Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

16 Mayıs 2024, 02:25:06

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,826
  • Toplam Konu: 4,366
  • Online today: 299
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 166
Total: 166

Bir medeniyet müdafaası: Yahudi başkan cami projesini gözyaşı dökerek savundu

Başlatan kilimanjaro, 22 Ağustos 2010, 04:02:16

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Yahudi başkan camiyi gözyaşı dökerek savundu, Cemal Demir, haber7.com

New York'ta 11 Eylül terör saldırısında yıkılan Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin yakınında inşa edilen ''Kurduba Evi'' kültür merkezi ve camiine karşı günlerdir kampanya yürütenlerin son umudu olan komisyon da camiye olur verdi. New York Belediyesi Anıtlar Komisyonu, Kurduba Evi'nin inşa edileceği binanın tarihi bina ilan edilmesi başvurusunu oy birliğiyle reddetti. Böylece, Kurduba Evi binayı Kültür merkezi ve camiiye dönüştürebilecek.

Tahmin edeceğiniz gibi, karar ABD'deki bağnaz Hıristiyan ve bağnaz Yahudilerin büyük tepkisine neden olurken, New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, Salı günü New York'taki çeşitli inançların din adamlarını yanına alarak bir basın toplantısıyla Camiiyi savundu. Toplantı için New York limanındaki Governor Adasını seçmişti. Bu New York'a 400 yıl önce ilk gelen göçmenlerin ayak bastığı yerdi. Arkada Özgürlük Anıtı ve Manhattan adası olduğu halde konuşarak, çok önemli mesajlar verdi.

Bloomberg'in New York'un anlayış, kültür ve tarihinin bu camiinin inşa edilmesine engel olunmasına izin vermeyeceğini zaman zaman gözleri dolarak vurguladığı konuşması gerçekten etkileyiciydi.

Belediye başkanını dinlerken, New York'un neden dünyanın en çekici şehri olmaya devam ettiğini bir kez daha anladım.

Dünyanın en çekici şehri ifadem İstanbulseverleri üzebilir. Ama ben kendim de bir İstanbul fanatiği olarak şehrin bizim için ifade ettiği anlamı değil, yaşadığımız dünyadaki realitesini kastediyorum. Bir şehri binalar büyük yapmaz. Bir şehri büyük yapan insanıdır, kültürüdür. Sadece eğitim ve gelir seviyesi yüksek insanları kastetmiyorum. Çoğulcu bir kehkeşanda barış içinde yaşamaya hazır insanlardan bahsediyorum. Kendi geleneklerini inançlarını dilini, yaşam tarzını devam ettirirken, komşusununkine de saygı duyabilen kültürden bahsediyorum.

İstanbul'un 1500'li yıllarda en büyük problemlerinden biri neydi biliyor musunuz? Avrupa'nın heryerinden dini ve politik baskılardan ya da fakirlikten kaçarak gelen Hıristiyan ve Yahudi göçmenlerin sebep olduğu iskan problemleriydi. Bugünkü Galata, Beyoğlu Avrupa göçmenleriyle doluydu. Dünyada, sanatçının, entelektüel zekanın, tüccarın, dini özgürlük arayanın, politik baskıdan kaçanların sığındığı bir limandı 16'ncı yüzyıl İstanbul'u.

Bugünkü İstanbul ise, 3 bin nüfuslu Rum cemaatine, kendi din adamlarını yetiştirmek için okulunu açamadığı bir şehir. Rum komşularımızın, Ermeni komşularımızın, Yahudi komşularımızın, maalesef ürkek bir güvercin tedirginliğiyle yaşadığı bir şehir. Daha 50 yıl önce utanç verici 6-7 Eylül olaylarına, varlık vergilerine sahne olmuş bir şehir.

''İstanbul yeniden dünyanın en çekici şehri olsun'' istemek yetmez. Buna hazır olmak gerek. Şehirde onlarca hatta yüzlerce dilin konuşulabilmesine, kendi dillerinde alfabelerinde tabelalarını asabilmesine, isteyen inancın müntesiplerinin mabedini kurup hürriyet içinde ibadetini yapabilmesine hazır olmak gerek. O zaman bu şehir kendi küresel dilini yaratır ve dünyaya yön veren bir medeniyet beşiği olur.

