Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

16 Mayıs 2024, 16:17:24

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,826
  • Toplam Konu: 4,366
  • Online today: 299
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 194
Total: 194

Yargıtay: Alevilik din, Cemevi de ibadethane değildir

Başlatan Avukat, 28 Temmuz 2012, 19:38:34

« önceki - sonraki »

Avukat

Yargıtay, Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkındaki kapatma davasını reddeden yerel mahkeme kararını bozdu. Yargıtay, yasa ve düzenlemeler karşısında cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığına karar verdi.

ANKARA - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, tüzüğündeki ''cemevlerini ibadet yeri olarak'' nitelendiren ifadeler nedeniyle Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında kapatma davası açmıştı. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi ise davayı, ''Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğünde yazılı bulunan 'Cemevleri ibadethanedir' hükmü Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır'' gerekçesiyle reddetmişti.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozdu.

Kararın gerekçesinde, Anayasa'nın 174. maddesinde, Anayasa'nın hiçbir hükmünün, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden inkılap kanunlarının, Anayasa'nın halkoyuyla kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamayacağı ve yorumlanamayacağının belirtildiği kaydedildi.

677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun'da da tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verildiği ancak cami ve mescitlerin açık kalmasının belirtildiği kaydedildi.

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'da da İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığının kurulduğunun belirtildiği, cami ve mescitlerin Diyanet İşleri Başkanlığının izniyle ibadete açılacağı ve Başkanlıkça yönetileceği, hakiki ve hükmü şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış cami ve mescitlerin yönetiminin üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredileceğinin ifade edildiği vurgulandı.

Anayasanın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağının belirtildiği kaydedilen gerekçede, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda da derneklerin kuruluş ve fesih işlemlerinin düzenlendiği hatırlatıldı.

Gerekçede, Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü'nün, davalı Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği'ne ait tüzükte yer alan ''Derneğin amacı Çankaya'da yaşayan Alevi inançlı yurttaşların inanç ve ibadetlerini yerine getirme merkezleri olan cemevlerini yapmak ve yaptırmaktır'', ''Alevi inanç ve ibadet merkezi olan cemevlerini yapmak ve yaptırmak'' ve ''İmar Yasası uyarınca imar planlarında ibadet yeri olarak ayrılan alanlar üzerinde Alevi yurttaşların yaşadığı yerlerde cemevi inşa etmek üzere girişimlerde bulunmak'' şeklindeki ifadelerin, yeniden düzenlenmesini ya da tüzükten çıkarılmasını istediği kaydedildi.

Dernek tarafından verilen cevapta ise maddelerin aynen korunduğunun görüldüğü ifade edilen gerekçede, ''Hukuki ve maddi olgular dikkate alındığında 677 sayılı Yasa ile getirilen sınırlandırmaların Anayasal güvenceyle sürdürüldüğünün anlaşıldığı, bu nedenle 633 sayılı Yasa ve düzenlemeler karşısında cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, kişilerin sivil toplum örgütü olarak yasal mevzuatı sınırları içinde serbestçe dernek kurarak dernek çatısı altında faaliyetlerine devam ettirmelerinin mümkün olduğu kuşkusuzdur'' ifadeleri kullanıldı.

Gerekçede, davalı derneğin tüzüğünde kanuna aykırılık teşkil eden maddelerindeki değişiklikleri yapmaması nedeniyle tüzüğün kanuna aykırı hale geldiği dikkate alınarak davanın kabulü gerekirken, davanın reddine karar verilmesinin bozma nedeni yapıldığı belirtildi.

'ALEVİLİK BİR DİN DEĞİLDİR'
İçişleri Bakanlığı, incelenen dernek tüzüğünün, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ''Cemevi ve benzeri yerlerin ibadet yeri kapsamında değerlendirilmesine imkan bulunmadığı'' yönündeki görüşünü de alarak Ankara Valiliği'ne yazı göndermiş ve dernek tüzüğündeki ''cemevlerini ibadet yeri olarak'' niteleyen 2 maddenin tüzük metninden çıkarılmasının uygun olacağını bildirmişti.

Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü de Haziran 2008'de derneğe gönderdiği yazıda, tüzüğün bu maddelerinin yeniden düzenlenmesini talep etmişti.

