Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

16 Mayıs 2024, 06:58:19

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,826
  • Toplam Konu: 4,366
  • Online today: 299
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 187
Total: 187

Adaletin terazisi çarşafa dolandı

Başlatan kilimanjaro, 27 Mayıs 2009, 00:32:07

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Çarşaflı bir kadın, hakkını aramak için gittiği mahkeme salonunda hakim tarafından kovuldu. Olay dün Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesi'nde yaşandı. Mahkeme Başkanı Hakim Ayla Kara, boşandığı kocası hakkında açtığı tazminat davasının duruşmasına katılan Naciye Sönmez'in çarşaflı olduğunu görünce önce uyardı, ardından da çarşafını çıkarmasını istedi. 

İddiaya göre hakim, çarşafını çıkarmaması durumunda duruşma yapmayacağını söyledi. Bunun üzerine şikayetçi olan Naciye Sönmez, peçesini açarak yüzünün görünmesini sağladı. Ancak bu da hakim Ayla Kaya'yı tatmin etmedi.

Hakim, "Böyle olmaz! Bütün çarşafını çıkaracaksın." diyerek Sönmez'i azarladı. Neye uğradığını şaşıran genç kadının, çarşafını çıkaramayacağını söylemesi üzerine hâkim Kaya, "Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem, yargılama başlayamaz." dedi.

Bunun üzerine Sönmez, "Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında böyle bir şey yok. Düşüncelerinizi uygulayabilmek için Atatürk'ün arkasına sığınmayın. Atatürk'ün hanımı çarşaflıydı, sizin gibi yapmıyordu." diyerek tepki gösterdi.

SENİN ALLAH'ININ KANUNLARI BURADA GEÇMEZ!

Davaya başlamayacağını yineleyen Ayla Kaya ise "Sizin Allah'ınız ve Allah'ınızın kanunları burada geçmez." diye bağırdı. Kaya, çarşaflı olduğu için ertelettiği duruşmanın tutanaklarını yazdırmaya başlayınca Sönmez, dışarıdaki insanlara "Bu rezalete şahit olun." diye bağırdı.

Bunun üzerine Hakim Kaya, "Terbiyesiz, ahlaksız, ukala." diyerek hakaret etti. Naciye Sönmez, gördüğü muamele karşısında adeta şoke olduğunu söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti hâkimlerinin insanların kılık kıyafetine göre değil, önüne gelen dava dosyalarına göre yargılama yapması gerektiğini ifade etti.

Sönmez, "Davaya bakan hakim konuyu unuttu, yarım saat benim çarşafımla ilgilendi. Bir hakime yakışmayacak kelimeler söyledi. Örtünmem benim dinimin gereğidir." diye konuştu. Hakim Kaya ise bu konuda konuşmak istemediğini belirterek, basın mensuplarının sorularını yanıtsız bıraktı.22 Mayıs 2009

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=850330
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Hâkime hanım, lütfen özür dileyin!
Ekrem Dumanlı, Zaman Gazetesi, 26 Mayıs 2009

Birkaç gün önce Fatih I. İcra Mahkemesi'nde yaşanan olay, tüyler ürpertici, ibret verici bir manzara çıkardı ortaya. Mahkeme salonuna çarşaflı geldiği için bir hâkim, vatandaşı azarlıyor.
Boşandığı kocası hakkında tazminat davası açan Naciye Sönmez ismindeki kişinin yüzünü açmasını yeterli bulmayan hâkime hanım, "Böyle olmaz! Bütün çarşafını çıkaracaksın." diye gürlüyor. Hakkını aramak için adaletin kapısını çaldığı yerde sert bir fırça yiyen Sönmez "Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında böyle bir şey yok." diyor ama aldırış eden yok. Hâkime hanım coştukça coşmuş gözüküyor, "Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem, yargılama başlayamaz." diyor.

Buraya kadar yaşananlar belli bir oranda kişisel bir gerginliği iletişim kopukluğuna, zıtlaşmaya, gücünü gösterme psikolojisine dayanan otorite arayışlarına bağlanabilir. Hatta bir bakıma "üzücü bir durum; ama bazen böyle nahoş şeyler dünyanın her yerinde yaşanıyor" denerek meselenin üzerine gidilmeyebilir. Ne var ki hâkime hanımın söylediği şu cümleler art arda yapılan hataların hepsine tüy dikmiş: "Sizin Allah'ınız ve Allah'ınızın kanunları burada geçmez."

