Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

19 Nisan 2024, 04:07:25

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,820
  • Toplam Konu: 4,361
  • Online today: 92
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 82
Total: 82

Kürtçe eğitim hakkı, Mümtaz'Er Türköne, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 26 Eylül 2010, 15:07:21

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Her çözüm arayışında karşımıza duvar gibi dikilen hoşgörüsüzlüğün ve tahammülsüzlüğün kaynağı ne? Kültürümüz böyle bir kültür değil.

Bidayetinden beri bu topraklarda hep farklı kültürler, diller ve dinler bir arada yaşamış. Bu doğal yapı bir hayat biçimi olarak farklı olana saygıyı, hoşgörüyü getirmiş. Bir arada yaşamak bir zenginliğe dönüşmüş. Üç nesilde unutulması imkânsız bir kültür. Hakikaten biz bu tahammülsüzlüğü nereden edindik, nasıl öğrendik?

Akdamar Kilisesi'nde Ermeniler ayin yapınca biz ne kaybederiz, ne kazanırız? Sümela Manastırı din turizmi ile renklenince neyimiz eksilir? Bu ayinlere gösterilen tepki ve düşmanlık hangi kültürün içinde biçimlendi? Biz bu düşmanca duyguları nereden aldık?

Aldığımız yer belli: Cumhuriyetin temellerine koyduğumuz harcın içine umutlarımızla birlikte karıştırdığımız korkulardan geliyor. Sümela Manastırı'nda ayin yapan Rum'un aklında Pontus devleti yeniden canlanır. Akdamar Kilisesi, Ermenilerin yeniden 'Büyük Ermenistan' hayalinin sembolüne dönüşür. Heybeliada Ruhban Okulu açılırsa İstanbul Ortodoks dininin ekümenik merkezi haline gelir. Sonra dört yanımızdaki düşmanlar elbirliği ile 'menfur emelleri'ni gerçekleştirmeye koyulur. Ülkemiz bölünür, parçalanır ve hepimiz kurda kuşa yem oluruz.

Paranoyaya dönüşen bu korkularla yüzleşmek ve ne kadar saçma olduklarını kavramak zorundayız. Bizim en büyük düşmanımız korkularımız. Yıllar boyu halkı yönetimin uzağında tutmaya çalışanlar bizi bu korkuların esiri kılıp elimizi-kolumuzu bağladılar. Bizi kolayca yönettiler ama bu ülkeyi de küçük kalmaya mahkûm ettiler.

Çare, ezberlenmiş halde sayıklar gibi tekrarladığımız korkularımızla teker teker yüzleşmek. Üzerinde düşünmek, ne işe yaradıklarını, neye hizmet ettiklerini sorgulamak.

Üniter-ulus devlet tercihi, Türkiye için doğru bir tercih. Ancak üniter devlet merkeziyetçi devlet anlamına gelmiyor. Üniter devleti hantal ve kasıntı bir merkezîyetçi devlete dönüştürünce sadece küçük bir asker-sivil bürokrat zümreyi memnun edersiniz. Kaynakları verimli kullanan, vatandaş memnuniyetini esas alan yerinden yönetim prensibi üniter yapının sürdürülmesine merkeziyetçi yönetimden daha fazla hizmet eder.

Her üniter devletin resmî dilinin olması doğal. Resmî dil hem toplumsal hayatın akışını hızlandırır hem de ekonomik verimliliği sağlar. Peki üniter yapıyı korumak için resmî dil dışındaki dillere nasıl davranmak gerekir. Bu sorunun insanî cevabı, mantıklı olanı da gösteriyor. Farklı dilleri alabildiğine serbest bırakır ve teşvik ederseniz üniter yapının koruduğu prensipler saygı görmeye başlar. Yasaklarsanız, üniter yapı tehlike altına girer. Türkiye'nin 26 yıldır içinde yaşadığı terörün aslında tek itici gücü Kürtçe yasağı değil mi?

'Kürtçe eğitim' meselesine farklı bir pencereden bakmayı denemeliyiz. Anadillerinde eğitim hakkı, Kürt vatandaşlarımızın en doğal hakkı. Bu hakkı yasaklar ve tartışma konusu haline getirirseniz bu hak bir siyasî soruna dönüşür. Üniter yapıyı koruyacak olan güç anadilde eğitimi yasaklamak değil, resmî dilin kullanımını teşvik etmektir. Özellikle ekonomik entegrasyon, resmî dilin istimalini cazip hale getiriyor. Kürt vatandaşlarımızı bu ülkeye bağlayacak birbirini tamamlayan iki şey: Anadilinde eğitim yapma hakkına sahip olduğunu bilmek ve Türkçeyi öğrenmenin işlevselliğini idrak etmek. Türkçe eğitim veren bir okula yakın Kürtçe eğitim veren bir okulun mevcudiyetini bilen bir Kürt babanın çocuğunu hangi okula göndereceğine karar verirken başvuracağı ölçüyü, üniter devletin entegrasyon kapasitesi belirleyecektir. Asimilasyonla entegrasyon arasındaki fark da işte budur.

