Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

29 Nisan 2024, 12:11:21

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 112
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 87
Total: 87

Peygamber Efendimizin çok çarpıcı 'mal senin, borç benim' cömertliği-Ahmed Şahin

Başlatan kilimanjaro, 08 Şubat 2012, 11:47:23

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

O, hayatı boyunca hep yoksulu, zayıfı, kimsesizi kollamış, bu uğurda verdiği fedakârlık örnekleri de muhteşem bir misal olarak tarihin şeref levhalarına geçmiştir.

Nitekim yardım edemediği yoksulun borcunu üzerine alma gibi hiçbir yöneticide görülmeyen emsalsiz bir muhteşem örneği de siyere böyle geçmiştir. Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle hazırladığımız 'Peygamberimizle Yaşamak' kitabından arz ediyorum bu tarihî 'mal senin, borç benim' sünnetini.

O'nun ideali insanlığa hizmet etmekti. Yoksa insanlığı kendisine hizmet ettirmek değildi. O sebeple eline geçeni yemez yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olur, üzüntüsüyle de üzülürdü.

'Müslümanların derdiyle dertlenemeyen bizden değildir!' sözünü de O söylemişti.

Nitekim bir müddetten beri biriktirdiği imkânını yine dağıtmak istiyordu miskin derecesindeki yoksullara. Çevresine münadiler göndermiş, sesleniyorlardı Medine sokaklarında miskin derecesindeki yoksullara:

-Resulüllah, mescidinde miskinleri beklemektedir. Acil ihtiyaç içinde olanlar gelip hisselerine düşeni alsınlar!..

Az sonra mescidin önünde en alt derecedeki yoksullar toplanmış, kasıp kavuran ihtiyaçlarını bir ölçüde karşılayacak imkâna kavuşacak olmanın sevincini yaşıyorlardı.

Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri şöyle bir gözden geçirdikten sonra elindeki mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini verirken şefkat dolu tebessümlerle mutluluğunu açıkça belli ediyordu. Mutluydu. Çünkü en büyük sevincini yoksula yardım ederken duyuyordu. İşte o anda da ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu. Nihayet elindeki imkân bitti, mevcut ihtiyaç sahiplerine de yetti. Demek ki hesap iyi yapılmıştı.

Ne var ki çok geçmeden koşar adımla uzaktan gelen bir bedevi görüldü. Adam ufkuna doğru bakarak gelirken nefes nefese söyleniyordu:

-Yardım dağıttığınızı duydum, onun için koştum, ama yine de yetişemedim. Zaten ben hep böyle şanssızın biriyim. Şefkat ve merhamet menbaı sordu:

-İhtiyacın çok mu fazlaydı?

Saymaya başladı ihtiyaçlarını. Hepsi de zaruri ihtiyaçtı. Ama Resulüllah'ın da imkânı bitmiş, elinde avucunda olanı tümüyle vermiş, tek dirhemi bile kalmamıştı. Efendimiz dikkatle baktı yoksul adamın üzgün yüzüne. Sonra beklenmeyen açıklamasını yaptı:

-Üzülme, ihtiyaçlarını yine alacaksın, hem de hiçbirini eksik bırakmadan!

- Nasıl olacak bu diyerek heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basarak konuştu:

-Şimdi buradan dükkânların bulunduğu yere doğru yürü, ihtiyaçlarını nerelerde bulursan al, satıcılara da de ki:

- Mal benim, borç Resulüllah'ındır! Ödemeyi Resulüllah yapacaktır.

Adam önce şaşırdı. Sonra Efendimiz'in ısrarı karşısında toparlanarak sevinçle çarşının yolunu tuttu. Alacaklarının hesabını yaparak sevinçle gidiyordu..

Olayın şahidi olan Hazreti Ömer, fedakârlığın bu kadarını fazla buldu. Düşüncesini dile getirmekten kendini alamayarak dedi ki:

-Ya Resulallah! Sen gücünün yettiğiyle mükellefsin. Elinde olanı tümüyle verdin, geriye bir şey kalmadı, neden bu sefer de yardım edemediğin yoksulun borçlarını yükleniyorsun? Bu kadarı da fazla değil mi?.

Bu sözlerden hiç de memnun olmayan Resulüllah'ın yüzündeki tebessümün kaybolduğu görüldü. Halbuki o ana kadar çok mutluydu. Sanki güller açmıştı mübarek yüzünde. Tebessümü hiç eksik olmuyordu. Yoksula yardım etmenin tarif edilemez mutluluğunu yaşıyordu. Bunun üzerine oradaki masum bakışlı bir sahabe söze karıştı:

-Ya Resulallah, dedi, Sen Ömer'e bakma! Ver, ver, arşın sahibi Allah Sana yine verir, Seni boş bırakmaz!.

Bu sırada 'ver ver' sözünden o kadar memnun oldu ki, tebessümü tekrar yüzünde belirdi.

Verme konusundaki ölçüsünü de şöyle dile getirdi:

-Hiçbir şeyi olmayan, çorbasının suyunu çoğaltsın, onu da bulamayanların imdadına bir tas sulu çorba ile koşsun, yine yoksullara ilgisiz kalmasın!

1441. Kutlu Doğum yıldönümünde bu muhteşem olayı bir daha hatırlayarak diyoruz ki:

-Fa'tebirû ya ülil ebsar! (Düşünün ey basiret sahipleri!)

