Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

09 Mayıs 2024, 00:28:51

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 124
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 126
Total: 126

Muhtıradan sonra ikinci dik duruş.., Hüseyin Gülerce, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 06 Ağustos 2010, 15:49:33

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Yüksek Askerî Şûra toplantılarının tarihinde bir ilk gerçekleşti. Hükümet, teamülleri çizdi, yargı kararlarına uyulmasını istedi. Devam eden davalarda sanık durumundaki generallerin, terfilerine geçit verilmedi. Demokratikleşme ve sivil-asker ilişkilerinde, normalleşme adına, yeni bir döneme girildi.

AK Parti hükümeti, 27 Nisan muhtırasına karşı dik duruşunu, YAŞ kararları vesilesiyle bir daha gösterdi. Bu duruş, "iktidarsam, muktedirim" mesajının yenilenmesidir. Aksi olsaydı, toplantıda, askerlerin önüne koydukları listeleri onaylayan ve onların dayatmasına boyun eğen bir hükümet tablosu çıksaydı AK Parti biterdi... Referandumda hayır çıkmasını isteyen cephenin eli de güçlenirdi. Şimdi 'evet'in önündeki en büyük engel de aşıldı...

YAŞ kararlarının bu şekilde gerçekleşmesinde Sayın Cumhurbaşkanı'nın rolünü unutmamalıyız. Çankaya'da, vesayetin değil, demokratikleşmenin taraftarı bir Cumhurbaşkanı'nın oturuyor olmasının önemini bir daha görmüş olduk.

Genelkurmay, YAŞ'ta neden hükümet ile restleşme içine girdi? Çünkü Ergenekon davası ile başlayan süreci, çok kötü yöneten bir Genelkurmay Karargâhı var. Bu da, Türkiye değiştiği, çağ değiştiği halde, askerin zihniyet değişikliğine gidememesinden kaynaklanıyor. Askerler, örneklerini 28 Şubat sürecinde bolca gördüğümüz malum medyanın da artık güçsüzleştiğini anlamıyor. Daha önce kontrol altında tutulan medyanın, artık kamuoyunu etkileme gücünün kalmadığını göremiyorlar. Ya da kabullenemiyorlar. Hâlbuki artık neredeyse her gün uğraştıkları ve baş edemedikleri alternatif bir medya var. TSK içinden, Heron görüntülerinden tutun, yazışmalara, raporlara kadar neredeyse her hafta bu medyaya yeni bilgi ve belge akışı var. Halkın daha çok güvendiği, daha önemsediği bu medya kuruluşlarına hâlâ tavır koyuyorlar, hukuk dışına çıkarak akredite etmiyorlar.

Vesayetten yana hiç kimse, gerçeklere karşı direnmekle, susmakla, anlamsız çıkışlar yapmakla, tehditler savurmakla, bu süreci yönetemez. İşte en son Heronların naklen yayınladığı PKK saldırılarının görüntüleri... Rejimin televizyon kanalları göstermiyor, ama alternatif kanallar günlerdir yayınlıyor. Bunlar, yürek dayanmaz görüntüler. Ana kuzusu evlatlarımızın nasıl kahpece şehit edildikleri dakikalarca seyredilmiş... Hem de 30 merkezden birden. Helikopterler 10 dakikalık mesafede iken, bir saat boyunca neden yardıma gidilmemiş? O hale nasıl tahammül edilmiş? Millet olarak bu sorularla çıldıracağız, aklımızı yitireceğiz. Ama Genelkurmay 6 gündür susuyor. Sustukça durum daha da ağırlaşıyor...

Mesele kimin hangi komutanlığa yükseleceği, kimin terfi edeceği meselesi değil. Mesele, Silahlı Kuvvetler'in, artık başına buyruk konumdan, demokrasi içine çekilmesi... Anayasa'ya göre TSK Başbakan'a karşı sorumlu.. bağlı bile değil. Ne kadar sorumlu, nasıl sorumlu, sorumluluğunu yerine getirmezse ne olur, bunların hiçbirinin cevabı yok... Devlet Denetleme Kurumu, Sayıştay TSK'yı denetleyemiyor. Kimlerin terfi edeceklerini, kaç sene sonra hangi komutanlıklara geleceklerini önceden belirleyen bir kurum, demokrasinin dışındadır. Davul, halka hesap verme durumunda olan hükümetlerin sırtında, tokmak askerlerin elinde... Bu böyle devam eder mi?

Ortada hükümet-asker hesaplaşması yok. Vesayetin iki ceza profesörünün fetvasıyla yanıltılan Genelkurmay'ın, yargı kararlarına uymasını isteyen sivil iradenin dik duruşu var. Yargının yakala talimatı verdiği generaller bir türlü gelmiyor. Orduevlerinde topluca bulundukları iddiaları doğru ise, söylenecek söz yok...

