ve malikânede bulunan altınları ve elmasları istememişler. Azda karar vermeyip çok isteyen, çoğu bulunca, daha çok, daha çok isteyen insanlar hep bir bela ile karşılaşmışlardır. Ailesine, çoluk çocuğuna iyi davranmayan, onları terk eden insanların başına mutlaka bir bela gelmiştir. İnsanoğlunun nedense gözü doymaz. Doymayan göz gönlü aç bırakır. Aç olan gönül beyni soğutur. Soğuyan beynin ürettiği fikirler, düşünceler buz keser, duygusuzdur. Duygusuz bir beyinse şimşekleri üzerine çekip bir an önce toprak altına girmek ister.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
9  DİN-İNANÇ PLATFORMU / Kıssadan Hisse / Ynt: Fakir Babası : 16 Mart 2023, 13:51:00
FAKİR BABASI
Çocukluğu yoksulluk içinde geçen bir adam çok çalışarak zengin olmuş. Hanlar, köşkler yaptırmış. Tarlalar, bahçeler satın almış. Yıllar önce yalınayak gezdiği günleri ve o günlerde: “ Allah’ım, bana yardım et. Beni yoksulluktan kurtar, zengin et. Söz veriyorum, helal para kazanacağım, kimseye kötülük yapmayacağım. Zengin olursam, yoksullara yardım edeceğim ve hiç kimsenin yalın ayak gezmesine izin vermeyeceğim “ diyerek ettiği duayı unutmuş. Kazanmak, hep kazanmak, daha fazla kazanmak istemiş. Gözü paradan-maldan başka bir şey görmez olmuş. Masraf olmasın diye  evlenmemiş. Kırk yaşına girdiği gün atlara binip adamlarıyla birlikte kasabaya giderken yolda yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adamın ayakkabısı yokmuş, yalın ayakmış. Zengin adam atından inmiş, yaşlı adamın yanına gelmiş:
“ Beybaba, neden yalın ayak gezersin? “
“ Ah oğlum, fakirim, ayakkabı alacak param yoktur.”
“ Ne yer, ne içersin? “
“ Halime acıyanlar olur, bir dilim ekmek, bir kap yemek verirler. Dereden, gölden su içerim. Günde bir öğün yemek yeter bana. Ayakkabım olsaydı halime şükrederdim.”
“ Bu haline mi şükrederdin? Şükredecek halin mi kalmış senin? “
“ Oğlum, sen zenginsin herhalde.”
“ Eh, zenginim, ne olmuş? Çok çalışıp helal para kazandım. Zengin olmak suç mu? “
“ Gel bir ayakkabı alıver bana, sevaptır. “
“ Allah’tan iste. Ben dilencileri sevmem. “
“ Oğlum, ben dilenci değilim. İlk defa birinden bir şey istedim. Hani dedim yardım etmek istersin belki. “
“ Hayır, yalan söylüyorsun. Dilencisin sen. Ona, buna yardım etseydim zengin olamazdım. “
Daha sonra zengin adam atına binmiş. Adamlarıyla birlikte giderken, yaşlı adam arkasından:
“ Zenginler de yalın ayak gezer, bunu unutma “ diye bağırmış.
Aradan aylar geçmiş. Zengin adam daha da zenginleşmiş ve o ülkenin en zengin adamı olmuş. Fakat yaşlı adamın son sözü hiç aklından çıkmamış. Bir gün yalın ayak gezmemek için hanlarına, köşklerine yüzlerce çift ayakkabı doldurmuş. Mağaralara, ağaç kovuklarına tahta sandıklar içinde ayakkabı saklamış.Toprağa ayakkabı gömmüş. Artık huzur bulmuş çünkü malını, mülkünü kaybetse,  parası kalmasa bile oraya-buraya sakladığı ayakkabılar ona ömrünün sonuna kadar yetermiş.

Bu arada zengin adamın başına bir dert peydah olmuş. Ayak tırnakları gün geçtikçe uzuyormuş, ama kesilmiyormuş. Hani demiri kesen alet bile faydasız olmuş. Özel ayakkabı yaptırmış, daha büyük, daha büyük derken, ayakkabılar ağır gelmeye başlamış. Sonunda iki yol kalmış: Ya  yürümeyecek oturacak, ya da yalın ayak gezecek. Oturmayı denemiş ama bu ona çok zor gelmiş. Başlamış yalın ayak gezmeye. Önceleri biraz sıkılmış, utanmış, fakat zamanla alışmış. Yalın ayak gezdikçe ayak tırnakları gittikçe kısalmış ve eski haline dönmüş. Zengin adam ayak tırnaklarının iyice kısaldığı günler ayakkabı giyerse, ertesi sabah uyandığında ayak tırnakları uzamış oluyormuş. Günlerden bir gün adamlarıyla birlikte giderken yaşlı adam karşısına çıkmış. Yaşlı adamla zengin adam arasında şu konuşmalar geçmiş.

Yaşlı adam: “ Oğlum, bana ayakkabı alır mısın? “ diye sormuş.
Zengin adam: “ Aman beybaba, ne demek? İstersen sana yüz çift ayakkabı alayım. ”
“ Oğlum, ben yüz çift değil, bir çift ayakkabı istedim. Yalın ayak gezmek kolay değildir. Bunu ayakkabısı olanlar bilemezler. Bilmem anlatabildim mi? “
“ Anlattın beybaba, hem de çok iyi anlattın. İleride bir ayakkabıcı var. Önden sen buyur da oradan sana ayakkabı alayım. “
“ Ah oğlum, beni ne kadar sevindirdiğini tahmin edemezsin. Allah da seni sevindirsin. ”
Yaşlı adam ayakkabıcıdan bir çift ayakkabı seçip giymiş ve zengin adamla vedalaştıktan sonra yürüyüp gitmiş. Zengin adam o günden sonra fakirlere yardım etmiş, hanlarında, köşklerinde barındırmış. Onlara her gün bedava yemek vermiş. Güzel elbiseler,  ayakkabılar dağıtmış, adı fakir babasına çıkmış. Fakir babası bir gün ayakkabı giymeyi denemiş ve aradan günler geçtiği halde ayak tırnaklarının uzamadığını görmüş.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

10  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Ya Atatürk Olmasaydı? - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:43:59

YA ATATÜRK OLMASAYDI?
Anadolu'da kilise çanları çalardı
Etnik azınlık Türkler, bundan rahatsız olurdu
Camiler kiliseye çevrilirdi
Ezan sesi duyulmazdı.
-            *            *            *
Papazlar, hayata yön verirdi
Krallara taç giydirirdi
Beşe bölünen Anadolu'da
Beş krallık hüküm sürerdi.
-            *            *            *
İngiliz, Fransız, İtalyan
Anzak ve Yunan Krallığı
Anzaklar kimdir derseniz
İngilizler tarafından
Çanakkale'ye getirilen
Avustralya yerlileri.
-            *            *            *
Ey şimdiki zamanda yaşayan insan,
Sen hayatta olmazdın
Baban, annen var olmazdı
Onlar bu dünyaya gelmezdi
Seni dünyaya getirmek için,
Geleceği ezmezdi.
*            *            *            *
Atatürk ilkeleri ve devrimleri
Işığında yolunu aydınlat
Sana başka önder gerekmez
Tek önderin Atatürk olmalı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

----------------------------------

ATATÜRK BİR DEHA
Deha, çağının çok ilerisinde
Fikirlerle donanmış demektir
Deha, özgür ve bağımsızdır
Tarz yaratır ve bu tarzı
İnsanlığın yararına kullanır.
*        *        *        *
İnsanlığa yararı olsun diye
Ortaya atılan fikirler
Anında herkes tarafından
Kabul görmez.
*        *        *        *
Orta çağ karanlığında yaşayanlar,
Yaşadığı çağdan ayrılmak istemez
İlerici fikirleri kabul etmez
Kendisi gibi gerici olmayanların
Önünü kesmeye çalışır.
*        *        *        *
Cumhuriyet ilan edildikten sonra
Atatürk: Asıl savaşımız bundan sonra başlıyor, demiştir.
O'nun devrimlerine
En yakın arkadaşlarından karşı çıkanlar oldu.
*        *        *        *
Ben maaşımı padişahtan alıyordum
Şimdi maaşımı kimden alacağım, diyenler
İstanbul'da her gün binlerce kişiye
Mustafa Kemal, Samsun'a çıktı
Anadolu'ya gidelim,
Kurtuluş Savaşı'nı başlatalım, diyenler.
*        *        *        *
Aradan zaman geçtikçe
Anadolu karanlıktan kurtuldukça
Kültür, Anadolu'yu aydınlattıkça
Ülkeyi terk edenler oldu.
*        *        *        *
Bunlardan, Atatürk aramızdan ayrıldıktan sonra
Mustafa Kemal haklıymış, deyip
Geri dönenler oldu.
Aralarından milletvekili seçilenler oldu.
*        *        *        *
Atatürk hakkında araştırma yapalım
Gerçekleri öğrenelim
Kendimiz bir tarz yaratalım
Atatürkçü olalım.
*        *        *        *
İnsanoğlu beyninden prangaları söküp atarsa
En yüceye, en büyüğe ulaşır
Benim de, büyüğüm de
Yabancı güce boyun eğme
Sen Türk'sün, Türk olduğunu unutma.
*        *        *        *
En büyük Türk Atatürk de
O'nun izinden git
Başka her türlü yol
Senin için, çıkmaz yol.

