Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

28 Nisan 2024, 22:48:33

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 104
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 99
Total: 99

Ergenekon at, PKK tut, Hüseyin Gülerce, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 23 Nisan 2010, 02:52:26

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Ahmet Türk'e ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a atılan yumrukların anlattığı şudur: Provokasyonlara açık bir sürece girdik.

Ergenekon davası ile anayasa değişikliği hamlesi, vesayet rejiminin temellerini sarsıyor. Dokunulamayanlara dokunulması, asker içindeki cuntalardan hesap sorulmaya başlanması, vesayet sahiplerini şaşkına çevirdi. O şaşkınlıkla bütün adamlarını, yargıda, bürokraside, medyadaki bütün kozmik elemanlarını sahaya sürüyorlar. Direniyorlar, direnecekler...

Şu an gözdağı veriyorlar. Provokasyonlar, suikastlar, cinayetler ve kaos planlarını devreye soktular. Ergenekon davasında yukarılara çıkıldıkça, PKK'nın varlığının olmadığı coğrafyalarda, başka terör örgütleriyle ortak eylemlerin karşımıza çıkması tesadüf olabilir mi?

Hatırlayalım. DTP'nin kapatılması için düğmeye basıldığında, Tokat'ın Reşadiye kasabasında çarşıdan dönen silahsız askerlerimiz, tuzağa düşürülerek şehit edildi. İki günlük tereddütten sonra, PKK eylemi üstlendi. Kürt açılımının konuşulduğu sırada, bu şaibeli eylem, Kürt sorununun barışçı çözümünü isteyenleri sarstı. Taraf gazetesi, olay üzerine, "PKK, iki halkın düşmanı" diye manşet attı. Sonrasını, Ahmet Altan 4 gün önce Taraf'ta yazdı. PKK'ya yakın internet sitelerinde ve Roj TV'de, Taraf'a yönelik bir saldırı kampanyası başlatıldı. Taraf, daha sonra Öcalan'ın, "bu Reşadiye işini ben anlamadım" diyen açıklamasını yayınladı. Bu defa bir PKK yöneticisi, Reşadiye baskınına sahip çıktı. İki gün önce de, Habertürk gazetesinde Amberin Zaman'ın, Murat Karayılan ile yaptığı mülâkat yayınlandı. Karayılan, "Hareketin merkezi olarak tertiplediği bir eylem değildi. Bizim tasvip etmediğimiz bir şey olarak eleştirilmiştir. Biz açıklama istedik. 'Neden' diye sorduk..." diyordu.

Eylemi PKK üstleniyor ama başka PKK'lar, eleştiriyor. Kaç tane PKK var ve hangileri derin yapılarla irtibatlı?

Aynı soru, Samsun'da Ahmet Türk'e atılan yumruktan sonra da sorulabilir. Ahmet Türk, "bu olay provokasyondur" diyor. Ama yumruktan bir hafta sonra, Samsun'un Lâdik ilçesinde iki polisimiz şehit ediliyor. PKK'lı Fırat Haber Ajansı, eylemin misilleme olduğunu duyuruyor.

Ahmet Türk bir daha konuşuyor, "bu da provokasyondur" diyor.

Önceki akşam CNN Türk'te Ahmet Türk, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal'e bir şey daha söylüyor: "Evet, anayasa paketi, birçok bakımdan yetersiz. Fakat mevcut duruma göre olumludur, sınırlı da olsa bir iyileşmedir. Bu nedenle desteklenmelidir. Barış ve Demokrasi Partisi'nin, CHP-MHP çizgisine düşmesi doğru değildir." (Anayasa Mahkemesi DTP'yi kapatırken, sadece Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk gibi en ılımlı iki isme, siyaset yasağı getirilmesi de manidar değil mi?)

Kürt sorununun, siyaset alanında çözümünü istediğini söyleyen DTP'nin, CHP-MHP safında olması, Ergenekon eylemlerine sahip çıkan PKK'nın tavrı ile yan yana gelince, "derin" şüphelerin artması doğal değil midir?

PKK-Ergenekon ilişkisi çözülmeden, Kürt sorunu çözülemez. Konunun önemi için sadece bir şeyi hatırlatacağım. 19 Ekim 2009'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi şu kararların altına imza attı:

"PKK elebaşısı Abdullah Öcalan'ın, iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü üyesi olup olmadığının, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden sorulması.

PKK'nın MİT tarafından kurulduğu iddialarının, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden ayrı ayrı sorulması. (Danıştay saldırısı faili) Alparslan Arslan'ın MİT görevlisi veya muhbiri olup olmadığının MİT Müsteşarlığı'na sorulması."

Dünün bir haberi ile bitirelim: "TÜBİTAK, Danıştay saldırısı sırasında bozuk olduğu ileri sürülen kameraların kayıtlarının bazılarının silindiğini belirledi. Güvenlik kameralarının sahibi şirketin müdürlüğünü, eski Özel Harekâtçı ve MİT elemanı emekli Albay Orhan Çoban'ın yaptığı anlaşılmıştı."

Anayasa değişikliğine ve Ergenekon davasına paralel giden provokasyonlar karşısında, milletçe uyanık olmalıyız...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=975873
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

ERDİNÇ AKKOYUNLU-İSTANBUL

İsveç'te yaşayan Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Kemal Burkay, Hakkâri ve Halkalı'da meydana gelen saldırılara ilişkin olarak "PKK'nın içinde Ergenekon'un eli var" dedi. Derin yapıların, anayasa değişikliğiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi ve sonrasındaki referandum sürecine etki etmeye çalıştığını ifade eden Burkay'a göre PKK eylemleri "referandum sürecini etkilemek, hükümeti zor durumda bırakmak, açılımı bitirmek ve seçim tarihini değiştirmek" için ilerleyen günlerde de devam edecek.

SALDIRILARIN KİMSEYE FAYDASI YOK

Türkiye'de uzun yıllar boyunca Kürt sorunu konusunda siyasal çalışmalarda bulunduktan sonra, 1980 yılında yurt dışına çıkıp orada yaşam süren ünlü Kürt yazar ve düşünür Kemal Burkay, son bir haftada artış gösteren PKK eylemlerini star'a değerlendirdi. Burkay "Öncelikle bu eylemleri yanlış buluyorum. Eylemler ne Kürt sorunu içine giriyor, ne de demokratikleşme sürecine... Ne yazık ki, PKK açılım sürecini desteklemedi. Bu tür eylemler de daha olumsuz bir etki yapıyor ve kimseye bir yararı yok" diye konuştu.

STATÜKO AÇILIMA DİRENİYOR

Açılım sürecinde hükümetin statükocu güçler tarfından tepkiyle karşılandığını belirten Burkay "Statükocu çevreler açılımı top atışına tuttular. Kamuoyundaki önyargıları kışkırttılar. Hükümet de geri adım attı. Bu işte kararlı olmak lazımdı. Hükümet kararlı olsa, kamuoyundan destek alsa, bunu yapacaktı. Bu eylemlerin kime yaradığı elbette tartışılabilir. Bana göre bu eylemler statükocu güçlere yarıyor. Ve bu eylemler ilk değil. Bunlar şiddeti tırmandırma çalışmaları. Mevcut gerilim, çeşitli komplolar, hükümete kaşı cunta hazırlıkları, şiddeti tırmandırmaya yönelik çabalar, PKK eylemleri yıllardır sürüp geliyor" dedi.

PKK VURUYOR ERGENEKON'A YARIYOR

PKK'nın artan saldırılarının nedenini dış kaynaklı olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu vurgulayan Kemal Burkay "İsrali ile sürtüşme son bir yılın olayı. Hükümetin İran politikası son birkaç ayın ürünü, PKK'nın İsrail'e taşeronluk yaptığını düşünmek kolaycı bir tespit olur. PKK'nın saldırıları iç mesele ile ilgili. PKK'nın içinde Ergenekon'un eli var. PKK'nın yaptığı eylemler ister istemez Ergenekon'a yarıyor. İster PKK'nın iradesiyle olsun, ister başkasının iradesiyle olsun Ergenekon'a yarıyor" dedi.

Ergenekon yapısının PKK içinde eli var

Öcalan'la derin devletin ilişkilerinin bilindiğini ifade eden Kemal Burkay "Öcalan'ın kendisi, Ergenekon'un etkisi altına olabilir. Bunun dışında PKK içinde Ergenekon'un eli vardır. Bu eylemlerin bazısını Ergenekon yaptırmış olabilir. Anayasanın değişmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ve referandum süreci bu konuda etkili. Bu işin arkasında Ergenekon olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ergenekon davasında PKK ile ilgili eylemler de görülüyor. PKK'nın içindeki Ergenekon uzantılarının bu eylemleri yaptığını düşünüyorum. Yani amaç, anayasa referandum sürecini baltalamak, seçim tarihini değiştirmek ve tabii ki hükümeti hükümet yapamaz duruma düşürmek, çekilmeye zorlamak. Ergenekon davasını boşa çıkartmak. Başa dönmek. Amaç budur" diye konuştu.