Hükümet yargıdan yana tavır koyarak, asker içindeki cunta himayeciliğine karşı bir mesaj vermiştir. Yargıya intikal eden davalarda, herkesin hukukun üstünlüğüne boyun eğmesi gerektiğini bir daha hatırlatmıştır. Tamam, yargısız infaz yok, ama sanık sıfatını taşıyanların da, "biz tanıyoruz, suçsuzdurlar" diye himaye edilmesine, bundan böyle itiraz edilecektir. Şimdi sıra, arananların teslim olmasında...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1012963&title=muhtiradan-sonra-ikinci-dik-durus
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Bugünkü yazımı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in 'bayrak' konusunda yaptığı konuşmaya, İspanya-Barcelona (Katalunya) göndermesine ayıracağımı, bir önceki yazımın sonunda belirterek kendimi bağlamıştım. Ne var ki, YAŞ'la ilgili gelişmeler dün öyle bir seyir izlemeye başladı ki, 'sözümü tutmak' şu gün 'meleklerin tartışması'na dalmaya benzeyecek.
Sözümü tutacağım ama Osman Baydemir'in sözleri konusundaki yazıyı uygun bir güne erteleyerek. Bu arada, dünkü Radikal'de Tarhan Erdem'in bu konuya ayırdığı gayet öğretici ve ilginç yazıya dikkat çekmek istiyorum.
YAŞ'ta ne oldu? Ne oluyor?
Normalde, önceki gün Çankaya Köşkü'ne imzaya çıkartılan Silahlı Kuvvetler üst kademesine ilişkin terfi-tayin kararnamesiyle yeni Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının isimleri belli olurdu. Oysa, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması beklenen Orgeneral Hasan Iğsız, bu makama getirilmeyince, ona yerini boşaltarak Genelkurmay Başkanı olması söz konusu olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner'in Genelkurmay Başkanlığı'na atanması kararnamesi de tekemmül etmedi. Önceki gün itibarıyla, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atama yapılmamış oldu.
Ertesi gün yani dün itibarıyla 'dramatik gelişme' sayılan ise, Jandarma Genel Komutanı iken, Hasan Iğsız olmayınca Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması beklenen eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Attila Işık, 'emekliliğini' istedi. Eski, zira Jandarma Genel Komutanlığı'na önceki gün atama yapılmıştı.
Ortaya çıkan durum, Silahlı Kuvvetler piramidinin üste ve alta doğru olarak karıştığını yansıtıyor. TSK'nın 'teamülü'nde kimin hangi tarihte kuvvet komutanı olacağı, buna bağlı olarak Genelkurmay Başkanı'nın ne zaman, ne süreyle ve kim olacağı yıllar öncesinde belli oluyor. Oysa, dün gelinen nokta, 'teamül'e hükümet tarafından müdahale edilmiş olduğundan, 'piramit'in karmakarışık olması sonucunu doğuruyor.
Çözülemez bir sorun değil; toparlanır.
***
Militarizm virüsü damarlarındaki kanda (ve bilinçaltından) sürekli dolaşan Türkiye'nin ana akım medyasının Ankara büroları Orgeneral Attila Işık'ın emekliliğini istemesinden çok heyecanlandılar. Bunu 'YAŞ satrançı'nda 'askerin müthiş bir hamlesi' olarak takdir duygusuyla izleyenler olduğu da seziliyor.
Ortada bir 'satranç' mı var?
Cumhurbaşkanı'ndan hükümet yetkililerine dek, herşey normal seyrinde gelişiyor. Askerlerin bir bölümü ve askerciller açısından ise 'çok ciddi bir kriz' ve 'karşılıklı satranç hamleleri' söz konusu.
Çok haksız değiller. Şayet Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye'deki hukuktan, bağlı olması gerektiği yürütme organından tümüyle bağışık, tümüyle ilişkisiz olması gereken siyasete boğazına dek batmış, bu ülkenin bir 'özerk' kurumu ise, YAŞ'ta gelinen nokta, onun bütün bu özelliklerine müdahale niteliğinde olduğu için, karşı-tepki veriyor ve ortaya bir 'satranç' görüntüsü çıkıyor.
Hükümetin yapacağı tek şey, hukuk içinde kalmak ve yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanmak. Bunu yaptığı ve yapmaya devam ettiği sürece, kimilerinin 'satranç' diye gördükleri 'oyun' sona erer. Bu da son zamanlarda akıl almaz ölçüde itibar erozyonuna uğramış olan Silahlı Kuvvetler'in yitirdiği itibarını geri alabilmesi için iyi bir fırsat, dolayısıyla söz konusu kurumun yararına olur.
Mesele, hukuk içinde kalınacak ise, öyle çok da karışık ve karmaşık değil. YAŞ'ın Genelkurmay Başkanı atama-sı ile kuvvet komutanları ataması konusunda bir yetkisi yok. Kuvvet komutanları, üçlü kararname ile atanıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı imzası şart. Genelkurmay Başkanı için ise Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor.
