Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

08 Mayıs 2024, 07:39:17

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 129
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 91
Total: 91

Danıştay suikastında şok gelişme: Kameralar bilinçli olarak çalıştırılmamış!

Başlatan kilimanjaro, 23 Nisan 2010, 02:57:03

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

İşte suçüstü yakalanma budur!, Ekrem Dumanlı, Zaman

Danıştay saldırısının yapıldığı günü hatırlayın lütfen. Gözü dönmüş genç bir avukat (Alparslan Arslan) Danıştay binasına giriyor ve toplantı halindeki heyete kurşun yağdırıyor.

Türkiye şoka giriyor bir anda. Ardından büyük bir öfke patlaması. O zamanlar ülkenin zirve makamında oturan A. Necdet Sezer bile -daha hadise netleşmemesine rağmen- sağduyusunu kaybediyor. Eski Cumhurbaşkanı, "Bu, aslında laik Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır. Cumhuriyet tarihine bir kara leke olarak yazılacaktır. Bu saldırıya neden olanlar, davranışlarını yeniden gözden geçirmelidirler." diyor. CHP lideri, "Siyasete kan bulaştı!" demekten çekinmiyor. Dönemin Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, "Allahuekber dedi, ateş etti!" diyerek (ilginçtir bu bilgi yalan çıktı) yangına körükle gidiyor. Ve bir kısım medya! "Türkiye'nin 11 Eylül'ü" deyip yola çıkanı mı ararsın, "Kaşıya Kaşıya" diyerek hain saldırıyı Danıştay'ın aldığı başörtüsü kararına bağlayanı mı ararsın, daha sanık hakkında somut bir gerçek elde edilmediği ve bağlantıları ortaya çıkarılmadığı halde, "28 yaşında, dindar, ülkücü" diyerek kimlik göndermelerinde bulunanı mı ararsın... Bazılarına göre o hain saldırıyı yapan(lar) daha ilk saniyeden belliydi: İrticacılar ve onlara cesaret veren hükümet. Cenaze törenine katılan Cemil Çiçek'i cami avlusunda kovaladılar. Tamam da kimdi bu Alparslan Arslan, eylemi nasıl yapmıştı, kimler kışkırtmıştı, kimler desteklemişti, nasıl olmuş da Danıştay'a silahlı bir şekilde girip elini kolunu sallayarak cinayet mahalline ulaşabilmişti? Bunlar hiç sorulmadı.

Kamera kayıtları kanlı eylemdeki esrarı çözecekti. Ancak "Kamera bozuktu." dediler. Ve dün çok önemli bir gelişme yaşandı. Yüzyılın en büyük skandalı! TÜBİTAK, Danıştay saldırısıyla ilgili bilimsel raporunu 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. TÜBİTAK özetle diyor ki: "Kameralar bozuk değildi. Cinayetten bir gün önce Arslan, keşif yaparken görüntülendi ancak birileri bu görüntüleri izledi, görüntülerin dosya isimlerini değiştirdi ve bu görüntüleri bilinçli olarak sildi." Anlaşılıyor ki, cinayet günü de Danıştay'ın kameraları yine bilinçli olarak çalıştırılmamış...

İnsanın kanını donduran bir gelişme bu!

Danıştay binasının güvenliği OYAK'a ait olduğuna göre hesap verecek kişi ve kurumlar belli demektir. Kim, hangi hakla, hangi endişeyle güvenlik kamerasındaki görüntüleri silmeye cesaret edebildi?

Bilindiği gibi Danıştay davası, Ankara'da görülmüş ve bir sonuca bağlanmıştı. Ergenekon davasına bakan yetkililer elde ettikleri bilgi ve belgeler ışığında dosyayı İstanbul'a istedi. Eğer bu dosya Ergenekon soruşturmasının kapsamına alınmasaydı kamuoyu asla bazı gerçekleri öğrenemeyecekti. Düşünebiliyor musunuz önce seyredilmiş, sonra başka dosyalarla karıştırılmış, daha sonra da silinmiş güvenlik görüntülerini hiç bilemeyecekti! Çünkü Danıştay saldırısı adeta örtbas edilmişti.

