Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

26 Nisan 2024, 13:23:30

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 102
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 82
Total: 82

Yargıtay'a göre Hrant Dink'le ilgili Yargıtay kararı emsal karar niteliğinde!

Başlatan Avukat, 30 Kasım 2009, 15:54:40

« önceki - sonraki »

Avukat



2007 yılı başında öldürülen Hrant Dink hakkındaki linç kampanyasına malzeme oluşturan hüküm, Yargıtay'a göre örnek karar...

Yargıtay'ın internet sitesindeki 'Güncel Kararlar' bölümünde yer alan bazı duyurular, kafalarda soru işareti yarattı. Kurumun internet sitesinin ana sayfasındaki bu bölümde sadece üç örnek karar var. Bu kararlardan ilki uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Agos Gazetesi Eski Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bilirkişi raporunun "suç unsuru yoktur" raporuna rağmen 'Türklüğü tahkir ve Tezyif' ettiği iddiasıyla 301. maddeden mahkûmiyet kararının onaylandığı karar tutanağı. İkincisi ise, ünlü Şemdinli davasında faillerin serbest kalmasına yol açacak sivil mahkemenin verdiği kararı usulden bozarak Askeri Mahkeme'ye gitmesine yol açan süreçle ilgili. Sitede yer alan üçüncü "örnek" karar ise bir "töre" cinayetinde kadın hakları örgütü AMARGİ Kadın Akademisi'nin davaya müdahil olma talebinin reddi üzerine verilen karar. Yargı ve Yargıtay için utanç vesilesi olması gereken kararların kurumun internet sitesinde örnek kararlar olarak verilmesi skandalının detayları ise şöyle.

Hrant Yargıtay'ın sitesinde
Agos gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı yazılardan dolayı "Türklüğe hakaret" suçlamasıyla Gazeteci Hrant Dink'e Anayasa'nın 301. maddesinden dava açılmış, bunun üzerine Dink'in yazılarını inceleyen bilirkişi heyeti "Türklüğe hakaret edici bir unsur yok" kararını vermişti. Ancak Şişli 2. Asliye Ceza, raporu dikkate almayarak Dink hakkında mahkûmiyet kararı vermiş, Dink'in temyize başvurması üzerine, mahkemenin kararını görüşen Yargıtay 3. Ceza Dairesi mahkumiyet kararını onamıştı. Dink, basında ve bugün Ergenekon davasında sanık olarak yargılanan şahısların başrolünde bulundukları linç kampanyasında bu karar özellikle kullanılmıştı. İşte bu mahkumiyet kararı da Yargıtay'ın "örnek" kararlar listesinde yer alıyor. 2007 yılında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink hakkındaki karar, aradan geçen iki yıla rağmen siteden kaldırılmadı. Öte yandan "Dink'e atılı suçun oluşup oluşmadığının ortaya konabilmesi için, davanın konusunu oluşturan yazının yanında, bu yazının da yer aldığı ve toplam sekiz adet makaleden oluşan dizinin bir bütün halde ele alınması ve sonucuna buradan gidilmesi gerektiği" kararınını veren Yargıtay, sitesinde yer alan duyuruda Dink'in diğer yazılarına da yer veriyor.

Şemdinli böyle karartıldı
9 Kasım 2005 yılında Şemdinli'de Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi bombalanmış, bir kişi ölmüş, bombayı attığı öne sürülen bir kişinin sığındığı otomobil halk tarafından durdurulmuş ve içindeki devlet görevlisi olan üç kişi tartaklanarak polise teslim edilmişti. Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yargılanan bu üç kişi hakkında verilen kararlar da sitenin 'Güncel Kararlar' bölümündeki yerini koruyor. Hatırlanacağı üzere dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, saldırganlardan Astsubay Ali Kaya için 'Tanırım, iyi çocuktur' demesinden sonra, 35 yıl mahkûmiyet alan faillerin serbest kalmasına yol açan süreç başlamıştı. İşte Yargıtay'ın internet sitesinde yer alan "örnek" kararlardan ikincisi ise Şemdinli ile ilgili. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 16.10.2006 gün ve 211049 sayılı tebliğnamesiyle dosya Yargıtay 1.Ceza Dairesine gönderildi ve burada Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı, "Dosyanın 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (TEVDİİNE) görevsizlikle karar verişmiştir" deniyor.

