Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

24 Nisan 2024, 20:44:17

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 99
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 77
Total: 77

Gülen Cemaati - Ak Parti kavgasının asıl nedeni, Reşat Petek, haber7.com

Başlatan kilimanjaro, 06 Şubat 2014, 17:25:35

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Sanıyorum bu günlerde cevabı aranan soru şu: Ak Parti ile Gülen Cemaati neden karşı karşıya geldi ?

Ak Parti iktidarına doğrudan destek veren Gülen Cemaati son iki yıldan beri neden iktidar -özellikle Başbakan Erdoğan- karşıtı politika izlemeye başladı ?

Soruyu şöyle de sorabiliriz: 17 Aralık operasyonundan sonra Ak Parti neden doğrudan Gülen Cemaati liderliğini ve devlet içindeki paralel yapılanmayı doğrudan ve açıktan hedef almaya başladı ?

Malum yorumlar, analizler farklı. Herkes baktığı yere, bulunduğu tarafa göre olayları değerlendiriyor.

Genellikle Gülen Cemaati tabanı ile Ak Parti tabanının önemli bir bölümü inanç, düşünce ve yaşam tarzları itibariyle aynı veya birbirlerine çok yakın. Hatta bazı il ve ilçelerde, "mütevelli heyet üyeleri" ile Ak Parti yönetici veya üyelerinin aynı kişiler olduğu, son çatışma ortamında en fazla rahatsızlığı da bu kişilerin çektiği biliniyor.

Hal böyle olunca, çatışma ortamının ne Gülen Cemaatine, ne Ak Parti'ye ne de ülkemize faydasının olmadığını bilen ehli insaf kalemler, gönülleri incitmemek için yoğurdu üfleyerek yeme titizliği ile konuşuyor ve yazıyorlar. Buna karşı bir güruh ise maalesef çatışmadan son derece memnun, yangına körükle gidiyor, hakaret, iftira, istihza malzemelerini bol keseden hasımlarına savurarak bir daha yüz yüze bakamayacak, karşılıklı konuşamayacak bir ortam oluşturuyorlar.

Halbuki öncelikle sükunetle konuşabilmeye, birbirlerini dinlemeye ihtiyacı var tarafların. Bir tarafta devlet var diğer tarafta Türkiye'deki cemaatlerden bir cemaat. Nasıl olur da bir cemaat devletin muhatabı olarak görülür tarzı yaklaşımların, çözüme bir katkı sağlamayacağını ve dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmek isterim.

Sulh girişimlerinin zamanının geçtiğini söyleyenler olabilir. Bir yere kadar doğrudur. Ancak bütün ülkeyi ilgilendiren bir sorun devam ediyorsa, çözüm için her aşamada öneriler sunmak, pratikler geliştirmek zorunluluğu vardır. Elbette Türkiye bu sorunun da üstesinden gelecektir ama en az hasarla olması için çaba sarf etmek gerekmez mi?

Öyleyse Gülen Cemaati ile Ak Parti arasındaki kavganın asıl nedenine doğru teşhis koymak gerekir.

2001 yılında kurulup 2002 yılında girdiği ilk seçimlerde tek başına iktidar olan Ak Parti,  kendini tanımlaması, sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi hedefleri, programı, vaatleri, 12 yıllık icraatları ve 2023 vizyonuyla tanınıyor. Üç dönemdir demokrasi sınavından başarı ile çıkıyor. Ak Parti'yi, geçmişte birlikte siyaset yaptıkları Milli Görüş çizgisine hapsetme imkanı olmadığı, bugünkü  yüzde 50 halk desteği ile anlaşılıyor.

Bu desteği verenler arasında, yıllardan beri devlet eliyle mağdur edilen, zenci muamelesi gören, temel hak ve özgürlüklerinden mahrum edilen, hukuk önünde hak araması bile engellenen, kısaca "öz yurdunda parya" muamelesi gören inançlı vatandaşlarımız ile bir çok dini cemaatlerin bulunduğu  bir gerçektir.

