Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

08 Mayıs 2024, 21:44:39

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 129
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 99
Total: 99

Hem nalına, hem mıhına, Taha Akyol, Milliyet

Başlatan kilimanjaro, 28 Ocak 2010, 17:38:10

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

BUGÜN aslında Genelkurmay'da yapılan Kâzım Karabekir panelini yazacaktım.  Fakat panelden sonra Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ güncel darbe tartışmalarına ilişkin önemli açıklamalar yaptı. İzlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

'Ordu bugün temiz'
Org. İlker Başbuğ "Balyoz Planı"nın yedi sene öncesine ait olduğunu vurguladı. Hem tarihini hem hiyerarşideki yerini hatırlattı: 7 yıl önce, Birinci Ordu bünyesinde, onun üstünde Kara Kuvvetleri var, onun üstünde Genelkurmay... Balyoz planını araştırmanın zorluğunu ve zaman gerektirdiğini anlattı böylece...
Balyoz konusunda KKK'nın "detaylı, derinlemesine incelemeleri devam ediyor"du; "insaflı ve biraz da sabırlı" olmak gerekirdi.
Bunları dinlerken, 'Org. Başbuğ geçmişte böyle şeyler olmuş olabilir ama bugün ordu temizdir, demokrasiye bağlıdır' mesajını veriyor diye düşündüm.
Nitekim konuşmasında 27 Mayıs'ta askeri lise öğrencisi olduğunu, aradan geçen elli yılda "elbette bazı olayların yaşandığını" ve yaşananlardan "herkesin üzerine düşen dersi çıkardığını" söyledi...
"O olaylar artık geride kaldı" diye vurguladı. "Darbeden bahsetmek hicap vericidir" dedi.
"İktidarlar seçimle gelir, seçimle gider" vurgusu yaparak ordunun artık demokrasi ve hukuka bağlı olduğunu kuvvetli cümlelerle ifade etti. Garanti de verdi:
"Hata edeni TSK'da barındırmayız!"

Cami Allah'ın evi
"Balyoz Planı"nın müellifi Org. Çetin Doğan TV'lerdeki konuşmalarında cami için "halkımızın kutsal saydığı mekânlar" deyimini kullanmıştı. Org. Başbuğ ise camilerin "Allah'ın evi" olduğunu iki defa ifade etti! Askeri talimnamelerde Mehmetçiğin "Allah! Allah!" diyerek hücuma geçirileceğinin yazılı olduğunu vurguladı.
Ya 'irticai tehdit' yaratmak için camileri bombalamak?
"Allah'ın evi camilere bomba... Kendi uçağını düşürme... Lanetliyorum! Bu ordu elinde silah ülkeyi bekliyor. Bu ordunun tümünü nasıl itham edersiniz!"
Özetini aldığım bu sözleri konuşurken Başbuğ hayli öfkeliydi. Dinlerken heyecan ve duyarlığını beğendim ve şöyle düşündüm: Bunu sadece o yayınları yapan medyaya değil, 'tatbikat planı'na bu herzeleri yazanlara da söylüyordu.
Hem nalına, hem mıhına yani...
Zaten Başbuğ ve Genelkurmay, baştan itibaren hiçbir açıklamasında "bunlar yalan, uydurma" demedi, araştırma başlatıldığını söyledi. Bu konuda Genelkurmay'ın daha önceki açıklamaları da "Hem nalına, hem mıhına" tarzındaydı zaten.

Hükümete mesaj
Org. Başbuğ TSK'ya karşı sistemli kampanya olduğu görüşünü tekrarladı. "Ama görevimiz sadece şikâyet etmek değil" dedi.
"Genelkurmay Başkanı olarak görevim, şikâyetle yetinmeyip bu sorunları çözmektir... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de bir sabrı vardır."
Org. Başbuğ "Cumhurbaşkanımıza" ve "Başbakanımıza" uygun platformlarda bunları aktardığını söyledi ve ekledi:
"Elbette sonuçlandırılmasını takip edeceğiz!"
Başbuğ'un bu sözlerinde Çankaya ve hükümete mesaj açık değil mi?
Kime yarıyor?
Başbuğ'un öyle bir vurgusu oldu ki, izleyen gazeteciler hepimiz eksiksiz not aldık:
"Darbe iddialarını devamlı gündemde tutmaktan kim yarar sağlıyor?!"
Bu cümlesini üzerine basarak, dikkatimizi çekerek söyledi.
Kim?
Tabii çıkarken gazeteciler kendimize de sorduk bunu. Hemen hepimiz "Ak Parti iktidarını mı ima ediyor?" diye düşündük. Başbuğ neyi ima etmiş olursa olsun, darbenin kokusu çıktığında halkın tepki gösterdiği ve Ak Parti'nin oylarının arttığı bir gerçek.