Öcalan'a da Kürtlere de faydası yok

PKK'nın ilk eylemlerinin başlıdığı günden bu yana yanlış olduğunu söylediğini anlatan Kemal Burkay "PKK'nın savaşının Kürtlere yararı ve zararı tartışılır. Bu silahlı eylemlerin ise hiçbir yararı yok. PKK'nın bu eylemleri yaparak ciddi bir talebi de yok Bu eylemler Öcalan'ın özgürlüğüne de hizmet etmiyor. Bu sadece savaş yanlısı güçlere yanıyor. OHAL'i getirmek isteyenler var. Yani yeniden ülke bir kapana girsin istiyorlar. 1980li, 90lı yıllarda OHAL'de 4 bin köy yakıldı, milyonlarca insan sürüldü, binlerce insan faili meçhule gitti. Şu anda yapılanlar faillerin yargılanmasını engellemeye yönelik. PKK Kürt halkına iyilik yapmak istiyorsa eylemleri durdurmalıdır. Demokratikleşmenin önünü açar. Bunda Kürt halkının yararı var" 

PKK taşeron mu?

PKK'nın bir takım eylemlerinin örgüt yönetiminden bağımsız yapıldığını PKK elebaşlarının da kabul ettiğini hatırlatan Kemal Burkay "Reşadiye eylemini tam bir provakasyon olarak görüyorum. O saldırıyı PKK'nın yaptığına inanmıyorum. Bu PKK'ya mal edildi. PKK'da ister yapsın ister yapmasın bu saldırıyı üstlenince bu taşeronluk olur" dedi.

http://www.stargazete.com/politika/son-donem-pkk-saldirilari-ergenekon-adina-yapiliyor-haber-272213.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Bir dönem terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Avukat Hüseyin Yıldırım, yıllarca süren suskunluğunu Cihan Haber Ajansı'na bozdu. İsveç'te sığınmacı statüsünde yaşayan Yıldırım, hükümetin demokratik açılım paketinin gerçekleşmesi halinde 'bir bahar havası yaşanacağını' savundu. Yıldırım, "Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmeli; tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf, iktidar olan partidir." diye konuştu.

"Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor" diyen Yıldırım, "gerek Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), gerekse Kandil cephesinde, Kürt halkı adına çok acı bir politika izlendiğini' öne sürdü. Yıldırım, "Bence burada İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık." diye konuştu. Yıldırım, Kürt meselesinin hallolması için öncelikle Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerektiğini savundu.

Öcalan'la ilgili büyük bir güvensizlik içerisinde olduğunu da dile getiren Yıldırım, şunları aktardı: "Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorum. Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Eşi Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok. Sosyalizmle de hiçbir ilgisi yok."

İsveç'in başkenti Stockholm'de, bir tanıdığının evinde gerçekleşen ve dört saate yakın süren röportajda üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamayan birçok gizli kalmış olay hakkında Cihan'a açıklamalarda bulunan Yıldırım, Diyarbakır Cezaevi'nde Ahmet Türk'le birlikte gördükleri işkenceleri, Abdullah Öcalan'ın Şam günlerini ve Öcalan'ın eşi Kesire hakkında bilinmeyenleri ilk kez anlattı?

-Hükümetin bir süredir yürüttüğü demokratik açılım çalışmaları için ne düşünüyorsunuz?

Bazı Kürt politikacılar bir sürü şeyler söylüyorlar, ben bunlara katılmıyorum. Bütün bu ekip, halk içerisinden gelen insanlardır; saraylardan değil, babadan, deden miras değil. Hatalar yapmadılar demiyorum, çok büyük hatalar da yaptılar. Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor. Kimse cesaret etmedi, bunlar cesaret etti. Ama AK Parti, baştaki kararlı tutumunu sürdüremedi.

ÖCALAN'IN KÜRT DAVASI GİBİ BİR DERDİ YOK

- Sizce bu sürecin doğru işlemesi için neler yapılmalı?

Muhatap sorunu var. Dünyanın hiçbir yerinde tek taraflı bir çözüm olmaz. İlk planda silahların susması gerekir; ama tek taraflı değil. "Gelin silahlarınızı bırakın" demekle olmaz. Bunlar koyun, kuzu değil ki; sen bunun zeminini, şartlarını oluşturacaksın. Açılımda neler var; bunu açacaksın. Dağa çıkan çocukların çoğunu tanıyorum. Bunlar boşuna dağa çıkmadı. Hasan Cemal'in "Kürtler" diye bir kitabı var. Orada, Diyarbakır Cezaevi'ni yaşayan Cemiloğlu var. Ne diyor; "Genç olsaydım dağa çıkardım." Bu, Diyarbakır'ı anlatan en güzel bir laftır. Ben bu olayların canlı şahidiyim, mahkemede "Ben Kürdüm" diyeni mahvediyorlardı. Cezaevlerinde bizleri sopalarla yürütüp, "Türkoğlu Türküm ben" diye bağırttırıyorlardı. İki taraf da değişmelidir. Kürtler doğru bir siyaset izlemelidirler. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf, iktidar olan partidir. İkinci olarak da Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmelidirler. Tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır.


-Açılımla ilgili diğer partilerin tavırlarını nasıl buluyorsunuz?

CHP ve MHP'nin tavırları ortada. Onlar katliamı dayatıyorlar.

-BDP'nin Kürt politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek BDP, gerekse Kandil cephesinde, Kürt halkı adına çok acı bir politika izlediler. Bir kere, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne çatmaları için hiçbir neden yok. Şimdi, siz barış mı istiyorsunuz? Muhatabınız kim; Baykal mı, Bahçeli mi? Söylemleriyle sanki onların yanında yer aldılar. Hataları yok diyemiyorum AK Parti için. Öncelikle, seçilmiş bir partiyi muhatap almadı, onlarla görüşmek istemedi. Ama onu aştı, görüştüler. Şunu da hesaba katın, AK Parti'nin üzerinde küçük bir baskı yok, sorun da küçük değil. Bu baskılar nedeniyle hükümet geri adım attı. Her iki taraf getirdi iradeyi İmralı'ya bağladı. Hâlâ da durum aynı. Ben, Öcalan'ın şahsını çok iyi tanıyorum. Kendisinde ne Kürt aşkı var, ne Kürt davasıyla ilgili bir derdi var, ne de sosyalist davasıyla ilgili bir yapısı var. Politikasızlık. Bir Ahmet Türk vardı, onu da yıpratıp aradan çıkardılar. Bence burada İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık. Ve Öcalan, bu açılım sürecinde muhatap alındığı anda açılım biter.

BDP'NİN AÇILIMA DESTEĞİ FAZLA ÖNEMLİ DEĞİL; EMİNE AYNA DEDİĞİNİZ, KANDİL'DEN YÖNETİLEN BİR BAYAN?

-Bu noktada BDP'nin açılıma verdiği desteği nasıl buluyorsunuz; yeterli görüyor musunuz?

Destek falan verdikleri hiç yok. Emine Ayna dediğiniz, örgütlü ve emirle yönetilen bir bayan. Kandil'den, İmralı'dan yönetilen bir bayan. Bu, Kürt sorununda önemli bir sorun değil. Sorun şu ki; Kürtler adına bir muhatap bulunulsun. Mesela halkın da onay verdiği bazı Kürt aydınlar muhatap alınsın ve oturulup çözüm üzerine tartışılsın. Muhatapsız barış da olmaz, savaş da olmaz. İrlanda'da IRA silahları ne zaman bıraktı; barış netleşince silahları bıraktı.

KÜRTLER'LE TÜRKLER BÖLÜNEMEZ, SAHTEKÂRLIK YAPMASINLAR

-Açılım adına sizlerin görüşleriniz nelerdir, teklifleriniz?...

Muhatap olarak halkın önünü tıkamak istemem; ama şunu söyleyeyim ki Kürtler bir halktır. Onların temel hakları vardır ve öncelikle de yeni bir Anayasa ile onların bir halk olarak tanınması gerekir. Ayrıca yayınıyla, eğitimiyle, her şeyiyle özgür olmalı. Ayrıca yerel yönetimler de yetki ve güç sahibi olmalıdırlar.

-İki halkın bir arada yaşaması ve yönetilmesi için?...

Kürtlerle Türklerin ayrılması mümkün değil! Bunu kurcalayanlar, bunu dillendirenler sahtekârlık yapıyorlar. Bin yıldır iç içe yaşamış bir halk, bana sorarsanız tek vücut ve ben ayrılmak istemiyorum. Benim bir sürü Türk arkadaşlarım var ve araya sınır taşı koymak istemiyorum. Böyle bir durum, iki halkın da kaybı olur.

-İki halkın bir arada yaşayabileceği bir ortam oluşturulması gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?

Diyorum ki, Türklerin ve Kürtlerin birbirinden ayrılması, araya bir sınır konulması, iki halkın da büyük bir kaybı olur ve şuna buna yem olurlar. Bakın, Türkiye'deki Kürtler, Süryaniler, Çerkezler, herkes kendi kültürünü, dilini yaşayabilse, kime ne zararı olur?

