Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

29 Nisan 2024, 00:45:35

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 108
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 105
Total: 105

Yargıtay C. Başsavcısı: Başörtüsü laikliğe aykırı, gelişmeleri takip ediyoruz

Başlatan kilimanjaro, 20 Ekim 2010, 19:43:44

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklamada, ''Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur'' denildi.

Açıklamada, son günlerde görsel ve yazılı yayın organlarında kamu kuruluşlarından sayılan yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin dinsel inançları nedeniyle türban takmak suretiyle öğrenim görmelerinin sağlanması için Anayasa veya yasa değişikliği yapılması gerektiği, bu amaçla kıyafet serbestisi tanınmamasının eğitim ve öğretim özgürlüğüne ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu yönünde yer alan haber, yorum ve siyasi kişilerin beyanları ile ilgili olarak bazı hususların açıklanmasında yarar görüldüğü ifade edildi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının siyasi partilerin eylemlerini, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olup olmadığı yönünden soruşturmakla görevli ve yetkili olduğuna işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı, hukuk devletinin temel ilkelerindendir.

Anayasanın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olarak tanımlanması ve yasaların Anayasaya aykırı olamayacağının vurgulanması, 153. maddesinin son fıkrasında Anayasa Mahkemesinin kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağının öngörülmesi, 138. maddesinin son fıkrasında ise yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunun, bu organlar ile idarenin, mahkeme kararlarını değiştiremeyeceğinin ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğinin açıkça hükme bağlanması hukuk devleti ilkesinin gereği ve sonucudur.

Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.''

***

Açıklamada, Anayasa Mahkemesinin kararlarında, yüksek öğrenim kurumlarında öğrencilerin dinsel inanca dayalı türban ile öğrenim görmelerine izin veren düzenlemelerin Anayasanın laiklik ve eşitlik ilkelerine açıkça aykırılık oluşturduğunun hükme bağlandığı, Danıştay'ın verdiği kararlarda da kamu kurumlarında dini inançla türban takmak suretiyle öğrenim görme ve hizmet vermenin hukuka-Anayasaya aykırılık oluşturacağının belirtildiği hatırlatıldı.

''Laiklik ilkesi, Avrupa kamu düzeni içerisinde de koruma görmekte ve laiklik ilkesine aykırı, bu ilkeye saygı gösterilmemesi şeklindeki tutum ve eylemlerin demokratik bir hak olduğu savunması kabul görmemektedir'' ifadelerine yer verilen açıklamada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ibadet, eğitim, uygulama ve gözlem gibi bir kişinin dinini veya inancını açıklama biçimlerini belirten 9. maddesinin, bir din veya inanç tarafından yönlendirilmiş bir hareketi korumadığı belirtildi.

Açıklamada şöyle denildi:

''Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de laiklik ilkesinin, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve demokrasiye saygı ilkeleriyle uyum içinde bulunan devletin temel ilkelerinden biri olduğunu, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen laiklik kavramının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin temelini oluşturan değerler ile uyumlu bulunduğunu ve bu ilkenin desteklenmesinin ülkemizde demokrasinin korunması için gerekli olduğunu, yine Anayasanın temelini oluşturan cinsiyet eşitliğini de kapsayan eşitlik ilkesinin sözleşmenin temelini oluşturan anahtar ilkelerden biri olduğunu belirtmiş, üniversitelerde İslami başörtüsü takılmasına sınırlamalar getiren düzenlemelerin ve bunları uygulamaya yönelik tedbirlerin, güdülen amaçlarla orantılı ve haklı olduğuna ve demokratik bir toplumda gerekli olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmış, laiklik ilkesine aykırı davranışların din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin 9. maddesi tarafından korunamayacağını karara bağlamıştır.

Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Dairesinin 29 Haziran 2004 tarihli ve Büyük Dairenin 10 Kasım 2005 tarihli kararlarında, türbanın yasaklanmasının 'başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması' ile 'kamu düzeni ve güvenliğin sağlanması' bakımından demokratik bir toplumda zorunlu bir tedbir niteliğinde olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme, 15 Şubat 2001 tarihli kararında türban taktığı için ilköğretim kurumlarında öğretmenlik yapması engellenen öğretmenin başvurusunu reddederken, türbanın cinsiyetler arası eşitlik ilkesiyle bağdaşması güç olan dini bir simge olduğunu, buna izin verilmesinin diğer dinlerin giyim sembollerinin de kullanımını beraberinde getireceğini, okullarda devletin tarafsızlığını tehlikeye düşüreceğini ve yasaklamanın altında önemli bir kamu yararı bulunduğunu, sonuç olarak öğretim faaliyetinde başörtüsü takma yasağının başkalarının hak ve özgürlüklerinin, kamu güvenliğinin ve kamu düzeninin korunması amacıyla orantılı ve demokratik bir tedbir olduğunu ifade etmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 3. Dairesinin 31 Temmuz 2001 ve Büyük Dairenin 13 Şubat 2003 tarihli kararlarında da başörtüsü takma özgürlüğünün başkalarının hak ve özgürlüklerinin, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması gereğiyle çatışması durumunda sınırlanabileceğini, laiklik ilkesine saygı gösterilmemesi şeklindeki bir tutumun sözleşmeden yararlanamayacağı, üniversitelerde çoğunluğa mensup dinin gereklerini yerine getirmeyen veya başka dinlere mensup öğrenciler üzerinde baskı kurulmasını engelleyecek önlemlerin sözleşmeye uygun olduğu, laik üniversitelerde çeşitli inançlara mensup öğrencilerin barış içinde bir arada yaşamalarını ve dolayısıyla da kamu düzeni ve başkalarının inançlarının korunmasını teminen söz konusu dine ilişkin ritüel ve simgeleri sergilemenin yeri ve seklini belirleme hususunda sınırlamalar öngörülebileceği kabul edilmiştir.''

-''AÇIK VE TARTIŞMASI BİÇİMDE VURGULANDIĞI GÖRÜLMEKTEDİR''-

Konunun çeşitli boyutlarıyla iç hukuk ve uluslararası hukukta yer aldığına işaret edilen açıklamada, ''Gerek iç hukuk, gerekse uluslararası hukuk boyutu ile incelenip değerlendirildiğinde; yüksek yargı organlarının kararlarında üniversite ve diğer eğitim ve öğretim kurumlarında türbanın din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görmediğinin, laiklik ilkesiyle bağdaşmadığının açık ve tartışmasız bir biçimde vurgulandığı görülmektedir'' ifadesine yer verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Hukuk devletinin gerçekleşmesini, demokratik kuralların yerleşmesini sağlayan yüksek yargı organlarının kararları karşısında; sözü edilen konuda siyasi çevrelerin aksi yöndeki beyanları, politik çıkara dayalı ve devletimizin temel niteliklerinden olan hukuk devleti, laiklik ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmaz niteliktedir.

Belirtilen ilke ve kararlar ışığında; bir hukuk devletinde bu konudaki düzenlemelerin, yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemeyeceği ve özellikle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile bu yasaya dayanılarak çıkarılacak düzenlemelerde yüksek yargı organlarının kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygunluk gözetilmesi gerektiği gibi yürürlüğe konulacak yeni kuralların da bu metinlere aykırı olamayacağı, bundan sonraki siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumlulukların tüm siyasi partilere ait olacağı, üstün değerler taşıyan, objektif ve tarafsız düşünen, hukuk devletine bağlı yüce Türk milletinin bilgisi dahilindedir.''