Dava askerî mahkemeye
Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise Şemdinli olaylarıyla ilgili davada sanık Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkındaki kararı "eksik soruşturma'' gerekçesiyle bozdu. Davanın temyiz incelemesini sonuçlandıran Yargıtay 9. Ceza Dairesi, kararın usul yönünden bozdu ve davanın askerî mahkemede görülmesini istedi. HSYK ise sanıklara ceza veren Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında soruşturma başlattı.

İlk duruşmada serbest
Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşmasında mahkeme 3 sanığın serbest bırakılmasına karar verdi. Patlamanın ardından ateş açarak Ali Yılmaz'ın ölümüne, 5 kişinin de yaralanmasına sebep olduğu için yargılanan Jandarma Uzman Çavuş Tanju Çavuş'un yargılanmasına Malatya'da devam ediliyor. Tanju Çavuş en son görev yaptığı Isparta'da Salih Uçar adlı kişiyi öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandı. Sanıklar serbest bırakılırken mağdur Seferi Yılmaz Van Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 'örgüt üyesi olduğu' gerekçesiyle tutuklandı. Yılmaz 1 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu.

E-muhtıra da sitede
Öte yandan 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından bizzat yazılan ve büyük tartışmalara yol açan e-muhtıra da Genelkurmay Başkanlığı sitesinde hâlâ duruyor. Kamuoyunda e-muhtıra olarak bilinen duyuruda "Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dinî duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar" gibi ifadeler kullanılıyor.

http://www.taraf.com.tr/haber/44821.htm

Avukat

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uğradığı saldırıda hayatını kaybeden gazeteci Hrant Dink'in ailesinin yaptığı başvuruda Türkiye'yi suçlu buldu. Karar gereği Türkiye, Dink'in yakınlarına mahkeme masrafları da içinde olmak üzere 133 bin Euro ödeyecek. Gerekçeli kararda Yargıtay'a dönük ağır eleştiriler var. Dışişleri Bakanlığı, AİHM'nin kararına itiraz edilmeyeceğini açıkladı.

AİHM, Dink'in ve ailesinin farklı tarihlerde yaptıkları beş ayrı başvuruyu birleştirerek ele aldığı davada ortak bir karar verdi. Dink'in ailesi, yaptığı başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşama hakkıyla ilgili 2, ifade özgürlüğüyle ilgili 10 ve etkili başvuru hakkıyla ilgili 13. maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiği suçlamasında bulunmuştu. AİHM davayı sonuçlandırdı. Kararda Dink'in 2003-2004 döneminde Agos gazetesince yayımladığı ve Ermeni kökenli Türk vatandaşlarının kimliğine ilişkin görüşlerini dile getirdiği sekiz makalenin sonucunda 'Türk kimliğine hakaret'ten dolayı mahkûm olmasının ardından 2007 yılında öldürüldüğüne dikkat çekildi. Türkiye'deki Dink hakkındaki yargı sürecine ilişkin ayrıntılı bilginin de verildiği kararda suikast olayı ve buna ilişkin tartışmalı soruşturmalara da vurgu yapıldı.

Mahkemenin 30 sayfayı aşan kararında yaptığı ilginç saptamaların bazıları özetle şöyle: "Dink, TCK 301. maddeden suçlu bulunmasıyla aşırı milliyetçi çevrelerin gözünde Türk kökenli tüm insanlara hakaret eden bir kişi olarak gösterildi. Yargıtay'ın, Dink'i suçlu bulan alt mahkemenin kararını onaylamasından sonra aşırı milliyetçi militanların saldırılarına karşı devlet tarafından koruma önlemlerinin alınmaması, Dink'in ifade özgürlüğü hakkının ihlali anlamına geliyor. İfade özgürlüğünün etkin bir biçimde kullanılması, koruma önlemlerini gerektirebilir. Esasen bazı vakalarda devletin, ifade özgürlüğünü, özel kişilerden gelen girişimlere karşı da koruma mecburiyeti var. Tehdit altındaki Dink'in korunmaması, meşru hiçbir amaçla bağlanamaz. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en başlıca temellerinden biridir. Yargıtay tarafından yapılan 'Türklük' tanımı, uluslararası anlaşmalar ile tanınan veya tanınmayan, tüm dini, dil veya etnik azınlıkları dışlıyor."

