Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

10 Kasım 2024, 22:18:17

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,884
  • Toplam Konu: 4,418
  • Online today: 112
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 65
Total: 65

O minibüse bir daha bakın, İsmet Berkan, Radikal

Başlatan kilimanjaro, 10 Eylül 2009, 14:43:24

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Doğayla, doğa olaylarıyla başa çıkmaya insanın gücünün yetmediğini, doğanın şakasının olmadığını ben 1995 yılında Sabah gazetesi binasında çalışırken öğrendim.
Önce camdan büyük bir hızla akmakta olan Ayamama deresini izliyorduk, sonra bir anda dere kabardı, kabardı, taştı ve derken metrelerce yükseklikteki duvarı da aşıp içinde bulunduğumuz binanın bahçesine dolmaya başladı.
Her şey birkaç dakika içinde olmuştu. Doğanın şakası yoktu. Akmak isteyen suyun önünde hiçbir engel duramıyordu. Bir anda dehşetengiz bir zarar doğmuştu, baskı makineleri kullanılmaz hale gelmiş, tonlarca hammadde telef olmuş, daha fenası binanın bütün altyapısı gitmişti.
***
Dün öğleden sonra birinci sayfamızı çizmek için masaya oturduğumuzda, görsel yönetmenimiz Metin Öztürk o ana kadar gelen fotoğraflardan yaptığı seçmeleri göstermeye başladı.
Önce içinde beş, tepesinde ise bir başka araçtan gelen bir kişinin bulunduğu bir minibüsün suda sürüklenmesini, bir otobüse çarpmasını ve o altı kişinin insanüstü gayretlerle kendilerini kurtarıp otobüsün üzerine tırmanmasını bir fotoroman gibi kare kare izledik fotoğrafların yansıdığı ekranda.
Ardından bir başka can pazarına, İkitelli'deki TIR garajında yıkıntıların, enkazın ve çamurun içinden kurtulmaya çalışan iki kişinin yaşam mücadelesi kare kare geldi önümüze.
Sonra... Sonra yerde yatan cesetler.
***
Tam yedi kişi, tam yedi kadın, sel ve çamur üstlerine akınca daha yeni bindikleri bir minibüsün içinde sıkışmış ve ölümlerin en korkuncuyla karşılaşmışlardı.
O minibüsün fotoğrafını birinci sayfamıza koyduk.
Bakın, görün.
Yedi emekçi kadının dün sabah öyle feci biçimde ölmeseler nasıl bir hayata mahkûm olduğunu, her gün fabrikadaki işlerine nasıl bir tabutun içinde gidip geldiklerini görün.
Onlara oturacak bir koltuğu, bütün gün çalıştıktan sonra yorgun argın eve dönerken etraflarını seyredecekleri ve belki bir nefes alacakları bir pencereyi bile çok gören o patronlarını merak ediyorum şimdi.
O yedi emekçi kadın için vicdan azabı çekiyor mu acaba? Düşünüyor mu, bu nakliye aracı yerine adam gibi bir servis aracı kiralasaydım, o çalışanlarım bugün hayatta olabilirdi, diye? Bir damla gözyaşı dökecek mi ölen yedi kadının ardından, 'Ben onları daha yaşarlarken ölüme mahkûm ettim' diyerek içi sızlayacak mı?
Acaba insan taşımaya uygun bir servis aracı tutmayarak ya da almayarak sağladığı tasarruf ne kadardır? O paraya değer miydi yedi insanın hayatı?
***
İyi bakın o minibüsün resmine.
İnsanlığımızın, insanlıktan uzaklığımızın resmine. Etrafımızda yaşanmakta olan ve dünkü gibi ansızın sona eren hayatlara karşı duyarsızlığımıza, vurdumduymazlığımıza iyi bakın.
İçi çamur dolmuş o minibüse iyi bakın.
Ben o resme bakakaldım. Şöyle okkalı bir küfür bile savuramadım. Nefesim kesildi. O insanların nasıl öldüğünü düşündükçe gözlerim doldu.
İsterim ki siz de iyi bakın o resme.
O minibüsün içinde geçen hayatları ve o hayatların bitiş şeklini getirmeye çalışın gözlerinizin önüne.
İsterim ki o fabrikanın patronu da iyi baksın resme. Kendini hayal etsin o minibüsün içinde veya ailesini, çocuklarını.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=&ArticleID=953728
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Türkiye'yi yasa boğan sel felaketi ile birlikte dün Halkalı'da çok acı bir olay yaşandı.