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1042666&title=byargitay-bassavcisindan-basortusu-aciklamasib&haberSayfa=0


AK Parti'den Yalçınkaya'ya sert yanıt


Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın başörtüsüyle ilgili yapmış olduğu açıklamaya AK Parti cephesinden sert tepki geldi. AK Parti, Başsavcının açıklamalarını Meclis'e müdahale olarak değerlendirdi.

AK Parti Grup Başkanlığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamasının ''Parlamenter demokratik rejime açık bir müdahale niteliğinde'' olduğu belirtildi.

AK Parti Grup Başkanlığında yapılan yazılı açıklamada, şunları kaydedildi:

''Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) siyasi parti grupları arasında temas ve görüşmeler sürerken, aynı konuda ve eşzamanlı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşmelerin içeriğini hedef alan ve kuvvetler ayrılığını yok sayan açıklaması parlamenter demokratik rejime açık bir müdahale niteliğindedir.

Bir demokratik toplumda, kişilerin, kurumların veya toplumsal grupların siyaset müessesinden hak ve özgürlük talebinde bulunmaları, bu taleplerin toplumun her kesiminde tartışmaya açılması ve siyaset kurumunun gündeminde yer alması demokratik bir hukuk devleti anlayışının gereğidir. Bu taleplere olumlu veya olumsuz cevap verecek ve kural koyacak olan kurum yasama yetkisini elinde bulunduran TBMM'dir.

Yargı yetkisini kullananların görevi kanun koymak değil, TBMM tarafından kabul edilen yasaları uygulamaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı önleyici bir yargısal yetkiye sahip değildir.

Yüksek yargıda güçlü pozisyonlara aday konumunda bulunanların kendilerine destek sağlamak üzere TBMM'yi ve siyaset kurumunu hedef alan açıklamalar yapmaları kabul edilemez. Hiçbir kişi, organ veya makam TBMM'ye emir ve talimat veremez.''

AA
http://www.haber7.com/haber/20101020/AK-Partiden-Yalcinkayaya-sert-yanit.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bildirisi ile TBMM'ye adeta talimat verilmeye yeltenildiğini belirterek, ''Bu bildiriyi yayınlayan makamın bildiriyi derhal geri çekmesini Türk Milleti'nden ve onun temsilcisi TBMM'den özür dilemesini bekliyorum'' dedi.

Japonya'ya resmi ziyarette bulunan Şahin, gazetecilerin bildiriyi nasıl değerlendirdiğini sormaları üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bildiriyle ''TBMM'ye adete bir muhtıra verme girişiminde bulunduğunu'' ifade ederek, ''Bu kabul edilemez bir durumdur'' dedi.

Buna hiçbir kişi ve kurumun hakkının olmadığını belirten Şahin, ''Haddi de değildir'' diye konuştu.

Türkiye'de millet iradesinin tecelli ettiği TBMM'nin, Türk Milleti adına, yasama yetkisini kullanan tek organ olduğunu belirten Şahin, şunları kaydetti:

''Bu yetki devredilemez, paylaşılamaz bir yetkidir. Ve bu yetki mutlaktır. TBMM'nin yasa koyma yetkisi ile ilgili yargısal denetimi Anayasa Mahkemesi yapmaktadır. Anayasa Mahkemesine yargısal denetim için başvurma hakkı da sadece Cumhurbaşkanlığı makamına ve belli sayıdaki milletvekilinin müracaatına bağlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yargısal denetimde bulunma hakkı da bulunmamaktadır. Kaldı ki bir yasa yapma teşebbüsünde bulunularak ortaya bir metinde çıkmış değildir. Zaten bir yasal düzenlemede yoktur. TBMM'nin saygıdeğer üyeleri, en az bu bildiriye imza atan Başsavcı kadar anayasal düzene ve rejime bağlıdır. Cumhuriyetin temel niteliklerini korumada en az onun kadar titizdir. Yasa yaparken, başta Anayasa, Anayasanın temel niteliklerine bağlı kalmaya özen gösterir. Ve tabii ki yasal düzenleme yaparken mutlaka yargı kararlarına da inceler ve ona göre karar verir. Parlamentomuzun yüzden fazla hukukçu milletvekili vardır. Anayasa Hukuku konusunda Türkiye'nin yetiştirdiği değerler parlamentomuzda görev yapmaktadır. O nedenle o bildiriyle TBMM'ye adeta talimat verilmeye yeltenilmiştir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bu bildiriyi yayınlayan makamın, bildiriyi derhal geri çekmesini Türk Milleti'nden ve onun temsilcisi TBMM'den özür dilemesini bekliyorum''

AA
http://www.haber7.com/haber/20101021/Sahinden-Yargitay-Baskanina-acik-cagri.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Güçlü Türkiye Partisi (GTP) Genel Başkanı Tuna Bekleviç, başörtüsü konusunda yaptığı yazılı açıklama nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında Yargıtay Başkanlığı'na suç duyurusunda bulundu.

Taksim Hill Otel'de yaptığı basın açıklamasında Yalçınkaya'nın açıklaması ile ilgili yapılan eleştirileri "kem küm" olarak değerlendiren Tuna Bekleviç, siyasi partilerden daha cesur davranmalarını istedi. Bekleviç, "Bu adamın gücünü ve kalibresini bu kadar abartmayın." derken, Yalçınkaya hakkında "manevi cebirle Anayasa'nın öngördüğü düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğunu kaydetti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1044251&title=yalcinkaya-hakkinda-yargitay-baskanligina-suc-duyurusu


kilimanjaro

''CUMHURİYETİN SAHİBİ OLMAK NOKTASINDA HİÇ KİMSENİN HİÇ KİMSEYE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR VE OLMAZ''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkararak demokrasiye müdahale edenlerin cumhuriyete en büyük zararı verenler olduğunu ifade ederek, ''Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olmaz'' dedi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, cumhuriyetin erdemli bir yönetim biçimi, erdemli bir toplum inşa etmek için ortaya konmuş bir irade ve vizyonunu sonucu olduğunu kaydetti. Erdoğan, ''Bu iradeye zincir vurmak, otoriter eğilimlere ve bunlar vasıtasıyla baskı almak isteyen yönetimler bu milletten her zaman gereken dersi almışlardır. Aynı şekilde bu iradeyi vesayet almak, küçümsemek, yok etmek isteyen karanlık odaklar, çeteler ve zümrelerle de her zaman milletimizden gereken cevabı almışlardır'' diye konuştu.

İstiklal ve demokrasinin milletin değiştirilemeyecek karakteri haline geldiğini ifade eden Erdoğan, cumhuriyetin milletin karakterine en uygun yönetim biçimi olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Cumhuriyetin kuruluşundan nice zaman sonra ortaya çıkan, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşmış zümrenin tamamen aksine, Cumhuriyet, sözde elitler tarafından, yani seçkinleri kendilerinden menkul belli bir zümre tarafından değil; bizzat bu millet tarafından bu milletin tüm unsurları tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejime değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de yalnızca bu aziz millettir.''

Cumhuriyetin ilanı öncesinde bu toprakların çok büyük acılara şahit olduğunu anlatan Erdoğan, Cumhuriyetin 87 yıllık süreçte güçlenerek, büyüyerek her alanda önemli mesafeler kaydettiğini, Cumhuriyet öncesi korkuları geçersiz kıldığını kaydetti.

