Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Mayıs 2024, 00:24:26

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 119
  • Online ever: 554
  • (18 Mayıs 2024, 06:22:10)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 113
Total: 113

Çevik Bir ve Hurşit Tolon artık gerçekle yüzleşmeli!, Aydoğan Vatandaş, Haber7

Başlatan kilimanjaro, 22 Temmuz 2009, 10:28:06

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

50'lerin başıydı. Şehit babasını Kosova Sancak bölgesinde bırakarak annesi ile beraber Bursa'ya yerleştiğinde henüz küçücük bir çocuktu.   

Annesi küçük Mustafasını şehit babasının emaneti olarak en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken bir taraftan da terzilik yapıp komşu hanımlarına giysiler dikerek hayatını sürdürmeye çalışıyordu. 

Küçük Mustafası Bursa Erkek Lisesinin ardından Hacettepe Tıp Fakültesini birincilikle bitirdi ve çok sevdiği ordu saflarına katıldı.

Askeri doktor olarak teğmen rütbesiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda hekimlik hayatına başlamasının ardından her yıl en iyi sicil notunu alarak tüm Silahlı Kuvvetlerde dikkat çekti. Lakabı artık 'kurşun asker'di. Bir taraftan da Gülhane Askeri Tıp Akademisinde Kulak Burun Boğaz ihtisasını yapıyordu.

Yurtdışı eğitim sınavında başarılı olarak 2 yıl süre ile ABD'de John Hopkins Üniversitesi'nde Dr. Nager ile çalışmalar yapmaya başladı. Üstün kavrama yeteneği ile bir yıl sonunda tüm yeni ameliyat tekniklerini öğrenerek Dr. Nager'den müsaade istedi.  Derhal Washington'daki askeri ataşeliğe dilekçesini yazıp 2 yıllık eğitimini 1 yılda tamamladığını bildirerek ülkesinde uygun görülecek bir göreve atanmasını istedi. Böyle bir dilekçeyi masasında gören askeri ataşe çok şaşırarak bu subay ile yüzyüze görüşmek istiyordu. Görüşme gerçekleşti. Kurmay Albay, Mustafa Kahramanyol'a askeri ataşeliğe şimdiye kadar böyle bir dilekçenin hiç gelmediğini, gelen dilekçelerin de "1 ay daha kalsaydım, 3 ay daha kalsaydım her şeyi öğrenecektim" tarzında uzatma talepleri içeren dilekçeler olduğunu söylüyordu.
   
Acaba Mustafa Kahramanyol'un bu asil davranışı karşısında şok olan askeri ataşe kimdi?

O kurmay Albay Hurşit Tolon'dan başkası değildi.  Kaderin cilvesine bakin ki, 1991 yılında Tuğgeneral Hurşit Tolon ameliyat olmak için kendini ellerine teslim ettiği Mustafa Kahramanyol'un, 1997 yılında son derece yanlış bazı hukuk dışı yöntemlerle Silahlı Kuvvetlerden atılması sürecine ortak oldu. O yöntemlerin ne olduğu Kahramanyol'un eski eşinin açıklamalarıyla net bir şekilde anlaşıldı. 

İlginçtir ki Hurşit Tolon o zaman Korgeneral'di ve Tolon o zamanlar Kahramanyol'un düşünce dünyasına pek uzak da sayılmazdı. Aklıma takılan soru hep şu olmuştu. Tolon acaba Kahramanyol gibi subayları harcayarak ya da harcanmasına katkı sağlayarak Orgenerallik yolunu açmaya mı çalışmıştı? Kahramanyol, Tolon ile o dönemde ailecek de tanıştıklarını da gizlemiyor zaten. 
 
Sarıkamış Askeri Hastanesi Baştabipliği ve Brüksel'de NATO askeri sağlık ataşesi olarak görev yaptıktan sonra GATA' da doçent ve profesör olarak hizmet eden Mustafa Kahramanyol burada geliştirdiği ve tıp literatürüne giren kulak ameliyatı tekniğini uzun yıllar asistanlarına öğretti.