Adalet dağıtmakla yükümlü bir yargıç böyle mi konuşur? Karşısındaki kişi şeriat talebiyle gelmemiş ki. Sizden hukukî süreci işletmenizi istiyor ve tazminat talebinde bulunuyor. "Sizin Allah'ınız" diye konuşulur mu vatandaşla? "Sizin Allah'ınız" "Bizim Allah'ımız" diye bir ayrım mı var ki hâkime hanım zehir zemberek laflar edebiliyor? Sonuçta vatandaş şeriat mahkemesine müracaat etmiyor; size, yani devletin adalet sistemine, başvuruyor. Ayıp değil mi?

Uzun zamandan beri yargı mensuplarından bir kısmı maalesef insanları incitmeye, kırmaya, küstürmeye devam ediyor. Üzülmemek elde değil. Bir hâkim bir davacıyla böyle konuşur mu? Bir kadın bir kadına (üstelik tanımadığı ve görevi gereği muhatap olduğu bir kadına) bu kadar öfke duyar mı? Daha önemlisi, bir devlet memuru bir vatandaşa "Sizin Allah'ınız" diye başlayan laikçilik nutukları çekebilir mi?

Hâkime hanımın yaptığı yanlışa tepki verenleri de ciddi bir sınav bekliyor: Hukuka saygı! Saygısızlık yapıldığını düşündüğünüz yerde siz de saygısız bir üslup takınırsanız mesele başka bir mecraya kayar ve 'saygısızlıkla' suçladığınıza 'saygınlık' bahşedersiniz. Oysa hak arama, erdemle yürütülecek sabırlı demokratik bir çalışmanın ürünü olmak zorunda. Aksi takdirde zorbalık esas olur ve hukuk sistemi tamamen çöker...

Laiklik din düşmanlığı değildir. Bunu herkes söylüyor. Ama iş, hayatın kendi pratiğine indirgendiğinde laiklik, laikçilerin eliyle bir baskı aracına dönüşüyor. Her mecliste "mahalle baskısı" palavralarına sığınanlar, bu tip olaylar ortaya çıktığında sus pus olmayı tercih ediyor. Belli ki ortada bir hak ihlali var. Yargı mensubu bir fert, görevi sırasında siyasi bir tutum takınamaz; o tutum yüzünden vatandaşına baskı uygulayamaz. En absürt örnekleri zoraki yakıştırmalarla "mahalle baskısı"na delil sayan akademisyenler alenen işlenen hukuk ihlallerine karşı aynı demokratik tepkiyi niçin veremiyor?

Hâkime hanım o kadar kızmış ki adalet aramak için devletin kapısını çalan bir vatandaşa "terbiyesiz, ahlaksız, ukala" diyebiliyor. Kaç gündür bekliyorum ki Fatih hâkimi gazetelerde yer alan haberleri tekzip etsin ve insanların yüreğine su serpecek mahiyette bir açıklama yaparak "ben böyle demedim" gibi bir cümle sarf etsin. Maalesef ne bir özür ne bir açıklama. Şayet nakledilenler doğruysa hâkime hanımın topluma karşı bir özür borcu var demektir. Sırtındaki cübbe, temsil ettiği makam, emaneten yürüttüğü görev özür dileme mecburiyeti getiriyor kendisine. Hiçbir kimsenin husumet oluşturma hakkı yoktur; hele bahsi geçen kişi adalet dağıtmaktan sorumlu bir insansa...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=851649
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

17.6.2009 Tarihli Zaman Gazetesi "Okur Hattı" bölümünde yayınlanan açıklamalar aynen şu şekilde:

22 Mayıs 2009 tarihinde "Adaletin terazisi çarşafa dolandı" başlığıyla çıkan haber ve 26 Mayıs 2009 tarihinde yayınlanan "Hakime hanım, lütfen özür dileyin!" başlıklı yazı nedeniyle adı geçen Fatih Adliyesi Hakimi Ayla Kaya'dan avukatı aracılığıyla bir açıklama geldi. Haberi yapan muhabirimiz Bülent Ceylan, haberi gazeteye vermeden önce Fatih Adliyesi Hakimi Ayla Kaya'ya ulaşmak için çok uğraştığını ancak başarılı olamadığını belirtti. Avukatı aracılığıyla elimize ulaşan açıklamasında, Hakime Ayla Kaya olayın haberde anlatıldığı gibi olmadığını ifade etmiştir. Gazetemizin hukuk danışmanları açıklama geldikten sonra kendisini ziyaret ettiler. Sayın Kaya, haber ve çıkan yazılar nedeniyle çok üzüldüğünü ve bu açıklamanın yayınlanmasının üzüntüsünü biraz olsun hafifleteceğini nazik bir üslupla ifade etti. Biz de hakime hanımın cevap hakkına saygımız gereği gönderdiği açıklamayı yayınlıyoruz. Gönül isterdi ki haber yayınlandığı zaman sayın Hakim benzer açıklamayı yapsa idi ve o açıklamayı yayınlasa idik.