Erdoğan, Cumhuriyet öncesi ayrışma, çatışma korkusunun bugün bir tehdit ve sindirme aracı olarak görülmesinin ''Cumhuriyete ve onun ideallerine tamamen ters ve aykırı olduğunu'' ifade ederek, şöyle konuştu:

''Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkararak demokrasiye müdahale edenler, tarihimiz boyunca her zaman Cumhuriyetimize en büyük zararı verenler oldular. Ülkenin birliğini ve bütünlüğünün tehdit altında olduğu bahanesiyle demokrasiye gölge düşürenler, siyaseti ve siyasetçiye devre dışı bırakmaya çalışanlar ekonomiye de dış politikaya da iç politikaya da en büyük kötülüğü yaptılar. Cumhuriyeti korumak adına, aslında onlar bir korku cumhuriyeti oluşturdular. Tehlikede olan cumhuriyet rejimi değil, bu korkulardan nemalanan çevrelerin imtiyazları oldu.

Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olmaz. Bu ülkenin bürokratı, hakimi, savcısı, askeri, polisi ne kadar bu cumhuriyetin sahibi ise bu ülkenin işçisi, köylüsü, esnafı, sanatkarı, sokaktaki vatandaşı da bu cumhuriyetin en az o kadar sahibidir ve sevdalısıdır.''

''CUMHURİYET, SÖZDE ELİTLER TARAFINDAN DEĞİL BİZZAT BU MİLLET TARAFINDAN KURULMUŞTUR''

Erdoğan, Cumhuriyetin ''Sözde elitler tarafından değil bizzat millet tarafından kurulduğunu'' bildirdi.

Erdoğan,, cuma günü Cumhuriyetin 87. yıl dönümünün kutlanacağını anımsattı. Cumhuriyetin 87. yıl dönümünü kutlayan Erdoğan, ''Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kuruluş kararını alan TBMM'nin tüm üyelerini, Kurtuluş Savaşımızın tüm gazi ve şehitlerini şükranla yad ediyorum'' diye konuştu.

Cumhuriyet konusunda değerlendirmeler yapan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı ile birlikte destani bir süreç yaşandığını ifade etti.

-''DOLASIYLA, CUMHURİYET ASLA VE ASLA BELLİ BİR ZÜMRENİN, BELLİ BİR KİTLENİN, BELLİ BİR GRUBUN REJİMİ DEĞİL, BU MİLLETİN REJİMİDİR. SAHİBİ DE BU AZİZ MİLLETTİR''

''Biz, tarihi geleneği, kimliği olan köklü bir milletin ve medeniyetin mensuplarıyız'' diyen Erdoğan, etnik kökenleri, mezhepleri, coğrafyaları ifade eden kelime ve kavramların millet tarifinde yetersiz kaldığını vurguladı.

Erdoğan, ''Bizi ortak tarihimiz en güzel şekilde tarif eder. Bizi ortak medeniyetimiz, ortak ideallerimiz tarif eder. Ağrı'da İshak Paşa Sarayı, Diyarbakır'da Ulu Cami, Erzurum'da Çifte Minareli Medrese, Sivas'ta Divriği Ulu Cami, Konya'da Karatay Medresesi, Edirne'de Selimiye, Ankara'da Hacı Bayram-ı Veli, İstanbul'da Sultanahmet, Süleymaniye, Topkapı bizim bir millet olarak yeryüzüne attığımız imzalardır, nişanlardır'' diye konuştu.

Şehitliklerde Türkiye'nin doğusunun da batısının da görüldüğünü, vatanın dört bir yanından gelip çarpışmış, karavanasını paylaşmış, yan yana şehit düşmüş yüz binlerce millet evladının bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Cumhuriyetin böyle bir birlik mefkuresi üzerine inşa edildiğini kaydetti.

Cumhuriyet kuruluş felsefesinin her unsuru kucaklayan TBMM'nin iradesi ile şekillendiğini vurgulayan Erdoğan, Cumhuriyetin milletin istiklal aşkının açık bir tezahürü olduğunu söyledi.

''CUMHURİYETİ KORUMAK ADINA ASLINDA ONLAR BİR KORKU CUMHURİYETİ OLUŞTURDULAR. TEHLİKEDE OLAN CUMHURİYET REJİMİ DEĞİL BU KORKULARDAN NEMALANAN ÇEVRELERİN İMTİYAZLARI OLDU''

Başbakan Erdoğan, Cumhuriyetin erdemli bir yönetim biçimi ve erdemli bir toplum inşa etme irade ve vizyonunun sonucu olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

''Bu iradeye zincir vurmak, otoriter eğilimler ve bunlar vasıtasıyla bu iradeyi baskı altına isteyen yönetimler, bu milleten her zaman gereken dersi almışlardır. Aynı şekilde bu iradeyi vesayet altına almak, küçümsemek, yok etmek isteyen karanlık odaklar, çeteler, zümreler de her zaman milletimizden gereken cevabı almışlardır. İstiklal, hürriyet ve demokrasi bu milletin değiştirilemeyecek karakteri haline gelmiştir. Cumhuriyet ve demokrasi, bu yüzden milletimizin karakterine ve engin tarihi birikimine en uygun yönetim biçimidir. Cumhuriyetin kuruluşundan nice zaman sonra ortaya çıkan, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşmış zümrenin tamamen aksine Cumhuriyet, sözde elitler tarafından, yani seçkinlikleri kendilerinden menkul belli bir zümre tarafından değil bizzat bu millet tarafından, bu milletin tüm unsurları tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla, Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejimi değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de bu aziz millettir.''

''Bu millet seninle gurur duyuyor'' sloganları eşliğinde konuşmasını sürdüren Erdoğan, Cumhuriyet öncesinde ülke topraklarının çok büyük acılara şahit olduğunu, Osmanlı Devleti'nin her cephede aldığı yenilgiler sonucu çok büyük toprak parçalarını kaybettiğini vurguladı.

-''CUMHURA RAĞMEN CUMHURİYETÇİLİK YAPILAMAZ''-

Akın akın Anadolu'ya göçler yaşandığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

''Cumhuriyetimiz 87 yıl içinde güçlenerek, büyüyerek, ekonomide, dış politikada, demokratikleşmede önemli mesafeler kat ederek, Cumhuriyet öncesi korkuların tamamını artık geride bırakmış, geçersiz kılmıştır. Cumhuriyetin ilanı öncesine ait olan bölünme korkusunun, çatışma korkusunun bugün bile bir tehdit ve sindirme aracı olarak görülmesi Cumhuriyetimize ve onun ideallerine tamamen terstir, aykırıdır. Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkarıp, demokrasiye müdahale edenler, tarihimiz boyunca her zaman Cumhuriyetimize en büyük zararı verenler oldular. Ülkenin birliğinin ve bütünlüğünün tehdit altında olduğu bahanesiyle demokrasiye gölge düşürenler, siyaseti ve siyasetçiyi devre dışı bırakmaya çalışanlar ekonomiye de dış politikaya da iç politikaya da en büyük kötülüğü yaptılar. Cumhuriyeti korumak adına aslında onlar bir korku cumhuriyeti oluşturdular. Tehlikede olan Cumhuriyet rejimi değil bu korkulardan nemalanan çevrelerin imtiyazları oldu. Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olamaz. Bu ülkenin bürokratı, hakimi, savcısı, askeri, polisi ne kadar bu Cumhuriyetin sahibi ise bu ülkenin işçisi, köylüsü, esnafı, sanatkarı, sokaktaki vatandaşı da bu Cumhuriyetin en az o kadar sahibidir ve sevdalısıdır.