SON

Yazan. Serdar Yıldırım

------------------------------------------------------------

ATATÜRK GİBİ OLMAK
Halktan yana olmak
Halkla birlikte olmak
Yanlış kararlar alıp
Halkın nefretini kazanmamak.
* * * *
Öz güven sahibi olmak
Halka güvenmek
Halkın istemediği bir durumun
Yaşanmasına asla izin vermemek.
* * * *
Atatürk gibi olmak
Savaşta ve barışta
Halkın canını
Kendi canından üstün saymak.
* * * *
Atatürk gibi olmak
Bir tek vatandaşının canına
Kefil olmak
Vatandaşını koruyamıyorsan
Görevini bırakmak.
* * * *
Atatürk gibi olmak
Tarımda ve hayvancılıkta
Anadolu'nun ve Trakya'nın
Dünyada ön sıralarda olmasını sağlamak.
* * * *
Yönetimine geldiğin
Dünya durdukça var olacak
Türkiye Cumhuriyeti'nin
İleri gitmesini sağlamak.
* * * *
Atatürk, Atatürk demek
Atatürk ilke ve devrimleri
Işığında yolunu aydınlatmak
Başka her yolun karanlık
Olduğunun farkına varmak.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

----------------------------------------------------

MUSTAFA KEMAL GERÇEK, GERİSİ YALAN
İngiliz'in izniyle yunan
Batı Anadolu'yu etti talan
İmkansızı mümkün kılan
Mustafa Kemal gerçek, gerisi yalan.
 *            *            *            *
Yunan, Batı Anadolu' da çok can aldı
Evleri yağmaladı, köyleri yaktı
Efeler, yunan için, dağa çıktı
Yunanla savaştı, bu vatan bizim, dedi.
*             *              *              *
Takviye kuvvetler cepheye geldi
Yunan, zafer naraları attı
Çarpışmalar şiddetli geçiyordu
Efeler, giderek azalıyordu.
*            *              *              *
Kurtuluşun bir yolu olmalıydı
Anadolu yunana teslim edilemezdi
Halk, bir bütün olarak harekete geçmeliydi
Ancak halka bir önder gerekliydi
Bu önder Mustafa Kemal olabilir miydi?
 *             *              *              *
Doğuda az bir kuvvetle rusları durduran
Çanakkale'de ingiliz ve fransızları bozguna uğratan
Yurdun her karış toprağını kahramanca savunan
Mustafa Kemal olabilir miydi?
*              *                *                *
Mustafa Kemal, Anadolu halkını harekete geçirdi
Onlardan seninleyiz mesajını aldı
Büyük Taarruz'da en öndeydi ve ileri atıldı
Pek çok can O'na göğsünü siper etti
O yaşamalıydı ve Anadolu düşmandan kurtulmalıydı
*                *                *                *
Mustafa Kemal güveni boşa çıkarmadı
Yurduna saldıran düşmanları perişan etti
Kurtulanlar, ülkelerine zorlukla kaçtı
Geride kalanlar için, acı son vardı

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

11  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Devrim Ateşi Ve Atatürkçülük - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:37:41

ATATÜRK İLE İLGİLİ BİR ŞİİR YAZMAK
Kağıt önümde, kalem elimdedir
Bir büyük enerji benim beynimdedir
Kalem kağıdın üstünde kanatlanıp uçtukça
Coşarım, ışık olurum
Anadolu'yu aydınlatırım.
*      *        *        *
Atatürk şiiri yazmaya başladığımda
Burası evim olabilir, bir otobüs durağı veya
Bir marketin bahçesi olabilir.
Konuya odaklanırım
Dakikalar sonra
İlk cümleler kağıda düştüğünde
Sadece yazmak, daha çok yazmak isterim.
*      *        *        *
Şu son altı yılda yazdığım
Atatürk ile ilgili seksen iki şiirim
Okurlar tarafından beğenildi, takdir edildi
Onlar haykırdılar, Atatürk, dediler
Atatürk bizim tek önderimizdir, dediler.
*      *        *        *
Atatürk gibi bilgili, atak ve cesur olmak
Komutasındaki az bir kuvvetle
Yurdunu savunmaya çalışmak
Değişik zamanlarda yaptığı pek çok savaşta
Her zaman galip gelmek, hiç yenilmemek
Anadolu bozkırında
Üstün düşman kuvvetlerini
Yok etmek.
*      *        *        *
Azim ve kararlılık
Sağlam bir irade
Üstün görüş yeteneği
Olayı anında okumak
Yanlış giden bir şeyler olduğunda
Önlemini almak
Tek bir güce, kendine inanmak
Geçilemez denen düşman mevzilerini
Paramparça etmek.
*      *        *        *
Zafer kazanmış bir kumandan edasıyla değil,
Vatan kurtarmış bir komutan gibi
Türkiye Cumhuriyeti'ni
Dünya tarihine armağan etmek.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

------------------------------------------------

DÜNYADAN BİR MUSTAFA KEMAL GEÇTİ
Toprakları işgal edilmiş bir vatan
Bağrına hançer dayamış olan düşmana çatan
Özgürlük yolunda inanılmaz adımlar atan
Düşmanın yüz tanesini bir kurşuna satan.
*                *               *                *
Başka milletlere boyun eğmeyi reddeden
Bunun için, sessiz kalmayan, isyan eden
Sekiz yıl boyunca cepheden cepheye giden
Anadolu'nun boşluğunda düşmanı mahveden.
*                *               *                *
Ey Kurtuluş Savaşı'nın yenilmez armadası
Ey dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı
Ey Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı
Tarih senden yana, bunu fazlasıyla hak ediyorsun.
*                *               *                *
Dünyadan bir Mustafa Kemal geldi, geçti
Bu dünyada yaşamayı herkesten çok hak ediyordu
Mümkün olsa yaşamımdan on yılımı uğruna feda ederdim
İnanın Anadolu şu anda bambaşka bir kimliğe bürünürdü.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım 

----------------------------------------------

MUSTAFA KEMAL: SAVAŞTA VE BARIŞTA DEVRİM   
Devrim yaparsın savaş meydanlarında
Girdiğin her savaşı kazanırsın
Tarih yazarsın Mustafa Kemal gibi
Mustafa Kemal Atatürk gibi.
 *      *        *        *
Tarih kitaplarının yazdığı
Savaş kahramanları
Başka bir ülkenin sınırını geçenlerdir
Onlar oraları fethederler.
 *      *        *        *
Mustafa Kemal onlara benzemez
Yurdunu istila eden düşmanlara karşı koyar
Arada dağlar kadar değil,
Çağlar kadar fark vardır
Fikirleriyle, düşünceleriyle orta çağ karanlığını yok etmiştir
Atatürk Çağı başlamıştır.
 *      *        *        *
Atatürk Çağı hiç bitmeyecektir
Dünya durdukça var olacaktır
Dünya sonsuza kadar var olacağına göre
Atatürk hep en önde, hep zirvededir.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

