Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Mayıs 2024, 00:19:40

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 108
  • Online ever: 554
  • (18 Mayıs 2024, 06:22:10)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 111
Total: 111

'Kürtçe eğitim diye bir sorun var mı?', Mümtaz'Er Türköne, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 24 Eylül 2009, 09:31:35

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Bayramı Mardin sınır karakollarında geçiren Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a gazetecilerin sorduğu sorulardan biri de bu.
Bu can alıcı soruya en yüksek askerî düzeyde verilen cevap şöyle: "Ben olduğu kanaatinde değilim. Kürtçeyi nerede öğrenecek bu insanlar? Anadil nerede öğrenilir? Anadili öğrenmekte engel var mı? Anadil anneden babadan öğrenilir. Ana-babaya, 'Kürtçe öğretme' diyen mi var? 'Kürtçe okuma-yazma' diyen mi var? 'Kürtçe okuma yazma öğrenmek istiyorum' diyorsa yasak mı?"

Askerin siyasetteki varlığı sadece iktidar rekabetine ortak olmasından ibaret değil. Başbuğ'un anadile dair sıraladığı cümleler askerin konturları kalın, disiplinli dünyasına ait değil; düpedüz siyasetin demagojiyi de içeren esnek ve değişken dünyasından. "Anadil nerede öğrenilir?" sorusuna Başbuğ'un verdiği "Anadil anneden babadan öğrenilir" cevabına bile bu mantığa göre itiraz etmek gerekir. "Anneden babadan" olur mu? Adı üzerinde "anadil". Baba da olmaz; sadece anneden öğrenilmesi lâzım. Anadili öğretmeye sadece anneler yetkili olmalı...

Benim anadilim Türkçe. Dilin düşüncenin evi olduğunu anlayacak kadar Türkçeyi annemden öğrenmediğimi biliyorum. Dil düşünce üretir. Dil sadece insanlar arasında iletişim aracı değildir. Aynı zamanda insanı insan yapan, insanı medenî bir varlık haline getiren en kutsal araç dilin kendisidir. Kutsal kitaplarda isimler ve logos üzerine yapılan olağanüstü vurgular, dilin değerine dairdir. Kestirmeden söyleyelim: İnsan, dili olduğu için insandır. Bir dile saygı, aracısız ve dolaysız insana ve insanî olan her şeye saygıdır.

Kürt sorunu özünde Kürtçe sorunu. Kürt sorununun üzerindeki tortulardan kurtulup, kalıcı çözümleri aradığımız zaman Kürtçenin eğitim ve öğretimine ve Kürtçenin kullanımına dair sorunlarla baş başa kalıyoruz. Bu yüzden Kürtçe üzerinde söylenen sözleri öze dair sözler olarak diğerlerinden ayırmamız lâzım.

1983 yılında Millî Güvenlik Konseyi'nin, yani 12 Eylül askerî diktasının giderayak çıkarttığı 2932 sayılı yasa, bugün önümüzde duran Kürt sorununun ana müsebbiplerinden biri idi. 1991 yılına kadar toplam sekiz sene yürürlükte kalan bu yasa Kürtçeyi hedef alarak, Türkçe dışındaki dilleri hayatın özel alanlarında bile yasaklıyordu. Bu yasanın üçüncü maddesi Türkçe dışındaki dillerin "anadil olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunulması"nı bile yasaklıyordu. Bu yasaya göre Kürtçe rüya görmek ve sayıklamak bile mümkün değildi. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "anadil öğrenmekte engel var mı?" sorusu, artık bu yasanın yürürlükte olmadığını vurgulamış oluyor.

Peki yeterli mi?

Türk milliyetçiliğinin ilk evresi "Dilde Türkçülük" evresidir. Milliyetçilik tecrübesi ulus devlete giden yolun dilden geçtiğini gösteriyor. Bu tarih bilincine sahip olan Türk devletinin aklı, Kürt ulusçuluğuna giden yolun Kürtçeden geçtiğine inanıyor. Buna göre Türkiye'nin birliğini muhafaza etmek Kürt ulusçuluğunun engellenmesine, Kürt ulusçuluğunun engellenmesi ise Kürtçenin yasaklanmasına veya kullanımının sınırlanmasına bağlı. Dün 12 Eylül yönetiminin Kürtçeyi özel hayatta bile yasaklanması ile, bugün İlker Başbuğ'un Kürtçenin eğitim ve öğretimini "anne ve baba" ile sınırlı tutması arasında dayandığı "gerekçe" itibarıyla hiçbir fark yok: "Kürtler Kürtçeyi unutur ve Türkçe konuşursa Kürt sorunu da biter." Bu hüküm doğru değil. Kürtçenin kullanımı azalıyor ama Kürt sorunu Kürtçe yasağı yüzünden büyüyor.

Eğer gerçekten Kürt sorunu konusunda statükonun değişiminden bahsediyorsak, Kürtçe konusundaki politikanın değişmesi lâzım. Çünkü bu gerekçenin tam tersi geçerli. Kürt ulusçuluğu bugün Kürtçenin kullanılmasından ve yaygınlaşmasından değil, Kürtçenin yasaklanmasından ve aşağılanmasından besleniyor. Bu yasak yüzünden aradaki engelleri aşıp ortak aklı ve ruhu yakalayamıyoruz.

