Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Konular - Avukat

#1


Kayseri'de 130 avukat, Hz. Muhammed'le ilgili hakaret içeren ifadeler kullandığı gerekçesiyle "Ekşi Sözlük" adlı internet sitesi hakkında suç duyurusunda bulundu.

Kayseri Baro Başkanı Fevzi Konaç, suç duyurusunda bulunmadan önce adliye önünde yaptığı açıklamada, "Ekşi Sözlük" adlı internet sitesinde, Hz. Muhammed'e hakaret içeren birtakım ifadeler yer aldığını belirterek, "Tüm Türkiye kamuoyundan gelen tepkiler üzerine bu ifadeler siteden kaldırılmıştır" dedi.

Sözkonusu internet sitesi hakkında, baro adına değil, şahsı ve avukatlar adına suç duyurusunda bulunacaklarını dile getiren Konak, Müslümanları tahrik etme amacıyla konulan bu ifadelerin üzüntü verici olduğunu söyledi.

Anadolu'da inanan, inanmayan tüm insanların bin yıldır barış ve hoşgörü içinde yaşadığını vurgulayan Konaç, "Hiç kimsenin bir başkasının dini değerlerine küfretme hakkı yoktur, böyle bir özgürlüğü asla kabul edemeyiz. Hele hele yüzde 99 Müslümanların yaşadığı bir ülkede İslam peygamberi ve hepimizin 'anam babam sana feda olsun Ya Resulallah' diyecek kadar sevdiği Allah Resulüne hakaret edilmesine asla razı olmayız" dedi.

Açıklamanın ardından, 130 avukatın imzasının yer aldığı suç duyurusu dilekçesi savcılığa sunuldu.

http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/avukatlardan-eksi-sozluk-hakkinda-suc-duyurusu-31.07.2013-547820?ref=manset-9
#2
http://www.youtube.com/watch?v=zlmGl03yN9Q#ws

İsrail askerlerinin polis aracına taş atan 5 yaşında bir çocuğu göz altına almasına dair kaydedilen amatör kamera kaydı izleyenlerin büyük tepkisini çekiyor.

Görüntüler Batı Şeria'daki El Halil şehrinde kaydedildi. Bir gün önce polis aracına taş attığı görülen 5 yaşındaki bir Filistinli çocuk 6 tane İsrail askeri tarafından gözaltına alınmak istendi. Çocuğun yakınlarının itirazlarına rağmen çocuğu götürmekte ısrar eden askerlere mahalleli de tepki gösterdi. Çocuğun babasının itirazına aldırış etmeyen askerler çocuğu, babası ile birlikte bir askeri araca bindirerek ifadelerini almak üzere bölgeden götürdü.

Amatör bir kamera tarafından kaydedilen olayın görüntüleri ise büyük tepki çekiyor.

http://www.zaman.com.tr/dunya_5-yasindaki-cocugu-gozaltina-aldilar_2109781.html
#3


Antalya Finike'de Gezi Parkı'ndaki olayların ardından protesto eylemlerine tencere-tava çalarak destek veren 86 yaşındaki Sevim Uysal ve 29 yaşındaki Yavuz Denizer'e gürültü yaptıkları gerekçesiyle Kabahatler Kanunu'na göre idari para cezası kesildi.

Avukat Kadir Çetinkaya, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'e 'Kabahatler Kanunu'na muhalefet' suçundan 88 lira para cezası kesilmesi üzerine Finike Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliği'ne itiraz dilekçesi verdi. Avukat Çetinkaya, bu işlemin yasaya aykırı, müvekkillerinin eylemininse demokratik hak olduğu görüşünü dile getirdi.

Avukat Çetinkaya verdiği itiraz dilekçesinde, eylemin tüm ülke genelinde her gün saat 21.00'de yapıldığını hatırlatarak, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'in de kendi evlerinde tencere-tava çalarak eyleme katıldığını vurguladı.

Eylem sonrasında sivil polislerin müvekkillerinin evlerine gelerek para cezası keseceklerini bildirdiğini hatırlatan Çetinkaya, tüm itirazlara rağmen polisin tutanak düzenleyerek idari para cezası kestiğini vurguladı.

Tencere- tava çalma eyleminin protesto niteliğinde olduğuna dilekçesinde yer veren avukat Çetinkaya, yapılan işlemin yasaya aykırı, eyleminse demokratik hak niteliğinde olduğunu savundu. Tencere-tava çalmanın bir nevi ifade ve düşünce özgürlüğü olduğuna değinen Çetinkaya, enstrümantal bir müzik şeklinde ortaya çıkan tencere-tava çalmanın hiçbir yasa hükmünü ihlal edecek nitelikte bir eylem olmadığını kaydetti.

Demokratik haklara dayanan eylemin hiçbir şekilde başka kişi ya da kişileri rahatsız edecek nitelik taşımadığına dilekçesinde yer veren Çetinkaya, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'in böyle bir kastı olmadığını, saat 21.00 sıralarındaki herhangi bir sesin çevreyi rahatsız etmesinin de mümkün olmadığını savundu. Finike Limanı içerisindeki bazı işletmelerin saat 03.00'e kadar müzik yayını yaptığını dilekçesinde hatırlatan Çetinkaya, kesilen cezanın objektiflik ilkesinden uzak olduğunu belirtti. Avukat Çetinkaya, cezanın iptal edilmesini talep etti.

"Kesilen ceza hukuka aykırı"

Sevim Uysal, sivil polislerin gürültü yaptığı gerekçesiyle evine gelerek 88 lira ceza yazdığını belirtti.

Uysal, "Ben de eylem yapan herkes gibi demokratik hakkımı kullandım. Turistik bir bölgede yaşadığımız için geç saatlere kadar müzik yayını yapılıyor. Evim hemen Finike Limanı'nın yanında. Buradaki işletmeler saat 03.00'e kadar yüksek sesle müzik yayını yapıyor. Herkesin uyuduğu sırada müzik yayını yapan işletmeler hakkında herhangi bir işlem yapılmazken, benim saat 21.00'de tencere-tava çalmam gürültü sayılıyor. Yapılan uygulama kesinlikle hukuka aykırı. Bu nedenle itirazda bulundum" diye konuştu.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/07/05/tencere.tava.calan.86.yasindaki.nineye.ceza/714354.0/index.html
#4
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E:2010/11378
K:2011/602
T:24.01.2011

Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 24.1.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YEREL MAHKEME KARARI

T.C.
ANKARA
7. TÜKETİCİ MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2009/740 Esas
KARAR NO : 2010/211

HAKİM : İ.K. 34610
KATİP : S.Y. 96496

DAVACI : A. ÖZMEN - ......./ANKARA
VEKİLİ : Av. M. ALBAYRAK - ...../ANKARA
DAVALI : T.HALK BANKASI A.Ş. - Genel Müdürlük Söğütözü-ANKARA
VEKİLİ : Av. S.A. ATASAYAR - ........./ANKARA

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 23/11/2009

Yapılan yargılama sonucunda;
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesi ve yazılı beyanlarında; müvekkili Abdullah Özmen'in dava dışı asıl borçlu Gürkan Kalkan ile banka arasında imzalanan Konut Kredisi Sözleşmesinin kefili olduğunu, asıl borçlunun ödeme güçlüğü çekmesi üzerine bankanın müvekkili olan kefil hakkında Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2009/11765 e sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, müvekkilinden 70.930,94-TL talep edildiğini, müvekkilinin sözleşmeye olan kefaletinin adi kefalet hükmünde olduğunu ,bu nedenle takip koşulunun oluşmadığını, açılan davanın haksız olduğunu, icra takibinden borçlu olmadığının tespiti ile %40 icra inkar tazminatı ve yargılama giderlerinin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı banka vekili cevap dilekçesi ve savunmalarında; dava dışı Gürkan Kalkan ile müvekkil banka arasında Konut Kredisi Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeyi davacının müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, kullanılan krediden kaynaklı borç kapatılıncaya kadar malikin talebi ile anılan sözleşmeye konu taşınmaz üzerine müvekkili bankanın ipotek tesis ettiğini, muaccel hale gelen borç nedeni ile dava dışı borçlu Gürkan Kalkan ve davacı aleyhine icra takipleri başlatıldığını, takiplere ilişkin ödeme emrinin 22.07.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, davacı tarafından takibe itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini, müvekkili banka tarafından yapılan işlemlerin kötü niyetli olmadığını, bu nedenle müvekkili bankanın takip miktarı kadar alacaklı olduğunun sabit olduğunu, açılan davanın haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

YARGILAMA GEREKÇE :
Dava, konut kredisi sözleşmesinde kefil hakkında başlatılan icra takibinde takip koşulu oluşmadığından dolayı menfi tespit ve kötü niyet tazminatı istemine ilişkindir. (4077 s.K.md. 1, 2, 3, 10,10.b, 23, 30 B.K. 72/3 md.) Konut Kredisi Sözleşmesi örneği, ihtarnameler, icra dosyaları, ödeme planı, bilirkişi raporu ve diğer belgeler dosyada mevcuttur.
Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasının incelenmesinde; alacaklının T.Halk Bankası A.Ş., borçlunun (kefil) Abdullah Özmen, asıl alacağın 69.209,70-TL, faizin 1.550,30-TL, 93,42-TL masraf, 77,52-TL %5 BSMV olmak üzere toplam 70.930,94-TL için icra takibi başlatıldığı, ana paraya takip tarihinden itibaren %28,80 yıllık faiz ve faize %5 BSMV uygulandığı takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2008/16452 E sayılı icra dosyasının incelenmesinde; alacaklının T.Halk Bankası A.Ş., borçlunun GK İnş. Peyz.İth. İhr. Tur. Tic. ve San. Ltd. Şti ve Gürkan Kalkan olduğu, asıl alacağın 89.989,11-TL, 6.479,22-TL faiz, 140,00-TL iht.vekalet ücreti, 323,96-TL (%5) BSMV ücreti olmak üzere toplam 96.932,29-TL için icra takibi başlatıldığı, ana paraya takip tarihinden itibaren %72 faiz ve faize %5 BSMV uygulandığı, takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.
4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 1.maddesinde bu Kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemler almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemek olduğu, 2.maddesinde bu Kanunun 1.maddesinde belirtilen amaçla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birinin oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsadığı belirtilmiştir.
Bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiler tüketicidir (4077 s.K.m.3/e). Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya kamu tüzel kişileri de satıcı sayılır (4077 s.K.m.3/g). Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem tüketici işlemi sayılır (4077 s.K.m.3/
h).
Mevcut davada taraflar arasındaki ihtilaf, Konut Kredisi Sözleşmesi nedeniyle verilen kefaletten kaynaklanmakta olup, (4077 s.K.m.10/A, 10/B, 8.fıkra) davacı taraf Konut kredisinin kefili olup, taraflar arasındaki asıl sözleşme ilişkisi tüketici işlemi mahiyetindedir.
Bu nedenle asıl sözleşmenin ferisi olan kefaletten kaynaklanan ilişki de tüketici işlemi mahiyetinde olup, Tüketici Mahkemesi bu tür ihtilaflarda görevlidir (4077 s.K.m.1, 2, 3, 10, 10/B, 23, 30).
Taraflar arasında yapılan sözleşme icra takibi ve takibin kesinleştiği borç miktarı ve diğer hususlarda ihtilaf bulunmamaktadır. Sorun takip tarihi itibariyle kefil yönünden icra takip koşulunun oluşup oluşmadığı konusundadır.
Tüketici Kredi Sözleşmesinin incelenmesinde asıl borçlunun Gürkan Kalkan, kefilin davacı Abdullah Özmen olduğu, toplam 70.000,00-TL konut kredisi çekildiği, 120 ay vade yapıldığı, aylık faiz oranının 1,8 ve yıllık %21,60 olarak kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Kredinin 26., 27., 28 ve 29. Taksitlerinin ödenmemesi üzerine banka tarafından Beypazarı Noterliğinin 13.05.2009, 3929 yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edildiğini, asıl borçlu ve kefilden kalan taksitlerin muaccel hale geldiği belirtilerek toplam 70.035,60-TL borcun ödenmesi için ihtar yapıldığı anlaşılmıştır.
Yapılan ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine banka tarafından asıl borçlu Gürkan Kalkan hakkında 29.06.2009 tarihinde Ankara 22 İcra Müdürlüğünün 2009/2514 E sayılı icra dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle takip başlatılmıştır. Yine banka tarafından davacı kefil hakkında tahsilde tekerrür olmamak üzere Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmış ve takip kesinleşmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Koruması Hakkındaki Kanunun 10/B, 8. Fıkra hükmünde yapılan düzenlemede "...kullanılan finansmanın teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde konut finansmanı kuruluşu ASIL BORÇLUYA VE DİĞER TEMİNATLARA BAŞVURMADAN KEFİLDEN BORCUN İFASINI İSTEYEMEZ, aynı maddenin 5. Fıkrasında yapılan düzenlemeye göre konut finansman kuruluşu geri ödemelerin yapılmaması halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa bu hak ancak tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksiti ödemede halinde temerrüte düşmesi halinde kullanılabilir...." Bu hakkın kullanılabilmesi için en az bir ay süre verilerek muaccelliyet uyarısında bulunması zorunludur.
Yasada yapılan bu açık düzenlemeye göre tüketici kredilerinde verilen şahsı teminat adi kefalet niteliğindedir. Asıl borçluya başvurmadan kefil hakkında dava açılması veya takip yapılması mümkün değildir. Bu husus takip koşulu veya dava şartıdır. Kredi için rehin verildi ise öncelikle rehnin paraya çevrilmesi zorunludur. Sonuç olarak asıl borçlu hakkında yapılan takip ACİZ VESİKASINA BAĞLANMADAN VE REHİN PARAYA ÇEVRİLMEDEN KEFİL HAKKINDA İCRA TAKİBİ YAPILMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bu husus dava şartıdır. Bu nedenle hakim tarafından resen dikkate alınır. (Aynı görüşte HGK'nın 22.02.2008,13-160/147; 13 HD, 06.10.2008 , 4057/11201 sayılı kararla ) Dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, bilirkişi kurulu raporlarında; dava dışı Gürkan Kalkan ile banka arasında 15.02.2007 tarihli 70.000,00-TL bedelli ve 120 ay vadeli Konut Kredisi Sözleşmesi imzalandığını, davacının bu sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imza attığını, kredi taksitlerinin 26 ila 29. taksitlerinin ödenmemesi üzerine banka tarafından asıl borçlu ve kefile noter ihtarnamesi keşide edildiğini ve asıl borçlu hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi için kefil hakkında tahsilde tekerrür olmamak üzere Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 e sayılı dosyasında 69.209,70-TL asıl alacak ve ferileri olmak üzere toplam 70.930,94-TL için icra takibi başlatıldığını, konut kredisinde verilen kefaletin adi kefalet hükmünde olduğunu, asıl borçlu hakkında takip yapılıp sonuçsuz kalmadan kefile müracaat edilemeyeceğini, takip koşulunun oluşmadığını bildirmişlerdir.
Bilirkişi raporu dosya kapsamı ve delil durumuna uygun olup, bu nedenle davalı bankanın itirazları red edilmiştir.
Davacı konut finansmanı sözleşmesinin kefili olup kefalet adi kefalet hükmündedir. Asıl borçlu hakkında takip yapılıp bu takibin sonuçsuz kaldığı, bu nedenle alacağın aciz vesikasına bağlandığına yönelik dosyaya herhangi bir delil sunulmamıştır. Borçlu hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle başlatılan icra takibi halen devam etmektedir. Esasen bu satış işlemi gerçekleştirildiğinde kredi borcunun önemli miktarda tahsilatının gerçekleşeceği, kalan tutar için rehin açığı belgesi alındıktan sonra asıl borçluya diğer menkul ve gayrimenkuller yönünde müracaat edilebileceği ve bu şekilde takip yapılacağı açıktır.
Dosya içerisinde toplanan tüm deliller, kredi sözleşmesi, noter ihtarnameleri, icra takip dosyaları, ödeme kayıtları ve tüm dosya içeriğine göre davacının konut kredi sözleşmesinin kefili olduğu verilen bu kefaletin adi kefalet hükmünde olduğu, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun talep edilemeyeceği, bu hususun takip koşulu (veya dava şartı) olduğu, takip tarihi itibariyle ön şartın yerine gelmediği, bu aşamada kefil hakkında icra takibi yapılmasının mümkün olamayacağı, asıl borçlu hakkındaki takip sonuçsuz kaldığında ve borç aciz vesikasına bağlandıktan sonra kefile müracaat edilebileceği anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne, icra takip tarihi itibariyle takip koşulu oluşmadığından bu aşamada istenen borçtan davacının borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf bu davada %40'tan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı talep etmiştir.
Davalı banka yapılan icra takibinde haksız olmakla birlikte kötü niyetli sayılamayacağından davacı tarafın bu talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Feri nitelikteki bu talebin reddedilmesi nedeniyle davacı taraf aleyhine masraf ve ücreti vekalet hükmedilmemiştir. (13 HD. 08.06.2006, 7251/9417 )
Anlatılan nedenlerle,
HÜKÜM:
1-DAVANIN KISMEN KABULÜNE,
2-Davacı taraf (kefil) için takip koşulu oluşmadığından Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasında başlatılan takipte takip tarihi itibariyle (bu aşamada) BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
3-Davacı hakkında yapılan icra takibinin İİK 72/5 maddesi uyarınca DERHAL
DURDURULMASINA, hüküm kesinleştiğinde icranın ESKİ HALE İADESİNE,
4-Davalı taraf yapılan takipte haksız olmakla birlikte kötü niyetli kabul edilemeyeceğinden, davacı tarafın yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatına ilişkin talebinin REDDİNE,
5-Davacı tarafından yapıldığı anlaşılan 12,50-TL dava açma, 5,00-TL tebligat ücreti, 400,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 417,50-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı taraf kendisini bir vekil marifetiyle temsil ettirmiş olduğundan A.A.Ü.T. 3.12 mad. uyarınca takdiren 7.300,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
8-Davalı T.Halk Bankası A.Ş. 492 s.K. 13/j hükmü uyarınca harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli karar tebliğinden itibaren 15 günlük temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 13/05/2010
#5
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2010/2-649
K:2010/683
T:22.12.2010

("... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı-davacı eş ve müşterek çocuk için 28.09.2006 tarihli oturumda ara kararı ile takdir edilen tedbir nafakası nihai hükümle kaldırılmadığına göre verilen bu nafakaların boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam edeceğinin tabi ve infazının mümkün bulunmasına göre davalı-davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç 27.01.2004 doğumlu müşterek çocuk T'ın Türk Medeni Kanununun 182. ve 336/2. maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır.
3-Davalı-davacı yoksulluk nafakası isteğinde de bulunmuştur. Bu istekle ilgili olumlu ya da olumsuz bir hüküm verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır...")
gerekçesiyle hüküm bozma kapsamı dışında kalan bölümleri yönünden yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmış; yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı-karşı davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava boşanma ve velayet, karşılık dava ise boşanma, velayet, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir.
Davacı-karşı davalı vekili, tarafların fikren uyuşmamaları nedeniyle doğan sorunlarla evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini, davalının başka bir kişi ile evden ayrılmasıyla fiilen ayrı yaşamaya başladıklarını beyanla ortak hayatın sürdürülmesi kendisinden beklenemeyecek derecede sarsıldığından tarafların boşanmaları ile tarafların çocuğunun velayetinin davacı babaya verilmesini istemiştir. Davalı-karşı davacı vekili, yaşının küçük olmasından faydalanan davacı tarafından cinsel ilişkiye zorlandığını, hamileliğinin fark edilmesi ile aileler tarafından evlendirildiklerini, ancak davacının ortak konut temin etmediği gibi evlilik birliğinin devamı süresince üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmemesi nedeniyle evi terk ettiğini belirterek boşanmalarına karar verilmesini, çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, maddi ve manevi tazminat ile nafakaya hükmedilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemenin, davalı-karşı davacı A Ş'nin evlilik birliği devam ederken başka bir kişi ile kaçmak suretiyle evi terk etmesi şeklindeki ağır kusuru nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve annenin çocuğunu terk ederek evden ayrılması nedeniyle tarafların çocuğunun velayetinin babaya bırakılmasına, davalı-karşı davacının davasının reddine ilişkin kararı, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçe ile kısmen bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler de tekrarlanmak suretiyle ve yoksulluk nafakasının reddi hakkında açıkça hüküm kurulduğu gerekçeleriyle velayet ve yoksulluk nafakası yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı-karşı davacı kadın vekili getirmiştir.
I-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (2) numaralı bendinde yer alan, tarafların çocuğunun velayetine ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların çocukları T'ın velayetinin babaya verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; velayet, ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu noktada; çocuğun, eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunan ana ve babanın, sayılan tüm bu unsurlar yönünden çocuğa örnek teşkil etmeleri, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tüm önlemleri almaları gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bilindiği üzere; ergin olmayan çocuk ana babasının velayeti altındadır. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ancak boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte evlilik birliği sona erdiğinden velayetin beraberce kullanılma olanağı kalmamaktadır.
Bu durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 336. maddesi uyarınca, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmiş ise hakim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.
Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Bu nedenle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, tarafların çocuğunun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği hususları da mutlaka değerlendirilmelidir.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Taraflar arasında evlilik birliğinin davalı-karşı davacı annenin ağır kusuru ile son bulduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmadığı açıktır.
Ne var ki, 27.01.2004 doğumlu T'nin yaşı dikkate alındığında annenin yakınlığına ve şefkatine muhtaç bir yaşta olduğu, benliğinin geliştiği bu yaşlarda ana yoksunluğunun derin izler bırakabileceği gözetilerek velayetin anneye bırakılması uygun olacaktır.
Öte yandan davalı-karşı davacı annenin çocuğa karşı kötü davranışı ve istismarı da kanıtlanamamıştır. Hal böyle olunca; çocuğun ananın bakım ve şefkatine muhtaç olması yanında, ana ile kalmasının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmelerine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı hiçbir delil bulunmadığı gibi hemen meydana gelecek bir tehlikenin varlığı da kanıtlanamadığından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 182, 136/2.maddeleri uyarınca küçüğün babanın velayetine bırakılması çocuğun yararına olmadığına göre, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamının velayete ilişkin (2)numaralı bendine uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (3) numaralı bendinde yer alan, yoksulluk nafakasına ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi konusunda mahkemece bir hüküm kurulup kurulmadığı noktasındadır. Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. maddesinde belirtilmiştir.
Buna göre; hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural HUMK'un 389.maddesinde de tekrarlanmıştır.
Yine, HUMK'un 381. maddesi, kararın tefhiminin en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur hükmünü amirdir.
Bu hüküm yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yukarıda belirtilen ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için hükmün çok açık biçimde yazılması gerekir ve hüküm sonucu hükmün esasıdır. Hüküm sonucunun yöntemine uygun olarak düzenlendiğinden bahsedilebilmesi için hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, talep sonuçlarından her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara tanınan haklar ile yüklenen borçlar birer birer açık ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmelidir. Bunun yanında, hüküm sonucu infaz edilebilir nitelikte olmalıdır.
Öte yandan uyuşmazlığın çözümünde yoksulluk nafakasına ilişkin hükümlerin irdelenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden soma da kısmen devamı niteliğinde olduğu" belirtilmektedir (Akıntürk T., Aile Hukuku 2.Cilt İstanbul 2002 s.294).
Yoksulluk nafakası mülga 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 144., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Ancak yoksulluk kavramı yasada açıklanmamıştır. Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile birlikte tarafların sosyal ve ekonomik durumları, yaşam tarzları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası oluşacak yaşam düzeyleri birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Bu nedenle yoksulluğu kişinin ekonomik ve sosyal durumuna göre belirlemek gerekir. Bununla birlikte her insanın anayasal teminat altına alınmış yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkından bahsedebilmek için karnını doyurabilecek, giyinebilecek, barınma-sağlık ve ulaşım giderlerini karşılayabilecek, gelir seviyesinde olması gerekir. Bu tür zorunlu ihtiyaçları karşılayabilecek gelir seviyesinde olmayan biri yoksul olarak nitelendirilebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 ile 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275 sayılı ilamlarında da kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Ayrıca, asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından birisidir. Anılan Kanunun 175. maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer taraftan süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için tarafın istekte bulunması gereklidir ancak bu isteğin mutlaka dava dilekçesinde bulunması gerekmez yargılama aşamasında da yoksulluk nafakası isteği dile getirilebilir. Öte yandan yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için boşanmaya karar verilmiş olması zorunludur.
Somut olayda incelenmesinde davalı-karşı davacı A Ş'nin cevap ve karşı dava dilekçesinde harç yatırmak suretiyle yoksulluk nafakası talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, asıl davanın kabulü ile davalı-karşı davacının karşı davasının reddine karar verildiği, hüküm sonucunda belirtilmiştir.
Hükmün gerekçe kısmında ise davalı-karşı davacının ağır kusuru bulunması nedeniyle lehine nafakaya hükmedilmediği açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere; davalı-karşı davacı, karşı davası ile yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş; yerel mahkemece karşı davanın tümden reddi ile yoksulluk nafakası talebinin de reddine karar verilmiş ve buna ilişkin red kararının gerekçesi açıklanmıştır. Davanın reddine karar verilmiş olması, dava dilekçesindeki tüm istemlerin reddi anlamında olup, gerekçe ile hüküm fıkrısa arasında bu konuda bir çelişki bulunmamaktadır.
O halde, Özel Daire bozma ilamının (3) numaralı bendinde yer alan belirlemenin aksine, davalı-karşı davacının karşı davasının reddi kapsamında yoksulluk nafakası hakkındaki talebinin de reddine karar verildiği, gerekçedeki açıklık ve reddin kapsamı karşısında karşı davanın reddine dair hüküm sonucunun 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 381, 388 ve 389.maddelerine uygun olduğu gerekçesine dayalı, direnme kararı isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: 1-(I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle direnme kararının çocuğun velayetinin belirlenmesine ilişkin bölümünün bozma kararında ve yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,
2-(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yoksulluk nafakasına ilişkin direnme uygun bulunduğundan, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 22.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
#6


Bingöl'de 2 yıl önce 16 yaşındaki E.A. adlı kıza tecavüz ettikleri gerekçesiyle tutuklu yargılanan 4 uzman çavuşun bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu serbest kalması, kentte tepkilere yol açtı.

Solhan İlçesi'nde 16 yaşındaki E.A., geçen ay Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, 2 yıl önce uzman çavuş Y.A. tarafından kaçırılarak cinsel istismara uğradığını, daha sonraki tarihlerde defalarca uzman çavuş Y.A. ve arkadaşları İ.Y., M.T., M.K. ve soyadını bilmediği H. adlı diğer uzman çavuşların cinsel istismar ve tecavüzüne uğradığını belirterek, söz konusu kişilerden şikayetçi oldu.

Başvurudan sonra açılan soruşturma kapsamında tutuklanan uzman çavuşlar Y.A., İ.Y., M.T. ve M.K.'nın bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması, Bingöl'de tepkilere yolaçtı. Haberi duyanlar, twitter ve facebook üzerinden birleşerek Bingöl Adliyesi önünde toplandı. Burada toplanan yaklaşık bin kişi adına konuşan İHD Bingöl Şube Başkanı Mehmetcan İnce, kararın vahim olduğunu belirterek, "Bu gün adliyenin önünde toplanmamızın nedeni, çok vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz ve dünyada hiçbir vicdanın, hiçbir felsefenin, hiçbir dinin kabul edemeyeceği, hoş göremeyeceği bir vaka. Çocuk denilebilecek çağda, yaşta olan bir insana yapılan bu zulmü, bu durumu, yani hangi mahkeme bunu yargılar da böyle faillerini serbest bırakır. Bu nasıl bir adalettir? Böyle bir adalet olmaz. Yani böyle bir çifte standart olmaz. Böyle suçun cezasız kalması düşünülmemeli" dedi.

Yapılan konuşmaların ardından kalabalık grup, slogan atarak valilik binasına kadar yürüdü. Valilik binasının bulunduğu Dörtyol Mevki'ine gelen kalabalık grup, olaysız dağıldı.

BELEDİYE BAŞKANI: LANETLİYORUM

Bingöl Belediye Başkanı Serdar Atalay, küçük bir kız çocuğuna karşı böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi ihtimalinin, insanlıktan ve ahlaktan nasibini alamamanın en açık ve en acı örneği olduğunu dile getirdi.

Atalay, "Bizi biz yapan; inancımızdan beslenen ahlakımızın, örfümüzün ve namus gibi en önemli değerlerimizin korunması ve muhafaza edilmesi, toplumu ayakta tutan en önemli etkenlerdir. Cinsel istismar gibi ahlaksızlığın en uç örneği sayılabilecek olan bu tür hadiseler, bizi derinden etkilemektedir. Bu hadiseler büyük birer faciadır, toplumun ar damarına vurulan büyük darbelerdir. Ahlak ve insanlık dışı bu tür eylemleri lanetliyor ve sanıklar hakkında devam etmekte olan yargı sürecinin, kamuoyunun vicdanını rahatlatacak şekilde sonuçlanmasını temenni ediyorum" diye konuştu.

Bakanlık'tan cinsel istismar davasına itiraz

Bingöl'de reşit olmayan kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla başlatılan soruşturma sürecini müdahil olarak takip eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nca, tutuksuz yargılamaya itiraz edildi.

Zanlılardan gelebilecek tehditlere karşı 16 yaşındaki E.A. için koruma kararı alındı.

Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in talimatıyla Bingöl'e giden ekip, 16 yaşındaki E.A'ya cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla gözaltına alınan kişilerin tutuksuz yargılanmasına itiraz etti.

Ayrıca faillerden gelebilecek tehditlere karşı çocukla ilgili koruma kararı alındı. Faillerin çocuğu tehdit etmeleri, bulunduğu yere yaklaşmaları ya da iletişim araçlarını kullanarak temas kurmaları durumunda zorlama hapis cezası verilmesi kararlaştırıldı.

E.A.'nın ifadesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan 8 kişi, sevk edildikleri adli mercilerce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Öte yandan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bugüne kadar müdahil olduğu 125 davadan altısı sonuçlandı ve ve davalarda en üst düzeyden ceza çıktı.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1040642-bakanliktan-cinsel-istismar-davasina-itiraz
#7


Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda 12.00'de toplanan avukatlar Gezi Parkı olaylarını protesto etmek istedi. Polis müdahale ederek 2 avukatı gözaltına aldı. Bunun ardından yaklaşık 100 avukat adliyedeki karakolun önünde slogan atarak oturmaya başladı. Polis bunun üzerine toplam 49 avukatı gözaltına aldı. Ünlü Avukat Ali Rıza Dizdar da gözaltına alınan isimler arasında. Avukatlar Haseki Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirildikten sonra serbest bırakıldı.

Avukatların yaklaşık bir saat boyunca oturmasının ardından Çevik Kuvvet polisi yeniden adliyeye girdi. Avukatların etrafını çeviren polis daha sonra gözaltına almaya başladı. Avukatların direnmesi üzerine polis yine zor kullandı. Bu sırada bazı avukatların yerde sürüklendikleri görüldü.

POLİSE TEPKİ GÖSTERENLER SU ŞİŞESİ VE ÇAKMAK FIRLATTI
Olaya adliyenin üst katlarında toplanan bazı kişiler de tepki gösterdi. Bu sırada üst katlardan polise su şişeleri ve çakmakların atıldığı görüldü.

49 AVUKAT GÖZALTINDA
Adliyedeki olaylarda aralarında tanınmış avukat aynı zamanda Beşiktaş Yüksek Divan Kurulu Üyesi Avukat Ali Rıza Dizdar ile KCK davası avukatlarından Sinan Zincir, Hüseyin Boğatekin, Suat Eren'in de olduğu 49 avukat gözaltına alındı. Gözaltına alınan avukatlardan 16'sı kadın.

Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'nde, Gezi Parkı eylemlerine destek eylemler yapan 16'sı kadın 49 avukat gözaltına alındı. Aralarında BJK Yüksek Divan Kurulu Üyesi Avukat Ali Rıza Dizdar'ın da bulunduğu avukatlar gözaltı işlemlerinin yapılması süresince çevik kuvvet otobüslerinde bekletildi.

KARGA TULUMBA TAŞINDI, KELEPÇELENEREK GÖZALTINA ALINDI
Avukat Hüseyin Boğatekin gözaltına işlemine en şiddetli direnenlerden biriydi. Boğatekin, kol ve bacaklarından tutan polisler tarafından, karga tulumba adliyeden çıkarıldı. Avukat Hüseyin Boğatekin bu sırada yine gözaltına alınmaya karşı çıktı, slogan attı. Bi ara yere düşen Boğatekin plastik kelepçeyle kelepçelenerek gözaltına alında.

GÖZALTINA ALINANLARIN ÇOĞU CÜPPELİYDİ
Adliyeden teker teker çıkarılan avukatların çoğunun üstünde cüppelerinin olduğu görüldü.

GÖZALTINA ALINANLAR EMNİYETTE
Gözaltına alınanlar Çevik Kuvvet otobüslerine bindirildi. Avukatların emniyet'e götürüleceği sırada dışarıda toplanan bir başka grup araçların önünü kesti. Bunun üzerine Çevik Kuvvet, müdahale ederek araçlara yol açtı. Açılan yoldan ilerleyen araçlar adliyeden ayrıldı. Grubun polise tepkisi bir süre daha devam etti. C kapısından giriş bir süreliğine kapatıldı.

SİVİL POLİS AVUKATIN RESMİNİ ÇEKMEK İSTEDİ

Bu arada, Çağlayan Adliyesi'nde avukatlara yönelik müdahalenin gerisinde Gezi Parkı protestoları değil, bir sivil polisin turnikeden geçen avukatın resmini çekmek istemesinden kaynaklandığı iddia edildi. Söz konusu tartışmadan sonra onlarca avukat turnikelerin olduğu noktaya yöneldi.

BARO BAŞKANI ADLİYEDE
Öte yandan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da saat 14.30 sıralarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'yla görüşmek üzere adliyeye geldi.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da, Baro yönetimi olarak yola çıktıklarını İstanbul'a geleceklerini açıkladı. Feyzioğlu Twitter hesabında şu mesajı paylaştı: "İstanbul barosu mensubu yaklaşık 30 avukat Adliye'de yaka paça gözaltına alındı. Destek için TBB yönetimi olarak yola çıktık.

AVUKATLAR SERBEST KALDI

Haseki Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirilen avukatlar daha sonra serbest bırakıldı.


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23481104.asp

http://www.youtube.com/watch?v=m5uPkhdiYMw#

http://www.youtube.com/watch?v=0oBYYUMefUo#ws

Avukat!, Prof. Dr. Ersan Şen, haber7.com

Hukuk devletinde herkes, yasama organının düzenlediği kanunlara ve kanunlara göre çıkarılan alt normlara uymak zorundadır.

Hukuk kurallarından kaynaklanan hak, yetki ve sorumluluklar, bir keyfilik, imtiyaz veya üstünlük değildir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde tanımlanan hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun olmak kaydı ile çıkarılan her kanunun bir mantığı, amacı ve fonksiyonu vardır.

Avukatların görev, hak, yetki ve sorumluluklarını düzenleyen Avukatlık Kanunu da, bağımsız savunmayı temsil eden avukatlarla ilgili hükümler öngörmüştür. Avukatlık Kanunu, özel bir kanun statüsünde olması sebebiyle avukatlar yönünden tüm kanunlardan önce uygulanmak zorundadır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesine göre, "Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder". Türk Ceza Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinde de avukatlar, "yargı görevini yapan" olarak tanımlanmıştır.

Kamu hizmeti gören ve kuvvetler ayrılığında yargı erkinin kurucu unsurlarından kabul edilen avukata, görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı ne şekilde muamele edileceği, Avukatlık Kanunu'nun 58 ila 62. maddelerinde ve 01.01.2006 tarihli Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 13 Numaralı Genelgesi'nde gösterilmiştir.

Bu sebepledir ki, görevi sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır. Yine bu sebepledir ki, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında, görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı Adalet Bakanlığı'nın izni olmaksızın avukat hakkında cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma başlatılabilmesi mümkün olmadığı gibi, avukatların üzerleri dahi aranamaz. Hatta avukatların ofisleri ve konutları, sadece hakim kararına bağlı olarak, kararda belirtilen konu ile sınırlı olmak kaydı ile cumhuriyet savcısının denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir.

Tüm bu kurallar, keyfi şekilde ve sırf bir kamu hizmeti olan avukatlık mesleğini icra eden insanları, yani onların şahıslarını korumak ve onlara ayrıcalık tanımak amacıyla konulmamıştır.

Milletvekilleri, kamu görevlileri, hakim ve savcılar için öngörülen özel soruşturma ve kovuşturma yöntemleri, sırf bu insanların şahıslarını korumak ve onlara özel imtiyaz sağlamak için değil, görevlerini baskı altında olmaksızın, tarafsız bir şekilde ve güvence ile yerine getirmeleri amacıyla kabul edilmiştir. Avukatlar hakkında da aynı mantık ve gerekçe ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali hariç olmak üzere avukatın görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia olunan suçtan dolayı özel soruşturma ve kovuşturma yöntemi düzenlenmiştir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçların neler olduğu 5235 sayılı Kanunun 12. maddesinde gösterilmiş ve suçüstü halinin tanımı da Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde yapılmıştır.

Adliye binasında bulunan avukatın görevini yaptığı, en azından görevi sırasında ve sebebiyle orada bulunduğu tartışmasızdır. Hakim ve savcıların adliye binasında veya çevresinde bulunduğu sırada yargı görevini yaptıkları, en azından görevleri sırasında ve sebebiyle orada bulunduklarının kesin kanuni karine olarak kabul edildiğinden, bu noktada avukatları ayrı bir statüye sokabilmek mümkün değildir. Çünkü yargı erki olarak, hukukçuluk mesleğini icra eden hakim, savcı ve avukat eşittir.

Avukatın adliye binasında bağırıp çağırdığına, deyim yerinde ise olay çıkardığına dair iddialar, bir suçun konusu olabilir. Ancak bu iddiaya karşı nasıl bir müdahale yönteminin izleneceği ve soruşturmanın hangi usulle başlatılacağı, Avukatlık Kanunu'nda ve 13 Numaralı Genelgede gösterilmiştir. Bir adliye binasında veya önünde avukatların, gösterdikleri tepki, alkışlı protesto ve toplanmaktan dolayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren bir suçüstü hali varmış gibi, görevlerini icra ettikleri adliye binasından yaka paça çıkarılıp, emniyet binasına götürülmelerinin hiçbir haklı izahı ve gerekçesi olamaz.

Milletvekilleri parlamentodan, hakim ve savcılar adliye binasından nasıl keyfi ve hukuka aykırı olarak çıkarılamazsa, avukatlar da çıkarılamaz.

Adliye binası içinde hakim veya savcıya yapılamayacak muamelenin, aynı şekilde avukata da yapılamayacağını herkesin bilip öğrenmesi, buna aykırı hareket edenlerin de yargı önünde bunun hesabını vermesi gerekir. Buradaki mesele, daha sonra gözaltına alınıp adli muayene amacıyla hastaneye sevk edilen avukat ve stajyer avukatların ne yaptıkları, ne ile suçlandıkları, masumiyet/suçsuzluk karinelerinin, şüpheli ve sanık haklarının bulunup bulunmadığı değildir.