AÇILIM, TÜRKİYE'YE BAHAR GETİRİR

-Açılımlar gerçekleşirse, Kürtler arasında bir huzur olur mu?

Bir bahar havası yaşanır. Kürt meselesinin hallolması için evvela Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerekir. Belki bunu görmeye benim ömrüm yetmez; ama umutluyum, gelecek nesiller bizim yaşadığımız acıları yaşamazlar. Türkiye artık toplum olarak bunu kaldıramaz. Şimdi Erdoğan bazı şeyler yapmak istiyor. Kolay değil, üzerinde çok baskılar var, çok net gözleniyor. Ama bu baskılara göğüs geremezse bir yerlere varamaz. Ve ben şuna inanıyorum, haklı bir yoldadır. Diğerleri haksız, çok haksız. Destek bulacak, güç bulacak olan Erdoğan'dır, bu yolda devam ettiği sürece.

-Bu nokta BDP'ye düşen bir rol var mı sizce?

Onlar da artık kendilerine çekidüzen vermeliler. Bu süreçte, İmralı ortadan çekilmelidir. Bir mahkûmdur, bir Kürt olarak ona sahip çıksınlar; ama iradelerini Öcalan'a bağlamak, onun direktifleri doğrultusunda hareket etmek bir felakettir, uçurumdur.

Bir dönem terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Avukat Hüseyin Yıldırım, yıllarca süren suskunluğunu Cihan Haber Ajansı'na bozdu. Kamuoyunda Abdullah Öcalan'ın eşi olarak bilinen Kesire Öcalan hakkında önemli açıklamalarda bulunan Yıldırım, "Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini... Ve kopuş buradan geldi." diye konuştu.

"Kesire konuşursa yer yerinden oynar." diyen Hüseyin Yıldırım, şunları öne sürdü: "Apo'nun tüm bağlantıları, kimlerle bağlantıları varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Apo'nun söyleyecek bir şeyi kalmaz. Açıklananlardan sonra da Öcalan, Kürtlerin gözünde sıfıra iner." Yıldırım, Kesire Öcalan hakkında yöneltilen soruları şu şekilde cevapladı:

-Öcalan'ın eşi Kesire üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamadı. Siz bu konudaki iddialara katılıyor musunuz?

Kesire ajan değil. Bunu söyleyenler büyük bir vebali yükleniyorlar. Babasından dolayı diyorlar. Ben, babası hakkında bir şey söylemiyorum. Ajanlığını ne onaylıyorum, ne de reddediyorum. Çünkü bilgi sahibi değilim. Bu konuda araştırmalar var, zamanı gelir konuşurum, belgeler elime geçerse. Özellikle İstiklal Mahkemeleri'nin dosyası açılsın, o zaman Kesire'nin babası Ali (Yıldırım) hakkında her şey ortaya çıkar.

-Neler mesela?

Dersim'e 1938'de operasyon başlatıldığında Türkçe bilenlere çok ihtiyaç vardı. Ali Yıldırım o zamanlar 20 yaşlarında genç bir insan ve okur-yazar. Ve onu almışlar, "Şu aşirete, bu aşirete git" demişlerdir ve o gitmiştir. Onlar da ne dediyse aktarmış. Ama ilginç olan; Ali Yıldırım, İstiklal Mahkemeleri'nde tanıklık yapmayı reddediyor. En yakınları söylüyor bunu. Karakoçan'da zabıt kâtipliği yapmış. Babası ajan ise de çocuğunun ne günahı var? Ben, bir sürü belgelerine rağmen Öcalan'ın ajanlığını söyleyemiyorum. Devletle o kadar bağlantılarına rağmen.

KESİRE, ÖCALAN'IN YERİNE GÖZ DİKMİŞTİ

-Kesire'nin örgüt içindeki konumu nasıldı?

Ben, Kesire'nin bizim grubun (PKK Devrimci Hareket) içine girmesi taraftarı değildim. Biz Kesire'den çok farklı düşünüyorduk. Kesire, PKK'nın politikasını aynen sürdürmek istedi. Biz bu politikaya karşıydık. Ama Kesire'nin hedefinde bir tek Öcalan vardı. Yani, "Öcalan gitsin, ben geleyim." Bu anlayışa karşı çıktık.

-Yani Öcalan'ın yerine geçmek istiyordu, öyle mi?

Tabii. Anlayış olarak oydu. Örgütte beyin düzeyinde insanlar katledilmişti. Kesire, bunları provokasyon olarak değerlendirdi, biz bunlara karşıydık. Ve şöyle düşünüyorduk: 'Mücadelenin bu noktaya gelmesinde, Apo'nun katliamlar yapmasında, diktatör haline gelmesinde hepimizin payı var. Herkes de payı oranında kamuoyuna özeleştirilerde bulunmalı.'

Kesire orada şunu anladı: "Bunlar şimdiden geçmişin hesabını soruyorlar." Çünkü Kesire suçluydu. Özellikle Çetin Güngör muhalefetinde katledilen insanların sorumlusu Kesire'dir. Çünkü o kurcaladı, tartışmayı o başlattı. Kesire bizim bu tavrımızı öğrendi, arkadaşlarla ilişkilerimizi provoke etmeye çalıştı. Bazı arkadaşlar için beni arayıp, "O şucudur, bu ajandır filan" demeye başlayınca, ben: 'Bir daha telefon etme, seninle ilişkimiz kalmamıştır, sen PKK mantığıyla hareket ediyorsun, biz de bu mantığa karşıyız, ben arkadaşlarıma ihanet etmem' dedim.

MİHRİ BELLİ, KESİRE ALEYHİNE KONUŞMADI

-Ondan sonra mı ilişkileriniz koptu?

Evet, orada ilişkilerimiz koptu. Oradan, Mihri Belli'nin yanına geldiğini biliyorum. Orada Mihri Belli onunla örgüt arasında: "Siz bana karışmayın, ben de size karışmayayım" diye aracılık mı etti, ondan sonra sessizliğe gömüldü Kesire.

-Böyle bir mutabakat var mı?

'Siz bana karışmayın, ben size karışmayayım'; artık ne derece doğru. Böyle bir duyum var. Ve Mihri Belli, PKK'ya ihanet edenlere, Apo'dan da önce idam fermanı veren adamdır. Ama Kesire hakkında hiç olumsuz bir laf söylemiyor, ona karşı saygılı davranıyor. Çünkü yanındaydı. Ve Kesire ile Apo'nun ilişkilerinin kopması çok düşündürücü değil mi? Ve Kesire neden konuşmuyor? Ya aralarında gizli bir anlaşma var, ya da devlet konuşmaması için onu tehdit ediyor.

KESİRE: ÇOBANLA EVLENİR, ÖCALAN'LA EVLENMEZDİM

-Peki, Öcalan ile ayrılmalarının temel sebebi neydi?

Ayrılma sebepleri şuydu; bir kere Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Ve kopuş buradan geldi. Zaten evlilikleri sevgiye dayanan bir evlilik değildi. Kendi ağzından duyduğum bir şey.


-Kimden, Kesire'den mi?

Kesire'den duydum. "Bir çobanla evlenir, onunla evlenmezdim. Arkadaşlarımın baskısıyla oldu bu evlilik" diye. Baskı yapmışlar işte, "Bununla evleneceksin" diye. Zaten o dönem Kesire birisiyle nişanlı mıymış, sözlü müymüş ne?

-Yani sevgiye dayanan bir evlilik olmadı?

Kesinlikle. Ama sevgisizlik Kesire'den mi, Apo'dan mı onu bilemem. Ama bu evlilik, sevgiye dayanan bir evlilik değildi, bu bir. İkincisi, Kesire'yi ortadan kaldırmak istemesinin sebebi; Kesire yakınlarındayken, amacını gerçekleştiremiyordu.

KESİRE KONUŞURSA YER YERİNDEN OYNAR

-İyi de, ne oldu da Öcalan, Kesire'yi bir anda hedef durumuna getirdi?

Kimileri, Apo'nun kadınlarla ilişkisinden dolayı diyorlar. Asıl olay bu değil. Daha ciddi durumlar var; Kesire, Apo'nun derin ilişkilerini öğrendi. Kesire de bana diyordu: "Dikkat et, bağlı olduğu güçleri harekete geçirir."

-Kesire Apo'yu ortadan kaldırmayı düşündü mü?

Öyle bir söylem de var. Hatta bununla ilgili bir şoför de öldürülmüştü.

-Halen nikâhları devam ediyor mu?

Tabii. Mahkemede boşanmadıklarına göre, halen nikâhlı görünüyorlar.

KESİRE, ÖCALAN'DAN DAHA ETKİLİ VE BİRİKİMLİ

-Kesire'nin derin devletle ilişkisi iddiaları konusunda görüşünüz ne?

Kesire ajan değildi. Çok birikimli bir bayandır. Ama PKK'nın baskıcı mantığının oluşmasında Kesire'nin rolü büyüktür. İkincisi, Apo'nun diktatörleşmesinde de rolü büyüktür. Kesire, Apo'dan etkili ve birikimlidir.

-Kesire şimdi nerede?

