Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

26 Nisan 2024, 16:10:26

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 106
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 76
Total: 76

Ecevit’e de aynısını yaptılar.., Reha Muhtar, Vatan Gazetesi

Başlatan kilimanjaro, 23 Haziran 2013, 00:23:04

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

AKP'yle hiç ilgim yok...

Oy vermedim...

"Yetmez ama evet" demedim...

Darbelerle hesaplaşılmasını istememe rağmen, oy sandığının önüne geldiğimde 'evet'e de gitmedi elim...

AKP'nin kazandığı üç seçimin ilkinde hiç sandığa gitmedim...

İkincisinde CHP'ye oy verdim...

Üçüncüsünde elim yine "herhangi bir partiye oy atmaya gitmedi..."

Laik olduğum kuşku götürmez...

Atatürk'ü sevdiğim, referans aldığım ise malumun ilamı...

***

Atatürk'e göre Osmanlı'yı, Batı'ya göre Ortadoğu'yu daha bir önemsediğini gördüğüm AKP'yle aramda 'özel' gönül bağı hiç olmadı...

Bugünlerde çok görüldüğü gibi bir medya grubunun başına geçmek gibi "idealleri ve amaçları" çoktan gerilerde bıraktım...

Teklif edilen onlarca görevi "paralarını ve miktarlarını sormadan reddediyorum..."

Tayyip Erdoğan'a hiç oy atmadım, sanıyorum hiç de oy atmayacağım...

***

Ancak Bülent Ecevit'e oy atmıştım...

Onun bu ülkede; her şeyi yönetebileceğini düşünen sermaye gruplarına tek başına nasıl çaresiz duruma düştüğünü birebir yaşamıştım...

Kontrgerilla'nın ona nasıl suikast düzenlediğini, o "suikastten" nasıl kıl payı kurtulduğunu birebir görmüştüm...

Nahif gençlik liderimin Başbakan'ken; nasıl "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" hale getirildiğine, kendisine nasıl yaşayan bir ölü muamelesi çekildiğine, gazetelerin manşetlerinin nasıl sahtekarca bu yalanı pompaladığına tanık olmuştum...

***

Bülent Ecevit'in en yakınındaymış gibi görünen bir "gazeteci" vardı hiç unutmam...

Bir gün sabah kalktım büyük gazetede, o gazetecinin yazısını gördüm...

Gözlerim faltaşı gibi açıldı...

Ecevit'in berbat durumda olduğunu, evinde yıkanmadığını, gömleklerini değiştirmediğini, hafızasının yerinde olmadığını, "yaşayan bir ölü" olduğunu anlattığı yazısına tanık oldum...

Ecevit'in Başbakanlık yaptığı günlerdi...

Ulusal ve uluslararası sermaye, karteller, tröstler ve derin konsorsiyum

"Ecevit'in Başbakanlık'tan düşürülmesine çoktan karar vermişti..."

***

Yerine gelecek kişi belliydi...

En yakınındaki olacaktı elbette yerine gelecek kişi!..

Böylece koalisyon devam edecek, her şey istendiği gibi sürecek ve yönetilecekti...

En yakında görünüp de o yazıyı yazan gazeteci,

Ecevit'e en öldürücü darbeyi vurmuştu...

O yazısı "Gezi Parkı olayları" etkisi göstermiş, bütün manşetler, gazeteci ve yazarlar yazıya referans yaparak

"Ecevit'in zorunlu nedenlerle Başbakanlığı bırakması gerektiğini" yazmaya başlamışlardı...

Anayasa'nın bilmem kaçıncı maddesindeki zorunluluk halleri nedeniyle...

"Tezgahlanmış Başbakan'ı indirme operasyonu" adım adım yürürlüğe konuyordu...

Çiğli'de, İstanbul'da gerçekleştiremedikleri suikasti nihayet yapacaklardı...

Onu yaşayan bir ölü olarak lanse etmişler, artık ülkeyi istedikleri kıvamı getirmişlerdi...

Ecevit aldığı ilaçların etkisiyle "Başbakanlık merdivenlerinden düşüyor, durup dururken evde ayağı takılıp kemiklerini kırıyordu..."

