Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

01 Kasım 2024, 03:02:37

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,219
  • Latest: sezai04
Stats
  • Toplam İleti: 8,881
  • Toplam Konu: 4,415
  • Online today: 20
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 108
Total: 108

Deniz Feneri soruşturmasında görevden el çektirilen savcıların durumu tartışılyr

Başlatan kilimanjaro, 06 Eylül 2011, 07:56:33

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Deniz Feneri e.V savcıları 27 Ağustos itibariyle görevden alınmıştı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kararıyla Deniz Feneri e.V. Derneği'nin soruşturmasını yürütmekte olan Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdulvahap Yaren bu dosyayla ilgili görevden alınmış, yerlerine Ankara Cumhuriyet Savcıları Veli Dalgalı ve Hakan Tektaş getirilmişti.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), sanıkların evrakta tahrifat yapıldığı iddialarını da içeren şikayeti üzerine Deniz Feneri ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılar hakkında inceleme başlatmış ve iki müfettiş görevlendirmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevden el çektirme kararı bu gelişmeler üzerine alınmıştı.

Görevden alınan savcılar tahrifat iddiaları hakkında konuştu: Yapılan rutin bir işlemden ibaret

'Evrakta tahrifat' yapıldığı gerekçesiyle 3 savcıyı Deniz Feneri soruşturmasından alan HSYK'nın bu kararına İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen'den destek geldi. HSYK'nın konuyla ilgili görüşlerine başvurduğu Fikret Seçen'in, 'kararın üzerini örtme' usulünün soruşturma ile hiçbir ilgisi bulunmayan 3. şahıslara zarar verecek şekilde uygulanmasının mümkün olmadığını belirttiği öğrenildi.

Deniz Feneri soruştumasında dosyadan el çektirilen savcıların 'evrakta tahrifat' yapmalarını haklı gösterme çalışmaları sürüyor. Mahkemeye sunulan evrakta bir kısım yerlerin üzerinin kapatılmasını 'rutin bir işlem' olarak tanımlayan savcıların bu görüşünün doğru olmadığı ortaya çıktı.

HSYK'nın konuyla ilgili görüşüne başvurduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen'in görüşleri, Deniz Feneri savcılarını bir kez daha haksız çıkardı. Seçen'in soruşturmanın gizliliği ve güvenliği için bazı durumlarda bir tedbir olarak uygulanabilen 'kararın üzerini örtme' usulünün soruşturma ile hiçbir ilgisi bulunmayan 3. şahıslara zarar verecek şekilde uygulanmasının mümkün olmadığını belirttiği öğrenildi. Seçen'in bildirdiği görüşte, ancak 'soruşturmanın gizliliği ve güvenliği' açısından böyle bir tedbir kararının alınabileceğini belirttiği kaydedildi. Deniz Feneri dosyasını Ergenekon davalarının rövanşı olarak gören bazı çevrelerin girişimleri de boşa çıktı. Ergenekon savcıları hakkında HSYK'ya onlarca şikayet yapılırken bu şikayetlerin hiçbirinin 'evrakta tahrifat' ile ilgili olmadığı tescil edildi.

DENİZ FENERİ'NE BALYOZ ETKİSİ

Yaptıkları işlemlerden dolayı haklarında HSYK tarafından soruşturma açılan Deniz Feneri savcılarının imza attığı skandallar sadece 'evrakta tahrifat' ile sınırlı değil. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmadan el çektirilen Savcılar Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdulvahap Yaren'in tutuklamalar için 'Hakim Oktay Kuban' taktiğini kullandıkları tespit edildi. Haklarında tutuklama kararı verilen Balyoz sanıkları, tutukluluklarına itiraz için Oktay Kuban'ın hakimi olduğu İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin nöbetini beklemişler ve Kuban'ın nöbetinde tahliye olmuşlardı. Deniz Feneri savcılarının da tutuklama için aynı taktiği kullandıkları iddia edildi. Türkaslan, Tamöz ve Yaren'in, gözaltına alınan Deniz Feneri şüphelilerinin tutuklanması için Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi'nin nöbetini bekledikleri ileri sürüldü. Savcıların işlemleri, "Deniz Feneri soruşturması 'Ergenekon' ve 'Balyoz' davalarının 'rövanşı' haline getirilmeye mi çalışılıyor?" sorusunu akıllara getirdi.