--------------------------------------------------------

ATATÜRK GİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK
Atatürk, dünyanın gelmiş, geçmiş
En büyük insanı
O, bir önder, lider.
Yurduna saldıran düşmanlara karşı koyan
Askeriyle omuz omuza savaşan
Düşmana geçit vermeyen
Vatanı için, canını tehlikeye
Atmaktan çekinmeyen
Bir özgürlük sevdalısı.
*           *            *            *
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran
Tarihe ismini altın harflerle yazdıran
En kült düşüncenin bile görmezden gelemeyeceği
Bir bağımsızlık sevdalısı.
*           *            *            *
Başkalarına zarar vermemek şartıyla
İstenilen hayatın yaşanabileceği
Yenilene, içilene karışılmayan
Düşüncenin özgür olarak
İnsan beyninde şekillendiği
İnsana hayat veren öz güvenin
Sevgi ve barışta kesiştiği
Mutlaka  savaş olacaksa
Bunun bilim ve teknolojide
İleri gitmek için, yapılacağı
Bir üstün güç sevdası.
*           *            *            *
İnsanoğlu bir milyar yıldır dünyada var
Bu bir milyon yıl olarak kabul görür
Yine de tarih on beş - yirmi bin yıla
Sığdırılmaya çalışılır.
Bu durum insanlar tarafından kabul gördükçe
İnsanın atasını tanıması zor olur.
*           *            *            *
Atatürk'ü sevelim
Devrimlerine sahip çıkalım
Dünyada yirmi dört tane İslam Ülkesi var.
Bunun yirmi üç tanesi iç çatışma ve
Karışıklık içinde.
*           *            *            *
Atatürk, Atatürk diyelim
Güzelim Cumhuriyetimizi
Dış güçlere teslim etmeyelim
Özgür ve bağımsız yaşayalım
Atatürk ilke ve devrimlerinden ayrılmayalım.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
12  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Devrim Ateşi Ve Atatürkçülük - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:35:38



DEVRİM ATEŞİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
Dünya Halkları' nın kardeşliği için,
Çalışan devrimciler,
İnsanlığın geleceğine ışık tutan,
Kültür yolunu aydınlatan,
Baskıdan, zorbalıktan uzak,
İnsan yaşantısına karışılmaz,
Bilinci üstüne kurulan,
Atatürkçü fikir ve düşünce sistemi.
*                *                *                *
Bir arkadaşımla akşamdan başlayan,
Sabaha kadar süren konuşmalarda,
İlk zamanlar beni sessizce dinleyen,
Ayakkabı tamircisi arkadaşımın,
Gecenin bir vakti aniden beliriveren
Çakmak çakmak bakışları:
Yediğime, içtiğime kimse karışamaz.
Bu konuda teklif bile sunulamaz,
Dediğini unutamadım.
*                *                *                *
Kırtasiye dükkanımın yanına
Tamirci dükkanı açtığında,
Hayatın akışına kapılıp,
Savrulup gitme durumu vardı.
Zamanla gerçekleri öğrendi, bilinçlendi.
Araştırdı, anlattıklarımın doğruluğuna inandı.
Atatürk, en büyük devrimcidir, dedi. 
Devrimciliğin önde gelen savunucusu oldu.
Sonraki konuşmalarda bir ben söyledim, bir o anlattı.
Anlattıklarıyla kültür yolunu aydınlattı.
*                *                *                *
Aradan 5 yıl geçti.
Arkadaş, o dükkandan taşındı.
Ben anılardan rahatsız oldum.
Ayları gün diye hesap ettim.
Ben de dükkanımdan taşındım.
*                *                *                *
Sonradan görüşmemiz devam etti.
Genelde ben arkadaşı yeni dükkanında rahatsız ettim.
Akşamdan sabaha konuşmamız devam etti.
Engelleri yıktık, kötüleri cezalandırdık.
*                *                *                *
1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim.
Yayınevleri beni pas geçti.
İngiliz, fransız olsan,
Hikayelerini kitap olarak basardık.
Türk'sün, yazdıklarını çöpe at dediler.         
*                *                 *                *
3-Eylül-1997 yılında Ayla ile evlendim.
38 yaşındaydım, internet böylesine yaygın değildi.
1999 yılında oğlum Serkan dünyaya geldi.
Birkaç ay sonra tamirci evime geldi.
Araba almış, yanında 4 işçi çalıştırıyormuş.
Bankada param var, iki katlı villa aldım, dedi.
Nasıl böyle zengin oldun, dedim.
Hep senin anlattıkların,
Soruları cevapladım, olayı çözdüm, dedi.
*                *                *                *
Ben soruların cevabını bulamadım.
Babam öğretmendi, zor geçiniyordu.
Ben şimdi zar-zor geçiniyorum.
Ben devrimciyim ve Atatürkçü kalmak istiyorum.
*                *                *                *
Neden bunları yazıyorum?
Önemli olan, insanlığın geleceği.
Hiçbir canlı isteyerek dünyaya gelmez.
Milliyetini, dinini seçme şansı yoktur.
Bütün dinler, taraftarına cennet vaat eder.
Her din kendi dininin en üstün olduğunu öne sürer.
*                *                *                *
Şu son 3 yıldır sadece Atatürk Şiirleri yazıyorum.
Kıyısından, köşesinden olaya girmek zorundayım.
Bazı konularda yapılan hataları onarmak zorundayım.
İnsanlığın geleceği üstüne yapılan kurgunun ayarını yapmak zorundayım.
Bu fikirleri yüzlerce, binlerce insana ulaştırmak zorundayım.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım    4-8-2020

------------------------------------------------------------
 
BİR MUSTAFA KEMAL YARATMAK
Gerçeğinin tıpatıp benzeri
Beyni akıl dolu, oldukça zeki
Yaşadığı çağın çok ilerisinde
Dünya durdukça ışığıyla
Evreni aydınlatacak
Bir Mustafa Kemal yaratmak.
*            *            *            *
Yurduna saldıran düşmanlara karşı koyan
Biz bu sınırlar içinde özgür ve
Bağımsız yaşamak istiyoruz diyen
Kurtuluş Savaşı'nı başlatan
Onca yokluğun arasında kaybolmayan
Türkiye Cumhuriyeti'ni yoktan var eden
Savaş meydanlarının yenilmez armadası
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı olan
Bir Mustafa Kemal yaratmak.
*            *            *            *
Bir kurtarıcı olarak Çanakkale'ye gelmek
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden ziyade
Bir buçuk yıl acımasız doğa koşullarıyla ve
Karla, kışla mücadele etmek
Tabancasından çıkan tek bir kurşunun izini sürmek
Düşman gemilerini Çanakkale'nin
Karanlık sularına gömmeden
Yağmur ve kar bulutlarını
Paramparça eden
Bir Mustafa Kemal yaratmak.
*            *            *            *
Kağıt önümde,  kalem elimde
Yeni bir şey yok dünümde, bugünümde
Aydınlık yarınlar vardır geleceğimde
Adım Serdar Yıldırım der, coşar, çağlarım.

SON

13  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Ben Mustafa Kemal Olsaydım - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:24:20

YOKSA SEN İNGİLİZ CASUSU MUSUN?
Mustafa Kemal 1.5 yıl Çanakkale'de kaldı
Kar, yağmur, çamur demedi, savaştı
Anadolu'ya saldıran düşmanlara karşı koydu
Yeni nesiller özgür ve bağımsız yaşamalıydı.
*                *                *                -
İngiliz gemileri, siperlere binlerce bomba attı
Nice canlar son nefesini verdiğini bilemedi
Onlar biliyordu, Anadolu düşmana kalmaz
Mustafa Kemal yalnız kalsa da düşmana teslim olmaz.
*                *                *                *
Bombaların patlamadığı bir anlık zaman diliminde
Zaman gezgini olarak Çanakkale'de olmayı düşledim
Dileğim gerçekleşti, Türk siperlerindeydim
Ben bir köşede otururken, Mustafa Kemal ayaktaydı
Bombalardan korkmuyordu, bombalar O'ndan korkuyordu
Pek çok bomba gidip uzakta patlıyordu.
*                *                *                *
Mustafa Kemal beni fark etti, eliyle işaret etti:
" Sen asker değilsin, ayağa kalk, kim olduğunu söyle?
Yoksa sen İngiliz casusu musun? "
*                *                *                *
Ayağa kalktım, selam verdim:
Ben Serdar Yıldırım, gelecekten geliyorum
Tarih 5-Eylül-2021 Pazar
Türküm, Türk olmaktan gurur duyuyorum, dedim.
*                *                *                *
" Demek 106 yıl sonrasından geldin
İngiliz gemileri, Çanakkale'yi geçip, Marmara'ya giremez
Burada zafer kazanmamız, Anadolu insanının gözyaşını silemez
Anadolu insanı birlik olursa onları dünya gelse yenemez. "
*                *                *                *
Bunun üzerine ben şöyle dedim:
Her dediğinizin altına imzamı atarım
Hepsi yüzde yüz doğrudur ve örnek alınmalıdır
İngilizler, Çanakkale'yi geçemeyecekler.
*                *                *                *
Konuşmam bittiğinde yakınımda bir bomba patladı
Yüzlerce parçaya ayrıldığımı hissettim
Ben bölünmemeliydim, dağılmamalıydım
Bir bütün olarak kalmalıydım ve yaşadıklarımı
Günümüz insanına anlatmalıydım
Çeşitli iletişim kanallarıyla bunu
Binlerce, on binlerce okura ulaştırmalıydım.