Hakim Ayla Kaya'dan açıklama:
Dosyanın şikayetçisi Naciye Sönmez çarşaflı ve peçeli olarak duruşma salonuna girmiştir. Şikayetçinin kimliğinin bu kıyafet ile tespitinin mümkün olmayacağını düşünen ve Atatürk Cumhuriyet'inde, davacını peçeli hali ile ifadesinin alınamayacağını beyan eden müvekkilem hakim, şikayetçiden peçesini çıkararak, başörtüsü ile ifade vermesini istemiştir. Bunun üzerine şikayetçi başörtüsü olmadığını bonesinin bulunduğunu ifade etmiştir. Bu konuşmalar olurken, mahkeme salonu dışında bekleyen Naciye Sönmez'in kardeşi duruşma salonuna girerek "Ne oluyor? Kardeşimin çarşafı neden çıkarılıyor?" diyerek mahkemeye ve hakim olan müvekkilime müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine müvekkilim CMK 203. maddesi uyarınca duruşmanın düzenini bozan Naciye Sönmez'in kardeşini mübaşir aracılığıyla dışarıya çıkartmıştır. Bu şekilde salonda müvekkilim Hakim Ayla Kaya, şikayetçi ve zabıt katibi olmak üzere üç bayan kaldığını belirterek, Naciye Sönmez'den yeniden ifade vermesini istemiştir. Ancak şikayetçi ifade vermek yerine olayı başka boyuta taşıyarak, Atatürk'ün hanımının da başının kapalı olduğu, bu ülkeyi Çanakkale'deki şehitlerle birlikte kendisi gibi olanların kurtardığını, vatanı yine savunmak lazım gelirse müvekkilimden önce kendisinin savunmaya geleceğini, müvekkilimin hareketinin zulüm olduğunu, öbür dünyada müvekkilim ile kendisinin karşı karşıya geleceğini müvekkilime söylemiş ve "Allah birdir" diye bağırmıştır. Müvekkilem Hakim Ayla Kaya da "Allah'ın birliğine kimsenin itirazının bulunmadığını" söylemiştir. Bunun üzerine şikayetçi müvekkileme "Burada Allah'ın kanunları geçerlidir" diye bağırarak eli ile önündeki masaya vurmuştur. Müvekkilem ise Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hakimi olarak burada Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını uygulamakla görevli olduğunu, Allah'ın kanunlarının burada tartışılmayacağını, Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarının uygulanacağını, ifadesini buna göre vermek zorunda olduğunu söylemiştir. Buna rağmen Naciye Sönmez ifade vermemekte ısrarcı olunca müvekkilem hakim; duruşma düzenini bozan Naciye Sönmez'e duruşmadan çıkmasını ihtar etmiştir. Naciye Sönmez dışarıya çıkarken duruşma salonu önünde bekleyen kişilere "bu rezalete şahit olun" diye bağırarak olay yerinden uzaklaşmıştır.