Başbuğ'la birkaç cümle
Çıkarken Başbuğ gazetecileri el sıkarak uğurladı.
Sıra bana gelince sordu:
- Nasıl buldunuz?
- Hem nalına, hem mıhına konuştunuz gibi geldi. Sadece bu yayınları yapan medyaya değil, konularla ilgili herkese, her kesime hitap ettiniz.
Org. Başbuğ bu sözlerimi onaylar gibi başını salladı.
Başbuğ'un "Camiler Allah'ın evi, darbe utanç verici" gibi sözleri bana göre aynı zamanda askeri unsurlara da mesajdı. Ayaküstü kısa konuşmamızda Başbuğ'a dedim ki:
- Bakın, orduya da seslendiniz, ayrıntılı ve derinlikli araştırma yaptırdığınızı da söylediniz.
Başbuğ, "Evet araştırma... Araştırma peşinen kabul anlamına gelmez tabii" dedi.

http://www.milliyet.com.tr/hem-nalina-hem-mihina/taha-akyol/siyaset/yazardetay/28.01.2010/1190758/default.htm?ver=59
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

KÂZIM Karabekir, zaferden sonra liberal bir muhalefet partisi kurduğu için, Nutuk'ta Atatürk'ün ağır suçlamalarına maruz kalmıştı. Yeni nesiller için hiçbir önemi olmayan 'Celalettin Arif Olayı'na Nutuk'ta 42 paragraf ayıran Atatürk, Milli Mücadele'nin ilk zaferinin Karabekir tarafından kazanılması, bu zaferle Sevr'in doğu ayağının çökertilmesi ve Ermenistan'la sınırımızın çizilmesi gibi büyük olaylara sadece 10 paragraf ayırmıştı.
Karabekir'in adının geçtiği tek cümle de "Karabekir Paşa'yı Şark Cephesi kumandanı yaptık" demekten ibaretti.
Evet, İnönü'nün Abdi İpekçi'ye söylediği gibi, Atatürk 1927'de Nutuk metnini yazarken muhalefete çok kızıyordu, sonraki yıllarda ise onlarla barıştı bile.
Ama resmi tarih yazımı Nutuk'tan etkilenecek, Karabekir'e hak ettiği yer verilmeyecekti.
Genelkurmay'da Karabekir için ilk defa bu sene panel yapıldı; panelde Prof. Azmi Süslü, Prof. Reşat Genç ve Doç. Dr. Vahdet Keleşyılmaz Karabekir'in büyük bir komutan ve diplomat olduğunu anlattılar.
Karabekir'in kızlarından Hayat Feyzioğlu ve Timsal Yıldıran, babasının 1930'larda yaşadığı ağır sıkıntıları kibar bir dille hatırlattılar.

Özkök ve Başbuğ
Panelde Karabekir'in muhalif yönü konuşulmadı. Murat Yetkin'in, "Karabekir'e İstiklal Mahkemesi'nin yaptığı haksızlığı" soran yazılı sorusunu, İlber Ortaylı "Bu uzun bir konu" diyerek işleme koymadı.
Nihayet askeri bir paneldi bu.
Atatürk'ten başka İnönü, Mareşal ve Karabekir'in bundan böyle vefat yıldönümlerinde Genelkurmay'da anılacak olması, Org. İlker Başbuğ'un gerçekleştirdiği çok önemli bir açılımdır.
Tarihe 'kavrayış'la bakmak, günümüze de öyle bakmayı getirecektir.
Bu zihniyet değişiminin Org. Hilmi Özkök'le başladığını düşünüyorum. Org. Özkök'ün "Demokrat olmak suç mu?!" sözü, hem değişimin yönünü, hem önündeki engelleri ifade eden tarihi bir beyandı.
27 Nisan Muhtırası değişim sürecinde talihsiz bir parantezdi!
Org. İlker Başbuğ'un Nisan 2009'da Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma zihniyet değişiminin en önemli belgelerinden biridir: Bildik otoriter ve şematik üslubun yerine, analitik bir düşünme biçimi ve bilhassa resmi dogmalardan çok akademik kaynaklara referans yapan yeni bir zihniyet...

Disiplin içinde değişim
Org. Başbuğ'un "Demokrasiye aykırı düşünenleri barındırmayız" şeklindeki sözleri de bu sürece ışık tutan çok önemli beyanlardır; içi boş retorik değildir.
Nitekim 'darbe hazırlığı' denilen her şey, önceki yıllarla ilgilidir ve Org. Hilmi Özkök tarafından önü kesilmiştir.
Kamuoyu halen muvazzaf olan bu tür elemanların ciddi bir araştırma sonucunda ordudan uzaklaştırılmasını Başbuğ'dan haklı olarak bekliyor.
28 Şubat'ın komutanlarından Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu, 2001 Ağustos'unda Org. Edip Başer'in Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını teamüllere aykırı olarak engellemişti... Şimdi görüyoruz ki, bu şekilde önü açılan atamalar zinciri bir "28 Şubat kadrolaşması"ymış!
Tartışmalarda adı geçenler hep o dönemin 'kadro'su!
Bu tecrübe, Org. Başbuğ'un "Barındırmayız!" sözünün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Gerçekten, demokrasiye bağlılık 'iyi asker' olmanın da şartıdır çağımızda.
Toplumsal gelişme sürecinde askeri ideolojinin de demokrasiye bağlılık yönünde değişeceğini en az elli yıldan beri bilimsel kitaplar yazıyor zaten.
Bu değişimin kurumsal yapı, yani hiyerarşi ve iç disiplin bozulmadan başarılması son derece önemlidir. Asker, sivil herkes buna özen göstermelidir.