Türk yargıcı Işıl Karakaş'ın da yer aldığı mahkemenin oybirliği ile aldığı karara göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'yaşam hakkı'na ilişkin 2'nci, 'ifade özgürlüğü'ne ilişkin 10'uncu, 'etkin çare'ye ilişkin 13'üncü maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Buna karşın AİHM, 'adil yargılanma hakkı'na ilişkin 6'ncı ile 7'nci ve 14'üncü maddelere ilişkin şikâyetlerin incelenmesine gerek olmadığına da karar verdi.

Rakel DİNK: eşime doğum günü hediyesi oldu

Dava kararında ihlallerin olduğunu vurgulayan mahkeme, yüklü bir tazminat da belirledi. Buna göre, Türkiye'yi, manevi tazminat olarak Dink'in eşi ve çocuklarına toplam 100 bin, kardeşi Hosrof Dink'e beş bin olmak üzere 105 bin Euro manevi tazminat ödemeye mahkûm etti. Türkiye buna ek olarak mahkeme masrafları olarak ise toplam 28 bin 595 Euro ödeyecek.

AİHM'nin kararı Dink ailesini mutlu etti. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, kararın, bugün doğum günü olan eşine bir hediye niteliği taşıdığını söyledi. Eşinin hayattayken en çok canını acıtan şeyin 'ırkçı' yaftanın üzerine yapıştırılmaya çalışılması olduğunu anlatan Dink, "Çünkü o bütün yaşamı boyunca ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etti. AİHM'nin bugünkü kararı, onun haklılığının tescilidir. "Yarın Hrant'ın doğum günü. AİHM'nin oybirliğiyle verdiği bu karar, bir doğum günü hediyesi. Aile olarak mahkeme tarafından uygun görülen manevi tazminatın tamamını bağış olarak 3 kurum arasında paylaştıracağımızı duyurmak istiyoruz." ifadelerini kullandı.

Ailenin avukatı Arzu Becerik ise, "AİHM beklediğimiz bir tespit yaptı. Dink'in ifade özgürlüğü ile ilgili mahkum edilmesi önemli bir hak ihlaliydi ve yaşam hakkının ihlaline de yol açtı. Karar Türkiye'deki davayı da etkileyecektir." şeklinde konuştu.

AİHM, ilk kez Ergenekon'a atıf yaptı

Hrant Dink kararı, Ergenekon davası açısından da büyük önem taşıyan bir gelişmeye sahne oldu. AİHM, ilk kez bir kararında Ergenekon'a yer verdi. Gerekçeli kararda, cinayeti işleyen Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal gibi isimlerin Ergenekon örgütüyle ilişkisini inceleyen davaya değinildi. Strasbourg Mahkemesi, Ergenekon'u ise şu şekilde tanımladı: "Askeri darbeyi kolaylaştırmak amacıyla siyasi rejimin istikrarını sarsmak için terör eylemleri düzenleyen, laikliği ve ulusal çıkarları koruma iddiasındaki gizli bir örgüt" Mahkeme, Dink cinayetinin yaşandığı dönemde gayrimüslimlere yönelik başka saldırılar da olduğunu hatırlatarak, devletin içinde yer alan bir grubun bu saldırılarda ihmalinin olup olmadığının da araştırılmasını istedi.

EMRE DEMİR - STRASBOURG
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1027771&title=aihmnin-dink-kararinda-yargitaya-agir-elestiri


Türkiye AİHM'deki davaya skandal savunma göndermişti


Türkiye Hükümetinin Dink cinayetiyle ilgili AİHM'e gönderdiği savunmadaki ifadeler, Dink cinayetiyle ilgili yargılanan sanıkların 'haksız tahrik' iddialarıyla örtüşmüş ve Dink'in sözleri ile bir Nazi'nin sözleri arasında paralellikler kurulmuştu. İşte o haber:

