Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

09 Mayıs 2024, 03:49:22

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 145
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 131
Total: 131

Sevgi, aşk, cinsellik ve içgüdü kavramlarına doğru bakış, Ahmet Selim, Zaman

Başlatan kilimanjaro, 27 Mart 2010, 08:32:18

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

İçgüdü köleliği özgürlük değildir

Sadece bizim değil, Batı Medeniyeti'nin yani evrensel boyutun bir derdi var: Özgürlükleri istiyoruz, teşvik hatta tahrik ediyoruz ama; o özgürlüklerin nasıl kullanılacağını gösteren kültürü ve eğitimi vermiyoruz.

Cambridge Üniversitesi'nin bir cinsellik araştırması yayınlandı geçenlerde. Tafsilat bulamadım. Bizim kaynaklar hep aynı özeti vermiş. İnternetteki yabancı kaynaklarda da bir şey bulamadım. Özetteki veriler korkutucu bir nitelik taşıyor. Bütün öğrencilerin sürekli, periyodik cinsel tecrübeleri var. Özgürlükleri sadece tahrik edersen öyle olur elbette. İnsanlar içgüdüleriyle hareket eden diğer canlılara dönüşür. İnsanın ruhu var, iradesi var, aklı var, düşünceleri inançları, kişiliği var; bunlar ne olacak? O içgüdüsel serbestlik bunlarla nasıl bağdaşacak? İzah et de anlayalım.

Bir başka rapor gördüm, bazı profesörlerimiz tarafından hazırlanan bilimsel ve çok seviyeli bir rapor. Özünde şunu söylüyor: "Bu konudaki tatmin fiziksel, fizyolojik maddi bir olay değildir. İnsanın ruhuyla, olgunluğuyla, büyük ölçüde ilgilidir..." Dahası var ama burada anlatamam ve özü zaten bundan ibaret. Fakat bu türlü araştırmalar hiç ilgi çekmiyor. Tahriklerin tozu dumanı arasında fark bile edilmiyor.

Varoluş gerçekliğiyle insan, içgüdülerini yönetip yönlendirecek ruh ve beyin gücüne sahiptir. Fakat insanın o tarafına hitap eden yok ki. O özelliklerin dalları hiç beslenmiyor, yalın içgüdü özellikleri ise habire tahrik ediliyor, teşvik ediliyor, hatta özgürlük adına çağdaşlık adına kutsanıyor bile.

Adam, birine musallat oluyor. Seni istemeyeni sen nasıl istiyorsun? Senin kişiliğin, özsaygın, pozitif anlamıyla onurun gururun yok mu? Kişilikli bir insan 30 yıl beraber yaşadığı bir insanda bile böyle bir isteksizliğin ve sevgisizliğin var olduğunu öğrense, hukuken olmasa dahi fiilen derhal ayrılması ve o anlamda irtibatsız hale gelmesi gerekir. Bu bir irade meselesi bile değil, her kişilikli insanın normal haklı ve kaçınılmaz refleksidir. "Ama ben seviyorum" Seversen sev yine; ama sevmek, onursuz bir beraberliğin devamını değil, bitirilmesini gerektiren asil bir duygudur. Bunu yapamıyorsan sendeki hal sevgi değildir, ihtiyaç ve acziyettir. O halde isen, sevginin kendisi seni sevmez! Zorbalıkla, tehditle, kabalıkla, hatta yalvar yakar olma zilletiyle sevgi bağdaşır mı hiç? Sevginin çekirdeğinde saygı vardır. Seven gücendirmekten incitmekten korkar, sevdiğini önemser, yüceltmeye çalışır. Aşk sevginin doğurduğu bir heyecandır sadece. Heyecanların yatışması, kontrol altına alınabilmesi, munisleşmesi; yok olması değil tekâmül etmesidir.

Bazı evliler "bizden geçti artık" deyince hep sorasım gelir: Ne vardı da ne geçti?! İnsanın yüreği gönlü sevgisi yaşlanır mı? Şartları değişir, değişen şartlar da kalıcı sevgiler yanında hiçbir önem taşımaz. Böyle konuşan kişiye, "zaten sen de geçtiğini belirttiğin şey vaktiyle de yokmuş da sen var zannetmişsin" denir ancak.

Bunlar "hayat bilgisi" kardeşim! En başta gelmesi gereken ama hiç olmayan en önemli bilgi ve düşünce branşı. İlkokulda böyle bir ders vardı, keşke bütün okullarda gelişerek var olmaya devam etseydi. İnsanlar en çok bilgi yardımına ihtiyaç duydukları konularda kaynak bulamıyor ve kulaktan dolma savruk bilgi kırıntılarından kendine göre sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.

Yasak Aşk diye bir dizi vardı. Onun neresinde aşk var? Münasebetsizliğini bir tarafa bırak, insan âşık olduğunu paylaşır mı? Kendini paylaştırır mı? O hikâye, bir ahlaksızlık ve onursuzluk hikâyesidir, bir içgüdüsel tutkunun insanı ne türlü zilletlere ve çöküşlere sürükleyebileceğinin anlatılmasıdır. Öyle bir hikâyenin adı ancak "zillet" olabilir. Bir iki defa seyredeyim dedim, fiziki olarak midem bulandı. Emedur aldım. Vadideki Zambak aklıma geldi. Nerede o, nerede bu.

... İçgüdüler hayvanlarda yalnız başına belirleyicidir, insanlarda değil. Bu gerçek bile izaha muhtaç hale geldi. İçgüdüsel serbestliğin özgürlükle ne alakası var? a.selim@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1024
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.