Mustafa Kahramanyol çok sevdiği milleti ve ülkesine hizmetlerini sadece sağlık alanında değil, diplomaside de sürdürdü. Balkanlarda, özellikle Bosna'da 1993- 1997 yıllarında yaşanan katliamların durdurulması için Başbakanlık müşaviri olarak yaptıkları biliniyor. Bunu Sırplarda iyi biliyor olmalı ki Sırp Televizyonları Kahramanyol'u hedef olarak göstermeye başlamıştı. Bunun ardından Ankara'ya Mustafa Kahramanyol'u öldürmek amacıyla gönderilen suikast timleri tespit edildi. Ayrıca 1997 YAŞ kararından tam 1ay önce ABD elçiliğinden bir yetkilinin Mustafa Kahramanyol'un GATA daki odasında kendisiyle 1 saat özel olarak görüşüklerini biliyorum. Acaba neden?

Mustafa Kahramanyol, Nevzat Tarhan gibi onlarca subayın nasıl mağdur edildiklerine o donemde 5 ayrı mahkemede yargılanmış bir gazeteci olarak yakından tanıklık ettim. Bu insanları yakından tanıdım. Hepsi örnek birer Türk subayıydı.

İste Profesör Nevzat Tarhan. Türkiye'nin en saygın bilim adamlarından biri. Bütün televizyonlar peşinde. Ne denli örnek bir insan olduğunu yazdığı yazılarla, yaptığı programlarla, yazdığı kitaplarla kanıtladı. Nevzat Tarhan gibi bir insanı hukuksuz yöntemlerle TSK'den ayrılmak zorunda bırakanlar simdi tekrar düşünmeli. TSK bu işten kazançlı mı çıktı?

İste Profesör Mustafa Kahramanyol, Türkiye onu gün geçtikçe daha da yakından tanıyacak. Böyle bir insanı utanç verici yöntemlerle sevdiği mesleğinden koparanlar kuşkusuz yaptıklarına daha da pişman olacaklar. Çevik Bir'i, ya da Hurşit Tolon'u, bir TV programında Mustafa Kahtamanyol'un, ya da Nevzat Tarhan'ın karsısına çıkarın, kararı halk versin.

İste Profesör İskender Pala. Şu ana kadar pek yazılmadı, belki de bunu yazdığıma kızacak ama 28 Şubat'ın mağdur ettiği en önemli değerlerimizden biri de o. Kitaplarının sayısını sanırım o da bilmiyordur. Divan Edebiyatı denilince ilk akla gelen isim o değil mi? Beyefendiliğiyle, nezaketiyle, centilmenliğiyle hepimizin örnek aldığı bir isim. Bugün yüzbinlerce okuru var. Böyle bir değeri hukuk dışı yöntemlerle Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırmak TSK'ne ne fayda sağladı? Ne ilginçtir ki Pala, edebiyatın yanısıra Donanma tarihi konusunda da inanılmaz bilgiliydi. Kardak krizi patlak verdiğinde Kardak'ın tarihsel ve hukuksal konumunu dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'ya brife eden de oydu. Erkaya'nın İskender Pala'nın bu sunumundan ne denli etkilendiğini de biliyorum.

Nevzat Tarhan'ı, İskender Pala'yı bunca yıldır tüm Türkiye tanıdı. Herhangi bir yanlışlarına tanık oldunuz mu? 

Açıkça söyleyeyim 28 Şubat'ın tasfiye ettiği onca subay benim gördüğüm ve de tanıdigim kadarıyla Atatürk'le hiçbir problemleri olmayan, laik ve demokratik sisteme yürekten inanmış dürüstlük abidesi idealist Türk subaylarıydı. 

Hayatlarının en verimli çağlarında ülkelerine hizmet aşkıyla tutuşan bu subayların hukuk dışı yollarla tasfiye edilerek yaptıkları ve yapacakları hizmetlerin engellenmesi kabul edilecek bir konu değildir. Bu karanlık dönemin, en ince ayrıntılarıyla TBMM tarafından aydınlatılması, bu değerlere iade-i itibar verilmesi bu meclisin borcudur. Bu konuyla ilgili biran önce bir Meclis Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması şart. Benzeri olayların bir daha yaşanmaması için YAŞ kararlarına en yakın zamanda yargı yolunun açılması da zorunludur. Çevik Bir, Hurşit Tolon, Mustafa Kahramanyol ile kamuoyu önünde yüzleşmelidir.   

Bu hukuksuzluk artık Türkiye'ye yakışmıyor.

http://www.haber7.com/haber/20090722/Cevik-Bir-ve-Hursit-Tolon-artik-gercekle-yuzlesmeli.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Doğrusu şu ana dek yazdığım hiçbir yazıya bu denli olumlu tepki almamıştım. Son yazıma elektronik posta atanların arasında, emekli generaller, emekli subaylar,  akademisyenler ve okurlarımız vardı.

