Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

18 Mayıs 2024, 06:05:11

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 540
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 512
Total: 512

Bize Nizam-ı Cedit Ordusu lâzım..., Mümtaz'Er Türköne, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 01 Kasım 2009, 17:23:45

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Hiç kimsenin, askerimizin kahramanlığından şüphesi olamaz. Kahramanlık, bir daha geri dönmeyi düşünmeden ileri atılmaksa eğer, bizim askerimiz dünyaya bu cesaretini defalarca göstermiştir.
İnancımız odur ki, eğer düşman bize savaş ilan etmişse, elimize silah alıp mukabele etmek farz-ı kifayedir. Şayet düşman hududumuzdan içeri girmişse, o zaman onu def etmek farz-ı ayındır. "Ya şehit ya gazi" olmak dışında çare kalmayınca, askerin kahramanlığı da elbette büyük olacaktır.

Ya ordumuz?

Orada biraz durup düşünmemiz lâzım. Çünkü bu sorudan önce "hangi ordumuz?" diye sormamız gerekir. Sipahi Ordusu mu, Yeniçeri Ordusu mu, Nizam-ı Cedit Ordusu mu, Asakir-i Muhammediye mi veya Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Tarih şanlı savaşlarımızı anlatıyor. Ama unutmayalım: Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi.

Adında "yeni" sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu. Napolyon'un Akka kuşatmasında başarılı olan bu yeni ordu, Yeniçerilerin gadrine uğradı. Hile, desise ve suret-i haktan görünen nümayişlerle ülke iç savaşın eşiğine getirildi ve yeni ordu dağıtıldı. 20 yıl kadar sonra tekrar kurulan yeni ordu, bu sefer Yeniçeri ordusunu topa tutarak ortadan kaldırdı. 1826'da aynı devletin içinde iki Türk ordusunun karşı karşıya geldiğini ve birinin diğerini imha ettiğini unutmamalıyız. Ve tarihimizin bu olayı "vak'a-yı hayriyye" (hayırlı olay) olarak kaydettiğini de...

"İrtica belgesi" bir işaret fişeği oldu ve karanlık köşeler aydınlandı. Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807'de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar. Temel sorunumuz bu fesat üretme işinin ne ölçüde emir-komuta zinciri içinde yapıldığını, bütünüyle kurumsal kimliğin bu işteki rolünü tespit etmek. Tamam, cuntacıları ordudan ayıklayalım; ya fesat ve komplo üreten kurumsal hiyerarşi ve yapı ne olacak? Fesat üretmek Yeniçeri ordusunda, Kabakçı Mustafa gibi birkaç düzenbazın işiydi. Bugün ise, kurumsal yapı içine yerleşmiş bir fesat merkezi yok mu? Gazi Fincan, "Ordu, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Ergenekon sanıkları, Abdullah Öcalan, Deniz Baykal, Canan Arıtman'dan oluşur" derken gözümüzden kaçan bir "kurumsal kimliği" hatırlatmıyor mu?

Ordunun varlık gerekçesi güvenliği sağlamaktır. Vatandaşlarını suç işleyerek tezgâha düşüren bir ordu ile bir ülkenin güvenliği sağlanabilir mi? Karargâh merkezinde geniş çaplı komplolar, provokasyonlar tezgâhlayabilen bir ordunuz varken "demokratik açılım" yürütebilir ve etnik sorununuzu çözebilir misiniz? Ergenekon sanıklarını kurtarmak için operasyonlar planlayan askerlerinizle hukukunu koruyabilir misiniz?

"Gerçek" olduğu ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı'nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.

Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.

Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=908977
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Kutsal olan vatandır; ordu değil. Ordu, kutsal vatan toprağını korumak üzere organize edilmiş silahlı kurumdur. Değeri, saygınlığı, şerefi bu görevi yerine getirmesiyle ölçülür. Bu görevi yerine getirecek şekilde örgütlenir, ihtiyaçlara göre donatılır ve vatan toprağına yönelik tehditlere, ülkenin çıkarlarına göre görevler üstlenir.
Vatanı koruyamıyorsa, hatta kutsal vatan toprağı için bir tehdit oluşturuyorsa dağıtılır, yerine yenisi kurulur.

