Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

10 Kasım 2024, 22:18:46

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,884
  • Toplam Konu: 4,418
  • Online today: 112
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 66
Total: 66

Çarşaf parçalamaktan rahibeli afiş tartışmalarına: CHP'nin "Din"le imtihanı!

Başlatan kilimanjaro, 07 Mart 2010, 10:40:43

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Mersin'de yaşanan çarşaf yırtma olayının kendisini derinden etkilediğini söyledi. Yaşananların hata olduğunu vurgulayan Baykal, "CHP'lilerin hiç kimsenin giyim kuşamına, ahlâkına ve kültürüne müdahale hakkı yoktur. Herkes inancında, yaşayış biçiminde ve giyiminde özgürdür." dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin Malatya il kongresinde Mersin'de yaşanan çarşaf yırtma olayına değindi. Yaşananların kendisini derinden etkilediğini belirten Baykal, "CHP'lilerin, hiç kimsenin giyim kuşamına, ahlakına ve kültürüne müdahale hakkı yoktur." dedi. Yaşananların hata olduğunu vurgulayan Baykal, "Herkes çok iyi bilmelidir ki; CHP'lilerin yırtma, yakma gibi siyasî bir üslubu yoktur, olamaz da. Bizim siyasî üslubumuz diyalogdur. Kimsenin, kimseye böyle hükmetmeye hakkı yoktur. Herkes, inancında, yaşayış biçiminde ve giyiminde özgürdür." ifadelerini kullandı.



Mersin'de 'hilafetin kaldırılışının yıldönümü' nedeniyle çarşamba günü toplanan bir grup CHP kadın kolları üyesi, yaptıkları basın açıklamasının ardından yanlarında getirdikleri çarşafları yırtıp parçalarını ayakları altında çiğneyerek eylem yapmıştı. Eyleme CHP İl Başkanı Yılmaz Şanlı ile CHP İl Kadın Kolları Başkanı Havva Ongunsel de katıldı. Ongunsel, eylem öncesi, "Aydınlık Türkiye için kara çarşafları yırtıp, Cumhuriyet'e ve Atatürk'ün inkılaplarına sahip çıkacağımıza söz veriyoruz." dedi. Kamuoyunun tepkisi üzerine geri adım atan CHP il yönetimi, amaçlarının 'karanlık bulutları' yok etmek olduğunu savundu. Ancak parti içinden de tepki yükselince eyleme katılan kadınlar disipline verildi. Eylemci kadınlar da tepki olarak CHP'den istifa ettiklerini açıkladı.

CHP'li Kart: Bu eylemi tasvip etmek mümkün değil

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Mersin'de CHP üyesi kadınların çarşafları yırtmasının halkı ayrıştıran bir yaklaşım olduğunu belirterek, bu eylemi tasvip etmenin mümkün olmadığını söyledi. Yapılan eylemin CHP'nin ilkeleriyle de bağdaşmadığını belirten Kart, "Çarşaflının da, başörtülünün de başımızın üstünde yeri var. Tavrımızı ilk andan itibaren koyduk. Bu, son derece bilinçsiz ve partimizin ilkeleriyle bağdaşmayan, halkı ayrıştıran ve ötekileştiren bir yaklaşımdır. Bunu CHP'nin ve sosyal demokrasinin ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün değildir. Çarşaflı, türbanlı, başı örtülü, başı açık hepsi bizim aynı derecede saygın olan vatandaşımızdır. Nitekim bu olayı gerçekleştirenler istifa etmek zorunda kaldılar." dedi.

Kılıçdaroğlu: Görüntüler çok rahatsız edici

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, "Mersin'deki çarşaf yırtma eylemi" ile ilgili olarak, "Bu, CHP'ye karşı provokasyondur" dedi. Kılıçdaroğlu, Mersin'deki görüntülerin çok rahatsız edici olduğunu belirtti. "Bu, CHP'ye karşı yapılan bir provokasyondur" diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Kadınların kılık kıyafetinin günlük siyasetin bir parçası yapılması asla kabul edilemez. Kadın hakları ve sorunlarının çözülmesi gündemde tutulması gerekirken, bu tür yapay eylemler insan hakları ile bağdaşmaz. AKP'nin kan kaybettiği bir dönemde bu tür eylemlerle onun değirmenine şu taşıyanlar, CHP'nin yükselişini provoke edenlerdir."   

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=958836&title=chpnin-kimsenin-giyimine-mudahale-hakki-yoktur
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/95038-bu-goruntuler-chp-yi-karistirdi-haberi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Onları seyrederken tüylerim ürperdi.

Kara çarşafları yırtarken, yırttıkları çarşafların üstünde tepinirken nasıl da kendilerinden geçmişlerdi. 17'nci yüzyıl sonlarında Amerika'da Boston'un Salem kasabasında cadı avına çıkan kadınlara ne çok benziyorlardı...

Önceki gün Mersin'deki o dehşet verici manzarayı seyrederken "tamam bu işte" diye ürperdim, ha hortladı ha hortlayacak denilen irtica sonunda mezarından uğramış, çığlıklar atarak tüyler ürpertici ateş dansına başlamıştı. Öyle ya irtica denen şey fanatikleşmiş kör bir inancın zıvanadan çıkışından başka ne olabilirdi ki! Adı ve kaynağı ne olursa olsun bir batıl itikadın saldırganlaşmasından başka nedir ki irtica?

Biliyor musunuz; Salem'deki o avın başını da kadınlar çekmişti. Kasabanın en fanatikleri onlardı. Hemcinslerini ateşe atarken tıpkı Mersin'deki CHP'li kadınların yaptığı gibi isterik çığlıklar atıyor, kurbanlarının yanışını vecd içinde seyrediyorlardı.

"Kutsal" olanın adı değişmiş. Ama ne önemi var! "Kutsal"ı yaratan fanatizm "dimdik ayakta" diye geçirdim içimden.

Epeydir sorduğum bir soru yeniden düştü aklıma:

CHP'nin ne olduğu ortada. Başkanlarının izledikleri çizgi de öyle. Mersin'deki partili kadınların çarşaf yırtma ayininin o çizgiye uygun olmadığı söylenemez. Ama yine de ortada cevaplanması gereken bir soru kalıyor: Neden bu partideki en utanç verici, en bağnaz çıkışları hep bazı kadınlar yapıyor? Canan Arıtman'ın, Nur Serter'in, Necla Arat'ın başörtüsüne yönelik o kin ve nefret dolu çıkışları geliyor aklıma. Erkek partililerin hiçbir zaman gidemeyeceği kadar ileri gidip onları bile "zor durumda" bırakan fanatik çıkışlara neden genellikle kadınlar imza atıyor? Neden böylesine kraldan fazla kralcılar?

Usturuplu konuşmayı ve davranmayı bilememelerinden mi? Siyasetteki tecrübesizliklerinden mi? Ölçü-iz'an bilmemelerinden mi? Kitle çizgisi denen şeyden haberleri olmamasından mı? Siyaseti düşmanlığa dönüştürmeye daha yatkın oluşlarından mı?

Bunları düşünürken bundan tam altmış yıl önce, feminizmin en büyük teorisyenlerinden Simone de Beauvoir'ın yazdıkları geldi aklıma. Beauvoir, Bağımsızlığa Doğru adlı kitabında, kadının politik davranışına yön veren kişilik özeliklerini tahlil ederken şöyle diyordu:

"Erkekler, kendi yarattıkları putlar önünde tam bir inançla diz çökmezler. Kadınlarsa, yaşam yolunda o ulu heykellerden birine rastladılar mı, bunları hangi elin yarattığını düşünmeden uslu uslu yere kapanırlar..."

"En tutucu erkek bile belli bir evrimin kaçınılmaz olduğunu bilir, gerek eylemini, gerek düşüncesini buna uydurur; tarihin oluşumuna katılmayan kadın, onun gereklerini anlamaz; gelecekten çekinir, zamanı durdurmak ister. Babasının, erkek kardeşlerinin, kocasının önerdiği putlar yıkıldı mı, onların yerine, göğe yenilerinin nasıl oturtulacağını hiç mi hiç bilemez; bu yüzden de canını dişine takarak onları savunmaya girişir."


Beauvoir'ın bu gözlemlerini dayandırdığı kadınlar çoktan toprak oldular. Aradan geçen altmış yılda onların kızları ve torunları her alanda çok yol aldı. Hayatı kenardan seyretmeyi bir kenara bırakıp içine daldıkça, onun devingenliğine ayak uydurmayı da karşısına çıkan putları elinin tersiyle itip ilerlemeyi de öğrendi.

Ama tabii, bu evrimden nasiplenemeyenler de var.

Görülüyor ki, CHP'li kadınlar zamanı gerçekten de "durdurabilmişler.". Babalarının, erkek kardeşlerinin, kocalarının ya da parti başkanlarının yarattığı putların yıkılışını görüyor ama yerine yenilerinin nasıl oturtulacağını da hiç bilemediklerinden canlarını dişlerine takıp putları savunmaya girişiyorlar. O putların önünde, onları yaratan erkek partidaşlarından çok daha büyük bir inançla diz çöküyorlar.
Hazin bir manzara; hazin olduğu kadar da utanç verici...

Çağdaşlık adına yapılan bu toplu tapınma ayini midemi bulandırıyor. Hem çağdaş bir insan hem de bir kadın olarak onlardan utanç duyuyorum.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/95043-carsaf-yirtma-ayini-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Hilafetin kaldırılmasının 86'ncı yıldönümü Mersin'de farklı kutlandı. CHP Kadın Kolları, beraberinde getirdikleri "çarşaf" olarak bilinen örtüleri parçaladı. Bu eylemle ilgili en iyi benzetmelerden birisini yazarımız Gülay Göktürk 5 Mart tarihli köşe yazısında yaptı:

"Kara çarşafları yırtarken, yırttıkları çarşafların üstünde tepinirken nasıl da kendilerinden geçmişlerdi.
17'nci yüzyıl sonlarında Amerika'da Boston'un Salem kasabasında cadı avına çıkan kadınlara ne çok benziyorlardı..."

CHP'li kadınlara CHP içerisinde de tepkiler yükseldi.

Mersin Kadın Kolları'na üye 12 eylemci istifa etti.

'Çarşaf yırtma ayini' birçok açıdan sakıncalar içeriyor.

Birincisi, halen toplumda tercihini çarşaftan yana kullanan kadınlar var.

Kadın Kolları onların yaşam tercihlerine açık hakaret etti.

Eylem, ötekini yok sayma ve mahalle baskısının açık delili.

İkincisi, CHP 29 Mart yerel seçimleri öncesinde "çarşaf açılımı" yaptı.

Varoşlara ve mütedeyyin kesimlere ulaşmak için çarşaflı yeni üyelere törenle rozet taktı.

İstanbul il örgütünün açılımının başarıya ulaştığı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun aldığı yüksek oy oranıyla ortaya çıktı.

Kadın Kolları, bu açılımın sindirilmiş bir tavır değişikliği olmadığını, "istismar" amaçlı olduğunu gösterdi.

Yani CHP'nin itibarına ve inandırıcılığına darbe vuruldu.

Üçüncüsü, belki de en önemlisi, CHP'li kadınlar yakın tarihimizi de bilmiyor.

Hilafetin kaldırılması ile kılık-kıyafetin uzaktan yakından ilgisi yok.

CHP'li kadınlara, tarihçi Ali Satan'ın "Son Halife Abdülmecid Efendi" kitabını okumalarını tavsiye ediyorum.

Hiç değilse resimlere baksınlar.

Abdülmecid Efendi'nin kızı da hanımı da çarşaflı değil.

Mersin'de eylem yapan kadınlardan görüntü olarak farkları bulunmuyor.

Saraylı olmaları dışında...

Hatta Abdülmecid Efendi'nin "nü" resim çalışmaları bile var.

CHP'li kadınlara, Atatürk'ün Latife Hanım'la evlilik fotoğraflarına da bakmalarını öneriyorum.

Orada bütün zarafetiyle çarşaf var.

Latife Hanım çarşaf giyiyor.

Yani Atatürk'ün çarşaf, başörtüsü ya da etek şartı, kaba ifadesiyle "takıntısı" bulunmuyor.

Evleneceği kadının çarşaflı olmasına saygı duyuyor.