ÇETİN DOĞAN'DAN MÜLHEM

Aralarında eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın da bulunduğu Balyoz sanıkları hakkında mahkeme tutuklama kararı vermişti. Balyoz sanıkları bu tutuklama kararına itiraz etmek için Diyarbakır hakimi iken HSYK'nın kararıyla İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine getirilen Hakim Oktay Kuban'ın nöbet zamanını beklemişlerdi. Hakim Kuban da bu beklentileri boşa çıkarmayarak Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 19 sanığı 'statüleri sebebiyle' tahliye etmişti. Deniz Feneri savcılarının da aynı taktiği, bu kez tutuklama için kullandıkları iddia edildi.

Savcılar yasal süreleri aşma pahasına gözaltı sürelerini uzatmışlar ve Deniz Feneri şüphelilerini Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi'ne çıkarmışlardı. Soruşturmanın ilk dalgasında gözaltına alınan şüpheliler, sorgu ve ifade işlemleri cumartesi akşamı tamamlanmasına rağmen, aynı gün nöbetçi mahkemeye çıkarmak yerine bekletilip, bir sonraki gün, yani pazar günü Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi'ne çıkarılmıştı. Mahkeme Zahit Akman, Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik'in tutuklanması yönünde karar vermişti. 6 Temmuz tarihinde saat 07:30'da Zahit Akman, saat 14:00'de Zekeriya Karaman, saat 12:00'de ise Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve Erdoğan Karar gözaltına alındı. Savcılar her defasında yasal haklarını kullanarak 3 defa gözaltı sürelerini uzattı. Şüphelilerin ifade işlemleri 09 Temmuz'da bitmesine rağmen, mahkemeye çıkarılmadılar. 10 Temmuz'da çıkarıldıkları mahkemece de tutuklandılar.

YASAL SÜREYİ AŞTILAR

Deniz Feneri davası kapsamında haklarında yakalama kararı çıkan şüphelilerin sorgu ve ifadelerinin alınma işlemlerinde yasal gözaltı sürelerinin aşıldığı ortaya çıkmıştı. Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi'nin nöbetçi olmasının beklendiği bu zaman aşımının cezasının 'yer değiştirme' olduğu belirtildi. Deniz Feneri soruşturmasından el çektirilen savcılar Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdulvahap Yaren'in yasal süreleri aştığı şüpheli avukatlarınca tutanaklarla ispatlanmıştı. HSYK'nın soruşturduğu savcıların, başmüfettişlerin raporu doğrultusunda yerlerinin değiştirilip değiştirilmeyeceği kamuoyunca merak ediliyor. Savcıların, soruşturma kapsamında gözaltına alınan zanlıları ifadelerinin tamamlanması sonrasında ilgili nöbetçi mahkemeye göndermeyip, ek gözaltı süresi isteyerek 'tutuklama kararı verecek mahkemeyi' bekledikleri iddia ediliyor.

YENİ ŞAFAK
http://www.haber7.com/haber/20110904/Fener-savcilari-tahrifati-itiraf-etti.php



Zekeriya Karaman'ın avukatı Prof. Dr. Ersan Şen: Kararın üstü kapatıldı

Soruşturma kapsamında tutuklanan Zekeriya Karaman'ın avukatı Prof. Dr. Ersan Şen ise "Anayasının 138'inci maddesinin son fıkrasında hakim ve mahkeme kararlarının, değiştirilmeksizin ve geciktirilmeksizin uygulanması gerektiği yazar. Buradan anlaşılan, gizliliği korumak için bile olsa kararın üzerin kapatılamaz" dedi. Prof. Şen, temel şikayetlerinin tüzel kişilerin mal varlığına el koyma talebine mahkemenin reddetmesine rağmen, savcıların bu kararın üzerini örttmesi olduğunu söyledi.