SON

----------------------------------------------

MAVİ ATEŞ
Deniz altında kalmış dağ patlar
Bunun sonunda volkanik ada oluşur
Baskı altında kalmış Türk patlar
Bunun sonunda Türkiye Cumhuriyeti oluşur.
*                *                *                 *
Evren milyarlarca yıl önce
Büyük patlama sonucu oluşur
Galaksiler meydana gelir
Galaksiler, yüz milyonlarca yıldız içerir.
*                *                *                 *
Bunlardan sadece birisi
Samanyolu Galaksisi
Benim de içinde yaşadığım
Güneş sistemini barındırır.
*                *                *                 *
Bizim güneş sistemimizde
Dokuz gezegen vardır
Bu gezegenlerden biri de
Sevgili dünyamızdır.
*                *                *                 *
Dünyada yaşayan insanlar
Kendiliklerinden bir şeyler icat ettiler
İnsanların fikir ve düşüncelerine
Birtakım kısıtlamalar, baskılar koydular.
*                *                *                 *
Adına öğreti dediler
Yaşantı dediler
Halkları birbirine
Düşman ettiler.
*                *                *                 *
Kim neye inanırsa inansın
Benim gibi düşüneceksin diyemezsin
Belki yanlışta olan sensin
Değişik düşüneni anlamaya çalışmalısın.
*                *                *                 *
İnsanı insan yapan özellik
Canlıların yaşamına saygı duymaktır
Canlılara sevecen davranıp
İnsan olduğunu unutmamaktır.
*                *                *                 *
Büyük bir ordu hazırlamakla
Ülkelerin sınırını geçmekle
O ülkeyi fethetmeye çalışmakla
Sorunları çözemezsin.
*                *                *                 *
Bak Mustafa Kemal Atatürk
Vatan savunması hariç
Savaş bir cinayettir, demiş
Savaşmayalım artık.
*                *                *                 *
Atatürk demişse doğrudur
İnsanlar savaştan kaçınmalı
Dünya durdukça
Barış içinde yaşamalı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
14  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Ben Mustafa Kemal Olsaydım - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:21:08

BEN MUSTAFA KEMAL OLSAYDIM
Selanik'te doğsaydım
Şemsi Efendi İlkokulu'nda okusaydım
24 yaşında yüzbaşı olsaydım
Yurdun kurtuluşu yolunda adım atsaydım.
*                *                *                 *
Tayin olduğum her yerde
Suriye'de, Sofya'da
İki-üç subay arkadaşım bile olsa
Örgütlenseydim, onlarla haberleşseydim.
*                *                *                 *
Sonunda Çanakkale'ye gelseydim
Komutayı ele alsaydım
İngiliz, Fransız savaş gemilerini
Boğazın karanlık sularına gömseydim.
*                *                *                 *
19-Mayıs-1919' da
Samsun'a çıksaydım
Amasya Tamimi'ni yayımlasaydım
Erzurum ve Sivas Kongrelerini yapsaydım.
*                *                *                 *
Ben Mustafa Kemal olsaydım
Bunları başarabilseydim
Böylesine büyük ve görkemli olabilseydim
Tarihe ismimi altın harflerle yazdırabilseydim.
*                *                *                 *
Bu yazdıklarımı ben başaramazdım
İki kişiyi bir araya getirip örgütleyemezdim
Conkbayırı'nda gece saat 04:30'da
Hücum deyip ileri atıldığımda
Asker peşimden gelmezdi.
*                *                *                 *
Ben Mustafa Kemal olmaya özendim
Keşke Mustafa Kemal olsam dedim
Dünyada yaşayan insan neslinin
Mustafa Kemalci olması tek dileğim.
*                *                *                 *
Ey gelecek yeni nesiller
İnsan evlatları, Türk çocukları
Mustafa Kemal Atatürk'ü unutmayın
Özgür ve bağımsız kalın.
*                *                *                 *
Kimse size baskı yapamaz
Böyle düşüneceksin diyemez
Beyninize pranga vuramaz
Çağ dışı bir yaşamı bugüne uyarlayamaz.
*                *                *                 *
Dün yoktur, kaybolmuştur
Bugün Atatürk vardır
Yarın yine Atatürk var olacaktır
Atatürk sonsuza kadar var olacaktır.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım 

KARANLIK BENDEN KORKTU
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
https://youtu.be/VNJDgoLi7Bo

-------------------------------------------------------------

KARA KALPAKLI ATLI
Karşıdan gelen bir atlı
Atlı kara kalpaklı
Bakışları pek dertli
Çehresi çok sertti.
*        *        *        *
Atlı geldi, attan indi.
Bendeki merak dindi.
Beynimdeki düşman sindi.
Çünkü gelen bir dosttu.
*        *        *        *
Ben O'nu tanıyordum.
Her an adını anıyordum.
Mustafa Kemal diyordum.
Mustafa Kemal Atatürk diyordum.
*        *        *        *
Atatürk beni tanımadı.
Sen de kimsin böyle, diye sordu.
Gelecekten geldiğimi söyledim.
Tarih 11-10-2020 dedim.
*        *        *        *
" Demek 100 yıl sonrasından geldin.
Dur, hiç boşuna konuşma
Beni tanıdın, kim olduğumu biliyorsun
Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorsun. "
*        *        *        *
Evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Bundan gurur duyuyorum.
Önderim, liderim de sensin
Seni yere- göğe sığdıramıyorum.
*        *       *        *
" Demek başardım, bunu biliyordum.
Türkiye Cumhuriyeti kurulacak diyordum.
Yedi değil, yetmiş düvel gelse de
Zafer kazanacağımdan emindim.
*        *       *        *
İçerideki düşman dışarıdakinden hırslı
Özgürlük ateşini söndürmekte kararlı
Padişahtan umudunu kesen herkes
Benim hür bayrağım altında toplanmalı.
*        *       *        *
Ben Anadolu'nun Türk Yurdu olmasında kararlıyım.
Bunun için gereken ne varsa yapacağım.
Planlarımı zafer üstüne kurgulayacağım.
Baskı altındaki milletlere örnek olacağım. "
*        *       *        *
Sen çok yaşa emi yüzyılın savaşçısı
Anadoluyu işgal etti, düşman ordusu
Yoktur Türk Askeri'nde düşman korkusu
Çoktur düşman askerinde Mustafa Kemal korkusu.
*        *       *        *
Kara kalpaklı atlı
Topuktan gelen bir selam verdi.
Atına atladığı gibi
Doludizgin uzaklaştı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

-------------------------------------------

TÜRK DEVRİMİ
Devrim, karanlığın yok olması
Aydınlığın başlamasıdır
Devrim, yeniliklere ayak uydurmak
Çağdaşlaşmak, medenileşmektir.
*            *            *             *
Yüzyıllar ötesinde kalmış fikirler
Zamanla geçerliliğini kaybeder
Yeni düşünceler ortaya çıkar
Bu değişim sonsuza dek sürer.
*            *            *             *
Büyük Vatan Şairi Namık Kemal
Millete hizmet yolundan asla vazgeçmedi
Magosa zindanlarında bile
Vatana hizmetten bahsetti.
*            *            *             *
1840-1888 yılları arasında
Dünyadan bir Namık Kemal geçti
Atatürk, lise yıllarında Namık Kemal'in
Fikirleri beni çok etkilemiştir, dedi.
*            *            *             *
Atatürk'e göre, Türkiye Cumhuriyeti
Sınırları içinde yaşayan herkes Türk'tür.
Bu cumhuriyette yaşayanlar
Türklüğüyle övünmelidir.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

-------------------------------------

SAVAŞ KAHRAMANI ATATÜRK
Dünyanın gelmiş, geçmiş
En büyük savaş kahramanı
Kimdir diye sorsalar
Mustafa Kemal Atatürk derim.
*            *            *             *
Dünyanın merkezi konumundaki
Anadolu'da, binlerce yıldır
Yüzlerce medeniyet gelmiş, geçmiş
İki binli yıllarda Anadolu'da yaşayan insanlar,
Bu medeniyetlerin kaçta kaçını biliyor?
*            *            *             *
Dünyanın pek çok ülkesinden
Daha fazla nüfusa sahip İstanbul
28-9-2021 tarihi itibarıyla 16 milyon
Kazdıkça altından medeniyet çıkıyor.
*            *            *             *
Dünyanın en büyük medeniyet
Başkenti İstanbul'dur.
Zamanın durduramadığı
Saatlerin sessiz çaldığı İstanbul.
*            *            *             *
İstanbul'u ilk fethedeni herkes biliyor
İstanbul'u ikinci kez fetheden Atatürk'tür.
İstanbul bir daha düşman eline geçmemeli
İstanbul özgür olmalı, Türk olmalı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım 

