Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Nisan 2024, 14:13:58

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 92
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 79
Total: 79

Nafakanın azaltılması davasına ilişkin emsal Yargıtay Kararları

Başlatan Avukat, 05 Eylül 2012, 14:31:06

« önceki - sonraki »

Avukat

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E:2008/6915
K:2008/7602
T:01.05.2008

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
YARGITAY KARARI
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı (koca), davalının boşanmadan sonra 11.11.2006 tarihinden itibaren sigortalı olarak çalışmaya başladığını, dolayısıyla yoksulluktan kurtulduğunu ileri sürerek aylık 250,00 YTL yoksulluk nafakasının kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı (kadın) cevap dilekçesinde; davacıdan yoksulluk nafakası almak koşulu ile boşandığını, girdiği işten de çıkartıldığını, bulduğu işlerin süreklilik arzetmediğini, şu an işsiz olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, boşanma davası sırasında davalının çalışmadığı, daha sonra sigortalı olarak işe girdiği, halen asgari ücretle çalışıp düzenli gelir elde ettiğinden sözedilerek yoksulluk nafakasının dava tarihi itibariyle kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden, tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanmanın mali sonuçları konusundaki anlaşmanın mahkemece de uygun bulunarak 20.2.2006 dava tarihinden itibaren davalı için aylık 250,00 YTL yoksulluk nafakasına karar verildiği anlaşılmıştır.
MK gereğince "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir" hükmü getirilmiştir.
Yoksulluğun hukuksal kavramı sözkonusu bu maddede tanımlanmamış ise de, YHGK'un 7.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı-kararında kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Davalının, boşanmadan sonra sigortalı bir işe girip çıktığı, dava tarihinde de asgari ücretle Y. adlı şirkette çalıştığı anlaşılmaktadır.
Belirtmek gerekir ki; HGK'nın yerleşik kararlarında, asgari ücretle çalışılmakta bulunması "yoksulluk nafakası" bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir.
Somut olayda; asgari ücretle özel bir şirkette çalışmaya başlayan davalının aldığı maaşın, insanca yaşayıp geçinme olanağı sağlayamayacağı, onu yoksulluktan kurtarmayacağı kuşkusuzdur. Kaldı ki, davalının çalışma olgusunun süreklilik arzetmeyebileceği de gözetildiğinde, mahkemece; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 1.5.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E:2005/8074
K:2005/11279
T:08.11.2005