CHP de Atatürk'ün kurduğu bir parti.

Umarım nasıl bir gaf yaptıklarının farkına varırlar.

Bu ayıbın temizlenmesi için Kadın Kolları'ndan ayrılmaları yeterli değil.

"Ayin" yaptıkları meydanda, özür de dilemeliler.

Hem toplumdan hem de tarihten!

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/95242-carsaf-yirtma-ayini-ve-tarihi-bir-ders-erhan-basyurt-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

CHP, kılık-kıyafet konusunda çelişkili bir tutum sergiliyor. CHP'li kadınlar hilafetin kaldırılış yıldönümünü Mersin'de çarşaf yırtarak kutlamış, bunun üzerine genel başkanları Deniz Baykal bu tavrı eleştirmişti.

Baykal, hafta sonu Malatya il kongresinde yaptığı konuşmada "CHP'lilerin, hiç kimsenin giyim-kuşamına müdahale hakkı yoktur. Herkes inancında, giyiminde özgürdür." diyerek kılık-kıyafet özgürlüğüne dikkat çekmişti. Ancak CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi, başörtüsü yasağını genişleten bir uygulamaya imza attı. Belediye otobüslerinden indirimli yararlanmayı sağlayan öğrenci ve öğretmen kartlarına başörtülü fotoğraf verenlerin başvurusu kabul edilmiyor.

Bir süre önce Kütahya'dan İzmir'e taşınan Açıköğretim Lisesi 11. sınıf öğrencisi Zeynep Akçakaya, kişiye özel elektronik öğrenci kartı almak için ESHOT Genel Müdürlüğü'ne internet üzerinden başvurdu. Akçakaya'ya e-postayla gelen cevap, "Fotoğrafınız uygun olmadığından kart basılamadı." oldu. Bunun üzerine ESHOT'u telefonla arayan Akçakaya, fotoğrafının 'kılık-kıyafet yönetmeliğine uygun olmadığı' cevabını aldı. Daha önce yaşadığı şehirde böyle bir uygulama ile karşılaşmadığını aktaran Zeynep Akçakaya, tepkisini "Halkın vergisiyle alınan otobüslerde, başörtülü-başörtüsüz ayrımı yapılıyor." sözleriyle dile getiriyor. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Büşra Şahin de İzmir Belediyesi'nin mağdur ettiği öğrencilerden. Okulunun bulunduğu Manisa'da öğrenci kartı alırken başörtüsüyle ilgili sıkıntı yaşamadığını dile getiren Şahin, "Biz bu kartı okulda değil, sokakta kullanacağız. Başka öğrenciler otobüslere indirimli binerken biz başörtülü olduğumuz için tam bilet kullanmak zorundayız." diyor.

İzmir Belediyesi ise başörtülülere indirimli kart verilmemesinin sebebini okullardaki kılık kıyafet yönetmeliklerine bağladı. Uygulamanın daha önceki yıllarda da olduğu savunuldu. Ancak ESHOT'un internet sitesinde yer alan başvuru şartları arasında, başörtüsüz fotoğraf yer almıyor. Kart alacaklardan son 6 ay içerisinde çekilmiş vesikalık fotoğraf isteniyor.

ÖZDEMİR ÖZKAN İZMİR
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=960705&title=izmirde-basortulu-ogrenciye-indirimli-kart-yok
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü konusunda Radikal Gazetesi'ne söylediklerini okuyunca heyecanlandım. Yeni şeyler söylüyordu. Bu soru, Kılıçdaroğlu'na ilk kez sorulmadı. Adaylığını açıkladığı günden beri bu soruya muhatap oldu. Her defasında geçiştirdi, hiç net cevap vermedi. Kongre konuşmasında bile konuya merdiven altlarında sigortasız çalışan başı örtülü kızlar üzerinden girdi. Ne demek istediği ise anlaşılamadı.

CNN'de Ahmet Hakan'ın programında 'Nasıl çözeceksiniz?' diye üzerine gidildi, ısrar karşısında 'Anayasa Mahkemesi'nin kararı' diyerek sıyrılmaya çalıştı. Çözüm derken yasağı savundu.

Herkes biliyor ki, başörtüsü konusunda Anayasa Mahkemesi'ni referans yaptığınız zaman sorunu çözümsüzlüğe terk etmiş oluyorsunuz. Üniversitelerde yasağın tek dayanağı Mahkeme'nin yorumu... Yasakçıların tek sığınağı... Ne Anayasa'da ne yasalarda yükseköğretimde başörtüsünü yasaklayan bir hüküm var.

Radikal Gazetesi'nden meslektaşlarımız Kemal Kılıçdaroğlu'na başörtüsünü tekrar sordu. CHP liderinin 'İktidarınızda başörtülü kızlar üniversiteye gidebilecek mi?' sorusuna verdiği cevap aynen şöyle: 'O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız.' Söylediği sözün anlamı çok açık... Kılıçdaroğlu, başörtüsü sorununu çözmeye sadece niyetli değil, aynı zamanda kararlı... Yani vurgulu bir çözüm vaadi değil mi bu?

'Nasıl çözeceği' sorusuna ise şu karşılığı verdi: 'Onu da bize bıraksınlar. Terörü de çözeceğiz, türban sorununu da çözeceğiz.' Çözümün yöntemi konusuna açıklık getirmedi. Ancak bu soruya cevap verirken 'türban' kelimesini kullanması dikkat çekti. Çünkü bazı kesimler başörtüsü ile türban arasında fark olduğunu, başörtüsünün masum, türbanın ise 'siyasî simge' olduğunu söylüyor.

Kılıçdaroğlu başörtüsü ile türban arasında ayrıma gitmeden 'Biz çözeceğiz ve de kararlıyız.' dedi. Radikal'den meslektaşlarımız, bu kez doğrudan türbanı önceleyerek aynı soruya tekrar sordu...

'Türbanlı kızlar üniversiteye girebilecekler mi?' Kılıçdaroğlu'nun cevabı, yukarıdaki sözlerini teyit eder şekilde: 'Toplumsal desteği sağlayacağız. Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Kimsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz.'

Ben CHP liderinin bu sözlerini çok önemsemiş, çözüm konusunda umutlanmıştım. Başörtüsünün önündeki CHP engeli kalktı diye düşünmüştüm. Yazıyı bitirirken çözüme çok yakın bir yerde olduğumuzu söyleyecektim ki, Kılıçdaroğlu'nun açıklaması geldi.

CHP lideri sabah ve öğlen değil, akşam saatlerinde sözlerini düzeltmeye çalıştı. Gazetenin manşetinde yer alan 'Kızlar üniversiteye türbanla gidecek' ifadesini kullanmadığını söyledi. Doğrudan öyle bir ifadesi yok ama 'Türban sorununu çözeceğiz' ne demek? Bu cümlenin tek anlamı var... Buradan, üniversitelerde yasağa son vermenin dışında başka sonuç çıkar mı?

CHP lideri açıklamasında Danıştay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını hatırlatıyor. Eğer CHP yargının kararları doğrultusunda çözüm arıyorsa 'mevcut durumu' iyileştirmek mümkün değil. Başörtüsü veya türban sorunu yargıya havale edildiği an çıkacak netice belli... Yasağın devamı. Bu toplumsal soruna siyaset çözüm üretmeli. Burada da CHP'nin rolü belirleyici... Bırakın desteği engel olmaması bile yeterli. O sözler o yüzden heyecan vericiydi.

Kılıçdaroğlu'nun 'başörtüsüne özgürlük' mesajını CHP bünyesinin kolay hazmedeceğini zaten beklemiyordum. Üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan değişikliğe hayır oyu vermekle kalmamış, iptali için Anayasa Mahkemesi'ne koşan bir partiden söz ediyoruz. Yasağın yılmaz savunucuları Nur Serter ve Necla Arat gibi isimlerin tepki vermemesi düşünülemez.

Kılıçdaroğlu'nu açıklamaya iten, içeriden gelen itirazlar, tepkiler olmalı. Yeni politikalara elbette direnenler olacak. Kılıçdaroğlu, sözlerinin arkasında durabilmeliydi. Söylediklerinden 'başörtüsüne de türbana da üniversitede özgürlük' anlamı çıkıyor. Düzeltme bu mesajın ağırlığını zedeliyor ama bütünüyle ortadan kaldırmıyor. Bundan sonra CHP bir iyiliği dokunmasa bile başörtüsü konusunda gölge etmez herhalde...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1001792&title=basortusu-sorununu-cozecegiz-ne-demek
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Bir insana yapılacak en büyük kötülük, kendi çapını aşan görevlere getirmektir, derler ya, doğru gerçekten...
Kılıçdaroğlu için üzülüyorum bazen. Orta kademe bir CHP yöneticisi olarak bir boşluğu doldurabilirdi; uzmanı olduğu alanda, yolsuzluk dosyaları filan hazırlayarak "temiz siyaset"e önemli katkılarda da bulunabilirdi. Ama ana muhalefet partisi liderliğinin beş-on numara büyük geldiği her gün bir kere daha çıkıyor ortaya.
Hayır, hayır... Çömelme polemiğinden söz etmiyorum. O mesele karşı karşıya olduğumuz çapsızlık-vizyonsuzluk-politikasızlık-cesaretsizlik-inisiyatifsizlik-yetkisizlik tablosunun tipik bir örneği değil; olsa olsa bir karikatürü...
Asıl tipik örnek -ne akla hizmetse- yaptığı türban açıklamasından çark etmesiydi.
Bir parti genel başkanı bundan daha zor bir duruma düşemezdi herhalde. Bir gün önce gayet net bir ifadeyle "Biz iktidara gelirsek üniversitelerdeki türban yasağını kaldıracağız" diyorsunuz; bir gün sonra ise "Ben öyle demek istemedim" diye yazılı açıklama yayınlıyorsunuz. İşin en kötüsü kimse bu çark edişe şaşırmıyor. Hatta bekliyor. İki açıklama arasında geçen sürede kimden zılgıt yediğiniz konusu da hiç merak edilmiyor; çünkü biliniyor...
Yani, merhametli her insanın içini sızlatacak bir pozisyon... Sadece onun için değil, önümüzdeki seçimlerde CHP'nin Kılıçdaroğlu sayesinde patlama yapacağını umanlar açısından da öyle...
X x x
Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi vesayetçi çizgiden uzaklaştırıp daha demokratik bir çizgiye çekeceği umutlarının tepe yaptığı günlerde de yazmıştım: Köklü partilerde köklü politika değişiklikleri ancak güçlü liderler tarafından yapılabilir; kendisi zaten vesayet altında olan zayıf liderler tarafından değil, diye...
Kaldı ki, CHP'nin uzun yıllardır süregelen demokrasi karşıtı çizgisinin değişmesi öyle partinin tepesindeki bir kişinin değişmesi ile olabilecek bir şey de değildir. "Sosyal demokraside bir yenilenme" yaşanacaksa eğer, bunun en temel unsurlarından biri doğru bir laiklik anlayışı; inanç ve ibadet özgürlüğünün temel bir özgürlük olarak içe sindirilmesi olmak zorunda. Zira, bugün demokrasinin en çetin konusu bu. Şu anda sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada demokrasi tartışmalarının en çetin geçtiği; modernizmin en fazla çuvalladığı; Avrupa'nın en kararlı insan hakları savunucularının "sınıfta kaldığı" sınav bu noktada veriliyor. Yıllar yılı "anti demokrasiye demokrasi tanınamaz" klişesiyle durumu idare eden "modernist" tutucular, hayatın getirip dayattığı hiçbir sorunu çözemez haldeler. Avrupa'nın göbeğinde yaşayan 5 milyon Müslüman'la ne yapacaklarını, neyi yasaklayacaklarını, neyi serbest bırakacaklarını şaşırmış bir halde birbirlerine bakıyorlar. İşte böyle bir tarihi süreçte, Türkiye'de sosyal demokrat tabanda din ve inanç özgürlüğü temelinde kıyasıya bir tartışma yaşanmadan, laiklik anlayışı köklü bir biçimde sorgulanmadan CHP türban konusunda tutum değişikliğine gidemez. Olsa olsa, "değişiyormuş" gibi görünmek için kimi şovlar düzenleyebilir. Bir bakarsınız Baykal'ın yaptığı gibi çarşaflı üyelere rozet takarak seçmen kandırmaya çalışır; bir bakarsınız Kılıçdaroğlu gibi bir gün söylediğinden ertesi gün çark etmek zorunda kalır.
Evet, yaşadığımız bütün bu olayların sonucu olarak, bugün türban gerçekten de bir simgeye dönüşmüş durumda. Herhangi bir siyasi hareketin demokrasi, özgürlükçülük, çok kültürlülük, sivil siyaset gibi temel meselelerdeki konumlanışında turnusol kağıdı görevi gören bir simge...
Eğer CHP bir gün -öyle kaset savaşları yüzünden gerçekleşen bir lider değişimi değil- tabandan yukarı doğru gelişen gerçek bir tartışma yaşayabilirse ve bu tartışma sonucu parti, kendi içindeki totaliter çizgiyi yenip özgürlükçü bir açılım yapabilirse, böyle bir açılımın türbanlılara faydası olacak elbette.
Ama hiç kuşkunuz olmasın ki asıl faydası CHP'nin kendisine olacak. O zaman sosyal demokrasinin bu tartışma sayesinde daha olgun, daha derin ve daha çağdaş bir demokrasi kavrayışına doğru uzun ve verimli bir yolculuğa çıkışına tanık olacağız.
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

#6
Üzerinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafının yer aldığı 'hayır' afişi, kamuoyunun tepkisini çekti. Afişte, 'evet' oyu vermenin yanlış olduğu, "Müslüman kadınların rahibe gibi giyinmesi için Evet" ifadesiyle anlatıldı. Hem başörtülüler hem de Hıristiyanlar tepki gösterirken, CHP afişin kendilerine ait olmadığını, asanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.