Türk Silahlı Kuvvetleri bir NATO ordusu. Ordumuzun kurumsal yapısı, organizasyon biçimi Soğuk Savaş dönemine özgü NATO standartlarına dayanıyor. Diğer NATO ordularının tamamı aradan geçen zaman zarfında köklü birkaç değişimden geçtiği halde, Türk Silahlı Kuvvetleri büyük ölçüde 89 öncesi yapısını sürdürüyor. ABD ordusu başta olmak üzere Batı orduları, bizdeki uzmanlaşmış yapılanma (Kara, Deniz, Hava) yerine, üstlenilen görevlere göre süratli hareket kabiliyetine sahip operatif yapılanmalara geçti. TSK bünyesindeki reorganizasyon faaliyetleri, uzun zamandır konuşulmasına ve tartışılmasına rağmen kayda değer bir ilerleme kaydedemedi.

Bürokratik kurumlar kendi iradeleri ile değişemezler. Evrensel ölçekte, değişime en dirençli bürokratik kurumların ordular olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Değişime karşı direnç geleneklere kutsiyet atfedilerek sağlanır. Orduların kutsiyet halesi içine alınması, çağa uygun değişimlere direnmek içindir. Tarihin gösterdiği üzere ordular en ileri teknolojileri kullanır; savaşın sevk ve idaresi -buna askerin morali de dahildir- tamamıyla akıl ve bilimsel bilgi işidir. Hesabını yanlış yapan bir komutan, ne kadar çok kutsanırsa kutsansın ordusunu zafere götüremez.

Türk ordusu bir NATO ordusu ve hâlâ Soğuk Savaş yıllarının örgüt yapısını sürdürüyor. Sebebi, Sovyetler Birliği'ne karşı ideolojik savaş organizasyonunun, bugün siyasete müdahale imkânı vermesi. "İrtica ile mücadele eylem planı"nın tam olarak Soğuk Savaş dönemi mantığını taşıması bu yüzden tesadüf değil. Fazladan bu yapı ordumuz içinde bir gizli ordu hüviyetine büründü ve "belge"nin gösterdiği üzere ordunun bütünü üzerinde kontrol sağladı. Neyi tartıştığımızı hatırlayalım. "İrtica ile mücadele eylem planı" emir-komuta zinciri içinde hazırlanmış genel harekât planının bir parçası. O zaman şu soru önemli: "Genel harekât planı başka hangi eylem planlarını içeriyor?" II. Başkan'dan Bilgi-Destek Dairesi'ne uzanan bu hiyerarşinin deşifre edilmesi ve tasfiye edilmesi, TSK bünyesindeki gizli ordu yapılanmasının lağvedilmesi anlamına geliyor. Bu gizli yapılanma tam anlamıyla iktidara aday bir siyasî parti özelliği gösteriyor. Tek fark bu partinin emrinde tanklar ve toplar var.

Emrindeki tanklar ve toplarla siyasete giren asker için kahramanlıkla ihanet arasındaki sınır ortadan kalkar. Yeniçerilerden Halaskâr Zabitanlara, uzun askerî tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletine, vatana ve millete yönelik en büyük tehdit elindeki silahla TSK'yı bir siyasî parti gibi, siyasî rekabet bataklığına süren komutanlardan geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için bu komutanların ve halkına karşı siyasî savaş yürüten silahlı hiyerarşinin tasfiye edilmesi gerekiyor.

Türk ordusundan değil, Türk ordusunun ana karargahını, dolayısıyla beyin merkezini kontrol eden ordu içinde bir ordudan bahsediyoruz. Islak imzalı metni yargıya gönderen ve bu gizli orduyu deşifre eden subaylar ise, vatana yönelik tehdidi askerlik yeminine bağlı kalarak deşifre etmiş oldular. İhbar mektubunda yer alan bilgilerin zenginliği, bu deşifrenin örgütlü olduğunu, dolayısıyla ordu içinde sağduyulu bir refleksin mevcudiyetini gösteriyor. Subaylarımızın % 90'ı birliğinin ve silahının başında, savaşa hazır bekliyor. Sorun karargâhta ve komuta kademesinde.

"Yeni bir ordu kurmak", çağın ihtiyaçlarına ve ülkenin çıkarlarına uygun köklü bir dış güvenlik reformuna girişmek demek. Komutanların siyaset hırsına bu ülkenin birliğini, dirliğini ve refahını neden feda edelim? Evet neden?

"Mevcut komuta kademesini tasfiye edince, yeni orduyu kiminle kuracağız?" diye soranlara cevabı yine tarihten verelim. Ankara'da yeni orduyu kuran komutanların -Atatürk dahil- rütbesi neydi? m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=910220
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.