Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

25 Nisan 2024, 18:37:09

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 101
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 76
Total: 76

Aleviler, AK Parti'ye mi oy versin?, Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi

Başlatan kilimanjaro, 05 Aralık 2011, 03:44:01

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Geçen yazımda, "Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyor?" sorusuna cevap vermeye çalıştım. Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyor derken de, CHP'ye oy vermelerinden rahatsızım, gitsinler artık başka partileri -AK Parti'yi falan- desteklesinler demiyorum. Beni, Alevilerin siyasi tercihlerinin ne olacağı ilgilendirmiyor.

Beni, Alevi vatandaşlarımızın hali, sıkıntıları, problemleri ilgilendiriyor. Beni, Alevi meselesinin mutlaka çözülmesi gerektiği ilgilendiriyor. Dolayısıyla asıl mesele, Kürt meselesinden daha derinlerdeki Alevi meselesinin çözümüdür. Daha da ötesini söyleyeyim. Ben Dersim'i, Dersimlilere uygulanan katliamı -evet katliamı- dile getirirken, bir hesaplaşma ve rövanş duygusuyla hareket edilmesini de yanlış ve tehlikeli buluyorum. Tarihimizle yüzleşelim. Fakat geçmişin acılarından, yaralarından, onları tekrar kanatarak yeni acılar, kutuplaşmalar çıkarmak kimsenin faydasına olmaz. Ülkenin hayrına da olmaz. Tam tersine problem büyür, çatışma derinleşir, huzuru, diyaloğu ve uzlaşmayı bir başka bahara erteleriz.

Şunu kabul edelim; Alevi vatandaşlarımız, haklı olarak ciddi bir güven sorunu yaşıyor. Osmanlı dönemi de dâhil, Cumhuriyet döneminde de Aleviler eziyet gördü, korkutuldu, sindirildi. Onlar için gönle girme, şefkat, merhamet, adalet yoluna gidilmedi.

Geçmişe takılmak yerine bugün ileriye bakabilmeli, huzur ve barış içinde bir arada yaşama adına, "toplumsal bir barış projesi" inşa edebilmeliyiz.

Bunu nasıl yapabiliriz? Yeni sivil bir anayasa, yeni yasalar çıkartılması elbet çok önemli. Fakat bunlardan daha önemlisi, Sünnilerle Aleviler arasındaki önyargıların, saplantıların aşılmasıdır. Bu da iyi niyet ve samimi gayret gerektirir. Herkes eteğindeki taşı dökmelidir. En başa, insan olduğumuz hakikatine dönmeliyiz. Dinimiz, inancımız, mezhebimiz ne olursa olsun, biz önce insanız. Ve şu topraklarda, şu yerkürede hepimiz insan gibi yaşamak istiyoruz. Evet demokratik bir zihniyet değişimine, eşit yurttaşlık esasına ihtiyacımız var. Ama birbirimize insan gözüyle bakmadan, insanı değerli görmeden, hukukun üstünlüğünü kabullenmeden işin doğrusunu yapamayız. Birbirimizi kandırmaya, sahte diyaloglara, ruhsuz şekilciliğe mahkûm oluruz.

İnsana değer vermek, birbirimizin konumuna saygıyı gerektirir. Bu saygı, birbirimizin fikrine, düşüncesine, yaşamına saygı demektir. Birbirimizi bütün yönlerimizle tabii ki tasvip etmeyebiliriz. Anlaşamayacağımız pek çok alan da var. Ama kendimize saygı istemek, başkalarına saygıyı gerektirir. Ve anlaşabileceğimiz, paylaşacağımız da çok alan var... İlk adım; birbirimizi dinlemek, anlamaya çalışmak ve uzlaşmayı başarabilmektir.

Sadece Sünnilerle Aleviler arasında değil, daha geniş anlamda bu ülkede her kesim açısından, aramızda var olan güvensizlik sorununu aşmamız gerekiyor. Türkiye, normalleşmeden, demokratikleşmeden ne Alevi meselesini, ne Kürt meselesini çözebilir... Başka şekilde de söyleyebilirim: Alevi meselesini çözmeden, Kürt meselesini çözmeden Cumhuriyet, demokratikleşemez. İç barış da sağlanamaz... Toplumda esaslı bir diyalog ve hoşgörü iklimine ihtiyacımız var.

