Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

03 Mayıs 2024, 14:16:21

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 156
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 130
Total: 130

"Kürtçe" tek parti diktası, Ahmet Taşgetiren, Bugün Gazetesi

Başlatan kilimanjaro, 16 Aralık 2009, 14:36:05

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Soru: Farz-ı muhal, Türkiye'nin bir kısmı "Kürdistan" diye ayrılsa, orada bağımsız bir yönetim oluşsa, o yönetimin karakteri ne olur?
El cevap: Bir tek parti diktası olur. Abdullah Öcalan yönetime el koyar. Kendisi bir tür Pol Pot olur, PKK da Kızıl Kmerler gibi ülkeye demir mengenesini geçirir. Sonra... Sonra Kamboçya'da ölüm tarlaları meydana gelmişti, burada da, üç aşağı beş yukarı benzeri bir manzara ortaya çıkar.
Takrir-i Sükun dönemlerine taş çıkartacak, Diyarbakır cezaevi uygulamalarına rahmet okutacak bir süreç başlar.
Bunu gidin, evi basılarak, oğlu kızı dağa kaldırılmak istendiği için Batı'ya göçmek zorunda kalan Şemdinlili ya da Şırnaklı Kürt'e sorun.
PKK'nın bir terör örgütü olarak yaptığı iç-dış infazlar, öyle değme devletin yargısız infazına benzemez.
Son günlerde sokak eylemlerinde gerçekleştirilen tahribat da, sadece PKK'nın ürettiği yıkım psikolojisinin göstergesidir.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu son günlerde ilginç açıklamalar yapıyor. Dün bir kısım değerlendirmelerini, Taraf'ta Neşe Düzel'le yaptığı söyleşiden almıştım. Şu satırlar da, yine Ensarioğlu'nun Yeni Şafak'a verdiği mülakatta yer alıyor:
Soru: Bölgede DTP'ye alternatif daha özgürlükçü bir siyaset çıkmayacak mı?
Cevap: Kendini demokrat sayan entelektüeller PKK ve DTP ile çok ters düşmek istemiyorlar. Bunu Kürt meselesine ihanet olarak görüyorlar ve o pozisyona düşmemek için susuyorlar.
Soru: DTP'yi eleştirmekten mi çekiniyorlar?
Cevap: Eleştiriyorlar ancak bu eleştirilerinde belli bir noktaya kadar gelebiliyorlar. O noktayı geçtiklerinde "hain" ilan edilmekten korkuyorlar. Kimi hayatından, kimi statüsünden korkuyor, kimi de hain ilan edilmekten kokuyor.
Soru: Bu konudaki rahatsızlığı dile getirdiniz mi?
Cevap: Biz bu tür durumların yaşanmaması gerektiğini her zaman ifade ediyoruz. Ama kabul edelim ki, bunu yapan bir irade var ve bu iradenin ciddi bir silahlı gücü ve kitlesel gücü var. Bu güç karşısında bireysel tepkiler göstermenin de riskleri var.
Soru: Kapatılmış olsa da DTP içinde iki kanadın varlığını biliyoruz. Barışı isteyenler neden seslerini yüksek sesle dillendirmiyorlar?
Cevap: DTP siyasi bir partidir ama PKK'nın tabanı üzerinden siyaset yapan, PKK müsaade ettiği ölçüde siyaset yapan bir partidir. Bu anlamda zaman zaman kendi içinde farklı sesler çıkıyorsa bu kendilerini özgürce ifade edememelerinden kaynaklanmaktadır.
