Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

08 Mayıs 2024, 12:56:39

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 129
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 105
Total: 105

"Halkçılar, ırkçıları elde ederse...", Cemal Uşşak, Bugün Gazetesi

Başlatan kilimanjaro, 30 Mayıs 2010, 09:33:34

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Sayın Deniz Baykal'ın, çirkin ve çirkef bir video skandalıyla istifaya itilmesi, siyaset mühendislerinin tekrar görev başı yaptıklarını ortaya koyuyor.

Ankara'da olup bitenleri sağlıklı değerlendirebilmek için birkaç hususu daima elde tutmak gerekir:

· Siyaset mühendisleri, geçmişte her daim statüko muhafızları olagelmiştir.

· Onlar ise bir bakıma "yıkım ekibi" olarak iş görmüş ama sonrasını dizayn etmeye güçleri yetmemiştir.

· Onlar, behemehâl bazı dış güçlerle ya "talep buluşması" çerçevesinde iş tutmuşlar veya onlar adına taşeronluk yapmışlardır.

· Siyaseti dizayn etme teşebbüslerinde, "dâhili müttefiklerin" ağzına bir parmak bal sürülmüş olsa da, asıl kazanan hep dış güçler olmuş; asla ve kat'a ülke ve toplum olmamıştır.

Her ne ise; referanduma dört ay var. Bu hamur daha çok su götürür. Ben henüz, kısmî Anayasa değişikliği müzakereleri sırasında TBMM'de oluşan, Başbakan'ın tabiri ile "Ruh Üçüzleri"nin (CHP, MHP ve BDP) ittifakını layıkıyla anlamlandırabilmiş değilim.

Hangi sâik veya sâikler, hangi güç veya güçler, bu "düşman kardeşler"i (!), bir tespihin ipinde, statüko muhafızlığında dizivermiştir? Ki, her birisi 12 Eylül darbesinin mağduru ve mazlumudurlar. Daha doğrusu mağdurları ve mazlumları adına siyaset yapmaktadırlar. Mamak ve Diyarbakır askeri cezaevinde çekilen işkencelerin travmatik izleri, hafızalarda yankılanmaya devam etmekte iken bunu nasıl yapabilmişlerdir? Bunlar nasıl olmuştur da darbe mahsulü 1982 Anayasası'nın değiştirilmesine karşı cansiperane mücadele ve ittifak içine girebilmişlerdir?

Soruların cevaplarını bulma gayretinde iken, hayalim bir hayli gerilere gitti.

Yıl 1944. Başbakan'ın Hitler'e benzettiği, "Milli Şef" devrindeyiz. Milliyetçiler tabutluklara tıkılmış; işkenceye maruz kalmakta ve tırnakları sökülmektedir. Aradan fazla değil, sadece 13 yıl geçer ve 1957 yılına gelinir. "Milli Şef" ve yakınları, yedi yıldır iktidardan uzakta olmanın hırsı ile Menderes iktidarına karşı herkesle ittifak etmeye hazırdırlar. Milliyetçi ve Türkçü camianın ise DP iktidarından rahatsızlığı vardır. On üç yıl önce tırnaklarını söktürttüğü milliyetçilere el atmakta beis görmez. Kurt politikacı İsmet İnönü için, elbette "düşmanın düşmanı dosttur."

Tam o günlerde Bediüzzaman Said Nursi Başbakan Adnan Menderes'e bir mektup gönderir:

"Halkçılar ırkçıları elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim..." (*)

Bediüzzaman'ın dilinde "halkçılar" CHP zihniyetini temsil eder. Bediüzzaman, kendi tabiri ile "müsbet milliyetçiler"le dosttur ama "ırkçılar"a mesafelidir.

İktidar rehaveti ve sarhoşluğu içindeki Adnan Menderes, Said Nursi'nin bu ikazını kavrayacak ve ona göre davranacak durumda değildir.

1960 Mayıs'ına gelindiğinde ise iş işten geçmiştir zaten. "Halkçılarla" "Irkçıların" ittifakı gerçekleşmiş, 1944'ün tabutluk işkenceleri geride kalmıştır.

Ve 27 Mayıs sabahı "ihtilalin kudretli albayı", Merhum Alpaslan Türkeş'in tok sesi, radyodan yankılanmaya başlar:
"Sevgili vatandaşlar! Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır... NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız."

"Acaba" diyorum elli yıl önce "ırkçıları" ve "halkçıları" aynı çizgiye getirenler, "görülen lüzum üzerine", onları tekrar mı aynı çizgide buluşturmuştur? Belki. Ama bir ilavesiyle: Türk ırkçılarının yanına, Kürt ırkçılarını da katarak.