Açıkçası, Aleviler Sünni çoğunluğun yaşadığı Türkiye'de, kendilerini tehdit altında görüyorlar. Yönetenlere güven duymak istiyorlar. Başta AK Parti, yani gücün merkezi iktidar, bu algıyı yıkmak zorundadır. İyi niyet sorgulaması yapmasak da, zaman zaman Alevi vatandaşlarımızın bütününü rahatsız eden bir üslup sergilendiğinin altını çizmeliyiz...

Fikir ve ifade hürriyetinin, din ve vicdan özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün sağlandığı demokratik bir Türkiye'de, siyasî tercihler de hür ve serbest olacaktır. Türkiye'nin bu yola girdiğine yürekten inanıyorum...

h.gulerce@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1038


Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyor?, Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi

Dersim tartışmasının en önemli zeminlerinden biri CHP-Alevi ilişkileridir. Ergenekon dostları kalemler soruyorlar: "Madem Dersim'de katliam olmuş, madem bundan da tek parti döneminin CHP'si sorumludur, neden o günden beri Aleviler CHP'ye oy veriyorlar?" Evet, soru esaslı; Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyorlar?

Cumhuriyet, Aleviler için tam bir hayal kırıklığıdır. Aleviler, Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri kendilerine ne yapıldığını, işin özünün ne olduğunu aslında başından beri biliyorlar. Dersimli araştırmacı-yazar Cafer Solgun'un, "Alevilerin Kemalizm'le İmtihanı" kitabında konu, bütün açıklığı ile ortaya konuyor. Aleviler, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Tek ulus üzerine inşası planlanan Cumhuriyet rejiminde, Türk'ten başkasının varlığı tanınmayacaktır. Alevi, Kürt şu bu yok, sadece Türkler ve Sünniler vardır. Sünniler de; devlete bağlı Diyanet Teşkilatı ile kontrolde tutulacaktır. Korku, rejimin en büyük silahıdır. Bölünme korkusu, şeriat korkusu, komünizm korkusu dağları beklemektedir. Korkutarak kutuplaştırma, sonra da "kutuplaşma var, memleket elden gidiyor" gerekçesiyle darbe üzerine darbe...

Aleviler, evet, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Sadece yok sayılmakla da kalmamışlar, baskılarla, isyan bahanesine dayandırılan sindirmelerle, katliamlarla, asimilasyon politikalarıyla bitirilmek istenmişlerdir. 1925 yılında kabul edilen Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılmasına Dair Kanun'un birinci dereceden mağdurları, Alevilerdir. Alevi inancında hayati bir önem ifade eden "dede, baba, pir, seyit, çelebi" gibi dinî unvanlar yasaklanmıştır. "Laik Cumhuriyet geldi, Aleviler rahata kavuştu. Onun için de Aleviler, CHP'yi destekliyorlar" iddiası safsatadan ibarettir.

Aleviler, sadece Cumhuriyet'in ilk yıllarında korkutulmadılar. 2 Temmuz 1993'teki Sivas Madımak Oteli katliamı, Maraş olayları, Gazi Mahallesi olayları hepsi derin devletin provokasyonuydu. Madımak katliamından 6 ay sonra, toplumda "şeriat tehlikesi"ne dair bir korku ve endişe ortamı hazırlanma planı dâhilinde Uğur Mumcu katledilmiştir. Uğur Mumcu'nun cenazesinde, yüz binlere "kahrolsun şeriat" sloganı boşuna attırılmamıştır. Ardından peş peşe laik kesimden, isimleri öne çıkmış aydınlar katledilmiştir. Alevilere şunu dediler: "En büyük tehlike şeriat tehlikesi. Şeriat gelirse çoluk çocuk kesileceksiniz, sizin kökünüzü kazıyacaklar..." Bugün "Ergenekon"la ifade edilen derin yapı, ne zaman kaos ve kargaşa ortamına ihtiyaç duymuşsa, akıllarına ilk gelen Alevi-Sünni çatışması olmuştur. Laik-anti laik kutuplaşmasında Aleviler, rejim muhafızı olarak düşünülmüştür.