Yerel seçimler öncesinde çarşaf açılımı başlatan, referandum sürecinde de genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'başörtüsü sorununu biz çözeriz' vaadini dile getiren CHP, ırkçı ve öteleyici mesajlar içeren bir afişle gündeme geldi. İstanbul'da billboardlara asılan afişlerde 'evet' oyu vermenin yanlış olacağı anlatılırken, "Müslüman kadınların rahibe gibi giyinmesi için Evet." ifadesi kullanıldı. Afişte bu madde, "Bebek katilini serbest bırakmak için Evet... Parçalanacak topraklarımızda Kürdistan'ın kurulması için Evet..." gibi öteleyici mesajlar arasında yer aldı. Afiş, Türkiye'deki Hıristiyan vatandaşları da rahatsız etti. Rahibeliğin 'dinî bir kurum' olduğu, yapılanın inançlara hakaret kapsamına girdiği vurgulandı.

AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, söz konusu afişi CHP'nin bildik tavrı olarak yorumladı. Afişin kendileri için sürpriz olmadığını söyledi. Hıristiyan kesim adına rahatsızlığını dile getiren Cemaat Vakıfları Başkanı Laki Vingas, "Vatandaş olarak insafsız bir propagandanın referandumun özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Başka bir parti de geçen gün Şişli'de 'Evet derseniz ruhban okulu açılacak' diye arabadan anons yapmış. Bu durumu yerel bazı parti mensuplarının hataları olarak görmek istiyorum." dedi.

HEM BAŞÖRTÜLÜLERE HEM HIRİSTİYAN kesime HAKARET VAR

"CHP böyle bir afişle insanların referanduma karşı çıkmasını istiyorsa bir sonraki adımda ülkedeki Hıristiyanlara karşı da herhangi bir kampanya başlatabilir." diyen Agos Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aris Nalci ise afişteki kastın çarşaflı kadınlar olduğunu belirtti. "Burada kötü olanın rahibelik olduğu anlaşılıyor. Bu ülkede kökenlerde farklı dinde insanlar yaşadığına göre bunu rahibelere yapılmış bir hakaret sayabiliriz. CHP'nin kime nasıl baktığını gözler önüne seriyor." diye konuştu.

CHP'nin, başörtülüleri, rahibeye benzettiği referandum afişi çevre halkından da büyük tepki gördü. Konuyla ilgili Zaman'a konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek, afişin kendilerine ait olmadığını iddia ederken, asanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Şimşek, "Herkes yapmış olabilir ama yine de kimin yaptığını bilemiyorum." dedi. CHP Avcılar İlçe Sekreteri Avukat Seher Okşar da il başkanlığının talimatıyla bütün afişlerin kaldırıldığını açıkladı. CHP'lilerin 'afiş bizim değil' söylemlerini inandırıcı bulmayan AK Parti İl Başkanı Babuşcu ise, "Bizim afişlerimizi adım adım takip ediyorlar. Kendileriyle ilgili böyle bir afişe göz yummaları mümkün mü?" sorusunu yöneltti.

HÜSEYİN KELEŞ, AHMET GÖRÇÜM, FATİH YILMAZ İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1023341&title=chp-referandum-afisinde-inanclara-hakaret-etti

Berhan Şimşek: O afişi bir üyemiz yaptırmış kaldırdık


İstanbul Avcılar'da asılan ve üzerinde "Müslüman kadınların rahibe gibi giyinmemesi için evet" yazılı  afiş CHP tarafından kaldırıldı. CHP'li belediye ait bildborlara asılan afişleri kendilerinin yaptırmadığını savunan İl Başkanı Berhan Şimşek, "Bir partilimiz yaptırmış. Kim olduğunu araştırıyoruz. Suç duyurusunda bulunacağım" dedi. Avcılar İlçe Belediyesi'nin bildboardlarına yapıştırılan ve üzerinde "Bu panayo izinsiz reklam yapıştırmak yasaktır. İzinsiz asanlar hakkında gerekli yasal işlem yapılacaktır. Avcılar Belediye Başkanlığı" yazısı dikkat çeken afişlerin haberler üzerine kaldırıldı.

http://www.stargazete.com/politika/chp-lideri-kirli-pazarligin-iceriginde-sorun-gormedi-haber-291486.htm

Afişleri CHP'li Avcılar Belediye Başkanının yaptırdığı tespit edildi


Bazı bilbordlara asılan ve ''türbanı rahibe kıyafetine benzeten'' afişlerle ilgili, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Kesinlikle biz asmadık asanlar belli' diyerek AK Parti'yi işaret etmişti..

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ''türbanı rahibe kıyafetine benzeten'' afişlerin CHP'li Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci tarafından yaptırıldığını söyledi.

Atalay, bazı bilbordlara asılan ve ''türbanı rahibe kıyafetine benzeten'' afişlerle ilgili gazetecilere yaptığı açıklamada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu afişlerin partisince asılmadığını ifade ederek konuyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik ''hakaret içeren'' sözler sarf ettiğini söyledi. Atalay, CHP İl Başkanı Berhan Şimşek'in de afişleri kendilerinin asmadığı yönünde açıklamalarda bulunduğunu da hatırlattı.

İçişleri Bakanlığı olarak afişleri kimlerin astığını belirlediklerini belirten Atalay, ''Biz bunu bulduk. Bu afişler CHP'li Avcılar Belediye Başkanı tarafından yaptırılmış. Nerede basıldığını bulduk, kime sipariş edildiğini bulduk, ne kadar bastırıldığını bulduk. Bu kişilerin hepsi konuştular. Bilbordlara asanlar da konuştular. Bunu yapan Avcıların CHP'li başkanı'' diye konuştu.

Afişler asılırken CHP İl Belediye Meclis Üyesi Ali Oral'ın da bizzat başında bulunduğunu ifade eden Atalay, şunları kaydetti:

''Biz CHP'lilere diyoruz ki, 'Bunu siz yaptınız. Birinizin yaptığından diğerinin haberi olmayabilir. Veya haberiniz var, böyle gösteriyorsunuz ama utanmadan Başbakanımıza zavallı tabirini kullanıyorsunuz. Gelin özür dileyin.' Bunu isim isim ben açıklıyorum. Kimlerin yaptığını, hangi matbaada basıldığını, kimler tarafından asıldığını, İstanbul Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci'nin bizzat matbaalarla görüşerek bunu sipariş ettiğini, biz bunları açıklıyoruz.''

Kılıçdaroğlu ve Şimşek'in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'den özür dilemesini isteyen Atalay, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu CHP, kendi içlerinde birtakım numaralar çevirirler, oyunlar oynarlar. Bunun suçlusu olarak Hükümeti gösterirler. Genel Sekreterleri telefonu açıkta bırakır, karşıdaki gazeteci dinler. Ondan sonra vay 'Hükümet bizim genel merkezimizi, genel sekreterimizi dinletiyor' diye suçlamalarda bulunurlar. Hep böyle, kara kampanya. Şimdi CHP yine aynen o kara kampanyasını yürütüyor. Biz insanları ahlaklı, edepli olmaya, dürüst politika yapmaya davet ediyoruz. Şu Ramazan ayında hakaretlerle, kara kampanyalarla halk oylaması çalışması yürütmesinler, dürüstçe çalışsınlar.''

Bakan Atalay, AK Parti'nin referandum kampanyasının sadece Anayasa değişiklik paketini anlatmaya yönelik olduğunu, kimseye hakaret içermediğini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu'nun ''AK Parti bilbordları paraları nereden buluyor?'' yönündeki sözlerine de değinen Bakan Atalay, bu paraların Devletin oy oranları doğrultusunda siyasi partilere verdiği yardımlar olduğunu söyledi. Atalay, aynı yardımdan CHP'nin de yararlandığını ifade etti.

CHP'nin dürüst politika yapmadığını ifade eden Bakan Atalay, ''Görüyorsunuz, şu iki günde yaptıklarının bile dürüstlük ile hiç ilgisi yok. CHP'nin mayasında bu var. Öyle bir genel başkanın değişmesi ile falan CHP'nin mayası değişmez. CHP bildiğiniz statükonun koruyucusu, geleneksel aynı bildiğiniz CHP'dir'' değerlendirmesinde bulundu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100904/Kilicdaroglunun-kizdigi-afisi-yapan-isim.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



CHP'li Avcılar Belediyesi'nin astığı, 'Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmesi için Evet' yazılı afişlere tepki yağmaya devam ediyor.

Dün Avcılar Belediyesi önünde toplanan 6 sivil toplum örgütü, Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci'yi istifaya davet etti. Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik de sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Eskişehir'deki kadın dernekleri, "CHP'den özür bekliyoruz." açıklaması yaptı. Tepkiler, CHP'yi de karıştırdı. Afişten il yönetiminin haberi olduğunu belirten Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci sırra kadem bastı, kamuoyundan kaçıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise Avcılar Belediye Başkanı'nı disipline sevk edeceklerini açıkladı.

Avcılar Belediyesi önünde toplanan sivil toplum kuruluşları, Değirmenci'ye istifa çağrısı yaptı. İnsani Değerler Platformu (İDEP) öncülüğünde Avcılar Kadınları Grubu, Avcılar İlim Kültür Vakfı, Erdem Kültür Ahlak ve Dayanışma Derneği, Gülen Çocuk ve Gençlik Derneği, İlk Adım Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Karınca Eğitim Kültür Çevre ve Yardımlaşma Derneği üyeleri belediyeyi protesto etti. Belediye önünde 'Önce saygı' yazılı büyük bir pankart açan grup, 'Rahibin örtüsüne de saygı', 'Çarşaf açılımı rahibeye takıldı' ve 'Örtünmek Allah'ın emridir' yazılı dövizler taşıyarak çeşitli sloganlar attı.

Bu arada Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik, CHP lideri Kılıçdaroğlu, İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek ve Avcılar Belediye Başkanı Değirmenci başta olmak üzere afişte sorumluluğu olan CHP yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Çevik, dilekçesini Bolu'nun Gerede ilçesi Cumhuriyet Savcısı Uğur Ay'a teslim etti. Eskişehir Sarmaşık Eğitim ve Kültür Derneği de, afişi asan CHP'yi, inançlı inançsız bütün kadınlara hakaret etmekle suçladı. Eskişehirli kadınların eğitim ve kültür faaliyetlerinde bulunmak üzere kurduğu derneğin başkanı Elif Akarsu, "CHP, daha iyi bir Türkiye oluşturmak, hoşgörü ortamı sunmak yerine insanların kılık kıyafetleri ve inançlarıyla, özgürlükleriyle uğraşıyor. Bunun adına da demokrasi diyor. Çok yazık. Bunlar demokrasiyi de özgürlüğü de hazmedemiyor. Bu hakaretler kesinlikle unutulamaz ve kabullenilemez. CHP'den özür bekliyoruz." diye konuştu.