Dil insanın izzeti. İnsana saygı onun anadiline saygıdır. Kürtçenin, Türkiye nüfusunun % 15'inin ana dili olarak göreceği saygı ve itibar aradığımız birlik ve bütünlüğün en önemli teminatlarından biri olacaktır. Uyacağımız tek kriter var: İnsanî olan her şeye saygı. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=895528&title=kurtce-egitim-diye-bir-sorun-var-mi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Mektup diplomasisinden önce Sabahat Akkiraz polemiği, Başbakan'ın Deniz Baykal'ın kalesine attığı zarafet yüklü bir golün hikâyesi. AK Parti Kongresi'nde Tayyip Erdoğan'ın saydığı 14 isimden biri Sabahat Akkiraz'dı. Büyük isabetle seçilmiş bir isim. Alevî türküleri olmadan bu toprakların kültürü çok yavan, tatsız-tuzsuz bir şey olur.

Sabahat Akkiraz'ınkiler ise, yokluğuna dayanılmayacak kadar vazgeçilmez sayılmalı. Başbakan sembol isimler üzerinden bir Türkiye uzlaşması formüle ediyor. Sanatçının marifeti iltifata tabi. Sabahat Akkiraz ise bu iltifattan duyduğu memnuniyeti Baykal'a yönelik bir serzenişle ifade ediyor: ''Başbakan ile değil Baykal ile aynı görüşteyiz ama o ismimden bahsetmez.'' Baykal mecbur kalıyor, sanatçıyı telefonla arıyor "ihmale yönelik kırgınlığınız varsa telafi etmeye hazırız" muhabbeti yapıyor. Sonra konuşmasını gazetecilere aktarıyor: "Bir gün öncesinde yoldaydık, Sabahat Akkiraz'ı kendi aramızda konuştuk. Adını anmamak söz konusu değil. Her ortamda, her vesileyle büyük zevkle konuşurum."

Başbakan 14 isim üzerinden farklılıkları bir arada saygı içinde yaşatacak bir uzlaşmanın peşinde. Baykal, bu isimlerden biri ile sınırlı "daha şimdi senden bahsediyorduk" muhabbeti ile bu uzlaşma çağrısına karşılık veriyor. Birinin iktidar sorumluluğu, diğerinin muhalefet özgürlüğü değil burada söz konusu olan. Vıcık vıcık insanı rahatsız eden başka bir şey var.

Bediüzzaman Said Nursî, bir din önderi olmanın çok ötesinde tek başına bu toprağın kimyasının önemli elementlerinden biridir. O olmasaydı, Tek Parti döneminin kaba-saba modernleşme hamleleri toplumu zıvanadan çıkartabilirdi. Bugünün toplum mimarisindeki sağlamlığı fark edenlerin müracaat edeceği otoritelerin başında o gelmeli. Başbakan'ın saydığı 14 isimden biri Bediüzzaman'dı. Baykal'a sormak lazım. Türkiye'de milyonların saygı duyduğu ve kendini borçlu hissettiği bu büyük isim hakkında ne diyebilir? Bu soruyu sorduğunuz anda Baykal ikinci golü yemiş olacaktır.

CHP mi, MHP mi? Açılım konusunda CHP'yi daha yumuşak bulanların yanıldığını düşünüyorum. CHP'nin yumuşaklığı vıcık vıcık bir yumuşaklık. Elinizi attığınız anda her tarafa bulaşıyor. CHP içsel bir dinamikle hareket etmiyor. Baykal'ın şahsında sağdan soldan gelen etkilere, tepkilere göre tavır alıyor. MHP'nin katı ve tavizsiz tavrı ise tam tersine anlaşılabilir, hatta müzakere edilebilir bir tutum. MHP vurgulu biçimde endişelerini sıralıyor. Bu endişelerin yersiz olduğunu kanıtlayabilirseniz, MHP ile müzakere yürütebilirsiniz.

Kürt sorunu, ağırlıklı olarak Kürtçe, yani bir dil sorunu. MHP de açılım sürecinde "İkinci Dil"e itiraz ediyor. Geçen haftaki grup konuşmasında MHP lideri açılıma karşı en temel itiraz noktasını şöyle formüle etti: "İkinci veya başka dillerin eğitime sokulduğu bir süreçte, bu dille birlikte kimlik geliştirecek olanlarla "tek millet" nasıl sağlanacaktır? İkinci bir dilin resmiyet kazanacağı bu sürecin sonunda "tek devlet" yapısı nasıl korunacaktır?" "Tek millet"i savunan Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın bu itiraza verecek cevapları var mı? Elbette var.

Köpürtülen ayrıntıları bir kenara bırakırsak meselenin düğümü MHP'nin bu itirazında saklı. MHP'yi ikna etmek mümkün mü? Mümkün. Argümanı da basit: Dili, dolayısıyla kimliği yasakladığınız zaman "tek millet"i yaşatamazsınız. Bu cevap, tecrübe ile test edilebilir. Ulus devletlerin toplumu homojenleştirmek için giriştikleri çabalar ve özellikle getirdikleri yasaklar duruma göre asimilasyonla veya disimilasyonla sonuçlanabilir. Disimilasyon ayrışma anlamına geliyor. Sevimsiz bir anlamı olan asimilasyonun tam karşılığı "temessül". Yani farklı olanı "temsil" ederek özümsüyorsunuz. MHP'nin cevabını arayacağı soru şu: Kürtçeye getirilen yasak etnik kimliği sivriltiyor mu, törpülüyor mu? Dil ile kimlik arasındaki ilişki MHP liderinin önerdiği gibi mi? Neredeyse sadece Kürtçe yasağının yol açtığı bir ayrışma yaşamıyor muyuz? m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=901890&title=chp-ile-mhpnin-farki
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.