Hrant Dink'in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yaptığı başvuruya hükümetin gönderdiği savunmada skandal ifadeler yer aldı. Hükümetin AİHM'e gönderdiği yazıda Dink'in 'Türklüğe hakaret'ten yargılanması savunuldu. Dink'i hedefe koyan ve 301. maddeden ceza almasına neden olan yazıyla Agos'u tehdit eden bir kişinin eylemi bir tutuldu. Savunmada bununla da yetinilmedi ve Dink konusunda emsal gösterilen ikinci kişi bir Nazi'ydi. Hrant Dink'in tehditlere ve cinayet planlarının bilinmesine karşın korunmadığı iddialarına yönelik verilen yanıtta da cinayetle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan gerçekler hiçe sayıldı: "Dink gerçek ve yakın bir şekilde tehdit edilmiş olsaydı, koruma isterdi."
Hükümetin savunmasında cinayet davası ve Dink'in öldürülmesi konusundaki soruşturmaların 'derinlemesine ve etkin bir şekilde' yürütüldüğü öne sürüldü. Oysa yargılamada suikastın perde arkasına dair herhangi yeni bir bilgiye ulaşılamazken, kamu görevlilerinin dosyalarında da hiçbir sonuç yok.

Bu savunmaya Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink yanıt verdi: "Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri 'haksız tahrik'ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor. Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi."
Hrant Dink ölümünden önce hakkında verilen 'Türklüğü tahkir' cezasıyla ilgili olarak AİHM'e başvurmuştu. Ölümünden sonra ise ailesi AİHM'e Hrant Dink'e yönelik suikasttan jandarma ve polisin haberdar olmasına karşın cinayeti önlemediği gerekçesiyle yeni bir başvuru yaptı. AİHM bu iki başvuruyu birleştirerek tek davaya dönüştürdü. AİHM Dink ailesi ve davanın diğer tarafı hükümete dokuz soru yöneltti. Hükümetin bu sorulara verdiği yanıtlar içinde çok sayıda skandal ifade vardı.

Dink'i hedef yapan karar savunuldu
AİHM'in Dink cinayetiyle ilgili Türkiye'ye 1'inci sorusu şöyleydi: Hrant Dink'in ifade özgürlüğü ve özellikle de Sözleşme'nin 10/1. maddesine göre haber ve fikir verme hakkı Yargıtay'ın Türklüğe hakaretten dolayı mahkûmiyetini esastan onamış olması itibariyle ihlal edilmiş midir?  Hükümet bu soruya ve türevlerine yanıtında Dink'e ceza verilmesini haklı kılan önemli ve yeterli sebepler olduğu, acil bir toplumsal ihtiyaç yüzünden ceza verildiği iddia edildi. Sorulara yanıt şöyleydi:

'Öldü mağdur kalmadı'
"Dink hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun da onayladığı 301. madde mahkûmiyetine ilişkin dava, öldürüldüğü için düştü, ceza kesinleşmedi. Bu yüzden Dink'in başvuru hakkı yok. (Oysa Dink'e verilen ceza Yargıtay Ceza Kurulu tarafından onaylanmıştı. Yerel mahkemenin kendisine karar ulaşınca bu mahkûmiyet kararını vermek dışında bir seçeneği yoktu. Dink öldürüldüğü için dava düştü.)

301 davası cinayetin ilk adımı
Dink ailesi de 301. madde mahkûmiyetinden doğrudan zarar görmediği için 'mağdur' sayılamaz. (Hükümetin Dink ailesinin mağdur olmadığını iddia ettiği bu dava sanıklara göre cinayetin ilk adımıydı. Çünkü bu davanın ardından pek çok yayın organı ve internette Hrant Dink'in 'Türk kanına pis dediği' yayılıyordu. Hrant Dink bu davayla hedefe dönüştü. Davanın duruşmalarına bu gün Ergenekon sanığı olan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz geliyor, üzerine tükürülüyor, tehditler artıyordu. Tetikçi Ogün Samast ifadesinde azmettiricinin Yasin Hayal olduğunu anlattıktan sonra "Bana Hrant Dink'in 'Türk kanına pis dediği'ni söyledi" diyordu. Yasin Hayal ve diğer sanıklar da ifadelerinde Dink'i hedef almaları için gerekçe olarak hep bu sözü gösterdi.)