Ülkeyi kaosa sürüklemek, darbe şartlarını oluşturmak ve psikolojik harp taktikleriyle masum kitleleri sindirmek isteyenler Danıştay saldırısını vesile ederek korkunç bir proje ortaya koydu. O kadar ki, cinayetin yaşandığı ilk saniyelerden itibaren kara bir propaganda başlatıldı. Apar topar sokaklara dökülenler, lanet okuyanlar, faturayı muhafazakâr kitlelere kesenler... Bugün ortaya çıkan gerçekler karşısında büyük bir üzüntü duyuyorlar mı acaba? Hele kendini toplumun önüne atarak insanları hedef gösterenler o gün yaptıkları yanlıştan pişman oldular mı?

Keşke herkes o gün konuştuklarını, yazdıklarını hatırlasa. Ve sorsa kendi kendine: "Cumhuriyet tarihimizin en korkunç cinayeti işlenirken neden x-ray cihazları çalışmadı? Neden güvenlik kameraları silindi? Neden?"

Türkiye, büyük badireler atlattı. Ayışığı, Yakamoz, Balyoz gibi darbe planları. AKP'yi ve Gülen'i Bitirme Eylem Planı, Kafes Eylem Planı, Erzincan'da düzenlenen kirli mizansen... Cuntacılar pes etmedi; belki de hiç etmeyecek. Darbe sevdasıyla yanıp tutuşanlar kaos çıkarmak için ha bire planlar hazırlayacak. Unutmamak lazım; artık bu millet kalleş planlara, sinsi komplolara boyun eğmeyecek ve sosyal barışı tehdit eden bir sürece dahil olmayacak... Hem darbeci başarılı olsa ne olacak ki? Bakın dün Arjantin, 25 yıl sonra darbecisini 81 yaşındayken yargıya teslim etti. Zulüm, darbe yapanın yanına kâr kalmıyor, adalet bir gölge gibi onu takip ediyor ve bir gün sanık sandalyesine mutlaka oturtuyor...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=975870&title=iste-sucustu-yakalanma-budur
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Hakikaten Türkiye'de neler oluyor? Bu ülke nasıl bir ülke? İnsan bazen öğrendiklerini taşımada, buna tahammül etmede çok zorlanıyor. 7 eri şehit eden mayınların TSK'nın malı çıkmasının şokunu hâlâ atlatabilmiş değilken öğrendiğimiz başka bir gerçekle yerle bir oluyoruz.

Evet; TÜBİTAK'ın, Danıştay saldırısı esnasında kameraların bozuk olmadığı, kayıtların ortadan kaldırıldığını tespit ettiğini açıklaması kamuoyunu tam anlamıyla şoke etti.

Yüksek yargıda cinayetin işlendiği gün kamera kayıtlarının silinmesi ne demektir? Nasıl izah edilir? Daha doğru olan soru ise bunu kim izah edebilir? Hani Danıştay saldırısı Türkiye'nin 11 Eylül'ü idi. Yıllardır meğer nasıl bir ülkede ve nasıl bir simülasyon içinde yaşıyormuşuz. Dünyanın hangi ülkesinde gerçekler böylesine sündüre sündüre değiştirilebilir? Kim böylesine bir yalancılığa cesaret edebilir?

Keşke bütün bu yaşadıklarımızı bir aklı başında insan bize izah etse, edebilse! Kemah'ta şehit düşen dokuz askeri, 7 erin şehit olduğu mayının TSK'nın çıkmış olmasını, Reşadiye katliamını... Yok, bütün bu şaibeli olayları burada tekrar yazmaya niyetim yok. Bunu yazmaya kalksam bu satırlar, bu sayfalar yetmez tabii ki. Onları bir tarafa bırakmadan, zihnimizin bir köşesinde sürekli tutarak; en azından bu son kayıt silme olayının bir izahının yapılması gerekir.

TÜBİTAK, güvenlik şirketinin kamera kayıtları üzerinde işlem yaptığını tespit etti. OYAK'a bağlı olan bu güvenlik şirketi kamuoyuna 3-17 Mayıs arasındaki kayıtların olmadığını açıklamıştı. Ancak TÜBİTAK'ın yapığı çalışmalar sonucunda Alparslan Arslan'ın saldırıdan bir gün önceki keşif görüntülerinin silindiği anlaşıldı. Bilirkişi mahkeme için yazdığı raporda, 16 Mayıs'ta silinen dosyaların bir kısmının isimlerinin değiştirildikten sonra, bilinçli olarak yok edildiğini söylüyor. Baskının yapıldığı güne ait görüntüler ise şimdilik ortada yok.

