Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

26 Nisan 2024, 02:53:00

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 102
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 78
Total: 78

Ayasofya Camii anayasa ve kanunlara aykırı şekilde müzeye dönüştürülmüş!

Başlatan kilimanjaro, 20 Mayıs 2012, 16:13:05

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Ayasofya kime satıldı?, Mustafa Armağan, Zaman

Şu cami satıldı, bu ahır yapıldı, filancası yıktırıldı, öbürü cephane oldu... Bir süredir siyaset meydanı cami tartışmasına açıldı. Gazetelerden, televizyon kanallarından arayanın haddi hesabı yok.

Soruyorlar: Gerçekten de Tek Parti devrinde camiler kapatıldı mı? "İbadete kapatılan Ayasofya örneği taş gibi önümüzde dururken başka kanıt aramaya ne hacet." diyorum kendilerine. Bir şaşkınlık vakfesi. Yüzleri karışıyor. Kimilerinin buruşuyor hatta. "Nasıl yani?" diye soruyorlar. Bu yazı, işte o "Nasıl yani?"nin cevabıdır.

Son sözümü başta söyleyeyim: Cami tartışmasının gelip dayanacağı yer, 78 yıldır ibadete kapalı bulunan Ayasofya'nın açılması meselesidir. Er veya geç Türkiye bu gerçekle yüzleşecek ve bu meseleye bir hal çaresi bulacaktır. Belki de Yunanistan'daki bir partinin seçim kampanyasında minareleri yıkılmış "Ayasofya Kilisesi" resimlerini kullanması birilerini uyandırır. Kim bilir?

"Ayasofya'nın sahibi kimdir?" diye soruyorum genç muhabire. Dudağını büküyor. Belli ki hiç aklına gelmemiş bu. Tapudaki sahibini soruyorsanız diyorum "Ebu'l-Feth Fatih Sultan Mehmed Vakfı". Nerede bu vakıf peki? Neden tapuda üzerinde görünen eserine sahip çıkmıyor? "Muhatabınız Vakıflar Genel Müdürü" diye cevap veriyorum, "Ona sorun." Cevap alamayacaklarını bile bile böyle diyorum.

Bir vakıf düşünün ki, tapulu malına sahip çıkamasın. Olur mu? Oluyor bizde. Peki Ayasofya'nın sahibi resmen Fatih ise (yoksa XI. Konstantin ve I. Jüstinyen mi?), eserin onun vakfiyesinde belirttiği şartlarda kullanılması gerekmez mi? Üstelik vakfiyedeki şu ateşten satırları okurken vicdanınız kanamayacak mı: "Kim ki bâtıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya vakfın değiştirilmesi ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksat ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın." (A. Akgündüz, S. Öztürk, Y. Baş, "Kiliseden Müzeye Ayasofya", OSAV: 2006, s. 141-2.)



Aslı Arapça olan vakfiyenin nüshaları Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde, Topkapı Sarayı ile Türk ve İslam Eserleri müzelerinde mevcutken ve şartları herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bağlayıcıyken, nasıl olmuş da Ayasofya Camii ibadete kapatılabilmiştir? Vakıflar Kanunu mu değiştirilmiştir yoksa? Hayır, hem 1934'teki hem de yürürlükteki Vakıflar Kanunu bir vakfın, vakfedenin koyduğu amaçlar dışında kullanılamayacağını emrediyor. Sahibi olan Fatih, vakfının amacı dışında kullanılmasına tehditkâr ifadelerle karşı çıktığı halde 1934'te bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii müze yapılmıştır. Altında Atatürk'ün, İnönü'nün vs. imzalarının bulunması hukuk nazarında bir şeyi değiştirmez. Hukuksuzluk hukuksuzluktur. Bu hukuksuzluğu kimin yaptığı hukuku ilgilendirmez. (Adalet Tanrıçası'nın gözleri bağlıdır, unutmayın.)