Hepsine ilgilerinden ötürü teşekkür ediyorum.

Ben yazdıklarımın çoğunun bilindiğini sanıyordum meğer birçok detay gazeteci arkadaşlarım tarafından bile yeterince bilinmiyormuş.

Anlaşılan, Çevik Bir ve Hurşit Tolon'un hukuk dışı yöntemlere girişerek, bir başka deyişle komplo kurarak, Emekli Tabip Albay Profesör Dr. Mustafa Kahramanyol'u TSK'inden irtica 'gerekçesiyle' uzaklaştırmalarına kamuoyunun tepkisi çok büyük.

Bu komplonun ardından Mustafa Kahramanyol'un askerlikten kaynaklanan bütün hak ve imkânları geri alındı. Bir üniversiteye öğretim üyesi olması bile yasaklandı.

Oğlunun Askeri Liseye girmesi bile benzeri yöntemlerle engellenmek istendi.

Devlet Hastanelerinde çalışmasının önüne geçildi, özel sektördeki Hastaneler ise Mustafa Kahramanyol'a cüzzamlı muamelesi yaptı. Mustafa Kahramanyol bu konuyu onur meselesi yaptı. Tam 12 yıldır bir hak mücadelesi veriyor. Yapılan haksızlık ayan beyan ortada olmasına rağmen hiçbir gelişme olmuyor. YAŞ kararları hala yargıya kapalı ve Meclis 28 Şubat'ta yaşanan benzeri olayları hala mercek altına alma insiyatifi gösteremedi!
 
ASDER Başkanı Prof. Dr. Ahmet Alper,  Prof. Dr. Kürşat Eser, bir süre önce Nuriye Akman'a röpörtaj veren Deniz Hakim Albay Ahmet Cengiz Tangören'de benzeri gerekçelerle yine 28 Şubat sürecinde Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılmış başka önemli değerler. 

Bundan tam 9 yıl önce de 14 Kasım 2000 tarihinde Zaman'da yazmıştım(http://arsiv.zaman.com.tr/2000/11/14/haberler/haberlerdevam.htm ), şimdi konu tekrar gündemde. Tartışılması gereken bir başka olay daha var.

Adı Aziz Hacıbektaşoğlu. O da Tabip Albay. GATA'da bölüm başkanı pozisyonunda iken tüm askerlerin AİDS testi taramasından geçirilmesi isteniyor. Elbette bu işin maliyeti trilyonları buluyor ve kendisine aynı general tarafından bir şirketin test malzemesinin kullanılması yönünde baskı yapılıyor. Hacıbektaşoğlu, bir heyet kurdurarak malzemenin değeri ile ilgili rapor hazırlatıyor. Malzeme değersiz bulunuyor.  Albay Aziz Hacıbektaşoğlu'na açıktan rüşvet teklif ediliyor ancak bu çabaların hiçbiri işe yaramıyor ve Hacıbektaşoğlu, ilgili firmanın tehditlerine rağmen, bu yolsuzluk girişimine engel oluyor ve milletin trilyonlarının iç edilmesine fırsat vermiyor. Ne hazindir ki, bir süre sonra YAŞ kararları çerçevesinde adı irtica dosyalarının arasına sokuşturularak 'disiplinsizlik' gerekçesiyle Silahlı Kuvvetlerden atılıyor.

Oysa Albay Aziz Bektaşoğlu'nun ne irtica ile bir ilişkisi var, ne de laik sistemle bir problemi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, irtica ile ilişkilendirilen Albayımız aynı zamanda Alevi kökenliydi.

Peki gerekçe ne? Disiplinsizlık!

Albay rütbesine gelmiş bir insanı, 30 yıllık meslek ve öğrencilik yaşamı boyunca tanıyamadınız da, bu rütbeye gelince mi tanıdınız diye sormazlar mı?

Ortaya çıkan sonuç şu: İrtica, TSK'inde bazı kimselerin, bazı subayları tasfiye etmek için kullanageldikleri bir araç olarak tezahür ediyor.

Albay Aziz Hacıbektaşoğlu ile tam 9 yıl önce bu konuyu telefonda konuşmuştum. Kendisi o sıralar yanılmıyorsam İskenderun'da idi ve bu konuyla ilgili konuşmanın henüz erken olduğunu söylemişti. Artık konuşma vakti. Bu kamu vicdanı ve hukuku ile ilgili bir konu çünkü. 