Şu soru-cevap çerçevesi, Doğu-Güneydoğu'daki vasatı çok net ortaya koyuyor. PKK ile paralel duran bir siyasi partinin yaşadığı ipotekli durum çok net değil mi? Bu ipotekli durum, üstte denetleyici bir devlet gücünün bulunduğu dönemde böyle olursa, PKK'nın çok daha belirleyici olduğu bir vasatta bu ipoteğin pençeleri nasıl bir mengene oluşturur, tahmin etmek lazım.
Dün yazdım. Bir de buna PKK ve Öcalan'ın hangi misyonla hareket ettiğine dair kuşkuları ilave edin. Ortaya tam bir "Görevimiz tehlike" atmosferi çıkıyor.
1993'teki 33 asker olayında genelde, bölgedeki askeri güçlerin yeterli tedbir almamasına odaklaşılıyor. Bu elbette önemli. Ama, "Barışa giderken" PKK eylemini koymak nasıl bir şey ve bunu üstlenmek nasıl bir şey ve "Benim üstlenmem istendi" açıklamasının altında Öcalan imzasının bulunması nasıl bir şey?
Bölgedeki tüm siyasi hayatı ipotek altına alan ve Kürtler'e lider olarak takdim edilen teröristi, bir katliamı üstlenmeye zorlayan irade ne olabilir?
Ve şimdi... En kritik bir zaman diliminde...
Reşadiye'deki pusuya PKK adına imza atmak nasıl bir şey?
Kapatılan DTP'nin Diyarbakır İl Başkanı Fikret Anlı, "PKK adına yapılan üstlenme açıklaması Kürtler'i tatmin etmedi" diyor. O zaman, PKK inisiyatifinde hareket eden Fırat Haber Ajansı bu açıklamayı "Ecinniler"den almış olmalı, değil mi?
Şu sıralar, kafalar müthiş karışık.
PKK ipoteğine selam çakanlar nezdinde, 33 asker olayı da izah edilemiyor, şimdi Reşadiye olayı da...
Ben de ısrarla diyorum ki, bu "Kürt meselesi"ni, Öcalan ve PKK ipoteğinden kurtarmak lazım.
O alan son derece karanlık bir alan çünkü.
"PKK hangi derinliklerle ilgili" sorusu hem varlığını sürdürüyor, hem görmezden geliniyor ve ipoteğine selam çakılıyor. Bu anlaşılır bir şey mi?
Ne diyor Ensarioğlu:
-Kimi hayatından, kimi statüsünden korkuyor, kimi de hain ilan edilmekten kokuyor.
Ne denir?
İyi ki Ensarioğlu, bunu derken kendi hayatından, statüsünden ve hain ilan edilmekten endişe etmiyor!
Bence Kürt sorununun büyüğü, şu anda Doğu-Güneydoğu'daki PKK hegemonyası ile alakalıdır. Ve garip bir şekilde, Ankara adına AK Parti iktidarının çözüm arayışının önünü kesmektedir.
Serap'tan, Aydın'dan sonra iki ölü daha:
PKK'nın bütün yurtta yürüttüğü sokak terörü, Beyoğlu-Dolapdere'den sonra, Muş-Bulanık'ta da, karşıtını doğurmuş bulunuyor. İki ölü, 6 yaralı ile... Şu ana kadar, PKK-DTP cenahından, her türlü provokasyonu içinde barındırabilecek olan sokak terörünü durduracak bir tavır sergilenmemesi de çok anlamlı.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/86869-kurtce-tek-parti-diktasi-ahmet-tasgetiren-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