Buradaki mesele, net bir şekilde avukatların Kanun ve Genelgeye rağmen, bir hukuk devletinde görmemeleri gereken muamele ile karşı karşıya kalıp kalmadıklarıdır. Esas sorun, hukuk devletinde açık hukuk kuralları karşısında yapılan hukuka aykırılıklara karşı içine düşülen çaresizliktir.

Hukuk güvenliği hakkına sahip olduğunu düşünen herkes, bir gün bu tür muamele ile karşı karşıya kalabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesinde avukatın dürüst yargılanma hakkının bir unsuru sıfatını taşıdığı, Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 149 ila 156. maddeleri asla gözardı edilemez ve "yargı görevini yapan" sıfatını taşıyan avukata, görevinden dolayı veya görevi sırasında ve görevi sebebiyle deyim yerinde ise "üvey evlat" muamelesi yapılamaz.

Aynı fakültelerden mezun olduğumuz, hukukçuluk mesleğini birlikte icra ettiğimiz hakim ve savcılarımız, avukatların muhatap olduğu hukuka aykırı davranışlara karşı sessiz kalmamalıdır. Avukatın maddi ve manevi bakımdan ne gibi sorunlarla yüzleştiği, en küçük bir ihlal iddiasında bile hakkında inceleme başlatılıp soruşturma izninin verilebildiği, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı temsil ettiği halde, görevini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları gözönünde bulundurmak, yargı erkinin korunup "kuvvetler ayrılığı" ilkesinin sağlanması adına avukat haklarına saygı gösterilmesini beklemek, tüm hukukçuların üzerine düşen ciddi bir sorumluluktur. Artık yeter!

ersansen@hotmail.com
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1037699-avukat


İstanbul Barosu yaşanan olaylarla ilgili protesto gösterisi organize etti





Yapılan basın açıklaması şu şekildeydi:

Ne yazık ki ülkemizde ne yazık ki, siyasi iktidarın tahrik ve yönlendirmeleriyle gittikçe artan bir polis şiddeti ve terörü yaşanmaktadır. Polis, Anayasal ve demokratik protesto haklarını kullanan yurttaşlara karşı hukuka aykırı olarak müdahale etmekte, karşısındakinin insan olduğunu unutarak acımasız bir şiddet uygulamakta, hukuka aykırı gaz, gaz fişeği ve plastik mermi kullanarak, ayrım gözetmeksizin yurttaşların can güvenliğini ve sağlığını hiçe saymaktadır. Dün de böyle olmuş ve ne yazık ki çok sayıda yurttaşımız yaralanmıştır. Halka karşı sistematik olarak suç işlenmektedir. Bunun adı polis şiddetidir ve bu şiddet pek çok görüntü ile de sabittir. Bu görüntüler ve bilgiler Baromuzca da arşivlenmektedir. Bunlarla ilgili olarak yeni suç duyurulan da yapılacak, konu uluslar arası kamuoyuna da taşınacaktır.

Toplumun neredeyse tüm kesimlerine yönelik bu polis şiddeti dün bu kez, adaletin kalbi olması gereken, avukatların da çalışma mekânı olan Çağlayan Adliyesinde ortaya çıkmıştır. Gerçekten görüntülerle de belgelendiği üzere çevik kuvvet olarak anılan polis meslektaşlarımıza saldırmış, mesleğin onur ve saygınlığı ile bağdaşmayacak şekilde, bir kısmını cübbelerinden çekiştirmek, sürüklemek suretiyle hukuksuz ve yoğun şiddet kullanarak yakalama işlemi uygulamıştır. Yargı görevi yapan avukatların, bu görevi icra ettikleri bir mekânda, bu tür bir muameleye maruz bırakılmaları asla kabul edilemez. Adliyedeki polisin görevi, avukatın da içinde bulunduğu görevlilerin görevlerini yerine getirmeleri hususundaki güvenceyi sağlamaktır. Adliyede avukata müdahale etmek polisin görevi olamaz.

Yasa gereğince polis tarafından ifadesi alınamayan, ancak savcının ifade alabileceği gerçeği karşısında meslektaşlarımızın Adliyeden Emniyet Müdürlüğü'ne götürülmesi ve hastaneye şevki de asla kabul edilemeyecek bir yasadışılık ve keyfiliktir. Daha ağır ve vahim olan ise, bu yöntemi tercih eden kolluğun mesleğimizi istiskal ederek aldığı tatmindir.

Baromuzca yapılan girişimler sonucunda meslektaşlarımız serbest bırakılmışlardır. Ancak bu durum olayın bu vahametini, yaşanan hukuksuzluğu ve şiddeti ortadan kaldırmamaktadır.

Meslektaşlarımıza ve meslek onurumuza yönelen bu saldırıyı şiddetle kınıyor, bu saldırının ve şiddetin hesabının sorulacağını tüm kamuoyuna ilan ediyoruz. Bu saldırı ülkemizde sayıları 80.000'lerde olan tüm avukatlara ve tüm barolara, mesleğe yapılmış bir saldırıdır. TCK 6.maddeye göre yargı görevi yapan kişiler konumundaki avukatlara yönelik bu saldırı ve saldırılar, ülkedeki tüm meslektaşlarımızdan hak ettiği yanıtı alacaktır. Bu tür saldırılar, hukuksuz soruşturma ve davalar, adalet savaşçılarını, baroları hak ve hukuk mücadelesinden alıkoyamaz, sindiremez ve yıldıramaz. Avukatlar ve onun örgütlü gücü olan barolar, hak, hukuk, özgürlük ve demokrasi mücadelesini sarsılmaz bir kararlılıkla sürdüreceklerdir. Gün birlik ve ileri faşizme karşı omuz omuza mücadele günüdür.

Başta siyasi iktidar olmak üzere, tüm ilgililere sesleniyor ve uyarıyoruz: Yargı görevi yapan avukatlara ve barolara, halka yönelik saldırılara, hukuksuz uygulamalara, şiddete derhal son verin. Aksi takdirde hukuksuzluk ve şiddetin boyutuna göre ve buna "uygun" yanıt mutlaka verilecektir. Bizim anladığımız ve anlayacağımız tek dil "hukuk" tur. Bu dili bilmeyen veya anlamak istemeyenler de bunu öğreneceklerdir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=8216
#8


TBMM Genel Kurulu'nda alkol ile ilgili düzenlemeleri de içeren "Torba Kanun" teklifi görüşüldü.

Teklifin 2. maddesi üzerinde, AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ile arkadaşlarının imzasını taşıyan önerge kabul edildi.

Buna göre, alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamayacak. Bu ürünlerin kullanılmasını ve satışını özendiren veya teşvik eden kampanya, promosyon ve etkinlik yapılamayacak. Ancak, alkollü içkilerin uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik ihtisas fuarları düzenlenebilecek.

Alkollü içkileri üreten, ithal eden ve pazarlayanlar, her ne surette olursa olsun hiçbir etkinliğe ürünlerinin marka, amblem ya da işaretlerini kullanarak destek olamayacak. Açık alkollü içki satışı yapmaya ilişkin izin belgesi olan işletmelerde, servis amaçlı materyallerde marka, amblem ve logo kullanılabilecek.

Televizyonlarda yayınlanan dizi, film ve müzik küplerinde alkollü içkileri özendirici görüntülere yer verilemeyecek.

Alkollü içkileri üretenler, ithal edenler ve pazarlayanlar, teşvik, hediye, eşantiyon, promosyon veya bedelsiz olarak alkollü içki dağıtamayacak.

Alkollü içkiler, tüketilmek veya beraberinde götürülmek üzere 18 yaşını doldurmamış kişilere satılamayacak. 18 yaşını doldurmamış kişiler, alkollü içkilerin üretiminde, pazarlanmasında, satışında ve açık sunumunda istihdam edilemeyecek. Yasal düzenlemeler uyarınca gerçekleştirilen eğitim amaçlı çalışmalar bu hükmün dışında olacak.

Alkollü içkiler, otomatik satış makineleri ile satılamayacak, her nevi oyun makineleri veya farklı yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemeyecek. Bu ürünler basın ve yayın yoluyla tüketicilere satılamayacak ve posta ile satış yöntemi kullanılarak gönderilemeyecek.

Alkollü içkiler, 22.00 ile 06.00 saatleri arasında perakende olarak satılamayacak.

Alkollü içkiler sunum izni verilen yerlerde açık olarak tüketilebilecek ve bu yerlerde tesis sınırları dışında tüketilmek üzere alkollü içki satışı yapılamayacak.

Alkollü içki ambalajlarına uyarı konulacak

Alkollü içkiler, işletme dışından görülecek şekilde perakende olarak satılamayacak.

İhraç amaçlı üretilenler hariç olmak üzere; Türkiye'de üretilen veya ithal edilen alkollü içkilerin ambalajları üzerine, zararlarını belirten Türkçe yazılı uyarı mesajları konulacak.

Alkollü içkilerin marka, tanıtıcı ve ayırt edici hiçbir işareti, alkolsüz içki ve sair ürünlerde; alkolsüz içki ve sair ürünlerin marka, tanıtıcı ve ayırt edici hiçbir işareti de alkollü içkilerde kullanılamayacak. Ancak, ihraç amaçlı üretilenlerde bu hüküm uygulanmayacak.

İhraç amaçlı üretilenler hariç olmak üzere; alkollü içki kategorisindeki ürünlerin işlenmesi sonucunda elde edilen alkolsüz içkilerde; içeriğinde alkol kalmış içeceklerin ambalajları üzerine içerdiği alkol miktarı, alkol tamamen alınmış ise alkolün tamamen alındığı hususu tüketiciler tarafından kolaylıkla okunabilecek şekilde yazılacak.

Meskun mahaller ve konaklama yerleri hariç olmak üzere; otoyollardaki ve devlet karayollarındaki yapı ve tesislerde alkollü içki satışına ve tüketimine izin verilmeyecek.

Öğrenci yurtları, sağlık hizmeti verilen yerler, spor müsabakası yapılan stadyum ve kapalı spor salonları, her türlü eğitim ve öğretim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastahane, bezik ve briç salonları ile akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında alkollü içkilerin satışı yapılamayacak.

AA
http://www.samanyoluhaber.com/politika/Meclisten-gecen-alkol-duzenlemesi-neler-getiriyor/1014928/


Mecliste yaşanan tartışmalar

TBMM Genel Kurulu'nda, alkolle ilgili düzenlemeleri de içeren Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşülmesi tartışmalı geçti.

TBMM Genel Kurulu'nda, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşmeleri sırasında muhalefet milletvekilleri, alkolle ilgili düzenlemeleri eleştirdi.

"Torba Kanun" teklifinin tümü üzerinde MHP Grubu adına söz alan Manisa Milletvekili Erkan Akçay, farklı düzenlemelerin aynı teklif içinde getirilmesini eleştirdi.

Bütün vatandaşları, özellikle de çocukları ve gençleri, alkol, uyuşturucu gibi maddelerden korumaya yönelik düzenlemeleri desteklediklerini, ancak AK Parti'nin teklifinin sadece yasaklar üzerine kurulu olduğunu savunan Akçay, yasaklamanın hiçbir zaman sonuç vermediğini söyledi.

Akçay, sorunun, eğitim, bilinçlenme, temel hak özgürlükler yönünün ihmal edildiğini ileri sürdü.

Türkiye'nin alkollü içkilerden aldığı verginin yüksek olduğunu ifade eden Akçay, "Buna rağmen AKP dönemi alkol tüketimin arttığı yıllar olarak tarihe geçecektir" diye konuştu.

Akçay, 10 yılık AK Parti iktidarı döneminde, gençlerin ve çocukların alkol kullanım oranının yükseldiğini savundu.

"Güncel sorunlar yok"

BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, AK Parti'nin kendi yaşam tarzını her alana yaydığını öne sürerek, "Teklifte alkol, tütün, reklam, tanıtım, trafik, mülkiyet hakkı, vakıflar, cami dükkanları, ÖTV, KDV ne ararsan var ama Türkiye'nin güncel sorunları olan adalet, özgürlük, hoşgörü yok" dedi.

Alınan kararların turizm ve eğlence sektörüne etkisinin olacağını söyleyen Kaplan, "Unutmayın turizm borsa gibi bir çakıldı mı bir daha toparlanamaz" diye konuştu.

Kaplan, "İlla zararlı şeylerle uğraşmak istiyorsanız, Türkiye'de 100 bin seks işçisi var, 56 genelev var. Kumar oynatmada Türkiye üçüncü sırada. İnançlarınızda samimiyseniz, bunlarla yüzleşmeye hazır mısınız?" diye sordu.

Teklifte, binlerce küçük esnafı iflasa götürecek düzenlemeler olduğunu öne süren Kaplan, teklifte faydalı olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ne 300 kadro ihdasının düzenlemeden çıkarıldığını söyledi.

"İdeolojik yaklaşım"

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, teklifin bir kısmının komisyonda düzeltildiğini ancak hala düzeltilmesi gereken alanların bulunduğunu ifade etti.

Alkol bağımlılığıyla mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Hamzaçebi, şöyle devam etti:

"Devlet, kendini bireyin yerine koyarak, onun yaşam alanına, özgürlüklerine müdahale ederek, alkol tüketimi ortadan kaldıracak şekilde görev üstlenemez. Hiç kimse inançlarıyla, diğer uygulamaları birbirine karıştırmasın. Bir insan inancı gereği içki içmeyebilir ama devlet 'günah' kavramından hareketle yasal düzenleme yapamaz. Devlet aşırı alkol bağımlığının, aşırı kullanımın insan sağlığına vereceği zararı vatandaşlarına anlatmakla görevlidir. İçki içmek ya da içmemek erdem değildir. Devlet, bireylerin tercihlerine saygı göstermek zorundadır. Ancak teklifin yaklaşımı böyle olmamıştır. İdeolojik yaklaşımla alkolü Türkiye'nin gündeminden kaldırmak istemektedir."

Teklif üzerinde komisyonda yapılan değişikliklerle ilgili bilgi veren Hamzaçebi, Yeşilay Vakfı'nın kanunla kurulmasını, bütçeden para aktarılmasını eleştirdi.

Şahsı adına söz alan CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, AK Parti'nin, içki içmeyi gizli saklı yapılacak bir iş haline getirdiğini savundu.

Kimsenin içmeye ya da içmemeye zorlanamayacağını belirten Çam, "Bunlar, dini, ideolojik bir dayatmadır. Yapılmak istenen; alkolle mücadele değil, kendi inançları ve yaşam kültürleri çerçevesinde toplumu yeniden dizayn etmektir" iddiasında bulundu.

AK Parti Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, teklifin, asla ve asla alkol kullanan vatandaşların hakkına, hukukuna, içme özgürlüklerine kısıt getirilmesine yönelik bir düzenleme olmadığını söyledi.

Bütün çağdaş, uygar ülkelerde olduğu gibi alkol satışına ilişkin kuralların belirlendiğini kaydeden Bilgiç, teklifle ilgili bilgi verdi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, alkol ile ilgili düzenlemeleri de içeren teklifte önemli olanın, düzenlemeleri yapıp gençleri ve çocukları bu kötü alışkanlıklardan korumak olduğunu belirterek, "Bunların yasakçı bir zihniyet olarak değerlendirilmesini çok doğru bulmam" dedi.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda, alkolle ilgili düzenlemeleri de içeren Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.

Şimşek, deniz taşıtlarına ÖTV'siz yakıt verilmesinin istismar edilmesini kabul edemeyeceklerini ifade ederek, buna ilişkin tedbirler aldıklarını söyledi.

Türkiye'de akaryakıt ürünleri üzerindeki vergilerin yüksek olduğunu ifade eden Şimşek, "İthal ettiğimiz bir ürün, bütçe için önemli bir gelir kaynağı. Dolayısıyla biz bazı alanlarda ülkenin rekabet gücünü dikkate alarak bazı imkanlar sunuyoruz ama bunun istismar edilmesi konusu, tabii ki bizim kabul edeceğimiz bir konu değildir" dedi.

Bakan Müezzinoğlu da alkollü ve uyuşturucu içki kullanımı ile ilgili bilgiler verdi.

TÜİK rakamlarına göre, alkollü içki kullanımının, 2008'de yüzde 10,9, 2010'da yüzde 12,6 olduğunu, 2011'de de artış göstererek yüzde 14,3 rakamına ulaştığını belirten Müezzinoğlu, yıllara göre kişi başı alkol kullanımda ise önemli bir artış gözlemlenmediğini kaydetti. Müezzinoğlu, bu düzenleme yasalaştığında alkolle mücadeleye önemli bir katkı sağlayacağını bildirdi.

Müezzinoğlu, Türkiye'de bulunan 22 AMATEM merkezinin yatak kapasitesinin, 602 olduğunu söyledi. Madde bağımlılığı merkezlerinde ayakta tedavi gören hasta sayısının 160 bin, yatarak tedavi gören hasta sayısının da 3 bin olduğunu kaydeden Müezzinoğlu, Türkiye Uyuşturucu ve Bağımlılık Merkezi'nin raporuna göre, uyuşturucu kullanım oranı 2010'da 1,6 iken, bu oranın 2012'de 2,2'ye yükseldiğini bildirdi.

"İran'da alkol ve uyuşturucu kullanım oranlarının yüksek oluşu" ile ilgili soru üzerine Müezzinoğlu, "Burada esas olan, yasakçılıktan ziyade düzenlemeyi sağlıklı yapabilme. İtalya, alkolle yaptığı mücadele sonucunda son 20 yılda alkol tüketimini yüzde 50 oranında azalttı" dedi.

Müezzinoğlu, burada önemli olanın düzenlemeleri yapıp, gençleri ve çocukları kötü alışkanlıklardan olabildiğince koruyabilmek ve düzenlemeleri sağlıklı yapabilmek olduğunu belirterek, "Bunların yasakçı bir zihniyet olarak değerlendirilmesini çok doğru bulmam" diye konuştu.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1030169-meclis-genel-kurulunda-icki-tartismasi


Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik alkollü içki düzenlemesini değerlendirdi

HAKAN SAKALLI - KIRIKKALE

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, Meclis'ten geçen alkollü içkiler ile ilgili yasa için Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tutumunu eleştirdi. 1944 yılında CHP'nin bütün illere gönderdiği genelgeyi okuyan Çelik, "AK Parti yaptığı zaman laikliğe aykırı oluyor da CHP'nin bu genelgesi nedir?" dedi.

Kırşehir'e bir dizi açılış için gelen Hüseyin Çelik, TBMM'den geçen alkollü içkilerle ilgili yasanın hiç de doğru bir zeminde tartışılmadığını söyledi. Çelik, "Türkiye alkol tüketimine bir sınırlama getirmiyor. Bunun satışına ve servisine de bir yasak getirmiyor. Bunu kim içip içmeyeceğine biz değil bireylerin bizatihi kendisi karar verir. Fakat dünyanın bütün medeni ülkelerinde olduğu gibi alkol ve sigara meselesi belli düzenlemeleri gerektirir." şeklinde konuştu.

Çelik, bu düzenlemelerin en güzel örneklerinin demokrasinin iyi bir şekilde yaşandığı İskandinav ülkeleri olan İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde görüldüğünü kaydetti. Bu ülkelerde belirli saatlerde alkol yasağı olduğunu hatırlatan Çelik "İskandinav ülkelerine bakın, demokrasinin en iyi uygulandığı üç dört ülke orada. İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde bile gecenin belli saatlerinde sabahın belli saatlerine kadar alkol satışı yasaktır." diye belirtti.