Bu cevap ve düzeltme yazımızı yayınlayarak en azından olaya tarafsız bir gözle baktığınızı, yanlı davranmadığınızı görmek müvekkilemin üzüntüsünü biraz olsun hafifletecektir.
Saygılarımızla,
Av. Sema Alioğlu & Av. Kazım Alioğlu
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Yukarıda tamamı iktibas edilen bu açıklamaya göre adı geçen hakim "şikayetçiden peçesini çıkararak, başörtüsü ile ifade vermesini istemiştir." Buna gerekçe olarak da kimlik tespitinin peçeli vaziyette yapılamayacağını ileri sürmüştür. Peçeli bayanın kimlik tespitinin sağlıklı yapılamayacağı hususunda kanaatimce de herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak anlaşılan o ki, hakimin hedefi sadece peçe değil. Peçeyle birlikte çarşafın da çıkartılmasını şart koşmuş. Nitekim açıklamanın devamı aynen şu şekilde: "Bunun üzerine şikayetçi başörtüsü olmadığını bonesinin bulunduğunu ifade etmiştir. Bu konuşmalar olurken, mahkeme salonu dışında bekleyen Naciye Sönmez'in kardeşi duruşma salonuna girerek "Ne oluyor? Kardeşimin çarşafı neden çıkarılıyor?" diyerek mahkemeye ve hakim olan müvekkilime müdahalede bulunmuştur." Özetle hakim şikayetçiden çarşafını çıkartarak başörtüsü ile ifade vermesini istemiş, şikayetçi ise yanında başörtüsü bulunmadığını, sadece bonesinin olduğunu ifade etmiş ve bu şekilde bir kılık kıyafet "dayatmasını" kabul etmemiştir. Yani ortada bir hakimin kanunların kendisine vermiş olduğu kimi görev ve yetkileri kötüye kullanması ve keyfi ve ideolojik düşüncelerle bir vatandaşın kılık kıyafet özgürlüğünü kısıtlamasıyla ilgili bir vaka bulunuyor. Ve maalesef bu tür vakalar daha önceden de ülkemizde yaşanmıştı. Nitekim 2003 yılında da benzer bir olay yaşanmış ve konu uzun bir süre gündemi meşgul etmişti. Hafızamızı tazelemek ve benzer durumda olan iki olay hakkında bir kanaat elde etmemize yardımcı olabilmesi için 2003 yılında yaşanan bu olayla ilgili bazı haberleri aşağıya alıntıladım:

'Yargıtay'daki başörtüsü yasağı adlî bir skandal'

Hukukçular, Yargıtay'da yapılan duruşmada başörtülü sanığın duruşma salonundan çıkartılmasını, adil yargılanma ve savunma hakkının açık bir ihlali olarak değerlendirdi. Böyle bir uygulamanın, adaletin tecelli etmesi gereken en üst yargı organında uygulanmasının adaleti temelinden sarsacağına ve Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde zor durumda bırakacağına dikkat çekiliyor.

Eşi başörtülü olan milletvekillerinin davet edilmediği 29 Ekim resepsiyonunun ardından Hatice Hasdemir Şahin'in sanık olarak yargılandığı davada duruşma salonundan çıkarılması yeni bir kamusal alan tartışması başlattı. Önceki gün Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'le birlikte 63 belediye görevlisinin yargılandığı duruşmada meydana gelen skandalı değerlendiren hukukçular, bugüne kadar mahkeme salonlarına başörtülülerin alınmaması gibi bir uygulama görülmediğine işaret etti.

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan'ın başörtülü sanığı salondan çıkarmasına destek verirken, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, ceza hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer başta olmak üzere çok sayıda hukukçu ve sivil toplum örgütünün temsilcisi uygulamayı hukuka aykırı buldu.

Hukukçular, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'ya göre savunma hakkının kutsal olduğunu vurgulayarak, bu hakkın engellenmesinin hukuki hiçbir dayanağının bulunmadığını kaydetti.

Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanıyor. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de adil yargılanma ve savunma hakkının ihlal edilemeyeceği hükme bağlanıyor. Başını örten bayanların sanık, tanık ve izleyici olarak duruşmalara katılamayacağına ilişkin hiçbir hukuk kuralı bulunmuyor. Söz konusu maddede duruşmanın düzenini bozan herkesin salondan dışarı çıkarılacağı belirtiliyor. Hukukçular, duruşmanın düzeninin taşkınlık, gürültü, kargaşa çıkarma gibi hareketlerle bozulacağına dikkat çekerek, bir bayanın başörtülü olmasının duruşmanın düzenini bozduğu şeklinde yorumlanmasına tepki gösteriyor.

Ceza hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, başörtülülerin mahkeme salonuna alınamayacağına ilişkin herhangi bir yasa ya da yönetmelik bulunmadığına dikkat çekerek, Yargıtay 4. Ceza Dairesi başkanı tarafından yapılan uygulamanın münferit bir olay olduğunu söyledi. "Ben mahkeme başkanı olsam başörtülü sanığın savunmasını alırdım." diyen Dönmezer, üniversitelerdeki başörtüsü yasağıyla diğer kamusal alanlarda başörtüsü takılmasının birbirine karıştırılmamasını istedi.