Öte yandan NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını cevaplayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu konuda daha önce gerekeni yapacaklarını söylediğini hatırlattı. Avcılar Belediye Başkanı ile telefonda görüştüğünü bildiren Kılıçdaroğlu, "Rahibe afişi diye bir şey yok. Kadınların rahibe gibi giyinmesine karşı olduklarını anlatan bir afiş. Ben daha önce 'özür dilemesini biliriz' diye açıklama yaptım. Bu konu MYK'de tartışılacaktır. Disipline sevk edeceğiz." şeklinde konuştu.

Erzurum'da da aynı hakaret yapılmış

CHP'nin eski Erzurum İl Başkanı Nevzat Özpeker'in de 2 yıl önce türban için 'rahibe örtüsü' dediği ortaya çıktı. Özpeker şunları söylemişti: "Başörtüsünün kamusal alanda olmasına karşıyız. Başörtüsü Kur'an'ın hiçbir ayetinde kesin bir hüküm değildir. Kur'an'ı, Diyanet İşleri başkanı kadar bilirim. CHP'li yöneticiler olarak, dinimizi de onun nasıl uygulanması gerektiğini de biliriz. Din simsarlarının bir metre bezi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üzerine örtmesine izin vermeyeceğiz. Türban ile başörtüsü arasındaki farkı iyi bilmek gerekir. Başörtüsü Müslüman örtüsüdür, türban ise rahibe ve Frenk örtüsüdür." SELİM KARAHAN ERZURUM

CHP'li kadınlara dayak iddiası

CHP Bahçelievler İlçe Örgütü Kadın Kolları'ndan 3 kadın, Yenibosna'da broşür dağıtırken saldırıya uğradıklarını iddia etti. Kadının yerde uzanan fotoğrafları CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek tarafından basına servis edildi. Başörtülülere hakaret içeren afişler nedeniyle zor günler geçiren Berhan Şimşek, henüz olayın faili yakalanmadan tahrikkar ifadeler kullandı. Şimşek, "AK Parti gerillalarını sokaklarda CHP örgütüne saldırtıyor. Çakallar gibi, kurtlar gibi saldırıyorlar." diye konuştu. Darp raporu alan kadınlar karakola giderek şikayetçi oldu. Kayıplara karışan Ç.E isimli şahsın 1 ay önce İstanbul'a geldiği belirlendi.AK Parti Bahçelievler İlçe Başkanı Hayati Güllük de söz konusu şahsın AK Parti ile hiçbir ilgisi olmadığını belirtti. Kadınların emniyet ifadelerinde de AK Parti ile ilgili herhangi bir ifadenin yeralmadığını açıkladı. CHP il örgütünün kendilerini tahrik etmeye çalıştığını ancak bunda başarılı olamayacaklarını söyledi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1025272&title=afis-tartismasi-buyuyor-sivil-toplum-ayakta
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Referandum süresince başörtülü kadınların örtünme şekillerini rahibeye benzeten bilboardları Astıran Avcılar Belediye Başkanı ile ilgili CHP'nin MYK'sı kararını verdi.

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci'nin kesin ihraç istemiyle  Disiplin Kurulu'na sevk edildiğini bildirdi.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), saat 13.00'de Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı.

Okay, MYK'da ayrıca İstanbul Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci ile ilgili incelemenin tamamlandığını söyledi.

Okay, ''Değirmenci, tüzüğümüzün 68. maddesinin B ve F bendi, 70. maddesinin büyük A, B bendi uyarınca önlemli olarak kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilmiştir'' dedi.

Açıklamalarının ardından soruları da yanıtlayan Okay, ''Değirmenci tarafından yaptırıldığı iddia edilen afişlerin, İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek'in bilgisi doğrultusunda hazırlandığının söylendiği'' şeklindeki bir soruya, şu yanıtı verdi:

''Bize gelen bu konuda Avcılar İlçe örgütünün suç duyurusu ve suç duyurusu sonrasında alınan ifadeleri değerlendirdik, şu aşamada Sayın Değirmenci ile ilgili bir değerlendirmede bulunulmuştur.

İl Başkanımızla ilgili Sayın Değirmenci'nin basına yaptığı açıklamanın dışında hiç bir iddia ve isnat yoktur.

Kaldı ki Avcılar ilçe örgütünün hazırladığı broşürler elimizdedir ve bunu doğrudan doğruya belediye başkanını bireysel inisiyatifi olduğu yönünde bize gelen evraklar içerisinde de bilgiler bulunmaktadır.

Kaldı ki İstanbul İl Başkanı da bu konuda kendisi ile ilgili hiç bir ilgisi olmadığını net olarak ifade etmiştir. Buna ilişkin hiç bir somut delil bulunmamıştır.

CHP'nin bu süreçte kullandığı söylem, afiş ve ilanlardaki üslubu belli. 'Türban sorununu biz çözeriz' söylemini genel başkanımız söylerken, bu konuda CHP'nin üslubu ile bağdaşmayan bir afişin hazırlanması bana göre partideki sorumluluk ve görev anlayışı ile bağdaşmayan bir durumdur.''

DİYARBAKIR'DAKİ AFİŞ

Okay, aynı afişlerin ''Diyarbakır'da da görüldüğünün'' hatırlatılması üzerine de, şunları kaydetti:

''Aslında bilgi sahibi olması gereken Hükümet. Sayın İçişleri Bakanı, Avcılar'da asılan afişle ilgili en ufak ayrıntıya kadar açıklamada bulundu.

Aynı afiş her nasılsa Diyarbakır'da AKP'nin yapacağı miting öncesi kısa bir süre asılıyor ve indiriliyor. Provokasyon olduğu çok açık ve net.

Diyarbakır İl Başkanımız hiç bir bilboardı kiralamadıklarını, ayrıca 'afişin kendileriyle hiç bir ilişkisi olmadığını, orada bulunan Mobese kameralarından da afişin kimler tarafından, AKP'ye tahsis edilmiş olan bilboarda asılmış olabileceğinin tespit edilebileceğini', hem yazılı olarak hem de televizyonda ifade etti ama bu konuda her nedense her şeyi gören, her şeyi dinleyen ortamı bilen, Mobese kameraları elinde olan İçişleri Bakanı işin hiç o tarafına dokunmuyor.

Sadece Avcılarda takılı kalıyor, çünkü eğer Diyarbakır'daki Mobese kameralarını incelerse bilesiniz ki işin içerisinden kendisi çıkacaktır.

Çünkü enteresandır Diyarbakır mitinginde Başbakan, 'Diyarbakır'daki afişi gördün mü Beşir?' diyor, O da 'evet' diyor. İkisinden başka onu bilen yok.''

Okay, ''villa tartışmalarına'' ilişkin bir soruya da, ''Sayın Başbakan, Genel Başkanımızın altından muslukları bulunduğunu söylediği villasının 7 milyon dolar değil, 3,5 milyon dolar olduğunu söylüyor.

Sayın Başbakanın çoğu vatandaşın asgari ücretle yaşam sıkıntısı çekerken 3,5 milyon doları küçümseyerek ifade etmesi şaşırtıcıdır.

Muslukları altın veya değil, sonuçta o villa 3,5 milyon dolar ediyor mu etmiyor mu? Kendi dilinle bir itirafın var. 3,5 milyon dolar da iyi para, Türkiye için çok iyi para'' diye konuştu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100908/CHP-Rahibe-afisi-ile-ilgili-kararini-verdi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



CHP'nin İstanbul Avcılar'da ve Diyarbakır'da imza attığı  'Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmemesi için evet' yazılı afiş skandalının ikincisi Antalya'da yaşanıyor. CHP'li Büyükşehir Belediyesi, İl Başbakanlığı, ilçe belediyeleri ve ilçe başkanlıkları tarafından dağıtıldığı iddia edilen Kaktüs Dergisi'nin arka kapağında Avcılar ve Diyarbakır'daki afişte yer alan sözlere yer verildi.

BAŞKANLARIN FOTOĞRAFIYLA

'Antalya kararını verdi' başlığı ile piyasaya çıkan derginin arka kapağında 'skandal rahibe afişi'nin yanı sıra CHP'li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, CHP'li İl Genel Meclis Üyesi Gülay Bolatan, CHP'li Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen,  CHP'li Konyaaltı Belediye Meclis Üyesi Ayhan Zor'un fotoğrafları yer aldı. Bu isimlerin 12 Eylül'deki anayasa değişikliği referandumunda 'Hayır' oyu verecekleri duyuruldu.

İMZA PARTİZAN YAZAR!

Skandal ifadenin nereden alındığı da derginin kapağında açık açık yazıldı. Yazının sonundaki 'Can Ataklı, Bakın bazıları neden Evet diyecekmiş, Vatan Gazetesi/4 Ağustos 2010' ifadesi dikkat çekti. Avcılar'daki skandala adı karışanlar da ifadelerinde afişteki ifadelerin Can Ataklı'nın köşesinden alındığını açıklamıştı.

'KOMPLO'DAN CHP ÇIKMIŞTI

Avcılar'daki afiş skandalının ardından, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Bizim hiçbir bilboardda afişimiz yok. Bu bize yapılmış komplo" diyerek hükümeti suçlamıştı. Bir gün sonra afişlerin Avcılar Belediyesi tarafından asıldığı ortaya çıkmıştı.

http://www.stargazete.com/politika/chp-de-2-rahibe-skandali-haber-292896.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Türbanlılar Türkiye'nin "son sorunu" da çözülene kadar bekleyecek mi?
Gülay Göktürk, Bugün Gazetesi