Prof. Şen, şunları söyledi: "Anayasının 138'inci maddesinin son fıkrasında hakim ve mahkeme kararlarının, değiştirilmeksizin ve geciktirilmeksizin uygulanır. Buradan anlaşılan; gizliliği korumak için bile olsa kararın üzerin kapatılamaz. Bizim olayımızda savcılık mahkemeden arama ve el koyma talep ediyor. Mahkeme bunu gerçek kişiler için kabul ediyor, tüzel kişiler hakkındaki talebiyse reddediyor. Buna karşı savcılık ya bunun gerekli olduğunu gösterir belgelerle müracaat etmeli ya da itiraz etmeli ama bunu yapmadılar. Kararın ret kısımlarını kapattılar. 6 ay sonra bundan haberimiz oldu ve itiraz ettik. Buna izin veren anayasa ve kanun yok"

İtirazı veren avukat Hakan Yıldız ise savcıların savunması için "Dosyayı henüz göremediğimiz için net olarak bilemiyoruz ama anlaşıldığı kadarıyla itiraf edip 'başkaları da yapıyor' türünden bir gerekçe göstermişler. Bu dedikleri, soruşturmanın gizliliğinin ihmal edilmemesiyle ilgili durumlarda söz konusu. Ancak bizim davamızın durumunun bununla bir ilgisi yok" değerlendirmesi yaptı.

(STAR)
http://www.haber7.com/haber/20110905/Ersan-Sen-Kararin-ustu-kapatildi.php



Sadullah Ergin: Savcılar hakim kararını ihlal etti

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Deniz Feneri e.V soruşturması savcılarının görevden alınmasından sonra ortaya atılan iddalara cevap verdi...

Canlı yayına katılan Bakan Sadullah Ergin savcıların görevden alınmasıyla ilgili soruları yanıtladı:
Bakan Ergin "Beşir Bey kendisiyle ilgili ithamlara cevabını verdi. Bu soruşturma 3 yıldır devam ediyor aynı savcılar tarafından. Bu süre içerisinde bu savcıların çalışmalarına kimse müdahil olmadı. İstedikleri gibi çalışmışlar, yurtdışında çalışmalarını yapmışlar. Ne zaman şüphelilerin avukatları bir dilekçe ile HSYK'ya başvurmuşlar ki bu başvuruda somut iddialar var. HSYK iddiaları incelemeye aldı. Belgelere dayalı bir şikayet var bu şikayet için siz 'Hayır bunlar incelenmesin' diyebilirsiniz. Bunu bugüne kadar hiç yapmadım. İnceleme talep edilen her şeye izin verdim. Akıllarda sual kalmasın diye düşünürüm. HSYK'nın iddiaları incelememesi gibi bir girişimim olamaz.

Müfettişler görevlendirildiğinde bu dosyaları incelemeye başladılar. Soruşturmaya dahil olan 19 kişinin mal varlıklarına ve ortağı oldukları şirketlerdeki ortaklık hisselerine el konulmasını talep ediyorlar. Mahkeme birinci talebi kabul ediyor. 18 kişinin mal varlıklarına hesaplarına el koydum diyor. İkinci talep ise şirketlerin mal varlıklarına el konulmasıydı. Mahkeme el koyamam kanuna aykırıdır diyor. Bu iki temel unsurdan birini kapatıyorsunuz. Bu kararı kapatılmış şekilde Tapu Kadastro'ya gönderiyorsunuz" dedi ve soruları şu şekilde cevaplandırdı.

> Savcılar ilgisiz yerler kapatıldı. Ergenekon savcıları da aynı yöntemi izliyor diyor?

> Kapatılan kısımla beraber mahkeme sanki şirketlerin mal varlığına el koymuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Kanunun müsaade etmediği, mahkemenin izin vermediği bir durum uygulanmış mıdır? Şurayı şöyle kapattım falan gibi şeyleri geçiniz.

Siz mahkemeye gitmişsiniz, el koyma istemişsiniz. 128. madde diyor ki: Şüphelilerin ortağı olduğu şirketlerdeki ortaklık paylarına el konulabilir.
Ne oldu kanun ihlal edildi. El konulamazdı, el kondu.