"Silahlı mücadele miadını doldurmuştur" demişti ya Osman Baydemir, daha işittiğim anda mim koymuştum o söze.

Mim koyanın sadece ben olmadığımı da çok iyi biliyor ve merakla bekliyordum. Bakalım Öcalan kaldırabilecek miydi böyle bir sözü.

Çok beklemem gerekmedi. Öcalan avukatlarıyla ilk görüşmesinde "ağzının payını" verdi Baydemir'e: "Bazıları sorumsuzca 'silah miadını doldurmuştur' diyor. Buna kendileri nasıl karar verir? Kandil bile silahlı güçlerin pozisyonu ve geleceği hakkında tek başına yetkili değil. Herkes kendi işine baksın."

Öcalan'ın gözünde Baydemir'in "kendi işi" ne acaba? Sadece borazanlık mı?

Osman Baydemir bölgesinde Kürtler arasında yaygın bir kitle tabanı olan, bölge halkı tarafından seçilip belediye başkanlığına getirilmiş güçlü bir lider. Öcalan bu azarıyla bölgenin güçlü bir Kürt liderinin prestijini yerle bir ettiğini bilmiyor mu? Tam tersine bildiği için böyle yapıyor. Liderlik hırsı BDP'lilerin "sayın" liderinin gözünü öylesine döndürmüş ki, kendi dışında herhangi bir isim birazcık inisiyatif gösterip ondan icazet almadan tek bir cümle söyleyecek olsa anında "haddini" bildiriyor.

Birkaç yıl önce aynı şeyi Ahmet Türk'e de yapmıştı.

Türk, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) resmi internet sitesine verdiği özel demeçte "Açık ve net söylüyorum; PKK Kürt halkına zarar veriyor" dediğini duyduğumda da aynen Baydemir'in geçen günkü cümlesini duyduğum zamanki gibi şaşırmıştım.

Ama sözleri hiçbir yanlış anlamaya imkân vermeyecek kadar açıktı Türk'ün. Şöyle demişti: "PKK'nın silahlı mücadelesi Kürt halkına zarar veriyor, askerin elini güçlendiriyor. Ama onlar da bu sorunun çözümü için bir proje ortaya konulmasını istiyorlar. Böyle bir proje konulmadığı, barışçıl adım atılmadığı için fazla etkili olamıyoruz. Eğer bu konuda fazla ısrarcı olursak halkımızdan koparız."

Ne var ki aradan 24 saat geçmeden Türk söylediklerini yalanlamak zorunda kaldı.

Böyle zamanlarda hem kızıyorum Kürt politikacılara söylediklerinin arkasında duramadıkları için hem de onlar için üzülüyorum.

Kolay iş değil; hayatları emanetçilikle geçiyor. Hiçbir zaman düşündüklerini söyleme diye bir özgürlükleri yok. Her zaman dillerini tutmak, demeçlerinde flu alanlar bırakmak, nereye çeksen oraya gidecek lastikli bir dille konuşmak zorundalar. Örneğin, "şiddetin çıkar yol olmadığını düşünüyoruz" dediklerinde, hangi şiddeti kastettikleri belli olmadığı için, PKK sıkıştırdığında "devletin şiddetini kastetmiştik"; devlet sıkıştırdığında ise "PKK şiddetini kastetmiştik" diye idare edebiliyorlar. Aynı belirsizlikten dolayı "şiddeti devreden çıkarıcı çabalar içerisindeyiz" deme özgürlükleri de var. Ama Öcalan'a gözünün üstünde kaşın var deme özgürlükleri yok...

Hayatları hem Öcalan'ı kızdırmayacak hem de bizleri teröre karşı olduklarına inandıracak cümle kalıpları üretmeye çalışmakla geçiyor. Esasen, sıkıştırıldıkları dar alanda bu laf cambazlıklarından başka bir şey yapabildikleri de yok...

X x x

Bir de, Osman Baydemir'i "Kendi işine baksın" diye aşağıladığı konuşmasının diğer bölümlerine bakalım Öcalan'ın: Devletle görüşmelerde ortak bir dili ve karşılıklı saygıyı daha yeni yeni yakalıyorlarmış. Bu kolay olmamış. Ama şimdi olgun bir dil geliştiriyorlarmış. "Saygı temelinde" birbirlerini anlıyorlarmış. Zaten böyle olmasaymış, korkunç katliamlar gelişirmiş!

Üslubunun küstahlığı, en iyi niyetli ve barışçı Türkler'i bile çileden çıkartacak üstten bakışı ve son cümledeki tehdidi görüyor musunuz? Katliamları ben önledim, benimle saygılı konuşmazsanız yine yaparım diyor. Olacak olan bazı katliamları önledinse, gerçekleşen katliamları da sen yaptırdın. "Sayın" terörist emrini verdiği bunca katliamı unutmamızı ama önledikleri için teşekkür etmemizi bekliyor!

İnşallah yanılırım ama ben bu şantaj ve tehdit kokan üsluptan, bu üslupla yürütülecek müzakerelerden pek bir şey beklemiyorum.