Kemal Kılıçdaroğlu'nun referandum kampanyasında "türbanı çözme" konusunda söylediği sözlere ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaştık hepimiz.
İhtiyatlıydık, zira Kemal Bey kısacık başkanlık döneminde epey yalpalama yaşamıştı bu konuda. Ama öte yandan iyimser olmaya çalışıyorduk çünkü nihayetinde CHP de bir siyasi partiydi ve artık CHP'de birileri AK Parti'yle yarışmak için AK Parti'den daha demokrat olmaya çalışmak gerektiğini anlamış olabilirdi.
Görünüşte çözüm için hiçbir engel yok gibiydi. Kılıçdaroğlu türban için AK Parti'yle işbirliği yapabileceklerini söylemişti. Erdoğan da "Tamam o zaman, 13 Eylül'de gündeme getirelim ve birkaç günde de halledelim" demişti.
Her neyse, bizler referandum sonrası bu konuda yaşanabilecek gelişmeleri merakla beklerken, iki lider türbanla ilgili ilk görüşmelerini yaptılar.
Ama ne yazık ki sonuç yine fiyasko!
Başbakan görüşmede Kılıçdaroğlu'na "Hadi, hemen bir komisyon kuralım türban olayını çözelim" demiş. Kılıçdaroğlu ise beklendiği gibi yine ipe un sermiş. Çözülmesi gereken pek çok konu olduğunu söylemiş. Dokunulmazlıkları, YÖK'ü, yüzde 10 barajı hatırlatmış; türbanın sorunlardan sadece biri olduğunu, tüm sorunların hep birlikte ele alınabileceğini söylemiş. Ayrıca türban konusunda ortada AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın kararları olduğunu, bunları da incelediklerini eklemeyi ihmal etmemiş.
İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Böyle düşünen sadece Kılıçdaroğlu değil. Şu anda başörtüsü yasağına karşı olanların bir kesimi de dahil, birçok çevre böyle düşünüyor: Ya hep ya hiç... Ya bütün reformları birden yaparsınız ya da türban değişikliğini yaptırmayız...
"Tüm sorunları bir arada ele almak" denen şeyin, mümkün olanı yapmamak için en sık başvurulan bahane olduğunu artık çok iyi biliyoruz. 2007 yılında AK Parti türban konusundaki anayasa değişikliğini yaptığı zaman ortaya atılan gerekçe de bu değil miydi? Geçtiğimiz referandumda BDP'nin boykot için baş gerekçesi de bu değil miydi? Pek çok solcu da aynı şeyi ileri sürmüyor muydu?
Ne oldu kısmi değişiklikler yapılınca? Diğer değişikliklerin önü açıldı mı yoksa tıkandı mı? Şu anda PKK meselesinin diyalog yoluyla çözümü yolunda önemli adımlar atılıyorsa, bunda referandum sonucunun rolü yok mu?
X x x
Herhangi bir özgürlüğe karşı olup da bunu açıkça ortaya koymaktan çekinenlerin çok sık başvurdukları bir gerekçe vardır:
"Şimdi sırası mı? Şu şu meseleler dururken siz nelerle uğraşıyorsunuz?"
Bu itiraza genellikle talep edilen özgürlük doğrudan karşı çıkılamayacak kadar haklı ve güçlü olduğu zaman başvurulur.
Türban meselesinde de geçmişten bu yana hep böyle oldu. Kimisi Kürt meselesi dururken türbana el atılmasını eleştirdi. Kimisi 301 dururken bu meselenin gündeme getirilmesini samimiyetsiz bulduğunu söyledi. Kimisi ise işi "işsizlik yoksulluk dururken nelerle uğraşıyorsunuz" demeye kadar vardırdı. Bu arada bazıları da -ki bu gerekçe daha çok demokrat bildiklerimizden geldi- AK Parti'nin özgürlükler meselesini bir bütün olarak ele almadığını, bütün özgürlükleri bir arada ele almadığı sürece de "kendine demokrat" olmaktan kurtulamayacağını ve inandırıcı olmayacağını iddia etti.
Bu tip itirazlar karşısında ilk olarak söylenmesi gereken temel ilke, özgürlükler arasında hiyerarşik bir ilişki; bir öncelik-sonralık sıralaması yapılamayacağıdır. Hele hele temel bir hakkın ihlali söz konusu ise hiç kimse hiç kimseye "sen şimdi bekle, sıran daha gelmedi" deme hakkına sahip olamaz.
İkinci olarak, AK Parti'yi diğer özgürlükler konusunda kayıtsız kalırken sadece türban konusunda hassasiyet göstermekle eleştirmek biraz olsun hakkaniyet duygusu olan hiç kimsenin yapabileceği bir suçlama değildir. Bu parti, sekiz yıllık iktidar döneminde dostun düşmanın kabul ettiği devrim niteliğinde birçok reforma imza atarken, birçok alanda özgürlükleri genişletirken, kendi çekirdek seçmeninin en temel talebi olan türban konusunda parmağını bile kıpırdatamadı. Türbanlıları kayırmak bir yana, onları bekleterek haksızlık etti. Ama görünen o ki, sosyal demokratları, solcuları ve hatta bir kısım demokratları hâlâ insafa getiremedi.
Şimdi görünen o ki, zavallı türbanlı genç kızlar Türkiye'nin "son sorunu" da çözülene kadar beklemek zorundalar! Yani çıkmaz ayın son perşembesine kadar...

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/120219-turbanlilar-turkiye-nin-son-sorunu-da-cozulene-kadar-bekleyecek-mi-gulay-gokturk-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

"Başörtüsü ve türban farklı" diyen Kılıçdaroğlu son olarak da, sorunun çözümü için İran ve Pakistan'daki gibi "Bir tutam saç görülmeli" formülünü önerdi. CHP Liderine tepki yağdı...

Ebru Baran'ın haberi

CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Sencer Ayata'nın başörtüsü sorununa ilişkin bulduğu 'saçın tamamen kapanması şart değil' çözümüne destek veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "bir tutam saç görülmeli" şartının ardından bu kez de başörtüsü konusunda  Pakistan ve İran'ın örnek alınması gerektiğini söyledi.

Hürriyet'e verdiği röportajda başörtü ve türban arasındaki farkı detaylı bir şekilde anlatan Kılıçdaroğlu "Başörtüsü başı örtüyor ancak saçları tamamen kapatmıyor. Türban ise saçı tamamen kapatmak için kullanılıyor" dedi. Kılıçdaroğlu ardından Türkiye'deki başörtülü kadınlara Benazir Butto örneğini vererek örtünme konusunda Pakistan ve İran'ı model almalarını istedi.

BUTTO ÖRNEĞİ VERDİ

Kılıçdaroğlu'nun model olarak verdiği "Pakistan'ın resmi adı Pakistan İslam Cumhuriyeti. Adında bile islam olan ülkenin eski başbakanı Benazir Butto'nun örttüğü türban değil başörtüsü. Saçlarının bir kısma gözüküyordu. İran da İslam Cumhuriyeti. Orada da kadınlar saçlarının bazı bölümlerini gösteren başörtüsü takıyor" sözlerine sivil toplum kuruluşları, CHP'li Milletvekilleri ve başörtü yasağı savunucularından büyük tepki geldi.

GURUR KIRICI BİR ÇIKIŞ YAPTI

• Prof. Ömer Çaha: Halk, Kılıçdaroğlu'ndan başörtüsü sorunun çözmesini beklerken, o genç kızların başındaki başörtüsünü açmayı hedefliyor. Türkiye'ye karşı bir saygısızlıktır bu. Çok gurur kırıcı bir çıkış. İran'da devlet zorla örtüyor. Bizdeki geleneksel örtüde de başın bir bölümünü açık bırakma şekli yok. İran'da geleneksel olarak başın ön tarafı açık olacak şekilde örtünüyor. İran herkesin başı bütünüyle kapatacak bir örtüden yana.Pakistan'da zorla bir uygulama yok. Onların içerisinden birini çekip bir model olarak göstermek yanlış. Türk halkının geçmişi ile dalga geçmek olarak nitelendiriyorum.

GÜVENDİĞİMİZ DAĞLARA KAR YAĞIYOR

• CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman: Son günlere baktığımızda, genel af, türbana özgürlük, Türkiyeliyim gibi birçok söylem, hem tabanda hem seçmenimizde rahatsızlıklar yarattı. Seçmenimiz, 'Güvendiğimiz dağlara kar mı yağıyor' diyor. Türbanı Anayasa Mahkemesi'ne götüren de CHP'ydi. Laiklikten vazgeçmiş bir CHP'de nefer olamam. CHP, bu Cumhuriyeti, rejimi kuran parti ve onun en güçlü kales. Kalede ciddi delikler açılmaya başlandı.

Bu 3 madde varken olmaz

• CHP İstanbul milletvekili Nur Serter: Bu şekilde terminolojik tariflerle ya da bu terminolojiler üzerinden zaten var olmayan türban sorunun çözüleceğine inanmıyorum. CHP'li kitelede türban karşıtlığı gibi bir fanatizm söz konusu değil. CHP'nin tek hassasiyeti türbanın siyasal İslamcı hareketin simgesi haline gelmemesi. Bu terminolojiden bir anayasa değişikliği hazırlanamaz çünkü anayasanın ilk 3 maddesi korunurken, bir türban özgürlüğü mümkün değil. Benazir Butto benzetmesinde eleştirilecek bir taraf yok. O sadece Pakistan gibi müslüman ülkede de başörtüsü kullanılabildiğini belirtmek için konuştu.

CHP oy kaybetti bu yolu izliyor

• ÖZGÜR-DER Genel Başkanı Rıdvan Kaya: Başörtüsü konusunda CHP'nin bugüne kadarki baskıcı tutumu dolayısıyla CHP'nin oy kaybettiğini gördü ve oyları geri kazanmak için böyle bir yol izlemeye başladı.

• Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal: Kılıçdaroğlu, ilerideki yeni anaysa değişikliği için baş örtmek konusunda devleti işe karıştırmak, devleti bu konuda yetkili kılmaya çalışıyor. Ama devlete bugün bu yetkiyi verirseniz, yarın size pantolon giymeyin, şapka takın da der. Bunun önü açılmamalı

http://www.stargazete.com/politika/kilicdaroglu-cozum-icin-yeni-adresi-buldu-iran-haber-298966.htm


TEK DESTEK PERİNÇEK'TEN

Cezaevinden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na destek veren İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, "Türban rahibe ve sosyete örtüsü. Türbanla çapa yapılmaz, yemek pişirilmez" dedi.

Ergenekon davası nedeniyle Silivri Cezaevi'nde kalan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'te, başörtü konusunda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu destekleyen açıklamalarda bulundu. Perinçek, cezaevinden gönderdiği yazılı açıklamada, "Tarihimize bakalım, ne köyde ne sarayda türban yok. Yemeni, başörtüsü, ferace, çarşaf, eşarp, peçe vardır. Sümer ve Asur mabetlerinde, Katolik rahibelerin başlarında türban vardır. Türban bir rahibe örtüsüdür" dedi. Perinçek, türbanın aynı zamanda bir sosyete örtüsü olduğunu belirterek, "Türbanla çapa yapılmaz, yemek pişirilmez, hemşirelik, ebelik yapılmaz. Türban çalışan, iş yapan kadının örtüsü değil, sosyetenin örtüsüdür" dedi.

BÖYLE LAİKLİK OLMAZ

İstanbul Üniversitesi eski Rektörü ve Ergenekon davası tutuksuz sanığı Prof. Kemal Alemdaroğlu da Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek, "Laik devlet anlayışında başın örtülü olması yasaktır. Bu tarif çok açık ve netti" dedi.

http://www.haber7.com/haber/20101003/Perincek-Turbanla-yemek-yapilmaz.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ciddi ciddi pazarlığa kalkışmıyorlar mı, gerçekten şaşırıyorum.

CHP'liler üniversitede başörtüsü yasağı sorununu çözmek istiyorlarmış ama karşılığında hükümet de onlara garanti vermeliymiş, demeliymiş ki "Hele şu üniversite meselesi hallolsun, ondan sonra başörtüsü lafını ağzıma alırsam ne olayım! Söz; ne başörtülülerin memur olmasından ne de üniversite öncesi okullarda baş örtme meselesinden bahsedeceğim."

Bunu istiyorlar...

Ve bunu derken kendilerini ne kadar garip duruma düşürdüklerini bile fark etmiyorlar. Sanki bu partinin hak dağıtım depoları var. Birilerinin gasp edilmiş haklarını partinin depolarında bir yerlerde istiflemiş bekletiyor da, bir kısmını salıvermek için şartlar öne sürüyorlar: İşte bak, bu kadarını dağıtıyorum ama daha çoğunu istersen vermem haa!

İşin asıl sakat yanı, karşılarındaki siyasi muhatabı da bu pazarlıkta yetkili sanmaları...

Sayın CHP'liler; Sayın Kılıçdaroğlu:

Siz kimin hakkını kiminle pazarlık ediyorsunuz?

Şimdi Tayyip Erdoğan kalkıp "Bu konu halledilsin, biz de türban meselesini ebediyen kapatıyoruz" dese, gerçekten kapatabilecek mi sanıyorsunuz? Başörtüsüyle memur olmak, müsteşar olmak, hakim olmak, avukatlık yapmak, devlet hastanesinde doktorluk yapmak isteyen ve bunun hakkı olduğunu düşünen kadınlar "Ehh, ne yapalım, Tayyip Bey söz verdi, bari biz de susup oturalım" mı diyecekler?

AK Parti "artık bu konu kapanmıştır" dedi diye ben kadınların başörtüleri ile kamu alanına, siyasete, hayatın her alanına giriş hakkını savunmaktan geri mi duracağım?

Evet; endişelerinizde haklısınız. Bu meselenin arkası tabii ki gelir. Siz hak arama mücadelesinin bir noktada bittiğini, birilerinin kararıyla tatil edildiğini nerede gördünüz?

Kürtçe'yi seçmeli ders yapmak için, Kürtler'le "Ama anadilde eğitim hakkından vazgeçmeniz şartıyla" diye pazarlık edebilir misiniz?

Aleviler'e "zorunlu din dersini kaldırıyoruz ama siz de cemevlerinin ibadethane sayılması için ısrar etmeyeceksiniz" diyebilir misiniz?

Türban sorunu, bu yasak her yerden kalkıncaya kadar elbette devam edecek. Bunu sizden saklamaya çalışacağımızı mı sanıyorsunuz? Bunu demokratların "gizli gündemi" mi sanıyorsunuz?

Bizim gizli gündemimiz yok. Yıllardır defaatle, açık açık yazıyor, anlatıyoruz: Kamu görevi yapanların başörtüsünün yasaklanmasına gerekçe yapılan tezin hiçbir ikna ediciliği yoktur.