4721 s. Yasa m. 2
818 s. Yasa m. 19,20

   Dava dilekçesinde nafakanın tenkisi olmadığı takdirde Sinop İcra Müdürlüğünün 2002/756 ve 2003/752 sayılı takip dosyaları ile nafaka borcu bulunmadığının tespiti ile 31.7.2002 tarihli sözleşmeye uygun hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
   KARAR : Davacı vekilinin 16.10.2003 tarihli dilekçesinde; davacı ile davalının boşandıkları ve müşterek çocuğun velayetinin davalıya verildiği, yine, taraflar arasında yapılan ve mahkemece tasdik edilen protokol gereğince küçük için aylık 150.000.000 lira nafakanın ödenmesine ve bu nafakanın her maaş artışında %50 oranında artırılacağına ilişkin hükmün aynen yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiği ileri sürülerek nafakanın davalı ile yapılan 31.7.2002 tarihli 2.protokole uygun hale getirilmesi, olmadığı takdirde nafakanın tenkisi ve karar tarihine kadar yapılacak fazla ödemelerinde tahsili talep ve dava edilmiştir.
   Mahkemece, davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm, süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Davanın hukuki dayanağı; TMK'nun 184/5.maddesi; "boşanma veya ayrılığın fer'i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz" hükmünü koymuştur.
   Bu hükme göre hakimin iradesinin varlığı sözleşmenin geçerlilik şartıdır. Şu yönü belirtmek gerekir ki, eşler arasında TMK'nun 150/5.maddesine göre yapılacak sözleşme aynı yasanın 174 ve devamı maddelerinde düzenlenen hususlarla sınırlıdır. Hükmün amacı boşanma davasının getirdiği baskılar nedeniyle bunalmış tarafı korumak, ezilmeyi önlemek, haksız çıkar sağlamalarını engellemek içindir. Bunun içindir ki hakimin sözleşmelerin tamamını veya bir kısmını ret etme yetkisi vardır. Burada gözden kaçırılmaması gereken cihet, hakimin onayını gerektiren sozleşmeler boşanma davasının yapıldığı sırada akdedilenlerdir.
   Somut olayda, taraflar TMK'nun166/3 maddesi çercevesinde "anlaşmalı olarak" boşanmıslardır. Aralarında yaptıkları protokol, hukuki niteligi itibariyle TMK hükumlerinden kaynaklanmakta ıse de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Taraflarca yapılan anlaşma boşanma mahkemesince uygun görülmüş olup onaylanmıştır. Bu şekli ile oluşan kesin hüküm tarafları ve mahkemeyi bağlayıcıdır ( HUMK.mad.237 ).
   TMK.mad.176 /4 hükmüne göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.Aynı şekilde 331.madde uyarınca; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.
   Yukarıda sözü edilen yasal duzenlemelere göre tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi halinde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
   Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Borclar Kanununun 19-20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler nedeniyle sonradan bozulacak olursa ( TMK:mad.2 ) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eger gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sozlesmeyı bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.
   Sonuç olarak, boşanma protokolünden sonra tarafların yaptıkları 31.7.2002 tarihli ikinci protokolün yukarıda açıklanan yasal ilkeler uyarınca irdelenerek bir karar verilmesi gerekmektedir. Bundan ayrı olarak ta; ikinci protokol bu şekli ile dava açılmak suretiyle hakimin tasdikine takdim edilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; hakkaniyet gerektiriyorsa nafakanın tenkisine karar vermekten ibarettir.
   SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E:2006/189
K:2006/1831
T:07.03.2006