Müdürlük, derneğe gönderilen tebligata rağmen yasal sürede eksikliklerin giderilmediği gerekçesiyle geçen yılın kasım ayında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ihbarda bulunmuştu. Bunun üzerine başsavcılık, Çankaya Yenişehir Mahallesi'nde kurulu Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında davaname hazırlamıştı.

Davanamede, derneğin tüzüğünün incelendiği ve tüzükte eksiklikler bulunduğu kaydedilerek, tebligata rağmen yasal sürede eksikliklerin giderilmediği ifade edilmişti. Derneğin feshine karar verilmesi istenen davanamede, dava sırasında faaliyetten alıkonulması için önlem alınması ve fesih kararından sonra derneğe ait para, mal ve hakların derneğin amacına en yakın dernek olan Elvankent Kültür Merkezi Yaptırma Yaşatma ve Cemevi Yaptırma Derneği'ne devredilmesi de talep edilmişti.

Cumhuriyet savcısı Ali Özdemir, esas hakkındaki görüşünde, ''Alevilik bir din değildir. Cemevi de bir ibadethane değildir, toplantının adıdır'' değerlendirmesinde bulunmuştu. ''Davada ve konuda kamu yararı olmadığı aksine kamuoyunu kaos ortamına sürükleme çabası ve amacı görüldüğünü'' ifade eden Özdemir, davanın kabul edilerek derneğin kapatılmasını istemişti.

'ANAYASAYA AYKIRI DEĞİL'
Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ret gerekçesinde, daha önce İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde, nüfus cüzdanındaki din hanesine ''İslam'' yerine ''Alevi'' yazılması için açılan davanın mahkemece reddedildiği ve bunun Yargıtay tarafından onandığı hatırlatılarak, bunun üzerine davacının, ''din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ve Aleviliğin, İslam'ın bir alt yorumu olmadığını'' ileri sürerek, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdığı kaydedilmişti. AİHM'nin ise davayı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ''düşünce, vicdan ve din özgürlüğü'' başlıklı 9. maddesine aykırı bularak, kabul ettiği anımsatılmıştı.

Gerekçede, ''Davalı derneğin amacında Medeni Kanun ve Dernekler Kanunu gibi ilgili mevzuata göre hukuka ve ahlaka aykırılık bulunmadığı gibi derneğin amaçları da yine dernek tüzüğünde açık olarak maddelerle belirtilmiştir. Dernek tüzüğünde, Anayasamızın 2. maddesiyle hukuka ve ahlaka aykırı bir husus bulunmadığından, davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuştur'' ifadeleri kullanılmıştı.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25369153/



'Sünnî'yim fakat tedavi olayrum', Ahmet Turan Alkan, Zaman Gazetesi

Karşıdan bakınca zengin iftarı gibi görünüyordu...

Türkiye'deki Alevî-Bektaşî Federasyonları ve derneklerinin verdiği iftar davetinde idim. Cumhurbaşkanı, iftarın onur misafiri idi ve orada bulunmasının büyük anlamı vardı. Sünnî hâfız Kur'an okudu, Alevî dedesi sofra duası etti, hep beraber "Âmin" dedik, güzel oldu, kalbimiz ılıklaştı.

Zengin iftarı dedim ama, bir başka cihetten fukara sofrası da sayılırdı. Yargıtay gibi Türkiye'de hukuk imkânlarının müntehâsındaki kuruluşun, cemevlerini ibadet yerinden saymayan kararına muhatap kalan Alevîler fukara değilse, sorarım; bu ülkede kim fukaradır Allah aşkına?

Kararın ayrıntılarına giremiyorum, yer yok; vaktiyle AYM'nin aldığı 367 kararının benzeri bir şeydir. Fiilen yürürlük bulma şansı yok ama Alevî kalbi kırmakta yektâ ve müstesnâ: Cemevlerine tarikat, zâviye sıfatı verilmesi, "inkılâp kanunlarına muhalefet" gerekçesiyle kabul edilmiyor; ibadethane kavramında ısrar ederseniz, üç ay içinde anahtarını Diyanet'e teslim etmeniz lazım imiş; e, inkılâp kanunları hâlâ duruyor Anayasa'da...

Cemevini Diyanet'e teslim etmek? Mübarek gün böyle soğuk espriler hiç çekilmiyor doğrusu; oruçluysak, sabrın da bir hudûdu var birader!

