Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

01 Mayıs 2024, 03:21:38

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 84
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 82
Total: 82

Yargı kararına rağmen göreve iade etmeyn idareye manevi tazminat davası açılablr

Başlatan Avukat, 07 Ağustos 2010, 11:58:09

« önceki - sonraki »

Avukat

T.C.
DANIŞTAY
Onuncu Daire
Esas No   : 2004/13990
Karar No   : 2007/739

Davacı   :...
Vekili   : Av....
Davalılar   : 1- Başbakanlık
2-İçişleri Bakanlığı
3-Ankara Valiliği

Davanın Özeti : Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ile Yönetim Kurulu Başkanlıkları görevlerinde bulunan davacının bu görevlerine son verilmesine ve bu görevi yerine getirmek üzere ekli listelerde belirtilen geçici kurullar oluşturulmasına ilişkin 13.10.2003 tarih ve 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada yürütülmenin durdurulmasına ilişkin olarak Danıştay Onuncu Dairesince verilen 28.7.2004 tarihli E:2004/1675 sayılı kararın gereğinin davalı İdarelerce yerine getirilmemesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen manevi zarar karşılığı 100.000.YTL nin (yüz bin YTL) davalı idarelerden yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Başbakanlığın Savunmasının özeti: Danıştay 10. Dairesinin E:2004/1675 sayılı dava dosyasında verilen kararın gereğinin yerine getirildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliğinin Savunmasının Özeti : Türkiye Kızılay Derneği Genel Merkez Yönetiminin delegelerin yazılı müracaatı üzerine yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin karardan 8 gün önce adli mahkemelerin kararıyla seçim  gündemli  olağanüstü  genel  kurulun  yapıldığı,  buna  göre  mahkeme  kararının uygulanmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi: Demet Ünal
Düşüncesi   : Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Sevil Bozkurt
Düşüncesi : Dava, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ile Yönetim Kurulu Başkanlıkları görevlerinde bulunan davacının bu görevlerine son verilmesi yönündeki 13.10.2003 tarih ve 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali yolunda verilen yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 100.000.YTL tutarındaki manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasa'nın 138.maddesinin son fıkrası/'Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" kuralını koymakta, 2577 sayılı Kanunun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinin 1. fıkrası da "Danıştay, bölge idare mahkemelerî,idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."hükmüne yer verilmiştir.
İdarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem yada eylemde bulunmak zorunda olması aynı zamanda "hukuk devleti" ilkesinin bir gereğidir.Anayasa'nın 2.maddesinde yer alan bu ilke karşısında idarenin mahkeme kararlarını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Davacı hakkında tesis edilen işlemlerin hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptandığından, yargı kararını etkisiz bırakarak yerine getirmeme idarenin ağır hizmet kusuru olup, olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde takdir edilecek tutar üzerinden manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince , Bakanlar Kurulu kararının iptaline ilişkin olarak Dairemizce ilk derece verilen kararın uygulanmaması nedeniyle manevi tazminat istemiyle açılmış olan dava, 2575 sayılı Yasanın 24. ve 2577 sayılı yasanın 36. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca ilk derece olarak incelenip, gereği görüşüldü:
Dava, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ile Yönetim Kurulu Başkanlıkları görevlerinde bulunan davacının bu görevlerine son verilmesine ve bu görevi yerine getirmek üzere ekli listelerde belirtilen geçici kurullar oluşturulmasına ilişkin 13.10.2003 tarih ve 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada yürütülmenin durdurulmasına ilişkin olarak Danıştay Onuncu Dairesince verilen 28.7.2004 tarih ve E:20Q4/1675 sayılı kararın gereğinin davalı idarelerce yerine getirilmemesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen manevi zarar karşılığı 100.000.-YTL nin davalı idarelerden yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ile Yönetim Kurulu Başkanlıkları görevlerinde bulunan davacının 9.1.2004 günlü ve 25341 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 13.10.2003 tarih ve 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bu görevlerinden alındığı, sözkonusu Bakanlar Kurulu Kararının Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ile Yönetim Kurulu Başkanlıkları görevlerinde bulunan davacının bu görevlerine son verilmesine ve bu görevi yerine getirmek üzere ekli listelerde belirtilen geçici kurullar oluşturulmasına ilişkin kısmının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Onuncu Dairesinin 28.7.2004 tarihli, E:2004/1675 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin idari Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.10.2004 tarih ve E: 2006 / 495 sayılı kararının 15.12.2004 tarihinde Başbakanlık'a, 29.12.2004 tarihinde İçişleri Bakanlığına tebliğ edilmesine karşın karar gereğinin 30 günlük süre içerisinde yerine getirilmemesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin yürütmenin durdurulması kararının uygulanmaması nedeniyle uğranılan manevi zarar karşılığı 100.000.YTL nin tazmini istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında «yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez» yolunda kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 4001 sayılı Yasayla değişik 1. fıkrasındaki «Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiç bir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez» şeklindeki hükümle Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesine uygun bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddenin 3. fıkrasında da; Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay veya ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasanın 2. maddesinde yer alan "Hukuk Devleti" ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu kural, idareye kararın tebliğ tarihinden başlayıp otuz günün dolmasına kadar geçen sürede yargı kararını uygulamama yetkisi tanıyan bir hüküm değildir. Aksine maddede, kararların derhal uygulanması ilkesi benimsenmiş olup, her durumda bu sürenin otuz günü aşamayacağı, kararların uygulanması için idarelerin gereksinim duydukları sürenin nihayet otuz günle sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan, Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü vurgulanmış; bu bağlamda olmak üzere 129. maddenin 1. fıkrasında da, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanarak Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden de teyit edilmiştir. Bu nedenle bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarına uyulmaması, hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur.