Benim beklediğim tek şey, Osman Baydemir "silahlı mücadele miadını doldurmuştur" dediğinde ve de Öcalan'dan böyle bir zılgıt yediğinde, Baydemir gibi düşünen bütün Kürt önderinin de bir adım öne çıkıp "Biz de öyle düşünüyoruz" demesi, diyebilmesidir ki aslında büyük çoğunluğun öyle düşündüğünü biliyoruz.

İşte o nokta, sorunun çözümünde kritik eşiğin aşıldığı nokta olacaktır.

Öcalan'la görüşmelerden sonuç alınmaya başlanması da bu kritik eşiğin aşılmasına bağlıdır...

http://bugun.com.tr/kose-yazisi/128344-silahli-mucadele-miadini-doldurdu-mu-doldurmadi-mi-makalesi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

#2
Öcalan'la birlikte yatağa girince ya da bir terör örgütü ile birlikte dansa kalkınca...
........
Tam da şu sıralar Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in ruh dünyasını okumak isterdim.
Tam da şu sıralar, BDP'li milletvekillerinin ruh dünyasını görmek isterdim.
Tam da şu sıralar, Öcalan'ın mutlak hükümdar olduğu bir "Kürt yönetimi"ni düşleyenlerin ruh dünyasını görmek isterdim.
Tam da şu sıralar, ben burada "Kürt siyaseti üzerinden PKK ipoteği kalkmalı" şeklinde yazılar yazdığımda bana burun kıvıranların ruh dünyasını görmek isterdim.
-Osman Baydemir'in üstü çizildi, haberleri yapılıyor artık.
Hani şu, devlete "h...stir" çeken adamın...
"Hadi bir de, APO'ya h...stir çek" çağrıları çok anlamsız değil bu yüzden...
Öcalan, avukatlara Osman Baydemir için neler neler söylemiş de, Fırat Haber Ajansı bir bölümünü sansürlemiş "önder"in sözlerinin.
Osman Baydemir bir gün kalkmış, genel temayüle uyarak, "Silah miadını doldurdu" diyecek olmuş hepi topu...
Sen misin bunu söyleyen!
"-Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyor? Diyarbakır gençlerini bilirim, ağzını yırtarlar. Gidip anlatın. Deyin ki, Apo vicdan sahibidir ama taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır. Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. Ya kapsamlı özeleştiri versin ya derhal istifa etsin."
Ne bu?
"Kürt coğrafyası"nda politika!
Kürt delikanlılarına ağız yırttırmaca!
-Şarlatan! Soytarı!
-Ya özeleştiri versin. Yani "Ben ettim siz etmeyin" desin ya da kalem kırılsın.
Bu tehditler, evet Osman Baydemir'e yönelik. Ama bu tehditlerin, bir de "Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" türünden bir anlamı olmaz mı? Yani milletvekilleri, belediye başkanları, yarın o kulvarda siyaset yapacak olanlar, henüz doğmamış olan bebeler... Hepsi "önder"liğin önünde diz çöküp, arz-ı ubudiyet etmeleri gerekmez mi?
Zaten boşlamıyor önder!
-Ahmet Türk'e, Aysel Tuğluk'a, Kışanak'a mışanaka uzanıyor tehditleri...
-Apo vicdan sahibidir ammaaa...
Breh, breh, breh...
Türk devletinin hizmetinde olduğu zaman da kahraman(!)dı o, şimdi Osman Baydemir'in üstünü çizerken de!
İnsanoğlunun bir sürü dalaleti var... Putunu kendi yapar kendi tapar...
"-Kalkıp silahlı güçler miadını doldurmuş diyorsun, silahlı güçler miadını doldurduğunda sen düşünmüyor musun o koltuğunda iki ay oturabilir misin?"
"-Hepinizi kendi başınıza bıraksak hiçbir şey yapamazsınız, doğru düzgün bir şey yapacağınız da yok."
...
Liderlik böyle oluyor zahir.
Bir yandan "Senin canına okurum"lu sözler... Kesip biçmeler.
Bir yandan da şu şekilde "devletle olgun bir dil geliştiriyoruz" tarzında şeyler, bakın işte tam şöyle:
" Çoğu zaman bizimkilerin, Kandil'in, BDP'nin, Kışanaklar'ın, Ahmetler'in kullandıkları dil hükümeti de devleti de zor durumda bırakıyor. Bu dil burada bizim işlerimizi de zorlaştırıyor... Burada devletle olgun bir dil geliştiriyoruz. Karşılıklı saygı temelinde birbirimizi anlıyoruz. Bu olmasaydı korkunç katliamlar gelişirdi. Öyle parti kurma falan, toplantılar yapma, bunları bırakalım bir yana Kürt sözcüğünü bile ağzınıza alamazdınız. Hatta sizin avukatlığınızın da güvencesi benim. Rahat geliş gidişinizi de burada konuştuk, bu konuda güvence aldım."
Eminim ki Osman Baydemir, kendisine yönelen tehdidi umursamazlık etmeyecek.
Eminim ki, "Diyarbakırlı gençlerin ağız yırtma" eylemini önemseyecek.
Kamuoyu önünde belki itibarını korumaya çalışacak ama özeleştiri verme görevini de savsaklamayacak. Değilse, evine çekilip oturmayı deneyecek.
Örgüt içi raconları biliyorsa -ki öyle olmaması akla ziyandır- önderin salvolarının nereleri harekete geçirebileceğinden haklı olarak endişe edecek.
Bu tehditlerin, herhangi bir başıbozuk cinayet şebekesini bile harekete geçirme riskini dikkate alacak.
Kendi başının derdine düşmüş bir liderin, nasıl kurbanlar verebileceğini unutmayacak, eminim ki...
Ve eminim ki, örgüt içi infazlara karşı Kürt siyasetçilerin can güvenliğini korumak devlete düşecek.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/129429-ocalan-la-birlikte-yataga-girince-makalesi.aspx