Nadiye Karadeniz, Nebahat Salkım, Özlem Ünal, Bircan Karataş, Nuriye Can, Fikriye Öztürk ve Altun Yüksek isimli yedi kadının feci ölümü Türkiye'de insan hayatına verilen önemi bir kez daha gözler önünde serdi.

Kendilerini, İkitelli'deki işyerlerine götüren yük taşıma aracının sel sularına kapılması sonucunda, kapalı olan arka bölümde oldukları için feci şekilde can verdi 7 kadın...

Cesetleri, bulundukları yerde yan yana dizilirken Star muhabiri Erdinç Akkoyunlu'nun objektifine de çok ilginç bir kare takıldı.

Fotoğraf, işçi ile işveren arasındaki "sınıf" ve "değer" farkını açıkça ortaya koyuyor...

İşçileri "birer mal gibi" kapısı penceresi olmayan, yük taşıma aracında taşınan PAMEKS'in sahibi Cevdet Karahasanoğlu olayla ilgili ifade vermeye altındaki son model jeepiyle geldi.

http://www.haber7.com/haber/20090910/Patron-ciple-isciler-tabut-minibusle.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

İstanbul'u vuran sel felaketine panelvan tipi fabrika aracında yakalanan ve sel sularına kapılarak feci şekilde can veren 7 kadının çalıştığı Pameks Tekstil'in patronu ve idare amiri tutuklandı. Aracın şoförü ise serbest bırakıldı.

Selde hayatlarını kaybeden işçilerin çalıştığı Pameks Tekstil'in sahibi Cevdet Karahasanoğlu ve fabrikanın idare amiri Ferit Güncü çıkarıldıkları Küçükçekmece Nöbetçi 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. Servis minibüsünün şoförü Mehmet Oğur ise ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Kapalı kasa minibüste can veren işçilerin cenaze namazında bir araya gelen çalışma arkadaşları, fabrika hakkında ilginç iddialarda bulundu. Çalışanlara göre firmada yolcu taşımacılığında kullanılan camsız, kapısız servislerden 5 tane daha bulunuyor. İşçiler istemedikleri halde servislere zorla binmeye mecbur ediliyor. Patronlarına bu konuda şikayetlerini bildiren işçiler, "Beğenmeyen varsa çekip gitsin!" cevabını aldıklarını söylüyor. Öte yandan çalışanlar, selden zarar gören tekstil fabrikasının temizlenmesi için fabrika yetkililerinin bazı çalışanları çağırdıklarını kaydetti. ZEYNEP KAÇMAZ İSTANBUL ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=890862
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

İstanbul'da yağmur. İstanbul'da hiç olmadığı kadar yağmur. Orada değilim. Felaket olan yağmurun, nasıl bir sesle çatıları dövdüğünü duymadım. Ama herkesin okuduğu haberleri okudum.

Kadınların ölümünü duydum. İşçi kadınların bir minibüste nasıl öldüklerini. Ve cansız bedenlerinin nasıl beyaz bir örtü altında aynı kadere uğurlandığını. Gazetelerde kadınların cansız bedenini büyük bir gövde gibi gösteren beyaz örtünün fotoğrafları yayımlandı. Ve içlerinde can verdikleri minibüsün çamurla kaplı duvarı. Bir hücrede ölmüş gibiler. İsmet Berkan 'o minibüse iyi bakın' diye yazmış.

Ben yerdeki beyaz örtünün altından taşmış siyah saçlı kadının yüzünü düşündüm. Adı belki Altın, belki Mevide. İşçi kadınların adları gibi insanda naif bir gülümseme yaratan adlardan biri. Menekşe, Kumru, Arife, Satı yahut Döne de olabilirdi adı. Ne fark eder ki? Yoksulların ölümü bir isim olarak dahi haber değeri taşımazken, Mevide'nin, Altın'ın adını bilmemizde bir çare yok. Onlar işçi kadınlar çünkü. Yoksul ve günün başka saatlerinin insanları. Vardiyaların değiştiği alacakaranlıkta ince yataklarından çıkıp evlatlarına bir şişe süt, bir ekmek kazanmak için yollara düşen kadınlar. Ölenlerden Bircan Karataş'ın en büyük hayali, görmeyen babasına ve kardeşine bir ev almakmış. Yarım kalan hayalleri gibi, geleceğini de sele vermiş.

