Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

29 Nisan 2024, 22:31:26

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 112
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 87
Total: 87

Sanal Yasak, Sami Selçuk, Star Gazetesi.

Başlatan kilimanjaro, 10 Mayıs 2009, 01:43:19

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Sanal yasak 

Yıllardan beri Türkiye bir yasağı tartışıyor. Tartışmanın sağlıklı sürdüğü, süreceği kuşkulu. Çünkü, alevlenen son tartışmada şimdiden ürkütücü kaygılar, karşılıklı ölümcül suçlamalar başladı, savaş baltaları çekildi bile.

Yasağın adı: Üniversitede türban.

1-Yasağın hukuksal dayanağı:

Yok. Çünkü Yüksek Öğretim Kurumu Yasasının (YÖKY) ek 17. maddesine göre, 'Yürürlükteki yasalara aykırı olmamak koşulu ile yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir'.

Bu hukuksal çözüm doğru. Çünkü, üniversite sözcüğünün karşılığı 'evrenkent'.

Evren, her tür yaratığı barındırır, içselleştirir. Dışlamaz.

Kent ise, bütün insanları barındırır.

Kavram olarak 'evrenkent', görüş ve inancı ne olursa olsun, ayrım gözetmeden her tür insanı barındırır, içselleştirir. Dışlayamaz. En özgür (olması zorunlu) ortamdır.

Bu yüzden gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde türban yasağı yok. Çünkü, bir görüş ve/ya da inancın sınırlandığı yer, evrenkent/üniversite kavramıyla bağdaşamaz. Yasaklandığı yer ise zaten evrenkent/üniversite olamaz.

Öyleyse, ergin insanların öğrenim gördüğü bir üniversitede düşünce ve inançlara yasaklar getirilmesi yanlıştır.

Demek ki, türban yasağının hukuksal/kurumsal/bilimsel dayanağı yok. Yasak eylemlidir.

2-Eylemli yasağın nedenleri:

a-Yanlış algılama: Anayasa Mahkemesinin (AYM), Danıştayın (D) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararları.

AYM ilk kararının hüküm fıkrasında, 1988/3511 sayılı Yasa ile YÖKY'de yapılan şu değişik hükmü iptal etmiştir: 'Yüksek Öğretim Kurumlarında, dini inanç nedeniyle boyun ve saçların örtü ya da türbanla kapatılması serbesttir'.

Laik hukuk düzeninde devlet, yansızdır. Herhangi bir dine ne ayrıcalık tanır, ne de onu dışlar. Devlet, bütün inançlar karşısında eşit uzaklıktadır.

Bu nedenlerle, bir din kuralını, hukuk kuralına dönüştürmek laiklik ilkesine aykırıdır. Bu açıdan iptal yerindeydi. Ancak, gerekçede yansıtılan öbür nedenceler, hem gereksizdi, hem de yersizdi. Üstelik, AYM, yerindelik denetimine kaymış, denetim sınırlarını aşmıştı.

Yasama organı bu iptal kararına uymuş, laik düzene uygun olarak ek 17. maddeyi düzenlemişti.

AYM, bu maddenin iptali isteğini reddetti. Ancak kararın gerekçesinde, türbanın serbest olmadığına değini(ver)mişti.

D de, üniversitelerce konulan yasak kararlarının hukuka aykırı olmadığını belirterek, başvuruları reddetti.

AİHM ise, olaya yakın olan (iç) yargı organlarının değerlendirmesine saygı duydu. Bu saygı, Türk denetim yargılamasının hiç gözetmediği küresel bir kuraldır. AİHM zaten yasak getiremez.

Demek, yine bir yasak yok. Ama yanlış bir algılama var. Zira sadece yasağa karşı yapılan başvuruların reddi söz konusu.

b-Yanlış uygulama: Küresel kural şudur: Mahkemelerin kararlarının gerekçeleri bağlayıcı değildir. Sadece hüküm fıkraları bağlayıcıdır. Sözgelimi, jürili mahkeme kararlarının gerekçesi bile yoktur. Bu yüzden, AYM'nin kendi kararlarının gerekçelerinin de bağlayıcı olduğuna ilişkin görüşü (27.5.1999, 58/19) hem bilimle çatışmakta ve temelsiz, hem de, bilimin çözeceği alana girdiğinden, yetki aşımıyla sakattır. İyi ki, sadece bir görüş, bir kararın hüküm fıkrası değil.

Ayraç arası bir iki söz: Eğer mahkemelerin gerekçelerinin bağlayıcı oldukları ileri sürülürse, herkesin işini gücünü bırakıp mahkeme kararlarının gerekçesini öğrenmeleri gerekir. Bu ise, işin doğasına aykırı. Çünkü, kimi zaman bu kararlarda, örneğimizde görüldüğü üzere, yasaklar bile getirilebiliyor. Hukukta, 'yasaları bilmemek özür sayılmaz' diye kurallar vardır. Bunlar bile bugün sınırlandı. Sanki bizdeki uygulama, bir kural daha getirmiş oluyor: 'Mahkeme kararlarının gerekçesini ve hüküm fıkrasını bilmemek özür sayılmaz' (!?) Hukuk dünyasında böyle bir görüşe yer verilemez.

Sonuç: Demek sanal bir yasağı tartışıyoruz.

3- Anayasal düzenleme:

Bu eylemli yasağı, anayasal bir düzenlemeyle aşmak, bana anayasa kavramıyla bağdaşmaz görünüyor.

İlle de anayasal bir düzenleme ile aşılacaksa, şöyle düşünüyorum: Düşünce ve inancın, söz, yazı, resim, karikatür, müzik, kullanılan dil ve para, taşınan simge, giyilen giysi gibi araçlarla da dış dünyaya yansıtılabileceği açıktır. Kanada Yüksek Mahkemesinin yerleşik kararları bu doğrultudadır.

Öyleyse Anayasanın 26. ve 42. maddelerinde bu doğrultuda yapılacak bir düzenleme sorunu çözülebilir.

Yeter ki, düzenleme, devletin dinler/inançlar/görüşler karşısında laik/yansız duruşunu örselemesin. Bu takdirde kaygı duyulmasına da gerek kalmaz.

Ek bir görüş: Hakları ve özgürlükleri insanlara başkaları/halk, çoğunluk sunmaz. Onlar insanın insan olarak özünde vardırlar. Bu yüzden haklar/özgürlüklerin kullanılmaları başkalarının/halkın, çoğunluğun iznine bağlanamaz; bu konuda halk oyuna başvurulamaz. Türkiye, 1987'de yaşanan gülünçlüğü/çarpıklığı bir daha yaşamamalıdır.

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/sami-selcuk/sanal-yasak-haber-84614.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.