BDP'den Osman Baydemir'e destek

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, İmralı'da hapiste tutulan PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve bazı BDP'lilere yönelik ağır eleştirilerini cevaplandırdı.

"Sayın Abdullah Öcalan da hepimiz gibi bir insan. Düşüncelerini açıklamakta sonuna kadar özgürdür. Kendi düşüncelerini açıklamıştır." ifadelerini kullanan Kışanak, gazetecilerin Baydemir'in istifa edip etmeyeceği soruları üzerine, "Sayın Baydemir, Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanıdır. Görevinin başındadır. Bu partinin eşbaşkanı benim. Eğer bir istifa durumu olsa öncelikle benim haberim olur." diye konuştu.

Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede Baydemir'i şu şekilde eleştirmişti: "Çıkıp sorumsuzca 'Silahlı mücadele miadını doldurmuştur' diyor. Buna sen nasıl karar verirsin? Çıldırıyorum, kerizler mi? Bu adam ya bir yerlere dayanıyor, ya da şovmen biri. Osman'ın önünde üç seçenek var: Bir, derhal istifa eder gider Diyarbakır'da o AKP'ye yakın STK'larda çalışır. İki, kapsamlı-samimi bir özeleştiri verir, görevinde kalır. Üç, gider evinde oturur, işine gücüne bakar."

Gültan Kışanak, partisinin Meclis'teki grup konuşması sırasında CHP ile ittifak konusunda da açıklamalarda bulundu. Kendilerinin seçim ittifakı değil, demokratik mücadele ortaklığı peşinde olduklarını söyledi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1056234&title=bdpden-osman-baydemire-destek


KCK'dan Baydemir'e tehdit: Özeleştirisini verecek

İSMAİL AVCI - DİYARBAKIR   -   25.11.2010  

Terör örgütü PKK'yı da bünyesinde barındıran KCK, Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'e yönelik sert eleştirilerine sahip çıktı.