CHP'nin 1944 yılında bütün illere gönderdiği genelgeyi okumak istediğini kaydeden Hüseyin Çelik, "Bakın genelgede şunlar yazıyor." diyerek genelgeyi okudu: 'Bazı kasabalarda açılan şehir kulüplerinin kumar ve içki alışkanlığı yaymakta olduğu anlaşılmıştır. Partili arkadaşların şehir kulüplerinin bu zararlarını önleyecek şekilde hareket etmeye çalışmaları ve kendilerini bu kulüplerde kumar mahiyetinde olan oyunlardan çekinmeleri için vilayet idare heyetinizin dikkat ve alakasını rica ederim. Bu gibi şehir kulüplerinin açılmasında ve idaresinde kumar ve içkiyi genişlettirecek ve memurlarımızın fena itiyatlara götürecek şekile girmemesi için idare amirliğimizce icap eden tedbirlerin alınması hususu dahiliye vekaletinden ayrıca rica ederim. Mahalli idare amirleriyle el ele vererek bu nevi yıkıcı hareketlerin önlenmesini önemle rica eder, sevgi ve saygılar sunarım.'

Alkol ile ilgili yasayı beş kelimeyle özetleyen Çelik, "Bir; içki özendirilmesi yasaklanıyor. İki; teşvik edilmesi yasaklanıyor. Üç; reklamının yapılması yasaklanıyor. Dört; promosyon malzemesi getirilmesi yasaklanıyor. Beş; kampanya konusu haline getirilmesi engelleniyor. Bu da Anayasa'nın gençleri alkolizmden koruma ile ilgili amir hükmüdür. Olması gerekendir." dedi.

Bu konunun başka yöne çekilmemesi gerektiğini dile getiren Çelik, "Yapılanlar ortadadır, bunları farklı yerlere çekmeyelim. Bu konuları doğru zeminde tartışalım. Nesillerimizi korumak zorundayız. Gençlerimizi kötü alışkanlıklardan, kumardan, alkolizmin zararlarından korumalıyız." şeklinde konuştu.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/politika_celik-chpnin-alkolle-ilgili-genelgesini-okudu_2093670.html


İÇKİ İÇMEK İSTEYENE KİMSE ARTIK AYRAN İÇ DEMİYOR

Alkollü içki satışına yönelik yapılan düzenlemeye ilişkin açıklamalarda bulunan Hüseyin Çelik, şöyle konuştu: "Bizim aklımızın köşesinden insanların şahsi tercihlerine, hayat tarzlarına müdahale etmek hiçbir zaman geçmedi. Eğer bir ülkede demokrasi varsa isteyen ayran içer, isteyen rakı içer. Halkımız bilmelidir ki içki üretmek, satmak, tüketmek yasaklanmamıştır ve kısıtlanmamıştır. Yapılan şeyi beş kelimeyle ifade edeyim; içkinin özendirilmesi, teşvik edilmesi, reklam edilmesi, promosyon malzemesi edilmesi ve kampanya konusu haline getirilmesi yasaklanmıştır. CHP'lilere içmeyin diyen yok ki. CHP'liler içecekleri zaman bize mi soruyorlar? İçecek olan CHP'li yine gitsin içsin. İsteyen gidip içsin. Size arkadaş sen içki içiyordun, artık ayran iç demiyor hiç kimse." (ANKA)

http://siyaset.milliyet.com.tr/huseyin-celik-kimse-artik-ayran/siyaset/detay/1714299/default.htm
#9


MEHMET KURU

Türkiye'deki tüm ağır ceza mahkemelerinin duruşma salonlarına ve büyük cezaevlerine yerleştirilen Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS), pilot bölge seçilen Eskişehir'de uygulamaya konuldu.

Başka ilde ya da cezaevinde bulunan sanık, mağdur ya da tanığın dinlenmesine imkân veren sistemle görülen ilk davada karar çıktı. 'Dolandırıcılık'tan yargılanan ancak başka bir suçtan halen Sivas Cezaevi'nde tutuklu bulunan F.B., mahkemeye sesli ve görüntülü olarak bağlandı. Dosyayı inceleyen mahkeme heyeti, sanığı 1 yıl hapis ve 800 lira para cezasına çarptırdı.

Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Sivas Cezaevi'nde tutuklu bulunan F.B. (65), mahkemeye SEGBİS yöntemiyle bağlandı. Mahkeme, dolandırıcılıktan yargılanan sanığı sesli ve görüntülü olarak dinledi. Yaşlı sanığı hâkim karşısına çıkaran olay, geçen sene yaşandı. Köprübaşı mevkiinde cami derneği görevlisi A.A. (63) ile görüşen F.B., elindeki destede 10 bin lira olduğunu ve bununla camiye yardım etmek istediğini söyledi. Ancak kendisinin 350 liraya ihtiyacının bulunduğunu, hazır desteyi bozmak istemediğini ifade etti. Bunun üzerine A.A., yanında sadece 150 lira olduğunu dile getirerek parayı F.B.'ye verdi, karşılığında da 10 bin liralık desteyi aldı. Ancak kısa süre sonra paraların sahte olduğu anlaşıldı. İhbar üzerine harekete geçen güven timleri, sanığı yakaladı. Soruşturmayı derinleştiren polis, şüpheli F.B.'nin dolandırıcılık suçundan farklı tarihlerde kesinleşmiş cezaları olduğunu tespit etti. Gözaltına alınan F.B., çıkarıldığı adli makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak başka bir dolandırıcılık suçundan mevcut olan cezasını çekmek üzere Sivas Cezaevi'ne gönderildi. Akabinde hakkında Eskişehir'de yapmış olduğu 'dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık' suçundan dava açıldı. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya sanık F.B., SEGBİS yöntemiyle Sivas Cezaevi'nden bağlandı. Mahkeme heyetine telekonferansla savunma yapan sanık, hakkındaki iddiaları yalanladı, suçsuz olduğunu savundu.

Dosyayı inceleyen mahkeme heyeti, duruşmaya telekonferansla katılan sanık hakkındaki kararını açıkladı. F.B.'yi suçlu bulan mahkeme, sanığa 'dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık' suçundan 3 yıl hapis ve 2 bin 400 lira para cezası verdi. Sanığın söz konusu parayı iade ettiğini dikkate alan mahkeme, cezada üçte iki oranında indirime gitti. Ardından sanık F.B., 1 yıl hapis ve 800 lira para cezasına mahkûm edildi. Böylelikle SEGBİS yöntemiyle ilk kez bir sanığa hapis ve para cezası verilmiş oldu.

http://www.zaman.com.tr/gundem_mahkeme-saniga-naklen-ceza-kesti_2093556.html
#10


Türkiye Barolar Birliği (TBB) 32. Olağan Genel Kurulu'nda başkanlık seçimi yapıldı. Seçimde, TBB mevcut başkanı Vedat Ahsen Coşar, Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu ile eski İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu yarıştı. TBB'nin 8. başkanlığına, Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, 209 oy alarak seçildi. Diğer iki adaydan Coşar 159 oy alırken, Kolcuoğlu ise 68 oyda kaldı.

TBB'nin 32. Olağan Genel Kurulu, Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi'nde yapıldı. Yapılan başkanlık seçiminde Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, 209 delegenin oyunu alarak başkan oldu. Mevcut TBB Başkanı Vedat Ahsen Coşar 159, eski İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu ise 68 oy aldı. 446 delegenin oy kullandığı seçimde, 10 oy geçersiz sayıldı.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Ahsen Coşar, Feyzioğlu'nu tebrik etti. Feyzioğlu, Coşar ve Kolcuoğlu, daha sonra kürsüye çıkarak delegeleri birlikte selamladı. Seçim sonuçlarının ardından Feyzioğlu'nu ilk kutlayanlardan biri de İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal ile İzmir Baro Başkanı Sema Pektaş oldu. El sıkışan üç baro başkanı basın mensuplarına poz verdi.

Teşekkür konuşması yapan yeni TBB Başkanı Feyzioğlu, bu sonuçla TBB'nin ve baroların kazandığını ifade etti. Coşar için 'Çok kıymetli başkanım', Kolcuoğlu için de 'üstadım' ifadesini kullanan Feyzioğlu, destekleyen ve desteklemeyen tüm meslektaşlarına teşekkür ettiğini söyledi.

Pazartesi günü yeni bir dönem başlayacağını dile getiren Feyzioğlu, hep birlikte el ele, omuz omuza yepyeni bir dönem başlatacaklarını vurguladı. Tüm barolara, aynı uzaklıkta değil aynı yakınlıkta olacağı sözünü veren Feyzioğlu, hiçbir avukatın hakkının ihlali ve hukukun üstünlüğüne aykırı hiçbir uygulamaya TBB'nin suskun kalmayacağını kaydetti. Feyzioğlu, "Nerede bir meslektaşımızın bir hakkı ihlal edilirse, orada doğrudan doğruya biz olacağız" dedi.

TBB'den ayrılırken gazetecilere yaptığı açıklamada ise Feyzioğlu, seçim sonucunda Türkiye'nin kazandığını belirterek, seçimde yaşanan bazı kırgınlıkları gidereceklerini ve 80 bin avukatın hakkını savunacaklarını vurguladı. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceklerini anlatan Feyzioğlu, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden taviz vermeyeceklerini belirtti. Feyzioğlu, Barolar Birliği olarak boyunlarını değil ellerini uzatacaklarının altını çizdi.

http://www.skyturk360.com/haberdetay.asp?id=23966




Metin Feyzioğlu Kimdir?

Metin Feyzioğlu (d. 7 Temmuz 1969, Kızıltoprak, Kadıköy, İstanbul), Türk ceza hukuku profesörü.

Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu ve Leyla (Cıngıllıoğlu) Feyzioğlu'nun kızı Saide (Feyzioğlu) Buçukoğlu (1950-1969) ile Mehmet Buçukoğlu (1945-) çiftinin tek çocuğudur.

Annesi doğum sırasında vefat edince, dedesi ve anneannesi tarafından evlat edinilmiştir. 1986 yılında TED Ankara Koleji'nden, 1990 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuştur.

1992 yılında Kamu Hukuku yüksek lisansını tamamlamıştır. Kamu Hukuku alanında 1995 yılında doktor ünvanını almıştır. 1996 yılında mezun olduğu fakülteye Ceza Hukuku alanında Yardımcı Doçent olarak atanmıştır. Columbia Üniversitesi'nde Hukuk İngilizcesi sertifikasını almıştır.

2000 yılında Doçent, 2005 yılında Profesör olmuştur. 2007 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olmuş ve bu görevi bir yıl sürdürmüştür. 1991 yılından beri kayıtlı olduğu Ankara Barosu'nun, 10 Ekim 2010 tarihinde başkanlığına seçilmiştir.

18 Temmuz 2012 tarihinde Bilim Yönetim ve Kültür Platformu kontenjanından CHP Parti Meclisi üyesi olmuştur. Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.

http://www.zaman.com.tr/gundem_barolar-birligi-yeni-baskanini-secti_2093995.html
#11
Konuyla ilgili Oya Armutçu'nun Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan köşe yazıları aşağıdadır:

Yeni Adliye AOÇ'ye

Yaz kararnamesi ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelen Fethi Şimşek'in başını kritik soruşturmalar kadar adliye binası da ağrıtacak.

200 dönümlük arazi tahsis edildi

Sıhhiye'deki Adliye'den icra mahkemeleri ve müdürlüklerinin geçmişte Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan Yenimahalle yolu üzerindeki binaya taşınması sorunu çözmeye yetmedi. Yeni Başsavcı Şimşek'in öncelikli idari konusu bina sorunu olacak. İbrahim Ethem Kuriş, halefi Şimşek'e bina projesi bırakarak gitti. Bu projeye göre halen Ankara merkez sebze ve meyve hali olarak kullanılan mevkide büyük bölümü Atatürk Orman Çiftliği'ne ait olan 200 dönümlük arazi yeni adliye için tahsis edilecek. Arazi tahsis ve devir işlemleri ise son aşamaya geldi.

100 GÜVENLİK KAMERASI

Kuriş, Başsavcılığı döneminde Başsavcı vekili Nuri Yiğit'le birlikte adliyenin acil sorunlarının çözümlenmesi için yoğun mesai yaptı. Son üç yılda, icraların taşınması dışında, hakim savcı odaları, duruşma salonları, kütüphane, konferans salonu, tuvaletler yenilenirken, güvenlik amacıyla x-ray cihazları, kapı dedektörleri değiştirildi. Adliye koridorlarındaki ve dış çevredeki kamera sayısı 58'den 100'e çıkarıldı. Bina sorunu ise alınan tedbirlere rağmen çözülemedi. Soruşturmanın gizliliği ilkesine aykırı olduğu halde iki savcının birlikte çalıştığı odalar, aile mahkemesi taraflarıyla yer sıkıntısı yüzünden çevredeki pastanelerde görüşme yapılmak zorunda kalınması yeni bina projesini zorunlu hale getirdi. Yeni adliye binası için farklı bir çalışma yöntemi belirleyen hakim-savcı ve personelle toplantı ve anketler yapan dönemin Başsavcısı Kuriş, çalışma raporu hazırlattı. Adalet Bakanlığı'na da sunulan rapor "Yeni adalet sarayı çalışma raporu"ndaki çarpıcı tespitler bakın şöyle:

ÜÇTE BİRİ BOŞTU

"Adalet Sarayı binası başlangıçta büyüklüğü nedeni ile 1/3'ünü dolduramadığı halde artan nüfus yoğunluğu ve proje eksiklikleri nedeni ile günümüzde maalesef yetersiz hale gelmiştir. Başkent olmasına rağmen batı ülkelerinde örneğine hiç rastlanmayan şekilde birden fazla cumhuriyet savcısı ve hakim aynı odada hizmet vermek zorunda kalmıştır. Mevcut binanın hizmete girmesinden bu yana geçen 23 yıllık süre geçmiş olup ilk on yıldan itibaren bina yetersiz hale gelmiş ve günümüzde ise artık ek binalarla hizmet vermeye çalışılmaktadır.

OMUZ OMUZA SORUŞTURMA

Cumhuriyet savcıları büyüklüğü 13-16 metrekare arasında değişen odalarda üstelik ikişer kişi oturarak görev yapmaları nedeni ile yürütülen soruşturmalarda aynı anda ifade alınması gerektiğinde, soruşturmanın tarafları küçücük odalarda birbirlerine omuz omuza yakın vaziyette bulunduklarından birbirlerinin soruşturma konularından zorunlu olarak haberdar olmaktadırlar. Bu nedenle en az 24 metrekare büyüklüğünde güneşten yeterince yararlanılan aydınlık tek kişilik odalarda görev yapmaları hedeflenmektedir.

PASTANE GÖRÜŞMELERİ

Halen Aile ve Çocuk Mahkemeleri'nde görev yapan psikolog ve pedagogların, uzlaşma bürosunda görevlendirilen uzlaştırmacıların yeterli sayıda oda bulunmaması nedeni ile aile bireyleri ile ya da taraflarla resmi görüşmelerini Sıhhiye'deki çeşitli pastanelerde yaptıkları görülmektedir. Uygun fiziki mekanlarda yapılamayan görüşmeler nedeni ile adli işlemlerde sağlıklı sonuçlara ulaşılamamaktadır. Bu nedenle psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı, uzlaştırmacı gibi görevlilerin görüşmelerini rahatlıkla yapabilecekleri görevlendirdikleri ünitelerin yakınında mekanlarda çalışmalarının sağlanması hedeflenmektedir. Toplantı sırasında açık ofis şeklinde yerleştirme yapılması ancak yeterli sayıda özel görüşme odalarının planlamada yer alması kararlaştırılmıştır.

BAĞIMSIZ GİRİŞLERİ OLAN BİNALAR

Yeni adalet sarayı vizyonunda yapılması hedeflenen hizmet binalarının tahsis edilen alanın müsait olması nedeni ile birbirinden bağımsız girişleri bulunan ancak gerektiğinde birbirleri ile bağlantılı olan ve bu bağlantılar arasında kartlı sistem ile geçiş yapılabilen mimari olarak yan yana ancak fonksiyonel olarak bütünlük arzeden bir yapı hedeflenmektedir."

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23225264.asp



Baro'dan Adliye'ye 'ek bina' önerisi

Büyükşehir Belediyesi'nin Ankara Hali'ne yeni bina yaparak taşımayı planladığı Adliye binasıyla ilgili Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, "taşınmasın, ek bina yapılsın" önesinde bulundu.

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Adliye binasının taşınması yerine, arkasındaki kamu arazilerinden birine ek bina yapılıp tünel ve köprülerle mevcut binaya bağlanması önerisinde bulundu. Feyzioğlu, şunu da ekledi:
"Bütün devlet kurumları üzerlerine düşeni yerine getirseler ve adliyelerde avukatları üvey evlat olarak görmeseler, sorunlar kolaylıkla çözülür. Adliye'den icra daireleri yerine savcılık taşınmalıydı."
Başkan Feyzioğlu ile Büyükşehir Belediyesi'nin Ankara Hali'ne yeni bina yapılarak taşınması planlanan Ankara Adliyesi'ni ve Baro'nun bu taşınma sürecine bakışını konuştum. Bakın hangi değerlendirmeleri yaptı:

NELER YAPABİLECEĞİMİZİ PLANLADIK

Ankara Adliyesi'nin taşınması konusunda, doğrudan doğruya ben Baro Başkanı sıfatıyla ve Yönetim Kurulu üyelerimiz ile birlikte sayın Cumhurbaşkanı'na konuyu arz ettik. Sayın Meclis Başkanı'na gittik, Adalet Bakanı'na ilettik ve Ankara Adliyesi'nin taşınması planlanan Ankara Hali'nde de esnafla bir araya gelerek bunu önlemek amacıyla neler yapabileceğimizi görüştük, planladık.

YAKIN GELECEKTE TAŞINMA OLMAZ

Taşınma konusu gündeme geldiği günlerde bir yandan da Ankara Adliyesi'nde büyük bir onarım ve yenileme faaliyeti gerçekleşti. Açıkçası, Adliye'nin çok büyük masrafla baştan aşağı yenilenmesi karşısında taşınmanın da yakın gelecekte olmayacağı anlaşılıyor.

EN KOLAY ÇÖZÜM EK BİNA

En kolay akılcı çözüm ise, Adliye'nin arkasında kamuya ait olan büyük arsalardan birine ek bina yapılması ve bu ek bina ile Adliye arasında köprülerin, tünellerin yapılarak irtibatın sağlanması olacak. Sözü geçen arsaların başka kamu kuruluşlarına ait olması nedeniyle bina yapılamayacağına dair gerekçeleri dayanaksız görüyoruz. Bu kamu kurumları Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu kurumları ve Ankara Adliyesi de Türkiye Cumhuriyeti'nin adliyesi ise istenirse çözüm bulunacağı açık.

İCRA YERİNE SAVCILIK TAŞINMALIYDI

İcra dairelerinin taşınması konusu ile ilgili olarak da bizim önerimiz Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi standartlarına uygun şekilde, icra dairelerinin değil savcılıkların taşınmasıydı. Çelişme yönteminin uygulanabilmesi için hakim ve savcıların birbirinden ayrılması gerekliliği gerek AB gerekse Avrupa Konseyi tarafından ifade edilmektedir. Ancak kanuna göre adliyelerin yönetiminin savcılıklarda olması nedeniyle bu teklifimiz karşılık bulmamıştır.

AVUKATLARI ÜVEY EVLAT GÖRMEYİN

Bütün devlet kurumları üzerlerine düşeni yerine getirseler ve adliyelerde avukatları üvey evlat olarak görmeseler, sorunlar kolaylıkla çözülür.
İşte bunun için Ankara Barosu bir yandan meslektaşlarımızın gündelik sorunlarına çözümler üretmekte ve daima avukatların yanında yer almakta, diğer yandan da demokrasi ve hukuk devletinin gerçekleşmesi için tüm ülkenin takdir ettiği dik bir duruş sarf etmektedir."

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22744366.asp?utm_source=hurriyet&utm_medium=yazarlar&utm_campaign=yazarsonyazi
#12
Hükümetin hazırladığı kanun taslağına göre, iş akdi feshedilen işçi, doğrudan mahkemede dava açmayacak. Bunun yerine hakem heyetine başvuracak. İş mahkemelerinin dosya yükü azalırken en geç 3 ayda hakem heyetinin vereceği kararla mağduriyetin de önüne geçilecek.