2010 yılında Türkiye'nin kalkınmasını, ilerlemesini, içerde ve dışarda güçlenmesini en önemlisi de daha demokratik ve özgür bir ülke olmasını Cumhuriyet için bir tehdit gibi gören ve gösterenler, Cumhuriyetin temel felsefesinden nasibi alamayanlardır. Hiç kimse şahsi veya zümrevi hırslarını, beklentilerini, makam ve ikbal heveslerini bu milletin çıkarlarının, bu milletin bekasının üzerine koyamaz. Böyle bir tavır içinde olamaz. Cumhura rağmen, cumhurun düşünce ve hissiyatına rağmen cumhuriyetçilik yapılamaz. Halka rağmen, halkın iradesine rağmen halkçılık yapılamaz. Cumhuriyeti sevmenin, korumanın göstergesi onu yüceltmektir, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak politikaları hayata geçirmektir.''

-''ANKARA'DAN ÇIKAMAYANLAR HİSSEDEMEZLER''-

Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmişle kıyaslanmayacak şekilde ilerlediğini, kalkındığını, dünya genelinde takdir edilen, övülen, örnek gösterilen, saygı duyulan ve itibar edilen bir konuma ulaştığını belirten Erdoğan, ''Ankara'dan çıkamayanlar bunu hissedemezler. Sadece bedenen değil, zihnen çıkamayanlar da bunu hissedemezler'' dedi.

Hedeflerinin Türkiye'yi, Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümünde dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına sokmak olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedeflerini hayata geçiren, Cumhuriyetin itibarını yükseltecek dış politikayı ortaya koyan, Cumhuriyeti ileri demokrasi ile güçlendiren iktidar, AK Parti iktidarıdır'' diye konuştu.

Erdoğan, Atatürk'ün ''Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir'' dediğini kaydederek, Cumhuriyetin ve demokrasinin icaplarını uygulamaya koyan iktidarın kendi iktidarları olduğunu belirtti.

Başbakan, ''Cumhuriyeti halktan ve milli iradeden, onun değerleri ve beklentilerinden kopuk olarak yücelttiğini zannedenler büyük bir yanlışın ve yalnızlığın içinde olmuşlardır. Aziz milletimiz geçen dönemlerde bazı iktidarların sergiledikleri yanlış uygulamalara rağmen Cumhuriyeti bağrına basmış, en geniş anlamda kabullenmiştir. Milletimiz her sandık başına gittiğinde bu Cumhuriyet idealine oy vermiş, bu ülkeyi yükselteceğine inandığı kadroları özellikle iktidara taşımıştır. Milletimizin iktidarımıza gösterdiği teveccüh işte bu sorumluluk bilincinin, sahiplenme duygusunun bir sonucudur'' diye konuştu.

-''HİÇ KİMSE DEMOKRASİ VE CUMHURİYET ÜZERİNDE KENDİNCE VESAYET KURAMAZ, HUKUK DIŞI OPERASYONLARA GİRİŞEMEZ. BİZ BİR KABİLE DEVLETİ DEĞİLİZ''

Erdoğan, hiç kimsenin demokrasi ve cumhuriyet üzerinde kendince vesayet kuramayacağını, hukuk dışı operasyonlara girişemeyeceğini belirterek, ''Biz bir kabile devleti değiliz. Biz, köksüz bir devlet değiliz'' dedi.

Erdoğan, yaptığı konuşmada, ''Hiç kimsenin, her şeyi milletten daha fazla bildiğini iddia ederek, bu ülkeyi siyaset kurumundan daha fazla önemsediğini söyleyemeyeceğini'' belirtti.

-''1940'LI YILLARDA ANKARA'NIN ULUS SEMTİNE 'KILIK KIYAFETİ UYGUN DEĞİL' DİYE KASKETLİ GARİBAN KÖYLÜLERİN, YANİ ULUSUN GİRMESİ YASAKLANMIŞTI. BU ÜLKENİN GERÇEKLERİNİ, BU ÜLKENİN SORUNLARINI DİLE GETİRMEK, KONUŞMAK YASAKLANMIŞTI''

Başbakan Erdoğan, ''Hiç kimse demokrasi üzerinde, cumhuriyet üzerinde kendince vesayet kuramaz. Hukuk dışı operasyonlara girişemez. Biz bir kabile devleti değiliz. Biz, köksüz bir devlet değiliz. Biz, binlerce yıl içinde oluşmuş bir devlet geleneğini tebarüz etmiş, anayasası, yasası, kuralları, gelenekleri olan bir ülkeyiz. Bir devletiz ve bir milletiz'' diye konuştu.

''Bizden önceki nesiller de bizim neslimiz de korkuların egemen olduğu, sindirme politikalarının en ağır şekilde uygulandığı süreçlerde yetiştik'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Konuşmak yasaklandı, düşünceleri ifade etmek yasaklandı, şiir okumak yasaklandı, yazmak yasaklandı, gazete çıkarmak yasaklandı, eleştirmek yasaklandı. Kitapların hatta şarkıların, türkülerin yasaklandığı dönemler oldu bu ülkede. Kimler? İşte o tek partili dönemin olduğu dönemler. Yani CHP zihniyetinin iktidar olduğu dönemler. Bunları belki şu anda o dönemi yaşamayan kuşaklar olarak bizler bilmiyor olabiliriz fakat tarihin o arşivlerindeki bu kayıtları, bunu çok açık, net belgelerle ortaya koyuyor. Şimdi bu belgeleri önümüze getiriyorlar. O belgeleri gördükçe o zaman tarihimizin hakikaten ne kadar zor sınavlardan geçtiğini görüyoruz. Ama artık biz o geçmişe asla dönemeyiz. Artık biz o modern Türkiye'nin inşallah yeni temel taşlarını oluşturuyoruz. Ve bu o geçmişin o köklü, sağlam temel taşları üzerinde yükselen bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye. Göreve geldiğimizde 26. sıradan teslim alıp, 17. sıraya çıkardığımız bir Türkiye var. Şimdi bunu hazmedemiyoruz, 17'yi ilk 10'a çıkarmanın gayreti içerisindeyiz.''

-''ONLAR ASLINDA CUMHURİYETİ KÜÇÜLTTÜLER''-

Erdoğan, 1940'lı yıllarda Ankara'nın Ulus semtine ''kılık kıyafeti uygun değil'' diye kasketli gariban köylülerin, yani ulusun, milletin girmesinin yasaklandığını ifade eden Erdoğan, salondakilerin alkışlamaları üzerine ''Bunu alkışlamayalım, buna üzülelim'' dedi. Erdoğan, ''Sakal yasaklandı, bıyık yasaklandı. Aynen şimdi olduğu gibi üniversite kapılarında genç kızların başörtüsü yasaklandı. Darbe yapanların eleştirilmesi yasaklandı. Bu ülkenin gerçeklerini, bu ülkenin sorunlarını dile getirmek, konuşmak yasaklandı. Bu yasakları koyanlar ve uygulayanlar, Cumhuriyeti koruma ve kollama bahanesinin arkasına sığınıyorlardı. Cumhuriyeti, cumhurdan, halktan koruyarak belli bir zümrenin hakimiyeti altına almak isteyen bu çarpık anlayışla sadece bu kavrama haksızlık etmekle kalmadılar. Türkiye'nin gelişimine de set çektiler'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ''Cumhuriyeti korumak, rejime sahip çıkma bahanesinin arkasına sığınarak onlar aslında Cumhuriyeti küçülttüler. Halka yabancılaştılar. Bugün Cumhuriyet cumhurla kucaklaşmaktadır. Farkımız budur'' dedi.

Cumhuriyetin bugün halkla birlikte yüceldiğini ve ileri hedeflere doğru yürüdüğünü söyleyen Erdoğan, ''Çözümsüz gibi görünen sorunları çözecek güç ve kudrete sahip olduklarını cümle aleme gösterdiklerini'' belirtti.