Kaldı ki, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi de bir garabet abidesidir. İlk cümlesi şöyle: "Maarif Vekilliği'nden yazılan tezkerede (...) Ayasofya Camii'nin müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle müzeye çevrilmesi istenmiş..." Acaba 1934'te Şark, yani İslam âleminde Ayasofya'nın müzeye çevrilmesine sevinecek bir Allah'ın kulu var mıdır? Yoksa kararname sahiplerinin kafalarındaki 'Doğu', bizim zannettiğimiz gibi İslam dünyası değil de, Sovyetler Birliği miydi? Halkı Ortodoks olan Sovyetler Birliği'nden başka Ayasofya ile ilgilenecek bir Doğulu devlet kim olabilir o tarihte?

Sonra müze yapılarak insanlığa bir bilim kurumu kazandırılacağı ifade ediliyor. Sanki camiyken Ayasofya'da inceleme yapılamıyor muydu? Üstelik medreseler kapatılmadan önce Ayasofya'da her sütunun dibinde bir alimin ders verdiğini, yani tam da kapatılmasıyla bir bilim kurumunun tarihe gömüldüğünü bile söyleyebiliriz. Üstelik kararnamede Ayasofya'nın müzeye çevrileceği ifade edilirken, ibadete kapatılacağından söz edilmemiştir. Denilebilir ki, 'Canım, müze yapılınca anlaşılmıyor mu ibadete kapatılacağı?' Ama bir kararname çıkarıyorsanız muradınızı yarım yamalak ifade edemezsiniz. Müze yapılacak. Tamam da ibadete kapatılacağı nerede yazıyor?

Burada avukat Abdullah Mehmet Çalışkan'ın değerlendirmesini paylaşmak istiyorum. "Ayasofya Camii Meselesinin Etrafındaki Gerçek" adlı kitabında şöyle diyor: "Ayasofya kararnamesinde hukukî bir gerekçe bulmaya imkân yoktur. Bakanlar Kurulu kararının hangi kanuna dayandığı da yazılmamıştır. Çünkü Bakanlar Kurulu'nun dayanak yapabileceği bir kanun mevcut değildir. Bakanlar Kurulu'nun hangi yetkiye istinaden bu konuyla ilgilendiği hususunda hukukî bir mütalaa da yazılmamıştır. Çünkü bu konu, ne TC. Anayasası ne de Türkiye'de yürürlükteki kanunlar tarafından Bakanlar Kurulu'na verilen yetkiler dahilinde bulunmamaktadır. Anayasadan bahsedilmemiştir, çünkü Anayasa'ya aykırıdır. Vakıf hukukundan bahsedilmemiştir, çünkü vakıf hukukuna zıttır. Görülüyor ki, Bakanlar Kurulu bu kararı ile anayasa ve kanunları yok saymıştır."

Kararnameye bir sıra numarası verilmemiş olması gariptir. Daha da garibi, Resmi Gazete'de yayınlanmamıştır. Kararnamelerin bulunduğu resmi dairede aslı bulunmadığı gibi resmi kanun kitaplarında da mevcut değildir. Hukukî açıdan sakat kararnamenin tartışılmasını ehline bırakalım ve kamu vicdanını yansıtan bir sese kulak verelim. Bediüzzaman Said Nursi, ezanı özgürlüğüne kavuşturarak "on derece kuvvet bulan" Demokrat Parti'den Ayasofya'yı da özgürlüğüne kavuşturmasını ister. Ona göre bu bir "yara"dır ve hükümet bu yaraya "merhem" sürmeli, Ayasofya'yı ibadete açmalıdır.

Ayasofya'nın, 1930'larda iyi ilişkiler kurmaya çalıştığımız Yunanistan'a, dolayısıyla Batı dünyasına göz kırpmak için müze yapıldığını kabul edelim. Bence kararnamedeki "bütün Şark alemi sevinecek" ifadesinde bir dil sürçmesi olmuş. "Garp, yani Batı âlemi" diyeceklerdi besbelli. Baksanıza, Yunanistan'daki Yeni Demokrasi Partisi, Ayasofya'yı yalnız minaresiz göstermekle kalmamış, kubbesine bir de haç dikmiş!! Unutmayalım ki, Mütareke döneminde yapılan Sultanahmet mitinglerinden biri de Ayasofya'ya haç takılacağı söylentisi üzerine gerçekleşmişti.

m.armagan@zaman.com.tr
http://twitter.com/mustafarmagan
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1283432
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

#1


HABİB GÜLER - ANKARA

Meclis Dilekçe Komisyonu'na son günlerde yapılan başvuruların önemli bir bölümünü 'Ayasofya Müzesi'nin camiye çevrilerek ibadete açılması' talepleri içeriyor.

