Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Mayıs 2024, 00:26:48

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 119
  • Online ever: 554
  • (18 Mayıs 2024, 06:22:10)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 112
Total: 112

Kan üzerinden siyaset, Mehmet Kamış, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 12 Ağustos 2009, 09:32:53

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Hükümetin Güneydoğu'da akan kanı durdurmaya yönelik adımlarına MHP ve CHP şiddetle karşı çıkıyor. Bu karşı çıkışın altında iki sebep yatıyor. Birincisi ideolojik. MHP'yi bu kategoride değerlendirmek mümkün.

İkincisi yani CHP'nin karşı çıkışının arkasında da statükonun değişmesinden duyulan rahatsızlık yer alıyor. Daha önce de yazmaya çalıştığım bir konu bu. Derin devletin siyaseti dizayn etmek için elinde tutacağı en önemli argümanlardan birisidir Güneydoğu'daki terör. Şiddetin şiddeti doğurması ve eli sopalı devletin var olabilmesi için PKK terörü hayati önem arz ediyor. Şiddetten vazgeçmiş bir Güneydoğu Türkiye'de neleri değiştirir? Bu soruya vereceğiniz cevap CHP'nin bu işe karşı çıkış sebebini de açıklayacaktır.

Bütün önerileri bir tarafa bırakarak muhalefetin ne önerdiğine bakalım. Yani MHP çözüm için ne öneriyor? CHP çözüm için ne öneriyor? Birbirinin aynısı iki sorunun tek bir cevabı var o da hiçbir şey. Bu, çözmem de çözdürmem de anlayışından başka bir şey değil. MHP'nin konuya ideolojik olarak yaklaşıp hükümetin çözüm önerilerine karşı çıkması haklı olmasa da açıklanabilir bir durum. Neticede MHP, 'devlet kimseyle pazarlık yapmaz, devlete zorla kimse bir anlayış kabul ettiremez' anlayışını benimsiyor. Demokratik devletler için pek anlaşılır bir durum olmasa da MHP'nin yaslandığı ideolojik kültüre uygun bir anlayış bu. Üstelik Güneydoğu'daki olaylar, gerginlikler özellikle batı şehirlerinde bu partinin oylarının artmasına neden oluyor. 29 Mart yerel seçimlerinde bunu somut olarak görmek mümkün oldu.

Peki CHP niye çözüme karşı çıkıyor? Statükonun partisi CHP'ye böyle bir soru sorulması bile anlamsız. Çünkü statükonun, mevcut yapının devam etmesi için şu anda yaslandığı neredeyse tek gerekçe PKK terörü. Onun bitmesi demek paradigmanın tam anlamıyla iflas etmesine neden olabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin otoriter yapısını devam ettirebilmesi, yüksek bürokrasinin elindeki gücü kaybetmemesi için böylesine bir krize ihtiyaç var. PKK, Ergenekon'un kontrolünde bir örgüt müdür bilemem; ama onun varlığı derin devletin hayatiyetini sürdürmesi bakımından çok önemli. Örgütün de böyle bir görev üstlendiği ortada.

Eğer PKK terörü ve Abdullah Öcalan olmasaydı Ana-sol D hükümeti kurulamazdı. Eğer PKK terörü olmasaydı Aktütün, Dağlıca gibi eylemlerle iç siyaseti dizayn etme girişimleri yapılamazdı. Eğer şehit cenazeleri olmasaydı cenaze törenleri hükümet aleyhtarlığının odak noktası olmazdı. 1984 yılından bu tarafa PKK terörü sayesinde siyasetin nasıl etki altına alındığını saymaya başlasak bu sütunlar yetmez.

Gerek MHP olsun, gerekse CHP maalesef 'dokunmayın Kürt sorunuma' noktasındalar. Önerdikleri hiçbir şey yok. Devlet erkini kullananlar bugüne kadar o bölgede bildiği bütün metotları denedi. Sıkıyönetim ilan etti, yıllarca olağanüstü hal ile yaşadı bölge halkı. Devlet, sindirerek hizaya getirme yolunu çok denedi. Ama değişen hiçbir şey olmadı. CHP'nin bu konuda söyleyeceği ve yapacağı hiçbir şey yok. Çünkü o statükonun partisi. Ama Türkiye'yi sevdiğini söyleyen MHP'nin çözümün bir parçası olması gerekmiyor mu? Çünkü bu bir Türkiye meselesidir, AK Parti meselesi değil. Türkiye'deki partiler ve güç merkezleri kan üzerinden yapılan siyaseti artık bitirmeliler.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=879482
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Kürt açılımına karşı ürettiği sert siyasette kongrenin izlerini görmek mümkün. Koltuğunu tehlikeye sokacak düzeye erişmese bile Bahçeli'ye parti içinde itirazların olduğu biliniyor. Birkaç ay önce eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın olağanüstü kongre için hatırı sayılır oranda imza toplamayı başardı.