-''ESKİDEN BAŞIMIZA GELEN HER MUSİBETİN ARDINDA HEP BİR DIŞ MİHRAK ARARDIK. İÇERİDE ÖCÜYLE, DIŞARIDA DIŞ MİHRAK İLE KORKUTULURDUK. STATÜKONUN DEVAMI BU KORKU İLE TEMİN EDİLİRDİ, SİYASET KURUMU BU KORKULAR VE EVHAMLAR ÜZERİNDEN İTİBARSIZ HALE GETİRİLİRDİ''

Dünyada konuşulan bir Türkiye gerçeğinin var olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eskiden başımıza gelen her musibetin ardında hep bir dış mihrak arardık. Hep öyle adresler verirdik. İçeride öcüyle, dışarıda dış mihrak ile hep korkutulurduk. Anlayış buydu. Statükonun devamı bu korku ile temin edilirdi, siyaset kurumu bu korku dili ile rehin alınırdı, siyaset kurumu, bu korkular ve evhamlar üzerinden itibarsız hale getirilirdi. Çaresiz ve iktidarsız koalisyon hükümetleri bu korku dili ile hareketsiz bırakılırdı. Artık biliyoruz ve öğrendik ki o savunmacı anlayış bizi içimize kapalı hale getiren, bizi sürekli savunma hattında tutan ve özgüvenimizi yaralayan sakat bir anlayıştı.''

Erdoğan, şimdi tam bir özgüvenle muhataplarla eşit ilişkiler kurularak anlatımlar yapıldığını kaydederek, ''AK Parti iktidarındaki Türkiye eski Türkiye değildir. 8 yıl önce iktidara yürürken 3Y ile kıyasıya mücadele edeceğimizi söyledik. Yolsuzluğun, yoksulluğun ve onlar kadar önemli olan yasakların artık kaderi olmadığını bu ülke için söyledik. Sözümüzü tutarak bu 3Y ile mücadele ettik, ediyoruz. Yolsuzluk ve yoksullukla olduğu kadar yasaklarla da mücadelemiz sürüyor'' dedi.

-''DEMOKRATİKLEŞME YOLUNDA ENGELLERİ KALDIRDIK''-

Tam demokratikleşme yolunda ifade özgürlüğü adına birçok engeli ortadan kaldırdıklarını, günlük yaşamı etkileyen, vatandaşa hayatı zehir eden, onların hür iradelerini ipotek altına alan, Türkiye'nin imajını ve itibarını zedeleyen nice yasağa son verdiklerini kaydeden Erdoğan, ''Şimdi soruyorum; lütfen herkes elini vicdanına koysun ve bu soruyu öyle yanıtlasın. Cumhuriyetimiz, bugün 8 yıl öncesine göre daha mı zayıftır, yoksa tam tersine daha mı güçlüdür? Bütün siyasi anlayışlardan, mantıklardan soyutlanarak başını iki elinin arasına alsın, nasıl olsa benim yanımda değil, şöyle bir düşünsün. 'Ya gerçekten 8 yıl önce neydik, bugün neyiz' diye bir sorsun kendine. Türkiye Cumhuriyeti, 8 yıl öncesine göre bugün dünya nazarında daha itibarlı mıdır, yoksa itibar mı kaybetmiştir. Bunu da kendine sorsun'' diye konuştu.

''Türkiye'nin ayyıldızlı bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin pasaportu, Türk Lirası 8 yıl öncesine göre bugün daha mı değerlidir yoksa değer mi kaybetmiştir?'' sorusunu yönelten Erdoğan, şunları kaydetti:

''8 yıl öncesine göre Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları geleceğe daha bir umutla mı bakıyor, yoksa tersi mi? Şöyle yollarında dolaşan arabaların sayısına baktığımız zaman daha tenha duble yollar mı var yoksa yolların adeta ihtiyaca cevap veremez hale geldiği bir Türkiye mi var?

Kaldırdığımız her yasağın ardından korkuların ne kadar yersiz ve gereksiz olduğu ortaya çıktı. Ama biz o yasakları kaldırırken nasıl kıyametler koptuğunu hatırlayın. Paralarda bile Türk Lirası'nın o altı sıfırını atacağımız zaman birilerinin o köşelerinde ne tür yazılar yazdığını ve şu anda da bulundukları yerden ne tür hakaretler ettiklerini düşünün. O zaman 'özür dileyeceğiz' diyenler, ne bu özrü dileyebilmişlerdir ne de paramızın kazandığı o onur sayesinde nasıl ayakta durduklarını hissetmişlerdir. Paradan altı sıfır atılması durumunda enflasyonun patlayacağını söylediler. Attık altı sıfırı ne oldu? Her şey ortada'' dedi.

''BU CUMHURİYET, ÇITKIRILDIM BİR CUMHURİYET DEĞİLDİR. BU CUMHURİYET KÖKÜ MAZİDE OLAN BİR ATİDİR''

Erdoğan, ''Cumhuriyetin çıtkırıldım bir cumhuriyet olmadığını, Cumhuriyetin kökü mazide olan bir ati'' olduğunu belirterek, ''Bugün Türkiye'de var olan bir zihniyet; kendisine millet, yasama, yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Siz, hangi anayasal ve yasal yetkiyle TBMM'ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz?'' dedi.

Erdoğan, attıkları her adımda karşılarına dikilip, ''Cumhuriyet tehlike altına girer, bölünüp, parçalanıp, zayıflarız'' denildiğini ifade etti. Erdoğan, şunları söyledi:

''TRT Şeş... 'Bir kanalı tamamen oraya tahsis edeceğiz' dediğimiz zaman da bunu söylediler. Ne oldu, gitti mi elden? Bölündük mü, parçalandık mı? Biz evhamlara prim vermedik. Yasakları kaldırdık, kaldırıyoruz; reformlarımızı yaptık, yapıyoruz. Pompalanan korkuların ne kadar boş olduğunu milletçe hep beraber gördük. Bu Cumhuriyet, çıtkırıldım bir cumhuriyet değildir. Bu Cumhuriyet kökü mazide olan bir atidir. Bu Cumhuriyet kökü derinlerde olan, büyük ve güçlü bir milletin kurduğu ve yaşattığı bir cumhuriyettir. Statükoyu muhafaza etmek, değişime direnmek, yasaklarda ısrar etmek, Cumhuriyetimize de bu aziz milletimize de yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

''BUGÜN TÜRKİYE'DE VAR OLAN BİR ZİHNİYET; KENDİSİNE MİLLET, YASAMA, YÜRÜTME ÜZERİNDE MUHAFIZLIK GÖREVİ İHDAS EDİYOR. SİZ, HANGİ ANAYASAL VE YASAL YETKİYLE TBMM'YE HİZA VERMEYE KALKIŞIYORSUNUZ? MİLLETİN VEKİLLERİNİ YOK SAYMA CÜRETİNİ NEREDEN ALIYORSUNUZ? MİLLETİN VELİSİ YA DA VASİSİ MİSİNİZ? MİLLETE PATRONLUK MU YAPMAK İSTİYORSUNUZ?''

