Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

09 Mayıs 2024, 03:47:07

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 145
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 121
Total: 121

Türkiye'nin İsrailleştirilmesi tehlikesinin farkında mısınz, Cemal Demir, haber7

Başlatan kilimanjaro, 25 Haziran 2010, 02:50:18

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Çok uzun yıllar, ''Türkiye Sovyetleşir mi'' korkusuyla yaşadık. Ancak bu korku da yöneldiği odağı gibi artık tarihe ait.

1990'lı yılların başında moda ''Türkiye Cezayirleşir mi?''  sorusuydu. ''Muhtemel Refah Partisi hükümetinde, Cezayir'de FIS'ın oyların büyük bölümünü alması sonrası yaşananlar, Türkiye'de de olur muydu?'' korkusuyla doğan bir soruydu. Korkunun temelsiz olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Türkiye'de dindarlar, hiçbir şartta illegalite ve şiddete sıcak bakmıyordu.

2000'li yıllarda ortaya atılan Malezyalaşma korkusu da aynı ölçüde havada kaldı.

Bir de Sünni kesimlerin zaman zaman yaşadığı ''Suriyeleşme'' korkusu var. Yani alevi azınlığın, Suriye'deki gibi orduda, devlette tüm ipleri ele geçirip sünni çoğunluk üzerinde bir diktatörlük kurması. Devlet içinde buna hevesli alevilerin olduğu bir sır değil. Ama Alevilerin yüzde 90'ının bir alevi diktatörlüğüne sıcak bakmayacağını, bu insanları yakından tanıyan herkes bilir.

Ülkesinin cahili çiçekçi general

En çok tartıştığımız, en çok korkulan ise 'İranlaşma'dır. Özellikle, 28 Şubat sürecinde İsmail Hakkı Karadayı Paşa'nın bir İranlı meslektaşına, ''nasıl oldu da Humeyni devriminin olacağını göremediniz'' diye sorduğunu ve muhatabının da,  "Siz, çiçek gözünüzün önünde büyürken fark eder misiniz?" dediğini medyaya sızdırmasıyla, bir iddia olmaktan çıktı adeta bilimsel bir kanıt gibi tartışılmaz oldu.

Eğer bu anlatılan generaller arası diyalog doğruysa maalesef Karadayı Paşa da dahil olmak üzere kimse ne komşu ülkenin son 50-60 yıllık tarihi hakkında, ne de sosyo kültürel yapısı hakkında zerre bilgiye sahip değil demektir. Dahası buna, 'uydurma bir karakter' olduğunu düşündüğüm o İranlı general de dahil...

Düşünsenize, Pehlevi ailesinin saltanatının, ülkede 10 yıllarca süren haksızlıkların, zulümlerin,  SAVAK'ın her muhalefeti acımasızca bastırmasının, yolsuzlukların, ve bunların İranlıları nasıl derinden rahatsız edip yıllarca kitlesel rahatsızlıklara, sosyal çalkantılara neden olduğundan haberi bile olmamış bir İran generali var orta yerde. Çiçeklerle meşgul olmaktandır bu körlük muhtemelen...  Çiçeğini sevsinler...

Şah rejimini eleştiriyorum diye Ahmedinecat'ın yönetim anlayışına ya da bugünkü İran rejimine sempati duyduğum sanılmasın. Ama, ''İran ne güzel ülkeydi de ne hale geldi'' saçmalığına da karnım tok. İran, Şah döneminde bugünkünden daha iyi bir ülke değildi. Çok daha kötü bir rejimle yönetiliyordu.

Biz de İran'daki gibi bir devrim asla olmaz. İran şii nüfusun çoğunlukta olduğu bir ülke. Şiilik ise, bir yönüyle Katoliklikte olduğu gibi merkezi ruhban hiyeraşisi olan bir inanç tarzı. En tepedeki ''Ayetullah'' milyonları harekete geçirebiliyor.

Türkiye ve toplumu, İran'dan çok çok farklı. Türkiye çoğunluğuyla sünni bir ülke. Sünniler de karınca ordusu değil. Maalesef aydınların çoğu Türkiye'deki sünni kesimin çoğulculuğunun hala farkında değil.