Tek bir dilin, tek bir ırkın, tek bir inancın katı egemenliğindeki bir şehir asla dünya metropolüne dönüşemez. İstanbul dünyanın olmadan, dünya İstanbul'un olamaz. Dünyanın neresinden gelirse gelsin her insan ikinci gün kendini evinde hissetmezse, İstanbul asla dünyanın başkenti olamaz.

Bakın New York Belediye Başkanı Bloomberg dün yaptığı muhteşem konuşmasında şehrini nasıl anlattı: ''Kapılarımız herkese açık. Rüyası olan, sıkı çalışmaya ve şehrimizin kurallarına uymaya razı herkese... New York şehrini göçmenler kurdu ve halen 100'den fazla ülkeden, 200'den fazla dili konuşan ve yeryüzündeki her dinin müntesiplerinden göçmenlerle kaim. İster kuşaklardır burada yaşıyor olsun ister  daha dün gelmiş olsun farketmez, bu şehirdeki herkes New Yorkludur.''

Medeniyet başkentliği lafla olacak iş değil. Buna herbirimizin tek tek hazır olması gerek. Medeniyet askeri güçle kurulabilen birşey değil. Öyle olsaydı, tarihin en büyük askeri gücü haline gelen ABD, kurucu babalarının kurduğu 200 yıl önceki medeniyetinin etkinliğinin ve itibarının bugün yüzde 10'una bile sahip olamayan durumda olmazdı.

Hala birçoğumuz laf geldikçe ''üç kıtaya hükmeden atalarımız'' diye övünüyoruz. Böylesi bir kafanın George Bush'a ve destekçilerine kızmaya hakkı yoktur.  Bu kafa atalarımızın kafası değil. ''Üç kıtadaki insanlara hizmet götüren, hayır götüren, adalet götüren, üç kıtadaki insanı din dil ırk ayrımı yapmadan kucaklayabilen bir ecdadın torunu olmaktan'' gurur duymalıyız.

Türkiye'de, yeniden küresel bir aktör olmanın heyecan ve şevkinin yükselişine şahit oluyoruz günbegün... Bu çok güçlü bir duygudur. Türkiye yeniden bir medeniyet beşiği olabilir ama önce bunu bizim gerçekten istediğimize karar vermemiz lazım. Daha Anadolunun etnik çeşitliliğine, inanç çeşitliliğine tahammül edemeyen bizler, nasıl bütün dünyanınkine tahammül edeceğiz? Teröristleri bahane ederek, bir etnik topluluğu toptan şeytanlaştırabilenlerin sesi herkesinkinden daha gür çıkıyor.

Bloomberg, konuşmasında ibretlik bir vurgu daha vardı: ''Unutmayalım, Müslümanlar da 11 Eylül'ün kurbanları arasındaydı. New York'un Müslüman mahalleleri de diğer New Yorklular gibi müteesir oldu saldırılar karşısında. Müslümanlara, herkesten farklı davranırsak kendi değerlerimize ihanet etmiş ve teröristlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Camiiyi engellemek teröristlerin zaferi olur.''

Şunun için bu vurguları yapıyorum. Lafa gelince hepimiz istiyoruz da, ''yeni çağın medeniyetini inşa etmeye ve Anadolu'yu bu medeniyetin beşiği yapmaya ne kadar hazırız?'' Bu sorunun cevabını arıyorum.

Gelip bana New York'u bu kadar övüyorsun ama ABD'nin Irak'ta Afganistan'da yaptıklarına bak diyeceklere de bu mektubun Amerikan dış politikası ile ilgili olmadığını tekrar hatırlatayım. Onlarla ilgili düşüncelerimi defalarca paylaştım.

İstanbul'u bir zamanlar İstanbul yapan, Roma'yı Roma yapan, Bağdat'ı bir zamanlar Bağdat yapan, Kurtuba'yı Kurtuba yapan, New York'u tarih içinde New York yapan ruhun önemine dikkat çekiyorum.

New York'un tarihinde yaşadığı en büyük saldırıdan 9 yıl sonra, teröristlerin saldırının gerekçesi yaptıkları dinin devasa bir mabedi, saldırının uğradığı yerin yakınına inşa edilecek. Ve bu şehir yönetimiyle, halkıyla, medyasıyla büyük ölçüde bu mabede destek oluyor, ona öfkeyle karşı çıkan bağnazlara değil...