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, mahkemede sanık ve tanık olarak bulunan kişilerin hastaneye giden hasta gibi kamu hizmeti alan insan statüsünde olduğuna işaret ederek, "Başörtüsü yasağını sanık ve tanıklara uygulamak, zorlama bir yorum olur. Bu uygulama insan hakları açısından açıklanabilir olmaktan uzaktır." dedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok da başörtüsü yasağının hakim avukat gibi yargıda görevli kişiler açısından geçerli olduğunu, ancak tanık ve sanıklar hakkında böyle bir kuralın uygulanamayacağını ifade etti. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahri Öztürk, Yargıtay dairesinin başörtüsü gerekçesiyle sanığın savunmasını almadan karar vermesi halinde Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum olacağını söyledi. Hukuka aykırı olan bu uygulamanın Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu'na göre mutlak bir bozma sebebi teşkil ettiğini anlatan Öztürk, şöyle konuştu: "Bu, asla kabul edilemeyecek, hukuka aykırı bir yaklaşımdır. İnsan hakları ve hukuk kurallarıyla taban tabana zıt. Kamusal alan bu şekilde anlaşılacak olursa devlet hastanelerinde, belediye otobüslerinde de başörtüsünün yasaklanması gerekir. Bu tür uygulamalar Atatürkçülük ve laikliğe zarar vermekten başka sonuç doğurmaz."

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Hüseyin Biçen ise, "Mahkeme salonu kamusal alan olarak anlaşılırsa o zaman devlete ait cezaevlerinin de kamusal alan olması gerekir. Bu durumda mahkum olan bir başörtülü sanığın başı zorla açtırılarak mı cezaevine konulacaktır." şeklinde soru yöneltti. Terör örgütü PKK'nın elebaşısı Abdullah Öcalan'ın yargılandığı davada şehit aileleri adına müdahil avukat olarak davada yer alan Av. Mehmet Emin Bağcı, birçok başörtülü şehit yakınının PKK duruşmalarına müdahil olarak katıldığını hatırlattı. Bağcı, "Türkiye Cumhuriyeti'ni terörden korumak için şehit olan bu insanların başörtüsü takan anneleri ve kardeşleri de mi duruşma salonuna alınmamalıydı?" diye sordu. Avukat Bağcı, binlerce insanın ölümünden sorumlu olan terörist Öcalan'ın bile adil bir şekilde yargılandığını ve savunma hakkını tam olarak kullandığını dile getirerek, "Terör örgütü elebaşısına tanınan savunma hakkı başörtülü bir bayandan esirgenmemelidir." diye konuştu.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, Hatice Hasdemir olayını insan hakları ihlali olarak komisyonun gündemine alacağını söyledi. Elkatmış, olayın insan hakları ihlalinden öte bir olay olduğunu ifade etti. Elkatmış, "Savunma hakkı kutsal değil mi? Başörtülü insanlar hastaneye, postaneye gidemeyecek mi?" diye sordu. Elkatmış, sorunları çözme konumunda olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de olayları gerdiğini ve insanları yıprattığını ileri sürdü. Bir kamu bankasında çalışan tanıdığının kendisine, "Bundan sonra kamu bankasına gelen başörtülülerin mevduatlarını almayacağız. Paraları olan başörtülülere de paralarını vermeyeceğiz." şeklinde espri yaptığını ifade eden Elkatmış, bu sözlerin başörtüsüyle ilgili yasağın vardırılmak istendiği boyutu ortaya koyduğunu vurguladı.

DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Bayar da Erzurum'da yaptığı açıklamada, başörtülü sanığın mahkeme salonundan çıkartılmasını, abes ve münasebetsiz bir tartışma konusu olarak değerlendirdi. Türkiye'de her gün yeni bir tartışma konusunun çıkarıldığını belirten Mehmet Ali Bayar, şöyle konuştu: "Bu yeni bir gelişme. Bugüne kadar Türkiye'nin adalet sisteminde olmayan bir uygulama. Türkiye'nin bu tür meselelerle kaybedecek zamanı da, enerjisi de yok. Mahkeme kamusal alan değil, açık bir alandır."

Toplumun her kesimi tepki gösterdi

Ankara'da bir sanığın başörtülü olduğu gerekçesi ile mahkeme salonundan dışarı çıkarılmasına toplumun tüm kesimleri tepki gösteriyor. Bazı sivil toplum kurulu temsilcileri ile gazeteciler, tepkilerini şöyle dile getirdi.