Gülen Cemaati de özellikle 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinde sahip olduğu medya ve mensuplarıyla Ak Parti'ye açık destek vermiştir. 2011 seçimlerinden sonra ise Ak Parti ile yollarının neden ayrıldığını Wall Street Journal'a verdiği röportajda demokratikleşme reformlarının devam ettirilmemesine bağlayan Fethullah Gülen şöyle açıklıyor:

"Ancak biz bu demokratikleşme reformlarının devam etmesini isterdik. 2010 yılındaki anayasa değişikliklerini "yetmez ama evet" sloganı ile destekleyen Türk halkı geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından üzüntü duyuyor. Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa demokratik kazanımları sağlamlaştıracak ve Türkiye'yi AB'nin demokratik değerlerine bağlayacaktır. Maalesef bu çaba şu an terk edilmiş durumda."

Hocaefendi, devam etmesini istediği demokratikleşme reformlarının neler olduğunu açıklamıyor. Hatta demokratik ilerlemenin tersine döndüğünü ifade ediyor. Oysa

2010 yılından sonraki hükümetin reformları özellikle inançlı kesimin dün hayal bile edemediği önemde. Askeri vesayete gerekçe yapılan 35.maddenin değiştirilmesi, İnançlı kesimlere baskı uygulamalarına gerekçe yapılan tüm Başbakanlık genelgelerinin kaldırılması, kurban derisi, zekat, fitrelerin THK'na verilme zorunluluğuna son verilmesi, okullarda Kur'an ve Siyer derslerinin isteğe bağlı tercihli ders olarak okutulması, meslek liselerinin, İmam-Hatip Liselerinin katsayı mağduriyetlerine son verilmesi, üniversitelerde başörtüsü ile eğitim özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile üniversiteler dahil bütün kamu kurumlarında başörtülü olarak çalışma özgürlüğünün sağlanması ve son olarak TBMM'de başörtülü olarak vekillik yapma yolunun açılması. Gayrımüslim vakıf mallarının iadesi, anadilde özel eğitim, farklı dil ve lehçelerde seçim propagandası imkanı, seçim barajının düşürülmesi için muhalefete alternatifli öneri sunulması v.s.

Şimdi Ak Parti'ye oy verenler ile Hizmet Hareketi'ne gönül veren, himmette bulunanlar samimiyetle şu soruları soracaklardır/sormalıdırlar:

28 Şubat Darbe döneminde, üniversiteli kızlarımızın polis zoruyla başörtülerini zorla çıkarttıkları bir süreçten her alanda eğitim özgürlüğünü sağlayan Ak Parti reformları demokratik reformlar değil mi?

28 Şubat darbe döneminde, başörtülü milletvekiline "bu kadına haddini bildirin" diye kinini kusarak, önce Meclis'ten attıran daha sonra vatandaşlıktan çıkaran Bülent Ecevit ve paralel siyasilerin uygulamalarına son vererek TBMM'de başörtülü olarak millet iradesini temsil yolunun açılması AB reformlarına uygun değil mi?

Okullarımızda Kur'an- Kerim ve Sevgili Peygamberimizin hayatının öğretildiği Siyer derslerinin seçmeli ders olarak okutulmasının sağlanması, din ve inanç özgürlüğü açısından geriye gidiş mi ? Demokratik reform mu ?

Kılık kıyafet yönetmeliği değişikliği ile kamu görevlileri arasında eşitliğin sağlanması evrensel hukuk kurallarına uygun demokratik bir reform değil mi ?

Soruları çoğaltabiliriz. Hocaefendi'nin açıklamasının Ak Parti'ye ilkesel olarak verdiği desteği çekmelerine haklı bir gerekçe olmadığı açık. Öyleyse neden ? Gelecek yazımızda devam edelim.

Reşat Petek
http://www.haber7.com/yazarlar/resat-petek/1120846-gulen-cemaati-ak-parti-kavgasinin-asil-nedeni




2011 sonrası ne değişti? Reşat Petek, haber7.com

2011 yılından itibaren Gülen Cemaati'nin Ak Parti'ye verdiği desteği kesmesinin asıl sebebinin, "geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından" kaynaklanmadığı, hükümetin attığı somut adımlarla net olarak ortada.