http://www.milliyet.com.tr/orduda-neler-oluyor-/taha-akyol/siyaset/yazardetay/28.01.2010/1191205/default.htm?ver=18
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

EMEKLİ Org. Edip Başer'le dün telefonla konuştum, kendisinin 2002 yılında emekli edilmesinin "teamüllere aykırı" olduğunu söyledi, diğer sorularıma cevap vermedi, "Ordu yıpranmasın" diyordu sadece.
Kendisine olan saygım daha da arttı. Yarın askeri tarih yazarları da eminim kendisinden saygıyla bahsedeceklerdir.
Org. Başer 2002 YAŞ'ında Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması gerekirken, zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu tarafından harcanmış, yerine Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman atanmıştı.
Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün beraber çalışacağı Kara Kuvvetleri Komutanı Edip Başer değil, Aytaç Yalman olacaktı...
Org. Özkök, adeta kendisini tecrit eden kuvvet komutanlarıyla çalışmak zorunda kalacaktı!

Yol ayrımı
Madem Edip Başer konuşmuyor, bu konudaki en iyi analizcilerden biri olan Sedat Ergin'in 4 Ağustos 2002 günlü Hürriyet'teki yazısına baktım: Org. Başer, Yalman'dan daha kıdemliydi. Master ve doktora sahibi tek generaldi! Birinci Ordu Komutanı olması da onun Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını gerektiriyordu!
Fakat kendi süresi uzatılamayan Kıvrıkoğlu, askeri teamüllere aykırı olarak, Başbakan Ecevit ve Cumhurbaşkanı Sezer'in de onayıyla, Başer'i emekliye sevk etmiş, KK Komutanlığı'na Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman'ın atanmasını sağlamıştı.
Gerekçesi neydi? Kıdem? Kariyer? Teamül?.. Hayır!
O zaman lafı edilen "Irak meselesi" miydi gerekçe?
Ergin, yazısında Org. Başer'in iki yıl Irak sınırında İkinci Ordu Komutanlığı'nı hatırlatıyordu!
Düşünüyorum da, "28 Şubat bin yıl sürecek" diyen Kıvrıkoğlu, bunu sağlayacak ve Org. Özkök'ü soyutlayacak bir ekibin önünü açmak istemiş olmalıydı.
Arkadaşımız Devrim Sevimay, 2008'de darbe meseleleri tartışılırken, Edip Başer'e soruyor:
- 2002 YAŞ'ında kurumun geleneklerine bağlı kalınsaydı acaba bugün bunları tartışmıyor olabilir miydik?
Başer'in cevabı:
- Olabilirdik! (Milliyet, 7 Temmuz 2008)
Gerçi Başer bu samimi beyandan sonra yine ordu yıpranmasın düşüncesiyle cevabını yumuşatıyor ama vaziyet de ortada: Günlükler'den, Sarıkız'dan Balyoz'a, bütün tartışmalarda o dönemin atamaları çıkıyor karşımıza! 28 Şubat'ın "Batı Çalışma Grubu" Başkanı Org. Çetin Doğan dahil!

28 Şubat mirası
28 Şubat'ın iki hâkim özelliği var.
-  Halktan irticai ayaklanmalar geleceği paranoyası! Ben bu konuya Harp Akademileri'nde bir panelin çay arasında merhum Güven Erkaya ile de tartışmıştım! Erkaya, İran türü ayaklanmalar bekliyordu! Ben de "Derin devlet provokasyon yapmazsa böyle şeyler olmaz" demiştim.(Milliyet, 25 Aralık 1999 ve 12 Eylül 2003)
'Balyoz' planı da irticai ayaklanma paranoyasına ve halka karşı "acımasız davranma" tatbikatına dayanmıyor mu?! Toplumu doğru okumak için artık herkesin bu paranoyadan kurtulması gerekir.
-  28 Şubat bir "askeri vesayet" harekâtıdır; yasama ve yürütme gibi yargıyı da tahakküm altına almıştır! Bu sadece antidemokratik değildir, orduya da siyasete de ne kadar zarar verdiğini, ne büyük gerilimler yaratarak toplumsal enerjimizi nasıl israf ettiğini de yaşayarak görüyoruz.
Bakın, bugün Org. Başbuğ o kafanın hezeyanlarından ordunun zarar görmemesi için uğraşıyor.
"Antidemokratik kafayı orduda barındırmamak" ülkenin de ordunun da esenliği için zorunludur.

http://www.milliyet.com.tr/orduda-28-subat-sorunu/taha-akyol/siyaset/yazardetay/28.01.2010/1191706/default.htm?ver=23
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.