MAHKEME KARARI İHLAL EDİLDİ
Ortada olan olay şu: Mahkemenin izin vermediği bir el koyma kararını mahkeme kararını oynayarak el konulmuş hale getirdiniz. Sanki mahkeme kabul etmiş gibi şerh verilince, siz mahkeme kararını ters çevirip mahkeme kararını ihlal ediyorsunuz.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir şey olmuş gibi yayınlar yapıldı. 2010'da Balyoz savcılarını İstanbul Başsavcısı değiştirdi. Haklarında soruşturma da yoktu.

ESKİ SAVCILARIN SAVUNMALARI ALINDI
Müfettişler eski savcıların savunmalarını aldı. Müfettişler raporlarını verecekler. Daha HSYK'nın yaptığı bir tasarruf söz konusu değil. Savcılar delillerin karartılmasını önlemek için belli isim ve adresleri kapatırlar. Ama bu birkaç saat ya da bir iki günlüğüne alınan bir karardır.

ERGENEKON SAVCILARI İLE İLGİLİ ÇOK ŞİKAYET GELDİ
Ergenekon savcıları ile ilgili çok sayıda şikayet yapıldı. Müfettiş görevlendirmesi yapıldı. İnceleme esnasında da şikayet dilekçeleri geldiği için süreç uzadı ama sonuçlandırıldı.
> Deniz Feneri'ndeki tutuklamaların ardından böyle bir yaptırımın olduğu iddiası var?
> Savcılarla ilgili şikayet tutuklamalardan önce yapıldı. Taraf avukatları olaydan 6 ay sonra haberdar olduklarını beyan ettiler. Savcılara dilekçe yazdılar ve 'yapmış olduğunuz uygulama kanuna aykırıdır' demişlerdir

KILIÇDAROĞLU'NA 'KÖSTEBEK' YANITI
Ben dosyayı bilmiyorum. Kılıçdaroğlu incelediyse konuşsun. Köstebek diye atfedilen olaya ilişkin olarak basında eski bakanımızın isimleri çıktı. Eski Bakanımız da cevabını verdi.

http://www.haber7.com/haber/20110905/Ergin-Savcilar-hakim-kararini-ihlal-etti.php



Hamsici: Savcıların mahkeme kararlarını kapatması alakasız kişileri mağdur etti

HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici, Deniz Feneri e.V davasının Türkiye soruşturmasını üç yıldır yürüten savcılar Mehmet Tamöz, Nadi Türkaslan ve Abdulvahap Yaren'in Kurul tarafından değil, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlerinden alındığını açıkladı.

Deniz Feneri davasının tutuklu sanığı eski RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın "mahkeme kararlarında tahrifat yapmak"la suçladığı savcılar hakkında soruşturma başlatan HSYK'nın Başkan Vekili Ahmet Hamsici, de Taraf 'a konuştu.

Üç yıldır soruşturmayı yürüten savcılar Mehmet Tamöz, Nadi Türkaslan ve Abdulvahap Yaren'in Kurul tarafından değil Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlerinden alındığını belirten Hamsici, şunları söyledi: "Deniz Feneri e.V Davası ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılar HSYK tarafından değil, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlerinden alınmışlardır.

İstanbul Özel Yetkili Savcılarının, soruşturmalarında, gözaltına alınacak şahıslarla ilgili arama kararlarının üzerini kapatmaları tamamen usule uygundur.

Eğer kapatmazlarsa soruşturmanın selameti açısından suç işlemiş olurlar. Çünkü Ankara'da gözaltına alınacak şahsı İstanbul'daki neden bilsin. Bu tamamen usule uygundur.