Not: Sözüm asla ve kat'a, söz konusu partilere oy veya gönül verenlere değildir. Benim derdim, o partilere hükmeden zihniyetleredir.

(*) Emirdağ Lahikası,s. 549; Söz Basım, 2008, İstanbul.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/102513-halkcilar-irkcilari-elde-ederse-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında TBMM'de gerçekleşen, CHP-MHP-BDP ittifakının köklerini irdelediğim, "Halkçılar ırkçıları elde ederse" başlıklı yazıma, olumlu birçok tepki yanında bazı "huzursuz" tepkiler de aldım.

Bunlardan biri de şöyle diyordu: "Bediüzzaman Said Nursi, muhterem bir din âlimidir. Kendisini böyle siyasi polemiklere niye alet ediyorsun?"

Bu anlayış, kendisine saygı ifade etmekle birlikte yanlış ve eksiktir. Hiç şüphesiz ki Bediüzzaman tefsir, hadis ve kelam sahalarında, bugün şöhreti ülke sınırlarının dışına taşan çok kıymetli eserler vermiş, saygın ve dahi sıra dışı bir İslam âlimidir.

Ama o aynı zamanda yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal olaylarına bigâne kalmayarak tavır belirlemiş ve bu tavrının mücadelesini yapmış bir kanaat önderidir; bir dava adamıdır.

Kah, Sultan Abdülhamid'den Doğu'nun eğitimsizlik problemine çare olarak düşündüğü, din ilimleriyle birlikte modern bilimlerin birlikte okutulacağı "Dar'ül-Fünun" yani üniversite talep etmiş; kah İttihatçılarla birlikte hürriyet mücadelesine katılmış; "Mehd-i Hürriyet" (Hürriyetin beşiği) tabir edilen Selanik şehir meydanındaki o ünlü mitingde kürsüde nutuk irad edenlerden birisi olmuş ve yeri gelmiş talebeleriyle Doğu'da Ruslar'a karşı direniş mücadelesi vermiştir.

Cumhuriyet döneminde de, bir taraftan inanç eksenli kitaplarını kaleme alırken; kendince "ma'kul muhatab" addettiği, CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a mektup göndererek, "memleket mukadderatına" dair görüşlerini aktarmış ve CHP iktidarından, vicdanlar üzerindeki baskıyı kaldırmasını talep etmiştir.

Demokrat Parti döneminde de, kendisi ve talebeleri ağırlıklı olarak DP'yi desteklemekle birlikte zaman zaman Başbakan'ı ikaz edici mektuplar göndermekten geri durmamıştır.

1957 yılında, dönemin siyasi eğilimlerini analiz ettiği bir mektubunda, CHP zihniyeti için yaptığı tespit bu gün de canlılığını ve isabetini korumaktadır:

"Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat'iyyen iktidara getirmeyecektir." (*)

Gerçekten öyle olmuş, 1950 hezimetinden sonra, milletimiz CHP'yi kendi ihtiyariyle asla iktidara taşımamıştır. CHP dönem dönem, ya süngülerin gücüne ya da birtakım ara dönem fırsatlarına ve kombinezonlarına dayanarak iktidarların ortağı olabilmiştir.

1960 darbesi; 1971 muhtırası ve son olarak da "28 Şubat" post-modern darbesi sonrasında olduğu gibi. Şimdi olup biten de geçmiştekinden farksızdır.

Ne medya kalemşorlarının estirdiği Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârı ne de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, "Başarı bir öğrenciydi. Başarılı bir bürokrat oldu. Şimdi de başarılı bir siyasetçi olmasını bekliyoruz" (**) ibrası CHP'yi, Bediüzzaman'ın tabiriyle, "asil Türk milletinin ihtiyariyle" iktidara getirmesine yetmeyecektir.

Sayın Bahçeli'nin sözleri aşikâr ki, camiasının zihinlerini muhtemel CHP-MHP koalisyonuna hazırlama hedefine yöneliktir.

Varsayalım ki, bu da ihtimal dâhilindedir. O zaman yine Hazretin tam tamına 53 yıl önce yaptığı tespit gerçekleşecek, "Halkçılar ırkçıları elde ederek" memleketin başına gaile açmış olacaktır.

Oldu olacak, BDP'yi de ihmal etmeseler bari!

Tabutluklarda tırnakları sökülen milliyetçilerin bu defa da kemikleri sızlamış ne gam! Önemli olan iktidar olmaktır!

Söz konusu iktidar ise, gerisi teferruat değil midir zaten?

---------------------------------------------------------------------
(*) Emirdağ Lahikası-II, Mektup no: 128, sayfa: 1897) Söz Yayınevi)
(**) Hürriyet Gazetesi, 26 Mayıs, 2010.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/103927-millet-o-partiyi-iktidar-yapmayacak-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.