Radikal Gazetesi yazarı İsmet Berkan: Yaşanan olay kabul edilemez. Kamusal alanda kendi çalışanlarına birtakım kısıtlamalar getirilmesini anlayabilirim; fakat sadece başörtülü olduğu için bir insanın savunma hakkının elinden alınması asla kabul edilemez.

Hürriyet Gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever: Sanık olan bir kişinin kendini müdafaa hakkından men edilmesi, kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumdur. Etrafına zarar vermediği sürece tüm insanlar mahkemede rahat bir şekilde kendini savunur. Korkarım bir müddet sonra 'buralara tesettürlüler giremez' diye yazılar asacaklar.

Gazeteci-yazar Sibel Eraslan: Olay insan yaşamına yapılmış tecavüzdür. Savunma hakkı dünyada 'yaşama hakkına bağlı insan hakkı' olarak kabul edilir. Hiçbir şekilde çiğnenemez. Bu bir hukuk cinayetidir. Ülkemizde hukuk ve yaşama hakkı olmadığını gösteriyor.

Morçatı Yön. Kur. Üyesi Siper Güvenç: Her insan gibi, her kadın gibi Hatice Hasdemir'in de kendini savunma hakkı vardır. Olay bir kadın hakları ihlalidir. Hiçbir kadın kılık kıyafetine göre sınıflandırılmamalıdır. Haklar hangi düşüncede hangi kıyafette olursa olsun herkes için eşittir.

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Sadıkoğlu: Mahkeme başkanının bir sanığı başörtülü olduğu gerekçesiyle duruşmadan çıkarması insan haklarının, hukukun, adil yargılanma hakkının ve savunma hakkının ihlalidir.

Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği Başkanı Hülya Şekerci: Bu bir skandaldır. Bu olay başörtüsünün kamusal alandan tasfiye edilmesiyle bile yasakçı zihniyetin hızını alamadığını göstermekte ve Türkiye'deki hukuk sistemini yeniden tartışmaya açmaktadır.

İHD Başkanı Hüsnü Öndül: Başörtülü bir sanığın duruşma salonundan çıkarılması her şeyden önce insan haklarına aykırıdır. Eğer bu konu yaygınlaşırsa bundan böyle demek ki tapu dairelerine de, hastanelere de, vergi dairelerine de başörtüsüyle hiç kimse giremeyecek demektir. Böyle bir uygulama ancak diktatörlük rejimlerinde olabilir. Türkiye'de devlet kendi memuruymuş gibi bütün kadınların kılık kıyafetlerine karışıyor. Askere giden, şehit olan askerlerin annesini, kız kardeşini başörtülü diye orduevine almıyorsunuz. "Mahkeme salonuna mayoyla girilemiyorsa başörtüsüyle de girilemez" denilerek konu saptırılıyor. Kadınların yüzde 70'inin başlarını örttüğü bir ülkede mayoyla başörtüsü karşılaştırılamaz.

KAD–BİR Başkanı Ayşe Serap Şahiner (Kadınlar Kültür ve Dayanışma Derneği): Hatice Hasdemir duruşma salonundan çıkarılarak savunma hakkı açıkça engellenmiştir. Savunma hakkının kutsallığı hukukta tartışılmaz bir ilkedir. Bu hakkın yüksek yargıda engellenmesi ile hukuk sistemimiz maalesef onarılması zor bir yara almıştır. Ayşegül Doğan, Murat Aydın; İstanbul, Ankara

Af Örgütü: Başörtüsü ifade özgürlüğünün bir parçasıdır

Uluslararası Af Örgütü, dinin gereklerini yerine getirmenin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açıkladı. Örgüt, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve encümen üyelerinin Yargıtay'daki davasında sanık Belko çalışanı Hatice Hasdemir'in türbanlı olduğu gerekçesiyle mahkeme salonundan atılmasına tepki gösterdi.