Bugünlerde Endonezya'dan da benzeri bir tartışmanın haberi düştü ajanslara. Cakarta'nın banliyölerinden Bekasi'de kilise inşaatı yapmak istedikleri arazide pazar ayini yapan küçük Hıristiyan grup, yüzlerce Müslümanın sözlü saldırısına uğruyor. İzlediğim videoda, polisin koruma altına aldığı çoğunluğu kadınlardan oluşan Hıristiyanların ağlamaları ve etraflarında polisi aşmaya çalışan Müslüman erkeklerin öfkeli yüzlerinden bir Müslüman olarak utandım. ''Bizi Hıristiyan yapacaklar, defolun'' diyorlardı kendileri de Endonezyalı Hıristiyanlara. O yüzlerde haftalardır Kurduba Evinin önünde öfkeyle bağıran bağnaz Hıristiyanları ve bağnaz Yahudilerin yüzünü gördüm. Başörtüsüyle üniversitelere girme izni verildiğinde üniversitelerine geri dönen başörtülü öğrencilere tükürükler saçarak öfkeyle engel olmaya çalışan fanatik ulusalcıların yüzünü gördüm.

İkiz kuleleri İslam yıkmadı, fanatizm yıktı

Bloomberg'in yanında camiiye destek veren din adamlarından Katolik St. Francis Assisi Kilisesi Rahibi Brian Jordan de en az Bloomberg kadar etkili bir konuşma yaptı. Kulelerin hemen yanındaki kilisenin rahibi olan kıymetli din adamı Peder Jordan, 11 Eylül saldırısında görev yaptığı kilisede bir rahiplerini ve bir kısmı çocukluk arkadaşı 10 cemaat mensubunu kaybettiğini hatırlatarak, ''İkiz Kuleleri İslam yıkmadı. Fanatizm yıktı. Kardeşlerim, İslamı sorumlu tutamazsınız, Müslümanları sorumlu tutamazsınız. Sorumlu arıyorsanız fanatiklerdir. Ve fanatikler her dinin içinde var. Sadece Müslümanların içinde yok. Hıristiyanların içinde de Yahudilerin içinde de var. Ve ben de bu kültür merkezinin ziyaretçileri arasında olacağım.'' dedi.

Yahudi Toplum Konseyinden Haham Bob Kaplan da, din ve inanç özgürlüğünün demokrasinin çekirdeği olduğunu ifade ederek, ''Müslümanların mabet kurma hakkını ve ibadet özgürlüğünü savunmak için Belediye Başkanımız Bloomberg'in yanındayız. Tanrı hepimizi kutsasın ve güzel yollardan yürütsün'' dedi.

Cami teröristlerin değil New York'un zaferidir

Ulusal Yahudi Merkezinden Haham Irwin Kula da, ''Bu camii, fanatiklerin göstermeye çalıştığı gibi teröristlerin zaferi değil bu camii, New York'un zaferidir'' dedi. Haham Kula, ''11 Eylül'de kaybettiğim yakınımı ve kızlarımı düşündüğümde bu camiinin inşa edilebilmesi bana gelecek için daha büyük umut veriyor'' diye konuştu. İmam Şemsi Ali de, New York Belediye Başkanına ve toplantıya katılan New York Meclisi Başkanı Christine Quinn'e Müslüman New Yorklular adına teşekkür ederek, ''Bu şehri sadece ekonomik fırsatları için sevmiyoruz. Buranın kültürünü özgürlüğü de seviyoruz. Bu şehirde her dinden insanla barış içinde beraber komşuluk yaparak yaşamayı seviyoruz'' dedi.

Bloomberg'in bir sözü de ''laiklik dersi'' niteliğindeydi. Bu tartışmanın içinde kaybolan temel soru şu'' diyen Bloomberg devam etti; ''Devletin, vatandaşın özel mülkünde mabed inşa etmesine müdahale yetkisi var mıdır? Bu yetki başka ülkelerde devlete verilebilir ama burada asla vermemeliyiz. Bu ülke, devletin hiçbir dini diğerlerinden üstün tutmaması ilkesi üzerine kuruldu. Manhattan'ın bu kesiminde Camiye hayır dersek kendimizi inkar etmiş oluruz.''