Utanç verici Nazi emsali 
AİHM, daha önce Almanya'da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (Dink'in mahkûmiyetine neden olan yazısı) halkı tahrik etmek suçunu oluşturacak ve kamu düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin "nefret söyleminin engellenmesine" ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır.
(Oysa Hrant Dink'in yargılandığı mahkemedeki bilirkişi raporlarında Dink'in yazısının tamamına bakıldığında 'Türklüğe bir hakaret içermediği' belirtiliyordu.  "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" ifadesi Ermeni diasporasına yönelik bir eleştiriydi ve onların anlayışında olduğunu düşündüğü çarpıklığı ortaya koymaya yönelik sözlerdi. Ancak mahkeme mahkûmiyet kararı verdi ve Yargıtay bu cezayı onayladı. Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun Hrant Dink'in yazısında bir suç unsuru olmadığına yönelik olarak karara yaptığı itiraz da Yargıtay Ceza Kurulu'nca reddedildi.
Dink'in cezalandırılmasına emsal gösterilen Nazi örgüt lideri Alman Kuhnen'in Yahudi soykırımını inkâr ettiği ve "Karşımıza çıkan herkesi tasfiye edeceğiz" dediği için mahkûm olmuştu. Kuhnen bir yazısında "Her kim bu davaya hizmet ederse eylem yapabilir. Her kim buna karşı çıkarsa karşısında bizi bulacak ve nihai olarak tasfiye edilecektir" diye yazmıştı. Ülkesinde bu yazısı nedeniyle ceza alan Kuhnen'in mahkûm olması üzerine Kuhnen, 1988 yılında o tarihte AİHM'in işlevini gören Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na başvurmuş ve başvurusu reddedilmişti.)

Devlet cinayet planını bildiğini gizliyor
Dink ailesinin başvurusunda Hrant Dink'in tehditlere karşın hükümet tarafından korunmadığı belirtiliyordu. Suikast hazırlığını polis, jandarmanın önceden bilmesine karşın gereken tedbirlerin alınmadığı ifade ediliyordu. AİHM'in bu konuda hükümete sorusu şöyleydi: "Kamusal makamların önceden haberdar olmalarına rağmen başvuran Dink'e, düzenlenen saldırıyı engellemek için kendi kaza yetkisi içerisinde bulunan kişileri koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirilmiş midir?"

İstihbarat yalanları
Devlet yaşam hakkını korurken önleyici tedbir almasını gerektiren bilgilere sahip olması gerekir. AİHM içtihatlarına göre yaşam hakkının ihlalinden bahsedebilmek için "Mağdur gerçek ve yakın biçimde tehdit ediliyor muydu, yetkili makamlar bunu biliyor muydu ve bu tehlikenin önüne geçmek için makul tedbirler alındı mı?" sorularının sorulması gerekir. Dink gerçek ve yakın biçimde tehdit edilmiş olsaydı koruma için yerel makamlara başvurur ve koruma isterdi. 
(Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra incelenen bilgisayarında küfürler ve tehditlerin bir dosya klasöründe toplandığı görülmüştü. 'Bir güvercin tedirginliğinde' yaşadığını öldürülmesinden hemen önce kaleme aldığı yazısında anlatıyordu. Ancak tehditlerden birinin de  2006'da İstanbul Valiliği'nde vali yardımcısı Ergün Güngör'ün odasında yapıldığını düşünüyordu. İki MİT personeli Dink'i 'kendisine dikkat etmesi' için uyarmıştı.
Hrant Dink'in koruma istemediği doğruydu ancak emniyet ve jandarmanın bildiği cinayet planlarından habersizdi.
Emniyet güçleri cinayetinin planlarından yaklaşık bir yıl önce haberdar olmuştu. Dink cinayeti davasında azmettiricilikten yargılanan Erhan Tuncel'in polisin haber elemanı olduğu planlarını düzenli olarak polise bildirdiği ortaya çıktı. Trabzon emniyeti de bu konudaki istihbaratlarını Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bildirmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü de böylesi bir tehdit karşısında yasalara göre koruma sağlaması gerekirken bunu yapmamış ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne Trabzon'dan gelen bilgileri iletmekle yetinmişti. Erhan Tuncel ile bir istihbarat polisinin cinayetten hemen sonra yaptığı telefon konuşmasından polisin suikastın  kafasına kurşun sıkılarak yapılacağını bildiğini ortaya koymuştu.
Ayrıca Yasin Hayal'in eniştesinin de Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'ndaki istihbarat görevlilerine suikast planları konusunda bilgi verdiği, bu bilgilerin İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz'e ulaştırıldığı ortaya çıkmıştı. 
Hafızalarda kalan bir kare ise devletin bu konudaki sorumluluğunu simgeliyor. Dink'i öldüren Ogün Samast ile yakalandığı Samsun'daki emniyet müdürlüğü binasında polis ve jandarmalar sırayla fotoğraf çektiriyordu.)