Kürtçe eğitim hakkı, doğrudan Türkçe öğrenmeyi cazip hale getiren bir uygulamaya dönüşebilir. Kürt vatandaşların meselesi Kürtçe eğitim veren bir kuruma sahip olmak; çocuklarına Kürtçe eğitim verdirmek değil. İkisi arasındaki farkı ise ancak korkularımızı aştığımız zaman fark edebiliriz. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1032130
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

-''TÜRKÇE, BÜTÜN TÜRKİYE'NİN RESMİ DİLİDİR''-

Anadilde eğitim konusunun tartışılması gerektiğini savunan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kürtçe ve diğer dillerin, Türkiye'nin bir zenginliği olduğunu söyledi.

Anadilde eğitiminden bahsederken aslında iki dilde eğitimi savunduklarını anlatan Demirtaş, ''Kürtçe eğitimi yapacak çocuklar aynı zamanda Türkçe öğrensinler. Öğrenmek zorundalar. Bu, birliğimizin teminatıdır. Türkçe, bütün Türkiye'nin resmi dilidir. Ama bunun dışında kalan anadillerde eğitim olmayacaksa ve bunlar tartışılmaz konumunda diye düşünülecekse bir ilerleme kaydetmek mümkün değildir'' diye konuştu.

-''SINIRLARIN BİRLİĞİNİ TARTIŞMIYORUZ''-

BDP'nin hiçbir çözüm önerisinin Türkiye'yi bölünmeye götürecek öneriler olmadığını ifade eden Demirtaş, şöyle devam etti:

''En kapsayıcı çözüm önerilerini biz getiriyoruz. Kürt sorununun çözümüne ilişkin proje sahibi olan tek parti biziz. Geri kalanların tamamı, bu ülke bölünsün diye uğraşıyor neredeyse. Bu sorun çözülmezse bir sonraki nesiller bunu kaldıramayacak. Biz, ülke bölünmesin diye tartışıyoruz.

Biz sınırların birliği ve bütünlüğü konusunda hiç bir tartışma yürütmüyoruz. Böyle tartışmalar açan bir anlayışa da sahip değiliz. Ülkeyi bölmek isteyenin Mecliste ne işi var? Yani ülke Meclisten mi bölünür? Biz TBMM'ye, birliği beraberliği güçlendirmek için geldik. Bu yeterince anlaşılmıyor. Birlik ve teklik ayrıdır. Biz birlikten bahsediyoruz, bazıları teklikten bahsediyor. Farklılıklarımızla birlikte, birlik içinde yaşayabiliriz.''

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün TBMM'de yaptığı konuşmayı anımsatan Demirtaş, Gül'ün, devletin birliği bütünlüğü içindeki çözüm önerilerine yaklaşımının, partileri açısından kabul gören yaklaşımlar olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının önemli bölümünün iktidara yönelik mesajlar içerdiğini belirten Demirtaş, ''BDP de bu mesajlardan payına düşeni mutlaka okuyacaktır. Ama konuşmanın önemli bölümü iktidara yönelikti. Özellikle katılımcı demokrasi iktidarın gerçekleştirmesi gereken durumdur. Sayın Cumhurbaşkanı seçim barajı konusunun, temsilde adaletin de altını çizdi'' dedi.

AA
http://www.haber7.com/haber/20101002/Demirtastan-dil-ve-sinirlar-icin-sert-cikis.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Kavga büyüyüp, ortalığı toz-duman kaplayınca sebep unutuluyor. Terör sorununun özünde Kürt sorunu var. Kürt sorunu ise neredeyse bütünüyle Kürtçe sorunundan ibaret.

PKK terörü, 1983 yılında Askerî Cunta'nın giderayak çıkarttığı Kürtçenin özel alanda konuşulmasını bile yasaklayan kanunun (2932 sayılı kanun) kendisine açtığı geniş hareket alanında serpilip büyümedi mi? Bugün hâlâ aynı sorun, KCK davasında Kürtçe savunma yapma hakkı olarak devam etmiyor mu?