Pasaportu, oturumu İsveç'te. Bir ara, dil öğrenmek için İngiltere'ye, Yörükoğlu'nun yanına gittiğini biliyorum. Çünkü Yörükoğlu'nun adresini benden almıştı. Hollanda'da akrabaları var, oraya gidip geliyor.

-Avrupa'yı dolaşıyor mu?

Evet, tabii. Ama mesele şudur; Kesire'nin bu zamana kadar susması, Kesire'yi suçlu durumuna koyar. Kesire, bildiklerini neden açıklamıyor? Mihri Belli aracı oldu, bu kesin. Ya gizli bir anlaşma yapıldı, ya da derin devlet onu tehdit ediyor. Ailesini ortadan kaldırma tehdidi. Kesire de ailesine çok düşkün.

-Konuşsa ne olur, neler değişir?

Yer yerinden oynar. Apo'nun tüm bağlantıları, kimlerle bağlantıları varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Apo'nun söyleyecek bir şeyi kalmaz. Açıklananlardan sonra da Öcalan, Kürtlerin gözünde sıfıra iner, halka karşı suçlu duruma düşer. Perinçek'le görüşen birisi...

Bir dönem terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Avukat Hüseyin Yıldırım, yıllarca süren suskunluğunu Cihan Haber Ajansı'na bozdu. Öcalan'la ilgili büyük bir güvensizlik içerisinde olduğunu dile getiren Yıldırım, şunları aktardı: "Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorum. Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Bu bağlantı ortaya çıkmasın diye. Onun cinayeti, ne dindarlar, ne de İran olayıydı. Eşi Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Ve kopuş buradan geldi. Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok." İsveç'te sığınmacı statüsünde yaşayan Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:

-PKK'nın ve Öcalan'ın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Apo, kendinden başka kimseye değer vermedi. Hep kendisini dayattı ve beyin olan takımları Çetin Güngör, Dilaver Yıldırım, Mahsun Korkmaz; bunları yok etti.

-Dağdaki PKK'lılara bir mesaj imkânınız olsaydı ne derdiniz?

Ben şu an o dağdakilerin bu durumdan kurtulmasını istiyorum; çünkü çoğunu tanıyorum ve çoğu halkın çocuklarıdır. Bazı haklı nedenleri vardı; ama politikasızlık onları bu noktaya getirdi ve Kandil'e hapsetti.

ERGENEKON İMRALI'YI YÖNETİYOR

- Ergenekon oluşumunun PKK'yla irtibatı hakkında gündeme gelen iddialar var.

Ergenekon'un etkisi İmralı ile sınırlıdır. İmralı yönetiyor, İmralı da diğerlerini etkiliyor, dolayısıyla Ergenekon'a bağlıyorum. Mesela tam açılım konuşulurken Tokat'taki eylem... Ne günahı vardı o askerlerin? Savaş alanı filan değil, köylü çocuklarıdır o askerler. Onları vurmakla ne kazanıyorsun? Bu, PKK'nın kararı mıdır, müşterek bir karar mıdır, bu konuda bir şey söyleyemem.

-Öcalan'ın sürekli gündeme gelen derin devlet bağlantısı konusunda ne biliyorsunuz?

Öcalan'ın Şam'daki ilişkileri. En yakın arkadaşları Atıf Hocalı, Doğu Perinçek; bunlar derin devletin adamları, bunlar da ortaya çıktı. Her gün daha yeni belgeler, bilgiler ortaya çıkacak.

- PKK'nın kurulmasında derin devletin ya da başka güçlerin rolü nasıl olmuştur sizce?

Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Ama ben görüşmek istemedim.

-İddialara göre Mumcu, ölümünden önce Öcalan ile derin devlet arasındaki bağlantıyı araştırıyordu.

Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Bu bağlantı ortaya çıkmasın diye. Dikkat ederseniz, kompüterine filan, her şeyine el koydular. İçini boşalttıktan sonra Ali Sirmen'e teslim ettiler. Ali Sirmenler, "onun yazdıklarını kitaplaştırdık" dediler; ama Cumhuriyet'te yazdıklarından başka bir şey yok. Asıl yazdıkları yok, el konuldu, yok edildi. Onun cinayeti, ne dindarlar, ne de İran olayıydı. Öcalan ile ilgili ben büyük bir güvensizlik içerisindeyim. Öcalan'ın derin devletle bağlantılarının olabileceğini de düşünüyorum.

BİRAND RÖPORTAJINDA SÖYLEDİKLERİ, KIRILMA NOKTASI OLDU

-Sizin örgütten kopuşunuz nasıl oldu?

Ben örgüte girmedim. Diyarbakır'da yaşananları anlatırken ben PKK'nın içinde buldum kendimi. Çevremde hep PKK'lılar vardı. Kopuşum ise şöyle oldu. Ben 1988'de Şam'dayken Öcalan'ı bir ay tahlil ettim, Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok. Sosyalizmle de hiçbir ilgisi yok.

-Peki, Öcalan'ın hedefi neydi o zaman?

O, güç sahibi olmak istiyordu. M. Ali Birand'a da ne diyordu, "Ben gidersem, devlet karşısında 40 tane PKK bulur." Ne demek bu? "Benimle anlaşın, ben PKK'yı bitireyim" demekti.

-O röportajın sizin için bir kırılma noktası olduğunu söylüyorsunuz?

Öcalan hazırlanmış, daha arabadan iner inmez Birand'a sarıldı, öptü. Söze başlarken Mehmet Ali Birand, "Ben ülkemi çok seviyorum, ülkemin bölünmesini istemiyorum. Sizin bazı söylemlerinize de katılmıyorum. Ama ben bir gazeteciyim, kanunların ve yerin elverdiği ölçüde söylediklerinize yer vereceğim" dedi. Öcalan o zaman: "Bizim ülkeyi bölmek istediğimizi kim söyledi? Bizim bağımsızlık istediğimiz yok." dedi. Bu benim için ilk vuruş oldu.

PERİNÇEK, "SENİN MESELENİ APO'YLA GÖRÜŞTÜM, KONUŞALIM" DEDİ

-Doğu Perinçek sizinle görüştü mü?

Belki benimle 40 defa görüşmek istedi, görüşmedim onunla.

-Neden görüşmediniz?

Güvenmiyorum ben o adama. Başta onların birbirine karşıymış gibi gözükmeleri bir oyundu. Telefonda bana, "Senin meseleni Apo'yla görüştüm ben. Konuşalım seninle" dedi. Ben de, "Seninle konuşacak bir şeyim yok" dedim. Perinçek, çok tehlikeli birisi. Nedir Perinçek'i 1972'den beri ayakta tutan?

-Şuan devam eden bir Ergenekon davası var. Dava ve örgütle ilintili o dönemden isimler biliyor musunuz?

Kimin ne olduğunu tam bilemem ama katiller vardı. Avrupa'da kimler var öyle, örgütten çıktıktan sonra hepsini öğrendim. Ama şunu biliyorum, ajan olarak örgütün içine girip, işini gördükten sonra elini kolunu sallayarak gidenler oldu, bunlara hiç dokunulmadı. Ajan diye öldürülenler ise gerçekten beyin takımlarıydı.

YUNANLAR, "ÖCALAN HEMEN GELSİN, YERİ HAZIR" DEDİLER

-Öcalan'ın Avrupa'ya gelmek için çalışmaları olmuş muydu?

Öcalan bir gün bana bir talimat gönderdi. Orada aynen şöyle diyordu: "Mücadele gelişti, Suriye artık yükümüzü kaldıramaz. Ben, karargâhımı ülkeye taşıyorum."

-Ülke dediği, Türkiye mi?

Ülke dediği, Türkiye'deki dağlara taşıyacak. Ve bu açıklamasından 2-3 ay sonra bana özel bir kurye gönderdi. Talimatta, "Avrupa'da hükümetler düzeyinde görüşmelerle bana yer hazırla." diyordu. Bu, benim çok tuhafıma gitti. Daha iki ay önce ülkeye taşınacağını söylüyordu, yapıya açık olarak. Bana ise gizli olarak böyle bir şey söylüyor.

-Peki ne oldu, girişimlere başladınız mı siz de?

Önce Yunanlılarla görüştüm, Paris'te bir toplantıda, "Hemen gelsin, yeri hazır!" dediler. Görüştüğüm, PASOK taraftarıydı. Telefon açtım ona (Öcalan'a): "Yunanistan oturuma sıcak bakıyor" dedim, o da: "Yunanistan zaten tamam. Sen, bir Avusturya'ya bak." dedi.

AVUSTURYA, DERİN İLİŞKİLER İÇİN UYGUN ADRESTİ

-Avusturya işi olmayınca neler oldu?

Avusturya girişimi için sonra Öcalan benim için diyor ki İmralı'dan: "Beni CIA ve MİT'in cirit attığı bir yere çekip tasfiye edecekti ve yerime oturacaktı." Şimdi düşünüyorum, gerçekten de Avusturya'da CIA ve MİT cirit atıyor. Bunu bana Avusturyalı dostlarım söyledi. Peki, kendisi neden o ortamı istedi? Bana göre olay şuydu: Yunanistan'da rahat hareket edemezdi (Öcalan), eğer çeşitli güçlerle Türkiye'de ilişkileri varsa, o ilişkilerini Yunanistan'da geliştiremezdi. Çünkü Yunanistan buna taraftar olmazdı. Ama Avusturya'da bu ilişkileri rahat geliştirebilirdi.