Dilekçelerle ilgili çalışma yapmaya hazırlanan komisyon, çeşitli kurumlarla yazışarak konuya ilişkin bir karar verecek. Komisyon Başkan Vekili Halil Ürün, vatandaşların taleplerine destek verdi. Ayasofya'nın 1935 yılında müzeye dönüştürüldüğünü, o tarihe kadar ibadethane olarak kullanıldığını hatırlatan Ürün, 12 Eylül darbesi öncesinde  Hünkar Mahfili'nin ibadete açıldığını ancak darbenin hemen ardından restorasyon gerekçesiyle kapatıldığını söyledi. Ayasofya'nın tapusunun Fatih Sultan Mehmet Vakfı'na tescilli olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın buraya imam ve müezzin atadığını kaydeden Ürün, Ayasofya'nın İstanbul'un fethi sırasında alındığında bedelinin yeni kilise yapılması için Patrikhane'ye ödendiğini de vurguladı.

Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili vatandaşın haklı talepleri karşılandığında Batı dünyasından eleştiriler geleceğine işaret eden Halil Ürün, bu eleştirilere karşı İspanya'da kiliseye çevrilen Kurtuba Camii'nin örnek gösterilebileceğini ifade etti. Ürün, şöyle konuştu: "Ayrıca Türkiye'deki Rum Ortodoks vatandaşların memnuniyeti açısından Aya İrini Kilisesi ibadete açılarak denge sağlanabilir. Rum vatandaşların memnuniyeti sağlanabilir. Şahsî görüşüm Ayasofya kesinlikle ibadete açılmalı, bundan kimse rahatsız olmaz. Ayasofya camiye çevrildi ama bedeli ödendi. Kaldı ki defalarca restorasyondan geçirildi. Ayasofya, Mimar Sinan'ın kıymetli restorasyonlarıyla ayakta duruyor. 75 milyon, Ayasofya'nın ibadete açılmasını istiyor."

http://www.zaman.com.tr/politika_ayasofya-acilsin-talebi-meclis-gundeminde_2053588.html


2010'da BBP'liler Ayasofya için eylem yapmıştı

Geçmişte Ayasofya'da namaz kılmak için Büyük Birlik Partisi'nin yaptığı bir organizasyonla çok sayıda kişi eyleme girişmiş ve eylemlerini bir dava ile de desteklemişlerdi. Bu yolla sonuç alamayınca da bayram namazını Ayasofya Camiinin önünde kılmışlardı. Ayrıntılar için lüften TIKLAYINIZ.
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında milletvekillerinin vekillerin sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan'a sorulan sorular arasında Ayasofya'nın ibadete açılmasına ilişkin bir çalışma olup olmadığı da vardı.

Erdoğan bu soruya, "Sultanahmet çok boş. Sultanahmet dolarsa Ayasofya'yı da gündeme alabiliriz" şeklinde cevap verdi.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1022649-erdogan-ayasofyayi-tek-sartla-acabiliriz
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Cuma gününün şu dakikalarında 27 Mayıs'tan sonra müze yapılmış olan Trabzon Ayasofya Camii yeniden ibadete açıldı. Ne diyelim, darısı İstanbul'daki Ayasofya'nın başına.

Ancak İstanbul'daki Ayasofya'nın açılması öbürlerinkine benzemez. Geçen yıl Ayasofya Müzesi Müdürü'yken Haluk Dursun isim vermeden Batılı devlet adamlarının (İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve ABD Başkanı Obama da içlerinde olmalı) Ayasofya'yı ziyaretlerinde ne zaman yeniden kilise olacağını sorduklarını ifade etmişti.