KCK, Baydemir'i tehdit anlamı taşıyan bir bildiri yayınladı. "Şunu herkes bilmelidir ki, artık bir önderlik gerçeği vardır." denilen bildiride şu ifadelere yer verildi: "Önderliğimizin bazı Kürt siyasetçilerine karşı geliştirdiği eleştiri ve uyarılar olmuştur. Bu normaldir. Eleştirilmesi gereken eleştirilecek, özeleştiri vermesi gerekenler özeleştiri verecektir. Yanlışlar karşısında özeleştiri yapmak bir erdemliliktir. Ve özgürlük mücadelesinin en temel bir geleneği durumundadır." Açıklamada Türk basınının Kürt siyasetinde çatlak oluşturmaya çalıştığı savunuldu.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1056642&title=kckdan-baydemire-tehdit-ozelestirisini-verecek


Kürtler Apo'ya mahkûm mu?, Gülay Göktürk, Bugün Gazetesi

Meğerse Öcalan'ın Osman Baydemir'e "haddini bildirdiği" sözler sandığımızdan çok daha ağır, çok daha vahimmiş.
Haberin kaynağı olan Fırat Haber Ajansı -"Öcalan vesayeti"nin kabak gibi ortaya çıkmasından rahatsız olan Kürt kesimlerinin tepkisinden çekindiği için olsa gerek- haberi verirken sansür ederek hafifletmiş.
Ama malum iletişim çağındayız ve hiçbir şey gizli kalmıyor. Sonunda Öcalan'ın Osman Baydemir'in "üstünü çizen" ve "gazabım korkunç olur" tehditleri savuran demecinin bütününü de okuduk. Kürt hareketi içinde kendi sesinden başka bütün sesleri susturmaya azmetmiş bir despotun, farklı sesler karşısında kapıldığı hezeyanın dışavurumuydu bu demeç.
Ama hemen arkasından bir demeç daha geldi: BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak, "Silahlı mücadele miadını doldurmuştur" dedi diye Apo'nun belediye başkanlığından istifa etmesini emrettiği Osman Baydemir'e sahip çıkarak "Baydemir görevinin başındadır, herkes istediğini açıklamakta özgürdür" diye bir açıklama yaptı.
İşte, Kürt meselesinde içine girdiğimiz yeni sürecin kodları bu iki demecin içinde gizlidir. Benim ve bazı başka yazarların bundan bir yıl kadar önce anlatmaya çalıştığımız yeni süreç bu açıklama ile birlikte daha açık seçik bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Ben bu yeni sürecin, özellikle Kürt hareketini "kalbinde Öcalan'ın yer aldığı tek bir çatı" olarak tarif eden, "Kürtler'in Öcalan'a kalpten bağlı olduğunu, analarının babalarının infaz emrini vermiş bile olsa ondan asla kopmayacaklarını, bizim de bu realiteyi kabul etmemiz ve bu realiteyle birlikte yaşamamız gerektiğini" düşünen kimi liberal-demokrat aydınlar tarafından idrak edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu bakış açısının taşıdığı teslimiyetçiliği daha önce de eleştirdim. Böyle düşünenler, Kürtler'in yaşadıklarından dersler çıkarabileceklerini, Öcalan'ın ağzının içine bakmaktan kurtulup özgür bireyler olarak hareket edebileceklerini, farklı siyasi alternatifler yaratabileceklerini hayal bile edemiyorlar.