Öte yandan Deniz Feneri savcıları, şüphelilerin mal varlıklarına el konulmasına ilişkin mahkeme kararının üzerini kapatmaları soruşturma ile alakası olmayan şahısları mağdur etmiştir."

http://www.haber7.com/haber/20110904/Secen-Tarafin-mansetine-isyanim-var.php




Fehmi Koru: 'Bir taşla iki kuş vurmak' buna denir

Yıllar önce, o sıralar CNN-Türk'te yurtdışı haberler muhabiri olarak çalışan bir meslektaş, "Siz bu arkadaşları tanırsınız, uyarın" diyerek topluca gidilen Bosna-Hersek gezilerinden birinde cereyan eden bir olayı aktarmıştı:

Lobisinde bekleştikleri otelin girişindeki bir masada grup-dışı birinin oturduğunu ve masanın önünün de her geçen dakika genç yüzlerle kalabalıklaştığını görmüşler... Önüne gelenler, adama, isimlerini söylüyor, o da elindeki listede ismi bulunca yanına bir çentik attıktan sonra gösterişsiz bir çantadan çıkardığı bir demet parayı veriyormuş...

"Ne oluyoruz ya!" hayretine girmişler...

Sorunca şu gerçeği öğrenmişler: Gösterişsiz çantasında para dağıttığını gördükleri kişi Avrupa'daki Deniz Feneri örgütü yöneticilerindenmiş. Her ay Almanya'dan geliyor ve Bosna'da okuyan değişik milletlerden ihtiyacı olduğunu tespit ettikleri öğrencilere makul bir miktar bursu elden ödüyormuş...

O kadar... Ne imza, ne bir şey... Yüzlerce kişiye her ay yapılan burs ödemeleri...

Meslektaşın benden beklediği, örgüt yöneticilerine, "Şu işleri daha zarif bir biçimde, belgeleyerek yapın" tavsiyesinde bulunmamdı.

Almanya'daki Deniz Feneri e. V. örgütünün başına Alman istihbaratının yönlendirmesiyle çorap örülmesinden sonra, konuyu açan herkese, bu canlı tanıklığı anlatıyorum. Avrupa'nın hemen her ülkesinde, ABD'de ve Orta Asya cumhuriyetlerinde okuyan binlerce gence verdikleri bursların, o gençlerin kalması için satın aldıkları veya kiraladıkları binaların hesabını vermekte zorlanıyor Almanya'daki Deniz Feneri...

Daha önemlisi ise şu: Almanya'dakiyle aynı ismi taşıdığı için Türkiye'deki merkezin yöneticilerinin de, başlangıçta televizyonun Frankfurt'taki merkezinin bir bölümünü hizmetlerine tahsis ettikleri için Kanal-7 sorumlularının da başları ağrıyor...

Kendilerini tanıyanlar "Hiçbir şey göründüğü gibi değil" demek için ağızlarını açtıklarında, birileri tarafından ayıplanıyor; hem de 'Ergenekon' süreciyle paralellik kurularak... "Ergenekon konusunda sesiniz çıkmıyor ama..." denilerek...

Hatta hükümete lâf söyleyemeyenler için yeni av sahası haline dönüştü 'Deniz Feneri' davası... Saygın hukukçuların yaptığı itirazları dikkate alarak, yargı kurumuna gölge düşmemesi için HSYK'nın aldığı tedbir kararlarını, kimden ve nasıl çıktığı belli olmayan, muhalif ağızların yaygın kullanıma soktuğu 'içeriden bilgi' iddialarını evirip çevirerek ısıtıp duruyorlar...

Alman istihbaratı kimbilir ne kadar seviniyordur, her şey hesaplarına uygun gelişiyor diye...

Sadece Avrupa'da dört bin burslusu varmış Deniz Feneri e.V.'nin... Herbiri birden fazla dil öğrenen, Batılı üniversitelerde iyi eğitimler alan gençler umarım bütünüyle sahipsiz kalmamıştır; "Nasıl ay sonunu getireceğiz?" diye düşünmesinler, yalnızca eğitimleriyle ilgilenebilsinler diye onlara burs sağlayan Deniz Feneri e. V.'ydi...

Hem de derenin taşıyla derenin kuşunu vurarak gerçekleştiriyordu hizmetlerini; başka hizmetler yanında Avrupa'dan toplanan paralarla Avrupa'da okuyan gençleri de destekleyerek...

'Bir taşla iki kuş vurmak' buna denir işte: Zihinlere kuşku tohumları düşürerek hamiyet duygularını köreltmek vurdukları ilk kuş; hayırlı hizmetleri desteksiz bırakmak da ikincisi...