Kemikler bir türlü kaynamıyordu!..

***

Son anda Rahşan

Ecevit duruma ayıldı...

Ecevit'in almakta olduğu ilaçları çöpe attı ve

Ecevit'i yaşattı...

Fakat öyle bir psikolojik harp yaşatmışlardı ki Ecevit'lere, artık bütün ipler "konsorsiyum"un eline geçmişti...

Heyhat!..

O gün Başbakan Ecevit'i; "gömleklerini değiştirmeyen, kirli gömlek ve atlet giyen, yıkanmayan, düşüp kemiklerini kıran ve yaşayan bir ölü ve bitkisel hayatta bir kişi olarak" lanse edenlerle, bugün aynı amaçlara matuf benzer haykırışlarda bulunanlar acaba aynı kalemler, aynı insanlar, aynı tanıdıklar olabilir miydi?..

***

"Sorun iktidar değil, Ecevit" demekle, "Sorun AKP değil, Tayyip Erdoğan" demek arasında hiç fark olmadığını, aslında aynı operasyonun, aynı stratejinin, aynı taktiğin aynı tanıdık ve mahut çehreler tarafından senaryolaştırıldığını o kadar iyi bilmekteyim ki...

Gazetecilikten bahsedecekler şimdi elbette..

Etik gazetecilikten değil mi?..

Sırtını ulusal ve uluslararası sermayeye dayayıp, derin konsorsiyumların "etki ajanı" olarak görev yapacaklar...

Sonra "ahlaklı ve etik gazeteciler olarak", toplumu operasyonlarla suni olarak şekillendirdiklerinin tarihini yazmaya soyunacaklar, öyle mi?..

Tayyip Erdoğan'ın birçok hataları bulunduğunu, otokratik bir kişiliğe meyyal olduğunu, toplumun cumhuriyetçi ve laik kesimleriyle iyi diyalog kuramadığını düşünüyordum...

Cumhuriyetçi kesimler arasında iktidarının son döneminden çok fazla "muzdarip"in varlığını fark ediyorum...

Fark etmez Ecevit'in de bir sürü yanlışı ve hatası vardı ülkeyi yönetirken...

***

Bunların hiçbiri bu insanların "derin operasyonlarla" seçimle geldikleri iktidardan, abidik kubidik yöntemlerle düşürülmelerini gerektirmiyor...

Operasyon yapanlar, kendi rol aldıkları operasyonların kendi biçimlendirdikleri tarihini yazmaya soyunuyorlar...

Tayyip Erdoğan'la gönül bağım olmadı hiç...

Oysa şu anda yapanların ne anlama geldiğini bilecek kadar şerbetliyim...

Ecevit'e de aynısını yapmışlardı...

Muhtemelen şimdiki infialim de

Ecevit'e yapılanlara karşı duyduğum biçareliğin infialidir...

Yoksa ben önümüzdeki seçim de AKP'ye oy atmayacağım...

Bu durumumda değişiklik mevz-u bahis değil...

Fakat bir zamanlar Ecevit'e ve Özal'a yapılanın aynısının olmasını istemiyorum, bu durum arz-u halim...

***

Hiçbir şey sonsuza kadar gizli kalmıyor değil mi?..

Gün geliyor operasyonlar ve hesaplar birer birer ortaya dökülüyor...

Bülent Ecevit nire?..

Tayyip Erdoğan nire?..

Fakat uluslararası paranın merkezleriyle takıştınız mı, istediklerini yapmadınız mı adınızın önünde "Laik-İslamcı, Cumhuriyetçi-Osmanlı, Bülent-Tayyip" yazmış, fark etmiyor...

En yakınınızdakiler "öne sürülerek" sizi bitirmek için operasyonun düğmesine basılıveriyor...

Artık hangi senaryo yürürlüğe konur bilmiyorum...

Para mı çekilir?..

Döviz mi gelmez?..

Borsa mı düşer?..

TÜSİAD tam sayfa ilan mı verir?..

Yağ krizi mi çıkar?..

Anarşi mi hortlar?..

Olaylar mı sürer?..