Davacının Genel Başkanlığını yaptığı Türkiye Kızılay Derneği , 2908 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine tabi kamu yararına çalışan bir özel hukuk tüzel kişisi olup yurt içinde ve yurt dışında felakete uğrayan insanlara yardım etmek üzere kurulmuş önemli bir kuruluştur.
Belirtilen niteliğe sahip derneğin organlarının Bakanlar Kurulu Kararıyla değiştirilmesine cevaz veren Dernekler Yasası hükümleri Anayasaya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesinin 13.7.2004 tarih ve E:2004/52,K:2004/94 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve Dairemizin 28.7.2004 tarih ve E:2004/1675 sayılı kararıyla, Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe alınarak davacının görevden alınmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürütülmesinin durdurulmasına, ardından da 27.6.2006 tarih ve E:2004/1675,K:2006/4637 sayılı kararıyla, iptaline karar verilmiştir.
Bu iptal kararı üzerine davalı idarelerin, Danıştay 10. Dairesinin anılan kararının gereğini yerine getirmeksizin usulsüz olağanüstü genel kurul toplanmasına göz yummak ve bu genel kurul kararları gerekçe gösterilerek yargı kararının uygulanmasının imkansız olduğu gerekçesiyle yargı kararını uygulamamak suretiyle ağır hizmet kusuru işledikleri ve bu nedenle davacının manevi zararının doğduğunun kabulü ile bu zararın tazmini gerektiği açıktır.
Ancak, idare adına verilen kararlarla ortaya çıkan ve yukarıda idarenin ağır hizmet kusuru olarak nitelendirilen "yargı kararını uygulamama" eyleminin, gerçekte bu konuda idare adına yetki kullanan kamu görevlilerinin kişisel kusurlarından doğduğu tartışmasızdır. Çünkü bir hukuk devletinde, Anayasa'nın ve yasaların açık hükmüne karşın, (hiç bir hukuki veya maddi sebep gösterilmeden olayda olduğu gibi tekrar) Bakanlar Kurulu Kararıyla davacının eski görevine atanmasının sağlanması yerine, Dairemizce verilen yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin karar ve Dernek Genel Kurulunun almış olduğu olağanüstü toplantı kararına adli yargı yerince ihtiyati tedbir kararına rağmen Dernek genel kurulunun usulsüz olarak olağanüstü toplanmasına göz yumularak yargı kararının gereğinin yerine getirilmemesine neden olunmak suretiyle bilinçli olarak sergilenen keyfi bir davranışın idareden kaynaklandığını kabul etmek olanaksızdır.
Öte yandan, Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verilmiştir.
Anayasanın sözü edilen maddesindeki (kendilerine rücu edilmek kaydıyla) ibaresi; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde, idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etme zorunluluğunu ifade etmekte ve bu Anayasal zorunluluk nedeniyle bu gibi hallerde davacıların, dava dilekçelerinde ayrıca ve mutlaka rücu talebinde bulunmaları gerekmemektedir.
Öte yandan, manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir oranda olması gerekmektedir. İlgililerin uğradıkları manevi zararın gerçek anlamda karşılanabilmesi, hükmedilen manevi tazminat tutarına yasal faiz uygulanmasını gerektirmektedir.
Bu itibarla, davacının Genel Başkanı olduğu derneğin ve dernek yönetimi ile ilgili tasarrufların kamuoyu tarafından yakından izlenmesi nedeniyle davacı hakkında tesis edilen işlemler de kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Bu nedenle davacı hakkında verilen yargı kararının uygulanmamasının davacının kişisel haklarının zedelenmesine ve üzüntüsüne neden olduğu açıktır. Bu nedenle, davalı idarenin olaydaki ağır hizmet kusuru dikkate alınarak manevi tazminatın manevi tatmin aracı olma niteliği de gözönünde bulundurulmak suretiyle, davacının duyduğu acı ve üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi amacıyla takdiren 30.000..-YTL.(otuz bin YTL) manevi tazminatın davalı idare tarafından yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan bu davada hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarelerin, yargı kararının uygulanmasını sağlamayan, uygulamadan kaçınan yetkili ve görevlilere Anayasanın yukarıda yer verilen 129. maddesi hükmü uyarınca adli yargıda dava açmak suretiyle rücu etmesi gerektiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarece olayda kişisel kusuru bulunan kişi veya kişilere rücu edilmek kaydıyla davacının manevi tazminat isteminin kısmen KABULÜYLE 30.000. -YTL ( otuz bin YTL) manevi tazminatın davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine; davanın takdir edilen tazminat miktarını aşan kısmının REDDİNE, hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan 1.620. - YTL nisbi harçtan peşin yatırılan 1.350.- YTL nin mahsubu ile kalan 270.- YTL ile noksan yatırılan 40- YTL posta pulu ücretinin davacıya tamamlattırılmasına; dava kısmen kabul, kısmet ret ile sonuçlandığından aşağıda dökümü gösterilen 1.755.90 YTL yargılama giderinin davadaki haklılık oranı gözönünde tutularak 1/3'ü olan 585.30- YTL kısmı ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davacı vekili için takdir olunan 3.200. YTL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine; yargılama giderlerinin diğer kısmının davacı üzerinde bırakılmasına; olayda kişisel kusuru bulunan kişi veya kişilere rücu edilmek için kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığına tebliğine; 27.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.