-Açıkçası, "güçlerle ilişkiler" derken, istihbarat örgütlerini mi kast ediyorsunuz?

Evet, tabii, o ilişkiler.

ÖCALAN KİMİN ADAMI?

-Ne oldu sonrasında?

Ben oradan ayrıldıktan sonra, Avusturya'ya geçme işi orada kalmıştı. Zaten ben Şam'dayken de Avrupa'ya geçme kararından vazgeçmişti. Onun gözü aslında Türkiye'deydi. Bir şey daha söyleyeyim, Öcalan yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde, idamı konuşulurken, o zamanki koalisyondaki Ecevit ve Bahçeli onun idamından yanaydı. Fakat dönemin MİT Müsteşarı Atasagun bir rapor getirdi ve Ecevit'e verdi. Oradaki bir sayfayı Ecevit, Bahçeli'ye gösterdi. Mesut Yılmaz da Bahçeli'yi ayrı bir odaya çağırdı. Tekrar toplantı masasına geldiklerinde Bahçeli idam düşüncesinden vazgeçmişti. Ne getirdi MİT? Ben iki ihtimal üzerinde duruyorum; ilki, biz bunu teslim alırken idam etmeyeceğimize dair Amerika'ya söz vermişiz. Ama bu Bahçeli'yi durduramazdı. İkinci ihtimal, eğer raporda "Bu bizim adamımız" diyorsa, o zaman Bahçeli durur?

HÜSEYİN YILDIRIM KİMDİR?

Bir dönem Öcalan için Avrupa'da lobi faaliyetleri yapan Hüseyin Yıldırım, bu sebeple örgütün Avrupa sorumlusu olarak tanındı. 1937'de Tunceli'de doğan Hüseyin Yıldırım 1969'da İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirerek serbest avukatlığa başladı. 12 Eylül'de 11 ay cezaevinde kaldı. 1988'de Bekaa Vadisi'ne giderek Abdullah Öcalan'ın yanında yer aldı. Bir süre sonra Öcalan'la fikir ayrılığına düşerek İsveç'e yerleşti. 1987'de Olof Palme Cinayeti'nin asli azmettiricisi olma iddiasıyla gözaltına alındı. 8 gün sonra serbest bırakıldı. Öcalan'ın kendisine en büyük rakip olarak gördüğü öne sürülen Hüseyin Yıldırım, Öcalan ile fikir ayrılığa düştükten sonra ayrı bir grup olarak hareket etti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=999062&title=aponun-karakutusu-konustu-ocalan-biter&haberSayfa=0
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Son bir ayda artış gösteren terörün altından demokratikleşme adımlarını engelleme çabası çıktı. Emniyet İstihbarat'ın raporuna göre PKK, 1 Haziran'dan başlayarak referanduma kadar saldırıları yoğunlaştırma kararı aldı. Hedefte askerin yanı sıra polisin olduğunu tespit eden Emniyet, bütün birimleri alârma geçirdi.

Türkiye, tarihinin en önemli reformlarından birini hayata geçirmeye hazırlanırken, artan terör olayları gündemi değiştirdi. Başta yargı reformu olmak üzere toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren anayasa paketi, referandumdan önce terör engeliyle karşılaştı. PKK'nın, 1 Haziran 2010 tarihi itibarıyla aldığı 'eylemsellik' kararının da anayasa değişikliğiyle ilgili olduğu ortaya çıktı. Emniyet İstihbarat, 12 Eylül 2010'da yapılacak referanduma doğru örgütün eylemleri tırmandıracağını rapor etti. Buna göre PKK, 1 Temmuz -10 Ağustos tarihleri arasında ses getirici bombalı saldırılar düzenlemeyi planlıyor. Gizli raporda, asker gibi ağır silahları bulunmadığından polisin hedefte olduğu vurgulanıyor. Söz konusu rapor üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü, bütün birimleri alarma geçirdi. 81 il emniyet müdürlüğüne 23 Haziran'da gönderilen çok gizli yazıda örgütün polise düzenlemeyi planladığı eylemler için uyarıda bulunuldu. Yazıda, örgütün devriye gezen polis ve servis araçları ile emniyet binalarına da bombalı saldırı planladığı belirtildi. Raporda, terör örgütünün polisi neden hedef seçtiği ise özetle şöyle açıklandı: Şehir merkezlerinde polis helikopter ve jet ile bomba gibi ağır silahları kullanamayacağı için terör örgütü bir eylem sonrasında daha az zayiatla kaçabileceğini hesaplıyor.

Raporda, 1 Temmuz-10 Ağustos tarihleri arasında eylemlerini tırmandırmayı hedefleyen örgütün polisin yanı sıra AK Parti binaları, doğalgaz boru hatları, tren yolları ile trafolara da bombalı saldırılar planladığı bildirildi. Terör örgütü PKK'nın hedef aldığı birimlerde güvenlik tedbirlerinin üst seviyeye çıkarılması istenirken, polis ekiplerinin şüpheli durumlara karşı daha dikkatli olması talimatı verildi. Çok gizli raporda istihbarat faaliyetlerine de ağırlık verilmesi istendi.

Bu arada, Halkalı'da 4 asker ve 17 yaşındaki Buse'nin ölümüne sebep olan bombalı saldırıyla ilgili adliyeye sevk edilen zanlılardan biri daha tutuklandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ndeki sorguları tamamlanan 3 şüpheli, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildi. Zanlılardan biri, 'terör örgütüne yardım ve yataklık etmek' suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi. Saldırıyla ilgili tutuklu sayısı 4'e yükseldi. Aynı olayla ilgili önceki gün adliyeye sevk edilen 9 zanlıdan 3'ü aynı suçlamalarla tutuklanmıştı.

SEDAT GÜNEÇ - ANKARA
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=999752&title=pkk-referanduma-kadar-eylem-yapma-karari-almis

Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Metin Tarhan: Demokrasiyi istemeyenler, terörü tırmandırıyor

Referandumun yaklaşmasıyla birlikte tırmanışa geçen terör eylemleri toplumun farklı kesimlerinden tepki alıyor.


Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Metin Tarhan da, demokrasiye dönük adımların hızlandırıldığı bir dönemde kanlı eylemlerin artmasının anlamlı olduğunu düşünenlerden. Özellikle Alevilerin provokatif eylemlere karşı uyanık olmaları gerektiğini vurgulayan Tarhan, "Ne Alevi açılımı ne de Kürt açılımı bitmedi. Terörü, demokratikleşmeyi istemeyenler hareketlendiriyor." diyor. Terörün demokrasiye düşman olduğunun unutulmamasını isteyen Tarhan'a göre, bu süreç hayırlı bir noktaya varacak ve somut adımlar devam edecek: "Madımak Oteli'nin istimlak edilmesi bir iradeyi gösteriyor. Çok iyi niyetli çabalar var. Alevi toplumunun geçmişteki kışkırtıcı söylemler yerine hükümetin bu çalışmalarını görüp sahip çıkması gerekir."

Osman Öcalan'ın "PKK da Alevilerin kontrolüne geçti" açıklamasını da eleştiren Tarhan, Alevilerin sosyolojik temelinin PKK ile ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığına dikkat çekiyor. Tarhan, "Tesadüfen şu veya bu şekilde PKK'ya bulaşan gençler vardı. Bunların da örgüt içinde tasfiye ve yok edildiğini biliyoruz. Bu tür haberler kardeşliği huzuru bozma amaçlı. Niyeti bozuk olanlara hizmet eder." diyor.

Metin Tarhan, terörün demokratik ortama yabancı ve düşman olduğunun unutulmaması gerektiğini söylüyor. Demokratikleşmeyi istemeyenlerin terörü hareketlendirdiğini anlatıyor. Terörden medet umanların terörün ortadan kaldırılmasını istemeyeceğini belirten Tarhan, "Dolayısıyla bu hem Alevi hem Kürt'le özdeşleştirerek kafa karışıklığı oluşturularak manipüle ediliyor, arkasında birileri aranıyor. Bu, hükümeti zan altında bırakmaya yönelik bir çalışmadır. Alevilerin de öne sürülmüş olması hükümet karşıtlığı ve sıkıştırmaya dönük bir çabadır." dedi.

Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Tarhan, Alevilerin de bir şekilde gerçekleri görmesi gerektiğinin altını çiziyor. Alevilerin demokratik vurguyu yapan tüm anlayışları desteklemesi gerektiğini söylüyor: "Demokrasi geliştikçe Alevi toplumu kimlik, inanç haklarını elde eder. Aleviler çok dikkatli ve sağduyulu olmalı. İyi niyetli olan tüm kesimlerin çaba harcaması gerekiyor. Bu tür ortamlarda nötr ve sessiz kalmak ülkenin istikbali açısından hepimize zarar verir."