Bugün Türkiye'de hala öyle bir zihniyet var ki TBMM'yi, yasamayı, yürütmeyi, onlarla birlikte milleti reşit, mümeyyiz, muktedir görmüyor. Kendisine millet, yasama ve yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Allah aşkına; siz bu yetkiyi kimden alıyorsunuz? Hangi Anayasal ve yasal yetkiyle TBMM'ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz? Hangi vasfınızla, kerametinizle siz bu milletten daha iyi biliyorsunuz? Kendi iradenizi milli iradenin üstünde ne zamandan beri görmeye başladınız? Milleti küçümseme, milletin vekillerini yok sayma cüretini nereden alıyorsunuz? Siz milletin velisi ya da vasisi misiniz? Millet, Meclis, yürütme yanılıyor da en doğruyu siz mi biliyorsunuz? Yoksa siz millete patronluk mu yapmak istiyorsunuz? Cumhuriyet, işte sizin bu vesayetçi anlayışlarınızı, milletin üzerinde tasallut etme anlayışınızı çok ciddi manada tespit etti. Üzerinde tasallut kurmasın diye sizin gibi zümrelerin mevkilikleri, milli iradeyi baskı altına almasın diye Cumhuriyetimiz ilan edildi, şimdi de cumhur Cumhuriyetine sahip çıkıyor.''

-''HALK OYLAMASI ÖNCESİNDE SANAL KORKULAR POMPALANDI''-

Başbakan Erdoğan, bu zihniyetin; 1940'lara, 1950'lere, 1960'lara damgasını vurmuş olabileceğini ifade etti. O yıllarda Türkiye'nin neler kaybettiğinin bilindiğini belirten Erdoğan, 2010'ların Türkiye'sinde artık bu zihniyetin kabul edilemeyeceğini söyledi.

780 bin kilometrekarelik vatan toprağındaki 50 milyona yakın seçmenin asla böyle bir vesayeti kabul edemeyeceğini söylediklerini ifade eden Erdoğan, 12 Eylül'deki halk oylaması öncesinde de bu sanal korkuların pompalandığını bildirdi.

''Yargı siyasallaşıyor, AK Parti kendi yargısını kuruyor, kadrolaşacak, yargıyı ele geçirmeye çalışıyor....'' denildiğini anlatan Erdoğan, aradan 2 ayı aşkın bir zaman geçtiğini ve bu iddiaların gerçek dışı olduğunun net olarak ortaya çıktığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, ''12 Eylül öncesinde millete korku yayanlar, milleti ikna edemedikleri gibi yargı camiasını da ikna edebilmiş değiller. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)seçimlerinde aday oldular. Ama kendi camialarında kabul görmeyince, farklı ithamlarla seçimleri karalamaya başladılar'' diye konuştu.

-''SESİ ÇOK ÇIKAN ZÜMRENİN NASIL İPOTEK KOYDUĞU ANLAŞILDI''-

Seçimle HSYK üyelerinin belirlendiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Sesi çok çıkan bir zümrenin, yargı camiası içinde neye tekabül ettiği ortaya çıktı. Bir avuç insanın, nasıl binlerce insanın iradesine ipotek koyduğu anlaşıldı. HSYK seçimlerinde ilk defa 10 binin üzerinde yargı mensubu, kendi hür iradeleriyle şeffaf ve demokratik ortamda oy kullandılar. Şimdi buna yargının siyasallaşması denebilir mi? Türkiye'ye demokrasi, Cumhuriyet geldi ama birilerinin hala haberi yok. Hala birileri belli alanlarda hakimiyet kurmak, hükümranlıklarını sürdürmek istiyor. Kusura bakmasınlar, kimse demokratikleşmeden muaf değildir, milli iradenin hakimiyetinden azade değildir. Bizim yaptığımız Cumhuriyeti de demokrasiyi de tüm alanlarda hakim kılacak adımları atmaktır. Ortada siyasallaşan bir yargı yok, ortada, siyasallaşmış unsurlar tarafından sindirilmiş bir yargının artık tarafsız bir yargıya dönüşümü var. 1960 iradesi sonrasında oluşan statükocu, hizipçi, seçkinci yapının bugün artık değişimci, tarafsız, millet hassasiyetlerini gözeten bir yapıya dönüşümü var. Bizim hiç bir gizli gündemimiz yok. Bizim, birilerinin iddia ettiği gibi gizli bir ajandamız, gizli niyetlerimiz yok. Biz bu Cumhuriyetin nasıl, hangi idealler üzerine kurulduğunu biliyoruz. Bu Cumhuriyeti o ideallere ulaştırmanın samimi mücadelesini veriyoruz. Bizim Cumhuriyeti korumak, kollamak, ideallerini artırmak, itibarını yaşatmak... Bu noktada 8 yıl içinde yaptıklarımız, niyetimizi zaten açık açık ispat ediyor. 8 yıl içinde inşa ettiğimiz yollar, barajlar, okullar, üniversiteler, hastaneler; Cumhuriyeti nasıl yücelttiğimizin delilleridir. En ücra köşeye KÖYDES'le nasıl ulaştığımız ortadadır. 780 bin kilometrekarede 73 milyona ulaştırdığımız hizmetler, bu ülkeye ve millete aşkımızın ve sevdamızın açık delilleridir. Bitti mi? Bitmedi. Daha yapacağımız çok şey var.''

-''HUKUKUN ZORLANARAK TEHDİT EDİLDİĞİMİZE ŞAHİT OLDUNUZ''-

Başbakan Erdoğan, demokrasinin en güzel yanının, seçilenlerin seçen halka sürekli hesap vermesi olduğunu söyledi.

Halkın iradesinin yok sayılması durumunda, başkalarının gelip milletin taleplerini gerçekleştireceğini ifade eden Erdoğan, ''Kimse bu makamların sürekli sahibi değildir. Millet getirir, millet götürür. Kim milletin takdirini kazanırsa o göreve gelir, kime milletin de tepkisini çekerse, desteğini kaybederse görevi bırakır. Bizim için en büyük makam; ne iktidar olmaktır ne bakanlıktır ne de başbakanlıktır. Bizim için en büyük makam, milletimizin gönlündeki yerdir'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, milletten kopuk, ona tepeden bakan, onu hor gören bir rejimin değil, gücünü ve felsefesini milletin aklından, vicdanından alan bir Cumhuriyetin savunucuları olduklarını bildirdi. Henüz yasaklar konusunda ideal bir noktaya ulaşılmadığını belirten Erdoğan, ancak 8 yıl boyunca yasaklarla samimi bir mücadele verdiklerini söyledi.

Kendileri yasaklarla mücadele ederken, yasakları devam ettirmek isteyenler olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Yasaklarla mücadelemizde nasıl yalnız bırakıldığımıza, önümüze nasıl engeller çıkarıldığına, hukukun zorlanarak nasıl tehdit edildiğimize sizler şahit oldunuz. Bunları mazeret olarak söylemiyorum. Birileri istemiyor, engel çıkarıyor diye yasaklarla mücadeleden vazgeçecek değiliz. Ama bugün bazı yasaklardan, sorunlardan dolayı bizi eleştirenlerin, önümüze ne tür zorlukların çıkartıldığını da görmelerini istiyoruz'' diye konuştu.

''TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL, CHP'NİN BUGÜNE KADAR ORTAYA KOYDUĞU STATÜKOCU VE ÖZGÜRLÜK KARŞITI ANLAYIŞTIR''

Erdoğan, ''Türkiye'de başörtüsü sorununun çözümündeki en büyük engelin CHP'nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayış'' olduğunu söyledi.

Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ''başörtüsü sorununu'' belki samimi olarak, belki de halk oylaması öncesinde siyasi istismar aracı olarak gündeme taşıdığını ve sorunu çözeceğini ifade ettiğini hatırlattı.