1991 yılında Özal, Kürtçeyi yasaklayan kanunu ilga etti. 2009 yılında TRT Şeş'in açılmasına kadar bu alanda ciddi bir ilerleme sağlanamadı. Geride bıraktığımız son üç yılda alınan dev mesafe, Kürtçe yayın yapan devlet televizyonunun oluşturduğu atmosferin eseri. Geriye ne kaldı? Kürtçe öğretime kimseden itiraz yok. Ya Kürtçe eğitim? Kürtçe eğitim hakkı, bir anayasal hak olarak benimsendiği zaman geride Kürtçe sorunu adına herhangi bir eksiklik kalmayacak. Kürt ulusalcılığının siyasî talepleri, artık Kürt sorunu adında bir etnik sorunu değil bir ulusal soruna, yani marjinalleşmeye işaret edecek.

Anadilde eğitim konusunun Türkiye'deki en yetkin uzmanı, Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun. Büyük katkıda bulunduğu 'Dil Yaresi' isimli çalışma, hâlâ konunun en zengin referansı niteliğinde. Onun bilimsel kavramlaştırmalarını takip etmek, çözümün ortak yöntemine sahip olmak için yeterli görünüyor.

'Anadilde öğretim', resmî eğitim içinde anadilin öğretilmesine imkân sağlanması anlamına geliyor. Bunun için haftalık ders programına birkaç saatlik Kürtçe dersinin konulması yeterli. Bu dersin zorunlu müfredat içine alınması veya seçimlik olması tartışılması gereken bir konu. Anadili Kürtçe olan vatandaşlarımızın Türkiye sathındaki dağılımına bakılınca, bu öğretimin seçimlik ders şeklinde müfredata alınması gerektiği anlaşılıyor. Ancak sonuçta devlet Kürt vatandaşlarının anadilini öğrenme talebini karşılamış oluyor. Bu konuda itiraz yok. Bir uzlaşma oluşmuş durumda.

Anadilde eğitim ise, zannedildiği gibi Türkçeye rakip olarak, kapısından girdiğiniz zaman her şeyin Kürtçeden ibaret olduğu okul anlamına gelmiyor. Resmî dili öğretmek, anadilde eğitimi anayasal hak olarak düzenleyen ülkelerde bile devletin görevi olarak kabul ediliyor. Çözüm iki dilli eğitimde bulunuyor. Devlet, vatandaşlarına aynı anda iki dilli eğitim fırsatı tanımış oluyor.

Ulus devletin zihnimize yerleştirdiği dar kalıpların, yasakların dışına çıkarak düşünelim. Anaokulundan itibaren Kürt vatandaşlarımızın, anadilde eğitim hakkına sahip olduğu bir eğitim sistemi tahayyül edelim. Matematik, fizik, hayat bilgisi gibi dersleri çocuklar hangi dilde öğrenmek isteyecekler? İki dilin aynı anda öğrenilmesi mümkün. Ancak, tek dil üzerinde yoğunlaşmanın iki dilli olana göre avantajları da dezavantajları da var. Liseyi bitirene kadar eğitim, üniversiteye hazırlık olarak görüldüğüne göre mukayeseyi yüksek öğrenim fırsatına göre yapmak lâzım. Liseyi bitirdiğinde kim daha avantajlı olacak? Yüksek öğrenimde Kürtçe eğitim imkânı ne kadar sağlanabilir? Bu noktada artık devletin iyi niyeti ve çabası da yeterli olmaz. Kürtçe eğitim talep edenlerin hesap etmesi gereken bir gelecek kaygısı devreye giriyor. Kuzey Irak'ta resmî dil, Türkiye Kürtçesi yani Kurmanç dili değil. Bir üniversitede mevcut olan bilim dallarına göre, Kurmanç dilinde müfredat ve literatür oluşacak. Sonrasında ise bu dilde üniversite eğitimi alanların, meslek hayatına başlarken diğerlerine göre hiç olmazsa eşit fırsatlara sahip olması gerekecek.

Anadilde eğitim tabusu, ulus-devletin paranoyalarının eseri. Yasak koymamak korktuğunuzun başınıza gelmesi değil, korkularınızdan kurtulmak demek. Vatandaşının diline sahip çıkan bir devlet mi, yasaklayan bir devlet mi birliğini, bütünlüğünü garanti eder?

Anadilde eğitim meselesi, üzerinde düşünmeden hüküm verdiğimiz bir konu. Yeni anayasanın, anadilde eğitime yasak koymaması, bu sorunun aşılması için yeterli. Bu mesele normalleştiği zaman, yani Kürtçeyi vatandaşın talebine göre özgürce şekillenen bir alternatif olarak eğitim sistemine yerleştirdiğiniz bıraktığımız zaman, Kürtçe sorunu yani Kürt sorunu sona ermiş olacak.

m.turkone@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1223346
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.