Ne deniyor: Kamu görevlilerinin dini sembolleri kamu alanında kullanmasının, kamu alanındaki tarafsızlığı zedeleyeceği... Her türlü inanç karşısında tarafsız olması gereken kamu görevlisinin başörtüsü takarak "tarafını" belli ettiği ve dolayısıyla bunun da karşısındaki başı açıklarda görevlinin yansızlığı konusunda şüphe yaratacağı... Bu yüzden kamu alanında dini inançlara açıklama özgürlüğüne sınır getirilebileceği...

Bu argüman tek bir soru karşısında çökmeye mahkumdur. O soru da şudur: Neden başı örtülü olmak memurun "tarafsızlık" imajını bozuyor da başı açık olmak bozmuyor? Kamu görevlisinin başını örtmesi "taraf belli etmek" ise örtmemesi de taraf belli etmek değil mi?

Başı örtülü bir vatandaş da bir devlet dairesine gittiğinde karşısında başı açık bir kadın görevli gördüğünde, onun kendisine karşı "taraf" olduğunu hissedemez mi?

Aslında, baş örtmek dini inancın gereği ise baş örtmemek de dine ait bir başka inancın gereğidir. Ya dininizin baş örtmeyi gerektirmediğine inanıyorsunuzdur ya da dinsizsinizdir. Ama her iki durumda da başınızı örtmemekle siz de tıpkı başı örtülü kadın gibi, dini inancınıza ilişkin bir sembolü kamu alanına taşımış oluyorsunuz. Ve aynı mantıkla siz de başınızı örtmemekle vatandaş karşısında "taraf" olduğunuzu belli etmektesiniz. Haç takan bir memur Hristiyanlığını deklare ediyorsa, takmayan da olmadığını ya da umursamadığını deklare etmektedir. Kısaca, bir şeyin var olması bir sembolse, yok olması da semboldür.

Kaldı ki, dini sembollerin kamu alanına taşınması sakıncalı ise resmi dairelerde oruç tutulmasının, namaz kılınmasının da yasaklanması gerekir. Çünkü sonuçta hizmet alanlar namaza gitmiş bir kamu görevlisinin karşısında da "tarafsızlık" şüphesine düşeceklerdir!

Ayrıca kamu görevlisinin vatandaş karşısındaki tarafsızlığını tehdit eden tek mesele dini inançlar mıdır? Kamu görevlilerinin cinsel tercihlerini kamu alanına taşımaları da aynı şekilde tarafsızlıklarını zedelemez mi? Bir heteroseksüel, eşcinsel bir kamu görevlisiyle karşı karşıya kaldığında onun eşcinselleri kayıracağı kuşkusuna düşmez mi? O zaman eşcinsel olduğu belli olanları da mı yasaklayacağız kamu görevinden?

Gördüğünüz gibi, bu soruların içinden çıkmak mümkün değildir. Daha doğrusu, içinden çıkmanın tek yolu, toplumda ne kadar çeşitlilik, farklılık varsa hepsinin kamu alanına da aynen yansımasına fırsat vermektir. Çağımızın çok dinli, çok ırklı, çok kültürlü, sonsuz çeşitlilikteki toplumu, bütün zenginliğiyle kamu alanına yansıdığında zaten kimsenin kimseyi kayıracak hali de kalmayacaktır.

http://bugun.com.tr/kose-yazisi/121967-cirkin-pazarlik-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu NTV'de türban, imamların kanaat önderi olması, kurban ve din dersleri konusundaki soruları cevapladı.

Bardakoğlu başörtüsünün bir özgürlük sorunu olduğunu belirtti ve pozitivist bir laikliğin kendisine zarar vereceğini savundu.

Bardakoğlu'nun konuşmasında öne çıkan satırbaşları şöyle;

"Başörtüsü sorusunun din ile irtibatını görmemek için dini bilmemek ve Türkiye'de yaşamıyor olmak gerek. 14 asırdır kadınlar dini vecibe gördükleri için başlarını örtmüşlerdir. Kurumumuz da her dönemde 'başörtüsü örtülmeli' demiştir.

Para veya baskı ile başörtüsü takılıyor demek yanlıştır. Bu tür yorumlar bizi üzmektedir. Tüm dünyada milyonlarca kadın başörtüsü takmaktayken bunun baskı ya da para ile yapıldığı söylenmemeli.

'BAŞÖRTÜSÜ ÖN ŞART DEĞİLDİR'
Başörtüsü dini bir vecibedir, bir kadının başörtüsünü takması Müslümanlığın ön şartı değildir. Bir kadın başını örtse de örtmese de kendisinin Müslüman olduğunu söylüyorsa Müslümandır.

Başörtüsü konusunu ve kadınların başlarını açmasını, Türk kadınlarının modernleşmesi olarak görmemek lazım. Bu görüş son derece yanlıştır.

Başörtüsü laiklikle karşı karşıya getirilmemelidir. Pozitivist bir laiklik Türkiye için yanlıştır. Bunun en büyük zararı laiklik kavramına olmuştur. Sınırlayıcı laiklik ile başörtüsünü engellemeye çalışırsak, laikliğe haksızlık yapmış oluruz.

Başörtüsünün dini konusunu açıklamaya yetkili kurum Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Bu sorun laiklik ve modernite olarak ele almak son derece yanlıştır.

Geçmişte kimse kimsenin dindarlığına karışmazdı. Artık daha iyi bir noktadayız zira sorun özgürlük olarak algılanıyor. Özgürlükten korkmamak ve birbirimizin özgürlüklerine saygı duymamız gerek.

29 EKİM VE KAMUSAL ALAN SORUNU
Özgürlükler konusunda tarihimize ve bugünkü Batı'ya bakmak gerek. Alman Cumhurbaşkanı, 'Müslümanlar bizim parçamızdır' dedi. Bir insanın farklı dinleri onaylaması için o dinden olması gerekmez, iyi bir insan olması yeterlidir.

Bu topluma başörtüsü gökten gelmedi. Bizim insanlarımız yıllardır başlarını örter. Birbirimizin dindarlık kimliklerini sorgulamamak lazım. Toplumsal hayatta özgürlüklerin yayılması lazım.

İçkinin haram olduğunu söylesek de Türkiye'de her yerde içki satılır. Diyanet Başkanlığı totonun, lotonun, bahis oyunlarının günah olduğunu söylese de herkes oynuyor. Başörtüsü bizim toplumumuzun bir gerçeğidir. Bir Alevi kardeşimizin talebini karşılamak için Alevi olmamız da şart değildir.

İMAMLAR KANAAT ÖNDERİ OLSUN
Herkesin topluma yol göstermesine razıyken, imamların olmasını istememek yanlıştır. İmamın görevi sadece caminin dört duvarı arasında değil, her yerdedir. İmam herkes ile ilgilenmeli. Biz 24 saat din görevlisi bulunabilsin istiyoruz.

ALEVİLERİN TEMSİLİ VE DİN DERSLERİ
Din işleri ayrım yapmaz. Bu tartışmaları yaptıkça ayrımlar derinleşiyor.

Din Kültürü dersi zorunlu olmaya devam etmelidir. Çağdaş insanın din konusunda bilgi sahbi olması günün gereğidir."

KURBAN KESİLECEK KADAR STOK VAR


Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Türkiye'de kurban kesimini tehlikeye sokacak, tartışmaya açacak hayvan rezervi sıkıntısı bulunmadığını bildirdi.

Ali Bardakoğlu, Kocatepe Camii Konferans Salonu'nda, 'Kurban İbadeti ve 2010 Yılı Vekaletle Kurban Kesimi Organizasyonu' konulu bir basın toplantısı düzenledi. Her ibadetin ayrı bir önemi ve değeri bulunduğunu belirten Bardakoğlu, "Kurban ibadetinin yerine hayır yapmak, burs vermek, başkasının ihtiyacını karşılamak yetmez, geçerli olmaz." dedi.

Türkiye'de hayvan rezervi sıkıntısı bulunmadığını belirten Bardakoğlu, "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın verileri ortada. Ülkemizde 11 milyondan fazla büyük baş, 27 milyon civarında küçük baş havyan bulunuyor."diye konuştu. Her yıl 3,5 milyon büyük baş hayvan kesildiğini aktaran Bardakoğlu, "Bunların sadece beşte biri kurban için kesiliyor." ifadesini kullandı.

Yılda 9 milyon  kadar da küçükbaş havyan kesildiğini kaydeden Barkadoğlu, "Bunlardan 2 milyonu kurban için kesiliyor." dedi.

http://www.haber7.com/haber/20101019/Bardakoglu-Basortu-on-sart-degil.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

AK Parti Grup Başkanvekillerinin, başörtüsü konusunu görüşmek üzere CHP Grubuna yaptıkları ziyaret sona erdi. CHP'nin başörtüsü konusunda bakışını Kemal Anadol açıkladı. Başkanvekilleri, MHP Grubunu ziyaret ediyor.

AK Parti Grup Başkanvekilleri Bekir Bozdağ, Ayşenur Bahçekapılı, Suat Kılıç, Nurettin Canikli ve Mustafa Elitaş bu kapsamda ilk olarak CHP Grubunu ziyaret etti.

AK Parti Grup Başkanvekilleri, CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Muharrem İnce ve Akif Hamzaçebi ile görüşmesi saat 11.00'de başladı.

AK Parti adına Grup Başkanvekilleri Bekir Bozdağ, Suat Kılıç, Ayşenur Bahçekapılı, Mustafa Elitaş ve Nurettin Canikli'den oluşan heyet, saat 11.00'de CHP grubuna gelmişti. yaklaşık 45 dakika süren görüşme sona erdi. AK Parti heyetini, CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Muharrem İnce ve Akif Hamzaçebi karışladı.

AK Parti Grup Başkanvekillerinin, başörtüsü konusunu görüşmek üzere CHP Grubuna yaptıkları ziyaret sona erdi.

CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol: "Ak Parti samimi değildir. Ak Parti komisyon kurulmasını önerdi. YÖK ele alınmadan türban sorunu çözülmez. Gizli gündemlerinin olduğunu ortaya koyan bir söylemleri vardı. Biz CHP olarak üniversitede çözülmesine karşı değiliz, kamusal alana girmesine karşıyız. Ak Parti'ye türban kamuya girer mi diye sorduk, belli olmaz dediler. Bu Türkiye'yi karartma operasyonunun bir parçasıdır."

Ak Partililer CHP'ye yaptığı ziyaretin hemen ardından MHP kurmaylarını ziyaret etti. Bozdağ, Bahçekapılı, Kılıç, Canikli ve Elitaş'ın MHP Grup Başkanvekilleri Oktay Vural ve Mehmet Şandır ile görüşmesi saat 11.45'de başladı.

ANADOL:  AK PARTİ'NİN, TÜRBAN KONUSUNDA KURULMASINI ÖNERDİĞİ KOMİSYONA ÜYE VERMEYECEĞİZ

CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, AK Parti'nin, türban konusunda kurulmasını önerdiği komisyona üye vermeyeceklerini bildirdi.

Anadol, CHP Grup Başkanvekilleri Muharrem İnce ve Akif Hamzaçebi ile AK Parti Grup Başkanvekilleriyle 45 dakika süren görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulundu.

AK Parti Grup Başkanvekillerinin, parti temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurularak, türban sorununun, parlamentoda çözülmesi yönünde önerilerini ilettiğini belirten Anadol, bu komisyona üye vermeyeceklerini kaydetti.

Anadol, AK Parti'nin bu konuda samimi olmadığını, yıllardır şikayet ettiği YÖK eline geçtikten sonra bu şikayetlerini unuttuğunu ifade etti.

Türbanın, üniversitelerde öğretim özgürlüğü kapsamında çözümlenmesinin önerilebileceğini, tartışılabileceğini, CHP'nin olumsuz bir tavrının olmadığını vurgulayan Anadol, ''Ama tek başına değil. YÖK, dokunulmazlık ve seçim barajının düşürülmesiyle ilgili bir paketin içerisinde, parlamentoda grubu bulunan partilerle görüşülebilir, çözülebilir'' dedi.

Anadol, Türkiye'yi karartma operasyonuna ortak olamayacaklarını, izin veremeyeceklerini ifade etti.