Kimsenin niyetini sorgulamadıklarını, öyle bir dertleri bulunmadığını belirten Erdoğan, ''Ne yaptığına, ne yapmadığına bakıyoruz. 8 yıl boyunca biz bu meseleyi çözmek ve negatif bir gündem maddesi olmaktan çıkarmak için önce 4-5 yıl hep izledik. Ülkede bir sıkıntı kaynağı olmasın... Fakat daha sonra gündeme getirilmeye başlandı ve yoğun çabalar içerisine girdik'' diye konuştu.

''Başörtüsü sorunu''nun çözümü konusunda milletten destek aldıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

''Çünkü aslolan konuşmak değil, aslolan yaşamak. Yani yapmadıklarınızı söylemek değil, yaptıklarınızı söylemektir. Bizim değerlerimizden gelen budur. Yıllar boyunca yapılan, onlarca, yüzlerce ankette, 'başörtüsü yasağının temel bir insan hakkının ihlali, Türkiye'nin bir ayıbı olduğu' görüşü ortaya çıkmıştır. Biz, ayıbı ortadan kaldırmak için çaba sarfettik ama çabalarımız CHP'nin ve onunla birlikte statükonun engeline takıldı. Hatırlayın, MHP ile yaptığımız Anayasa değişikliği -eksiklerine rağmen bunu da söyleyeyim- CHP'nin itirazıyla Anayasa Mahkemesi'nde iptal edildi. Partimiz hakkında kapatma davası açıldı ve bu davanın maddelerinden biri de buydu. Zamana bıraktığımız, ülkenin demokratikleşmesiyle birlikte artık anlamsız hale geleceğini ve kendiliğinden çözüleceğine inandığımız bu sorunu -dikkat edin biz değil CHP Genel Başkanı dile getirdi- ve Türkiye'nin gündemine taşıdı bu halk oylaması süresince...''

AK Parti'nin, CHP'nin bu girişimine samimi bir şekilde destek vereceğini ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, ''Hatta 'lokomotif olsun, biz vagon olalım' dedik. Bu kadar açık söyledik. Onlar bağcıyı dövmekle uğraşıyor ama bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, biz üzümü yemek istiyoruz. Örnekleri var biliyorsunuz, çarşaflı hanım kardeşlerime eski CHP Genel Başkanı rozet taktı. Arkasından birkaç gün geçti İstanbul'un bir başka semtinde CHP'nin otobüsünden al aşağı ettiler. Mersin'de bir benzerini uyguladılar. Tekme tokat girdiler'' diye konuştu.

''HER ZAMAN YASAKLARI SAVUNAN, ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜNDE SET OLAN, DEĞİŞİME HER ZAMAN KARŞI ÇIKMIŞ OLAN BİR CHP'NİN, SADECE GENEL BAŞKANIN POPÜLİST VE BİREYSEL ÇIKIŞLARIYLA BU ZİHNİYETİNDEN KOPAMAYACAĞI BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKMIŞTIR''

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, eğeer başörtüsünü siyasi istismar aracı olarak kullandıysa millet nezdinde bunun bedelini ödeyeceğini ifade eden Erdoğan,''Ama hayır bu konuda samimi ise işte o zaman meydanlarda böyle bir vaatte bulunurken CHP zihniyetini, CHP geleneklerini, kodlarını dikkati almadığı açıktır. Türkiye'de başörtüsü meselesinin çözümü önündeki en büyük engel, CHP'nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayıştır'' dedi. Erdoğan, şunları kaydetti:

''CHP Genel Başkanı, 'bu meseleyi biz çözeriz' derken her şeyden önce CHP'nin bu sorunun derinleşmesine yaptığı katkıyı gözardı etmiştir. Her zaman yasakları savunan, özgürlüklerin önünde set olan, değişime her zaman karşı çıkmış olan bir CHP'nin, sadece genel başkanın popülist ve bireysel çıkışlarıyla bu zihniyetinden kopamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 87. yıldönümünü kutlarken, Sayın Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonunu, 'her türlü farklılığıyla cumhur gelecek' diyerek, boykot edip etmemeyi tartışan bir CHP, 1940'lardan bugüne gelememiş bir CHP'dir.

Hatırlayın, CHP Genel Başkanı, halk oylaması sürecinde bir türkü tutturdu. '27 Nisan bildirisinden bizim mağdur olduğumuz AK Parti olarak'... Bu vesileyle kazançlı çıktığımızı her gittiği yerde ifade etti. Peki başsavcının geçtiğimiz günlerde Millet Meclisine, milletin vekillerine yönelik açıklamasının hedefi ve mağduru kim? O bildiri, TBMM'ye olduğu kadar CHP'ye de yapılmış bir saygısızlık değil mi? Ne diyor? 'Hayır, o uyarıdır, birilerine kınamadır' diyor. CHP, 27 Nisan'da AK Parti'nin gösterdiği dik duruşu gösterememiş, Meclise, demokrasiye millet iradesine yönelik  o bildiri karşısında geri adım atmayı, sinmeyi içine sindirmiştir. O gün demokratik dik duruşu sergilemeyenler, bugün de aynı ezik, aynı çanak tutan, aynı alkış tutan anlayışı devam ettirmektedir.''

''VAADİN ALTINDA EZİLDİ''-

Kılıçdaroğlu'nun hiçbir hazırlık, hiçbir istişare yapmadan CHP'nin kadim geleneklerini, ideolojik kodlarını hiç hesaba katmadan vaatte bulunduğunu ifade eden Erdoğan, bugün o vaadin altında ezildiğini söyledi.

Meydanlarda verilen her vaatten çark etmek için yapılan her girişimin inanç özgürlüğü, insan hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken başörtüsü konusunu farklı mecralara çektiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Süreç, CHP tarafından başörtülü genç kızların umudunun istismar edildiği aynı zamanda provokasyona açık bir süreç haline getirilmiştir. 'CHP, sonunda demokratikleşiyor mu' diye heyecanlanan CHP'lilerin bile hevesleri kursağında kalmıştır. İşte görüyorsunuz, 'çözelim ama şu şartla' diyerek, bize şartlar dayatmaya çalışıyorlar. Arkadaşlarım ziyaretlerine gittiler. Ne dedik? 'bugünden tezi yok, 12 Eylül akşamı' dedik. TESK'in Genel Kurulu'nda, 'bak hemen talimatı verelim, ben veriyorum' dedim. Kızılcahamam'da söyledik. Akabinde arkadaşlarımızı gönderdik. Biz, sözü bir kere söyleriz, arkasında dururuz.

''BU SORUNUN CHP İLE ÇÖZÜLEMEYECEĞİ, CHP'NİN BU KONUDA SAMİMİ OLMADIĞI VE BÖYLE BİR İRADESİNİN DE BULUNMADIĞI ARTIK NETLİK KAZANMIŞTIR''

İnsan hakları şarta bağlanabilir mi, inanç özgürlüğü koşula bağlanabilir mi? Hiçbir hukuki ve kanuni dayanağı olmayan, mantıksız, gereksiz, gerekçesiz ve çağdışı bir fiili uygulamanın kaldırılması noktasında şart öne sürülebilir mi? Nefes alıp vermek ne kadar tabii ise ne kadar tabii bir insan hakkıysa inancına göre giyinmek de eğitim olanaklarına sahip olmak da o kadar tabiidir, o kadar temel bir insan hakkıdır. Bu sorunun CHP ile çözülemeyeceği, CHP'nin bu konuda samimi olmadığı ve böyle bir iradesinin de bulunmadığı artık netlik kazanmıştır.''