Türkiye'de kamusal alanda daha muhafazakar görüntülerin sayısı artıyor ama bunun teokratik bir rejime gittiğimizin göstergesi olduğu iddiası yanlış. Bu, Türkiye'nin on yıllarca taşrasında kalan muhafazakarlığın şehirlere göçle beraber görünür hale gelmesiden, bütün dünyada dinin yeniden yükselmesine kadar birçok faktörün oluşturduğu bir görüntü.

Kaldı ki Türkiye'deki dindarların kahir ekseriyeti de, genel olarak bir teokratik nizamın, İslami olmayacağına inanıyor. Evrensel laiklik prensibine de, yani devletin inanç, ideoloji ve mezheplerden bağımsız olmasına da dindarların çok ezici bir çoğunluğunun itirazı olmadığını herkes bilir. Bu insanların çok çok büyük bölümünün derdi, bir teokratik düzen kurmak değil, kendilerine de, inançlarına da, yaşam tarzlarına da saygı duyan bir hukuk düzeni görmek...

Türkiye Cumhuriyeti, maalesef çağdaş anlamda 'laik' bir devlet değil. Toplumuna bir inanç ve yaşam tarzı empoze etmeye çalışan bir devlet. Bir kıyafeti, bir kültürü, bazı müzik türlerini hatta nasıl ibadet edileceğini empoze etmeye çalışan, okullarda zorla din dersi bulunan bir devlet anlayışı var.

Gerçekten laik bir devlette, devlet başkanının eşinin kıyafeti, içki içip içmediği tartışılmaz. Devlet Başkanının, herkese belli bir kıyafeti dayatması, ya da men etmesi, herkese zorla içki içirmeye çalışması ya da içirtmemeye çalışması laikliğe aykırıdır. Bu açıdan bakıldığında, Abdullah Gül, Ahmet Necdet Sezer'den fersah fersah daha fazla laik, daha çağdaş bir cumhurbaşkanıdır.

Yani Türkiye'deki dindarlık eksenli tartışmaların büyük bölümü, devletin yanlış uygulamalarının sonucudur. Teokratik devrim özleminin neticesi değil. Bu sebeple, İran'ın Türkiye'ye ''rejim ihracı'' tehdidi, yaşam düzenimizi etkileyecek bir güce hiçbir zaman ulaşamaz.

Ancak ben, nedense bugüne kadar somut olarak konuşulmamış çok daha ciddi, açık ve yakın bir rejim ihracı tehdidinde olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye, ülkesi ve devletiyle, yukarıda saydığım bütün ''bir başka ülkeleşmelerden'' farklı olarak, bu ihraca karşı çok açık ve çok korunaksız. Çünkü bu ihracın, maaelesef devletimizin en kritik kurum ve konumlarında misyonerleri var. Bu rejim ihracının çok ciddi bir medya gücü desteği var. Bu rejim ihracı tehdidinin çok ciddi bir uluslararası destek devşirme gücü var. En kötüsü, bu rejim ihracına kapılarımızı açacak sinir uçlarımızı çok fazla şekilde deşifre ediyoruz. Milletçe psikolojimiz, neye nasıl tepki vereceğimiz, ne şekilde nerelere yönlendirilebileceğimizi çok iyi bilen güçler var.

Türkiye'nin İsrailleşmesinden bahsediyorum. Türkiye, çok ciddi şekilde İsrailleşme tehdidi altındadır. İsrail, bölgemizdeki en etkili, en tehlikeli rejim ihracatçısıdır. 1990'lı yıllarda İsrailleşme yaşadığımız için de bu diğer bütün rejim tehditlerinden daha muhtemel ve daha potansiyel bir tehdittir.

Kürtlerin sıkıntılarının istismarı üzerine kurulan PKK, bugünlerde Türkiye'yi hızla İsrailleştirme projesine hizmet ediyor. Bugünlerde, sivil, kadın, çocuk demeden öldürecek kadar alçalmış canavarların, ''halkımız, haklarımız vs''  kıvırtmalarına dikkatli bakın. Ama bilin ki bu pis oyunun tek aktörü PKK değil.

O yüzden bugünlerde bizi Kuzey Irak'taki insanlara karşı kışkırtmaya çalışan manşetlere, seslere daha dikkatli bakın. Bugünlerde bizi Kürtlere karşı kışkırtmaya çalışanlara daha dikkatli bakın.

Bugünlerde, olağanüstü hal, sıkıyönetim, savaş ilan edelim, mahalle basalım diyenlerin yüzlerine iyi bakın. Birçoğunun arkasındaki gölgeliklerde Türkiye'yi İsrailleştirme misyonlerlerini göreceksiniz.

Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük İsrail'e benzetmektir

İsrail, bize en büyük kötülüğü yapmak istiyor. Bu sır değil. İsrailleştirme tetikçilerinin faaliyetleriyle İsrailin rejimini kabul etmeye hazır hale getiriliyoruz gün be gün... İsrail, bizi kendisine benzetiyor. Siyaset kültürünü, sorun çözme yöntemlerini ihraç ediyor. Öfkesini, nefretini ihraç ediyor. Her şehit cenazesiyle, her bombayla adalet duygumuzu, kardeşlik anlayışımızı, vicdanımızı, umudumuzu, geleceğimizi biraz daha karartıyorlar.

Bizi, ''inceldiği yerden kopsun'' , ''ne olacaksa olsun'' noktasına zorluyorlar.

Özbeklerle Kırgızlar, birbirlerini nasıl kesiyor sanıyoruz... Hutu ve Tutsiler birbirlerini nasıl katlettiler sanıyoruz. İsrail'de, ABD'de yığınlar savaşçı şahinlerin peşine nasıl takılıyor sanıyoruz... Bize cinnet yaşatmaya çalışıyorlar. Her türlü deliliğe, çılgınlığa hazır hale getirmeye çalışıyorlar.

OHAL'de yeşeren mikroplar bütün ülkeyi hasta eder

Türkiye'nin doğusu, Cumhuriyetin büyük bölümünde olağanüstü yönetimlerle yönetildi. Tamiri kuşaklar süren yeni acılar, yeni yaralar yaratmaktan başka neyi çözdü de bugün buna yeniden dönme savunulabiliyor. Terör olaylarını siyasi açıklamalara meze yapanlar, PKK'ya birkaç eylemle Türkiye'de rejim ve siyaseti şekillendirme gücü bahşettiklerinin farkında mı?

Olağanüstü haller, çılgınların, maceraperestlerin, hastalıklı ruhların, çetelerin, her türlü virüsün neşet ettiği ortamlardır. Olağanüstü halin düzen görüntüsü sahte bir görüntüdür. Yalandır. Dahası, Olağanüstü halin ürettiği mikroplar, çok geçmeden o bölge dışında çıkıp bütün ülkeyi devleti sarar. Bunu defalarca yaşadık. Bu kadar mı balık hafızalıyız?

Olağanüstü hal bölgesinde semiren çetelerin ülkenin en üst en hassas kurumlarına bile çöreklendiği 1990'lı yılların Türkiye ve İsrail'in birbirine en yakın olduğu yıllar olması boşuna değil. İsrail şahinleri, bizim derinler ve PKK konsorsiyumu ile ilk defa karşılaşmıyoruz. Bu şeytan üçgeninin istediği istikamette gitmek kadar büyük hata olamayacağını öğrenmiş olmamız lazım.

ABD'nin art arda gelen terör saldırılarından sonra Ortadoğu'ya topyekün savaşa sokulması sürecinde onlarca ''The Israelization of The United States (Amerikanın İsrailleştirilmesi)'' yazısı okudum. Hatta bu tabiri kullanan İsrail gazeteleri bile oldu. Biz, Amerikan halkını bu basit oyunlara gelip savaşı destekledikleri için yıllarca eleştirdik.  Akıl tutulması yaşayan, duygularına yenilecek, medyanın manipülasyonlarına aldanacak her halkın yaşayacağı bir akıbet yaşadı Amerikan halkı. Çok ağır bedeller ödediler, ödemeye devam ediyorlar.

Türkiye, çok ciddi bir rejim ihracı tehdidiyle yüzyüze. Türkiye İsrailleştirilmek isteniyor. Birileri, sadece onlarınkine benzeyen bir rejimimiz olduğunda onlarla müttefik olacağımızı çok iyi biliyor çünkü. Bizim, geçmişteki gibi terör karşısında galeyana gelip böylesi bir rejime dönüşmeyi destekleyeceğimizi hesaplıyorlar. Bari bu kez yanıltalım onları... Gün, kardeşliğe, demokrasiye ve hukuka sahip çıkma günüdür.

İsrailleşme tehlikesinin farkında mısınız?

http://www.haber7.com/haber/20100623/Turkiyenin-Israillesmesi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.