Peki neden bu kadar merak ediyorlardı Ayasofya'nın kilise yapılmasını?

Birazdan vereceğim örnekler karşısında İngiltere devleti ve kamuoyunun İstanbul'un işgali başlar başlamaz Ayasofya'nın rehinden kurtarılması (the redemption of St. Sophia) kampanyaları başlattığını ve bunu 1922 yılında İstanbul yeniden Milli Güçlerin eline geçene kadar devam ettirdiklerini bilmemiz gerekir.

Mütareke yıllarında İngiltere'de Ayasofya'nın rehinden kurtarılması için hususi komiteler kurulduğunu biliyor muydunuz?

Başbakan Lloyd George'un "İstanbul'dan Sultan gidecek ve Müslüman nüfus da ardından şehri boşaltacak, böylece Ayasofya doğal olarak Hıristiyan olacak, Haç yeniden Ayasofya'nın kubbesine konulacak. Bu olunca yeni bir çağ başlayacak." dediğini duymuş muydunuz?

Lozan'da yeniden karşımıza çıkacak olan Lord Curzon'un 1919 tarihli ünlü memorandumunda şöyle dediğini hafızamızdan hiç çıkarmayalım: "Bu şartlarda Jüstinyen'in muhteşem mabedi Ayasofya -ki 900 yıl Hıristiyanlığa hizmet etmiştir, Müslümanlığa hizmet ettiği süre ise bunun yarısından biraz fazladır- doğal olarak asli Hıristiyan mabedi haline dönecektir. Öte yandan İstanbul'un selatin camileri Müslümanlara fazlasıyla yeter de artar bile."

Sonradan tarihçiliğe girecek olan ama o tarihte Dışişleri Bakanlığında istihdam edilen Arnold Toynbee, 6 Mart 1919'da şaşırtıcı bir teklifte bulunuyordu. Konuşan Toynbee değil de sanki Atatürk'tür. Şöyle der: "Ayasofya'da dinî statüko terk edilmeden ona arkeolojik bakış açısından 'uluslararası abide' statüsü vermek mümkün olamayacaktır."

Kilise yapmak mı müze yapmak mı?

Ayasofya için iki seçenek vardır İngilizlerin kafasında: 1) Yeniden kilise yapmak, 2) Dinî statüsünü ortadan kaldırarak uluslararası bir anıt, yani müze yapmak. Thomas Hohler yıllar sonra Atatürk'ün uygulayacağı formülü bulmuştur bile. Hohler'e göre bina mimari bir anıt olmalı ve din sorunu da ortadan kaldırılmalıdır.

Ayasofya'yı rehinden kurtarmaya yeminli komite deyince bunun ayak takımından oluştuğunu sanmak hata olur. Komitenin iki üyesi, sonraki yıllarda Dışişleri Bakanlığı yapacak, diğerleri de hatırı sayılır makamlara gelecektir.

Velhasıl Ayasofya'nın kimliği Hıristiyan dünyasının lideri olarak İngilizler için çok önemlidir ve bu, İslam dünyasının kalbini teşkil eden Osmanlı'nın tasfiyesinden sonra onun başkenti dahil, hilafeti dahil, Ayasofya'sı dahil tasfiyesi düşüncesinin bir parçasıdır.

Hedefler şunlardı: 1) Halife Bursa'ya veya Konya'ya gönderilecek, 2) Halk onun peşinden gideceği için İstanbul'da Müslüman neredeyse kalmayacak ve şehir yeniden Konstantinopolis olacak, 3) Ayasofya Camii kilise yapılarak tepesine haç dikilecektir.

Zira İngiltere, Lloyd George'un dediği gibi "Belki de dünyadaki en büyük Müslüman devletti." Bu İngiltere'nin Halifeyi ve Halifeliği elinde bulunduran bir devleti önemsememesi düşünülemezdi.

Ancak bir sorun çıktı. Ayasofya'nın sahibi kim olacaktı? Yunanlılar bizim diyordu, Fener Patrikhanesi de öyle, Rusya'nın öteden beri -Trubetskoy bunu 1915'te söylemişti- Ayasofya'ya haç dikme idealini kovalayan bir ülke olduğu biliniyor. Dostoyevski bile bayağı buna inanmış biriydi. Öte yandan İngilizler Hind Müslümanlarının ayaklanmasından korkuyorlardı.