Oysa yaşanan tam da budur. PKK'nın marjinalleşmeye başladığı, geniş Kürt kitlesinin barışçı siyasi mücadele olanaklarını kullanmak üzere harekete geçtiği yeni bir süreç yaşıyoruz. Yasal demokratik mücadele zemininde hareket eden BDP ve Kürt sivil toplum kuruluşları, okullarda Kürtçe dersinden mahkemelerde Kürtçe savunmaya kadar, halkın somut talebi olan her meseleyi siyasi mücadele konusu haline getirip farklı demokratik eylem biçimleriyle siyaset platformuna taşıdıkça, yani siyaseti toplumsallaştırıp ona önderlik ettikçe güç topluyor, kukla olmaktan çıkıyor, gerçek siyasi liderler halini alıyorlar. Buna karşılık, siyasi faaliyeti "devletle pazarlık" noktasının ötesine geçemeyen; toplumsallaşan ve demokrasi platformunda yürüyen Kürt siyasi mücadelesinin dışında kalan Öcalan kontrolü kaybediyor.
Evet, PKK marjinalleşiyor. Çünkü Baydemir'in de dediği gibi silahın miadı doldu ve hâlâ silahta diretenler Kürtler'in gözünde haklı zeminini kaybediyor.
İsterse bir terör örgütü olsun, "bir dava için" mücadele eden bütün hareketler bir toplumsal tabana sahip olabilmek için "haklı bir zeminde" olmak zorundadırlar.
Daha önce bu haklı zemin, 12 Eylülcüler'in vahşi politikaları ile yaratıldı. Diyarbakır hapishanesinde yaşananlardan, faili meçhullerden, yargısız infazlardan, jandarma zulmünden, köy yakmalardan gelen haklı bir zemini vardı. Kürtler'e şiddetten başka yol bırakılmadığı ve PKK'yı bu çaresizliğin yarattığı, PKK'lı olsun olmasın bütün Kürtler tarafından kabul ediliyordu.
Ama şimdi durum farklı...
Şimdi belki de ilk defa Kürtler'e demokrasi içinde meşru siyasi zeminde mücadele imkânı doğdu ve PKK sık sık bunu sabote etmeye çalışıyor. Hem barışı sabote için provokasyonlar tezgâhlıyor hem de her şeyin kendi kontrolünde olduğunu ispatlamak için ateşkes kısaltma, uzatma kararları veriyor. Kontrolü elde tutmak için derin devletle işbirliklerine giriyor, onlarla AK Parti'yi tasfiye etme temelinde ittifakları kurarak kendi paçasını kurtarma pazarlıkları yapıyor.
Ve bütün bunlar Kürt halkının gözleri önünde yaşanıyor. 20 milyon Kürt sanki hızlandırılmış siyaset kursundan geçiyor.
Şu anda PKK'nın ve Öcalan'ın kaderinde dönüşüm değil yok oluş var. İmralı'dan yükselen hezeyan bu yok oluşun telaşıdır. Bu süreç BDP'nin parçalanmasını da getirebilir. Ama önemli olan, geniş Kürt kitlesinin bu parçalanmada nerede kalacağı, kaderini kimle birleştireceğidir.
Bu süreci hızlandırmak isteyen herkes Kürtler'in demokratik hak mücadelesine destek olmalıdır. Süreci tersine çevirebilecek tek gelişme ise AK Parti'nin -yalpalayıp durduğu - açılım politikalarından vazgeçip baskı politikalarına geri dönmesi, siyasi/demokratik mücadele kanalları tıkamaya çalışması olur.
Umarım bunu onlar da görüyorlardır ve Türkiye'ye böyle bir kötülük yapmazlar.

