Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

03 Mayıs 2024, 12:34:03

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 155
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 153
Total: 153

Gazete ile darp etme suçu, Mümtaz'er Türköne, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 08 Mart 2011, 14:13:59

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Üniversite öğrencisi iken savcı ve hâkim karşısına çıkmışlığım vardı. Mahkemeye çıkmak, bizim için lise yıllarında başımıza geldiği üzere disipline gönderilmekten farksızdı.

O yüzden sorguda veya duruşmada, mahkeme yüzü kadar soğuk bakan yargıçlara aynı soğuklukta karşılıklar verirdik. 12 Eylül'den sonra Mamak'ta durum bütünüyle değişti. Ağır işkencelerden sonra savcının veya sorgu hâkiminin karşısına çıkmak, kurtuluş demekti. Askerî cezaevinde üç hafta geçirdikten sonra, ilk defa savcı karşısına çıktığımda bir özgürlük sarhoşluğu yaşamıştım. Aylardan nisandı. Pencereden baharın kokusu geliyordu. Dışarıda bir salkım söğüdün dalları rüzgârda hafif hafif sallanıyordu. Savcı ile ne konuştuğumuza dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Aklımda kalan, sadece söğüt yapraklarının o büyüleyici yeşil rengi ve nazlı nazlı oynayışı.

İnsanın özgürlüğünden mahrum bırakılması çok ağır bir ceza. Gündelik hayatta önem verdiğiniz, peşinden nefes nefese koşturduğunuz her şey anlamını kaybediyor. Hayat tek amaca indirgeniyor: Yeniden özgürlüğe kavuşmak.

Tam da gazetecilerin tutuklandığı perşembe günü basın özgürlüğünü ilgilendiren bir davadan dolayı, sanık olarak mahkemeye çıktım. Anayasa Mahkemesi'nde bugünkü BDP'nin selefi olan DTP için kapatma davası devam ederken yazdığım bir yazıdan dolayı. Yazının başlığı 'Anayasa Mahkemesi PKK'yı kapatabilir mi?' sorusuydu. Ana fikir, DTP'nin kapatılmasının Kürt sorununda illegaliteyi artıracağı endişesi idi. Bu yazıdan dolayı yargılanma sebebim ise TCK'nın 277. maddesi uyarınca 'yargı görevini yapanı etkileme' suçuydu. Benim yazımın bir suç olmadığını, siyasal hukuku uygulayan Anayasa Mahkemesi'nin kararına gerekçe olarak kullanabileceği bir analiz olduğunu söyleyerek kendimi savundum. Neyse, beraat ettim.

Türkiye'de basın özgürlüğü ile ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Ancak Oda TV etrafında dönen ve protestolara gerekçe olan tutuklamaların, basın özgürlüğü ile yakından uzaktan hiçbir ilişkisi yok. Basının, fikrin, haberin ve özgürlüğün itibarını korumak adına söylüyorum: Kimse basın özgürlüğünün arkasına saklanmasın.

Savcıların topladığı suç delillerinin neler olduğunu, yargıçların tutuklama gerekçelerini bilmiyoruz. Ama isnat edilen suçlardan hiçbiri 'basın özgürlüğü' kapsamına girmiyor.

14. yıldönümü münasebetiyle yazdığı yazıda Serdar Turgut, 28 Şubat'ın sorumlusunun medya olduğunu söylüyor. Artık netleşti: 28 Şubat bir medya operasyonu olarak planlandı ve icra edildi. Asker sadece öcü gibi öne sürülüp kullanıldı. 28 Şubat'ın failleri gazete patronları ve yöneticileri idi. 28 Şubat'ı yapanlar yargılanacaksa, önce gazete yöneticilerinden başlamamız gerekmez mi?

Basının darbe planlama, darbe kumpasları yapma, darbe şartlarını olgunlaştırma amacıyla bireysel hakları ihlal etmesi basın özgürlüğü olamaz. Bu işlere bulaşan kim olursa olsun, kulağından tutulup mahkemeye çıkartılır. Temel insan hakları ve hukuk düzeni başka türlü sürdürülemez.

Savcı ve hâkimlerin elinde, özgürlükten yoksun bırakmak çok ezici yetkiler var.. Ama aynı savcı ve hâkimlerin işlerini yaparken kendi bireysel haklarını savunma güçleri çok zayıf. Herkes her şeyi söylüyor. Sadece savcılar ve hâkimler konuşup kendilerini ve kararlarını savunamıyor. Hukuk düzeni, hâkimlerin hatadan noksan olmasına dayanmaz. Adalet sistemi, hata yapanı düzeltecek mekanizmalara sahiptir.

Savcılar ve hâkimler, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı tutuklarken kasten veya sehven doğru karar vermemiş olabilir. Hata, tutuklamaya itirazla düzeltilir. Ama hâkimler ve savcılar kanun maddelerini uygulayarak doğru karar vermişse ve meydanlara çıkıp ortalığı yıkan basın mensuplarının baskısına dayanamayıp doğru bildiklerinden vazgeçerlerse ne olur?

Basın özgürlüğü, hukuku işletmek için gerekli. Peki elinizdeki gücü, mahkemeye baskı için kullanmak? Darbe soruşturmasını basın özgürlüğü içine yerleştirip engellemeye kalkmanın neresi basın özgürlüğü?