Terörün beslendiği bataklıklara da bakılması gerektiğini dile getiren Metin Tarhan, çözüm konusunda hükümetin dirayet göstermesi gerektiğinin altını çiziyor. Demokratik açılım sürecinin yavaşlatılmasının ya da zamana yayılmasının yanlış olacağını söyleyen Tarhan, terörü bitirme konusunda en yetkin ve verimli hükümetin AK Parti olduğunu ifade ediyor. Tarhan, "Zaman hızlı geçiyor, yetmemiş olabilir ama ciddi ve somut adımlarla devam etmesi gerekiyor. Kürt sorunuyla ilgili bir eylem planını açıklamalı ve muhalefete, sivil toplum örgütlerine sunmalı. Cesur olmak zorunda. Bekleyelim olgunlaşsın demek yanlış olur." diyor.

AYŞE TOSUN - İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=999753&title=demokrasiyi-istemeyenler-teroru-tirmandiriyor

kilimanjaro

PKK, Ergenekon soruşturmalarıyla susturulan 'derin devlet'i şiddet eylemlerini artırarak diriltmeye çalışıyor; yirmi bin faili meçhulün yaşandığı, JİTEM'in bölgede cirit attığı, köylerin boşaltılıp yakıldığı şartların geri gelmesi için Türkiye'yi kışkırtıyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi bazıları da PKK'nın bu tuzağına safça düşebiliyor.

PKK ne yapmaya çalışıyor?

Anlaması hiç de zor değil; Kürtler arasında sosyal bir zemin ve siyasal bir destek almak peşinde koşan bir terör örgütü olarak PKK baskıcı, şiddet kullanan, halkı yıldıran bir devleti demokratik bir devlete tercih eder. PKK'nın bölgede en popüler olduğu dönem devletin bölge halkı üzerinde en sert politikalar yürüttüğü dönemdi.

Derin devlet, yani hukuksuz ve vicdansız devlet PKK'nın yaşayabileceği yegane zemin. Onsuz var olamaz. Demokratikleşen, kalkınan, AB ile bütünleşen, Kuzey Irak Kürtleriyle barışan bir Türkiye'de PKK ayakta kalamayacağını biliyor.

İşte tam da bu nedenle demokratik açılım devam etmeli, PKK'ya rağmen devam etmeli. Dünyadaki benzer örneklerde de çözüm sürecinde örgütlerin terör eylemlerini artırdıkları görüldü. Şiddetin tırmandırılması çözüme giden demokratik siyasetin önünü kesmek için...

PKK'nın hesabı bu. Peki sonuç ne olur, derin devletin dönüşü Kürtler ve Türkiye için ne anlama gelir? Derin devletin dönüşü sadece demokratikleşme sürecinin, hukuk devletini güçlendirme çabalarının, AB üyeliği sürecinin durması anlamına gelmez, yeni faili meçhuller, işkenceler ve hatta iç ve bölgesel savaş demektir. Buna kim katlanabilir?

Derin devletin neler yapabileceğini en iyi bilenler bölgede yaşayan Kürtlerdir. Ama bu defa derin devlet operasyonlarının sadece Güneydoğu'da kalacağını hiç sanmıyorum. İpleri ele geçiren 'şebeke' bu defa topyekun bir savaşa yönelerek Batı bölgelerinde Kürtlere karşı 'etnik temizlik' yapmaya çalışacaktır. Bu fikri yürütecek ön hazırlıkların bazı illerde yapıldığını Ergenekon soruşturmalarında öğrendik. 'Mutlak çözüm' adı altında Kürtler için de Ermeni tehciri benzeri bir 'tenkil'dir derin devletin yeni projesi.

Şiddet politikasıyla PKK derin devletin dönüşünün önünü açıyor. Faşizm bu ülkeye dönerse, buna da PKK ebelik yaparsa Kürtlerin başına neler gelir ve o Kürtler PKK'yı ne yapar?

Ne Türkiye ne Kürtler PKK'nın umurunda. Örgütün derdi, tasfiyeden kurtulmak. Onun yolu da demokratikleşme sürecini sabote etmek. Çünkü böyle örgütler barış zamanlarında, normal siyaset ortamlarında ve demokratik toplumlarda yaşayamazlar, yaşasalar bile marjinal terör örgütlerine indirgenirler.

Bu nedenle PKK 'demokratik açılım' sürecini sabote etti. Reşadiye saldırısı aslında bunun erken bir işaretiydi. Birçok kişi Reşadiye'de PKK'nın ne yapmaya çalıştığını anlamadı. Fazlaca iyimser bir bakışla PKK'nın da çözümün bir tarafı olabileceğini düşündü. Oysa baştan itibaren PKK süreci sabote etmeye çalıştı, çünkü sürecin kendisini tasfiye edeceğinden korkuyordu.

Bugün Kürtlerin yorgun olduğunu düşünüyorum. Sadece devletin yıllardır yürüttüğü inkar ve yıldırma politikalarından değil; PKK'nın şiddet politikalarının yarattığı kısır döngüden de... Çünkü sonuçta PKK ayakta kalmayı başarsa ve yöneticileri pozisyonlarını korusalar da fatura Kürt halkına kesiliyor.

PKK, karşısında kendisine en çok benzeyen yapıyı görmek istiyor: Türk derin devletini. Çünkü savaşa ancak onunla devam edebilir; savaşmazsa da yok olur... Bu nedenle PKK terör eylemleriyle faşist, baskıcı, otoriter devletin yeniden doğuşuna ebelik yapıyor. Çünkü ancak böyle bir devlet karşısında kendi varlığını meşrulaştırabiliyor Kürt halkı nezdinde. Demokrasiyi benimsemiş, özgürlükçü, azınlık haklarına saygılı, AB üyeliğini hedefleyen, kalkınan bir devlete karşı silah kullanmak zor, kullansa bile halkı arkasına alması imkansız.

PKK'nın barışı, istikrarı ve demokratikleşme sürecini neden sabote etmeye çalıştığını doğru anlamazsak hem PKK hem derin devlet kazanır. i.dagi@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1000608
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Ümraniye'de bir gecekonduda bulunan bombaların ardından Ergenekon'a vurulan her darbe, Türkiye'yi tüyler ürperten gerçekle yüz yüze getirdi. Yargının attığı her adıma PKK eylemle karşılık verdi. Zaman ayarlı saldırılar ve son olarak Heron'larla ilgili 2 subayın ihanet konuşması, çete-örgüt ilişkisini gün yüzüne çıkardı.

ÖNDER DELİGÖZ / İSTANBUL
Ergenekon-PKK bağlantısında her geçen gün yeni bir sır perdesi daha aralanıyor. 30 yıldır katliamlarına devam eden terör örgütünün özellikle Ergenekon operasyonunun başladığı 2007'den bu yana gerçekleştirdiği zaman ayarlı saldırılar, iddianamelere yansıyan kirli ilişkiler, ihanet konuşmaları ve itiraflar çete-örgüt bağlantısını gözler önüne seriyor.
Genelkurmay Başkanlığı, Heron skandalıyla ilgili sessizliğini korurken, ihanet konuşmasını yapan subaylara Kandil sahip çıktı. Terör örgütünün şehir yapılanması KCK'nın yöneticisi Mustafa Karasu, PKK'lılar için "bizim adamlar" diyen ve "çok zayiat veriyoruz, Heronları düşürelim" diyen Üsteğmen Fırat Ç. ile ihanet isteğine "çaresine bakarız" şeklinde karşılık veren Yarbay Selami Selçuk Ç'yi savundu. Sahte çürük çetesi liderliğinden tutuklu yargılanan Albay Zeki Üçok'un MİT tarafından tespit edilen konuşmayla ilgili soruşturma dosyasını kararttığı iddiaları da ihanet skandalının dikkati çeken bir başka yönü oldu.

AKTÜTÜN AÇIKLIĞA KAVUŞTU

MİT, Fırat Ç'nin, Heronları durdurması için yardım istediği bir diğer ismin de ABD'li ve Türk subayların birlikte çalıştığı, Heron görüntülerinin analiz edildiği birim olarak bilinen ODC'nin başındaki Tuğamiral Alaettin S. olduğunu tespit etti. Bu skandal, akıllara 17 şehit verdiğimiz Aktütün saldırısını getirdi. Heronların, saldırının gerçekleştiği 4 Kasım 2008'den 3 gün önce Aktütün'ün karşısında, 10 km Irak sınırı içinde PKK'lıların saldırı hazırlıklarını görüntüleyip askeri yetkililere ulaştırdığı ortaya çıkmıştı.