Gerçek bir medeniyette devlet vatandaşına hizmet götürürken ya da haklarını korurken, din ayrımı yapmaz. Hepsine aynı mesafede olur. Ama aynı zamanda, yaşam tarzı da dayatmaz. Başörtüsünü yasaklamakla, başörtüsünü zorla giydirmek arasında laiklik ihlali açısından zerre fark yoktur. Milletvekillerinin evlerine muhbir yollayıp hanımının başının kapalı olduğunu öğrendiği milletvekilerine davetiye göndermeyen bağnazlığın da laiklik ile ilgisi yoktur. Bir yere atama yaparken eşi başörtüsü takıyor mu takmıyor mu diye bakacak kamu anlayışının da...  Daha 10 yıl önce İstanbul sokaklarından, cami önlerinden amcaların dedelerin inkılap kanunlarına aykırı elbiseler giyindikleri gerekçesiyle polislerce toplandıklarını utanç içinde şahit olduk. Alkollü içki içmemenin kariyerin sonunu getireceği kurumlar var. Nerde bu çağdışı laiklik anlayışı nerde Bloomberg'in laiklik anlayışı...

Biraz keskin cümlelerle dolu bir mektup oldu. Keskinliğin amacı, kendimizi sorgulayabilmemize vesile olması. Şuna inanıyorum. Dünyanın başındaki en büyük bela fanatizmdir. Başkasının haklarını varlığını kabul etmeme, yok etme isteğidir. Birkaç gündür camii tartışmasıyla ilgili haberlerin altındaki okuyucu yorumlarını dikkatle okuyorum. Maalesef Türkiye'de değişik vesilelerle okuduğum birçok yorumun bir örnek kopyası:

''Almanlardan nefret ediyor değilim ama Holokost müzesinin yanına Alman Kültür Merkezi kursalar ona da karşı çıkardım.''

''Amerikalılar uyandığında iş işten geçmiş olacak. Camiiyi bugün durdurmalıyız.''

''Bu camiye izin veren komisyondan devlet yetkililerinden utanıyorum. Gerçek Hıristiyanlar bu camiinin inşasına asla izin vermeyecektir. ''

''Camiye izin vererek, 3000 kişinin katillerini şereflendirmeyin.''

''Müslümanlar, bütün camilerini de toplayıp defolup ülkelerine gitsin. Madem camilerinden vazgeçemiyorlar, bu ülkede yaşamasınlar.''

Ve daha nicesi...

Son sözü Bloomberg'e vereyim: ''Politik tartışmalar gelir geçer. Ancak değerler ve gelenekler kalıcıdır. Bu şehirde Tanrının rahmet ve merhametinden uzak görebileceğimiz tek bir mahalle yoktur. Şu an yanıma toplanmış dini liderlerimiz şahittir.''

Bu tartışma sadece New York için değil, dünyanın her yeri için ibretlik bir bağnazlık imtihanı. Tartışmaların hangi tarafına daha çok empati duyabildiğinize göre bu bağnazlık imtihanında nerde durduğunuzu öğrenebilirsiniz.

Cemal Demir - Haber 7
cemaldemir111@gmail.com
http://www.haber7.com/haber/20100804/Yahudi-baskan-camiyi-gozyasi-dokerek-savundu.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Sıfır Noktası'na yakın bir bölgede İslami Kültür Merkezi inşa edilmesi fikri, New York'ta tozu dumana kattı. 'Her yerden herkesin evi' olmakla övünen New York'tan Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz, "Hepimiz Kudreti Sonsuz olanın kullarıyız.

Dinî ve kültürel mozaiğimizi korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız." dedi.