Niye o zaman Aleviler; Ergenekon'a sahip çıkan, Silivri'deki tutuklulara selam gönderen, davanın en önemli sanıklarını milletvekili yaparak yargı sürecindeki davayı özünden saptırmaya çalışan CHP'den kopamıyorlar? Vesayet zihniyetinin mazlumları, mağdurları oldukları halde, vesayete payandalık yapan bir siyasi anlayışa neden mahkûm oluyorlar?

Çünkü Aleviler iliklerine kadar korkutuldular. Madımak'ta, askerî birliklerin gözü önünde diri diri yakılmak nedir, bunu Aleviler bilir ancak... 1925'ten beri korkutanlar, onlara tek bir yol bıraktılar: Ordu+CHP+Kemalizm... Sağ partiler onlar için hiçbir zaman tekin olmadılar. Gidecekleri başka kapı yoktu, CHP'ye gittiler. Evet, korkuları onlara sığınacak tek liman bıraktı. Cafer Solgun'un altını çizdiği gibi; yaşamak için, güçlü ve egemen olandan yana imiş gibi görünmeyi seçtiler...

Fakat artık yeni bir yol ayrımındalar. Ergenekon davasında ortaya dökülen darbe planlarında Alevi ileri gelenlerine yönelik suikast hazırlıkları ve Dersim konusunda CHP'nin tavrı, onları bugün farklı bir noktaya getirdi.

İki sorunun cevabını arayacaklar: 1. CHP, tek parti dönemiyle arasına kalın bir çizgi çekip, Dersim'le yüzleşebilecek mi? 2. AK Parti, onlara aradıkları güveni samimiyetle verebilecek mi?

h.gulerce@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1207991


Dersim: Vesayetin çivisi çıktı, Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi

Dersim, ikinci defa gündemde.

10 Kasım 2009'da dönemin CHP milletvekili Onur Öymen, Meclis kürsüsünden "Dersim'de analar ağlamadı mı?" dediğinde, Türkiye, gerçekten sallandı. Birden hepimiz dikkat kesildik: "Neydi bu Dersim?" Tarihe meraklı olanların bile tam bilmediği, unuttuğu, atladığı bir konuydu bu. Sonra gördük ki, resmî tarihin "isyan" diye geçiştirdiği konu, aslında, tek tip yurttaş mayalama projesinin bir uygulamasıydı. Cumhuriyet elitleri, kendilerini vasi gibi görüyor, vesayet sistemi için iki düşman belirliyorlardı: Gericiler ve bölücüler... Dindar, Kürt, Alevi kimlikleri istemiyorlardı. Hem Kürt hem de Alevi olan Kızılbaş Dersimliler ise tam bir çıbanbaşıydı. "Okşanarak" hizaya gelmeleri de mümkün değildi. Çıban, kökünden kazınmalıydı.

Tartışma, bilinmeyen pek çok gerçeği su yüzüne çıkardı. "İsyan ettiler" bahanesiyle Dersim'de tam bir katliam yapılmıştı. Bir dönem Dışişleri Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil, mağaralara sığınan kadın, çocuk, ihtiyar yüzlerce insanın gaz bombasıyla fare gibi zehirlendiklerini söylemiş meğer. Hem de kime? Bugünün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na. Sonra, 40-60 bin kişi arasında insanın katledildiğini, Başbakan Erdoğan'ın ağzından duyduk. Sabiha Gökçen'in; en alçaktan uçarak 50 kiloluk bombaları kendi insanımızın üzerine attığı için "savaş pilotu" olarak kahramanlık madalyası aldığını öğreniverdik.

Şimdi de CHP Tunceli vekili Hüseyin Aygün'ün, gazetemizdeki sözleri tartışılıyor. Aygün; "Dersim katliamının sorumlusu CHP ve devlettir." diyor, Mustafa Kemal Atatürk'ün de katliamdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını dile getiriyor.