İstanbul Yunanistan'ın başkenti olursa Yunan mandası mı kurulacaktı bu şehirde yoksa başka bir idare tarzı mı sürdürülecekti? Hindistan Ofisi bu çözüme karşı çıkıyor, İstanbul bir Hıristiyan şehri haline gelirse ben Hint Müslümanlarını tutamam, bilesiniz diyordu.

Bir yandan da iç kamuoylarında Yunan sevdalıları ile Türklere fazla haksızlık yapıldığını savunanlar ve İstanbul'da Türkleri hesaba katmadan bir çözüm bulunabileceğine inanmayanlar ayaktaydı. Megalo İdea İstanbul'a girerse diğer Hıristiyan ve gayri Müslim unsurlar bundan hoşnut olmayacaklardı vs.

Bütün bu müzakere sürecinden sonra İstanbul'un başka bir ülkeye bırakılamayacağı sonucuna ulaşıldı ve Sevr'de Hilafet üzerinde belli bir kontrol kurularak başkent İstanbul olarak kaldı.

Müze fikri kimin?

Crowe adlı görevli 7 Aralık 1918'de Dışişlerine yazdığı bir mektupta Türklerin İstanbul'dan kovulması çözümünden bahsedebiliyordu. Diyordu ki, Ayasofya Türklerden alınmadıkça onların Hıristiyanlık karşısındaki galebesinin sembolü orada Hıristiyanların başında bir kılıç gibi sallanmaya devam edecektir.

Şubat 1919'dan itibaren bir dizi kitap çıkar İngiltere'de. Hepsi de Ayasofya'yı geri istemektedir. Bu arada ilginç bir girişimden de bahsetmek gerekir. Dışişleri Bakanlığı, Ayasofya'nın rehinden kurtarılması girişimi bizzat Türklere yaptırılsa iyi olur diye bir fikir ortaya atar Nisan 1919'da. Ne var ki İstanbul hükümetini razı edemez.

Ancak 15 Mayıs'ta İzmir'in işgali bütün hadiseye şekil değiştirtecek ve bir yandan direnişi uyandırırken öbür yandan Ayasofya'nın korunması için bir askeri birlik camiye yerleştirilecek, eğer çan takmaya gelen olursa camiyi havaya uçuracakları tehdidinde bulunacaklardır.

Bu kadarını göze alamayan İngilizler zamanla kararlarını gözden geçirdiler. Ancak bir şeyi unutmadılar: Ayasofya cami kaldıkça Hıristiyan dünyasının, bu arada kendi kamuoyunun rahatsızlığını yenemeyecektir. Bu nedenle ısrar edecek ve önce 1924'te Hilafetin kaldırılması, ancak bundan sonra Lozan'ı onaylaması, 1930'lu yıllarda Amerikalı 'uzmanlar'ın devreye girmesiyle başlayan restorasyon çalışmaları derken Toynbee ile Hohler'in 15 yıl önce ortaya attıkları Ayasofya'yı beynelmilel (uluslararası) bir abide yapma girişimi başarıya ulaşacak ve binanın dinî statüsü ortadan kaldırılarak ne cami, ne kilise, herkes buyursun müzeye formülü uygulamaya geçirilecektir.

Ne ki, bunun ilk defa bizim aklımıza geldiğini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Malum o yıllarda ışık Batı'dan gelirdi. Bana hayal gördüğümü söyleyenler bu bilgileri kendisinden toparladığım tarihçi Erik Goldstein"ın "Byzantine and Modern Greek Studies" dergisindeki "Ayasofya ve İngiliz Dış Politikası" başlıklı makalesine bakabilirler (1991).