Yarın: Cömertle cimrinin farkları!

a.sahin@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1241304


Cömert ile cimrinin farkları!.., Ahmed Şahin, Zaman

Cömert kimse, Allah'ın kendisine ihsan ettiği imkândan ikramda bulunup iyilik eden kimse demektir.

Cimri ise Allah'ın kendisine ihsan ettiği imkândan ikramda bulunmayıp hep kendi nefsini düşünen bencil kimse demektir.

İkisi arasında sadece kullar yanında değil, Allah indinde de Resûlullah yanında da büyük farklar vardır.

Efendimiz (sas) Hazretleri, cömertleri övüp cimrileri zemmettiği hadisindeki şu tarif fevkalade düşündürücüdür:

- Cömertlik kökü Cennet'te olan bir ağaçtır ki; onun dalına tutunanlar nihayetinde kökün bulunduğu Cennet'e ulaşırlar.

- Cimrilik de kökü Cehennem'de olan bir ağaçtır ki; onun dalına tutunanlar da nihayetinde kökün bulunduğu Cehennem'e ulaşırlar.

Efendimiz'in aziz torunu Hazreti Hasan (ra) da cömertlik konusunda şöyle hatırlatma yaparak der ki:

- Kul, cömertlik örneğini Allah'tan almalıdır. Allah kendisine ihsan ettikçe o da ihtiyaç sahiplerine ihsanda bulunmalı, kendisine gelen ikramı kendisi de yoksula ulaştırmayı görev bilmelidir.

Hz. Musa'nın ümmetinden olan Karun, çok zengindi. Ama çok da cimriydi. Cimriliğinin gerekçesini şöyle izah ediyordu:

- Ben bu serveti kendi kabiliyetim ve alın terimle kazandım, kimseye bir şeyler vermek zorunda değilim!.. Karun'un bu iddiasını Rabb'imiz Kur'an'ında, cimrilere örnek olarak anlattı da:

- Sakın siz de, servetiyle yerin dibine batan Karun gibi cimri olmayın, uyarısında bulunmuş oldu.

Bundan dolayı, 'Kim cimrilik ederse Karun'a benzemiş olur; kim de cömertlik ederse Hazreti Resûlullah'a tabi olmuş sayılır' sözü meşhur olmuştur.

Hacca giden bir zat, yolu üzerinde uğradığı İmam-ı Azam Hazretleri'ne bir çuval dolusu ayakkabı hediye etmişti. Ertesi gün onu çarşıda oğlu Hammad'a ayakkabı alırken görenler:

- Ya İmam dediler, daha dün size çuval dolusu ayakkabı hediye etmişlerdi, bugün oğlunuza ayakkabı alıyorsunuz?

- Hepsini de dağıttım, bir tane dahi kalmadı, dedikten sonra bu konudaki bir âdetini şöyle anlattı.

- Resûlullah Efendimiz, birine hediye verirken yanında bulunanları da mahrum bırakmaz, onlara da hediyeden hisse verirdi. Ben de o yüzden hediye verdiklerimin yanındakileri de mahrum bırakmayıp onlara da verdiğimden oğlum Hammad'a ayakkabı kalmadı.

İmam-ı Azam Hazretleri, bu âdetinin bir başka sebebini de şöyle açıklar.

- Biri bana ikramda bulunursa ben ona daha üstünüyle karşılık vermek isterim. Çünkü selam ayetinde, "Size biri selam verirse siz de o selama daha güzeliyle karşılık verin." buyrulmaktadır. Ben de bize verilen hediyelere, daha fazlasıyla karşılık vermeyi kendime âdet edindim. Bu anlayışımdan dolayı da bana verilen bende kalmaz, daha fazlasıyla başkalarına da ulaştırmaya gayret ederim.

Yoksul bir hanım, Aişe validemize hediye göndermişti. Validemiz, bu hediyeyi kabul etmeyip sahibine geri iade etti. Durumu duyan Efendimiz sordu:

- Aişe neden hediyeyi kabul etmeyip sahibine geri iade ettin?

- Gönderen benden daha muhtaçtı da ondan, dedi Aişe validemiz. Bunun üzerine Efendimiz'in yol göstermesi şöyle oldu:

- Sen önce gönderilen hediyeyi kabul et, sonra daha fazlasıyla karşılık ver, yardımda bulun, sevgi, saygını böyle göster.

Çevremize iyilik edip ikramda bulunma konusunda yapılan bir tespit de şöyle ifade edilir:

- Rabb'imiz cömerttir, cömert insanda zatına mahsus cömertlik sıfatını görünce onu sever, ona cömertliğine layık ihsanda bulunur, malının bereketini çoğaltır, kazanma meşakkatini azaltır. Cimriyi ise Rabb'imiz sevmez, çünkü cimride zatına ait sıfattan işaret göremez, malının bereketini azaltır, kazanma meşakkatini de artırır.

Bundan dolayı maneviyat büyüklerinin tavsiyeleri hep aynı olmuştur:

- Ey Allah'ın kulları! Allah sizde kendine ait cömert sıfatını görsün de sizi sevsin, sevsin de kazancınızın meşakkatini azaltsın, bereketini artırsın. Cennet'te cömertlerle birlikte olmaya layık görsün...

Bu temenniye ancak 'elf-ü elf-ü amin' denir, başka değil.

a.sahin@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1241907&title=comert-ile-cimrinin-farklari
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.