Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

09 Mayıs 2024, 05:13:44

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 145
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 146
Total: 146

27 Mayıs'ın hesabı, Mümtaz'Er Türköne, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 27 Mayıs 2010, 09:51:48

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Bugün, 27 Mayıs'ın 50. yılını idrak etmiyoruz; tam yarım asrın hesabını görüyoruz. Türkiye 50 yıl önce bugün bir gasp olayına sahne oldu.

38 subay bir çete kurup önce bize ait olan devlet iktidarını, sonra onurumuzu ve hukuk içinde yaşama güvencemizi gasp ettiler. Bizi, silahla tanzim edilen bir eşkıya düzeninin içinde yaşamaya mahkûm ettiler. Bugün bu 50 yıllık düzenin tasfiyesi ile uğraşıyoruz. Bu yüzden bir yıldönümü idrak etmenin ötesinde bir hesaplaşmayı bitiriyoruz.

12 Eylül darbesi olduğunda, olan biteni idrak edecek olanlar bugün asgari 45 yaşındalar. 27 Mayıs darbesi için bu yaşı 20 yıl daha ileri almak lâzım. Uğradığımız kazaları, başımıza gelen belaları yeni nesle anlatmak gerekiyor. Bu hesaplaşmayı gelecek nesiller adına yapmak zorundayız.

27 Mayıs sabahı, 38 düşük rütbeli subay, kendi aralarında planladıkları darbeyi icra ettiler. Kritik mevzileri ellerindeki asker ve silahlarla ele geçirdiler. Önce orduyu ele geçirmek için komuta kademesini etkisiz hale getirdiler. Sonra tek tek cumhurbaşkanını ve hükümet üyelerini tutukladılar. 235 generali ve 3000 civarında subayı emekliye sevk ederek, orduyu kontrol altına aldılar. Çevrelerinde devlet kurumlarının ve özel sektörün içinden bir çıkar şebekesi oluşturdular. Yüksek yargıyı elden geçirip hukuka bağlı bütün yüksek yargıçların görevlerine son verdiler. Kendilerine dalkavukluk eden profesör takımına üniversiteyi teslim edip, bilim onuruna sahip olanları üniversitelerden uzaklaştırdılar. Sermaye sınıfı içinde müttefikler buldular. Medyayı kendilerine payanda yaptılar. CHP'ye siyasî uzantıları olarak baktılar.

Sonra ele geçirdikleri iktidarı hem kendileri hem de yandaşları için kalıcı hale getirecek bir düzen tesis ettiler. "II. Cumhuriyet" adıyla yeni bir cumhuriyet kurduklarını ilan ettiler. Halkın seçtiği iktidarları etkisiz ve mecalsiz bırakacak bir anayasa ve yargı düzeni oluşturdular. Bunun için hukuku tepetaklak hale getirdiler. Demokrasiyi delik deşik ederek, halkın tercihlerini peşinen itibarsızlaştırdılar. Bu kadar akıl ve mantık dışı, insan onuruna, halkın irfanına bu kadar aykırı bir düzeni kalıcı kılmak için aka kara dediler, bir toplumu bir arada barış içinde yaşatan her değeri ayaklar altına alıp çiğnediler. Halka küfrettiler, inançlarını aşağıladılar. Aşına, işine göz koydular. İçine girip saklandıkları her kuytu köşeyi dokunulmaz kıldılar.

Bu milletin asaletini, sabrını ve tahammülünü sonuna kadar zorladılar. Yüzlerce yıllık devlet terbiyesine sahip bir halkı, ilkel bir kabile devletinin keyfiliğine ve zorbalığına mahkûm ettiler. Zor sınavlardan alnının akı ile çıkmış bu aziz milleti kültürsüzlüğe, ilkelliğe mecbur kıldılar. Bütün toplumsal dengeleri altüst ettiler. Sonrasında Türkiye'yi bu zorba düzeni devam ettirebilmek için bir kardeş kavgasının içine sürüklediler.

Bu muamelelerin hiçbirini hak etmedik. Bu kadar ilkelliğe ve zorbalığa layık değildik. Ama oldu. Bir kazaya kurban gittik.