Adalet ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları, iş mahkemelerinde görülen iş ve sosyal güvenlik hukukundan kaynaklı uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve daha az masrafla çözümlenmesi için çalışma başlattı.

Buna göre, iş akdi feshedilen işçi, dava açmayacak, il ve ilçelerde kurulacak İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyetine başvuracak. İlgili kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören tasarı taslağına göre, İş Mahkemeleri Kanunu'nun adı, "İş Mahkemeleri, İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyetleri Kanunu" oluyor.

KARAR SALT ÇOĞUNLUKLA

Hakem heyeti, iş ve sosyal güvenlik mevzuatı uygulamasından kaynaklanan sorunlara çözüm bulmak amacıyla il ve ilçe merkezlerinde oluşturulacak. Heyetin başkanlığını, mülki idare amirinin, Çalışma ve İş Kurumu il müdürlükleri ve ilçe teşkilatı personelinden görevlendireceği uzman kişi yapacak. Başkan dahil 5 asıl, 4 yedek üyeden oluşacak heyet üyelerinin görev süresi 4 yıl olacak. Baro yönetimi de heyete bir üye verecek. Heyetin yetki alanı, bulunduğu il veya bir ya da belirlenen birden fazla ilçenin mülki hudutlarıyla sınırlı olacak.

BAŞVURUYA 5 BİN SINIRI

Miktar veya değeri 5 bin lirayı geçmeyen mal varlığına ilişkin uyuşmazlıklarda, hakem heyetine başvuru zorunlu olacak. Heyet, başvuruya ilişkin kararını 3 ay içinde verecek. Heyetin vereceği kararlar, tarafları bağlayacak ve ilamların icrası hükümlerine tabi olacak. Taraflar, heyetin kararlarına 2 hafta içinde İş Mahkemesi'nde itiraz edebilecek, itiraz kararın icrasını durdurmayacak. Mahkeme, duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir edecek. Gerek görülmeyen hallerde mahkeme, 2 hafta içinde kararını verecek. İtiraz üzerine mahkemenin vereceği karar kesin olacak.

KOMİSYON TESPİT YAPACAK

Taslağa göre, sosyal güvenlik hukukundan kaynaklı uyuşmazlıkların davaya dönüşmeden SGK tarafından çözümünü sağlamak amacıyla SGK il müdürlükleri bünyesinde 5 kişiden oluşan "Hizmet Tespiti Komisyonu" kurulacak. Sigortalıların çalışıp çalışmadığının, prim ödeme gün sayısı ve prime esas çalışma sürelerinin tespiti amacıyla oluşturulacak komisyon, gerekli araştırmaları yaparak sigortalının talebinin reddine ve kabulüne karar verecek. Karar, sigortalı ve işverene tebliğ edilecek. Taraflar, 30 gün içinde iş mahkemesine başvurarak kararın iptalini isteyebilecek, bu süre içerisinde dava açılmazsa komisyon kararı kesinleşecek.

Sigortalılar önce komisyona gidecek

SİGORTALILAR komisyona başvurmadan, doğrudan yetkili mahkemeye müracaat edemeyecek. Sosyal güvenlik uyuşmazlıklarıyla ilgili dava açmadan ya da hakem heyetine başvurmadan önce SGK'ya müracaat edecek. Yapılan müracaata 60 gün içinde SGK tarafından cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılacak. Böylece uyuşmazlıklar, yargıya taşınmadan SGK tarafından çözülecek. İlgililer haklarını daha kısa sürede alabilecek, yargının iş yükünün artması da önlenecek.Olağanüstü yük süreci tıkıyor

TASLAĞIN gerekçesinde ise mahkemelerin olağanüstü iş yüküyle karşı karşıya olduğu bu artışın da yargılama sürecini tıkadığı belirtildi. "Dosya sayısında hızlı ve önlenemez yükseliş var" denilen gerekçede, bu artışın, davaların sonuca bağlanma süresini uzattığı ifade edildi. Gerekçede, Aralık 2012 itibariyle Yargıtay'ın 23 hukuk dairesinin arşivinde 164 bin 967, iş davalarının temyiz incelemesini yapan 4 iş dairesinde 76 bin 710 mevcut derdest dosya bulunduğu kaydedildi. Gerekçede bu sayının Yargıtay'ın 23 hukuk dairesinin tamamındaki dosya sayısının, yüzde 46'sına denk geldiği belirtilerek "Dosya sayısındaki hızlı ve önlenemez artış, çare arayışını zorunlu hale getirmiştir. Hakem heyetleri ile miktar ve değeri belli tutarın altında iş uyuşmazlıklar iş mahkemelerine gelmeyecek" denildi.

http://ekonomi.haber7.com/sosyal-guvenlik/haber/1023606-isten-atilanlar-hakime-degil-hakeme-gidecek
#13


Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni, yanlış ameliyat sonucu felç kalan iki hasta için 1 milyon 100'er bin lira tazminat ödemeye mahkum eden yerel mahkeme kararları Danıştay onayladı ancak aileler hala mağdur.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni, yanlış ameliyat sonucu felç kalan iki hasta için 1 milyon 100'er bin lira tazminat ödemeye mahkum eden yerel mahkeme kararlarının Danıştay tarafından onanmasına üniversite tarafından yapılan itiraz reddedildi. 2 hastadan, Ağrılı olan ancak Balıkesir'in Edremit İlçesi'nde oturan ve bugün 19 yaşına gelen Nurcan Fırat'ın babası Sulhattin Fırat, alacakları parayı yine sağlık için harcayacaklarını söyledi.

Edremit'te oturan 55 yaşındaki Sulhattin Fırat, Ekim 2005'te akrabalarını ziyaret için gittiği Erzurum'da, kifozkolyoz (yana ve öne doğru kamburluk) hastası kızı o zaman 11 yaşında olan Nurcan Fırat'ı tedavi ettirebileceğini öğrendi. Nurcan Fırat, 2005 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ameliyat edildi. Fırat'ın felç olarak yatağa mahkum kalması üzerine, yine aynı şekilde felç kalan bir başka hasta ile beraber Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi aleyhine 2007 yılında Erzurum 1. İdare Mahkemesi'nde tazminat davası açıldı.

Dört yıl süren dava sonunda, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan alınan rapor ile bilirkişi raporlarını göz önünde bulunduran mahkeme, üniversiteyi Fırat için, toplam 1 milyon 100 bin lira maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 10. Dairesi, yerel mahkemenin kararını onadı. Üniversite bunun üzerine Danıştay'a 'kararın düzeltilmesi' talebinde bulundu. Ancak Danıştay, 26 Aralık 2012 tarihinde de bu istemin reddine karar verdi. Nurcan Fırat'ın toplam alacağı tazminatın, yasal faiziyle yaklaşık 2 milyon lirayı bulacağı kaydedildi.

8 yıldır yatağa mahkum hayat süren Nurcan Fırat da kazandığı tazminatı, tedavisi ve rehabilitasyonu için harcamayı planladıklarını söyledi. Herşeye rağmen açıköğretim lisesinde eğitimine devam ettiğini kaydeden Fırat, "İyileşirsem polis olmak istiyorum" dedi.

Genç kızın babası Sulhattin Fırat da tazminatın ödenmesi konusunda sıkıntı olduğunu belirtti. Baba Fırat, "Tazminatı alabilirsem, çocuğun tekrar eski sağlığına kavuşması için kullanacağım" dedi.

Anne kudret Fırat da tazminatın alınması konusunda devlet büyüklerinin kendilerine yardım etmesini istedi.

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1007132-hastaneden-2-hastaya-2-milyon-lira-tazminat


Davanın safahatı

Erzurum Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde iki çocuğun felç kalmasıyla sonuçlanan ameliyatların ardından açılan davada, Erzurum İdare Mahkemesi'nin verdiği rekor tazminat kararına Danıştay'dan onay geldi. Hastane iki çocuğun ailesine faiziyle birlikte 3,5 milyon lira tazminat ödeyecek.
Ağrılı Ramazan Kılıç 12 yaşındaydı. 2005 yılında kambur olduğu için Erzurum'a getirilerek Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde ameliyat edildi. Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Okur'un yaptığı ameliyatın ardından Ramazan Kılıç'ın belden aşağısı felç oldu. Baba Ahmet Kılıç, doktor hakkında hem bıçak parası aldığı, hem de çocuğunu sakat bıraktığı için dava açtı. Yapılan yargılama sonucu Prof. Dr. Ali Okur iki yıl hapse mahkûm oldu.
Balıkesir Edremit'te oturan ve kambur olan 11 yaşındaki kız çocuğu N.F. de ailesi tarafından aynı doktora 2005'te ameliyat ettirildi. Ramazan Kılıç ameliyattan sonra tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. Ancak N.F. de ameliyat sonrası yatalak duruma düştü. Bunun üzerine her iki aile Erzurum 1. İdare Mahkemesi'ne başvurarak maddi ve manevi tazminat davası açtı.

Danıştay'dan karar oy çokluğu ile çıktı
Mahkeme Dr. Okur'un operasyon sırasında gerekli önleyici tedbirleri almadığı için eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığına ve tedavide davalı idarenin sorumluluğunun bulunduğuna hükmetti. 30 Eylül 2011'de mahkeme Kılıç'a 861 bin 968 lira maddi, kendisiyle birlikte ailesine 310 bin lira manevi, N.F'ye de 771 bin 138 lira maddi, kendisiyle birlikte ailesine 260 bin lira manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Çıkan rekor tazminat üzerine Atatürk Üniversitesi iki dosyayı da Danıştay'a temyize gönderdi. Danıştay 10. Dairesi'nde görüşülen dosyalar, Erzurum 1. İdare Mahkemesi'nin verdiği kararlar doğru bulunarak onandı. Oy çokluğuyla alınan kararlar sonucunda üniversite faiziyle birlikte 3,5 milyon lirayı ailelere ödeyecek.


ABD'de yaşanan benzer bir olayda mahkeme bir kişi için 14 milyon $ tazminata hükmetmişti



ABD'de doktor hatası yüzünden yatağa bağımlı hale gelen adam, 14 milyon dolar tazminat kazandı. Florida eyaletinde yaşayan 53 yaşındaki Francis Ziadie, 2002'de baygınlık ve konuşma güçlüğü sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Ziadie'ye damarlarından birinde kan pıhtısı oluştuğu söylendi. Doktorların kan çözücü ilaç verdiği Ziadie'nin durumunda düzelme tespit edildi. Ancak bir süre sonra Hoang Dinh Doung isimli radyolog, Ziadie'nin damarlarına stent takmak isterken yanlışlıkla hastanın atardamarını deldi. Bu hata Ziadie'nin felç geçirmesine neden oldu. Francis Ziadie, olayın ardından doktora tazminat açtı. Mahkeme dün sonuçlandı ve talihsiz adama, 5 milyonu gelecekteki bakım masraflarının karşılanması, 8 milyonu çektiği fiziksel il ruhsal sıkıntıların tazmini ve 1 milyonu dört oğlu arasında bölüştürülmek üzere toplam 14 milyon dolar tazminat verilmesine karar verdi.

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2009/09/20/felc_birakan_hataya_14_milyon__tazminat
#14


ARZU KILIÇ - İSTANBUL

Yazı bilimi anlamına gelen 'grafoloji'nin tarihi yüzyıllar öncesine uzanıyor. El yazılarının özelliklerini inceleyerek kişi hakkında sayısız çıkarımlara ulaşabilen bu disiplinden hayatın pek çok alanında yararlanılıyor. Mesela sağlıkta. 

Parmak izi ve ses gibi başka kimsede bir eşi bulunmayan özelliklerden birisi de el yazısı. Adı el yazısı olsa da, yazma işlevi beyin tarafından gerçekleşiyor. Bu yüzden yazı karakterlerinin eğimi, boyu, birbirlerine nasıl bağlandığı, kâğıtta nasıl konumlandığı, üzerinde ne kadar basınç uygulandığı, kelimeler arasında ne kadar boşluk olduğu gibi birçok faktör, yazı sahibinin fiziksel ve ruhsal kişiliği, huy ve karakterindeki eğilimler, hangi mesleklere yatkın olduğu, hangi hastalıklara yakalanma olasılığı bulunduğu hakkında ipuçları veriyor.

El yazısı ve imzaların karakteristik özelliklerini kullanarak kişilik değerlendirmeleri yapan grafolojinin (yazı bilimi) tarihi yüzyıllar öncesine dayanıyor. 45 yıl kadar önce bilim olarak kabul edilen bu disiplinden, dünyanın pek çok ülkesinde, personel alımlarında, tıpta, adli alanda ve mesleğe yönlendirme noktasında eğitim ve rehberlik uygulamalarında yararlanılsa da ülkemizde hâlâ adı dahi bilinmiyor.

Yazıdan kanser teşhisi bile mümkün

Sosyal hayatın hemen her alanında işe yarayan bir disiplin grafoloji. Grafologlar, evlenmeyi düşünen ve birbirine uygun olup olmadıklarını merak eden çiftlerin el yazılarından intihar ve tehdit mektuplarına kadar pek çok yazının incelenmesi talebiyle karşılaşıyor. Ancak en yaygın olarak kullanıldıkları alanlar şöyle:

Hastalık teşhisi:Zihinsel ve fiziksel birçok hastalığın, el yazısını etkilediği biliniyor. Yıllar içinde saklanan defterler sayesinde yazınızdaki ciddi değişikliklerin bir arada incelenebilmesiyle karakterden sağlık durumunuza kadar her şey öğrenilebiliyor. Bir yıllık yazının birlikte incelenmesi ile check-up yapılmasının mümkün olduğu yapılan incelemeler arasında. Hatta bazı grafologlar, el yazısının kanseri erken teşhiste işe yaradığı görüşünde. Kanser riski altında olduğunu tespit ettikleri kişileri ilgili bir doktora yönlendiriyorlar. El yazısının en fazla etkilendiği durumlar ise sinir-kas sistemi tutulumuna yol açan hastalıklar. Alzheimer ve parkinson gibi hastalıklarının başlangıcında yazı çizgilerinde titreklikler, çizgilerin koordinasyonunda zayıflık, duraklamalar, aynı kelime içerisinde kalem kaldırmalara rastlanıyor.

Adli vakalar:Ülkemiz, grafolojiden en çok bu alanda faydalanıyor. Mahkemelerde yazı uzmanı adıyla anılan grafologlar, yazının geçerliliğini saptıyor, sahibini belirliyor. Adli grafologlar el yazıları ve imzalara bakarak kime ait olduğuna, sahteliğine veya gerçekliğine, yazı sahibinin yazısını gizlemeye çalışıp çalışmadığına, yazının hangi koşullar altında yazıldığına, yazan kişinin telaşlı, tedirgin, korkulu olup olmadığına kanaat getirebiliyor. Uzmanın vardığı sonuçlar birer kanıt sayılabiliyor ve bu bilgilerle suçlu, hüküm giyebiliyor. Hatta son zamanlarda mahkemelere boşanmak üzere başvuran eşlerin problemlerini kanıtlamalarında bile grafologlara müracaat sayısı artış kazanıyor.

Personel alımı: Grafolojiye en çok başvurulan alanların başında personel alımı geliyor. Avrupa ülkelerinde, özellikle Fransa'da, şirketlerin yüzde 80'i işe alacakları kişileri seçerken, kimi hangi pozisyonda istihdam edeceklerine karar verirken, kariyer planlaması ve ekip kurma aşamasında grafologlardan yardım alıyorlar. Böylece başvuran kişilerin güvenilirliği, uykusuzluğa ve ayakta durmaya dayanıklılığı, yaşama sevinci, hayata bakış açısı, grup halinde ya da tek başına çalışabilme yetisi kolaylıkla tespit edilebiliyor.

Türkiye'de hâlâ yeri yok

Türkiye'de grafoloji eğitimi alan sayılı isimlerden biri Nursu Marmara. Grafolojinin özellikle Avrupa'da sıklıkla başvurulan bir disiplin olduğunu söyleyen grafolog, İsrail'de yıllar önce bu işin teknolojisinin bile geliştirildiğini anlatıyor. Türkiye'de bu disiplinin değil rağbet görmesi, bilinmesi noktasında bile sıkıntıların olduğunu söyleyen Marmara, "Türkiye'de yalnızca bir üniversitede grafoloji enstitüsü var, o da güzel sanatlar fakültesi kapsamında yer alıyor. Psikolojinin bir dalı olan grafolojinin güzel sanatlarla ne alakası olabilir? Akademisyenler bile grafolojinin ne olduğunun farkında değil." diyor. Türkiye'de şimdilik yalnızca adli grafoloji alanında bir düzeye ulaşılmış durumda. O da yazı ve imza sahtecilik tespitiyle sınırlı. Rakam, yazı ve imzalarda değişiklik yapılmış mı, kâğıdın dokusuyla oynanmış mı gibi sorulara cevap aranıyor.

http://www.zaman.com.tr/cumaertesi_yaziniz-sizi-ele-veriyor-nasil-mi_2068393.html
#15


Avukat Meltem Banko, cep telefonu yoluyla 'cinsel taciz ve şantaja' maruz kalınca olayın peşini bırakmadı.

Taciz ettiği kişi avukat çıktı, 2 yıl ceza yedi

Avukat Banko, kendisini taciz eden ve tanımadığı kişiyi savcılığa şikayet ederken, özel teknikler kullanılarak sanığın 37 yaşındaki Umut Kara olduğu tespit edildi. Mahkeme, delillerle suçu sabit görünen sanık Kara'ya 'cinsel taciz, kişilerin huzur ve sükununu bozma ile şantaj suçu eylemleri'nden dolayı 2 yıl 9 ay hapis cezası ile ayrıca 62 gün karşılığı 1240 lira adli para cezasına çarptırdı. Sanık, sabıkalı olduğu ve 5 yıl içerisinde işlediği 2 ayrı suçtan aldığı ertelenen hapis cezalarını da yatacak.

Olay, Ankara'da avukatlık yapan Meltem Banko'ya 'Meltem elimde resimlerin var' şeklinde SMS'lerin gelmesiyle başladı.

Cep telefonu yoluyla taciz ve şantaja uğramaya başlayan Avukat Meltem Banko, tanımadığı bu kişinin kim olduğunu bulmak için harekete geçti. Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Avukat Banko, savcılığın, kişinin üzerine kayıtlı olmadığı anlaşılan telefon, adres ve kimlik bilgilerine kısa sürede polisiye filmleri aratmayan özel yöntem ve tekniklerle ulaşıldığını anlattı. Avukat Banko, DHA muhabirine yaşadığı kabus dolu süreci şöyle anlattı:

"Bu kişi cep telefonumu arıyor, sesimi dinleyip kapatıyordu. 'Bu işkence biter' diye bekledim, ancak bitmedi. Yaklaşık bir hafta boyunca söz konusu kişi beni rahatsız etti. Bu nedenle telefonumu değiştirmek zorunda kaldım. Numara engelleme sistemi mevcut olan bir telefon aldım ve bu kişiyi engelledim. Ancak bundan önce bu şekilde rahatsız edilmeye başladıktan sonra hemen savcılığa suç duyurusunda bulunmaya gittim. Savcının yanında ifade verirken bile bu şahıs beni aradı ve savcı da bu olaya tanık oldu. Kişiyi hiç bir şekilde tanımıyordum. Bu olay da benden başka mağdur olan arkadaşlarımda oldu. Bildiğim kadarıyla 10'dan fazla bayan avukata aynı şekilde tacizlerde bulunmuş ve hepsine, 'elimde çıplak fotoğrafların var, internete vereceğim' gibi mesajlar atıp sabahlara kadar telefonları rahatsız etmiş. Şikayetim üzerine şüpheli hakkında Sincan 1'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde kararda belirtildiği üzere dava açıldı. Sonuç olarak kişilerin huzur ve sükununu bozmaktan ve cinsel tacizden ötürü ceza aldı."