Sorunun çözümü konusunda CHP'nin önerisinin sorulması üzerine Anadol, bunu iktidara gelince çözeceklerini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin geçen hafta sonu Kızılcahamam'da yaptığı toplantıda, bu sorunun çözümü konusunda muhalefet partileriyle görüşmesi için grup başkanvekillerine talimat vereceğini söylemişti.

AA
http://www.haber7.com/haber/20101020/CHPden-basortusu-konusunda-ilk-rest.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince bundan sonra yapılacak sınavlara başörtüsü ile girilebileceğini bildirdi.

Özcan, ilkbahar dönemi Akademik Personel Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) kılavuzunda yer alan ancak 19 Aralık 2010'da yapılacak sonbahar dönemi ALES kılavuzundan çıkarılan ''Aday, başı açık ve kılık kıyafeti ilgili mevzuata uygun bir şekilde gelmemişse sınava alınmayacaktır. Başı örtülü adaylar sınava alınsa bile sınavları geçersiz sayılacaktır'' ibaresinin bundan sonraki sınav kılavuzlarında da yer almayacağını söyledi.

Özcan, YÖK'te, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi tarafından düzenlenen ''Dünya Üniversiteler Kongresi''ne video konferans sistemi ile katılarak bir konuşma yaptı. Özcan, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin ''ALES kılavuzunda yapılan değişikliği sendikalar yargıya taşıyacak. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusunu Özcan, ''Dava açabilirler. Orada hiçbir şey yok. Onu engelleyen bir durum da yoktu zaten. Tamamen ilk başta keyfi olarak konulmuş bir kuraldır. Biz de o kuralı kaldırdık'' diye yanıtladı.

Özcan, ''Geçmiş dönemde benzer davalar açılmış. Onlar incelenerek mi bu karar alındı?'' sorusu üzerine ''Hiç bir aykırılık görmüyoruz, onun için kaldırdık'' dedi. Bir gazetecinin ''Diğer sınavlarda da aynı uygulama olacak mı?'' sorusuna Özcan, ''Hepsinde aynısı olacak. Bütün sınavlar dahil. Bütün sınavların kılavuzunda aynı ifadeyi göreceksiniz'' dedi.

YÖK'ün son Genel Kurul toplantısında onaylanan sonbahar dönemi ALES kılavuzundan ''Aday, başı açık ve kılık kıyafeti ilgili mevzuata uygun bir şekilde gelmemişse sınava alınmayacaktır. Başı örtülü adaylar sınava alınsa bile sınavları geçersiz sayılacaktır'' ibaresi çıkarılmıştı.

Özcan: Tüm sorulara cevap verenleri tekrar sınava tabi tutabiliriz

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ''KPSS Eğitim Bilimleri Testi'nde tüm sorulara doğru yanıt veren öğrencilerin özel bir yerde sınava girmesini sağlayacaktık. Geçen sınavda endişe yaratan durumları yarattılar bizim için. Şüpheler doğdu onlar yüzünden. Tekrar aynı şüphelerin doğmasını istemiyoruz, biraz daha kontrol etmek istiyoruz'' dedi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesince düzenlenen ''Dünya Üniversiteler Kongresi''ne YÖK'ten yapılan video konferans bağlantısıyla katılmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin, ''KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı'nda 100 net ve üzeri alan adayların Ankara ve İstanbul'da sınava alınacakları yönünde basında haberler var. Bu doğru mu?'' sorusuna Özcan, ''Benim bildiğim, tüm sorulara yani 120 soruya doğru yanıt veren öğrencilerin özel bir yerde sınava girmesini sağlayacaktık. Onlar geçen sınavda endişe yaratan durumları yarattılar bizim için. Şüpheler doğdu onlar yüzünden. Tekrar aynı şüphelerin doğmasını istemiyoruz. Biraz daha kontrol etmek istiyoruz'' yanıtını verdi.

Özcan, başka bir gazetecinin ''Ancak ÖSYM, 100 soru ve üzeri yapanlara ilişkin bu kararı almış'' sözleri üzerine, ''Olabilir. 100 soru ve üzerinde yapanların sayısı 3 bin 227 kişi'' dedi.

''Maliyet konusu dikkate alındı mı?'' sorusuna Özcan, ''Hayır. Bu kadar şaibeli olan bir sınavda artık biz maliyet, para gibi meseleleri hiç düşünmüyoruz. Bizim için önemli olan sınavı son derece sıhhatli bir şekilde yapmak. Onun için de ne gerekiyorsa hepsini yapacağımıza emin olabilirsiniz'' yanıtını verdi.

''Çağrılan adayların masrafları sizin tarafınızdan karşılanabilir mi?'' sorusunu Özcan, ''Onu da karşılarız herhalde ama zannediyorum adayların kendileri karşılayacaklar. Biz onlardan ekstra para da almayacağız. Buraya seyahat masrafları olabilir. Zaten bir günlük bir sınav bu'' diye yanıtladı.

Özcan, ''ÖSYM, 100 net ve üzeri yapan adayları sınava girmedikleri takdirde şüpheli olarak savcılığa verecekmiş. Bu doğru mu?'' sorusu üzerine, ''Onları verdik zaten. 100 net ve üzeri yapanların isimleri savcılıkta mevcuttur'' dedi.

''Üniversitelerde başörtüsü uygulaması ile ilgili'' bir soruya da Özcan, ''Artık başörtüsü ile ilgili çok konuşmayacağım. Çünkü yargıya da intikal etti mesele. Siyasetin çözmek için hazırlıklar yaptığı şu günlerde artık bizim bu konuda bir şey söylememiz gerekmiyor. Onun için bu konuda konuşmamayı tercih ediyorum'' karşılığını verdi.

AA
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1042573&title=tum-sinavlara-basortulu-girilebilecek
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Siz başlıktaki 'hekim'i hâkim olarak da okuyabilirsiniz.
Bu tercihimde hiçbir ironi yoktur.
Modern zamanlar, vicdan dediğimiz şeye bir vidanjör işlevi gördü.
Sosyalistler, bu halkın nezdinde biraz karşılık bulduysa ".... ama vicdanlı, temiz, yiğit insanlar; asla hırsızlık yapmazlar" diye biten cümlelerin öznesi oldukları içindir.
Artık bir inanç uğruna ömrünü vakfeden insanlar yüceltilmiyor. Bir ülküye bağlanmak, onun uğruna birçok şeyden vazgeçmek, en iyisinden ahmaklık olarak başlayıp, terörist olarak biten bir dizi suçlamayla birlikte anılıyor.
Eğer iyi bir insan değilseniz, hiçbir meslek erbabının iyisi olamazsınız.
Bir hekime gitmek durumunda kaldığınızda Mehmet Öz'ü mü Gençay Gürsoy'u mu seçersiniz mesela?
Sizi bilmem ama bana Fatma K. Barbarosoğlu mu Canan Arıtman mı seni yargılasın diye sorsalar kendimi Barbarosoğlu'unun vicdanına teslim etmekte bir saniye bile tereddüt etmem.
Nur Serter'in öğretmen olduğu bir okulda rektör olmaktansa, İhsan Eliaçık'ın hademesi olmak için epeyi çırpınırım.

Zurnanın detone olduğu yer
Tercih etmediklerime hakaret ya da aşağılama kastım yok. Benim penceremden görünen vicdan manzaraları arasındaki farkı anlatmaya çalışıyorum.
Siz, ötekinin varoluşuna verdiği mananın, dünyaya ilişkin tavrının, siyasi duruşunun, kültürel tutumunun, bir 'simgesi' olan başörtüsü ile ilgili başta saygı olmak üzere ancak belli sınırlar içinde konuşabilirsiniz. Bir insana hayatıyla ilgili temel tasarruflarında, mesela nasıl giyineceğine, başına ne takacağına dair bir şey önerebilecek kadar hısım akraba değilseniz yaptığınız şey sadece terbiyesizlik ve had bilmezlik olur.
Bu işi devlet zoruyla yapmaya kalkanlar, Afganistan ve İran örneğine bakabilirler.
Afganistan'da özgür kadın açılımı olarak, dönemin Sovyetik hükümeti, meydanlarda toplu 'burka çıkarma şenlikleri'* düzenlemişti. Daha sonra ne olduğunu, Dilek Zaptçıoğlu bir incelemesinde şöyle naklediyor: "Burkayı çıkaran her 10 kadından 12'si yeniden giyindi." Yani kapalı giysilere yönelen insan sayısı eskisinden daha fazla oldu.
İran'da ise bunun tersine bir uygulama söz konusudur. Zorla örtünenler, açılmak için kuvvetli bir direnç göstermektedirler.
Burada zurnanın tam da detone olduğu yer giyinmek ya da soyunmak değil 'ZOR' olgusudur.