Bu arada aklıma takıldı: İngilizlerin Başkenti İstanbul'dan Anadolu'ya gönderme politikaları sizde bir çağrışım yapmadı mı? Sanki bu da uygulanmış gibi geliyor ama neyse. Bu hafta bu kadar çatırtı yeter.

http://www.zaman.com.tr/pazar_ayasofyayi-muze-yapma-fikri-ingilizlerden-gelmis_2105606.html





Trabzon'da Ayasofya Camii ibadete açıldı

Trabzon'un Ayasofya Mahallesi'nde bulunan ve uzun süre müze olarak kullanılan Ayasofya, 52 yıl aradan sonra tekrar cami olarak hizmet vermeye başladı. Mihrap ve minber yerleştirilen Ayasofya'da ilk namaz ikindi vakti kılındı. Namaz sırasında freskler perde ile örtüldü. Ayasofya'da ikindi ezanını Neşat Şentürk adlı vatandaş okurken, yaklaşık 50 kişilik cemaate namazı Ziya Mıynat kıldırdı. Ayasofya'nın namaz kılınan bölümünün giriş kısmında iki kadının da saf tuttuğu görüldü. Namazın ardından yerli ve yabancı turistler, Ayasofya'nın ibadete açılan bölümünü de gezerek, fotoğraf çektiler.

Trabzon Vakıflar Bölge Müdürü Mazhar Yıldırımhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ayasofya'nın cami olarak hizmet vermesi için hazırlıkları tamamladıklarını belirterek, "İnşallah önümüzdeki hafta içinde caminin resmi açılışını yapacağız. Bugün vatandaşlar ferdi olarak namaz kılıyorlar. Aynı zamanda müze ziyareti de yapılabiliyor. Bu konuda bir sorun yok" dedi. Hazırlıklar yapılırken eserin zarar görmemesi için büyük özveri gösterildiğini ifade eden Yıldırımhan, "Ziyarete gelenler eserin bütününü rahat bir şekilde görebiliyorlar. Bugün cemaat içinden bir kişi namaz kıldırdı. Bugün sadece hazırlanan mekanın ne durumda olduğunu göstermek için buradayız" diye konuştu. Uzun süre müze olarak kullanılmasına rağmen tapusu cami olan Ayasofya'nın, mahkeme kararıyla bir süre önce Kültür ve Turizm Bakanlığından Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildiğini anımsatan Yıldırımhan, "Ayasofya Müzesi'nin cami olarak düzenlenmesine ilişkin çalışmalarımız tamamlandı. Bugün Trabzon Müftülüğü'ne Ayasofya'yı teslim almaları için yazımızı gönderdik. Yeni çalışmayla Ayasofya'yı hem cami hem de müze olarak düzenledik. Ayasofya hem cami fonksiyonunu görecek hem de müze olarak gezebilecek.

52 YIL SONRA İBADETE AÇILDI

Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi çalışmaları sırasında hiçbir şeye dokunmadık. Esere bir çivi bile çakılmadı. Son derece naturel bir şekilde eser korundu. Kubbedeki frekslerin üzerine perde çektik ama kubbedeki bu freskleri görmek isteyenler doğudaki bölümü gezerken oradan kubbeyi görebilecekler. Hiç bir fonksiyon bozulmadı, isteyen ibadet yapabilecek, isteyen de ziyaret edebilecek."



Yıldırımhan, kaynaklarda 1961 yılına kadar ibadete açık olduğu belirtilen Ayasofya'nın kuzey girişinde iki kapı bulunduğunu anlatarak, şöyle devem etti:

"Kapıların birinin önüne halı serdik ve ayakkabılık koyduk. Cemaat bu kapıyı kullanarak içeriye girecek. İkinci kanat kapının olduğu yeri ise taş zemin bıraktık. Buradan içeriye giren ziyaretçi bir metre genişliğindeki alandan doğuya doğru geçecek oradan baktığı zaman kubbedeki freskleri görebilecek. Ziyaretçilerin bu mekanı gezerken ayakkabı çıkartması gerekmeyecek. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesine bağlı olarak paralı geçiş kaldırıldı. Böylece ziyaretçi sayısı arttı, rehberler daha fazla ziyaretçi getirmeye başladılar. Ücretsiz her isteyen gidip Ayasofya'yı ziyaret edebilir, ibadet yapabilir."