Frankfurt'taki eyalet mahkemesinde görüldü Almanya'daki dava; tanıklar Alman istihbarat görevlileriyle onların bugünler için devşirdiği kişilerdi. Frankfurt'taki mahkeme "Bizimle anlaşın, az cezayla mahkemesiz çözelim şu işi" teklifi kabul edilmesine rağmen, her akşam televizyonlardan yayınlanmasını sağlayarak haftalar boyu sürdürdü yargılamayı...

Bosna'daki buslu öğrencilere yapılanlara benzer kayıtsız ödemeler gibi basit usulsüzlükler büyütüldü de büyütüldü. Dahası, ceza alanlara söz verilen 'iyi hal karşılığı erken tahliye' sözleri de tutulmadı.

Aynı mahkeme, 28 Şubat'a gidilen dönemde, 1997 ocak ayında, yargıladığı -bazısı Türk- uyuşturucu kaçakçılarının ağzından çıkmadığı halde, "Bu işin arkasında hükümetin güçlü bir bakanı var" iddiasını da ortaya atmıştı; Refahyol Hükümeti'ni suçlayarak...

İbretlik bir olay bu...

Star
http://www.haber7.com/haber/20110905/Bir-tasla-iki-kus-vurmak-buna-denir.php




Ahmet Hakan: Onlar haram yemez

Ahmet Hakan'ın 8 Temmuzda Hürriyet'te yayınlanan yazısından ilgili bölüm:

Deniz Feneri'ne dair

Deniz Feneri hakkında şu ana kadar bir şey yazmadım.
"Konuş, sen bilirsin, ne oldu orada?" diye yazıp çizenlere de aldırış etmedim.
Neden? Bir şey mi sakladım?
Nedeni gayet açık:
Bu konuda bir şey bilmiyorum... Özel bir bilgiye sahip değilim.
Bilmem de mümkün değil zaten: Ben Kanal 7'den 2003 yılında ayrıldım. Ortaya atılan iddiaların tümü 2003'ten sonraki olaylar hakkındadır. Ayrıca ben Kanal 7'nin sermaye yapısının içinde hiç olmadım. Profesyonel bir çalışandım, o kadar.

Ama bu durum itham edilenlerin, suçlananların tümünün eski dostlarım, eski çalışma arkadaşlarım olduğu gerçeğini değiştirmez.
Onlar hakkında da her zaman, her platformda "olumlu şahitlik" yaptım / yaparım.
Benim tanıdığım Zekeriya Karaman, benim tanıdığım Zahid Akman, benim tanıdığım Mustafa Çelik, yardım olarak toplanan paraları ceplerine atacak tıynette adamlar değildirler.
Bunu savcılıkta "tanık" sıfatıyla verdiğim ifadede de belirttim.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18199897.asp?yazarid=131&gid=61
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Deniz Feneri ile ilgili yazımda, savcıların görevden alınması için gerekçe gösterilen "evrakta tahrifat" konusunda Adalet Bakanı'nın açıklamasını tatmin edici bulmadığımı belirtmiş ve şöyle demiştim:

"Görevden alınan savcılar evrakta tahrifat denilen şeyin gereksiz bilgilerin kapatılmasından ibaret olduğunu ve bunun Ergenekon ve Balyoz davaları da dahil olmak üzere birçok davada sık sık yapılan bir uygulama olduğunu söylediler. Nitekim İstanbul Başsavcı Vekili de bu görüşü doğruladı. 'Evet, biz de bu tür uygulamalar yapıyoruz' dedi."

Yazım üzerine sanık avukatlarından Av. Hakan Yıldız aradı ve "evrakta tahrifat" konusunda görevden alınan savcıların yaptıkları savunmanın gerçeğe aykırı olduğunu anlattı uzun uzun. Ayrıca, kendi söylediklerini doğrulayan belgeleri de gönderdi. Tabii bu durumda bana da, sanık tarafının görüşlerine aynı sütunda yer vermek düştü.