Dün bütün gün T. S. Eliot'un 'suda ölümden kork' dizesini mırıldandım. Suda ölümün kaderle gelen pastoral, trajik yanını düşündüm. 'Hayat veren su boğunca bazen' dedim kendi kendime. Ve neden bilmem onca ölümün, acının içinde kadınların ölümü bana daha çok dokundu. Bindirildikleri minibüsün insanlar için yapılmamış olmasından belki. Selden, felaketten kaynaklanan acıdan çok önce kaderleri patronları tarafından çizildiği için belki de... En fazla buna üzüldüm.

İşçi kadınların sabah telaşını, hayallerini 'Fabrika Kızı' kadar güzel anlatan bir şarkı bilmiyorum. Bizim kuşak için, Cem Karaca'nın 'Tamirci Çırağı' neyse, Fabrika Kızı oydu. Fabrikada çalışan kızın hayallerine o şarkıyla ortak olmuştuk.

"Fabrikada tütün sarar

Sanki kendi içer gibi

Sararken de hayal kurar

Bütün insanlar gibi

....

Dışarıda yağmur başlar,

yüreğinde derin sızı.

Gözlerinden yaşlar akar,

ağlar fabrika kızı."

Fabrika kızının bütün insanlar gibi bir dünyası olduğunu en az romanlar, filmler kadar o şarkı bize öğretmişti. Önlüğü, eşarbıyla, yüzlerce binlerce benzerinin arasında daha da benzeşen kadınlar, genç kızlar. Dünkü fotoğrafta son bir benzerliği yaşadılar. Kar gibi beyaz, büyük bir örtünün altında kayboldular. Bir bulut gibi üzerlerini kaplayan örtünün beyazlığı onları boğan selin çamurunu taşımıyordu. Bir aydınlık ki, içine sığmayan gözler, dünyaya mı, bizlere mi bakıyor anlaşılmıyor...

Yoksulların ölümü bir haber değeri taşımaz. Gazeteleri boydan boya günlerdir kaplayan Münevver cinayetinin dikkat çeken yanı, en az olayın vahameti kadar, katil zanlısının başka bir sınıftan oluşuydu.

Dramatik öğe ne kadar sağlamsa hikâye o kadar iş görür. Dramatik öğeyi koruyacak, köpürtecek araçlar da günümüzde ne yazık ki işçi kızların hayatından çıkamıyor. İnsandaki adalet duygusunu harekete geçirecek ne eski sınıf çelişkileri var ne de o çelişkilerin can yaktığı anları vicdanlara açacak mekanizmalar. Sendikalar deseniz başka telaşların dünyası artık.

Neticede bu ülkenin yoksulları kolay ölüyor. Ucuz ölüyorlar. Hiç yokmuş gibi, serçe nefesleri bir küçük ihmalin kurbanı oluyor.

Kadınları kapısı olmayan minibüslere dolduran, onlardan, alacakaranlıkta kat ettikleri yollarda bir nefes almayı esirgeyenler, insana verdiğimiz değeri özetliyor.

Bizler yollarımızı, inşaatlarımızı nasıl yapıyorsak, minibüsleri nasıl ölüm servislerine çeviriyorsak demokrasimizi de o kalitede tutuyoruz. Daha iyi bir demokrasiye bir türlü kavuşmuyor olmamız, yaşama kalitemizle de bağlantılı olabilir mi? 'Devlet nerede' diye soran yokmuş dünkü felakette. Sizce neden? Vatandaş biliyor olmalı ki, sormuyor. b.matur@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=890857
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Aileler şikayetten vazgeçti, tahliye kararı çıktı. İkitelli'de yaşanan sel felaketi sırasında servis minibüsünde 8 kadının ölümü ile ilgili yaklaşık 3 aydır tutuklu bulunan şirket sahibi ve işletme müdürünün tahliyesine karar verildi.

İstanbul'daki selde bir minibüste 8 kadın işçinin ölümüne ilişkin davanın ilk duruşmasında, tutuklu sanıklar firma sahibi Mehmet Cevdet Karahasanoğlu ve idare müdürü Ferit Göncü tahliye edildi.

Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davaya, tutuklu sanıklar Karahasanoğlu ve Göncü'nün yanı sıra tutuksuz sanık Mehmet Oğur ile avukatlar katıldı.

Mahkeme heyeti, firma sahibi Karahasanoğlu ve idare müdürü Göncü'nün tahliyesine karar verdi.

Mahkemenin kararının ardından şirket sahibinin yakınları salonda sevinç gösterilerinde bulundu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20091217/8-kadinin-olumu-ile-ilgili-tahliye-karari.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Geçen yıl İstanbul'u sarsan sel felaketinde servis aracında ölen 8 kadın işçiyle ilgili hazırlanan ilk bilirkişi raporunda firma suçlu bulundu. İkinci bilirkişi raporunda ise suçlu doğa oldu

İstanbul'da 31 kişinin öldüğü sel felaketi sırasında servis aracında can veren 8 kadın işçiyle ilgili ikinci bilirkişi raporu şaşırttı. İlk bilirkişi raporunda 4/8 afet, 3/8 fabrika sahibi Mehmet Cevdet Karahasanoğlu, 1/8 oranında ise idare amiri Ferit Göncü'nün kusurlu olduğu belirtilmişti. İtiraz üzerine hazırlanan ikinci bilirkişi raporunda, tüm suçun doğal afette olduğu öne sürüldü.

SULARDA BOĞULDULAR
Halkalı'daki Pameks Tekstil fabrikasında çalışan Güldane Çiftçi, Özlem Ünal, Bircan Karataş, Naciye Karadeniz, Nebahat Salkım, Altun Yüksek, Fikriye Özentürk, Gençay Guli, Gülsüm Şenkoğlu, Sakine Yıldız ve Nuriye Can, 9 Eylül 2009'da fabrikanın servis aracı olarak kullanılan kapalı kasalı kamyonette sıkışıp, yükselen sel sularında boğularak hayatlarını kaybetti.

SAVCILIK CEZA İSTEDİ
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Trafik Kanunu'na göre kullanılması yasak olan kapalı kasa kamyonetle servis taşımacılığı yapıldığını belirterek Mehmet Cevdet Karahasanoğlu, Ferit Göncü ve Mehmet Oğur'un "taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak" suçundan 3 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ederek dava açtı. İlk duruşmada ölen kadınlardan dördünün aileleri firma yetkilileriyle anlaştıklarını belirterek, avukatlarıyla birlikte davadan çekildi. Mahkeme Heyeti Başkanı Mevlüt Bayraktaroğlu ise olayla ilgili bilirkişi raporu hazırlanmasını istedi. İlk rapor 4 Mart'ta mahkemeye ulaştı.

'FİRMA SAHİBİ KUSURLU'
Raporda servisin insan taşımaya uygun olmadığı belirtilerek, Mehmet Cevdet Karahasanoğlu'nun uygun araç sağlamasının gerektiği, Ferit Göncü'nün de aracı servis işinde kullandırmaması gerektiği belirtildi. Raporda doğal afetin asli derecede 8'de 4 oranında, Mehmet Cevdet Karahasanoğlu'nun tali derecede 8'de 3 oranında, Ferit Göncü'nün tali derecede 8'de 1 oranında kusurlu bulunduğu, Mehmet Oğur ile ölen kadınların ise kusursuz olduğu anlatıldı. Karahasanoğlu ve Göncü'nün avukatları bilirkişi raporuna itiraz etti. Mahkeme heyeti yeniden bilirkişi raporu alınmasını istedi.

"TEK KUSURLU SEL"
İTÜ' den Prof. Dr. Metin Ergeneman ve Öğretim Görevlisi Murat Kuruoğlu ile İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ömer Ekmekçi'nin hazırladığı 3 Kasım tarihli ikinci bilirkişi raporu ise 13 Aralık'ta mahkeme dosyasına girdi. Raporda, servisin camlı ya da camsız oluşunun olaya etkisinin olmadığı belirtilerek, şu ifadelere yer verildi: "Şirket yönetim kurulu başkanından, idare amirinden ve aracın şoföründen sel felaketine karşı önlem almalarını beklemek mümkün değildir. Almaları gerekli bir önlem bulunmadığı için olayın meydana gelişinde kendilerinde kusur görülmesi mümkün değildir. Kazanın oluşunda asli ve tek etken meydana gelen doğal afettir."

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2010/12/22/butun_suc_dogada