Şimdi gelelim İskender Pala meselesine.  Bakın Emekli Oramiral Salim Dervişoğlu ne diyor Yeni Şafak'tan Mehmet Gündem'e.

"Prof. Dr. İskender Pala'yı tanırsınız...

Evet, benim emrinde çalıştı. Bizim camiamızda yetişmiş çok nadir insanlardan biriydi. Müzede yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacak şeylerdir. Osmanlıca dokümanları okuyacak adamımız yoktu, hepsini okuyup tasnif etti, yetenekleriyle müzenin arşivini bugünkü haline getirdi.

Bu kadar yetenekli birini neden attınız?

Biz kişinin kendine ait zamanda yaptıklarına karışmayız ama makamında namaz kılmak bizde kabul edilebilir şey değil.

Kendisini siz hiç ikaz ettiniz mi?

Hayır. Konu bana gelene kadar bağlı bulunduğu sicil kumandanının dosyasına yazdığı şeyler vardı... Pala meslek itibariyle gayet değerli bir subaydı, demek ki uyum sorunu olmuş...(17 Mart 2009, Yeni Şafak)"

Peki kıymetli Paşam, Deniz Kuvverleri'nin İskender Pala ile kurduğu iş ilişkisi ne? Bu iş kendisine tebliğ edilmiş mi? Edilmiş. Kendisi bunu yapabilmiş mi?

'Osmanlıca dokümanları okuyacak adamımız yoktu, hepsini okuyup tasnif etti, yetenekleriyle müzenin arşivini bugünkü haline getirdi.'

O zaman?

Ama makamında namaz kılıyormuş?

Kanıtı var mı?

Yok!

Peki, varsayalım kılıyordu ve bunun da kanıtı var. Peki öğlen tatili sırasında, bir subayın, makam odasında namaz kılabilmesi, İç Hizmet kanunu çerçevesinde yasaklanmış mıdır? Yasaklanacak olsa, bu 'din özgürlüğünün' kısıtlanması anlamına gelmez mi? Gelir.

Peki namaz kılınabilecek bir ortam oluşturulmuş mu? Hayır!

Askeri liselerde, 'Din Dersi' uygulaması var. O derste, müslümanların namaz kılmaları dinin bir gereği olarak anlatılmakta.

Salim Paşa, 1993-1995 yıllarında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı komutanıydı. O dönemde  İskender Pala da Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'na bağlı olan Deniz Müzesi Arşivi'nde çalışıyordu Öğretmen Binbaşı rütbesiyle. Dolayısıyla Salim Paşa'nın İskender Pala'nın arşiv çalışmalarını yakından biliyor olması da bu yüzden. Peki o sırada müzenin müdürü kimdi dersiniz?

Öğretmen Binbaşı Erol Mütercimler.

İskender Pala, Deniz Kuvvetleri'ine Edebiyat Öğretmeni, Erol Mütercimler ise Fizik Öğretmeni olarak girmişti 80'lerin başında. Mütercimler İskender Pala'dan 2 yıl kıdemliydi. Deniz Kuvvetleri'nde 7 yıl öğrenci olarak bulunmama rağmen her ikisinin de derslerine giremedim. Çünkü her ikisi de sakıncalı piyade olarak algılandıkları için, anlaşılan, öğretmenlik yapmalarına izin verilmiyordu.

İskender Pala'ya, Divan Edebiyatı konusunda otorite olarak belirdiği 90'ların başında bile, Ankara'da üstelik bir Kara birliğinde, spor tesisleri sorumluluğu görevi verilmişti.  Pala, subaylık hayatında çok çekti. Ama o çektikleri olmasa bu kadar da üretken olamazdı belki de. İskende Pala, askerlik anılarını da bir kitapta topladı. O kitabı okuyup incelemem için de bana vermişti bir kaç yıl önce. O kitabın çıkacağı günü de merakla bekliyordum. Dün kendisiyle konuştum. Kitabın en yakın zamanda yayınlanacağını söyledi bana. Okurlarına bu müjdeyi vermek de benim kısmetimmiş.   

Erol Mütercimler, Deniz Kuvvetleri'nde sol gelenekten gelen bir isimdi. Bunu kendisi de hiç gizlemedi zaten. Askeri kimliğine rağmen 1994 yılında EP Dergisi'ne verdiği bir röpörtajda, Türkiye'nin İsrail'e yaklaşması gerektiği açıklamasında bulunmuştu. Ergenekon'u ilk açıklayan isim olmasına rağmen, bugün gelinen noktada adı Ergenekon'da geçmekte. Çok üzücü bir durum.