Gülay Göktürk'ün makalesini Bugün Gazetesi'nin internet sayfasından okumak için lütfen tıklayınız.
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Osman Baydemir'i Habertürk programında izlediğimde bir sahneye olan özlemini hissetmiştim. Söyleyecek sözü olan birinin telaşıyla konuşuyordu.

Birikmiş sözlerini önüne çıkan fırsatta, biraz da teatral bir üslupla ifade ediyordu. PKK'nın yapılanmasını az çok bilen herkes Baydemir'in sözlerinin sorun yaratacağını tahmin ederdi. Ama daha ciddi olan şuydu: Baydemir, örgüt içi itaat zincirini alenen kırıyordu.

'Silahın devri kapanmıştır.' cümlesini ifade ediş tarzı, gerilla ile aynı anda Mehmetçiği de sahiplenen duygusallığı alternatif bir siyasetin giriş cümlesi gibiydi; şiddete mesafeli, toplumun geleneksel değerlerini de sahiplenen daha derin bir siyaset.

Özetle şunu demeye getiriyordu; dönem değişti, şiddetle bir yere varılamıyor. Bu süreçte yeni aktörlere ihtiyaç var. Bu yeni dönemde müzakere muhatabı aranıyorsa; 'onlardan biri benim'. Bu rolü uzun zamandır istediğini, onu az çok izleyen herkes bilir. Hedefinde ne kadar başarılı olduğu bugünden kestirilemez. Ama son çıkışı ile kamuoyunda bir tartışmayı ateşledi.

Tabii bu tartışmayı; televizyonların ana haber bültenlerinde verildiği gibi, 'flaş flaş flaş Öcalan etkisi azalıyor mu?' şeklinde yorumlamak abesle iştigal. Öcalan'ın İstanbul varoşlarından Mersin'e, oradan Kandil'e uzanan etkisini görmezden gelmek haksızlık olur.

Durumu doğru analiz etmek için tartışmanın yürütüldüğü zemindeki asıl yanlışa işaret etmek gerekiyor. O yanlış şu: BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, bu tartışmada Öcalan'a mesafe koyup Baydemir'e destek vermiş değil. Kışanak'ın başından itibaren itaat edenlerden olduğu, sakin üslubuna rağmen radikal tavrını koruduğu biliniyor.

Kışanak, Baydemir'le ilgili; 'Herkes eleştirisini yapacak. Arkadaşımız görevinin başındadır.' derken aslında şunu ima ediyor: Öcalan eleştiri hakkına sahip olan tek isimdir. Baydemir de bir görevli. Ona verilen görevi şimdilik elinden almış değiliz!

Daha sonra Öcalan'ın tepkisinin detayları yansıdı basına. Peki Öcalan'ı bu kadar öfkeli yapan neydi? Asıl bakılması gereken yer orası. O öfkenin kaynağında ne var? Öcalan BDP'li bir belediye başkanının kendince yaptığı bir açıklamaya neden bu kadar sert çıkıyor?Sözüm ona Baydemir silahın gücüyle bir mevki edindiği için mi? Hiç sanmıyorum!

Öcalan'ın öfkeye değer bulduğu sebepleri doğru okumak lazım.

Bunun için bakılması gereken olgu, Baydemir'in Kürt siyasetinde neyi temsil ettiğidir: Baydemir, başından itibaren PKK çizgisiyle tam da örtüşmeyen daha geleneksel değerler üzerinden siyaset yapan biri.

Zaten Öcalan açıklamasında; eğer istiyorsa AKP'de siyasete devam edebilir önerisini getirmiş. PKK'nın genel çizgisinde rastlanmayan değerlere Baydemir'in sıklıkla yer vermesinin siyasette nasıl bir ikbale işaret ettiğini iyi bir stratejist olan Öcalan muhakkak görmüştür.

Baydemir'in kitlesine hitap ederken kullandığı 'Bi Xwede, Bi Qur'an' ifadelerinden açtığı Ramazan çadırlarına, dinî günleri önemsemesi, kutsal değerlere hassasiyeti hep vardı.

Öyle ki, Baydemir'den aldığım bayram, Ramazan, kandil mesajları üzerine, tanıdıklarıma şaka yollu; 'Muhafazakar tanıdıklarımdan almadığım kandil tebriğini Osman Baydemir'den alıyorum' dediğim bile oldu...

Netice-i kelam, Baydemir, PKK'nın genel çizgisinin dışında, daha derin toplumsal bir damarla ilişkiyi üretebilecek yeni siyasetin habercisi. Bunu devam ettirecek kapasitesi var mı emin değilim. Ama işaret ettiği yerin üzerinden gelişecek bir siyasetin daha kucaklayıcı olacağını söylemek mümkün.

PKK da şunu kabul etmeli; yaşanan çelişki sadece söz üzerinden yükselen bir çatışmanın ürünü değil. Toplumsal bir karşılığı var. Şimdilik AKP'ye ödünç giden bu desteğin günü geldiğinde Kürt siyasetinde karşılık bulması kaçınılmaz. Bu Baydemir olmaz, bir başkası olur. Ne fark eder?

b.matur@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1175
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.