Aygün'ün sözleri CHP'yi sallıyor. 12 milletvekili ortak basın toplantısıyla, Kılıçdaroğlu yönetimine muhtıra veriyor, parti içinde eski defterler yeniden açılıyor. Ama mesele, CHP'nin içi değil, Cumhuriyet'i, demokrasi ile buluşturmayan vesayetçi zihniyeti sorgulamaktır.

Vesayet sistemi/rejimi, bu ülkede bütün hesaplarını kutuplaşmalar üzerine yaptı. Sağcı-solcu, ilerici-gerici, laik-anti laik, Türk-Kürt, Sünni-Alevi kutuplaşmalarının hepsi, bu milleti demokrasiden uzak tutmak için bilerek, kasten hazırlandı. O sayede oluşturulan zeminlerde, on yılda bir darbeler sahneye konuldu.

Vesayet sistemi, isyan bahaneleri ile ezdiği, sindirdiği, korkuttuğu Alevileri, daha sonraki darbe dönemlerinde, hep hesaplarının içinde düşündü. Maraş katliamı (1978) ve Çorum katliamı (1980) 12 Eylül darbesine zemin hazırlamak için tezgâhlandı.

1993'teki Sivas Madımak katliamı ise laik-anti laik kutuplaşması için planlanmıştı. Aynı amaçla İstanbul'da Gazi Mahallesi'ndeki provokasyon devreye girdi. Koçgiri, Ağrı ve Dersim'de, Alevilerin yüreğine salınan korku, habire hatırlatılıyor, unutturulmak istenmiyordu. Katledilen annelerinin elbiseleri altına saklanarak, kaya ve ağaç kovuklarına bırakılarak hayatta kalan Dersim yadigârlarına, "derin devlet" şunu diyordu: "Şeriat gelirse, yaşama şansınız yok. 'Rejimin muhafızları' olmak zorundasınız..."

Toplumda ne zaman kaos ve kargaşa ortamı tezgâhlamak isteseler, Alevi-Sünni çatışmasını devreye sokan vesayet odaklarının oyunları, Ergenekon davasından sonra bozuldu. Alevi önderlerine yönelik suikast planları, gerçeğe ışık tuttu.

Ergenekon davası Alevi camiasını sarstı. Ama Alevi kurumları, kendilerine yakışacak duruşu sergileyemediler. Kirli yapının mazlum ve mağdurlarıydılar ama seslerini yükseltemediler: "Soruşturma derinleştirilmeli, aydınlatılmalı, nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidilmeli, Maraş ve Sivas dosyası yeniden açılmalı" diyemediler...

Mesele, CHP, Kılıçdaroğlu, parti içi çekişmeler değil. Mesele derinlerde. Bu ülkede artık kimse, yüz yıllık yüzleşmeden kaçamaz. Dersim hakikati, eski Türkiye'yi noktalıyor. Dersim, vesayetin çivisini çıkarmıştır. Dağılan parçaları, artık kimse bir araya getiremez. Yıkılan payandaları kimse ayağa kaldıramaz...

h.gulerce@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1205338


Alevi meselesinde Sünnilerin sorumluluğu..,Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi

Temelde Alevi meselesi nedir diye sorulsa, şunu söylerim: Bu ülkede esas olan Sünnilerdir, tali olan da Alevilerdir, anlayışıdır.

Aynı sözü Kürt meselesi için de söyleyebilirsiniz; bu ülkede esas olan Türklerdir, tali olan Kürtlerdir. Amma iki mesele için de hemen bir uyarı yapmak lazım. Bu dayatmaları, vatandaş olarak bizler yapmadık. İnsan olarak, komşu olarak böyle bir ayrışmayı, kendiliğinden ne Sünniler ne de Türkler yaptılar. Cumhuriyet, en baştan, yeni bir ulus inşa etmek için tek tipleştirmeyi benimsedi. "Biz Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetin mesnedi Türk camiasıdır" (Atatürk), "Vazifemiz, Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemehâl Türk yapmaktır." (İsmet İnönü), "Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, memleketin kendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır. O da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır." (Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt. 1930)