Bu tip olaylarla her an herkesin karşılaşabileceğine dikkati çeken Avukat Banko,"Hiç zaman kaybetmeden direkt adli mercilere başvuru yapılması gerekiyor. Hiç kimse bu tür olaylarla sinirlerini yıpratıp, korkmasın hukuk yoluyla sorunlarını çözebilirler" diye konuştu.

Sanık Umut Kara ise, mahkemede verdiği ifadesinde, cep telefonunu ikinci el telefon satan bir yerden satın aldığını belirterek, "O tarihlerde babam vefat etti, eşimden de ayrılmıştım. Bunalıma girmiştim. Satın aldığım cep telefonunda daha önce yazılmış kayıtlı mesajlar vardı, hiçbir değişiklik yapmadan Meltem hanıma da gönderdim. Meltem Banko'yu hiç tanımam, suç işleme kastımda olmamıştır. Pişmanım" dedi.

Sanığın işlediği suçlardaki cep telefonunda kayıtlı olan delilleri inceleyen Sincan 1'nci Asliye Ceza Mahkemesi heyeti, daha öncede çeşitli suçlardan sabıkalı olan Umut Kara'yı, 'cinsel taciz, kişilerin huzur ve sükununu bozma ile şantaj suçlarından' toplam 2 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ayrıca Umut Kara'ya, 62 gün adli para cezası karşılığı 1240 lira ceza verdi. Sanık Kara, bunların dışında daha önce Konya 1. Sulh Ceza Mahkemesi ve Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği ertelenen, 5 yıl içinde tekrar suç işlemesinden dolayı bu suçlardan aldığı hapis cezalarını da yatacak.

http://www.haber7.com/genel-olaylar/haber/1002255-sapik-baltayi-fena-tasa-vurdu
#16


Başbakan Yardımcısı Bozdağ, AK Parti MYK toplantısına katılmak üzere parti genel merkezine gelişinde, yeni anayasa çalışmaları kapsamında AK Parti'nin yüksek yargı önerisiyle ilgili sorulara cevap verdi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, AK Parti grubunun yeni anayasa çalışmaları kapsamında ortaya koyduğu öneride, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay'ın tek çatı altında toplanmasının, ''Temyiz Mahkemesi'' olarak ifade edilmesinin öngörüldüğünü bildirdi.

Bozdağ, AK Parti MYK toplantısına katılmak üzere parti genel merkezine gelişinde, yeni anayasa çalışmaları kapsamında AK Parti'nin yüksek yargı önerisiyle ilgili bir soru üzerine, Türkiye'de yargı birliğini savunmayan hemen hemen kimsenin kalmadığını, herkesin yargı birliğinin doğru olduğu, iki başlı ya da çoklu yargının hukuk devletiyle bağdaşmadığı görüşünü paylaştığını söyledi.

Bozdağ, şunları kaydetti:

''Bir yandan askeri yargı, öte yandan adli yargı, kendi içinde adli yargıyı, askeri yargıyı ikiye ayıran bir yapı, dört tane ayrı temyiz mahkemesi var. Tabii bunların usulleri birbirinden farklı, hakimleri savcıları birbirinden farklı. Bu kadar farklılık içerisinde hukuk devletini güçlü bir şekilde hayata geçirme imkanı maalesef başarılamıyor. O yüzden bunun tek çatı altında birleşmesi, tek temyiz mahkemesi olması bugüne kadar önerilen bir husustu. AK Parti grubunun ortaya koyduğu öneride Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay tek çatı altında toplanıyor, temyiz mahkemesi olarak ifade ediliyor. Ama adli yargı devam ederken, daha doğru bir ifadeyle ilk derece mahkemeleri içerisinde pek çok ihtisas mahkemeleri var. Örneğin diyelim idari eylem ve işlemlerle ilgili davalara yine uzman mahkeme olarak ilk derecede idari yargı bakacaktır, idare mahkemesi bakacaktır. İhtisas mahkemesi olarak ticaret mahkemesi gibi, iş mahkemesi gibi oluşturulacak onlar bakacak. Temyiz mahkemesine geldiği zaman ceza davasına ya da boşanma davasına bakan bir daire, idari konulara ilişkin davaların temyizen incelemesini yapmayacak. Bunlarla ilgili özel ihtisas daireleri temyiz mahkemesi bünyesinde oluşturulacak ve her mahkeme kendi alanında uzman olduğu konulara bakacak. Dolayısıyla işleyişte herhangi bir sorun yaşanmayacaktır, aksine içtihat birliği oluşacaktır. Yüksek mahkeme, temyiz mahkemesi içtihat mahkemesi olarak fonksiyonunu icra yapacaktır.''

-Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu-

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda, ilk derece mahkemelerinden seçilenler ile Cumhurbaşkanının atadığı hakimlerin de görev yaptığını anımsatan Bozdağ, taslakta bu yapıya TBMM'den atamanın ilave edildiğini, AK Parti'nin başkanlık sistemi önerisi olduğu için de Cumhurbaşkanı yerine başkan tarafından atama yapılmasının öngörüldüğünü söyledi.

Meclis'in üye seçiminin yeni olduğuna dikkati çeken Bozdağ, ''Hakimlerin seçmesi demokratik oluyor, Meclisin seçmesi niye demokratik olmasın? Başkanın seçmesi neden demokratik olmasın? Esasında biz demokratik bir yapıyı hayata geçirdik. Hem hakimlerin temsilcileri orada olacak (HSYK) hem milletin temsilcileri orada olacak hem milletin seçtiği başkanın atadıkları orada olacak. Dolayısıyla daha geniş tabanlı daha demokratik temsile uygun bir yapı olacaktır'' diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi'ne başkanın üye seçmesi, meclisin üye seçmesinin yanlış olmadığını vurgulayan Bozdağ, ''Daha önce de Cumhurbaşkanımız seçiyordu. Meclis de biliyorsunuz son düzenlemeden sonra bazı üyeleri seçme imkanına kavuşmuştu. Şimdi biz diyoruz ki doğrudan böylesi bir seçim imkanı olsun'' dedi.

Başka demokratik ülkelerde de başkan ya da cumhurbaşkanı ile meclise seçim imkanı verildiğini hatırlatan Bozdağ, ''Meclisin seçmesinden niye korkuyorlar? Yani cumhurbaşkanını halk seçiyor, halkın yüzde 51 oyu ile seçilmiş cumhurbaşkanı veya başkanın atamasından niye çekiniyorlar? Çünkü onu da halk seçiyor, onu da halk seçiyor. Yani bu bizim yaptığımız düzenlemeler demokratik temsile, demokrasiye, hukuk devletine uygun düzenlemelerdir. Eleştirileri ben bu noktada haklı görmüyorum'' şeklinde konuştu.

-Yeni anayasa çalışmaları-

Yeni Anayasa çalışmalarıyla ilgili ''Başbakanın BDP ile de ortak adım atılabileceği yönünde açıklamaları vardı. Bu yönde yol haritanız nedir'' sorusu üzerine Bozdağ, şunları söyledi:

''Başbakanımızın söyledikleri gayet açık. Biz uzlaşmayla yeni bir anayasanın hayata geçirilmesini arzu ediyoruz. Uzlaşma komisyonu, 31 Aralık 2012'ye kadar yeni anayasa önerisini Türkiye toplumunun önüne koyacağını söyledi. Bu süre doldu, böyle bir netice ortaya çıkmadı. Meclis başkanının girişimiyle ek süre alındı bu üç ay olarak ifade edildi. Bu süre içinde uzlaşma komisyonunun mutabakatla yeni anayasa önerisi ortaya koyması dileğimiz, arzumuzdur. Böyle bir netice ortaya çıkarsa Türkiye'nin de yararına olur.''

Üç ay içinde böyle bir netice çıkmasa bile Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacının ortadan kalkmayacağına dikkati çeken Bozdağ, ''Öyleyse bu talebi karşılamak siyaset kurumunun vazifesi. Meclis bunu bir şekilde karşılayacaktır. O yüzden biz diyoruz ki eğer uzlaşma komisyonundan yüzde yüz mutabakat çıkmazsa o zaman üçlü mutabakat ararız, yaparsak öyle olur. Olmadı ikili mutabakatla, yapabilirsek, öyle netice alabilirsek, adımlarımızı öyle atabiliriz. Çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Bizim söylediğimiz odur. Yeni anayasayı hayata geçirebilecek imkan bulduğumuzda 'bu adımı biz atmıyoruz' diyemeyiz, demeyiz, çünkü toplumumuzun böyle bir talebi var, biz bu talebi hayata geçirmek durumundayız'' diye konuştu.

30 yıldır yeni anayasa ihtiyacının dile getirildiğini anımsatan Bozdağ, uzlaşma komisyonunda buna çözüm bulunması temennisini dile getirdi.

''Asla şu partiyle bir araya gelmeyiz diye birşey söylemiyor değil mi AK Parti, BDP ile de ittifak yapılarak referanduma gidilebilir mi'' sorusuna ise Bozdağ, ''Hayır, böyle bir şey söylemiyoruz. Uzlaşma komisyonunda bir araya geliyoruz, Meclis Genel Kurulu'nda bir araya geliyoruz, komisyonlarda bir araya geliyoruz. Yani her yerde bir aradayız. Anayasayı yapmak konusunda bütün partilerle bir aradayız. Onun için Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak yeni anayasayı hayata geçirme konusunda milletin talimatı çok net. O yüzden biz bu talimata uygun hareket etmeyi düşünüyoruz'' yanıtını verdi.

Bir soru üzerine, komisyonun netice almaması halinde neler olabilir üzerinde konuşulduğunu, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının da buna yönelik teşvik edici açıklamalar olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bozdağ, ''İpe un seriyor'' görüntüsü verilmemesinin önem taşıdığını söyledi.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/ic-politika/haber/987578-bozdag-temyiz-mahkemesi-teklifini-anlatti



Beşir Atalay: Temyiz mahkemelerini teke düşürmek istiyoruz

Kırıkkale'de başkanlığını yaptığı Güç Birliği Toplantısı'na katılmak üzere beraberinde Milli Savunma Komisyonu Başkanı ve Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal ile birlikte gelen Beşir Atalay, kentte bir dizi ziyaret ve incelemelerde bulundu, vatandaşların sorunlarını dinledi, gündemde olan yeni Anayasa kapsamı içinde bulunan Yargıtay ve Danıştay'ın kapatılarak temyiz mahkemesi kurulmasını değerlendirdi. Atalay, Valilik toplantı odasında basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. Atalay, Yargıtay ve Danıştay'ın kapatılmasına yönelik bir soru üzerine şunları söyledi:

TEMYİZ MAHKEMESİ ÖNGÖRÜYORUZ
"Meclis'te uzlaşma komisyonu çalışıyor. Geçtiğimiz Salı günü Uzlaşma Komisyonu yargı ile direk konuları ele aldı. Daha doğrusu partiler, 4 parti yargı ile ilgili tekliflerini verdi. Biz de yargı ile ilgili AK Parti olarak teklifimizi verdik. Partimizin Anayasa ile ilgili görüşlerini, politikalarını yürüten bir ekibimiz var. Ben de onun içindeyim. Uzlaşma Komisyonu'ndaki üç üyemiz ile biz her hafta Uzlaşma Komisyonu nasıl yürüyor, orada hangi tartışmalar oluyor, bizim partimizin oradaki tutumu nedir, ne olmalıdır, orada değerlendiriyoruz. Salı günü yargı ile kısmını değerlendirdik. Partimizin yargı ile olan teklifini verdik. Orada bir temyiz mahkemesi öngörüyoruz. Yani şu anda temyiz mahkemesi durumunda değişik mahkemeler var biliyorsunuz. Değişik kurumlar var, Yargıtay var, Danıştay var, Askeri yargı var. Yani çok temyiz var. Bizim teklifimizde, temyiz mahkemesi teke indiriliyor. Hem böylece içtihat birliği sağlanacak, hem de bu dağınıklık önlenmiş olacak. Yani yargıda biraz daha tekliğe doğru gidilmiş olacak. Şu andaki gördüğümüz sorun alanları da orada çözülmüş olacak".

İdari yargıda bir idari mahkemeler, bir de Bölge İdare mahkemelerinin var olduğunu belirten Atalay, "İdari yargı mahkemelerinin kararları Bölge İdari Mahkemelerinde temyiz edilir. Oraya itiraz edilir ve bölge idari mahkemelerince görüşülür. Bir anlamda orada bir temyiz işlemi görür. Adli yargıda da biliyorsunuz şu anda bizde yeni temyiz mekanizmaları kuruluyor. İstinaf Mahkemeleri Kanunu çıktı. Kurulması belirli bir zaman alıyor, ama hızla ilerleyecek. İstinaf Mahkemeleri de adli yargıda bir anlamda temyiz mahkemeleri olacak. O zaman bizim bu temyiz mahkemesi olarak nitelediğimiz daha üst mahkeme bir anlamda içtihat mahkemesi olacak. İçtihat, yargı organı olacak. Yani bu istinaf, bölge idare mahkemelerinden veya askeri yargıdan gelen itirazları inceleyen ve içtihati kararlar veren bir temyiz olacak. Tabi orada yine bölünecek. İdari yargıdan gelenlere bakan daireler olacak, adli yargıdan gelen itirazlara bakan daireler olacak. Ama tek çatı altında bir temyiz mahkemesi olacak. Doğrusu, ülkemiz için biz yeni çalışmamızda böyle bir teklifi yeni Anayasa için öngörmüş olduk ve Meclis Başkanlığına, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yargı kısmıyla ilgili teklifini o şekilde vermiş olduk" dedi.

http://www.dha.com.tr/basbakan-yardimcisi-besir-atalay-temyiz-mahkemelerini-teke-dusurmek-istiyoruz-son-dakika-haberi_424816.html


Ak Parti tarafından sunulan teklif, konuyla ilgili çevrelerde tartışılmaya başladı. İşte temyiz mahkemelerinin birleştirilmesine olumsuz yaklaşan bir yazarın köşesine taşıdığı görüşler:

'Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye', Muharrem Sarıkaya, Habertürk

EĞER AK Parti'nin Anayasa teklifindeki yargıya dönük düzenleme gerçekleşirse, hukuk sisteminde 176 yıl öncesine dönülmüş olacak.
Yani, II. Mahmud dönemindeki Tanzimat hareketlerinin gerektirdiği düzenlemeler çerçevesinde 1837'de kurulan "Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye" yeniden oluşacak.
Böylece 1867'den bu yana ayrı çalışan Yargıtay, Danıştay tekrar tek çatı altında "Temyiz Mahkemesi" adıyla toplanacak.
Askeri Yargı da aynı çatıda yerini alacak.
Bu durum, dava dosyaları arasında sıkışıp kalmış olan yargı sisteminin sağlıklı işlemesini sağlar mı?
Konu üzerinde hem pratik, hem de akademik deneyime sahip iki akil hukuk insanına düşüncelerini sordum.
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ve eski bakan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk...

KENDİNDEN MENKUL
Prof. Dr. Selçuk, AK Parti'nin önerisini incelediğini belirtti, "Eğer böyle ise kendinden menkul sistemler yaratıyorlar" tepkisini gösterip ekledi:
"Türkiye, hukuk sistemini Kara Avrupa'ya göre belirlemiş. Getirmek istedikleri ise Anglosakson... O zaman bütün hukuk sisteminizi de tümden değiştirmeniz gerekir. Asırlık kurumları bozup, biraz ondan biraz öbüründen kendinden menkul üçüncü bir sistem oluşturamazsınız. İyi inceleme yapmadan sistemleri buluşturmak doğru değil."
Prof. Dr. Selçuk, son dönem çıkan yasaların yapılış şeklini de eleştirirken Türk Ceza Kanunu'na göndermede bulundu ve "Hukuk fakültesindeki öğrencilerim bile cümle hataları ve yanlışlarını hemen fark ediyor, onlar nasıl kanun yapıyor anlamak imkânsız" dedi.

DEVLETİN TEMELİ
Prof. Dr. Türk ise getirilmek istenen sistemin, ABD benzeri olduğunu belirtti.
ABD de dava takip etmiş bir hukukçu olduğunu anımsattı, sistemin orada alt ve üst kademede birlikte çalıştığına vurgu yapıp şu soruları yöneltti:
"Şimdi üst kademeyi değiştiriyorlar. Peki alt kademe mahkemeler ne olacak? Bu kadar birikmiş zengin içtihat yok mu sayılacak? "
Yeni sistemin çok büyük boyutta bir temyiz mahkemesinin kurulmasını beraberinde getireceğine belirtti.
Bunun zaten iş yükünden boğulan mahkemeleri daha fazla yük altında bırakacağını söyledi.
"Asırlar önce, 1868'de kurulup oturmuş bir sistemin aksayan yanlarını düzeltmek varken, tüm sistemi yıkıp başka bir sistemle yeniden kurmak doğru değil" dedi.
"Adalet mülkün (devletin) temelidir" sözüne de atıf yapıp ekledi:
"Bir devletin en önemli işlevi adalet, temel tamamen değiştirilmek isteniyor. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin hem esas, hem de şekilden Anayasa değişikliklerini denetlemesini ortadan kaldırıyor."
Prof. Dr. Türk, bunları sıralayıp noktaladı:
"Hukuk devletinin getirilmek istendiği yer Tanzimat'tan da geriye gidiyor... "

http://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/818246-meclis-i-vala-yi-ahkam-i-adliye
#17
TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen yeni yasa ile terörizmin finansmanın önlenmesine yönelik yeni tedbirler getirildi. Bundan böyle terör örgütüne fon sağlayan veya toplayan kişi 10 yıla varan hapis cezası alacak. Tasarının yasalaşmasıyla Türkiye, FATF'ın "terör destekçisi ülkeler" listesine girmekten de kurtulmuş oldu.

ANKARA (ANKA)

TBMM Genel Kurulu'nda, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı, kabul edilerek yasalaştı.
Kanun, terör ve terörizmin finansmanıyla etkin mücadele kapsamında; Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme'nin ve BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarının uygulanması ile malvarlığının dondurulmasına ilişkin usul ve esasları düzenliyor.
Bundan böyle terör örgütlerine ve teröristlere fon sağlayan veya toplayan kişi, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.
Düzenlemeyle ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin malvarlığının dondurulması kararı gecikmeksizin uygulanacak.
Suçun, yabancı bir devlet veya uluslararası kuruluş aleyhine işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı'nın iznine bağlı olacak.

TÜRKİYE KARA LİSTEDEN KURTULDU
Türkiye'nin üyesi olduğu BM şemsiyesi altında 1989'da kurulan Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) isteği üzerine gündeme gelen yasanın çıkmaması durumunda Türkiye'nin FATF üyeliğinin askıya alınması gündeme gelecekti.
Bu durumda Türkiye, FATF'nin 'kara listesi'ne girecek; örgüte üye yapılmayan İran ve Kuzey Kore gibi, 'terör destekçisi ülkeler' olarak anılan ülkelerle aynı pozisyona düşecekti.

ADALET BAKANI, TERÖRÜN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ YASASI İÇİN STK'LARA TEMİNAT VERDİ

TBMM'de kabul edilen Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasası konusunda duyulan endişelere hak verdiğini belirten Sadullah Ergin, bu konuda herhangi bir sorun yaşanmayacağını söyledi. 3. ülkelerden istenen kararlardan dolayı, STK'ların mazlum ve mağdur ülke ve toplumlara yardım göndermesinde sorun yaşanmayacağının altını çizen Ergin, "Bizim terör faaliyeti olarak tanımlamadığımız kararın uygulanmasını kimse bizden isteyemez. Olabilecek tüm sıkıntıları önlemek için tedbir alındı" dedi.