Sorumuzun cevabını ararken, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 30.12.2013 tarihli açıklaması dikkatimizi çekiyor. Bu açıklamada somut ikna edici gerekçeler var mı birlikte bakalım;

"Muhterem Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'nin, ülkeye çok hizmetleri geçmiş AK Parti'ye karşı bir husumeti bulunmamaktadır. Hizmet, AK Parti'nin 2002-2011 arasındaki her tür demokratikleşme hamlesini açıkça desteklemiştir. Ancak, Sayın Erdoğan'ın ve partisinin yönetiminde, eylemlerinde ve eylemsizliklerinde 2011 genel seçimlerinden bu yana ciddi bir farklılık oluştuğu açıktır. AB sürecinin yavaşlaması, kuvvetler ayrılığını erozyona uğratan şekli ile başkanlık teklifi, medya özgürlüklerinin giderek daralması, parlamenter denetimin zayıflaması, Sayıştay'ın görevini yapamaz hale gelmesi ve otoriterleşme emarelerinin artması, son olarak yargıya bile müdahale edilmesi AK Parti'yi destekleyen sağduyulu kesimleri ülkenin geleceği ile ilgili derin endişelere sevk etmiştir."

İnandırıcı geliyor mu bu gerekçeler size.  CHP'nin ana muhalefet olarak ortaya koyduğu siyasi eleştirilerden ne farkı var ?

AB sürecindeki yavaşlama Ak Parti iktidarının kararsızlığından mı, AB'nin ayak sürümesi ve şimdiye kadar aday hiçbir ülkeye yapılmayan dayatmalardan mı kaynaklanıyor?

Anayasa çalışmalarında gündeme gelen başkanlık teklifi Meclis içinde ve dışında tartışıldı ve komisyonda mutabakat sağlanamadı. Bütün siyasi partilerin mutabakatı ile çoğulcu katılımcı bir anayasa yapılsın diye demokratik temsil gücünü bir tarafa bırakıp eşit oy ile masaya oturan Ak Parti'nin yeni yapılacak anayasaya başkanlık sistemiyle  ilgili bir teklif sunma hakkı da olmasın mı?

Medya özgürlüklerinin giderek daralması ve Başbakan'ın otoriterleşmesi iddialarını kendisini siyasetin dışında tanımlayan Gülen Cemaati  sözcüleri hiç ağızlarına almamalıydı. Bir gazetede nelerin yazılıp yazılmayacağı konusunda görüşmeleri faş olan, Başbakan Erdoğan'a "boşbakan" diyebilenler, 27 Mayıs darbecilerinin Menderes'e karşı kullandıkları dil ve üslubu kullanmamalıydı.

İhtilafın/çatışmanın gerçek nedenini Gülen Cemaati yayın organlarından Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, 'İslami olana karşı siyasal İslamcılık' balıklı yazısında "iki farklı anlayışın ayırt edici özelliklerinin altını çizmenin vakti geldi" diyerek açıklıyor.

Yazar öncelikle iki farklı İslam anlayışının varlığından ve tarihi gelişiminden söz ediyor. Birincisi Anadolu toprakları üzerinde neşet etmiş, yerli bir İslam anlayışı ve bugünkü temsilcileri, ikincisi Batılı devletler tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilen Hindistan, Pakistan, Mısır, Kuzey Afrika gibi İslam coğrafyalarında Batı'ya reaksiyon olarak ortaya çıkmış siyasal İslamcı hareketlerden beslenen Türkiye'deki İslamcı hareketler ve bugünkü temsilcileri var diyor.

Yazıda, geleneksel ve yerli İslami yaklaşımın 1970'lerden itibaren güçlü bir unsuru olarak Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öncülük ettiği Hizmet Hareketi ile Anadolu dışından beslenen siyasal İslamcı partilerin hiçbir zaman uyuşmadığı, bu nedenle "Milli Görüş" çizgisinde kurulup kapatılan partilere ve lideri Erbakan'a hiçbir dönemde destek olmadığına yer veriliyor. Ak Parti'nin ise geleneksel geçmişinden farklı olarak 2002-2011 yılları arasında Hizmet Hareketi'nin izlediği rotaya yaklaştığı için desteklendiğini, 2011 yılındaki büyük seçim zaferinden sonra ise, politikalarının değiştiği ve siyasal İslamcı rotaya geri döndüğü için Hizmet Hareketi'nin desteğini çektiğini ifade ediliyor.