Tartışmayı biliyorsunuz; görevden alınan savcılar mahkemeye başvurarak hem dava sanığı olan 18 kişinin şahsi mallarına ve ortaklıkları bulunan şirketlerdeki ortaklık paylarına hem de söz konusu şirketlerin mallarına el konulmasını talep ediyorlar. Mahkeme, sanıkların şahsi malları ile ortaklık paylarına el konulmasını kabul ediyor ancak şirketlerin mal varlıklarına el konulması talebini reddediyor.

Ne var ki, mahkemenin bu açık ret kararına rağmen savcılık makamı sanıkların ortak olduğu şirketlerin varlıklarına da el konulması için müzekkere yazıyor. Savcılığın yazdığı 4 Nisan 2009 tarihli müzekkerede ''Belirtilen gerçek ya da tüzel kişiler hakkında Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 01.06.2009 gün ve 2008/563 el koyma kararı gereğince işlem ifası ile sonucunun gizlilik kaydıyla Cumhuriyet Savcısı Nadi Türkaslan adına ve kişiye özel olarak gönderilmesi'' isteniyor.

Yani, savcıların yaptıkları tek şey mahkeme kararının yollanan merci ile ilgili olmayan maddesini kapatıp geri kalanını yollamak değil; mahkemenin kararına aykırı bir biçimde, el koyma kararının şirketler açısından da uygulanması için usulsüz müzekkere yazmak... Bir başka deyişle, mahkemenin kararına aykırı bir biçimde "hüküm tesis etmek..."

İşte asıl hukuksuzluk da bu...

Nitekim savcılık tarafından yazılan bu müzekkere üzerine bazı sanıkların hissedar olduğu şirketlerin taşınmazları hakkında (mahkeme kararına aykırı bir biçimde) el koyma işlemi de gerçekleşiyor. Normal şartlarda tapu idarelerinin bu tip el koyma işlemlerini mahkeme kararı ile yapmaları gerekirken, bu olayda bir mahkeme kararı mevcut olmadığı için, ilgili tapu idaresi işlemi ''Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu'nun 04.09.2009 tarih 2008/2111 sayılı müzekkeresi... 02.06.2009 tarih 2008/2111 sayılı yazıları''na atfen yaptığını yazmak zorunda kalıyor.

Bu usulsüz el koyma işleminin ardından sanık avukatları savcılara başvurduğunda savcılık tarafından kendilerine gönderilen 22 Mart 2010 tarihli cevabi yazıda

''...şirketlerin sahip olduğu taşınmazlara tedbir konulmasında karara aykırı bir yön bulunmadığı'' ifadesi kullanılıyor. Aynı şekilde, sanık avukatlarının benzer bir talebine karşı, ilgili savcıların verdiği 5 Ekim 2010 tarihli yazıda da açıkça;

''...dilekçenizde belirtilen tüzel kişiliklere ait taşınmazlar üzerindeki tedbirin kaldırılması talebinin yerinde görülmediği'' ifade ediliyor.

Savcılığın sanık vekillerinin dilekçelerine verdiği bu cevaplarda da resmen kabul ettiği gibi, mesele sadece bir mahkeme kararının bazı maddelerinin üstünü kapatıp ilgili yerlere yollamak değil. Ortada mahkemenin reddettiği bir talebi savcılık müzekkeresi yoluyla uygulatmak gibi bir durum mevcut.

Dolayısıyla bu durumda, "görevden alınan savcıların yaptıkları şeyin genel bir uygulama olduğu, nitekim Balyoz ya da Ergenekon davalarında da aynı usulün uygulandığı"

şeklindeki savununun bir geçerliliği yok. Karşı karşıya olduğumuz olayın "yargı kararının tahrif edilmesi" ya da "mahkeme kararına aykırı olarak yeni hüküm tesis edilmesi" olarak yorumlanması da son derece doğal.

Şimdi ben, sanık vekillerinin bu açıklamaları hakkında görevden alınan savcıların ne diyeceğini merak ediyorum. Eğer cevap verirlerse onların savunularını da yayınlayacağım.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/168570-yine-deniz-feneri-ve-evrakta-tahrifat-konusu-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.