4721 s. Yasa m. 2,4,176,331

   Davacı O. ile davalı P. aralarındaki nafaka davasına dair İstanbul 2. Aile Hakimliği'nden verilen 28.04.2005 günlü ve 2003/195 E., 2005/337 K. sayılı hükmün onanması hakkında dairece verilen 06.10.2005 günlü ve 2005/10619 E., 2005/9601 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
   Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
   KARAR : Davada, anlaşmalı boşanma ile kabul edilen 750 DM yoksulluk nafakasının, davalının öğretmen olarak çalışmaya başlaması ve davacının da gelirinin azalması nedeniyle kaldırılması istenilmiş; mahkemece davanın reddine karar verilmiş, işbu kararın temyizi üzerine dairemizce 06.10.2005 gün ve 10619-0601 sayıyla onama kararı verilmiştir. Daire kararına karşı davacı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş olup, isteğin süresi içerisinde bulunduğu anlaşıldıktan sonra dosadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.
   KARAR :
   Tarafların 15.12.1992 tarihinde kesinleşen ilamla anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma protokolünde 750 DM nafaka ödemesi ve evlenme halinde nafakanın sona ereceği hususlarının kararlaştırıldığı, davalının 17.06.1974 tarihinde öğretmen olarak göreve başlayıp evlendikten bir süre sonra da görevine devam ettiği, 20.10.1989 tarihinde istifa ettiği, boşanmadan yaklaşık iki yıl sonra 11.03.1994 tarihinde yeniden atandığı ve halen öğretmen olarak görev yapmakta bulunduğu, davalının ise 2001 yılında SSK#dan emekli olduğu, işbu davanın ise 17.09.2003 yılında açıldığı anlaşılmaktadır.
   TMK. mad. 176/lV hükmüne göre: "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Aynı şekilde 331. madde uyarınca; "durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır."
   Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.
   Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.
   Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce "güven" ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme ( protokol )ile elde ettiği "statü"ye beslediği güven, davalı ( borçlunun )sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği ( kötüleşmediği )veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arz edebilir.
   Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek icin, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sozleşmeye bağlılık ilkeleri ıle bagdasmaz. Çünku kendi kusuru ( basiretsizliği vb. )ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK#nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.
   Ancak, Borçlar Kanunu#nun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa ( örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge altüst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa )güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( MK. mad. 2 )gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir.
   Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının )yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır ya da borclunun ( davacının )mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına )esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.
   Somut olayda boşanma sürecinde davalının öğretmen olduğu ve gerekirse yeniden göreve baslayabileceği öngorulerek nafakanın kabul edildiği degerlendirıldiğinde, boşanmadan iki yıl sonra işe başlanmış olması ileri sürülerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasının istenmesi sözleşmeye bağlılık ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmamakta ise de, boşanma sonrasında davacının emekli olduğu, gelirinin azaldığı iddia edilerek nafakanın kaldırılması ( "çoğun içinde az da vardır ilkesine göre" nafakanın azaltılması )istendiğine göre gerçekten davacının ekonomik durummunun nafaka başlangıcından sonra istem tarihi itibariyle bozulup bozulmadığı ya da ciddi oranda ödeme güçlüğü ve geçim sıkıntısı doğuracak şekilde azalıp azalmadığı araştırılıp sonucu değerlendirilmeden ve de davalının düzenli, güvenceli görevi nedeniyle gelir sahibi olması gözetilmeden eksik incelemeye dayalı olarak istemin tümüyle reddine karar verilmiş olması TMK#nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmamıştır. Bu nedenle dairemizin 06.10. 2005 gün ve 10619 E-9601 sayılı kararı ortadan kaldırılarak hükmün bozulması gerekmiştir.
   Mahkemece yapılacak iş; davacının, nafaka tesisi ile işbu dava tarihindeki sosyal ve ekonomik durumu tarafların tüm delilleriyle birlikte, zabıta marifetiyle araştırılıp, gerekirse resmi birimlerden kayıt ve belgeler de getirtilerek incelenip sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir.
   SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E:2005/9674
K:2005/8731
T:19.09.2005

4721 s. Yasa m. 175
1086 s. Yasa m. 237

   Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
   KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalının anlaşmalı olarak boşandıklarını, boşanmadaki amacın davalının yurt dışına gidebilmesini temin olduğunu, oysa davalının bir süre sonra başka biriyle evlendiğini, müvekkilinin aldatıldığını ileri sürerek; müvekkili ( kadın ) için 200.000.000.- Lira yoksulluk nafakası takdir edilmesini, boşanma kararıyla çocuklara takdir edilen nafakanın da arttırılarak aylık 150'şer milyon Liraya yükseltilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
   Davalı vekili cevap dilekçesinde; çocuklar için ayrı ayrı 100.000.000.- Lira nafaka ödemeyi kabul ettiklerini, yoksulluk nafakası talebinin ise reddine karar verilmesini istemiştir.
   Mahkemece; "Her ne kadar anlaşmalı boşanma davası sırasında davacı eş nafaka talep etmemiş ise de, davalının Almanya'ya gidebilmesi için boşanma davasını kabul ettiği, aslında boşanma amacının olmadığı; ancak, davalının bu durumu fırsat bilerek boşandıktan sonra bir başka kadınla yaşamaya başladığı nedeni ile davalı yanıltılmış olup, bu durum MK'nun 2. maddesinde açıklanan iyi niyet kuralları gereğince korunamaz" gerekçesi ile, davacı için 100.000.000. Lira yoksulluk ve müşterek çocukların her biri için takdir edilen iştirak nafakasının da 100.000.000.- Liraya yükseltilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
   Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
   Ancak, boşanma davasında davacı ( kadın ), nafaka istemediğini beyan etmiş ve bu beyanını imzası ile tevsik etmiştir. Davacının boşanma davasındaki beyanı kendisini bağlar. Boşanma kararı kesinleşmiş olmakla, kesin hüküm nedeniyle davacının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde yoksulluk nafakası talebinin kısmen kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
   SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.09.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.