Bugün gazetesi yazarı Tarık Toros da  Bülent Kenes'in görüşlerine paralel, siyasal İslamcı kategorisine koyduğu Ak Parti'yi şöyle değerlendiriyor;

"Siyasal İslam tepeden inmecidir. Devlet, Müslümanlar'ın elinde olursa reaya da felâh bulacak, kurtuluşa erecektir. Humeyni'yle, Hamas'la, İhvan'la yakın akrabadır. Siyasal İslam yola çıkarken payanda yaptığı dini hareketleri bir süre sonra gayrimeşru sayar. "Batı uşağı" der, "Amerikan ajanı" yapar, "Siyonist" kalıba sokar. Siyasal İslam olgunlaştıktan sonra tüm unsurların kendine biat etmesini bekler. Etmeyen dışlanır. Siyasal İslam demokrasi yoluyla ülke yönetmeye talip olur. Sandıktan sonra demokrasi, liderin iki dudağının arasındadır. Muhalif fikirler ihanet kabul edilir."

Ak Parti'nin gizli ajandası olduğu, demokrasiyi araç olarak kullanıp halifeliği getirmek istediği, kadınlara zorla başlarının örttürüleceği, belediye otobüslerinde haremlik selamlık uygulaması yapılacağı vs. söylemlerine ne kadar da benziyor.

Aynı yazar, başörtülü Merve Kavakçı'nın siyasal İslam refleksiyle milletvekili yapıldığını söylerken, 4+4+4 eğitim sistemi ile düz ortaokulların önemli bir bölümünün imam hatip lisesine dönüştürülmesini de eleştiriyor.

Ak Parti "ithal siyasal İslam" çizgisine oturtulunca, Mavi Marmara'da takınılan tavır, MİT'in sevk ve idaresindeki yardım TIR'larına yapılan baskınlarla terör örgütlerine yardım yapılıyor algısı oluşturma gayretleri, bir şahsın yakalanması bahane edilerek İHH'ya operasyon haberlerinin özellikle Camiaya yakın medyada verilmesi, eğitim özgürlüğü alanının hem şekil hem muhteva olarak genişletilmesinden duyulan rahatsızlıklar sanırım daha iyi anlaşılıyor.

Hizmet Hareketi'ne gönül veren ve sadece Allah rızası için bedenen dünyanın dört bir tarafına koşturan, fikren ve malen katkıda bulunan geniş tabanın, ne imam hatip okullarının yeniden açılmasından, ne başörtülü milletvekili olmasından ne de 4+4+4 eğitim sistemi değişikliğinden rahatsızlık duymadıklarını, 'Ak Parti'nin dışarıdan ithal siyasal İslamcı olduğu" düşüncesine katılmadıklarını, bu değerlendirmelerden ciddi rahatsızlık duyduklarını ve üzüldüklerini söyleyebiliriz. Ama ne var ki Hizmet Hareketi adına yetkili olan, yazan, çizen ve konuşanların tek doğru olarak kendi yaklaşımlarını görmeleri, dünyaya gösterdikleri hoşgörüyü kendi yol arkadaşlarına gösterememeleri bugünkü çatışmanın temel sebeplerini ele veriyor.

Esasen Hizmet Hareketi'ne gönül verenler ile Ak Parti arasında hiçbir kavga ve çatışma yok. Kavga Hizmet Hareketi yönetiminin yukarıda özetlediğimiz yaklaşımlarını, bir sivil toplum kuruluşu eleştirisi sınırlarında tutmayarak, Türkiye aleyhinde plan kuranlarla paralel bir yapılanma ile aynı rotayı takip etmelerinden kaynaklanıyor.

Reşat Petek - Haber 7
http://www.haber7.com/yazarlar/resat-petek/1122070-2011-sonrasi-ne-degisti
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.