PERİNÇEK'LE SABAHA KADAR BAŞ BAŞA

'Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık'ın Diyarbakır'da yattığı cezaevinden Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a gönderdiği mektup, kirli ilişkinin aktörlerini birebir şahidi tarafından deşifre etmişti. Örgütte olduğu sırada Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Sakık, Ergenekon tutuklusu Perinçek ve teröristbaşı arasındaki samimiyetin fotoğraflardan öte olduğunu belirterek mektubunda şu ifadeleri kullandı: "Bekaa kampına kadar gelip Öcalan'ı ziyaret etti. Askeri törenle ve silah atışlarıyla karşılandı. Öcalan onu kucakladı, öptü, günlerce konuk etti. Kaldıkları odaya militanlar yüz metreden fazla yaklaşamadı, sabahlara kadar baş başa kaldılar. Öcalan'ın Perinçek'le günlerce bir odada baş başa kalarak neler konuştuklarını ya da planladıklarını, neden yanlarına üçüncü bir kişiyi almadıklarını ve "militanlar kaldığımız yere yüz metreden fazla yaklaşmasınlar" talimatı verdiğini hala merak ediyorum."

KÜÇÜK, ASKERİ TÖRENLE KARŞILANIYOR

Sakık, mektubunda Ergenekon sanığı Yalçın Küçük'ün, Öcalan bağlantısını da anlattı: Bizzat Öcalan'ın sunduğu örgüt imkanlarıyla Fransa'ya yerleşti. Bazen Öcalan'ın daveti bazen kendi isteğiyle Şam'a geliyordu. Her seferinde Öcalan tarafından askeri törenle, süslü püslü sözcüklerle, kucaklaşmalarla, öpücüklerle karşılanırdı. ikisi baş başa verip örgütü ve savaşı düzenliyorlardı.


Örgüt plana harfiyen uydu

Darbeye zemin hazırlamak için Fatih Camii'nin bombalanmasından kendi askeri jetimizin düşürülmesine kadar insanın kanını donduran emirleri içeren Balyoz Darbe Planı da Ergenekon-PKK bağlantısına ışık tutuyor. Mart 2003'te hazırlanan darbe planında ülkede kaos ortamı oluşturabilmek için PKK'ya biçilen rol şöyle: "PKK ve El Kaide'nin büyük şehirlerde özellikle İstanbul'da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrasında icra edilecek, STK ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek."

Darbe planının yapıldığı dönemde hem PKK hem de El Kaide'nin harekat emirlerine uygun eylemleri dikkati çekiyor. El Kaide, İstanbul'da sinagoglara ve bankalara saldırı düzenledi. Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın 1999'da yakalanmasının ardından sessizliğe bürünen PKK ise planın yapıldığı dönemde yeniden silahlı eylemlere başlama kararı aldı. İmralı'dan yayılan gerilimle provokasyon dolu gösteriler başladı.

'İŞBİRLİĞİ YAPACAKLAR BELİRLENSİN'

Aralarında kuvvet komutanları Özden Örnek ve İbrahim Fırtına'nın yanı sıra eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın da bulunduğu 196 sanıklı Balyoz iddianamesindeki tespitler, PKK'nın halka karşı devlet görevlileri tarafından nasıl kullanıldığını da gösterdi. Balyoz sanığı emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin iddianameye giren el yazısı notları, kirli ilişkinin kanıtlarından biri oldu. "Süha Tanyeri Defteri Plan Semineri Hazırlık Notları" adlı dosyada, "Bölgede PKK-KADEK ile işbirliği yapacak kişiler önceden tespit edilmelidir" ifadeleri yer alıyor.


Devrimci Karargah Kandil'de eğitim aldı

Kandil'den Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'ne eylem yapmak için geldiği sırada Ağustos 2009'da yakalanan F.T. adlı bir PKK'lının verdiği ifade, karanlık ilişkiyi belgeleyen listeye bir madde daha ekledi. "Irak'taki PKK kamplarında başka örgütler de eğitim alıyor mu" diye sorulan F.T, ilginç bir bilgi verdi. 2006-2007 arasında Kandil'de bulunduğunu anlatan F.T, adını Selimiye Kışlası ve AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'na düzenlenen bombalı saldırıların yanı sıra Bostancı'daki hücre evi baskınında bir komiserin şehit edilmesiyle duyuran Devrimci Karargah örgütüne bağlı teröristlerin kamplarında eğitim aldığını söyledi. Operasyonlarda gözaltına alınan sanık ve gizli tanıkların ifadesine göre Devrimci Karargah, Ergenekon'un kullandığı PKK, Hizbullah, DHKP/C ve MLKP gibi terör örgütlerinin işlevsizleştiği gerekçesiyle kuruldu. Türkiye'yi sarsan Güngören saldırısı da bu örgüt tarafından yapıldı.

DERİN DEVLET BAĞLANTISINI BİLİYORDUM

Terör örgütünün dağ kadrosunda 15 yıl kaldıktan sonra geçen yıl kaçarak polise teslim olan B.D. de PKK ile Ergenekon arasındaki bağlantıya ilişkin önemli itiraflarda bulundu. Ergenekon iddianamesi ek klasörlerinde yer alan bilgilere göre, B.D.'ye 'PKK ile Ergenekon bağlantısı' soruldu. B.D, verdiği ifadede, Ergenekon soruşturması sürecinde iki örgüt arasındaki bağlantıların deşifre olduğuna dikkati çekerek, örgütün gerçek yüzünü gören teröristlerin, gruplar halinde dağdan indiğini, kaçışların önüne geçmek isteyen terör örgütünün de bu sebeple Devrimci Karargâh örgütünü kurduğunu vurguladı.

Bombalar aynı grup

Erzincan'daki Ergenekon yapılanmasıyla ilgili iddianamede yer alan deliller de derin yapının PKK bağlantısına bir kez daha ışık tuttu. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamedeki "Albay Dursun Çiçek imzasını taşıyan 'Kaos Planı' Erzincan'da hayata geçirildi" tespitinin en önemli delillerinden biri 27 Ekim 2009'da Erzincan Çatalarmut Barajı'nda bulunan bombalarla ilgili. Bulunan mühimmatın önce 30 ayrı olayda ele geçirilen bombalarla aynı seri ve kafile numarasına sahip olduğu belirlendi. İrtibatlı olaylar arasında bir polis cinayeti, polis karakoluna saldırı, PKK'daki mühimmatlar ve Şemdinli olayı dikkat çekti. Çatalarmut'taki "HGR DM41 SPLITTER COMP-B LOS FMP-19" gövde numaralı bombanın 20 Mart 2000'de Mardin'de PKK örgütüne mensup Seyfettin Işık'ın evindeki el bombası ile aynı gruptan olduğu tespit edildi. Adana'da PKK'ya ait evde ele geçirilen 5 el bombasından birinin Çatalarmut'takilerle aynı maşa numarasını taşıdığı belirlendi.

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=26.07.2010&i=270217
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Daha önce Ergenekon davasıyla ilgili yazdığı kitaplarla gündeme gelen gazeteci ve milletvekili Şamil Tayyar, yeni kitabında PKK-MİT ilişkisini masaya yatırdı. Kitapta yer alan iddiaya göre Abdullah Öcalan'ın kayınpederi Ali Yıldırım, MİT binasında bulunan damadını, 'Bizim Kesire'nin nişanlısı' diye tanıtmış. 1979 yılında da Öcalan'ı Suriye'ye MİT'in kaçırdığı öne sürülüyor.

Ergenekon soruşturmasına ilişkin, gündem oluşturan yazılarıyla tanınan gazeteci kökenli AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, yine ses getirecek bir kitaba imza attı. Bu hafta piyasaya çıkacak olan 'Kürt Ergenekonu-Derin PKK'nın Gizli Kodları' adlı kitapta, Abdullah Öcalan-Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bağlantısıyla ilgili yeni çarpıcı iddialar yer alıyor. Abdullah Öcalan'ın eşi Kesire Öcalan'ın babası Ali Yıldırım'ın, bir tanıdığına o sırada MİT binasında bulunan Öcalan'ı 'Bizim Kesire'nin nişanlısı' diye tanıttığı anlatılıyor.

Kitapta, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başbakanlığı döneminde PKK'yı dağdan indirmeyi hedefleyen planından da ilk kez bahsediliyor. Buna göre, 250 yöneticisi komşu ülkelere dağıtılacak, diğer PKK'lılar affedilecekti. Ancak İmralı'da tecrit uygulandığı komplosu üzerine PKK kanlı eylemlerine başlayınca, plan akamete uğratıldı. Cumhurbaşkanı Gül, burukluğunu, "Kürt meselesi çözülmeden büyük devlet olamayız. Kim ne derse bu olay siyasi bir olaydır, siyasi çözüm gerekir." sözleriyle özetledi.

Şamil Tayyar, kitabında PKK ve kurucusu Abdullah Öcalan'ın, sahneye çıkışından bugüne geçen 40 yıllık süreçte geçirdikleri aşamaları özetliyor. Örgütün Türkiye'nin önünü kesmeyi amaçlayan dış güçler ve içteki derin yapılarla işbirliğine girdiği iddiası, dönüm noktası hadiseler ışığında anlatılıyor. Öcalan'ın annesinin Türk olduğu bilgisinin de yer aldığı kitaptaki ayrıntılar şöyle:

SURİYE'YE MİT KAÇIRDI

"1978'de ortaya çıkan örgüt, bugün Kürt sorunundan uzaklaşan, varlığını korumayı önceleyen, 36 ülkede örgütlenmiş, çok sayıda gizli servisin mutfağında yemek pişiren çokuluslu şirket hüviyetindedir. Tohumları, derin devletin kontrolü altında atıldı. PKK'yı kurmadan önce MİT içindeki bazı unsurlarla içli dışlı olan Öcalan, aynı çevrelerin desteğiyle 1979'da Suriye'ye kaçtı. 12 Eylül askerî darbesiyle (MİT'ten) özerkliğini ilan etti."