15  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Atatürk Geldiği Gibi Gitti - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:17:29

BEN ATATÜRK SEVDALISIYIM
Ben bir zamanlar çocuktum.
Annem bana Karaçor derdi.
Zayıf bir kara çocuk,
Özgün düşünme yeteneğine sahip,
Uygar, çağdaş,
Geçmişi araştıran,
Her güne yeni bir umutla başlayan,
Geleceği kurgulayan,
Zayıf ama güçlü, çok güçlü.
*        *        *        *
Mahalle maçlarında
Karşı takımın golcüsü iyiyse
Kaleci.
Maç normalde devam ediyorsa
Golcü.
Kaleciyse penaltı kurtaran,
Golcüyse hata affetmeyen.
*        *        *        *
Babam öğretmendi, Atatürk derdi.
Annem ev hanımı, Atatürk dedi.
Ben de uygar, çağdaşım ya
Atatürk, Atatürk, Atatürk dedim.
*        *        *        *
Benim kalbim Atatürk der atar.
Benim beynim Atatürk der çalışır.
Benim damarımda kan, Atatürk der dolaşır.
Atatürk demeden güne başlarsam,
Ayaklarım birbirine dolaşır.
*        *        *        *
Ben Atatürk sevdalısıyım.
Atatürk için bir şeyler yapmak çabasındayım.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
İnsanlar yeni bir güne umutla başlıyorsa
Bunu Atatürk'e borçludur.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım   
.
------------------------------------------------

ATATÜRK ÇAĞI
İlk Çağ, Orta Çağ
Yeni Çağ, Yakın Çağ
Yakın Çağ 1789
Fransız Devrimi'yle başladı
Sonrasında
Atom Çağı, Uzay Çağı dediler
Mayasız sütten yoğurt olmadı
Aradan 211 yıl geçti
2000 yılına girildi
Atatürk Çağı başladı.
*                *                *              *
Atatürk Çağı dünyaya barış getirdi
Atatürk Çağı dünyaya kardeşlik getirdi
Bir milletin başka bir millete baskısını sildi
Her milletin kendi bayrağı altında toplanmasını sağladı.
*                *                *              *
Bu durum 2020 yılında sağlandı mı?
Hayır, sağlanmadı
Sağlanması zaman alır mı?
Evet, alır
Dünyada yaşayan insanlara
İyiliksever fikirleri kabul ettirmek
Zordur, çok zordur.
*                *                *              *
Ey dünyalı, Atatürk Çağı başladı
Bunun farkında olmalısın
Atatürk Çağı'nı kabul edenlerin
En başında sen olmalısın.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

------------------------------

ATATÜRK'TEN YANA TARAFIM
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra
Asıl savaşımız şimdi başlıyor, dedi.
Ağaçları kesmedi, bataklıkları kuruttu
Yeni tarım alanları ortaya çıktı
*            *            *            *
O zamanlar Anadolu'da
40 bin tane köy vardı
Köylülere tarla, bahçe verdi
Köylü, buraları ekip biçti
Aç karnını doyurdu, mutlu oldu.
*            *            *            *
Yollar, köprüler yaptı
Fabrikalar kurdu
Buralarda binlerce işçiye
İş imkanı sağladı
*            *            *            *
Modern ve çağdaş okullar açtı
Öğrencilerin geleceğe yönelik
Bilgi ve beceriyle donanmasını sağladı
Bilimin ve aklın çizgisinden ayrılmadı.
*            *            *            *
Atatürk'ten yana tarafım
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Yaşayan herkesi Türk olarak kabul eder
Türk şereflidir, onurludur
Vatanına ihanet etmez.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

-----------------------------------------------------------

BİZ MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLERİYİZ
Gelecek nesiller
Rahat etsinler diye
Çanakkale'deydik.
*       *        *        *
Çanakkale'ye gelip
Evine, köyüne geri dönemeyen
Çanakkale'ye gelip
Kimi bir gün
Kimi bir buçuk yıl
Ömür törpüleyen
Yarı aç, yarı tok
Bazen tam aç
Kahramanca savaşan
Düşmana geçit vermeyen
Canını dişine takan
Sadece kazanmayı düşünen
Türk Askerleriyiz.
*       *        *        *
Biz binlerceydik
On binlerceydik
Yüz binlerceydik
Çoğumuzun adını kimse bilmedi
Hayatımızı bir kurşuna
Bir bombaya satmadık
Direndik, yıkılmadık, yenilmedik
Bizi yenmek isteyenleri ezip geçtik.
*       *        *        *
Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz
O, gelmeden önce siperleri gerilere
Daha gerilere kaydıran
O, geldikten sonra zafere
İmza atan Türk askerleriyiz.
*       *        *        *
Alman komutan Liman Von Sanders gitti
Yerine Türk komutan Mustafa Kemal geldi
Topçulara ateş etmeyin, bekleyin, diyen
Alman komutan gitti
Ateş, ateş diyen Mustafa Kemal geldi.
*       *        *        *
Mustafa Kemal İngiliz gemilerini
Çanakkale Boğazı'nın
Karanlık sularına gömdü
Anadolu'nun Türk yurdu
Olmasını istemeyen
İngilizlere dersini verdi.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

16  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: Atatürk Geldiği Gibi Gitti - Serdar Yıldırım : 16 Mart 2023, 13:12:51

ATATÜRK GELDİĞİ GİBİ GİTTİ
Sen bu yurdu kurtardın
Türkiye Cumhuriyeti'ni  kurdun
Tarihe ismini
Altın harflerle yazdırdın, diyerek,
Bir marş söylüyordum.
*            *            *            *
Birden odanın ortasına
Bir bomba düştü
Ortalığı toz-duman kapladı
Göz gözü görmez oldu.
*            *            *            *
Ben askerde havancıydım
Bombalara alışıktım
İleri gözetleyiciydim
Belimde kasatura
Elimde telsiz, göğsümde dürbün
Havan atışı yaptırmak için,
Dağa, tepeye çıkardım
Havan ile hedefin uzaklığını
Hesap eder, ikinci atışta
Hedefi 12'den vururdum.
*            *            *            *
Tepemden bombalar geçerdi
Ben bombadan korkmam
Bomba benden korkar, derdim.
Ben Türk Askeri'yim.
Türk Askeri hiçbir şeyden korkmaz.
*            *            *            *
Dediğim doğru çıktı
Türk Askeri korkmadı
Odanın ortasına bomba düştüğünde
Oturduğum yerden ayağa kalktım
Her türlü saldırıya hazırdım.
*            *            *            *
Göz gözü görmeye başladığında
Odanın ortasında bir kahraman belirdi
Ben bu kahramanı çok iyi tanıyordum
O kahraman Mustafa Kemal Atatürk
Bunu biliyordum.
*            *            *            *
Atatürk sağa- sola bakındı
Benden başkasını göremedi
Sen kimsin, adın ne,
Bugünün tarihi nedir, diye sordu.
*            *            *            *
Ben Serdar Yıldırım,
Bugün 29-Mayıs-2021 dedim.
*            *            *            *
Atatürk: Türk Askeri bombadan korkmaz
Türk Askeri yenilmez
Türk Askeri esir düşmez
Türk Askeri galip gelir
Yurduna saldıran düşmanlara karşı koyar, dedi.
*            *            *            *
Odanın ortasına bir bomba daha düştü
Ortalığı toz-duman kapladı
Göz gözü görmez oldu
Atatürk geldiği gibi gitti.
*            *            *            *
Bir saat kendime gelemedim
Odanın ortasında dört döndüm
Ben kendimi gerçek sanırdım
Atatürk gerçeği karşısında
Hayal bile değilmişim.
*            *            *            *
Şimdilerde Anadolu'da
Atatürk, en büyük önder ve lider
Türk insanı vatanını çok seven
Atatürk'e minnettar.