Bir çözüm olarak ayakkabı teki
Kamusal alanın düzenlenmesi bahsinde bir anımı paylaşmak istiyorum.
12 Eylül'de, Mamak Askeri Cezaevi'nde sağcı ve solcu tutuklular bir arada tutulmaya çalışılıyordu. Sağcılar "Fikrimiz iktidarda kendimiz damda" travmasından kurtulabilmek için Allah'a sığınmaktan başka yol bulamadılar. Bir zaman sonra namaz kılmaya başladılar. Dışarıdan 'Namaz Hocası' kitapları getirtildi. Şaka değil, birçoğunun alnı o güne kadarki yoğun mesailerinden dolayı secde yüzü görmemişti. 16 kişiye göre yapılan koğuşlarda 100 kişi kalınıyordu. Namaz kılınabilecek alanın darlığını hesap edebilirsiniz.
Koğuşun ortasındaki 3-5 kişilik boşluk sürekli namaz kılan insanlarla dolu olunca kavgalar başladı. Seccadenin önünden geçilince ibadetlerinin sakata geldiğini düşünüyorlardı. Küçüklüğünde medreseye gitmiş birisi olarak, seccadenin önüne bir ayakkabı teki konulursa önünden geçilmelerin bir sorun teşkil etmeyeceğini söyledim. Büyüklerine danıştılar, ikna oldular. Onlar ibadetlerini yaptı, biz de voltamızı attık.
Kavgalarımız yine devam etti ama ibadet üzerinden değil.
Bir ayakkabı teki de insanlık tarihinde en az Bush'a fırlatılmak kadar hayırlı bir işlev daha görmüş oldu.
Bu tartışmada itiraz edenlerin birçoğu hayatında bir ideale bağlanmak uğruna bir bardak çayından bile vazgeçmemiştir.
Kibrimizden ve zihnimizin ambargolarından sıyrılırsak, çözüm bazen bir ayakkabı teki kadar basittir.
*Burka: Çarşafa benzer, geleneksel Afgan kadın giysisi.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=&ArticleID=1024877&CategoryID=97&CMessageID=733179&CRes=1#fc733179
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Senin başının örtülü olmasından bu devlet korkuyor anne. Kapılar sana ve senin gibi başını örten kadınlara kapalı. Senin yüzünden okullarda çocukların başlarını kapatacaklarından korkuyorlar. Senin yüzünden başı açık kızların üniversiteye gidemeyeceğini düşünüyorlar. Senin ve senin gibi başı kapalı kadınlar yüzünden bu ülkenin bir 'İslam Cumhuriyeti' olacağını söylüyorlar.
Babamdan değil başın kapalı olduğu için senden korkuyorlar anne!
Sen ki iki ablama tek bir gün "Başını ört" dememişsin. Sen ki 3 tane Atatürkçü aydın çocuk yetiştirmişsin, nafile...
Sen başını senden korkanların sevdiği gibi onların sözleriyle 'Anadolu usulü' kapatıyorsun ama onlara bu da yetmiyor. Senin başörtünden biraz daha farklı başlarını bağladıkları için Cumhurbaşkanı'nın eşine küfür niyetine 'sıkmabaş' diyorlar. Başbakan'ın eşinin başı örtülü diye Canan Arıtman adında bir milletvekili "Araplar gibi giyinme" diye mektup yazabiliyor.
Ah benim öz be öz Ahıska Türkü annem bu kafatasçılar senin ve senin gibi başı örtülü kadınların Arap olduğunu zannediyorlar.
Anneciğim tek şansın üniversite çağını geçmiş olman. Bir de üniversite çağında olsaydın tarihin yüzkarası 'utanç odaları'na alacaklardı seni. İkna olmazsan türlü şaklabanlıklar yapmaya zorlayacaklardı.
Boneyle, perukla, şapkayla girebilecektin bu ülkenin üniversitesine.
Bitirdikten sonra ise yallah evine...
Emekli asker babamın komutanları başı örtülü bir kadın ile yan yana gelmeyi kendilerine hakaret sayıyorlar.
Sana bu kamusal alanlarda yer yok, ağlama anne üzme beni...
Sana bunları anlattığımda savaşı kaybetmiş yenik bir komutanın titreyen sesiyle "Canları sağolsun" diyorsun ya..
Benim bu hoyrat adamlar karşısında canım hiç sağ olmuyor anne.
Başının örtüsü yüzünden biz çocuklarının yanlış anlaşılacağını düşündün durdun bunca yıl. Gizli gizli utandın...
Hiç utanma anne.
Senden korkanlar, utananlar utansın.
Devlet ana seni ve senin gibileri başınız kapalı diye sevmese de ben severim.
Sen benim anamsın.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1024878&Yazar=CÜNEYT ÖZDEMİR&Date=22.10.2010&CategoryID=97
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Bir sorunun birbirinden farklı tezahürleri karşısında apışıp kalmamak; farklı tezahürleri farklı sorunlar zannetmemek düzgün düşünmenin alfabesi sayılabilir herhalde.
Son zamanlarda "genişleyen" türban tartışmalarına baktıkça, bizim "laikçi"lerimizin böyle bir temel yetiden bile yoksun olduklarını düşünmeye başladım.
Farkındaysanız, yasağın farklı alanlardaki uygulamalarına itirazla karşılaştıklarında bir kez daha şoke oluyorlar: "Bu da mı başımıza gelecekti!"
"Gördünüz mü, türbanın Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne kadar çıkışını meşrulaştırmaya çalışıyorlar!"
"Gördünüz mü şimdi de memurlara baş örtme hakkı istiyorlar."
"İşte şimdi de ilköğretimde çocuklarını başörtüsüyle okula yollamaya başladılar."
"Farkındaysanız, 2011 seçimlerinde başörtülü milletvekili meselesini yine gündeme taşıyacaklar..."
"Başımıza taş yağacak" dehşetiyle karşılanan bütün bu taleplerin aslında tek bir talep olduğunu, tek bir yasaktan kaynaklandığını görebilmek neden bu kadar zor?
Ortada tek bir yasak ve tek bir çözüm yolu var.
Türban tartışmasının başından bu yana yazıyorum: Herhangi bir konuda, temelde haksızsanız, ondan sonra o konuda attığınız her yeni adımda, biraz daha batağa batmanız kaçınılmaz olur. Düzeltmeye kalktıkça daha beter eder, tutarlı olmaya çalıştıkça daha tutarsız, daha çelişmeli, daha haksız hale gelirsiniz.
Türban yasağı böyle bir konu. O kadar yanlış, o kadar haksız ki, bu haksızlığın üzerine tutarlı bir "siyaset" inşa edilemiyor. Yasağın veri kabul edilerek atılan her yeni adım, "geliştirilen" her yeni politika, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirip yasağın hukuksuzluğunun teşhir olmasına neden oluyor.
Türban yasağı belasını demokrasimizin başına saranlara açıkça söyleyeyim ki, bu konuda kendi içinizde tutarlı olabilmenizin sadece iki yolu vardır.
Ya, bu yasağı toptan ve her yerde kaldırır, insanların kılık kıyafet özgürlüklerine hiçbir yerde el uzatmazsınız ya da evlerin dışında her yerde tümüyle yasaklar, böylece Taliban'ın yaptığını tersten yapmış, Türkiye'yi kocaman bir kadınlar hapishanesine çevirmiş olursunuz. O zaman da bunun siyasi bedelini öder, kurduğunuz rejimin adının konulmasına razı olursunuz.
Bugün Türkiye'nin geldiği noktada, ikinci yolu seçmenin imkansızlığı ortada olduğuna göre, benim "laikçi"lere tavsiyem, serbesti talebini her duyduklarında bir kere daha şoke olmak yerine, bu gerçekle bir arada yaşamaya bir an önce alışmalarıdır.
Daha doğrusu, bu gerçekten neden bu kadar rahatsız olduklarını kendi kendilerine sormalarıdır.
Açıkçası ben, "ya bizim başımızı da kapatırlarsa" endişesinin samimi olmadığından; çaresizlikten uydurulmuş, aslı astarı olmayan bir bahane olduğundan eminim.
Öyleyle asıl sebep ne?
Ülkenin parlamentosunda başı kapalı kadınlar da otururlarsa, temsili demokrasiye bir şey mi oluyor?
First Lady'nin başı kapalı olunca size ne oluyor?
İlköğretim okullarının kimi sıralarında başı örtülü kız çocukları oturmasının sizin çocuğunuza ne zararı var?
Başörtülüler memur olursa devlet mi batacak?
Bu direncin sebebi ile ilgili olarak birbirinden önemli birçok tahlil yapıldı şimdiye kadar. Onları özetlemeye kalkacak değilim ama meseleye bir de "birey olma" açısından bakabilir miyiz diye düşünüyorum.
Sanıyorum, "başörtülü Türkiye" fotoğrafından bu kadar çok rahatsız olanların kendilerini bağımsız bir birey olarak görememe; onun yerine içinde yaşadıkları toplumla çok fazla özdeşleştirme; o toplumun ayrılmaz bir parçası olarak algılama diye bir sorunu var. Hele bir de kendini o toplumun dizayneri olarak görünce, ortaya çıkan "manzara"dan da fena halde etkileniyor.
Evet, evet... Türkiye'yi kendi dizayn ve dekore ettiği bir mekan /belki de evi demeliyiz/ gibi gördüğü için herhalde; bu "zevksiz" görüntünün de sorumluluğunu duyuyor üstünde. Ele güne karşı rezil oluyor. "Ev"deki başörtülü kadını kedi pisliğini saklar gibi saklamak istiyor. Hani nasıl, zevksiz bir akrabanız hediye ettiği vazoyla, bin bir özenle dekore ettiğiniz salonunuzun bütün tadını kaçırır ve bu sizi sinir ederse, aynen böyle hissediyor. Tasarım 1930'larda yapılmış, bir kısım vatandaşa, bu evin asıl sahibi sensin, bu dekorasyonu korumak da senin görevin, bir görgüsüzün gelip de bu düzeni, bu ahengi bozmasına izin verme denmiş. O da bunu öylesine ciddiye almış ki, kendinin "ne olduğuyla" ilgilenmeyi bile bir yana bırakıp bütün enerjisini yaşadığı toplumun "neye benzediği" noktasında yoğunlaştırmış. O toplum medeni görünürse o da kendisini medeni hissedecek. Özgüveni oluşmamış yeni yetme gençler gibi, üniversiteli gençler arasında başı örtülü genç kızları gördüğünde, burnunda siyah nokta görmüş gibi oluyor. Hemen o siyah noktaları tek tek sıkıp çıkarmak ya da bir flaster yapıştırıp topundan birden kurtulmak istiyor.
Gençlik dergileri böyle ergenlere "kendini sevmesini, kendisiyle barışmasını" tavsiye ederler genellikle.
Ben bizim laikçilere "bu toplumu sevin, onu olduğu gibi kabul edin, barışın" filan demeyeceğim. Diyeceğim tek şey, "Siz kendinize bakın" olacak.
Çoğunluk başını örtmüş, size ne? Firs Lady'nizin başı örtülü olması sizi neden incitiyor ya da bazı ebeveynler kız çocuklarının başını kapatmak istiyorlarsa bunun size ne zararı var?
Siz bu toplumun bir parçası olmaktan önce bir birey olmaya bakın.
Eminim hem rahat edecek hem de gerçekten "medeni" hale geleceksiniz.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/124352-siz-kendinize-bakin-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Kılıçdaroğlu sonunda kararını verdi ve resepsiyona katılmadı.
Ama katılmama gerekçelerini açıklarken yaptığı konuşma özel bir değerlendirmeyi hak ediyor doğrusu.
Katılmayacakmış ama bu, kurumsal bir karar gibi algılanmamalıymış.
Cumhurbaşkanına karşı bir tavır olarak da algılanmamalıymış. Cumhurbaşkanına karşı tavır olsa partiyi serbest bırakmazlarmış.
Başörtüsünü boykot olarak da algılanmamalıymış. Hiç Hanımefendi'ye böyle bir saygısızlık yaparlar mıymış... Türban taktı diye oraya gitmemek olacak iş miymiş...
Peki ne olarak algılanmalıymış?
Bir nevi halkçılık olarak algılanmalıymış! Adı "Halk Partisi" olan bir partinin başkanı olduğu için, bayramı halkla birlikte kutlaması uygun düşermiş.
İnsanın bu satırları okuyup da Kılıçdaroğlu için içi sızlamaması mümkün mü?
Hani derler ya; Allah kimseyi bu duruma düşürmesin. Ülkenin en eski, en köklü partisinin başkanı, ana muhalefet partisi lideri, siyasetin temel figürlerinden biri olmuşsun ama ülkenin en müzmin, en can alıcı, en geniş kitleyi ilgilendiren sorunu konusunda tavır alma özgürlüğün yok. Elin kolun bağlı kıvranıp duruyorsun. Bir öyle bir böyle konuşarak, bir köşede sıkıştırıldığında öbür köşeye kaçarak ve -kusura bakmasın ama- şu son olayda olduğu gibi saçmalamak zorunda kalarak durumu idare etmeye çalışıyorsun.
Peki neden? Çünkü siyasi cesaretin yok. Doğru bulduğun bir politikayı lideri olduğun partinin önünde göğsünü gere gere savunmayı göze alamıyorsun. Çünkü "parti içi dengeleri" gözetmek durumundasın. O dengeler bozulursa seni oraya getiren güçlerin getirdikleri gibi de götürmelerinden korkuyorsun. O yüzden de "ben buyum, beni ya olduğum gibi kabul edersiniz ya da kabul etmezsiniz" diyemiyorsun. Liderliğin dengecilikten ibaret olmadığını, mevcut dengeleri değiştirip yeni dengeler kurmanın da liderin işi olduğunu göremiyorsun. Ya da bunu yapmak için gereken siyasi netlik, vizyon, fikirlerine güven ve koltuğu kaybetmeyi göze alma cesaretine sahip değilsin. Esasında buna cesaret etsen, belki de göreceksin ki sandığından çok daha fazla sayıda partili, CHP'nin 1930'dan kalma bu çizgisinin köhnediğini, parti'yi Türkiye'nin yeni gerçeklerine göre yenilemek gerektiğini ve birinin çıkıp bütün bunları yüksek sesle söylemesini bekliyor. Ama sen bir türlü "bu kişi" olamıyor, kıvranıp duruyorsun.
x x x
Meselenin bu yanı Kılıçdaroğlu'nun sorunu. Ama bir de partinin sorunu var ki, o da en az Kılıçdaroğu'nun sorunu kadar dramatik.
Ahmet Taşgetiren geçen günkü yazısında CHP'nin içinde olduğu çıkmazı çok güzel ifade etmişti: "İsteniyor ki Kılıçdaroğlu, 'Yeni Türkiye'yi algılasın ve partiye kazandıracağı yeni yüzle, yeni toplum kesimlerine ulaşma imkânı doğsun. Ama bir başka yönden de isteniyor ki CHP, 'statükonun tartışılmazları'na sahip çıksın."
Evet, statüko da tıpkı Kılıçdaroğlu gibi açmazda. O da tıpkı CHP lideri gibi kıvranıyor. Bir yandan işlerin artık eskisi gibi yürütülemeyeceğini, bir şeylerin değişmesi gerektiğini acı acı görüyor ama bir yandan da bu değişikliklerin makyaj düzeyinde kalmasını, rejimin vesayetçi ve otoriter özünün değişmeden korunmasını istiyor.
Ehh, imkânsızı istediği için de, bu imkânsız çizgiyi temsil edebilecek siyasi sözcüler bulmakta da zorlanıyor haliyle...
Buldukları da işte böyle iki günde acınası durumlara düşüyor.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/125472-kilicdaroglu-nun-drami-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.