Yani tam taammüden bir eylem! Olayları başka bir yöne çekebilmek için delilleri yok etme, ortadan kaldırma, gerçekleri taammüden katletme eylemi... Danıştay'ın karşısındaki orduevinin kameralarının da arızalı olduğunu söylemişlerdi. O zaman söylenen bu sözün doğruluğunun da acilen araştırılması, bu kamera bozukluğunun gerçek olup olmadığının açığa çıkartılması lazım.

Danıştay cinayetini ezberden dindarların üzerine yıkanların, daha neyin ne olduğu belli olmadan, ağız dolusu laf eden devlet yetkililerinin, medya yöneticilerinin ve köşe yazarlarının ortaya çıkan gerçekler karşısında, normalde sokağa çıkamaması gerekmez mi?

Dört yıl önce meydana gelen olay bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarken, Türkiye'de karanlık eylemler varlığını hâlâ sürdürüyor.

Önceki gün Jandarma, bazı terör örgütü mensuplarının Samsun Ladik civarlarında dolaştıklarını 12 gün önceden haber aldığını, bunu da Emniyet'e bildirdiğini açıkladı. Ahmet Türk pazartesi günü yani 12 Nisan'da Samsun'da yumruklandı. Bunu gerekçe gösteren PKK, 17 Nisan'da Ladik'te iki polis memurunun şehit olduğu eylemi gerçekleştirdi.

Yani PKK Samsun'da bir yumruklama olayının olacağını biliyormuş sanki. 12 gün önce oraya konuşlanmış, yumruklama olayı olur olmaz da misilleme yapmış. Bu kendine PKK diyen örgüt nereden biliyordu Samsun'daki yumruklama olayını... Yoksa yumruklatanlarla aynı şirketten mi?

Şırnak'ta şehit edilen yüzbaşıyla ilgili Zaman'ın dün sorduğu sorunun da cevabı hâlâ verilmiş değil.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=975910&title=keske-biri-izah-edebilse
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ümraniye'deki bir evde yakalanan cephanelik, "Ergenekon" örgütünün ortaya çıkmasına neden olmuştu.

O cephaneliğin peşinden gidenler geniş bir ağa ulaşmışlardı.

Şimdi sanırım "Ümraniye cephaneliği" gibi "kritik bir ilmik" Danıştay baskınıyla ilgili olarak ele geçiriliyor.

O cinayetin arkasında çok büyük bir örgüt olduğu anlaşılıyor.

İşin üstüne gittikçe, "cinayetin" çevresindeki kuşkulu ağ da genişliyor.

Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK'a ait bir güvenlik kuruluşunun Danıştay'ın "kameralarındaki" cinayetle ilgili kayıtları sildiğinin kanıtlanması birdenbire bu "cinayetin" tahminlerimizden daha da "derin bir operasyon" olduğunu yüzümüze çarptı.

İpin ucunu çektikçe "olta ağırlaşıyor" ve balığın büyüklüğü hissediliyor.

Bir kere işin içinde OYAK olduğu anlaşıldı.

OYAK'ın "kamera kayıtlarını silen" personeli ise ortada yok.

Kimse onların nerede olduğunu söylemiyor.

OYAK'a ait güvenlik kuruluşunun başındaki eski MİT görevlisi emekli albay da sırra kadem bastı.

Ama "kararan" tek kamera Danıştay'daki değil.

Danıştay'ı gören Sıhhiye'deki "Orduevi'nin kameraları" da karardı.

O kamera kayıtları istenmiş ama Orduevi'nin kayıtları gönderildiğinde bu kayıtlar "açılamamış" bir türlü.

Bunu yazılı olarak Genelkurmay'a sormuşlar, onlar da yazılı bir cevap vermiş.

Cevap pek anlaşılabilir gibi değil ama "sezebildiğim" kadarıyla "bizdeki kayıtlar artık yok" diyorlar.

Danıştay cinayetiyle ilgili "ordunun kayıtları" da kaybolmuş anlayacağınız.

Eldeki "açılamayan Orduevi kaydı" neden TÜBİTAK'a gönderilmemiş, o anlaşılamıyor.

Zaten bu cinayetin yargılama aşamasında yaşanan ve anlaşılması imkânsız birçok tuhaflık var.

Bütün o mahkeme safhalarının bir daha gözden geçirilmesi gerekiyor.

Mahkeme, Danıştay'ın kameralarının "bozuk" olmasını hiç sorgulamamış.

Orduevi'nin kayıtlarının "açılamamasını" da sorun etmemiş.