SON

------------------------------------------------------

TAARRUZ KEMAL 
Siz Avustralya yerlileri
İngilizler tarafından Anadolu'ya yönlendirilen
Türkler, boyun eğmedi, diyen
İngilizlerin esiri.
*       *        *        *
Siz özgür ve mutlu yaşıyordunuz
Hayattan bambaşka bir gelecek umuyordunuz
Hayat, sizin bir kilonuzu bir pula satmadı
Özgür bedenlerinizi  yetmiş kiloluk bir İngiliz'e esir etti.
*       *        *        *
Kitaplar yazar, gazeteler yazardı
Anadolu' da bir Taarruz Kemal var derdi
Haksızlığa boyun eğmez, derdi
Yenilmez yener, ezilmez, ezer de geçer derdi.
*       *        *        *
Taarruz Kemal, Anadolu'yu yurt olarak benimsemiş
Sınırları çizmiş, biz bu sınırlar içinde
Özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz, demiş.
Siz şimdi aldatan İngiliz'e mi inansanız
Yoksa kahramanca savaşan Taarruz Kemal'e mi inansanız?
*       *        *        *
İngiliz sizi zorladı, gemilere bindirdi,
Hedef Çanakkale'dir dedi.
Taarruz Kemal yok artık, dedi.
Göğsüne gelen bir kurşunla layığını buldu, dedi.
*       *        *        *
Siz havanızı basarak, naralar atarak,
Anzak Koyu' ndan Anadolu' ya ayak bastınız
Anadolu insanı bizden korksun, dediniz
Katliamlar yapmaya hazırdınız.
*       *        *        *
Türk Ordusu' nun başında
Alman komutanlar vardı
Bunlar Türk Ordusu'nu geri çekerek
Rahatça çıkartma yapmanıza izin verdi.
 *       *        *        *
Aradan bir gün geçti
Taarruz Kemal geldi, dediler
Almanlar, bütün cephelerin komutanlığını
Taarruz Kemal'e bıraktı, dediler.
 *       *        *        *
Size bir bezginlik çöktü
Bu yenilmez, bizi perişan eder dediniz
İngiliz Komutan çok uğraştı
Bu Kemal o Kemal değil, dedi.
 *       *        *        *
Mustafa Kemal Çanakkale' ye geldi
Türk Ordusu'nu düzene soktu
Oralarda saklanacak yer bulamadınız
Birçoklarınız gemilere binip, kaçtınız.

SON
 
Yazan: Serdar Yıldırım

17  Video Seyir Platformu / Faydalı videolar / Ynt: Hurdacının Aşkı - Serdar YILDIRIM - Seslendiren:Venhar SAĞIROĞLU : 01 Şubat 2023, 13:01:56
HURDACININ AŞKI

Yazan: Serdar YILDIRIM

Seslendiren:Venhar SAĞIROĞLU

https://youtu.be/3jRKNUG-3ks
18  DEMOKRASİ PLATFORMU / Serbest Kürsü - Hyde Park / Ynt: O Cesur Yürekte Yüzlerce Aslan Yatar - Serdar Yıldırım : 01 Şubat 2023, 12:53:54


O CESUR YÜREKTE YÜZLERCE ASLAN YATAR
Anadolu dört bir yandan kuşatılmıştı
Ordular dağıtılmıştı, silahlar toplanmıştı
Halk, çaresizdi, mal, can emniyeti yoktu
Her yer karanlıktı, göz gözü görmüyordu
Anadolu düşman çizmesi altında eziliyordu.
* * * *
Ruslar, 1914 yılında Anadolu'ya girdi ve Erzurum'u kuşattı
Enver Paşa başarılı olamadı
Ruslar, Erzurum, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı ele geçirdi
200 bin kişilik Rus Ordusu yenilmezdi
Mustafa Kemal dediler, az bir kuvvetle Rusları durdurdu, dediler
Mustafa Kemal adı kısa zamanda Anadolu'ya yayıldı
Dillerde, gönüllerde Mustafa Kemal vardı
O, karanlıkta bir ışıktı ve Anadolu ışığa koştu
Dünya durdukça sönmeyecek bir ışığa, Mustafa Kemal'e koştu
* * * *
Anadolu'da Türk olmayan, başka milletlerden insanlar vardı:
Ne Mustafa Kemal'i, kim bu Mustafa Kemal dediler
Türk Halkı dedi: Sıra dışı bir komutan, mert, yiğit
O cesur yürekte yüzlerce aslan yatar.
* * * *
Türk olmayanlar, Mustafa Kemal'i sevmeyenler, dedi.
Bizim komutan Trikopis, İzmir'e geliyor
Tilkiden kurnaz, kaplandan kavgacıdır.
Mustafa Kemal'i Anadolu'dan söker, atar.
* * * *
Türk Halkı dedi: Yunan komutan Trikopis gelsin ve ne olacağını görsün
Türk, teslim olmaz, köle olmaz, boyun eğmez, bunu bilsin
Türk'e boyun eğdirmek isterken,
Kendisi boyun eğmesin.
* * * *
Dünya tarihi boyunca pek çok millet
Türk Milleti'ne boyun eğdirmek istemiştir
Böyle bir şey mümkün olmayınca
Dilini dibine çekip sessiz kalmıştır
Baskı altındaki milletler, Mustafa Kemal Atatürk'ü
Örnek alarak bağımsızlıklarını kazanmıştır.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım  28-8-2021

--------------------------------------------------------------------

KAHRAMAN MUSTAFA KEMAL 
Karşıdan bir atlı geliyor
Bana selam veriyor
Nereye gidiyorsunuz, diyorum
Çanakkale'ye diyor.
*         *        *        *
Yolunuz açık olsun
Şansınız bol olsun
Bileğiniz bükülmesin
Sırtınız yere gelmesin.
*         *        *        *
" Yolum açıktır, çocuk
Şansımı kendim yaratırım
Bileğimi bükecek çıkmadı
Sırtımı yere getirecek doğmadı. "
*         *        *        *
Kahraman bir savaşçısınız
Göğsünüz madalya dolu
Bu genç yaşta bu kadar madalya
Dünya tarihinde görülmemiştir.
*         *        *        *
" Yurduma saldıran düşmanlara karşı koydum
Onlarla savaştım ve galip geldim
Sence bu kadarı yeterli değil mi?
Biz savaş oyununa daha yeni başladık. "
*         *        *        *
Belli ki Çanakkale yeterli gelmeyecek
Anladım Anadolu düşmanla dolacak
Türk'ün özgürlük savaşı başlayacak
Türk Bayrağı'nı göndere Mustafa Kemal dikecek.
*         *        *        *
" Dur bakalım, aslanım, soluklan biraz
Derin bir nefes al, kendine gel
Az önce Türk Bayrağı dedin, Mustafa Kemal dedin
Ben adımı söylemedim, beni nasıl tanıdın? "
*         *        *        *
Ey gelmiş geçmiş en büyük kahraman
Savaş meydanlarının yenilmez armadası
Ben gelecekten geliyorum, seni nasıl tanımam
8-8-2021 tarihinden sana nasıl ulaşamam?
*         *        *        *
Ben her gün haykırıyorum Cumhuriyet diyorum
Sizin kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaz diyorum
Bunun için beynimi paramparça ediyorum
Tarihin dipsiz karanlığında bir ışık arıyorum.
*         *        *        *
Nice savaşlardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracaksınız
Tarihe isminizi altın harflerle yazdıracaksınız
Baskı altındaki milletlere örnek olacaksınız
Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız dedirteceksiniz.
*         *        *        *
" Demek ki daha yolun başındayım
Vatanımı savunarak dünyaya örnek olmalıyım
Yenilmemeliyim, yenmeyi öğrenmeliyim
Dünya durdukça ezilen halklara örnek olmalıyım.
*         *        *        *
Benim adım Mustafa Kemal
Cumhuriyet düşmanlarının yenilmez savaşçısıyım
İçinde demokrasinin bol olduğu
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmaya kararlıyım.
*         *        *        *
Her dört yılda bir seçim olmalı
Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli
İktidarda olan yönetici oyları değiştirmemeli
Beğenilmiyor ise, gitmeyi bilmeli.
*         *        *        *
Türkiye Cumhuriyeti'ni  genç beyinler yönetmeli
Bu genç beyinler aydınlığa yönelmeli
Çağlar ötesinden değil, gelecekten beslenmeli
Karanlığı reddetmeli, geleceğe ışık yakmalı. "
*         *        *        *
Ey büyük güç, ey büyük kudret
İlkelerinin yılmaz takipçisiyim
Bu ilkeleri insanlara ulaştırmada
Işık hızındayım çünkü bunda kararlıyım.
*         *        *        *
Mustafa Kemal atına bindi
Bana el salladı
Sonra görüşürüz, dedi.
Çanakkale'ye doğru hızla uzaklaştı.