New York'ta cami inşası ile ilgili tartışmalar, Faysal Abdülrauf'un, 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği Sıfır Noktası'na 180 metre mesafedeki, 150 yıllık bir bina yerine İslami Kültür Merkezi kurulması talebiyle başladı. Protestocuların pankartlarında 'cami' sözcüğü sık sık geçse de, söz konusu olan, içinde camiyle birlikte restoranları, kitapçıları, sergi salonlarını da barındıracak, Manhattan'ın canlılığına canlılık katacak olan 15 katlı bir sosyal tesis. Projeyi savunan New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg'e, Brooklyn Belediye Başkanı (Borough President) Marty Markowitz ve Manhattan Belediye Başkanı Scott Stringer'dan destek geldi. Zaman Pazar ekine özel açıklamalar yapan Markowitz "Hepimiz aynı Kudreti Sonsuz olanın kullarıyız. Yönetim 'Bu dine geçit var, bir diğerine geçit yok.' deme hakkına sahip değil." dedi. Stringer ise; Manhattan'da yaşanan süreci iyi niyetlerle bir araya gelmiş insanların kültürel projesi olarak nitelendiriyor.

'Kurtuba Evi-Park51' olarak da bilinen projeye öncülük eden isim İmam Faysal Abdülrauf. Uluslararası çatışma çözümlerinde yenilikçi stratejiler geliştirmeyi hedefleyen Kurtuba Girişimi'nin başkanı. İmam Faysal'ın bu girişimi üzerine, aşağı Manhattan'da yapılacak inşaatla ilgili New York Anıt Koruma Konseyi, merkezin yapılacağı yerdeki 152 yıllık binanın tarihi bir değeri olmadığına ve koruma statüsü verilmesine gerek kalmadığına karar verdi. New York Belediye Meclisi de İslami bir merkez kurulmasını mayısta onayladı. Projeyi Kurtuba Girişimi ve Amerikan Müslüman İlerlemesi Topluluğu (ASMA) ortak bir şekilde yürütecek. 15 katlı merkezde 500 kişilik bir konferans salonu, ofisler, spor salonu, yüzme havuzu, sergi salonları, kitapçılar, restoranlar ve bir de cami olacak.

Projenin önünde hiçbir yasal engel olmamasına rağmen projenin yeri ve gerekli olup olmadığı konusundaki tartışmalar son hızla devam ediyor. Proje yürütücüleri, cami dışındaki diğer tesislerle daha geniş bir topluluğa hitap ederek, İslam ve Batı Dünyası arasındaki ilişkilere katkıda bulunmayı hedefliyor. New York ahalisinin ayağa kalkmasına sebep olan ve bir süredir dünya basınını meşgul eden konu ile ilgili görüşler muhtelif. Kimilerine göre; Amerika'nın kültürler arası hoşgörü ve çoğulculuk ilkeleri bu projeyi gerekli kılarken, kimileri, bu projeyi, 11 Eylül faciasında hayatını kaybedenlere karşı saygısızlık olarak addediyor. El Ezher Üniversitesi'nden bir grup ulema ise; bu projeyi 11 Eylül ile İslamiyet arasında açıkça bir bağ kurulmasına sebep olacak bir 'komplo' olarak görüyor.

El Kaide çok müslüman öldürdü

TIME Dergisi'nin yaptığı ankete göre; Amerikalıların yüzde 61'i cami inşasına karşı ve yüzde 71'i de, böyle bir projenin 11 Eylül'de hayatını kaybedenlere hakaret olacağını düşünüyor. 'Sıfır Noktası'nda cami yapacağınıza, gidin Suudi Arabistan'da kilise yapın' diyenler arasında daha çok sağcılar, muhafazakâr Hıristiyanlar ve 11 Eylül kurbanlarının aileleri yer alıyor. Bütün bu 'hayır'lara rağmen Başkan Obama, 14 Ağustos'ta verdiği iftarda, New York'ta 11 Eylül saldırıları ile yıkılan Dünya Ticaret Merkezi'nin yakınında cami yapılmasına destek verdi fakat projenin yerindeliği konusunda bir açıklama yapmadı. Obama proje karşıtlarına hitaben düşmanın İslam değil El Kaide olduğunu vurguladı. Obama "Düşmanımızın din özgürlüğüne saygısı yok. El Kaide'nin gayesi İslam değil, tümden çarpıtılmış bir İslam. Bunlar dini lider değil, masum erkek, kadın ve çocukları katleden teröristler. Şu bir gerçek ki El Kaide diğer dinlere mensup kişilerden daha fazla Müslümanları öldürdü. Bu listeye 11 Eylül'de öldürülen Müslümanlar da dâhil." diye konuşmuştu.