Bu karar, bir anlığına olsun uygulanmaz ve garipliği ile hukuk tarihimizdeki ibret belgelerinin arasına konulur, onda hiç şüphem yok ama bu vesile ile devletin -din işlerini değil- Sünnî İslâm'la ilgili din hizmetlerini üstlenmekteki tekelinin komikliği ve lüzumsuzluğu daha görünür hale geldi. İşin daha da garip, gülünç ve utandırıcı faslı şu: Biz Sünnîlerden çoğu, Diyanet'in din-devlet ilişkilerindeki resmî yerinin garipliğini bal gibi fark edip yanlış bulmamıza rağmen sırf fitne çıkar endişesiyle nihai tahlilde "Diyanetçi" takılırız ne hikmetse!

Dilim varmıyor ama bir yerlerde buna ikiyüzlülük denildiğinden eminim.

Devlet vaktiyle dindarları iyice dövdükten sonra Sünnilere Diyanet teşkilatını ikram ederek bir nevi gönül almıştı; dindarlar Diyanet'ten nihai kertede razı ve mutlu idiler; camilerine görevli atıyor, dinî meselelerde fetva veriyor ve din hizmetlerinin şunun-bunun elinde parça-pinçik edilmesini fiilen engelliyordu; eğer diyanet elden giderse Avrupa'da cami cemaatlerine bölünen Türklerin durumuna düşmez miydik? Düşerdik, öyleyse mesela fazladan oruç tutturma konusunda da ortalığı karıştırmanın pek âlemi yoktu, yarı saatin lâfı mı olurdu; yeter ki fitne çıkmasındı. Diyanet zaten hassas astronomik rasatlarda bulunmak için önümüzdeki yılın bütçesine ödenek bile koymuştu; ee...

Diyanet dedim de aklıma geldi, bu anlamlı iftar davetinde Diyanet'ten kimseleri fark edemedik pek.

Evet, sağolsun Cumhurbaşkanı'mız, teşrifiyle Alevî-Sünnî kardeşliğine büyük katkıda bulundu, menü de fevkalade göz doldurucuydu ama iftar yine de fukara iftarıydı bana göre. Türkiye'de Alevî olmanın ne mânâya geldiğini o gün biraz daha anlayabildim galiba. Bu durumu bir teşbihle anlatmak istiyorum: Varlıklı bir adam fukaradan bir uzak akrabasını sinemaya götürüyor; kendisi için bilet almıştır ama kapı görevlisi akrabasından bilet sorunca, "Yahu, yabancı değil, bu seferlik idare ediversek..." gibisinden aslında davetlisini aşağılayıcı bir yaklaşım gösteriyor.

İşte yargı kararı: Cemevi ibadethane değil; ne öyleyse, folklor derneği mi, saz kursu mu, kıraathane mi, okul mu, ne? Peki Alevîlik? Biz Sünnîlere sorarsanız İslâm içi bir tarikat veya mezheptir; öyledir de Aleviliğin ne olduğunu Sünnilerin tarif etmesinde bir haksızlık yok mu sizce? Lâteşbih, Müslümanlığı Vatikan'ın tarif etmesine rıza göstermek gibi bir şey. Kezâ, Alevî Çalıştayı, şimdiye kadar yapılan en kapsamlı çalışmaydı ama öğrendik ki sonuç bildirgesi güzelce çerçevelendikten sonra hayata geçirilsin diye bir şey yapılmamış.

Gecenin en güzel cümlesi, işadamı Adnan Polat'ın kısa konuşmasında geçti, dedi ki: "Büyüklerimiz bize ilahi ahlâkla ahlâklanmak gerektiğini öğrettiler." İtikad ve inançlar arasındaki zâhiri mesafeleri kuş kanadıyla kat'eden bir cümleydi, unutmadım, mânidar buldum.

Fıkrayla bitirelim: Adama "Lâz mısın?" demişler, "Lâzım fakat tedavi olayrum" diye cevap vermiş. Türkiye'de Sünnî olmanın, ancak yüksek şuur sarfı, empati ve vicdanla tedavi edilebilir bir kısım ârızaları olduğunu kabul etsek, galiba çok iyi olacak.

t.alkan@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1324298&title=sunn%EEyim-fakat-tedavi-olayrum