Danıştay'daki cinayetin katil zanlısının "arkasında" kimin olduğunu ortaya çıkarmak için kılını bile kıpırdatmamış.

Tam aksine, neredeyse aceleyle bunun "örgütsüz bir cinayet" olduğunu karara bağlamaya uğraşmış.

Dava, İstanbul'daki Ergenekon Mahkemesi'ne geldikten sonra işin seyri değişti, kameralardaki kayıtların silindiği resmî raporla belirlendi.

Ankara'daki mahkeme neden bunu yapmadı?

Sadece bu mu...

Bu cinayetin bir görgü tanığı var, bu tanık, katilin keşfe geldiği gün yanında iki kişi daha olduğunu söylüyor ve katili teşhis ediyor.

Ama bir şey daha söylüyor:

"Beni Emniyet'te susturmaya çalıştılar" diyor.

Böylece karşımıza işin bir de "polis" bacağı çıkıyor.

Emniyet'teki bu cinayeti soruşturan polisler neden "tanığı" susturmaya çalıştılar?

O polisler kimlerdi?

O polisler hakkında bir soruşturma açıldı mı?

Tanık, kendisinin Emniyet'te "susturulmak istendiğini" mahkemede söylediği halde neden mahkeme bu açıklamayı kaale almadı?

Ordu, kendine ait bir kuruluştaki elemanların "kameralardaki kayıtları silmesiyle" ilgilenmiyor, kendine ait Orduevi'nin kameralarının görüntülerini arşivlerinden siliyor.

Polis, tanığa "susması" için baskı yapıyor.

Mahkeme bunlara hiç aldırmadan, cinayetin Ergenekon bağlantısını soruşturmadan dosyayı kapatmaya uğraşıyor.

O zamanki cumhurbaşkanı aceleyle bir açıklama yapıp bu cinayetin "laik cumhuriyete karşı yapılmış bir saldırı" olduğunu iddia ediyor.

Gazeteler ortaklaşa manşetlerle cinayeti "şeriatçıların" üstüne yıkmaya çabalıyor.

Danıştay cinayetinin faili eğer olay yerinde yakalanmasaydı bütün Türkiye karmakarışık olacaktı.

Bu çok planlı, organize bir saldırı.

Ve, arkasında büyük bir güç var görülebildiği kadarıyla.

Şimdi İstanbul'daki Ergenekon Mahkemesi bu saldırının üstüne gittikçe daha çok belge ve bilgi ortaya çıkacak.

Ergenekon'un daha derinlerine inilecek.

O derinliklerde belli ki "büyük balıklar" bekliyor.

Keskin dişli, zehirli balıklar.

Yakalanmaya yaklaştıkça daha da canavarlaşacaklar herhalde.

Kendimizi sakınarak ama kararlı bir şekilde ipin ucunu çekmeliyiz.

Bütün bu zehirli balıkları yakalayıp, tarihimizde belki de ilk kez temiz sularda yüzeceğiz.

ahmetaltan111@gmail.com
http://www.taraf.com.tr/makale/11010.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Danıştay cinayetiyle ilgili güvenlik kamerası kayıtlarının silindiğini ortaya çıkaran TÜBİTAK raporu, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.

Toplumun farklı kesimleri skandala tepki gösterirken, 1993'te uğradığı bombalı suikast sonucu hayatını kaybeden gazeteci Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu'dan çarpıcı açıklamalar geldi. Görüntülerin silinmesini Zaman'a değerlendiren Mumcu, Danıştay saldırısı ile kardeşine yönelik suikast arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor. Başından beri Danıştay cinayetine dinsel tepki olarak bakmadığını vurgulayan Ceyhan Mumcu, "1993'ün adamları değişmiş olabilir. İki cinayet de aynı merkezden. Tepkiler benzer oldu. Halkımızı böyle şeylere inandırmak çok kolay oluyor." diyor. Kayıtların silinmesini tetikçi Alparslan Arslan'ın arkasındaki örgütün varlığının kanıtı olarak değerlendiren Mumcu, "Her zamanki plan. Bu bir organizasyon ve örgütlenmedir. Bu örgüt bugüne kadar ortaya çıkarılmadı." tespitinde bulunuyor.
Danıştay saldırısından bir gün evvel keşif ve hazırlıkların olduğunun açık bir şekilde ortaya çıktığını aktaran Mumcu, kayıtların neden silinmiş olabileceği konusunda ise şu görüşleri dile getiriyor: "Silenlerin amaçları, ertesi gün gerçekleşecek suikastın kanıtını yok etmek. Tetikçiyi rahatlatmak için yaptılar. Alparslan Arslan yeniden sorgulanmalı. Güvenlik şirketinin açıklama yapmaması da kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Şirket mutlaka soruşturulmalı."