Başkanlar da destek veriyor

New York yerel yönetimi Obama'ya destek verenlerin başında geliyor. Başından beri Kurtuba Girişimi'nin projesini savunan New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg'e, Manhattan ve Brooklyn Belediye başkanları (Borough President) Scott Stringer ve Marty Markowitz de katıldı. Zaman'a açıklamalar yapan Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz, Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırılar sonucu hayatını kaybedenlerin cenazelerine katıldığını, ailelerin acılarını anladığını fakat ABD'de her dinin koruma altında ve her dinden insanın istediği yere yerleşme hakkına sahip olduğunu anlattı. Bizatihi New York'un bütün dinleri kapsayan en güzel proje olduğuna değinen Markowitz 'Biz göçmenlerden oluşan bir milletiz ve biz 'Her yerden herkesin gurur duyduğu yer' dediğimiz zaman bunu gerçekten söyleriz. Barış içinde yaşayan, her türlü dine, siyasi düşünceye, kültüre ve hayat tarzına sahibiz. Bu kültürler karışımını korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.' dedi. Cami inşası ile ilgili ırkçı seslere karşı bir basın açıklaması yapan Başkan Stringer kültür merkezinin, New Yorklular arasındaki ilişkileri güçlendirecek dünya standartlarında bir tesis olduğunu söyledi. Stringer, bu merkezin, farklı din mensuplarını kendisine çekerek onların arasında entegrasyonu sağlayacağını, onların İslamiyet hakkında bilgi sahibi olmalarına vesile olacağını ve sonuçta çoğulculuk ve toleransın kazanacağını düşünüyor. Manhattan Belediye Başkanı, Manhattan'da yaşanan süreci bu düşüncelerle bir araya gelmiş iyi niyetli insanların kültürel projesi olarak nitelendiriyor.

Müslümanlar Amerika'nın parçası

İslam ve Batı dünyası üzerine yaptığı çalışmalarla Amerika'nın önde gelen düşünce insanlarından Esposito ise 'ABD'de cami inşası, giderek artan anti-İslam düşüncesine, ayrımcılığa ve nefret suçlarına katalizör etkisi yapıyor.' tespitinde bulunuyor. Müslümanları Amerika mozaiğinin ayrılmaz bir parçası olarak gören Esposito, İslamofobiyi kanser gibi yayılan bir sosyal hastalık olarak damgalıyor. Esposito da, Obama gibi, terör olaylarına karışanlarla hakiki Müslümanları birbirinden ayırmaya dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Ünlü akademisyen, aksi halde kültürlerin bir arada yaşamasını teşvik eden değil çatışmaları artıran politikalar ortaya çıkacağını ve Müslümanların sivil özgürlüklerinin ve haklarının riske atılacağını ifade ediyor.

'Evet'çiler ve 'Hayır'cılar dışında projeye kuşkuyla yaklaşanlar da var. Teolojik çalışmalarıyla tanınan, dünyanın en eski üniversiteleri arasında yer alan El Ezher Üniversitesi'nin ulemalarından, yıkılan İkiz Kuleler'in yakınına cami yapılmasının yerindeliği konusunda sert eleştiriler yükseldi. El Ezherli bir grup hoca, 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği alana yakın bir bölgede cami inşa edilmesini, Müslümanlar ile 11 Eylül saldırıları arasında net bir ilişki kurulmasına yarayacak 'komplo' olarak görüyor. Yine de bunun yeni bir komplo olmadığını düşünmek istiyorlar. Bütün bu görüşlerin dışında gazete ve televizyonlarda yer alan yorumlardan bazıları 'İslami' bir merkez yerine Hıristiyan, Yahudi, Hindu ve Budistlerin ibadethanelerini de içine alacak şekilde 'dinler arası' bir merkez yapılmasını teklif ediyorlar.

Gün gelecek 11 Eylül bilinmezi çözülecek ve Müslümanların üzerindeki ağır yük kalkacak mı zaman gösterecek. Fakat gelişmelere bakılırsa tartışmalı kültür merkezi, New York'un finans merkezi olan bir yerde, Park Place'te yerini alacak gibi. s.akkoyunlu@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1021344&title=belediye-baskani-new-yorkta-minare-neden-olmasin&haberSayfa=0
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.