Her ikisi de, kitaplar yazıyordu, ama Pala, sanırım o yıllarda Mütercimler'den daha öndeydi bu konuda. Farklı dünyaların insanları olmalarına rağmen pek bir sorunları olduğunu görmedim. Bugün her ikisinin de kitaplarını Alfa Yayınları basıyor.

                                                            ***

Prof. Nevzat Tarhan geçenlerde çok ilginç bir saptamada bulundu.

Dedi ki: Süikast şüphesiyle tutuklanan denizci teğmenler 'Çağdaş Yaşamcı' kızların arkadaşları olabilir.

İnanılmaz önemli bir konu bu.

Şimdi düşünün...Deniz Harp Okulu'nda ya da Kara Harp Okulu'nda okuyan bir askeri öğrencisiniz. Gençsiniz, yüreğiniz kıpır kıpır...Günün birinde bir kızla tanışıyor, arkadaş oluyorsunuz...Geziyor, tozuyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki 'sevdiğiniz kız' aslında tümüyle bir kurguyla size yanaştırılmış. Amaç sizi 'çağdaş yaşam tarzında' tutmak. Subay olduğunuzda da evleniyorsunuz.  Böylesi kurgusal bir aşk, ya da ilişki, gerçek bir ilişki olur mu. Belki de oluyor, üstelik çok uzun zamandır. 

Çağdaş Yaşam'cı gelenek kaç kuşaktır bu tür planlı programlı çalışmalar yapıyor bu ülkede? Bu işin ucu acaba nerelere kadar gidiyor? Araştırılması gereken bir konu!

Aydoğan VATANDAŞ / Haber7
http://www.haber7.com/haber/20090728/TSKda-cok-garip-komplolar-silsilesi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ertuğrul Özkök gazeteciliğin takip işi olduğunu en çok vurgulayan yayın yönetmenlerinin başında geliyor. Bence son derece önemli bir bir konu bu ve günümüzde gazetelerin en çok ıskaladıkları konuların başında da bu geliyor!

Geçenlerde internette gezinirken bir de baktım ki 1998 yılının Yüksek Askeri Şura kararlarının hemen ardından, Hürriyet Gazetesi, Sezai Şengün imzasıyla bir haber yayınlamış.

1998 yılının YAŞ toplantısında yüzü aşkın subay astsubay ordudan atılmış, üstelik içlerinde epey de abay rütbesinde subay var ama ne hikmetse ki, Hürriyet sadece tek bir Albay üzerinde odaklanmış. O albay kim mi peki?

Hani o YAŞ toplantısının hemen öncesinde bir medya grubunun Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türk miletine kakalamak istediği -özür dilerim- beş para etmez -tekrar özür dilerim- AİDS test malzemesini ve de rüşvet taleplerini elinin tersiyle iten Albay Aziz Hacıbektaşoğlu... Okuyalım mı haberi? 

Hadi okuyalım!

'Yüksek Askeri Şûra'nın önceki gün yapılan olağanüstü toplantısında aşırı dinci olduğu gerekçesiyle ordudan atılan Profesör Tabip Albay Aziz Hacıbektaşoğlu'nun, ana bilim dalı başkanlığı gibi bir göreve kadar yükseldiği öğrenildi. 

Askeri lise çıkışlı olan Hacıbektaşoğlu'nun Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptığı ve 3 yıldır istihbarat birimleri tarafından yakın takibe alındığı ortaya çıktı. Gülhane Askeri Tıp Akademisi istihbarat görevlilerinin 3 yıllık bir araştırmasından sonra Yüksek Askeri Şûra önüne getirilen Hacıbektaşoğlu'nun dosyası, komutanları bile hayret içinde bıraktı. YAŞ üyeleri belgeler üzerinde yaptıkları incelemeden sonra profesör unvanı alan Hacıbektaşoğlu'nu ordudan atma kararı verdi.'

(http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1998/06/18/50238.asp

Ne enteresandır ki bu haber başka hiçbir gazetede yer almamış o dönemde! Kuşkusuz Hürriyet farkı bu!