Yani, söz konusu makamlara atamalara ilişkin yetki olması gerektiği gibi- sivil otoriteye ait. Başbakan Tayyip Erdoğan, Orgeneral Hasan Iğsız'ın Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını istemediği için, kararnamesini imzalamadı. Niçin istemedi? Çünkü, Iğsız, geçen yıla ait ve hükümetin internet ortamında fişlenmesi anlamındaki 'internet andıcı'ndan ötürü hakkında soruşturma açılmış bir isim. Dahası, Balyoz soruşturması yani 'darbecilik' nedeniyle haklarında 'yakalama kararı' çıkmış general ve amiraller de terfi ve tayinden nasibini almadı.
Böyle olmasında ne anormallik var? Askeri Personel kanunu dahil, yürürlükteki her yasa metninin gereğine uyulmuş oluyor. Hem 'darbecilik' soruşturmasının muhatabı ve üstelik soruşturmadan kaçar halde, saklanır ya da erişilmez durumda, hakkınızda 'yakalama kararı' çıkmış olacak ve o arada Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst kademelerine tırmanacaksınız, altınızda binlerce kişilik silahlı güce komuta edeceksiniz. Soruşturmanıza konu olan 'darbe girişimi'nin muhatabı hükümet ise, sizi terfi ettirecek, gücünüzü arttıracak. Böyle şey olur mu?
Efendim, 'teamül'. Bu 'teamül'e göre, İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı yaşı ve kıdemi elverirse, Kara Kuvvetleri Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ise yaşı ve kıdemi elverirse, Genelkurmay Başkanı olur. Bu iş öyle ayarlanmıştır ki, yıllar öncesinden kimin hangi makama getirileceği aşağı yukarı bellidir. Havacı bir general ya da denizci bir amiralin Genelkurmay Başkanı olmasına rastlanamaz. YAŞ toplantıları, Başbakan'ın ve Milli Savunma Bakanı'nın mostralık olarak oturduğu her yılın Ağustos ayı başındaki rutin bir görüntüden ibarettir. 'Anayasal Başkomutan' Cumhurbaşkanı ise, hükümetin mostralık görüntü verdiği YAŞ toplantısı sonuçlarının mühür basma mevkiinden başka bir rol sahibi değildir.
'Teamül' denilen budur, bu olagelmiştir.
TSK'nın teamülü denilen, TSK'nın hukuktan ve Türkiye'nin yürütme organından bağışıklığı anlamından başka hiçbir şeye gelmiyor. Boğazına kadar siyasete batması ve sık sık içinde mantar gibi 'darbeci eğilimler' üretmesi de bu yüzden.
Hükümetin YAŞ'a ilişkin 'yetki kullanması' yasaldır ve meşrudur. Bu hükümet, YAŞ'a ilişkin yetkisini, bu kez yasal ve meşru olmaktan da öteye haklı gerekçelerle kullanıyor.
***
Bugün ortaya çıkan durumun geçmişte emsalleri var. Militarist virüsten enfekte medya mensupları hatırlamakta zorlanabilirler. 1987'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, YAŞ toplantısından önce sürpriz biçimde emekli olmuştu. 'Teamül'e göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlı-ğı'na getirilmesi bekleniyordu. Başbakan Turgut Özal, 'teamül'e bakmadı, yetki kullandı ve Orgeneral Necip Torumtay'ın Genelkurmay Başkanı olarak atanmasını sağladı. Necdet Öztorun, 30 Ağustos resepsi-yonu için, 'Genelkurmay Başkanı' sıfatı yazılı davetiyeler bile bastırmış-tı. Özal'a el altından "Rezil olacağım. Davetiye bastırdım. Atamamı yapın. Söz, 30 Ağustos'tan sonra istifa edeceğim" diye mesajlar geldiğini de biliyoruz. Turgut Özal, kulak asmadı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, 1990'da Körfez Savaşı'na giden günlerde Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ters düşmüştü. Aniden istifasını verdi. O sırada Kıbrıs'taydım. Rauf Denktaş beni çağırdı. Çok heyecanlı idi. Ne olacaktı şimdi?
Bir şey olmadı. Turgut Özal, daha sonra bana, Torumtay'ın istifasını öğrenince, hiç telaşa kapılmadığını, yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Doğan Güreş'in atanmasını sağladığını anlatmıştı.
Hükümetler hükümet etmeye karar verdikleri vakit, sorun çıkmaz. Bu ülkenin ordusu, hukuk dışına çıkmadığı ve yetkisini kullandığı için, 'teamül' adına kazan mı kaldıracak?
Ne yani; hükümeti devirmeye mi kalkacak, filanca yerine falanca değil de beriki atandı diye? Mevcut soruşturmalar zaten bu gibi girişimlerle ilgili değil mi?
Kimseyi de zorla belirli bir makama oturtamazsınız. Attila Işık, Kara Kuvvetleri Komutanı olmak istemez, emekli olmak isterse; emekli olur. Ama Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na da, daha üstüne, Genelkurmay Başkanlığı'na da, daha alt makamlara da birileri mutlaka oturur.
Aksi 'kazan kaldırmak' olur.
Silahlı Kuvvetler'in üst kademesinin ikide bir 'demokrasiye bağlılık' beyanlarında bulunmasına bakılırsa, sivil otoriteye 'kazan kaldırması' beklenemez.
Ankara medyasının kendi kendine oynadığı 'iktidar satrançı' oyununda 'şahmat' olması ise kuvvetle muhtemeldir.
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.