''ÖZGÜRLÜKLER KONUSUNDA EN AZ AK PARTİ KADAR KARARLI, AÇIK FİKİRLİ VE CESUR OLMASI GEREKEN MHP, MAALESEF BİR KEZ DAHA STATÜKONUN YANINDA YER ALMIŞ, ÜLKÜCÜ CAMİAYI VE TÜRK KAMUOYUNU HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATMIŞTIR''

Erdoğan, ''Özgürlükler konusunda en az AK Parti kadar kararlı, açık fikirli ve cesur olması gereken MHP, maalesef bir kez daha statükonun yanında yer almış, ülkücü camiayı ve Türk kamuoyunu hayal kırıklığına uğratmıştır'' dedi.

Erdoğan, ''CHP'nin, başörtüsü sorununu çözümünü engellemekle, makus talihine uygun bir şekilde bir kez daha demokrasinin ve milletin gerisine düşerek, cumhuriyeti bir adım ileri taşıma onuruna kavuşamadığını'' söyledi.

Yasakların ortadan kalkması için verdikleri mücadelede, MHP'nin tavrının da güven vermediğini yaşayarak gördüklerini belirten Erdoğan, ''Arkadaşlarım oraya da gittiler. Gruplarını ziyaret ettiler. 2008 yılında 411 oyla kabul edilen anayasa değişikliğinin iptali karşısında MHP'nin gereken tavrı göstermediğini biliyoruz. Nitekim, son anayasa değişikliği, yargının bu tür keyfi kararlar vermesinin önüne geçecekken, bunun adımlarını atacakken MHP, var gücüyle değişikliğin karşısında durmuş adeta 2008'deki kararını inkar etmiştir'' diye konuştu.   

''Üstelik artık herkes biliyor ki MHP, halk oylamasındaki 'hayır' tavrını kendi tabanına izah dahi edememiş ve büyük bir darbe almıştır'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Özgürlükler konusunda en az AK Parti kadar kararlı, açık fikirli ve cesur olması gereken MHP, maalesef bir kez daha statükonun yanında yer almış, ülkücü camiayı ve Türk kamuoyunu hayal kırıklığına uğratmıştır. AK Parti yasaklarla mücadelesinde bir kez daha yalnız kalmıştır ama milletle başbaşa kalmıştır. Biz bu yolda milletimizle kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Sadece başörtüsü konusunda değil, bu ülkede yıllardan beri süregelen inanca, düşünceye, ifade özgürlüğüne yönelik her türlü yasakla bugüne kadar nasıl kararlı bir şekilde mücadele ettiysek bundan sonra da aynı kararlılıkla mücadele edeceğiz. Çünkü, biz başörtüsünü de diğer yasakların kaldırılmasını da milletimizin hak ettiği ve özlediği temel hak ve hürriyetlerin bir parçası olarak görüyoruz.

Farklı inanç gruplarının, farklı mezheplerin, farklı etnik grupların sorunlarını her zaman kendimize dert edindik, çözmek için samimi çaba harcadık. Bundan sonra da aynı samimiyetle sorunların üzerine gideceğiz. 2011 seçimleri ve ardından başlatacağımız yeni anayasa çalışmaları işte bu özgürlüklerin temel alınacağı bir süreç olacaktır. Ne 2011 seçimleri ne de sonrasında başlatacağımız anayasa çalışmaları sadece belli sorunların, belli özgürlüklerin dikkate alınacağı değil Türkiye'deki her sorununun her özgürlük meselesinin çözüm yoluna kavuşacağı bir süreç olacaktır. Önümüze engeller çıkarıldığında her zaman millete gittik ve milletin desteğini alarak, reformlarımızı gerçekleştirdik. 2011 seçimlerinde de milletimizden alacağımız yetki ve destekle Türkiye'yi prangalarından kurtarmaya, zincirlerinden kurtarmaya, Türkiye'yi ve cumhuriyetimizi büyütmeye, yüceltmeye ve güçlendirmeye devam edeceğiz.''

''MAŞERİ VİCDANA HAVALE EDİYORUZ...''

Özgürlükler konusunda da son sözü milletin söyleyeceğini, son kararı milletin vereceğini söyleyen Erdoğan, ''Biz şimdilik bu noktada, bu meseleyi maşeri vicdana, milletimizin takdirine havale ediyoruz. Meselenin siyasetin müdahalesi olmadan fiilen çözüm yoluna girmiş olması elbette umut vericidir'' diye konuştu.

Erdoğan, ''başörtüsü sorunu''nun, 2011 sonrasında da eşitlik, adalet ve insan hakları zemininde ülkenin gündeminden kalkması için takipçi olmaya devam edeceklerini vurguladı.

Dış politikada geçen hafta yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un Türkiye'yi ziyareti ve kendisinin Finlandiya ziyareti hakkında bilgi verdi.

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun daveti üzerine Atina'da, ''Akdeniz İklim Değişikliği Girişimi'' konulu konferansa katıldığını anlatan Erdoğan, ''Orada ikili, kapsamlı bir görüşmemiz oldu. Akdeniz'de iklim değişikliğini ve çevre kirliliğinin ele alındığı bu önemli ziyaretin yanı sıra yapılan bu ikili görüşme çok çok faydalı bir görüşmeydi. İki ülke ilişkilerini ele alırken bundan sonraki süreci de nasıl şekillendireceğimizi görüştük'' diye konuştu.

Erdoğan, Bandırma'da yaptırılan doğalgaz çevrim santrali, devlet hastanesi ile bir fen lisesinin açılışını gerçekleştirdiklerini, Gönen'de belediye hizmet binasının açılışını yaptıklarını belirterek, ''Bunun yanında seçim mitingi gibi bir mitingi yaparken alana giderken de caddelerdeki ilgi, coşku görmeye değerdi'' dedi.

''ARTIK 'SU AKAR, TÜRK YAPAR' DİYECEĞİZ''

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek'in, ''12. Tarihi Kentler Birliği Genel Kurulu''nda, birliğin yönetim kurulu üyeliğine seçildiğini hatırlatan Erdoğan, birlik hakkında bilgi verdi.

Bu hafta sonu iki önemli tören olacağını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

''Pazar günü Şanlıurfa'da olacağız. Buradaki açılış törenleri öncesinde Ilısu'da olacağız. Ilısu Barajı ile ilgili çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Hasankeyf ile ilgili çok dedikodular, şunlar, bunlar... Şimdi oradaki köyü TOKİ gayet güzel bir şekilde, çok farklı bir yere taşımak suretiyle, yerel mimariyle orada inşa etti. İnşallah, onun da aynı gün açılışlarını yapacağız. Bazı çevreler Ilısu Barajı'nın yapımına engel olma gayreti içindeler. Avrupalıları kandırdılar ama sıkıntıları bizi kandıramıyorlar. Çünkü biz bu konuda kararlıyız. Bunu yapacak gücümüz var. Kararımızı verdik. Süreci hızla başlattık. Çalışmalar hızla devam ediyor. Ilısu, Türkiye'nin en zengin, en büyük barajlarından bir tanesi olacak. İlk üçün içerisinde yer alacak kapasitede bir baraja sahip olacağız. Mardin'iyle Batman'ıyla tüm o çevre farklı güzelliklere, denizin adeta geldiği bir bölge haline orası dönüşecek. Çevrecilik açısından güzel bir yer olacak. Aynı zamanda tabii ki artık 'Su akar, Türk bakar olmayacağız', 'Su akar, Türk yapar' diyeceğiz.'' 

HABER 7-AA
http://www.haber7.com/haber/20101026/Erdogan-Bassavciya-sert-cikti-Canli-izle.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.