Türkiye'nin 50 yıl boyunca yanlış giden her şeyi, tökezlemeleri ve kaybettikleri 27 Mayıs darbesinin eseridir. Bu 50 yılı değerlendirirken, darbe düzeninin bütün olumsuzluklarına ve engellemelerine rağmen halkın başardıklarına saygı ve hayranlıkla bakmak gerekir.

27 Mayıs'ın üzerinden tam 50 yıl geçti. Ve biz bugün hâlâ 27 Mayıs darbesini yapanların tepetaklak ettiği her şeyi yerli yerine yerleştirmekle uğraşıyoruz. Devlete olan güveni yeniden tesis etmek, hukuku tesis etmek ve 72 milyonun eşit ve onurlu vatandaşlar olarak yaşamasını temin etmek, bu düzenin bütün bakiyelerinden kurtulmakla mümkün.

Türkiye 50 yıl önce bir kazaya uğradı. Bir felakete tanık oldu. Bu 50 yıl zor geçti. Sırf bu darbecilerin düzenini sürdürebilmek için çok acıya, çok cefaya tanık oldu. Tecrübe bir milletlin hayatında en değerli şey. Bugün başına çorap örenlerinden hakkından gelecek gücümüz var.

50 yılın sonunda, geriye dönüp bakıp söyleyeceğimiz şu: Biz bu hesabı gördük. 27 Mayıs darbesini yapanlar tarih huzurunda mahkûm edildiler. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=988554
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Hala Kazakistan'ın yeni başkenti Astana'dayız... Daha sonra yola koyulacağız. Biraz önce Türkiye'nin görkemli büyükelçilik binasının açılış törenindeydik...

Abdullah Gül, İstiklal Marşı eşliğinde göndere bayrak çekti ve bağımsızlığına on sekiz yıl önce kavuşan Kazakistan ile ilişkilerimizi özetleyen kısa bir konuşma yaptı.

Belki de 27 Mayıs'ın yıldönümü olduğu için, bir başka büyükelçilik binasını hatırlayarak geçmişe döndüm.

***

Bizim yurt dışındaki büyükelçilik bina ve rezidansları arasında bir sıralama yapılsa, İran'daki rezidans herhalde ilk sıralarda yer alır.

Vaktiyle rezidansı gezerken, geniş ormanlar içerisine oturtulmuş mülkü Fatin Rüştü Zorlu sayesinde sahiplendiğimizi anlatan binanın girişindeki bir plaketi anımsadım.

İran rezidans açılışından kısa bir süre sonra askeri darbe olacak ve başına gelen bu felaketi kılını bile kıpırdatmadan büyük bir metanetle karşılayan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes'le birlikte kurban edilecekti.

***

Adnan Menderes'i, Fatin Rüştü Zorlu'yu ve Hasan Polatkan'ı kim kurban etti?

Cevabı 1986 yılında yayınladığım "Süperler ve Türkiye" adlı kitabımın 99. sayfasından itibaren yeniden okuyalım:

"1961 yılında yapılacak olan genel seçimler için dönemin başbakanı çıktığı gezilerde halka yeni yatırımlar vaat etmektedir; nitekim verilen bu sözler nedeniyle bütçe 387 milyon TL açık vermiştir.

Batının sağlayamayacağı dış fonları bulmak için Adnan Menderes ve iktidarı gözlerini Sovyetler Birliği'ne çevirmiştir. Ancak, 27 Mayıs Devrimi ile Batının çok tehlikeli bulduğu bu girişim önlenmiş olacaktır."

***

Olay daha sonraları dönemin aktif ve öndeki diplomatlarının anılarına da yansıyacaktır:

"Zorlu'nun, Amerikalılarla, yardım meselesinden arası açılmıştı. Yeni krediler için çare arıyordu.

Bir sabah odasında onu çok dalgın ve düşünceli buldum.

O tarihte bloklararası 'yumuşama' başlamış ya, başta ABD, bütün NATO ülkeleri SSCB ile yakın alışveriş ilişkilerine giriyorlar, 'ayağını sürüyen' sadece Türkiye.