Elinizdeki gazeteyi rulo haline getirip karşınızdakinin kafasına vura vura darp ediyorsunuz. Elinizdeki alet gazete olunca, darp fiili suç olmaktan çıkıyor mu?

m.turkone@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1102979



Cesur savcılarımız var mı?, Mümtaz'er Türköne, Zaman

Canınıza, malınıza, namusunuza yönelik bir tehditle karşılaştığınız zaman kapısını çalacağınız kişi savcıdır. Eğer zarara uğradıysanız, size zarar vereni cezalandırmak üzere yargıyı harekete geçirecek olan yine odur. Şikâyetinizi yaparsınız, savcı harekete geçer. Sizin hakkınızı, hukukunuzu başta polis gücü olmak üzere devletin bütün imkânlarını kullanarak korur.

Savcı kendi hukukunu korumuyor. Koruduğu sıradan bütün vatandaşlar gibi benim hukukum. Önüne suç ihbarı geldiği zaman, 'işim çok, yarına kalsın' deme lüksü yok. Eğer suçun ve suçlunun peşine düşmezse o zaman kendisi suçlu olur. Önünde deliller dururken, 'şimdi başıma iş almayayım' diyerek ensesi kalın zanlılara dokunmazsa, benim hayatım, benim hukukum tehlikeye girer.

Hukuk düzeni içinde yaşayabilmenin en güçlü teminatı, toplum adına suçun ve suçlunun peşine düşen; işini hakkıyla yapan savcılardır. Suç ne kadar büyükse, suçlular ne kadar organize ise savcının görevi de o kadar yürek ister.

Bize cesur savcılar lâzım. Tıpkı İtalyan Gladio'sunu çökerten savcılar gibi. Peki, var mı?

Ergenekon savcılarımız var. Devletin kuytularına çöreklenmiş, bir ahtapot gibi kollarını her tarafa uzatmış ve kendi halkına karşı komplolar planlamış devasa kirli bir örgütü, kollarından birinden tutup mahkemenin önüne çıkartan savcılar. Örgüt mensubu bir üniformalının kapısını çaldıkları zaman, bir milyonluk koca bir orduya savaş açmakla suçlandılar. Ana muhalefet partisi lideri, siyasî belagatin ileri numunelerini kullanarak 'avukat' sıfatıyla karşılarına oturdu. Özel hayatları didik didik edildi. Canlarına ve onurlarına yönelik tehditlerle karşılaştılar. Medyanın 'meslek dayanışması'nın hedefi oldular. Korkup geri adım attılar mı? Görevden aflarını istediler mi?

Herkes çıkıp konuşuyor. Herkes aklına eseni yazıyor. 'Yargıya müdahale' suçu, toplu işlenince kimse takibata uğramıyor. Sadece savcılar, yargıçlar konuşamıyor. Savcı sanıklardan birine 50 soru yöneltmiş. Avukatlardan alınan bilgilerle bu sorulardan üç tanesini manşetten verince habercilik yapmış olmuyorsunuz. 50 sorudan 49'unda zanlının temize çıkması, ama bir soruya verdiği cevaptan suça iştirak ettiği şüphesinin kuvvet kazanması, tutuklama için yeterli değil mi?

İlk defa Ergenekon Savcısı 'yetti artık' der gibi yazılı bir açıklamada bulundu. Açık açık, tane tane tutuklananların 'basın özgürlüğü' kapsamına giren bir suçtan dolayı değil, doğrudan 'terör örgütüne üye olmak' iddiasıyla tutuklandıklarını söyledi. Ergenekon Savcısı'nın açıklama ihtiyacı hissetmesi üzerinde hepimiz durmalıyız. Savcı yine kendisini korumuyor; devam eden soruşturmanın selametine özen gösteriyor.

Yargı sistemimizde savcılar konuşmuyor. Hukuk devleti ve yargının tarafsızlığı adına bu durum bir mecburiyet değil, sadece bir tercih. Bir suç işlendikten ve savcı olaya el koyduktan sonra da, mülkî amirler veya polis şefleri kameraların karşısına geçiyorlar. Hâlbuki mülki amir önleyici kolluk hizmetinden, yani suçun önlenmesi ve kamu düzeninin sağlanmasından sorumludur; suç işlendikten sonra yetki savcıya geçer. Savcıların konuşması ve -son yazılı açıklamada Ergenekon Savcısı'nın yaptığı gibi- soruşturmanın konusu ve kapsamı hakkında bilgi vermesi, tartışmalı soruşturma süreçlerini rahatlatacak ve yargıya müdahaleyi engelleyecek etkili bir çare olabilir.

Son tutuklama furyası, Ergenekon davasının içini boşaltmaya yönelik teşebbüslere dair. Darbe planlarından tanıdığımız psikolojik harekât teknikleri kullanarak girişilen yargılamaya gölge düşürme kumpasları Ergenekon savcısı tarafından soruşturuluyor. Medyaya yansıyan deliller şu ana kadar özel hayata ilişkin pornografik malzemelerle ilgili. Ana muhalefet partisi, bu malzeme ile genel başkanını değiştirmek zorunda kaldı. İddialar ciddi. Bırakalım savcılar işini yapsın.

İşini hakkıyla yapan savcılarımız var mı? Meslek dayanışması saikiyle bayrak açan medya ordusunu karşısına alacak cesaret bir savcıda varsa, bu ülkede hakkın ve hukukun egemen olması adına endişeye mahal yok demektir. Unutmayalım hukuk medyanın değil, savcının elinde. Bu ülkenin de o hukuka ekmek ve su kadar ihtiyacı var.

m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1103856
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.