Onları bilmem?..

Kimdi Ecevit'in yaşayan bir ölü olduğu haberini yazıp en vurucu hamleyi vuran yakın gazeteci acaba?..

Merak etmesin rahat uyusun...

Adını telaffuz etmem...

http://haber.gazetevatan.com/ecevite-de-aynisini-yaptilar/547325/4/Yazarlar/136



Uluslararası içki lobisi ve Tayyip Erdoğan.., Reha Muhtar, Vatan Gazetesi

Siyasetin "para" ayağını göz önüne almadan yapılan analizinin, hiçbir anlamı olmadığını yıllar geçtikten sonra anladım...

Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin müktesebatından geliyordum...

Orada, fikirler vardı, ideolojiler vardı, idealler vardı...

Bir şey hemen hemen hiç yoktu...

Siyasi davranışlar ideolojilerle açıklanırdı ancak pek "para"yla açıklanmazdı...

Oysa hayatın iş dünyası için, milyarlarca dolarlarla büyük operasyonlar yapanlar için, siyaseti, başkanları, kabineleri, kongreleri belirleyenler için "para" olduğunu geç anladım...

***

Bir içki lobisinin Amerika'yı nasıl etkisi altına alabileceğini, silah sanayiinin başkanlar üzerinde nelere kadir olduğunu yaşayarak ve görerek anladım...

Başbakan Erdoğan'ın alkol düzenlemesiyle ilgili kararını ben de dahil herkes öncelikle ideolojik açıdan ele aldık...

- "Alkol nerelerde kullanılmalı, nerelerde yasaklanmalı?.." falan filan...

Oysa milyarlarca dolarlık dev bir pazarda mücadele eden içki lobileri için hayat bu kadar basit ve ideolojik değil...

Kapitalistler ve sermaye, ideolojileri para kazanmak için kullanıyor, fakat kendisi hiçbir zaman ideolojik davranmıyor...

***

İçki; sinema endüstrisinden, medya dünyasına, gazete sütunlarından, billboard reklamlara, "çağdaş bir yaşamın vazgeçilmez unsuru" olarak lanse ediliyor ve dünya pazarına öyle pazarlanıyor...

Çağdaş yaşamın vazgeçilmezi alkol, eğer sinemalarda, festivallerde, spor müsabakalarında, gazete sütunlarında, dergilerin kuşe baskılarında, özgür ve çılgın internet mecrasında kendisine yer bulamazsa hayatiyeti biter, sona erer...

Başbakan "içki reklamını yasaklayarak" milyarlarca dolarlık bu uluslararası lobinin en can alıcı damarına basmıştır...

Türkiye 76 milyon insanın yaşadığı bir pazar...

Gelişmekte olan bir ülke...

Sağlık bilincinin henüz Amerika'daki kadar gelişmediği, uzun yıllar "sağlık ile içki ve sigara bağlantısının kolay kurulamayacağı" bir ülke gerçeği...

Böyle bir ülkeden tası tarağı toplamak zorunda kalmanın, uluslararası içki lobisine neler yaptırabileceğini tahmin edemezsiniz...

***

Herkes bunu bir ideoloji sorunu zannediyor...

Oysa bu bir ideoloji sorunu değil...

Bir çıkar sorunu...

Tayyip Erdoğan'a Gezi Parkı'ndaki çocukların itiraz edeceği çok şey var...

Hayat tarzını yaşayamadığını düşünen şehirli orta sınıfların da karşı çıkacağı çok şey mevcut...

Fakat bunlar sonuçta moral değerler...

Amerikan ve Batılı medya devlerini harekete geçiren güç, "İçki reklamı yasağı ve içki lobilerinin milyarlarca dolarlık kar marjlarının yok olacağı" gerçeğidir...

Sermaye, hiçbir zaman ideolojik değildir...

İdeolojiyi para kazanmak için kullanır sadece...

Bunu anlamaya başlamak, hayatı anlamaya başlamakla eş değerdir...

http://haber.gazetevatan.com/uluslararasi-icki-lobisi-ve-tayyip-erdogan/547616/4/Yazarlar/136
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.