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Uğur Mumcu, 1993 yılında otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Mumcu, özellikle 1990'lı yıllarda 'Kontrgerilla'yla ilgili yazılar kaleme aldı. İtalya'da ortaya çıkartılan 'Gladyo' örgütünün Türkiye'deki adının 'Kontrgerilla' olduğunu yazdı. Ölümünden önceki dönemde ise PKK-derin devlet-MİT bağlantısıyla ilgili araştırmalar yaptığı biliniyor. Mumcu'ya yönelik suikastın ardından tıpkı Danıştay saldırısından sonra olduğu gibi 'irtica' söylemleri dillendirildi. Bir kesim saldırının 'dincilerin işi olduğu' tezini işlemeye başladı. Olayın failinin hiçbir zaman bulunamaması da bu kesimlerin ekmeğine yağ sürdü.

Danıştay eyleminde saldırgan kıskıvrak yakalandı. Ancak buna rağmen yine belli bir kesim saldırının 'dincilerin' işi olduğunu savundu. Aradan geçen zaman ise onların yanıldığını ortaya koydu. Zira Danıştay saldırısı da tıpkı Uğur Mumcu cinayeti gibi tam anlamıyla organize bir işti.

Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, iki olay arasındaki bağlantılara dikkat çekiyor. Danıştay'daki kameraların bozuk olmadığını, kayıtların silindiğini ortaya koyan TÜBİTAK raporunun olayın failleri hakkında önemli ipuçları verdiğini anlatan Ceyhan Mumcu, şu ifadeleri kullanıyor: "Ben hiçbir zaman 'Danıştay saldırısını dinciler düzenledi' iddiasına inanmadım. Her zamanki plan devreye sokuldu. İki saldırı arasında benzerlikler var. Ben öyle görüyorum. Aynı merkezdir. 1993'ün adamları değişmiş olabilir. Tepkiler benzer oldu. Bu dinci bir şey değil. Uğur Mumcu'da da böyle yapıldı. O bakımdan benzerlik var. O baskından sonra da aynısı yapıldı. Halkımızı inandırmak çok kolay oluyor böyle şeylere."

Ceyhan Mumcu, özellikle kamera kayıtlarının silindiğinin ortaya çıkmasından sonra bunun bir organizasyon ve örgüt işi olduğuna inandığını anlatıyor. Kayıtların silinmesinin Alparslan Arslan'ın arkasındaki örgütün varlığının kanıtı olduğunu dile getiren Mumcu, şöyle diyor: "Bu bir toplu organizasyon ve örgütlenmedir. Bu, bir kişinin kendi kendine yapabileceği bir şey olabilir mi? Böyle riskli bir iş. Yani bu Danıştay baskını bir kişinin 'gördüm tepki gösterdim' demesi değil. Bu bir örgütlenme. Bu örgüt bugüne kadar ortaya çıkarılmadı. Her zamanki plan. Uğur Mumcu öldürüldüğünde de aynısı yapılmıştı. Saldırının arkasındaki güç MOSSAD olabilir."

TETİKÇİ YENİDEN SORGULANMALI

Ceyhan Mumcu, Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan'ın saldırıdan bir gün önce yaptığı keşfin görüntülerinin silinmesinin çok önemli olduğunu anlatıyor: "Silenlerin amaçları, ertesi gün gerçekleşecek suikastın kanıtını yok etmek. En azından görünmeyecek. Tetikçiyi rahatlatmak için yaptılar. 'Korkma, senin görüntün kamerada olmayacak.' Çocuk bir gün evvel oraya gitti, keşif yaptı biliyorsunuz. Orada bir gün evvel bir hazırlık var. Alparslan Arslan'ın yeniden sorgulanması lazım tabii. Güvenlik şirketinin açıklama yapmaması kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Şirket sonuna kadar soruşturulmalı. Güvenlik şirketi açıklama yapmaya mecburdur. Yoksa zan altında kalır." ZAMAN

Hüseyin Keleş - İstanbul
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=978031&title=delilleri-yok-etmek-tetikciyi-rahatlatmak-icin-kayitlari-sildiler
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.