'HÜRRİYETİNE KAVUŞTU'

Ayasofya'da namaz kılan vatandaşlardan Ethem Turan, bunun çok güzel bir duygu olduğunu belirterek, "Yıllar sonra Ayasofya'nın ibadete açılması çok önemli. Burası hem gezmek hem de ibadet yapmak için çok önemli ve güzel bir yer. Mahallemizde bunu hayata geçirenlere teşekkür ediyorum" dedi. Hamza Kaya ise Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla özgürlüğüne kavuştuğunu ifade ederek, "Ayasofya hürriyetine kavuşmuştur. Bunu yapanlardan Allah razı olsun. İstanbul'daki Ayasofya'nın da bir gün özgürlüğüne kavuşacağına inanıyorum" diye konuştu

Trabzon Müftüsü Veysel Çakı, Ayasofya'nın cami olarak düzenlenmesine ilişkin Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünden gelen yazı üzerine geçici görevlendirme yaptıklarını söyledi. Ayasofya'da tarihi dokuya ve ziyarete engel olmayacak bir formül bulunduğuna dikkati çeken Çakı, "Ortada namaz kılınacak bir yer hazırlanmış. Kubbeler sağdan ve soldan rahatlıkla görülebiliyor. İbadet edenlerin ziyaretçilere, ziyaretçilerin ibadet edenlere herhangi bir engel durumu yok. Biz burada sadece din hizmeti üreteceğiz" dedi. Çakı, ibadethaneleri kilise olan insanların da Ayasofya'nın atıl olmaktansa bir şekilde de olsa ibadet mahali olarak kullanılmasına karşı duracaklarını veya eleştireceklerini düşünmediğini belirterek, "Yeter ki ibadet edilsin, neticede burası mabettir. Zamanında kiliseydi bugün ise yörede Müslümanlar çoğunlukta olduğu için cami olarak kullanılabilir. Yapıya herhangi bir müdahale yok, tamamen portatif bir düzen kurulmuş" diye konuştu. Çakı, Diyanet İşleri Başkanlığının Ayasofya Camisi için imam hatip kadrosu verdiğini anımsatarak, ilana çıkıldıktan sonra yapılacak sınavla görevlinin belirleneceğini kaydetti.

Trabzon Valiliği ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kaynaklarından derlenen bilgilere göre, Ayasofya Mahallesi'ndeki Trabzon Ayasofya Kilisesi, Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel Komnenos zamanında (1238-1263) inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzon'u fethinin ardından camiye çevrilen ve vakıf eseri olan Ayasofya, 1. Dünya Savaşı yıllarında sırasıyla depo, hastane ve cami olarak kullanılmış. 1958 ile 1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburg Üniversitesi'nin iş birliğiyle restore edilen tarihi yapı 1964'ten sonra müze olarak ziyarete açılmış. Evliya Çelebi'nin önem verdiği yapılar arasında bulunan, 1868'de harabe olan Ayasofya, aynı tarihlerde Bursalı Rıza Efendi'nin teşvikiyle onarılmış. Geç Bizans döneminin güzel bir örneği olan yapı, yüksek bir merkezi kubbeye sahip.

Yapıda, Hristiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının etkileri görülüyor. Binanın güney cephesinde Adem ile Havva'nın yaratılışı kabartma olarak anlatılıyor. Güney cephedeki kemerin kilit taşı üzerinde Trabzon'da 257 yıl hüküm süren Komnenoslar'ın sembolü olan tek başlı kartal motifi bulunuyor. Hazreti İsa'nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi ve kıyamet gününün betimlendiği yapının ana kubbesinin alt kısmında çok renkli mermerden yapılmış yer mozaiği bulunuyor. Fresklerde İncil'den alınmış konular işleniyor. Kubbedeki ana tasvir ise Hazreti İsa'nın tanrısal yönünü aksettiren Pantacrator İsa'dır. Bunun altında bir kitabe kuşağı, daha altta ise melekler frizi bulunuyor. Pencere aralarında 12 havari tasvir ediliyor.



http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23610676.asp
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.