Af Örgütü yetkilileri Zaman'ın sorusu üzerine, Hasdemir olayına ilişkin bütün verilere ulaşamadıklarını, ancak dini yaşama serbestisini ifade özgürlüğü olarak gördüklerini açıkladı. İnsanların ne giyeceklerine devletin değil, kişilerin karar vermesi gerektiğini kaydeden yetkililer, "Başörtüsü ya da haç takmayı ifade özgürlüğünün önemli bir parçası olarak görüyoruz." açıklamasında bulundu. Brüksel, Zaman

Yargı çevreleri tepki gösterdi: Savunma hakkı kısıtlanamaz

Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan'ın önceki gün bir duruşmaya katılan başörtülü sanığı mahkemeden çıkarması, yargı çevrelerinden tepki gördü. İzmir Barosu Başkanı Bahattin Özcan Acar, mahkeme başkanının başörtülü sanığı salondan çıkarmasının savunma hakkını kısıtladığını belirtti. Acar, Fadıl İnan'ın mayo ve türban karşılaştırmasıyla da teşbihte hata yaptığını söyledi.

Mahkemelerde görev yapan memurların başörtüsü takmasıyla, savunma için mahkemeye gelen vatandaşın başörtüsü takmasının farklı değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Acar, şunları söyledi: "Mahkeme salonları kamusal alan. Orada görev yapanların başörtülü olması yasak. Ancak kendisini savunmak için mahkemeye gelen sanığın mahkeme salonunda başörtüsüyle bulunması gayet normal. Hakim, mahkeme salonunun inzibatını sağlar; ama başörtüsü konusu inzibatla alakalı değil. Her vatandaşın, savunmasını yapma özgürlüğü vardır. Ben türbanlı sanığa yapılan davranışın, sanığın savunma hakkını kısıtladığını düşünüyorum."

Baro Başkanı Acar, Hakim İnan'ın, "Mayolu biri gelse dinleyecek miydik?" şeklindeki sözlerine de katılmadığını söyledi. Mayo ve türbanın çok farklı şeyler olduğunu ve aynı kategoride değerlendirilmemesi gerektiğini vurgulayan Acar, İnan'ın bu karşılaştırmayla teşbihte hata yaptığını kaydetti.

'Sanık, kamu hizmetinden yararlanan konumunda'

Adana Baro Başkanı Necati Erdem de, "Mahkeme salonu kamuya ait bir yerdir. Ancak sanık ve tanık, kamu hizmetinden yararlanan konumundadır. Bu anlamda mahkeme 'senin ifadeni almam' deme hakkına sahip değil." açıklamasında bulundu.

Mahkeme heyetinin duruşma salonunda yasaya aykırı bir durum varsa tutanak düzenleyerek ilgili kişileri dışarıya çıkarılabileceğini belirten Baro Başkanı Necati Erdem, "Böyle bir tutumla karşılaşan sanık susma hakkını kullanabilir, savunma yapmak isterse avukatı aracılığıyla savunmasını yapar. Ancak mahkeme heyeti 'yargılama yapmıyorum' deme hakkına sahip değildir, yalnızca duruşmayı erteleyebilir. Mahkeme heyeti kesinlikle sorgu yapmak, sanığın savunmasını almak zorundadır." diye konuştu.

Ankara Barosu Başkanı Semih Güner, Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nde bir duruşmada türbanlı sanığın salondan çıkarılmasını değerlendirirken, "En kutsal hak olan savunma hakkının kullanılması hiçbir hal ve koşulda kısıtlanmamalıdır.'' dedi. Güner, yaptığı yazılı açıklamada, Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl İnan'ın uyarısına rağmen türbanını açmadığı için sanığın duruşma salonundan çıkarıldığını basından öğrendiklerini kaydetti. Savunma hakkının kullanılmasının hiçbir hal ve koşulda kısıtlanmaması gerektiğini ifade eden Güner, şöyle devam etti: "Ancak laik hukuk devletinde mahkeme salonunda simgesel bir uygulamayı kabul etmek de mümkün değildir. Hakkın bu düşünce ile kullanılması laik hukuk devleti anlayışını zedeler niteliktedir. Basından Belko yöneticilerinin görevleri nedeniyle yargılandığı bir dava olduğunu öğreniyoruz. Kayıtlarımızda Avukat Hatice Hasdemir'in Belko Hukuk Müşaviri olarak görev yaptığını biliyoruz. Meslektaşımızın görevini yaparken türbanla duruşmaya katılamadığı ortamda, avukatlık görevinin uzantısı olan bir davada sanık sıfatıyla da olsa yargılandığı aşamada türban ile duruşmaya çıkmamalıdır. Duruşmada üstlendiği görevi, gereği gibi yapıp yapmadığı tartışılıyorsa, başı açık olarak duruşmaya girmesi gerekir.''