"Tasarının sigortaları var"

Tasarı çıkmasa bile BM Güvenlik Konseyi kararlarının üye ülkelerce uygulandığını hatırlatan Bakan Ergin, bu konuda daha önce 14 kararın uygulandığını bildirdi. Ergin açıklamasını şöyle tamamladı:
"Bir defa bu kararın uygulanmasıı için yetki bizde. BM güvenlik kararları dışında bizim kendi idari birimimiz olacak. 3 idari birimden geçtikten sonra Bakanlar Kurulu'na getirilecek. Yani bu tasarının 3 sigortası var. Gelen taleplere de uymak zorunda değiliz."

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/988392-bakan-stklara-yeni-tasari-icin-teminat-verdi



İŞTE TBMM'DE GÖRÜŞÜLEREK KABUL EDİLEN KANUN METNİ:

TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN

Kanun No. 6415
   
Kabul Tarihi: 7/2/2013      

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanun, terör ve terörizmin finansmanıyla etkin mücadele edilmesi kapsamında; 1999 tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu Kanun kapsamındaki terör ve terörizmin finansmanıyla mücadeleye ilişkin kararlarının uygulanması ile terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlığının dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 2- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Başkanlık: Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığını,

b) Değerlendirme Komisyonu: Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonunu,

c) Fon: Para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi,

ç) Malvarlığı: Bir gerçek veya tüzel kişinin mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan ya da doğrudan veya dolaylı olarak kontrolünde olan fon ve gelir ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri,

d) Malvarlığının dondurulması: Malvarlığının ortadan kaldırılmasının, tüketilmesinin, dönüştürülmesinin, transferinin, devir ve temlik edilmesinin ve sair tasarrufi işlemlerin önlenmesi amacıyla, malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kaldırılması veya kısıtlanmasını,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

Terörizmin Finansmanı Suçu

Fon sağlanması veya toplanması yasak fiiller

MADDE 3- (1) Aşağıda sayılan fiillerin gerçekleştirilmesi amacıyla fon sağlanması veya toplanması yasaktır:

a) Bir halkı korkutmak veya sindirmek ya da bir hükûmeti veya uluslararası kuruluşu herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya zorlamak amacıyla, kasten öldürme veya ağır yaralama fiilleri.

b) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller.

c) Türkiye'nin taraf olduğu;

1) Uçakların Kanun Dışı Yollarla Ele Geçirilmesinin Önlenmesi Hakkında Sözleşmede,

2) Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin Önlenmesine İlişkin Sözleşmede,

3) Diplomasi Ajanları da Dahil Olmak Üzere Uluslararası Korunmaya Sahip Kişilere Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşmede,

4) Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleşmede,

5) Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Hakkında Sözleşmede,

6) Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin Önlenmesine İlişkin Sözleşmeye Munzam, Uluslararası Sivil Havacılığa Hizmet Veren Havaalanlarında Kanun Dışı Şiddet Olaylarının Önlenmesine İlişkin Protokolde,

7) Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmede,

8] Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Protokolde,

9) Terörist Bombalamalarının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmede,

yasaklanan ve suç olarak düzenlenen fiiller.

Terörizmin finansmanı suçu

MADDE 4- (1) 3 üncü madde kapsamında suç olarak düzenlenen fiillerin gerçekleştirilmesinde tümüyle veya kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya  terör örgütlerine fon sağlayan veya toplayan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkra hükmüne göre ceza verilebilmesi için fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olması şartı aranmaz.

(3) Bu madde kapsamına giren suçların kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(5) Suçun, yabancı bir devlet veya uluslararası bir kuruluş aleyhine işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması Adalet Bakanının talebine bağlıdır.

(6) 3713 sayılı Kanunun soruşturmaya, kovuşturmaya ve infaza ilişkin hükümleri, bu suç bakımından da uygulanır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Malvarlığının Dondurulması

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları

MADDE 5- (1) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1267 (1999), 1988 (2011) ve 1989 (2011) sayılı kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan malvarlığının dondurulması kararları, Bakanlar Kurulunun Resmî Gazete'de yayımlanan kararıyla gecikmeksizin uygulanır.

(2) Alınan kararlar, Dışişleri Bakanlığı tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine bildirilir.

(3) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına karşı yapılacak başvurular Başkanlık tarafından Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine iletilir.

Yabancı devletlerce yapılan talepler

MADDE 6- (1) Bir yabancı devlet hükûmeti tarafından bir kişi, kuruluş veya organizasyonun tasarrufunda bulunan malvarlığının dondurulmasına ilişkin olarak Türkiye'den talepte bulunulması hâlinde, Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilen talep Bakanlar Kurulu tarafından karara bağlanır. Bu değerlendirmede karşılıklılık ilkesi gözetilir. Karar verilebilmesi için, yabancı devlet tarafından taleple birlikte gerekçelerinin de gönderilmesi gerekir.

(2) Bu talepler, Başkanlığa veya Başkanlığa iletilmek üzere Adalet Bakanlığı veya Dışişleri Bakanlığına yapılır.

(3) Yabancı devlet hükûmetinin malvarlığının dondurulmasına ilişkin taleplerinin yerine getirilmesi için, ilgili devletten teminat talep edilebilir.

(4) Malvarlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı,  Dışişleri Bakanlığı tarafından talepte bulunan devlete bildirilir.

(5) Bu madde uyarınca verilen malvarlığının dondurulması kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içinde, talep eden devlet tarafından soruşturma başlatılmadığı takdirde ilgili karar kaldırılabilir.

Yabancı devletlere yapılacak malvarlığının dondurulması talepleri ile Türkiye'de bulunan malvarlığı hakkında yapılacak işlem

MADDE 7- (1) 5 inci ve 6 ncı maddelerde düzenlenen hususlar dışında, Değerlendirme Komisyonu, 3 üncü ve 4 üncü madde kapsamına giren fiilleri gerçekleştirdiği hususunda makul sebeplerin varlığına istinaden kişi, kuruluş veya organizasyonların;

a) Yabancı ülkelerde bulunan malvarlığının dondurulması talebiyle Bakanlar Kuruluna öneride bulunulmasına,

b) Türkiye'de bulunan malvarlığıyla bağlantılı olarak ilgililer hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca soruşturma açılması talebiyle suç duyurusunda bulunulmasına,

karar verebilir.

(2) Yabancı devletlere yapılacak malvarlığının dondurulması talepleri hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı, Dışişleri Bakanlığı tarafından talepte bulunulan devlete bildirilir.

Araştırma

MADDE 8- (1) Malvarlığının dondurulması kararları hakkında yapılacak mali araştırma Başkanlık tarafından yerine getirilir. Bu görevin yerine getirilmesi amacıyla kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden talep edilen bilgiler istenilen usul, şekil ve sürede gecikmeksizin Başkanlığa iletilir.

(2) Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarıyla Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları, 6 ncı ve 7 nci maddelerin uygulanması kapsamında malvarlığının dondurulmasına ilişkin alınacak karar ve yapılacak talepler hakkında bilgi, belge ve bulgular ile değerlendirmelerini Başkanlığa bildirir.

(3) Araştırma sonuçları, Başkanlık tarafından Değerlendirme Komisyonuna sunulur.

(4) Malvarlığının dondurulmasına ilişkin olarak yapılacak araştırma işlemleri gizlilik esaslarına uygun olarak yerine getirilir.

Değerlendirme Komisyonu

MADDE 9- (1) 6 ncı ve 7 nci maddeler kapsamında malvarlığının dondurulmasıyla ilgili olarak Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu oluşturulmuştur. Değerlendirme Komisyonu, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanının başkanlığında, Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürü, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşar Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürü ve Hazine Müsteşarlığı Mali Sektörle İlişkiler ve Kambiyo Genel Müdüründen oluşur.

(2) Görüş ve bilgilerine gerek duyulan kurum ve kuruluşların temsilcileri de Değerlendirme Komisyonuna çağrılabilir.

(3) Değerlendirme Komisyonu, birinci fıkrada sayılan üyeler veya bunların yerlerine usulüne uygun olarak atanan vekilleriyle toplanarak katılanların en az beşinin oyu ile karar verir.

(4) Değerlendirme Komisyonunun sekretarya hizmetleri Başkanlık tarafından yürütülür.

(5) Değerlendirme Komisyonunun başkan ve üyelerine her toplantı için (4.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunan tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir. Bu ödemeler damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

(6) Değerlendirme Komisyonunun çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

Malvarlığının dondurulması kararına aykırılığın hukuki sonuçları

MADDE 10- (1) Malvarlığının dondurulması kararına aykırı olarak yapılan her türlü tasarruf ve işlem hükümsüzdür. Bu tasarruf ve işlemlerle ilgili olarak 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümleri saklıdır.

Kararın tebliğ ve ilanı

MADDE 11- (1) Bu Kanun hükümlerine göre alınan malvarlığının dondurulması ve bu kararın kaldırılmasına ilişkin kararlar Resmî Gazete'de yayımlanır. Bu kararlar yayımı tarihinde, hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilen ilgili kişi ve kuruluşa tebliğ edilmiş sayılır.

(2) Malvarlığının dondurulması kararında; kararın kimin hakkında verildiği, sebepleri, kapsamı, süresi ve bu karara karşı başvurulabilecek kanun yolları ile başvuru süresi yer alır.

Malvarlığının dondurulması kararlarının icrası

MADDE 12- (1) Malvarlığının dondurulması kararı ve bu kararın kaldırılmasına ilişkin karar Resmî Gazete'de yayımı ile birlikte hukuki sonuçlarını doğurur.

(2) Bu Kanun hükümlerine göre malvarlığının dondurulması kararlarının yerine getirilmesinden Başkanlık sorumludur.

(3) Hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilmiş olanlar, alacak ve borçları ile diğer tüm malvarlığı değerlerini ve bunların dayanağına ilişkin bilgileri; bunlardan alacağı veya borcu olan gerçek ve tüzel kişiler ise alacak veya borcun miktarı ile dayanağına ilişkin bilgileri, malvarlığının dondurulması kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren en geç otuz gün içinde Başkanlığa bildirirler.

(4) Malvarlığının dondurulması kararı, Başkanlığın talebi üzerine 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin üçüncü ila yedinci fıkralarında belirtilen usule uygun olarak gecikmeksizin yerine getirilir.

(5) Malvarlığının dondurulması kararının yerine getirilmesi talebinde bulunulan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları; nezdinde malvarlığı kaydı bulunup bulunmadığını, bulunuyor ise dondurulan malvarlığına ilişkin bilgileri talep tarihinden itibaren yedi gün içinde Başkanlığa bildirir.

(6) Malvarlığında herhangi bir artış meydana gelmesi hâlinde, bu artışlar da malvarlığının dondurulması hükümlerine tabidir.

(7) Malvarlığının dondurulması kararının kaldırılmasına ilişkin kararlar, Başkanlık tarafından dördüncü fıkra uyarınca dondurma kararını yerine getiren kişi, kurum veya kuruluşlara bildirilir ve Resmî Gazete'de yayımlanır.

Dondurulan malvarlığının yönetimi

MADDE 13- (1) Dondurulmasına karar verilen malvarlığının yönetimi, ilgili gerçek veya tüzel kişiye aittir. Ancak bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki işlemler hariç olmak üzere, malvarlığı dondurulan kişiler bu malvarlığının ortadan kaldırılmasına, tüketilmesine, dönüştürülmesine, transferine, devir ve temlik edilmesine veya sair tasarruflara yönelik işlemlerde bulunamazlar. Malvarlığının dondurulması kararının yerine getirilmesi talebinde bulunulan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum veya kuruluşları da bu tür işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlayamaz ve kolaylaştıramazlar.

(2) Malvarlığı dondurulan gerçek kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının asgari geçimlerini sağlamak veya ticari işletmeler ve diğer tüzel kişilerin faaliyetlerine devam edebilmelerini temin etmek üzere;

a) Taşınmazlar ile kara, deniz ve hava ulaşım araçları gibi taşınırlar üzerinde sair kişiler lehine ayni veya şahsi hak tesisi,

b) Banka veya diğer finans kurumlarındaki hesaplar üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılması,

c) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklar üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılması,

ç) Kıymetli evrak üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılması,

d) Şirketlerdeki ortaklık payları üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılması,

e) Kiralık kasa mevcutları üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılması,

f) Ticari işletme veya diğer tüzel kişilerin mal ve hizmet alım satımı ile bakım, işletim, onarım giderleri, defter ve belgelerinde kayıtlı borçlar, kira, kredi, kayyım hizmeti, sigorta primi, avukatlık ücreti, ücret ve maaş gibi zorunlu ödemelerin gerçekleştirilmesi,

işlemleri Başkanlığın izniyle yapılabilir.

(3) Dondurulan malvarlığından ödenmesi gereken vergi, resim, harç, kira, sosyal güvenlik primi gibi kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlara yapılacak her türlü zorunlu ödemeler, izin alınmaksızın gerçekleştirilebilir. Ancak Başkanlık gerek görmesi hâlinde bu işlemleri de izne tabi tutabilir.

(4) Taşınmazlar ile kara, deniz ve hava ulaşım araçları gibi taşınırlar üzerinde sair kişiler lehine ayni veya şahsi hak tesisine izin verilmesi hâlinde;

a) Sözleşme metninin bir örneği,

b) Sözleşme gereğince karşılık olarak ödenmesi gereken para ve sair malvarlığı değerinin miktarına, ödeme takvimine, ödemenin yapılacağı banka hesabına ilişkin bilgiler,

hakkın tesis edildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde Başkanlığa verilir.

(5) Hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilmiş olanlara dondurma kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren yapılacak her türlü ödeme, ancak bu kişilere ait bir banka hesabına yapılabilir. Malvarlığı dondurulan kişinin merkezi veya şubesi Türkiye'de bulunan bir bankada hesabı yoksa Başkanlık tarafından kişi adına hesap açtırılır.

(6) Dondurulan malvarlığının yönetimine ilişkin izin; belirlenen kişi veya kişilere, belirli koşullar veya sınırlar dâhilinde bir defaya mahsus ya da süreli olarak verilebilir.

(7) Başkanlık, gerek gördüğü hâllerde verdiği iznin kapsamını veya süresini değiştirebilir veya iptal edebilir.

Denetim

MADDE 14- (1) Başkanlık;

a) Nezdinde malvarlığı bulunduran kişi ve kuruluşların dondurma kararına uygun hareket edip etmediğini,

b) Dondurulan malvarlığının yönetiminin bu Kanun hükümlerine uygun olarak yerine getirilip getirilmediğini,

denetlemek, gerektiğinde ilgili defter, belge ve kayıtlar üzerinde araştırma ve incelemelerde bulunmak üzere 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen denetim elemanlarını veya Başkanlıkta istihdam edilen maliye uzmanlarını görevlendirir.

(2) Birinci fıkra uyarınca görevlendirilenlere 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla, (7.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunan tutarı geçmemek üzere Başkanlık onayı ile aylık ek ücret ödenir. Bu ödemeler damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Ceza hükümleri

MADDE 15- (1) Bu Kanun hükümlerine göre malvarlığının dondurulmasıyla ilgili alınan kararın  gereğini  yerine  getirmeyen  veya  yerine  getirmekte  ihmal  veya  gecikme  gösteren kişilere, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.

(2) Birinci fıkra kapsamında malvarlığının dondurulmasıyla ilgili alınan kararın gereğini yerine getirmeyen kişinin, bir tüzel kişinin organ veya temsilcisi olması veya organ veya temsilcisi olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenmiş bulunması hâlinde ayrıca bu tüzel kişiye on bin liradan yüz bin liraya kadar idari para cezası verilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

Uygulanacak hükümler ve yollamalar

MADDE 16- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde, 5549 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

(2) Mevzuatta, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3713 sayılı Kanunun 8 inci maddesine yapılan yollamalar bu Kanunun 4 üncü maddesine yapılmış sayılır.

İhdas edilen kadrolar

MADDE 17- (1) Başkanlıkta kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 18- (1) 3713 sayılı Kanunun 8 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Yönetmelik

MADDE 19- (1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet, Dışişleri, İçişleri ve Maliye bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yürürlüğe konulur.

Mevcut kararların uygulanması

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanun hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Bakanlar Kurulu tarafından alınmış olan malvarlığının dondurulmasına ilişkin kararların yerine getirilmesinde de uygulanır.

Yürürlük

MADDE 20- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 21- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
#18
Adalet Bakanlığı, 2013 yılında açılması planlanan adlî yargı hâkim ve savcı adaylığı, avukatlıktan adaylığa geçmek isteyenler için adlî yargı hâkim ve savcı adaylığı, idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma sınav tarihleri, kadro sayısı ve söz konusu sınavlara ilişkin başvuru tarihlerini aşağıdaki şekilde belirlemiştir. Sınav ilanları Bakanlıkça ayrıca yayımlanacaktır.

2013 SINAV TAKVİMİ 

SINAVIN ADI                                                    SINAV TARİHİ     KADRO SAYISI    Sınava başvurunun ilk günü     Sınava başvurunun son günü

1- Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı   5 Ekim 2013            600                    5 Ağustos 2013                       23 Ağustos 2013

2- İdari Yargı Hâkim Adaylığı                                2 Kasım 2013            200                       16 Eylül 2013                       24 Eylül 2013

3- Adlî Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı                    22 Aralık 2013            600                       4 Kasım 2013                      13 Kasım 2013

http://www.pgm.adalet.gov.tr/duyuru/2013/subat/snv_tkv.htm
#19
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bir hastanın üniversite hastanesindeki ameliyatta yanlışlıkla onikiparmak bağırsağının delinmesi neticesinde ölmesinden doktoru sorumlu tutarak tazminata hükmeden yerel mahkeme kararını bozdu.

İstanbul'da bir hastanede tedavi olan A.E'ye safra kesesinde iltihap olduğu, basit ve risksiz bir ameliyatla sorunun giderilebileceği belirtildi.

Tavsiyeler üzerine bir üniversite hastanesinde ameliyat olmaya karar veren A.E'nin ameliyatı yaklaşık 3,5 saat sürdü. Ameliyatı gerçekleştiren Prof. Dr. A.K, "içerisi çamur gibiydi, safra kesesi yapışıktı, açığa geçmeyi düşündüm ama A.E'nin şansına devam dedim ve güzel bir ameliyat oldu" diyerek, hastanın yakınlarına bilgi verdi.

Ameliyatın ardından 3,5 saat kendine gelemeyen A.E'nin ağrılarının artması ve karnının şişmesi karşısında doktor A.K, "gazı var, geçecek" diyerek müdahalede bulunmadı.

A.E, durumunun ağırlaşması nedeniyle 42 saat sonra yeniden ameliyata alındı ve yine gazı olduğu söylendi. 6 gün sonra hastanın durumunun daha da ağırlaşması nedeniyle stent takıldı ve doktor A.K'nin tavsiyesiyle başka bir hastaneye nakledildi.

Bu hastanede ise ilk ameliyatta doktor hatası nedeniyle hastanın onikiparmak bağırsağının delindiği belirtildi.

Hasta A.E'nin, ameliyattan 3 ay sonra yaşamını yitirmesi üzerine oğlu O.E, hatalı ameliyattan kaynaklanan tedavi giderleri olarak 168 bin 36 lira, vefat nedeniyle okula gidemediği için 876 lira, defin masrafları olarak 2 bin lira, destekten yoksun kalması nedeniyle 10 bin lira ve duyduğu üzüntü ve ızdırap nedeniyle 100 bin lira maddi ve manevi tazminat davası açtı.

Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin talebiyle Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi'nin gönderdiği raporda, davalı doktorun eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı ve hastanın tedavisinde kusurlu bulunduğu belirlendi.

Tazminat istemini kısmen kabul eden mahkeme, davalı doktorun, tedavi ve cenaze gideri olarak toplam 150 bin lira, manevi tazminat olarak 40 bin lira ödemesine hükmetti.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Kamu kurumlarının tüzel kişilik olarak, kamu görevlileri aracılığıyla kamu hizmetini sundukları belirtilen kararda, "Kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün değildir" denildi.