Tehdit edenle bir tutuldu
Hükümetin Dink'in nefret suçu işlediğine yönelik savunmasında Agos'u tehdit ettiği için hapis cezasına mahkûm edilen sanıkla Dink'e Türklüğü tahkir suçundan verilen cezanın aynı kapsamda olduğu iddia edildi. Savunmada "Dink'e ceza verilmeliydi, tehdit edene de verilmemesi gerekirdi" görüşü savunuldu: "Türk mahkemeleri, Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra Agos gazetesini tehdit eden ve içeriği nefret söylemi niteliğindeki mektupları gönderen kişiye 3 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir. Düşünce özgürlüğünün korunmasının devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğu kabul edilirse, bu mektupları gönderen kişinin de tartışmalı bir konuda kendi fikrini söylediği kabul edilmeli ve fikirlerine koruma sağlanmalıdır.

Orhan Dink: Aynı zihniyet
Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink ise Türkiye'nin AİHM savunmasına tepkili: Hükümetin savunmasını biz de gazeteden okuduk. Gazetede okuduğum haliyle çok şaşırdım. Ağabeyimin son iki yazısı AİHM'e yaptığı savunmaydı. Çünkü AİHM onun son çaresiydi ve son umuduydu. Oradan aklanarak çıkıp, Türklüğü aşağılamak konusunda 'bakın siz böyle böyle dediniz ama öyle değildi' diyecekti. Böyle bir karar onu rahatlacaktı. Bizim AİHM'e başvurmamızın en önemli nedeni cinayetten sonra da aynı zihniyetin sürüyor olmasıydı. Ağabeyim artık yok. Ama AİHM kararı onun mirası açısından da bizim için de önemli. Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri 'haksız tahrik'ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor.
Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi."

Hrant Dink'in o sözleri çok farklı yerlere çekildi
Hrant Dink'in Türk kanına pis dediği iddia edilen yazısının konusu çok farklıydı. 301. maddeden yargılandığı Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki davaya gönderilen bilirkişi raporunda yazının içeriği şöyle anlatılmıştı:
"Sanığın müsnet suç bakımından söz konusu ifadeleriyle anlatmak istediği husus tüm yazıları ardı ardına okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Buna göre 1915'te yaşanan olaylar soykırım niteliğindedir. Bu olaylar Ermeni kimliğinde gerek oluşları gerekse daha sonra dünyanın ilgisizliği nedeniyle ciddi tahribatlara yol açmıştır. Sonrasında Ermeni toplumu bu olayı ayakta kalmak için kullanmış, zamanla ise bu olayların gerçekliği ve dünyaya kabul ettirilmesi bir inada dönüşmüştür. Bu inat, yani soykırım ve dünyaya kabul ettirme sorunu zamanla Ermeni kimliğinin asıl unsuru haline gelmiştir. Bu durum Ermeni kimliğine zarar vermekte ve Ermeni kimliğini tüketmektedir, sağlıksız bir ruh halinin göstergesidir.
... Ermenilerin tek hedefi bu olayları Türkiye'ye ve dünyaya kabul ettirmek olamaz. Ermeni kimliğinin sağlığı başka ülkelerin soykırımı  kabul edip etmemesine bağlı olamaz. Bu yaklaşım hatalıdır... Ermenilerin tüm çabalarını dünya üzerinde 'Türk'e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, kimliğin oluşumunu engelleyen bir zaman kaybıdır. Bu anlamda Ermeni dünyası kendini Türk'ten kurtarmalıdır.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=1013675&Date=15.08.2010&CategoryID=97


Skandal savunma ortaya çıktığında Hükümet de kabullenememiş ve dostane çözüm teklifi gündeme gelmişti. Ancak Dink ailesi olası bir dostane çözüm teklifinin kendileri tarafından kabul edilmeyeceğini açıklamıştı.


Hükümet, uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Hrant Dink'in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yaptığı başvuruya karşı dostane çözüm teklifinde bulunmaya hazırlanıyor. Tepki çeken savunma krizini aşmak için dün bir araya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dostane çözüm kararının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a iletilmesinin ardından hükümet kararı kamuoyuna açıklanacak. Bakanlar, benzer savunma skandallarını önlemek için çalışma grubu oluşturulmasını da kararlaştırdı.