MUMCU, BELGE ARIYORDU

"1972'de, Öcalan gözaltına alınmıştı. 3 ay hafif hapis cezasıyla kurtuldu. İddia, MİT'in devreye girdiğidir. İlişkiyi tespit etmek üzereyken öldürüldüğü iddia edilen gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun PKK-devlet ilişkisine dair aradığı belgelerden biri budur. MİT'in gizli arşivinde Öcalan'la ilgili çok özel bilgiler mevcuttur. Öcalan'ı Suriye'ye kaçıran irade, eski bir PKK'lıya göre, 'Abdullah artık dışarı çık, seni koruyamıyoruz' diye kulağına fısıldamıştı.

PİLOT NECATİ Mİ KARŞILADI?

Ergenekon operasyonu kapsamında sanık Hikmet Çiçek'ten ele geçirilen 3 Haziran 2000 tarihli ve 'Provokasyon Mektubu' başlığını taşıyan belgeye göre, Abdullah Öcalan'ın avukatı ile görüşen Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndaki bir görevli, PKK'nın kuruluşunda Öcalan'a Pilot Necati aracılığıyla 10 milyon lira verildiğini, Öcalan Türkiye'ye getirilirken uçakta gözünü açınca kendisine 'memlekete hoş geldin' diyen görevlinin Pilot Necati olduğunu söyledi.

MİTÇİ'NİN DAMADI APO

Abdullah Öcalan'ın 1978 yılında evlendiği Kesire Yıldırım, Tuncelili ve devlete yakınlığı ile bilinen CHP'li Ali Yıldırım'ın kızıdır. Doğum yapmak için Bekaa'dan alınarak Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi'ne getirildiği iddiası var. Kesire Yıldırım'la Elazığ'da aynı ortaokulda okuyan ve şimdi Elazığ Bayındırlık İl Müdürlüğü'nde sendika temsilcisi olarak çalışan Süleyman Bilcanoğlu, Öcalan'ın MİT bağlantısıyla ilgili çok önemli bir anekdot aktardı, arkadaşı Şevket Özcan'ın Öcalan'ı MİT binasında gördüğünü söyledi. Olay şöyle gelişti: "1980 öncesi terör eylemleri artınca Ali Yıldırım, Ankara'ya taşınarak MİT'teki çalışmalarını burada sürdürdü. Tanıdığı Şevket Özcan Ankara'ya gittiğinde Yıldırım'ı MİT binasında buldu. Sohbet sırasında içeriye Abdullah Öcalan girdi. Yıldırım, 'Bizim Kesire'nin nişanlısı' dedi. Şevket Özcan, 'Apocular' olarak tanındığında fotoğrafını görünce, arkadaşlarına, "Yahu ben bu adamı MİT'te gördüm." diye anlattı.

Gül'ün PKK'yı dağdan indirme planı engellendi

Gizli servislerin ve Ergenekon'un kontrol altına aldığı PKK içindeki farklı gruplar, barış projelerini sürekli sekteye uğrattı. Abdullah Gül, 2002'de başbakanlık koltuğuna oturduğunda, terörün geçici olarak dondurulduğunu ve kritik zamanlarda hortlatılacağını biliyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'dan PKK'yı dağdan indirecek kapsamlı bir çalışma istedi. İkisi de, "PKK şu anda pek eylem yapmıyor ama yenildiği, silindiği anlamına gelmesin. Silahlı adamları hâlâ dağlardadır. İndirilmeleri gerekir. Gecikirsek sonuç almakta zorlanabiliriz, mevcut şartlar çok uygundur." görüşünü iletti. İmralı'da Öcalan'la görüşerek bir af planı üzerinde kısmi mutabakata da varmışlardı. Başbakan Gül, "Haklısınız. Dağa çıkanları kazanabileceğimiz yeni bir çalışma yapalım. Adalet Bakanı'nı (Cemil Çiçek) da çağıralım. Üçlü çalışın." dedi. 2003'teki Topluma Kazandırma Yasası böyle doğdu.

İncinmesinler diye şehit aileleriyle de görüşen Gül, 'devlet mutabakatı'yla şöyle bir plan hazırladı: "PKK'nın dağda 250 civarında yöneticisi var. Bunları Irak, İran ve Suriye'de dağıtarak eritelim. Kalanların tamamını affedelim." Ancak Gül'ün bu operasyonu akamete uğradı. İmralı'da Öcalan'a yönelik tecrit komplosu devreye sokuldu, bunun üzerine PKK kanlı eylemlerine başladı. AK Parti içindeki 'milliyetçi' duygular kabartıldı. Görüşlerine başvurduğum Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başbakanlığının ilk günlerindeki PKK'yı dağdan indirmeye yönelik bu planı doğruladı, eksik çıkarılan yasayla bu fırsatın kaçırıldığını söyledi.

ZEKAİ ÖZÇINAR, BAYRAM KAYA - ANKARA
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1191862&title=kayinpederi-mit-binasinda-ocalani-boyle-tanitmis-bizim-kesirenin-nisanlisi&haberSayfa=0
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat



İSMAİL AVCI - DİYARBAKIR

12 Eylül cuntasının yargı önüne çıkacağı 4 Nisan 2012 tarihine kısa bir süre kala Kürt siyasetçi İbrahim Güçlü'den davaya ilişkin önemli bir talep geldi. Güçlü, "Davaya avukat ve siyasetçi kimliğimle müdahil olduktan sonra 12 Eylül'ün hazırlanmasında etkin olan Abdullah Öcalan'ın da yargılanmasını isteyeceğim." dedi.

Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, 12 Eylül darbesi ile açılan davada müdahil olacağını, terör örgütü PKK ve yöneticilerinin de yargılanmasını isteyeceğini söyledi. Güçlü, Diyarbakır'da düzenlediği basın toplantısında, "Ben Kürt dava adamı, Kürt ve Kürdistan davasının emekçisi, aydın, yazar, hukukçu, 18 yıl sürgün hayatı yaşamak zorunda kalan, yakın arkadaşlarını ve Kürt kardeşlerini kaybeden, Kürt katliamı ve Kürdistan'ın insansızlaştırmasından acı duyan, Kürt örgütlerinin kurucu ve yöneticilerinden biri olarak, 12 Eylül davasında müdahil-taraf olacağım." diye konuştu.

Darbe koşullarının hazırlanması için öncesinde özel planlamalar yapıldığını anlatan Güçlü, bu planlamalarda iç çatışmaların körüklendiği, sağ-sol, Alevi-Sünni çatışması yaratıldığını ve Kürt isyan provalarının yapıldığını dile getirdi. Bu gelişmelerin hazırlanması için de gladyo niteliğindeki kontr-gerilla, Askeri Harp Dairesi, JİTEM gibi gizli örgütlerin kullanıldığı söyleyen Güçlü, bu gizli örgütlerin değişik nitelikteki muhalefet örgütlerinin içine sızılmış ya da muhalefet içinde doğrudan devlet örgütleri kurdurulduğunu, olaylar ve çatışmalar geliştirildiğini kaydetti. Güçlü, "Kapsamlı Alevi-Sünni, sağ-sol çatışmaları bu dönemde oldu. Maraş'ta, Çorum'da Alevi katliamı gerçekleşti. Türkiye genelinde binlerce sağcı-solcu genç, aydın ve Kürdistan'da Kürt katliamı yapıldı." diye konuştu.

Devletin 12 Mart muhtırasından sonra Kürtlere ve Kürt ulusal hareketine karşı yeni bir strateji benimsediğini belirten Güçlü, Kürtlerin eliyle Kürt liderlerini, kadrolarını, kanaat önderlerini öldürme, iç çatışma oluşturarak yeni darbe koşullarının hazırlanmaya çalıştığını ifade etti. Devletin Abdullah Öcalan eliyle PKK'yı bunun için kurdurduğunu dile getiren Güçlü şunları söyledi: "PKK operasyonel, hegemonik ve kontrolör bir yapı olarak kurgulandı, senaryolaştırıldı. Öcalan'ın kendi ağzından bu gelişmeyi izlemek olanaklıdır. Öcalan'ın 'Devrimin Dili ve Eylemi' kitabında bu konu ele alınıyor. Öcalan'ın kitabındaki sözleri; 'Düşünün, devlete Kürt partisi kurduruyorum. Biz devrimci Kürt partisini nasıl MİT'e dayandırarak kurduysak, Kürt devletini de Türk Devleti'ne dayandırarak kuracağız' diyerek konumunu meşrulaştırmaya çalışıyor."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1266012&title=pkk-devlet-eliyle-kuruldu-12-eylul-davasinda-ocalan-da-yargilansin