Neymiş! Üç yıl boyunca GATA İstihbarat subayları istihbarat subayları istihbarat toplamış da falan filan! Madem adam sakıncalı, 3 yıl peşine düşmüşsün, neden tutuyorsunuz adamı o makamda, göndersenize şark tarafında bir revire veteriner olarak? Yapmadığınız iş mi sanki?

Şimdi, AKP -o dönemde FP- milletvekili Kemalettin Göktaş'ın 1998 yılında Meclis kürsüsünden seslendirdiği iddiaları tekrar hatırlatalım:

'Kartel medyası mensuplarından biri, yurt dışından, AIDS hastalığını teşhis etmek için test ithal ediyor. Tabiî, Türkiye'de, istedikleri ölçüde bunun pazarını bulamıyorlar. Düşünüyor bizim bu cin fikirli kartel medyasına mensup yöneticiler, bunun en iyi pazarı nerede olur, olsa olsa, ordumuzdur, Türk Silahlı Kuvvetlerimizdir, oraya bunu pazarlayalım diyorlar.

Tanesi 2,5 milyon, her askere bu yaptırılacak, orduya intikal eden her erimize ve diğer subaylarımıza yaptırılacak. Düşünün, 3 ayda bir 200 bin yeni asker intikal ediyor ve her 200 bin askere de, AIDS hastalığı var mı, yok mu diye bu test yaptırılacak.

Bu, İstanbul'dan birtakım profesörlerin raporlarıyla, Genelkurmay'ın yazısıyla beraber, ordudan atılan İntaniye Anabilim Dalı Başkanına geliyor.

40 tane testi de kendisine veriyorlar. Arkadaşımız, bu testleri, kendisi bizatihi yapıyor, arzulanan netice çıkmıyor; ama, tatmin olmuyor, İnternetten tarama yapıyor, Amerika'daki makalelere bakıyor; ilaç Amerika'dan ithal ediliyor. Amerika'da kullanılıp kullanılmadığına da bakıyor, Amerika'da kullanılmıyor, bir makale yazılmamış. 

Bunlar nerede kullanılıyor diye... Kendi yaptığı testlerde de olumlu netice çıkmıyor. Peki, bu nerede, hangi ülkelerde kullanılıyor diye araştırdığında görüyor ki, Tayland'da, Kolombiya'da, Venezuella'da kullanılıyormuş. Bunun dışında, olumsuz bir rapor yazmak suretiyle Genelkurmay'a görüş bildiriliyor. Arkasından, 50 testle beraber bunun yeniden kontrol edilmesi, yeniden olumlu rapor verilmesi isteniyor herhalde ki, yine aynı şekilde olumsuz rapor verilince, Genelkurmay'daki bir orgenaral kendisini makamına çağırıyor. 

Makamına çağrıldığında –tabiî ki hastane başhekiminden mutlaka izin alınması gerekiyor- hastane başhekimi de "önemli değil, gitme" diyor ve bunun neticesi olarak da, bu değerli subayımız, maalesef, ordudan atılmış oluyor. "Olsa olsa bu olabilir" diye, kendisi, kanaatini, bize bu şekilde açıkladı.'

(http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem20/yil3/bas/b130m.htm)

Çok merak ediyorum, Hürriyet Gazetesi ve pek saygıdeğer Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök Beyefendi, 1998 yılında Hürriyet sayfalarından aşırı dinci ilan ettiği bu Albay'ı hiç merak etmedi mi? Neden bir muhabirini gönderip bu Albay'la röpörtaj yaptırmadı? Aşırı dinci olan bu albay, -üstelik profesör ve de bir de bölüm başkanını hiç merak etmediniz mi? Bu adam nasıl bir insandır, hangi aşırı dinci örgüte mensuptur? Aradan geçen bu 10 yıl içerisinde, devletin istihbarat örgütleri, bu albayın aşırı dinci örgüt bağlantılarını neden orataya koymuyorlar?

Al sana bir takip işi daha...Ey Türk medyası sen de uyuma! Bu olay büyük! Kaçırma!

Albay Dursun Çiçek için masumiyet karinesini hatırlatan beyefendiler, konu kimi kodamanların çıkarlarına çomak sokan, yargılanma hakkı bile bulunmayan albaylar olunca sessiz kalmayı yoksa mertlik mi sanıyorlar?

Yürüyün de ense traşınızı görelim!

Aydoğan VATANDAŞ / Haber 7
http://www.haber7.com/haber/20090810/Hurriyetin-YASta-AIDS-tetikciligi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.