Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Nisan 2024, 05:55:46

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 90
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 75
Total: 75

Yargıyı siyasetten arındırmak, Etyen Mahçupyan, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 13 Şubat 2013, 18:31:56

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Türkiye yüz yıllık bir modern duraklama dönemini sona erdirmek üzere, zamana yayılmış bir devrim yaşıyor. AKP iktidarlarının süreklilik kazanabilmesi söz konusu değişimin daha 'yumuşak' yaşanmasını sağlarken, büyük kırılmaları da önleme fırsatı veriyor.

Toplumsal kesimler kadar bürokratik katmanlar da, sonuçta epeyce radikal olduğu anlaşılacak bu dönüşümü kendi iç bünyelerinde sindirme şansı buluyorlar. Bu 'zamana yayılmış' değişimin önemli bir avantajı var: Hukukun ideolojiye teslim olmasını, siyasetin altında ezilmesini engelleyebilir ve bu sayede toplumsal gerginlik ve husumetlerin geleceğe taşınmasına izin vermeyebilir. Diğer bir deyişle radikal bir değişimi, hukukun rehabilite ve teskin edici, adalet dağıtıcı işlevinden yararlanarak çok daha sorunsuz bir biçimde hayata geçirebilirsiniz.

Hükümet bu imkâna sahip... Ancak bu imkânın ne denli bilincinde olunduğu pek belli değil. Çünkü yargı mekanizmasının çeşitli tasarrufları olması gerekenin tam aksi yönde gidildiğini gösteriyor ve bu ters uygulamanın ardında iktidarın da desteği olduğu görülüyor. Sorun, hukukun siyasî ve ideolojik amaçla kullanımına izin veren bir sistemin sürdürülmesi, yargı mekanizmasının bu amaçları gerçekleştirecek bir özne olarak tasavvur edilmesidir. Söz konusu tutumu mümkün kılan bir unsur muhakkak ki yasaların içeriği ve siyaseti davet eden muğlaklığı... Özellikle Terörle Mücadele Kanunu 'örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte hizmet etmek' mealindeki maddesiyle gündelik insan ilişkilerini suç haline getiriyor. Öyle ki ileride terörle suçlanabilecek birisiyle bir yemekte buluşmanız bile sizi terörist kapsamına sokabiliyor. Nitekim Devrimci Karargâh davasında Aylin Duruoğlu adlı kişinin tam da bu 'delille' 15 yıl ceza alması istenebiliyor. Aynı davanın iddianamesi Hanefi Avcı'nın, esas olarak kitapta yazılmış olan satırlar ve verildiği söylenen bilgiler bahane edilerek, anlamsız bir süre hapsedilmesini talep ediyor. Buradaki mesele siyasî eylemden cezaî müeyyideye doğrudan geçiş yapan bir hukuk uygulamasının mümkün kılınmasıdır. Hanefi Avcı'nın siyaseten nerede durduğu ayrı bir konu. Yazdığı söylenen kitabın gerçekten kim tarafından yazıldığının bilinmediği, bir 'sipariş' olma ihtimalinin yüksek olduğu öne sürülebilir. Sonuçta müsveddesinin bulunmadığı, Avcı'nın eşinin bile yazıldığından haberdar olmadığı bir kitaptan söz ediyoruz. Dahası Hrant Dink cinayetini bile adi bir suç kıvamına indirgeme çabası içinde olan biriyle karşı karşıyayız. Ne var ki içeriği ne olursa olsun bir kitabın terörle irtibatlandırılması vahim bir durum. Asıl önemlisi şöyle veya böyle Avcı siyasî bir 'iş' yapmış durumda ama karşılığını 'hukuken' alıyor. Bu durum rejim değişikliğini meşru bir zemine oturtma çabalarının mayınlanmasıdır...       

Bu anlayış yargıya hakim olmuşken örneğin 'Terörizmin Finansmanı Kanunu' gibi bir yasanın gündeme gelmesi o meşruiyeti daha da şaibe altında bırakmakta. Mesele terörizmin finans kaynaklarının kesilip kesilmemesi değil, bu kanunun kasıtlı olarak suç yaratma kapasitesinin olup olmaması. Maalesef böyle bir imkân sunuluyor ve yargının şu anki performansı bu tür kanunları arkasına aldığında hiç de güvenilir olmayabileceğini gösteriyor. Çünkü yargı çoğu vakada muhtemel suçlularla kurulmuş olan muhtemel ilişkileri suça iştirak olarak yorumluyor, yani aslında niyet okuyor. Çağdaş Hukukçular Derneği bürolarında çelik kapıların varlığının bir suç delili olarak sunulması şaşırtıcı olmayacak. Çünkü bu kapılar ÇHD avukatlarının muhtemel 'kötü niyetine' örnek olarak algılanacak. Oysa çelik kapıya sahip olmak ne bir suç, ne de bir suç göstergesi. Aksi halde dairesine çelik kapı yaptıran herkesi devlet aleyhine muhtemel delil saklama bahanesiyle tutuklamak mümkün.

Hukukun siyasetin bir aracı haline dönüşmesinde tabii ki bir de madalyonun öteki yüzü var: Değişime direnen vesayetçi odaklar da aynen bu mantıkla hukuku bir silah haline getirmişlerdi ve halen de bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Ancak eğer değişim demokrasi yönünde olacaksa, herhalde vesayetçilerin hukuk anlayışını tekrarlayarak ve işine geldiği için kullanarak olmayacak. Şu sıralarda İstanbul Barosu'ndan Kocasakal ekibini bir hukuk darbesiyle indirme girişimi sergileniyor. Yapılan iş hukuken uygun olabilir... Karşı tarafın eline fırsat geçse daha beterini yapacakları da açık... Ama kendinize sormanız gereken soru şu: Biz de onlara mı benzeyeceğiz? Hukuku siyasetten özgürleştirecek adımı atacak olgunluğa bu kadar uzak mıyız?

http://www.zaman.com.tr/etyen-mahcupyan/yargiyi-siyasetten-arindirmak_2053155.html
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.