SON 

Yazan: Serdar Yıldırım

--------------------------------------------------------

MUSTAFA KEMAL ÇANAKKALE'DE
Mustafa Kemal, Çanakkale'ye geldiği zaman
Bombalar sağda, solda patlıyordu
İngiliz gemileri 
Dakikada 60 bomba atan toplarıyla
Siperlere nefes aldırmıyordu.
*          *         *          *
O anda bir aslan kükremesi duyuldu
Bu ülke sahipsiz değil diyordu
Bizden sonrası karanlık diyordu
Hücum diyordu, korkmayalım diyordu.
*          *         *          *
Anzaklar, sabaha karşı
Çanakkale'ye çıkartma yapıyordu
Sabahın 4 buçuğunda
Onları orada bekleyenler vardı
Sağ elinde şimşek, sol elinde yıldırım
Sağ elinde kılıç, sol elinde tabanca
Sağ elinde Anadolu, sol elinde Trakya
Mustafa Kemal ve Türk Askeri
Aç, tasır, savaştılar, yenilmediler
Yendiler, zafer kazandılar.
*          *         *          *
Karanlık varsa aydınlığa koşacaksın
Aydınlıktaysan karanlıktan korkmayacaksın
Kötüden, zalimden kaçmayacaksın
Özgürlüğün için, savaşacaksın
Sessiz durursan, yerinde oturursan
Zalimin zulmüne dur demezsen
Beynindeki prangaları söküp atmazsan
Gelecek yıllar sana acımaz.
*          *         *          *
Haydi, benim de, ben liderim de
Lider olmak için, çaba sarf et
En önde sen ol, en önde sen koş
Türk Halkı'nın peşinden geldiğini göreceksin.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

------------------------------------------------
 
BAŞKOMUTAN ATATÜRK
Atatürk'ü sevesim geldi.
Karşımda göresim geldi.
Düşmanlarını üzesim geldi.
Kurtuluş Savaşı'nı anlatasım geldi.
*              *               *               *
Karanlıkta mavi iki ışık belirdi.
O iki ışık Atatürk'ün gözleriydi.
Beni bu konuda harekete geçiren,
Atatürk'ün tarihi sözleriydi.
*              *               *               *
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Yaşayanlar, Atatürk'ü sevmek zorundadır.
Ekmeğini bu sınırlar içinde kazananlar
Atatürk'e saygı duymak zorundadır.
*              *               *               *
Atatürk, Kurtuluş Savaşı zamanında
Sekiz yıl ailesinden uzak kaldı.
Ey Atatürk'ü sevmeyen şahıs,
Bu vatan için, bu bayrak için,
Ailenden sekiz yıl uzak kalır mısın?
*              *               *               *
Trablusgarp ve Bingazi'de
İtalyan Ordusu'yla savaşırken.
Anafartalarda, Conkbayırı'nda
Çanakkale Destanı'nı yazarken
Göze göz, dişe diş
Göğüs göğüse çarpışırken,
Mustafa Kemal hücum diyordu.
Sağ elinde kılıcı, sol elinde tabancası
İleri atılıyordu.
*              *               *               *
Atatürk uzun süren savaşlar sonunda,
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Fabrikalar açtı, yollar, köprüler yaptırdı.
Ülkeyi dünya devletleri arasında
Ön sıralara yükseltti.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

---------------------------------------------

ATATÜRK İLKELERİ
İnsanlar, zor durumdaysa
Çaresizlik içinde kıvranıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka karanlık aydınlatılacaksa
Halkçılık ilkesini kullanmalısın.
*            *            *            *
İnsanlar, fikir anlaşmazlığındaysa
Kargaşa yüzyıllardır sürüyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka fikirler düzenlenecekse
Laiklik ilkesini kullanmalısın.
*            *            *            *
İnsanlar, yönetimde sıkıntıdaysa
Her ağızdan bir ses çıkıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka yöneteni halk belirleyecekse
Cumhuriyetçilik ilkesini kullanmalısın.
*            *            *            *
İnsanlar, seçtiğine güvendiyse
Seçilen halktan uzaklaşmışsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka halk önemsenecekse
Devletçilik ilkesini kullanmalısın.
*            *            *            *
İnsanlar, giyimde özensizse
Çağdaş çizgi dışındaysa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka uygarlık yakalanacaksa
Milliyetçilik ilkesini kullanmalısın.
*            *            *            *
İnsanlar, fikirde tekdüzeyse
Hür düşünceye karşı çıkılıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka reform gerçekleştirilecekse
Devrimcilik ilkesini kullanmalısın.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

----------------------------------------

ATATÜRK BARIŞ TARAFTARIYDI
Atatürk barış taraftarıydı
Savaş olsun istemezdi
Bir ülkenin başka bir ülkenin
Sınırını  geçmesine tahammül edemezdi.
*            *            *            *
İnsanların birbirine düşman edilip
Savaştırılmalarına karşıydı
Her millet kendi sınırları içinde
Özgür ve bağımsız yaşamalıdır, derdi.
*            *            *            *
Aradan 100 yıl geçti
Dünya milletleri Atatürk'ü örnek almadı
Zengin milletler daha zengin olmak için
Fakir milletleri böldüler, parçaladılar
Onlara silah sattılar, daha da zenginleştiler.
*            *            *            *
Fakir milletler, beyinlerini saran
Prangadan kurtulamadı
Özgür olmak istemedi
Kişisel düşünce özgürlüğü sağlanamadı
Karanlığa boyun eğildi
Işık önemsenmedi.
*            *            *            *
Biz Atatürkçüyüz diyelim
Atatürk'ü örnek alalım
Atatürk'ü sevmeyenleri
Atatürkçü olmaya davet edelim.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım     
19  EĞLENCE PLATFORMU / Hukuk Fıkraları, Komik Anekdotlar, vs. / Ynt: Bıktım Artık Yalnızlıktan - Serdar Yıldırım : 01 Şubat 2023, 12:39:26

BIKTIM ARTIK YALNIZLIKTAN
İstanbul'un işlek bir caddesinde marketleri vardı. Babası marketi işletiyordu ama Eren liseyi bitirmiş, üniversite imtihanlarına hazırlanıyordu. Onun ideali hukuk fakültesine girmek ve avukat olmaktı. Bir gün babasının yanına gitti.  Babası: " Oğlum, boş zamanlarında yanıma gelsene. O kadar iş güç var, ben hepsine yetişemiyorum. Gel işin bir ucundan tut. Apartmanlardan telefonla sipariş geliyor, gidemiyorum. Sen gelmezsen bir yardımcı alacağım, haberin olsun. "
Bunun üzerine Eren: " Bırak ya baba, ihtiyacı olan gelir markete ne alacaksa alır. Müşterinin ayağına gitmem. Boğazımı sıksalar kimseye köle olmam. "

Baba oğul konuşmalarını sürdürürken sarı saçlı, mavi gözlü, sümbül, bülbül o kadar güzel bir genç kız markete girdi ki, Eren beyninden vurulmuşa döndü. Neredeyse oturduğu sandalyeden yere düşecekti. Kız iki sakız aldı, elindeki sipariş kağıdını verdi ve kaçamak bir bakış atıp çıkıp gitti. Babası kağıtta yazılanları tezgahın üstüne sıralıyordu. Babasının yanına sokuldu:  " Baba, istersen bunları ben götüreyim. Kız karşıdaki apartmana girdi. Daire numarası kaç? "
" Eren bunları sen mi söylüyorsun? İstenenleri ben götürürüm. Sen buraya bakıver. "
" Şey, sana yardım olsun diye öyle dedim."
" Hani demin köle olmam dediydin de. "

Babasının poşete doldurduğu yiyecek ve içecekleri kızın dairesine bıraktı. Kızı daha yakından görünce tam çarpıldı. Ona aşık oldu. Sonraki günlerde marketten çıkmaz oldu. Kız telefon edip bir kutu kibrit istese bile ayağına götürdü. Aylar sonra babası yokken kıza markette arkadaşlık teklif etti ama kız bu teklifi reddetti:  " Ay, şuna bak, bakkal çırağı. Sen benim pabuçlarımın arkadaşı olursun. Kendini ne sanıyorsun? Dünyada bir tek erkek sen kalsan sana bakmam, bin tane gönlüm olsa birini sana vermem. "
Buna çok üzüldü ve gık diyemedi. Yer yarılsa da içine girsem diye düşündü.
Daha sonraki günlerde kendini derslerine verdi. Çok çalıştı. Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandı ve dört yıl sonra avukat oldu. Fakültede okurken birkaç kıza arkadaşlık teklif eden Eren  avucunu yaladı. Daha sonra İstanbul'a geri dönen Eren bir avukatın yanında bir yıl staj yaptıktan sonra kendi hukuk bürosunu açtı. Kazancı yerindeydi. Bir gün babasının marketine gitti. Yıllar önce kendisine bakkal çırağı diyen kızla karşılaştı. Kız marketten çıktıktan sonra peşine takıldı. Apartmanın girişinde kıza kendini tanıttı ve o zamanlar bakkal çırağı dediğini ama şimdi  bir avukat olduğunu hatırlattı ve arkadaşlık teklifini tekrarladı.
Sarışın kız:  " Avukat değil, astronot olsan sana bakmam, senin arkadaşlık teklifini kabul etmem. Zannetmiyorum ki seninle arkadaş olmak isteyecek bir kız bulunsun. Biz bin kız olsak ve bir adada mahsur kalsak, aramızdaki tek erkek sen olsan inan bir kız çıkıp da sana sarılmaz. Şu sözlerimden utan ve bir daha karşıma çıkma. "