MHP yönetimi bu talebi kabul etmedi, imzalara itiraz etti, konu mahkemeye taşındı, yargı 'kongreye gerek yok' kararı verdi.

Aydın'ın sonbahardaki kurultayda şansını tekrar deneyeceği kesin. MHP kongresi tek adaylı olmayacak. Aydın'ın delegeden alacağı oy Bahçeli'nin canını sıkabilir. Bahçeli'den Oktay Vural'a kadar MHP sözcülerinin sert üslubunun kongreyle ilgisi olduğunu düşünüyorum.

Burada Oktay Vural'a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Son günlerdeki açıklamalarıyla Vural ağzını iyice bozdu. Vural'ın bu ağır üslubu bana Bahçeli'nin yıllar önce 'Bir MHP'li devlet başkanının aleyhinde konuşmaz' çıkışını hatırlattı. Basın mensuplarıyla bir araya gelen Bahçeli'ye MHP'nin seçilmesine katkı verdiği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in performansını sormuştum. Cevabı yukarıda 'milliyetçilerin devlet başkanlarının aleyhinde konuşmayacağını' söylediği cümlesi oldu. Gerçekten de MHP sözcüleri Cumhurbaşkanı Sezer'in milliyetçi siyasetle örtüşmeyen davranışlarına bile sessiz kaldı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleri eleştirilebilir, devlet başkanlarının söyledikleri de kritik edilebilir. Ancak Cumhurbaşkanı'na 'Sen Bizans tekfuru musun?' diye soracak kadar ağır üslup kullanmak değil MHP'ye, hiçbir partiye yakışmaz. Ayrıca Güroymak'ın eski adı Norşin'i kullanmakla İstanbul'u Konstantinopolis yapmak arasında çok fark var. Oysa Vural Norşin'i MHP'de en iyi bilmesi gereken isim. Çocukluğunda Norşin'i çok duymuş olmalı.

Dün Ankara'nın gündemi demokratik açılımdı... Başbakan Erdoğan, duygusal konuşmasında açılım siyasetini bir adım öteye taşıdı. Açılım çalışmalarını hükümet adına yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay siyasi partilerden randevu talep etti. Gelin görün ki CHP ve MHP henüz içeriği bilinmeyen bir çalışmaya baştan tepki göstererek 'biz yokuz' dedi. Her iki muhalefet partisi de Atalay'ın randevu talebine olumsuz yanıt verdi. AK Parti hükümeti bugüne kadar muhalefet tarafından sürekli 'uzlaşma aramıyor, tek başına hareket ediyor' diye eleştirilmişti.

AK Parti istiyor ki çözümü amaçlayan eylem planının altında sadece iktidarın değil muhalefetin de imzası olsun... Bu, çözümü de kolaylaştırır. Görüşlerini genellikle yazılı açıklama yaparak kamuoyuna duyuran Bahçeli, dün medyanın karşısına çıktı ve 'MHP hiçbir şekilde bu oluşumun içinde olmayacak. Oynanan oyun, okyanus ötesinde yazılan ve Başbakan Erdoğan'a biçilen küresel rolden başka bir şey değildir.' dedi.

Kapıları kapatırken, demokratik açılımın adresini okyanusun ötesi diye gösterdi. Açıkça ABD'yi işaret etti. Siyasette bir olayın arka planı izah edilirken komplo teorilerine sıkça başvurulur. Ancak iktidarı hedefleyen partilerin liderleri ispatlayamayacağı sözleri dikkatli kullanmaya özen gösterir. Acaba Kürt açılımın kaynağını okyanusun ötesi şeklinde açıklayan Bahçeli'nin elinde bu iddiasını belgeleyecek veriler var mı? Eğer varsa kamuoyu ile paylaşması gerekmiyor mu?

CHP'nin 'Biz yokuz' demesini anlamak mümkün. Bu partinin siyaseti itiraz üzerine kurulu. Her şeye itiraz, kendileri dışındaki herkese itiraz. Köprüye itiraz, altgeçide itiraz, aklınıza ne geliyorsa... CHP'nin en iyi bildiği karşı çıkmak. İcraatlara, reformlara karşı çıkmak geleneksel siyasetin gereği... Çözüme itiraz etmek için bunun AK Parti'den gelmesi yeterli gerekçe. Bir başka sağ parti olsaydı da durum değişmezdi. Sadece son olayda değil; CHP, çözümün değil sorunun parçası olmaya dünden aday bir parti. Öteden beri sürekli 'uzlaşma' çağrıları yapan CHP ve MHP'nin yakıcı soruna çözüm aranırken 'biz yokuz' diyerek kapılarını kapatması doğru siyaset midir? Cevabı tarih verecek...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=879489&title=chp-ve-mhp-neden-yok
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.