Hukuki Araştırmalar Derneği Genel Başkanı Avukat Yakup Erikel de savunma hakkının kutsal olduğunu belirterek, bu hakkın engellenemeyeceğini ifade etti. Bu konunun Anayasa'da düzenlendiğini hatırlatan Erikel, şunları kaydetti: "Kamusal alan tartışması ancak kamu görevi yapanlar için söz konusu olabilir. Mahkemelerde sanık, tanık, bilirkişi sıfatıyla davet edilen kişiler için kamu alanından bahsedilemez. Yapılan uygulama kesinlikle hukuk dışı olup yasal bir dayanağı yoktur. Hukuk adına bu uygulamayı kınıyoruz. Açıkça insan hakları ihlal edilmiştir.''

http://arsiv.zaman.com.tr/2003/11/08/haberler/butun.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

METİN ARSLAN - ZAMAN

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Fatih Hakimi Ayla Kaya'yı, çarşafını çıkarmadığı için mahkeme salonundan çıkardığı kadınla girdiği tartışmada "Terbiyesiz, ahlaksız, ukala'' sözleri nedeniyle hakaretten suçlu buldu. Kurul, Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin Kaya'nın hakaret suçundan beraatine ilişkin kararını oy çokluğuyla bozarak, dosyayı yeniden karar verilmek üzere daireye gönderdi.

İstanbul Adalet Komisyonu'nun hazırladığı fezlekeye göre mahkemedeki olay şöyle gelişti: Naciye Sönmez, 21 Mayıs 2009 tarihinde davacı sıfatıyla Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesi'nde davasını takip ediyordu. Üzerinde çarşafı olduğu halde duruşma salonuna girdi. Hâkim Ayla Kaya, kimlik tespiti için yüzünü açmasını istedi. Sönmez ise peçesini yüzünün görünebileceği kadar çenesinin altına indirdi. Ancak yargıç, salondaki erkekleri dışarı çıkararak Sönmez'in başını tamamen açmasını istedi. Kaya, başını açmayan kadına, "Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem, yargılama başlayamaz." dedi. Sönmez de, "Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında böyle bir şey yok. Düşüncenizi uygulayabilmek için Atatürk'ün arkasına sığınmayın, Atatürk'ün hanımı çarşaflı idi, sizin gibi yapmıyordu. Başımda başka örtü yok. Sadece bonem var, çıkartamam, inancım gereği örtünüyorum, bana neden zulmediyorsunuz, ikimiz de öleceğiz, Allah'ın huzuruna çıkacağız." dedi. Hâkim de bu sözlere "Senin Allah'ın burada olmaz. Onun kanunları burada geçmez." cevabını vererek, duruşmayı başka bir güne erteledi. Sönmez de mahkeme salonunun kapısını açıp, "Uğradığım haksızlığa ve bu rezalete herkes şahit olsun." dedi. Hakim de kadının arkasından, "Burada ne rezalet var, terbiyesiz, ahlaksız, ukala çık git." diyerek bağırdı.

Naciye Sönmez'in şikâyeti üzerine Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 2010 yılı Ekim ayında tanıkları dinledi ve son soruşturmanın açılmasına karar verdi. Mahkeme, hakim Ayla Kaya'nın hakaret suçundan yargılanması için dosyayı ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay'a gönderdi. Davaya Yargıtay 2. Ceza Dairesi baktı. Burada savunma yapan Hakim Kaya, asıl hakarete uğrayanın kendisi olduğunu belirtti. Daire, hâkimin hakaret ettiği yönünde vicdani kanaatin oluşmadığı gerekçesiyle, Ayla Kaya'nın beraatine karar verdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, beraat kararına itiraz etti. Başsavcılık, hakimin "Terbiyesiz, ahlaksız, ukala, çık git." şeklinde sözler sarf ederek, Sönmez'in onur, şeref ve haysiyetini rencide ederek, hakaret suçunu işlediğini öne sürdü. Başsavcılığın, itirazı üzerine dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na taşındı.

Dün yaptığı toplantıda, hâkimin hakaret ettiğine ilişkin delillerin sabit olduğunu tespit eden genel kurul, beraat kararını bozdu ve dosyayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Ceza Dairesi'ne gönderdi. Hâkim Kaya, hakaret suçundan 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1309807&title=hâkim-carsafiyla-durusmaya-giren-kadina-hakaretten-yargilanacak