Hızlı adımlarla kızın yanından uzaklaştı. Parka gitti. Dondurma aldı ama dondurmayı yere düşürdü. Az sonra ayağı taşa çarptı, tökezledi, neredeyse yere düşüyordu. Bir banka oturdu. Önünden gelip geçen kızlara imrenerek baktı. Neden benim böyle bir kız arkadaşım yok diye iç geçirdi. İçinden bir ses:
" Olur, Eren olur, sen hele sabret. " dedi.
" Sabret, sabret. Sabredeyim de ne zamana kadar? Yıllar geçiyor, bıktım artık yalnızlıktan. "
" Biraz daha sabret. Yakında senin de bir kız arkadaşın olacak. "
" Yakında mı? Ne kadar yakında? "
" Çok yakında. Pek yakında. "
Gözlerini sıktı. Sağa sola bakındı. Biraz umutlandı. Bakarsın olur diye düşündü. Bakarsın bir gün benim de bir kız arkadaşım olur. Ayağa kalktı. Ellerini pantolonunun ceplerine soktu. Hafiften bir türkü söylemeye başladı ve parkın çıkışına doğru yürüdü.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

20  EĞLENCE PLATFORMU / Hukuk Fıkraları, Komik Anekdotlar, vs. / Ynt: Oğlak İle Kartal - Serdar Yıldırım : 01 Şubat 2023, 12:34:56

OĞLAK İLE KARTAL
Bursa Hayvanat Bahçesi’nde kartallar için ayrılan yer çok büyüktü. Buradaki kartallar, tel örgülerle çevrili, yüksek yerde uçup duruyordu. Yorulanlar ise, kayaların üstünde oturuyordu. Pek çoğu yarını bekliyordu. Genç kartal Pena, yarın bekleme bahsini çoktan geçmiş, bugünü değerlendirme çabası içine girmişti. Tellerin yukarıdaki kayalara monte edildiği yerde kaçıp gidebileceği bir gedik açmıştı. Buradan kurtulup zengin olma düşüncesindeydi. Akıllıydı, zekiydi ama ikna kabiliyeti azdı. Diğer kartallardan birkaç kez borç istemiş ama kimse borç vermeye yanaşmamıştı. Ormana gitse, kim ona sermaye verir de firma kurabilirdi?

Kartalların bulunduğu yerin yan tarafında keçi ve koyunlar için ayrılan yer vardı. Baharın gelmesiyle birlikte keçiler,  koyunlar yavrulamış ve pek çok yavru dünyaya gelmişti. Pena keçi yavrularına oğlak, koyun yavrularına kuzu dendiğini biliyordu. Yavrular bir aylık olmuşlardı ki, son günlerde Pena’nın dikkatini bir oğlak çekmişti. Odi adındaki bu oğlak başına diğer oğlakları ve kuzuları topluyor, anlattıkça anlatıyordu. Günler geçtikçe keçiler ve koyunlar da oğlağın anlattıklarını dinlemeye başlamıştı. Pena bir gün çimenlerin üstüne indi ve yan taraftaki oğlağın anlattıklarına dikkat kesildi. Oğlak buradan kurtulup ormana gidince yapacaklarını anlatıyordu. Ormandaki bankalara başvuruyor, müthiş ikna kabiliyetini kullanıp kredi alıyor, kiralık bir yer bulup bankasını kuruyor. Orman hayvanlarından düşük faizle para toplayıp, yüksek faizle para veriyor. Havuzlu villalar, Ferrari arabalar, denizde yatlar, kotralar. Bol sıfırlı paraları, bankadan aktarıp şirketler kuruyor, holding patronu oluyor.

Genç kartal Pena, birkaç gün sonra oğlak ile anlaştı ve kendi bölümündeki gedikten çıkarak, oğlağı kucakladığı gibi, ormana doğru uçtu. Odi, Pena ile birlikte ormandaki bir bankanın genel merkezine giderek projesini anlattı ve on iki sıfırlı krediyi cebine koydu. Kiralık, büyük bir yer bulup, OĞLAKBANK’ı kurdu. Odi düşüncesini aynen uygulayarak kısa zamanda bankasını o ormanın sayılı bankaları arasına sokmayı başardı. Düşük faizle para topluyor, yüksek faizle para verince kar muhakkak oluyor. Birkaç ay sonra şirketler kurdu, holding patronu oldu. Ormanda zor duruma düşen ve iflasın eşiğine gelen bir bankayı ele geçiren Odi, Ferrari’den inip Limuzin’e bindi.

Odi kendine sırtlanları danışman tuttu ve bu danışmanların isteği doğrultusunda çalışmaya başladı. Danışmanların ilk isteği, kartal Pena’yı yanından uzaklaştırmasıydı. Pena’nın, bensiz bir hiç olursun, sıfırlanırsın, bu sırtlanların yalanlarına kanma, diyerek çırpınması ve tüylerini yolması fayda etmedi. Odi, danışmanların isteğine uydu ve kartal Pena’nın görevine son verdi.

Aradan günler, haftalar geçtikçe, Odi’nin işleri bozuldu. Yanında kartal Pena olmayınca, şirket müdürleri, Odi’yi dinlemez oldu. Zor durumda kalan Odi fabrikalarını, yatlarını, kotralarını ve limuzini sattı. İşçi ve memurların maaşlarını ödedi.  Son çare olarak ilk kredi çektiği bankanın genel merkezine  gitti. Bankanın genel müdürü kredi veremeyeceğini Odi’ye söyledi.
Bunun üzerine Odi:  “ Efendim, daha önce bana kredi vermiştiniz ve borcumu ödemiştim. “ dedi.
Banka genel müdürü:  “ Onun orası öyle de o zaman arkanda sert bakışlı ve o bakışlarıyla beni korkutan kartal Pena vardı. Şimdi Pena yok. Herkes Pena korkusundan senin kurduğun Oğlakbank’a koştu. Para yatırdılar, yüksek faizle kredi aldılar. Pena’sız Odi bir işe yaramaz. Lafla benden kredi alamazdın, banka kuramazdın. Pena’yı kovmakla hata yaptın, bu hatanın sonucuna katlanmalısın. “
“ Oğlakbank darphane gibi para basıyordu ama elimden gitti. Banka işi bitti. Bu ormana ilk geldiğimde beş parasızdım ama umutluydum. Şimdi on parasızım ama umutsuzum. Sizce bundan sonra ne yapmam gerekir? “
“ Beni dinle ve geldiğin yere dön. Zira bu orman halkı düşene acımaz. Hele senin gibi, sıfırdan zirveye çıkıp düşene. Zirvede kalsaydın alkışlarlardı ama düştüğün için, seni linç ederler. “
“ İş bu kadar ciddi desene. Sonunda genç yaşta bu hayata veda etmek de var. “
“ Hayat bu. Genç, yaşlı dinlemiyor. Ancak kafası çalışanlar zulümden kaçıyor. “

Odi, banka müdürünün istediğini yaptı. Bursa Hayvanat Bahçesi’ne geri döndü. Başından geçenleri keçilere, oğlaklara, koyunlara, kuzulara anlattı. Yan taraftaki tel örgülerin ardındaki kartal Pena’yı işaret etti. Onun üstün bir kartal olduğunu ve kafasını çalıştırarak, fikir üreterek, kendi çizgisi doğrultusunda hayatı sorguladığını ve hayatın üstesinden geldiğini, bunun sonucunda harikalar yarattığını anlattı. Pena içinizden birini ormana götürmek isterse, onunla gidin ve ondan hiç ayrılmayın. Benim yaptığım hatayı siz yapmayın. “ dedi.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
Sayfa: [1] 2 3

MySQL Kullanıyor PHP Kullanıyor
Powered by SMF and SimplePortal
XHTML 1.0 Uyumlu! CSS Uyumlu!
Bu Sayfa 0.124 Saniyede 24 Sorgu ile Oluşturuldu