Cumhuriyetin felsefesini, İttihat Terakki'den devralınan vesayet zihniyeti oluşturdu. Yönetici elit zümre, halksız cumhuriyeti, demokrasi ile buluşturmama inadını, çok partili hayata geçtikten sonra da terk etmedi. Seçilmişlere rağmen, ülkeyi yönetmenin yolunu, halkı kutuplaştırmada buldular. Sünni-Alevi, Türk-Kürt ve laik-dindar kutuplaştırmalarının hepsinin temelinde, derin devletin provokasyonları yatar. Sadece iki örnek vereyim. 24 Ocak 1993'te Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu katledildi. Cenazesinde yüz bin kişiye, "kahrolsun şeriat" sloganı attırıldı. 6 ay sonra 2 Temmuz 1993'te, Pir Sultan Abdal etkinliği için Sivas'a gelen 33 kişi ve iki personel, askerî birliğin gözü önünde Madımak Oteli'nde yanarak ve dumandan boğularak ölürken, dışarıda toplanan yaklaşık beş yüz kişiye tekbir getirtiliyordu. Darbeler, 28 Şubatlar, AK Parti iktidar olur olmaz düğmesine basılan darbe hazırlıkları, hepsi devlet içindeki derin yapılanmaları işaret ediyor. Herhalde Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalar sonuçlandığında, yakın tarihin bütün ezberleri bozulacaktır...

Ancak en az bu davaların sonuçları kadar önemli bir mesele daha var. Alevi meselesinde, Sünniler bir özeleştiri yapmak zorundadır. Alevi vatandaşlarımız hakkındaki önyargıları yıkmak zorundayız. Tamam, bugün muhafazakâr kesimde, demokratlaşma yönünde gerçekten samimi bir değişim var. Ama iyi niyet de yeterli değildir. Alevi açılımı, bu yılki Muharrem'de çok ileri adımlar atılması, bir araya gelişler, bunların hepsi çok güzel. Fakat iyi niyete, samimiyete rağmen, Sünni kesimde hâlâ Alevilere karşı ayrımcı bir dil var. Mesela Aleviliği bilinen bir insana, "Alevileri çok severim, evdeki hizmetçimiz, şoförüm, apartmanımızın kapıcısı hep Alevi..." dediğinizde, kırdığınız potun, işlediğiniz üslup hatanızın farkında olmayabilirsiniz.

Alevilerin inançlarını Sünnilerin sorgulaması, "madem onlar da Müslüman, neden camiye gelmiyorlar" diye çıkışmaları, en başta din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır. Asıl mesele, kendimize Müslüman, kendimize demokrat olma anlayışını terk edebilmektir. Kimsenin kimseyi dönüştürmeye çalışması kabul edilemez. Bir insan kendini nasıl ifade ediyorsa, odur. Alevileri Sünnileştirmek saplantısı, insanların konumlarına saygısızlıktan başka bir şey değildir. Konuma saygı, insanların inançlarına, kültürlerine, geleneklerine, fikirlerine saygıdır.

Bu birinci mesele... İkincisi, geçmişteki kutuplaştırma provokasyonlarının hepsi soruşturulmalıdır. Sivas'ın, Çorum'un, Maraş'ın dosyaları açılmalıdır. "Gerçekler ortaya çıksın, kim incinecekse incinsin" diye feryat edenlerin sesine kulak verilsin. Uğur Mumcu'nun, Çetin Emeç'in, Abdi İpekçi'nin, Doğan Öz'ün, Turan Dursun'un, Musa Anter'in, Necip Hablemitoğlu'nun, Eşref Bitlis'in, Hrant Dink'in, Muhsin Yazıcıoğlu'nun katledilmesi için emir verenlerin hepsine ulaşılsın.

Hem özeleştiri yapalım hem de oynanan oyunların deşifre olması için adalet aramaktan vazgeçmeyelim...

h.gulerce@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1211238
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.