Semih Günver ortaya bir fikir atıyor:

'Biz niçin bazı yatırım projelerini Moskova'ya finanse ettirmiyoruz?

Böylece belki Amerikalıları da harekete geçirir, yardıma teşvik edebiliriz.'

(Zorlu'nun) galiba bu fikre aklı yattı. Başbakanla görüşmüş, meseleyi derinleştirmişler: 1960 Temmuz'unda Moskova'ya gitmek, hem siyasi, hem iktisadi görüşmeler yapmak kararını almışlar..."

"O dönemin Tahran Büyükelçisi Mahmut Dikerdem, hatıralarında, Moskova ziyaretinin anlamını Zorlu'nun kendisine şöyle açıkladığını naklediyor:

'Evet, bu ziyaret dış politikamızda bir dönüm noktası olabilir, çünkü soğuk savaş döneminde ABD'nin müttefiki olmanın gereği, SSCB ile ilişkilerimizi alçak düzeyde tutmaktı.

Mademki ABD, Moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar; bizim de SSCB ile normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunludur.

Moskova ziyaretini Amerikalılara danışmadan düzenledik, çünkü danışırsak, engellemek isteyeceklerini biliyorduk. Sovyetler önerimizi hemen kabul ettiği gibi...'"

***

"İşin arkasını, yine Semih Günver'den dinleyelim: 'Ankara'daki ABD Elçiliğine niyetlerimiz hakkında gerekli bilgiler verildi. Görünüşte normal karşıladılar. (Oysa) CIA'nın derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intiba alındı.

Washington, Moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947'den beri ABD'nin dümen suyuna girmiş bir ülkenin hükümeti, ilk kez kendi başına harekete tevessül ediyordu.

Amerikalılar, Rıza Şah Pehlevi'yi uyardılar. Türkiye nereye gidiyordu?'

Bildiğiniz gibi Menderes ve Zorlu'nun 15 Temmuz 1960 Moskova ziyareti gerçekleşmemiştir.'"

***

Türkiye'deki 'kökü' içerde sanılan büyük siyasal çalkantıları yeryüzü konjonktürüne bakmadan anlamak mümkün değil...

Tabii dış konjonktürün yeşil ışığını gören darbecilerin, bunun gereğini Başbakan asarak ifa etmeleri yerel anti-demokratik kültürün de vahşi ve kanlı bir türevi... Hâlbuki...

"Siyaseten yanlış yapan siyaseten fatura öder" anlayışı demokrasinin özüdür.

Suç işleyen de hukuken cezalandırılır. 27 Mayıs'la birlikte ikisi birbirine karıştı.

27 Mayıs, halk iradesiyle gelenin yeniden halk iradesiyle gitmesinin esas prensip olduğu, Türkiye için çok taze bir fidan olan demokratik kültürün büyük bir baltayla yok edilmesiydi.

Daha vahimi...

27 Mayıs'la halk iradesinin darbelerle yolunun kesilmesi ve bunun bir gelenek olmasının yolu açıldı, bir vesayet rejiminin var olduğu tescil edildi.

1960 Anayasası bir darbe anayasası olduğu için halk iradesine ipotek koyan tüm kurumların doğduğu bir anayasa olarak var oldu.

27 Mayıs'ın 50. yılı ama maalesef 27 Nisan e-muhtırası da sanki geçmişten hiçbir ders alınmamışçasına çok taze...

Balyoz, Kafes ve diğerlerini ise pas geçiyorum...

***

Dilerim 50. yılında 27 Mayıs'ı tüm yönleriyle anımsamak ve tahlil etmek, ileriye yönelik darbecilik ve vahşet anlayışından da topluca arınmamıza olanak sağlar...

Arınsak, Astana Büyükelçilik binasını açarken

27 Mayıs'ın yıldönümü ve dolayısıyla rahmetli Fatin Rüştü'nün hazin ve talihsiz sonu akla gelmezdi...

Yeni binanın keyfini demokratik bir ülke vatandaşı olarak daha keyifli çıkarırdık...

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mehmet-altan/kim-kimi-neden-asti-265254.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.