Türkiye, AİHM'ye gönderdiği müdafaada Hrant Dink'in Türklüğe hakaret ettiğini savunmuştu. Ermeni asıllı gazeteci Dink, savunmada bir Nazi liderine emsal gösterilmişti. Diplomatik kaynaklar, davayı kazanmak adına AİHM'nin bu yöndeki içtihadını esas alarak teknik sebeplerle böyle bir savunma hazırlandığını bildirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin, savunmadan rahatsızlıklarını açıkça dile getirmişlerdi.
Dünkü toplantıda Dink davasını masaya yatıran üç bakandan Davutoğlu ve Ergin, yapılan müdafaanın savunulacak bir tarafının olmadığını dile getirdi. Müzakereler sonunda dostane çözümün Türkiye adına en uygun seçenek olduğuna karar verildi. Görüşmede Türkiye'nin imajına büyük zarar veren benzer skandalların önüne nasıl geçileceği de ele alındı. Bu doğrultuda AİHM davalarında devlet içinde koordinasyonu sağlamak için ilgili bakanlık ve kurumların katılacağı bir çalışma grubu oluşturulacak. İç hukuk daha hızlı çalıştırılarak AİHM'ye yapılan başvurusu sayısının azaltılması da hedefleniyor. Ayrıca gönderilen savunmaların AİHM içtihadına ve evrensel değerlere uygun olmasına özen gösterilecek. Davutoğlu, bu konularda neler yapılabileceği konusunda fikir almak için önceki gün AİHM eski yargıcı Rıza Türmen'le uzun bir görüşme gerçekleştirmişti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1019681&title=dink-davasinda-ibre-dostane-cozumden-yana

Dostane çözüm artık çok geç

Türkiye, Hrant Dink'in öldürülmesi konusunda AİHM'de görülen davada dostane çözüme gitme kararı aldı. Önceki gün İçişleri Bakanlığı'nda biraraya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AİHM'deki Dink davasını masaya yatırdı. Toplantıda AİHM'in, Ankara'yı mahkum etme gerekçeleri olan 2. ve 10. maddelerine dayanarak mahkemeyle dostane çözüme gidilmesini kararlaştırıldı. Bu maddeler Türkiye'nin "Vatandaşının yaşam hakkını koruyamadığı" ve "kendi kusurunu kabul ettiği" anlamına geliyor. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, hükümetin bu adımını "hukuki değil siyasi" olarak değerlendirdi. Taraf'a konuşan Çetin, şunları söyledi: "Ben de bu sabah gazetelerden okudum. Dostane çözüm deniyor. Dostane çözümün hem süreç bakımından, hem de ilkesel bakımdan zamanı geçti. Geç kalındı. Dava artık karar aşamasında. Dostane çözüm ancak Hrant Dink yaşasaydı, ifade özgürlüğü davası sürerken mümkün olabilirdi. Siz Hrant Dink'i ortadan kaldırdıktan sonra dostane çözüm olmaz."

Süren davaları ciddiye alsın
Hükümetin tek taraflı yaptığı beyanların "özür niteliği" dışında anlamı olmadığını ifade eden Çetin, uzlaşma çabalarının altında hukuki değil siyasi nedenlerin olduğuna dikkat çekti. Çetin, savunma skandalının basına yansımasıyla hükümetin zor durumda kaldığını anımsatarak, "Şimdi dostane çabaların hukuken bir anlamı yok" dedi. Çetin, karar aşamasına gelmiş davalar için bu çabaların boşa olduğunu belirtmekle birlikte devam eden davalarla ilgili yapılması gerekenleri anımsatarak, şöyle konuştu:
"Karar sürecine gelinmişken, bu çabalar boşa. Ama yürüyen davalar, soruşturmalar var. Cinayet davası devam ediyor, İstanbul Emniyeti, Trabzon Emniyeti ile ilgili devam eden pek çok şey var. Eğer tekrar bir mahkumiyet yaşanması istenmiyorsa, bunların ciddiye alınması gerekiyor. Biz henüz bu yönde bir adım göremedik, yalnızca demeçler var. Biz AİHM'den karar açıklanmasını bekliyoruz. Karar açıklandıktan sonra Türkiye gereğini yapmalı."

http://www.taraf.com.tr/haber/dostane-cozum-artik-cok-gec.htm