Kişisel kusurunun, kamu hizmetiyle ilgisi olmayan, kamu görevlisinin özel hayatı ile tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan kusur olduğu ifade edilen kararda, kamu görevlisinin buradaki kusurunun hizmet kusurunu oluşturduğu ifade edildi.

Kararda, Anayasa'ya göre, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği vurgulandı.

Dosyayı yeniden görüşen yerel mahkeme, ilk kararında direndi.

Direnme kararında, olayın, davalı doktorun kişisel kusuruna dayandığının açık olduğu savunuldu.

Doktorun mesleğini kurallarına uygun, gereği gibi dikkat ve özenle ifa etmediği öne sürülen kararda, doktorun meslekteki acemiliği ve yetersizliği nedeniyle ağır kusuru ile hastanın safra kesesi ameliyatında onikiparmak bağırsağının delinmesine neden olduğu ve akabinde öldüğünün Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olduğu vurgulandı.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun gündemine geldi. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozarak, kamu hizmeti görmesi nedeniyle davanın doktora açılamayacağına hükmetti.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22505321.asp
#20


         Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Disiplin Kanunu Tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.

         Kanuna göre, aşırı derecede borçlanma ve borçlarını ödeyememe, ahlaki zayıflık, ideolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak, iffetsiz kimseyle evlenmek veya yaşamak, gayri tabii mukarenette bulunmak, TSK'dan ayırma sebebi sayılacak.

         Bir fiile birden fazla disiplin cezası verilemeyecek, fiilin diğer kanunlar kapsamında idari yaptırıma bağlanması, söz konusu fiile disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyecek. İlave hizmet ve görev yükümlülüğü sonucunu doğuran disiplin cezaları kapsamında, kamu veya hizmet yararına olmayan keyfi görevler verilemeyecek.

         Herhangi bir fiilden dolayı yapılan adli soruşturma veya kovuşturma, aynı fiilden dolayı ayrıca disiplin soruşturması ve tahkikat yapılmasını, disiplin cezası verilmesini ve bu cezanın yerine getirilmesini engellemeyecek.

         Maiyetinden birinin disiplinsizlik teşkil edebilecek bir fiilini veya mesleğe aykırı tutum ve davranışını herhangi bir şekilde öğrenen disiplin amirleri, olayın araştırılması gerektiğine kanaat getirirse, yazılı olarak görevlendireceği soruşturmacılar vasıtasıyla ya da şahsen disiplin soruşturması yapacak. Soruşturmacı bir kişi ya da üç kişilik heyetten oluşabilecek. Disiplin soruşturması, Genelkurmay Başkanı'nca gerek görülmesi halinde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bu amaçla kurulmuş birimde görevli personel eliyle de yürütülebilecek.

         Daha ağır bir disiplin cezası verilmesi amacıyla kendisine iletilen veya kendisi buna gerek gören, disiplinsizliğe bizzat şahit olan, resmi saygınlığına ve makamına karşı işlenen, emri altında bulunan çeşitli kıta, karargah ve kurumlara bağlı birden fazla kişi tarafından işlenen, bilinmesine rağmen önceki amirleri tarafından cezasız bırakılan disiplinsizliklere karşı üst disiplin amiri soruşturma açabilecek ve disiplin cezası verebilecek.

         Disiplin amirleri, disiplin yönünden eğitilmesine ve ıslah edilmesine katkı sağlamak amacıyla, maiyetine ilave görev ve sorumluluklar verebilecek. Verilecek görev ve sorumluluklar; işlenen fiilin niteliğine, personelin statüsüne, rütbesine ve makamına uygun ve ölçülü olacak. Bu kapsamda verilen görevler hizmete yönelik emir olarak kabul edilecek.         

         -Yüksek Disiplin Kurulu TSK'dan ayırabilecek-         

         Subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erlere uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli devam, aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme, yalnızca karasuları dışındaki gemilerde oda hapsi, Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezaları verilecek.

         Kanunla, disiplin koğuşu ve kıtada oda hapsi cezaları kaldırılıyor. Barış zamanında, Türk karasuları dışındaki gemilerde hizmet yerini terk etmeme cezası gerektiren bir disiplinsizlik yapan personele, eylemin niteliği ve disipline olan olumsuz tesiri göz önüne alınarak, gemi komutanı tarafından hizmet yerini terk etmeme cezası yerine oda hapsi cezası verilebilecek. Verilen bu cezanın karasuları dışında yerine getirilemeyen kısmı, hizmet yerini terk etmeme cezası olarak yerine getirilecek.

         Uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli devam ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezaları disiplin kurulları ve disiplin amirleri, Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezası yüksek disiplin kurulları tarafından verilecek.

         Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezası alanlar, seferberlik ve savaş halleri haricinde TSK'da herhangi bir şekilde görev alamayacak. Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezası; Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı'nda oluşturulacak yüksek disiplin kurulları tarafından verilecek ve ilgili Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı'nın onayı ile uygulanacak. Bu ceza, general ve amiraller hakkında ise Genelkurmay Başkanlığı'nda teşkil edilecek yüksek disiplin kurulu tarafından verilecek ve yerine getirilecek.

         Genelkurmay Başkanı'nın eldeki bilgi ve belgelere ya da gerekli görmesi üzerine yaptırdığı disiplin soruşturması sonucuna göre hakkında bu cezanın verilmesine kanaat getirdiği personelin dosyaları, karar verilmek üzere doğrudan yetkili yüksek disiplin kuruluna sevk edilecek.

         Yüksek disiplin kurullarında kararlar oy çokluğuyla alınacak.

         TSK'dan ayırma cezası alan yedek subaylar, kalan askerlik hizmetlerini er rütbesiyle tamamlayacak.         

         -Hangi disiplinsizliğe hangi ceza verilecek?-         

         Emri mütalaa etmek, görevde kayıtsızlık, hizmet dışındayken amir veya üste saygısızlık, mesai çizelgesine uymamak, bozuk kılık ve kıyafet, usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak, israf, saygısızlık, başkalarını kötülemek, askeri nezaket kurallarına uymamak, hizmet haricinde yalan söylemek, selamlama kurallarına uymamak, zamana riayet etmemek, mesai dışında sivil veya üniformalı olarak aşırı alkol kullanımı, görev dönüşü tekmil vermemek, kişisel ve çevre temizliğine dikkat etmemek, kendini geliştirmede yetersiz kalmak eylemlerine uyarı cezası verilecek.

         Amir veya üste nezaketsizlik, meslek etiğine aykırı davranış, küfürlü konuşma, askeri silsileyi bozarak hareket etme, uygun olmayan hitaplarda bulunma, sorumluluktan kaçma, askeri eşyayı uygun kullanmama ve sağlığın korunması kurallarına uymama hallerinde kınama cezası uygulanacak.

         Üste saygısızlık, görev yerini izinsiz terk etmek, temaruz, uygunsuz davranışlarda bulunmak ve açıklanmaması gereken bilgiyle ilgili yetkisiz kişilere karşı ketum davranmamaya karşı hizmete kısmi süreli devam cezasına karar verilebilecek.

         Amire saygısızlık, yalan söylemek, hizmetle ilgisi olmayan emir vermek, ayırımcılık yapmak, yasak edilen yerlere girmek, kayırma talep etmek, maiyetinden hediye kabul etmek, hizmetteyken siyasi içerikli konuşmak, yasaklanmış faaliyetlere katılmak, izinsiz olarak garnizonu terk etmek, ulaşım güvenliğini ihlal etmek aylıktan kesme cezası gerektirecek.

         Emre itaatsizlik, kısa süreli kaçma, izin süresini geçirme, hizmete mahsus eşyaya zarar verme, hediye isteme veya borç alma, disiplinsizlik hakkında soruşturma yapmama, asta kötü muamele, nöbet talimatına aykırı hareket, hoşnutsuzluk yaratma, tahrik, sarhoşluk, kumar oynama, yasak malzemeyi bulundurma, dernek, vakıf ve spor kulüplerinin faal üyeliklerine izin almadan girme, disiplin cezasının yerine getirilmesine karşı gelme ve kavga etme fiillerine hizmet yerini terk etmeme cezası verilecek.         

         -Ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler-         

         Kanuna göre, bazı zorunluluk halleri ve ekonomide öngörülmeyen durumlar dışında aşırı derecede borçlanmaya düşkün olmak ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmek, ahlaki zayıflık, hizmete engel davranışlarda bulunmak, gizli bilgileri açıklamak, ideolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak, uzun süreli firar etmek, disiplinsizliği alışkanlık haline getirmek, iffetsiz bir kimseyle evlenmek veya böyle bir kimseyle yaşamak, gayri tabii mukarenette bulunmak TSK'dan ayırma sebebi olacak.

         Sözleşmeliler hariç subay, astsubay ve uzman jandarmalara belli ceza puanına gelmeleri durumunda da ayırma cezası verilecek.

         Askeri öğrencilere, disiplinsiz davranışlarına göre kınama ya da izinsizlik cezaları verilecek.

Disiplinsizlik veya suç teşkil edebilecek bir fiili nedeniyle hakkında yapılan inceleme ve araştırmanın sıhhatli devam etmesi amacıyla, görevi başında kalmasında sakınca görülecek subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş veya sözleşmeli erbaş ve erler, idari izinli sayılarak görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılabilecek.

         TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen TSK Disiplin Kanunu'na göre, erbaş ve erlere; izinsizlik, ilave hizmet yükleme, oda hapsi ve hizmetten men olmak üzere dört çeşit ceza verilebilecek. İzinsizlik, ilave hizmet yükleme ve oda hapsi cezaları disiplin amirlerince; hizmetten men cezası ise disiplin kurullarınca verilecek.         

         -Oda hapsi-         

         Oda hapsi cezası, tek istisna haricinde barış zamanında kaldırılıyor. Bu cezanın barış zamanında verilmesine yönelik tek istisna, karasuları dışında bulunan gemilerde işlenen disiplinsizlik halleri olarak belirlendi.

         Hizmetten men cezası, ''Hizmetten men cezasının felsefesi, disiplini bozan erbaş ve erin, bozulan disiplinin süratle yeniden sağlanması amacıyla disiplini bozduğu askeri ortamdan, yani hizmetten uzaklaştırılması'' şeklinde tanımlandı. Bu şekilde hizmetten uzaklaştırılmış olan erbaş ve er günlük eğitim faaliyet takviminde yer alan eğitimlere iştirak ettirilmeyecek. Ancak bu erbaş ve erler, günlük eğitim faaliyetleri dışındaki diğer idari faaliyetlere, uyulması gereken kurallara göre katılacaklar. Ayrıca bu personele, birliğinde yürütülen yemekhane temizliği gibi ortak faaliyetlere ilişkin veya ihtiyaç duyulan diğer askeri hizmet ve görevler de verilebilecek.

         Erbaş ve er, hizmetten men cezasının yerine getirilmesi sırasında, yat saati, banyo saati, yemek saati gibi birliğin ortak hareket ettiği tüm kurallara uyacak.. Aksi davranışlara, kanuna uygun olarak disiplin cezası verilebilecek.

         Bu ceza, sadece disiplin kurulları tarafından verilebilecek ve cezanın miktarı da 7 ile 15 güne kadar olabilecek.         

         -İlave hizmet yükleme cezası günde 8 saatten fazla olmayacak-         

         İlave hizmet yükleme cezası; erbaş ve erin, mesai içinde, mesai sonrasında veya hafta sonu tatil günlerinde, nöbet hizmeti dahil askeri hizmetlerde veya disiplinsiz davranışının ıslah edilmesine katkı sağlayacağı düşünülen ve bu kapsamda cezayı veren disiplin amirleri tarafından belirlenen bir vazifede aralıklı veya sürekli olarak ve günde 8 saatten fazla olmamak üzere verilebilecek.

         Oda hapsi cezası; bu amaçla tahsis edilecek hapis odasında yerine getirilecek. Hapis odalarının kapısında nöbetçi bulundurulacak. Oda hapsi cezası alan erbaş ve erler, cezanın yerine getirilmesi sırasında gerektiğinde askeri hizmetlerde kullanılabilecek.

         Disiplin cezalarının türü ve miktarı; erbaş ve erin hizmet ve disiplin safahatı ile eylemin niteliği göz önüne alınarak disiplin amirleri tarafından takdir edilecek. Disiplin amirleri, erbaş ve erin olumlu hizmet safahatını dikkate alarak disiplin cezası vermeyebilecek.         

         -Görevden geçici uzaklaştırma-         

         Disiplinsizlik veya suç teşkil edebilecek bir fiili nedeniyle hakkında yapılan inceleme ve araştırmanın emniyetli ve sıhhatli olarak devam etmesi amacıyla, görevi başında kalmasında sakınca görülecek subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş veya sözleşmeli erbaş ve erler idari izinli sayılarak görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılabilecek.

         Geçici olarak görevden uzaklaştırma kararı; sıralı disiplin amirlerinden birisinin veya disiplin soruşturmacılarının teklifi üzerine ya da doğrudan disiplin amiri konumundaki asgari tugay ve eşiti ile daha üst seviyedeki birlik, karargah veya kurum amirleri tarafından, 15 iş gününe kadar verilebilecek. İhtiyaç duyulması halinde bu süre bir katına kadar artırılabilecek.

         Görevden uzaklaştırma tedbiri, süresi sonunda başka bir işleme gerek kalmadan ortadan kalkacağı gibi, gerek görülmesi veya görevden uzaklaştırmaya neden olan fiilin herhangi bir suç veya disiplinsizlik teşkil etmediğinin anlaşılması halinde kararı veren disiplin amiri tarafından sürenin tamamlanmasından önce de kaldırılabilecek. Görevden ayrı kalınan süre hizmetten sayılacak. Bu süre içinde ilgili personelin ''asker kişi'' sıfatı devam edecek, ancak emir veremeyecek.

         Yapılan soruşturma sonunda, görevine devam etmesinde kendisi veya birliği açısından sakıncalar bulunduğuna karar verilen subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş veya sözleşmeli erbaş ve erin başka bir göreve atanması, kısa süreliğine görevden uzaklaştırmaya yetkili makamlar tarafından ilgili personeli atamaya yetkili makama teklif edilebilecek.

         Atamaya yetkili makam tarafından, resen veya yapılan teklifin uygun görülmesi üzerine, ilgili personel zamana bağlı olmaksızın bulunduğu garnizonda veya başka garnizonda durumuna uygun başka bir kadroya ya da komutanlık emrine atanacak.         

         -Disiplin cezaları idari işlemlerde dikkate alınacak-         

         Disiplin cezaları ve diğer idari yaptırımlara ilişkin bilgi ve belgeler, ilgililerin şahsi dosyalarına konularak korunacak ve kayıt altına alınacak. Disiplin cezaları ve diğer idari yaptırımlar, nitelik ve niceliklerine uygun olarak; personel hakkında yapılacak sicil, terfi, atama, ayırma, ilişik kesme, sözleşme feshi, özellikli görevlere seçim ve benzeri idari işlemlerde göz önünde bulundurulacak.

         Disiplin kurulları tarafından verilen hizmetten men cezası ile oda hapsi cezaları, yedek subaylar ile erbaş ve erlerin askerlik hizmet sürelerine eklenecek ve bu kişiler o süre kadar geç terhis edilecek. Yükümlülük süresinin uzaması halinde, personele özlük hakları statüsüne uygun olarak ödenmeye devam edilecek.

Yüksek disiplin kurulları tarafından verilen TSK'dan ayırma cezaları ile subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde iptal davası açılabilecek.

         TSK Disiplin Kanunu'na göre, Disiplin Kurulu, subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erlerin hizmet yerini terk etmeme cezası gerektiren disiplinsizliklerine ilişkin tahkikatı yapmak veya yaptırmak ve hizmet yerini terk etmeme cezası ile cezalandırmakla; erbaş ve erlerin hizmetten men cezası gerektiren disiplinsizliklerine ilişkin tahkikatını yapmak veya yaptırmak ve hizmetten men cezası ile cezalandırmakla görevli ve yetkili olacak.

         Seferberlik ve savaş hali müddetince işlenen ve disiplin kurullarının görevine giren disiplinsizliklere; hizmet yerini terk etmeme veya hizmetten men cezası yerine, aynı esaslarla ve bu düzenlemede belirlenen sürelerle oda hapsi cezası verilecek.

         Disiplin Kurulu, yapacağı tahkikatın her safhasında istem üzerine veya gerek görmesi durumunda; ilgililerin özlük dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili kıta, karargah, kurum veya amirlerden bilgi almaya, belge istemeye, tanık ve bilirkişi dinlemeye, keşif yapmaya, hakim veya savcı kararı gerektirmeyen durumlarda kriminal inceleme yaptırma da dahil olmak üzere, tahkikatı aydınlatacak her türlü idari işlemi yapmaya veya yaptırmaya yetkili olacak.         

         -Yapılacak tahkikat usulü-         

         Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi gereken disiplin soruşturma evrakı, disiplin subaylığına, disiplinsizliğin öğrenilmesinden itibaren en geç otuz gün içinde gönderilecek.

         Disiplin subayı tarafından yapılan inceleme sonunda; adli veya askeri mahkemelerin görevine giren bir suçun işlendiğinin tespit edilmesi halinde, dosyanın bir suretinin görevli merci gönderilmesine; disiplin kurulunun görev alanına girmeyen bir disiplinsizlik tespit edilmesi halinde gerekçesi ile birlikte evrakın ilgili disiplin amirine iade edilmesine karar verilecek.

         Dosyanın disiplin kurulunda görüşülmesine karar verilmesi halinde; disiplinsizlik yapan personele, hakkında iddia olunan hususlar, dosyanın disiplin kurulunda görüşülmesinden önce disiplin subayı tarafından hazırlanacak bir yazı ile bildirilecek.

         Disiplin kuruluna sevk edilen personel; tahkikatın gizliliğini, üçüncü şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğini, gizli ve özel nitelikteki bilgileri korumaya yönelik olanların dışındaki soruşturma evrakını inceleme, tanık dinletme ve disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak savunma yapma hakkına sahip.         

         -Tahkikat sonucu verilecek karar-         

         Disiplin Kurulu, tahkikat sonucunda; disiplin cezası verilmesine yer olmadığına veya disiplin cezası verilmesine yahut kurulun yetkisizliğine karar verebilecek.

         Disiplin kurullarında kararlar oy çokluğu ile alınacak. Oylar dağılırsa, hakkında tahkikat yapılanın en çok aleyhinde olan oy, çoğunluk elde edilinceye kadar kendisine daha yakın olan oya tabi olacak.

         Disiplin Kurulu kararlarının gerekçesinde, disiplinsizliğin oluştuğunu veya oluşmadığını gösteren unsurlar ile cezanın miktarının tayininde esas alınan hususlar gösterilecek.         

         -Cezanın Yerine Getirilmesi-         

         Disiplin amirleri tarafından, disiplinsizliğin kendileri tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay ve her halde disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra disiplin cezası verilemeyecek.

         Disiplin kurullarında yapılan tahkikatlarda, fiilin disiplin amiri tarafından öğrenilmesinden itibaren 6 ay ve her halde disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra disiplin cezası verilemeyecek.

         Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezasını gerektiren durumun oluştuğunun disiplin amirleri tarafından tespit edilmesinden itibaren bir yıl ve disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra, aynı sebeple Yüksek Disiplin Kurulu tarafından ceza verilemeyecek.         

         -Savunma hakkı-         

         Disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından savunma alınmadan disiplin cezası verilemeyecek. İsnat olunan hususlar ile savunma için verilen süre açıkça ve yazılı olarak ilgiliye bildirilecek.

         Disiplin amirleri tarafından verilen disiplin cezalarına karşı, cezanın tebliğ edilmesinden itibaren üç iş günü içinde itiraz edilebilecek.

         İtiraz, yetkili üst disiplin amiri tarafından beş iş günü içinde karara bağlanacak. Disiplin kurulu tarafından verilen kararlara karşı tebliğinden itibaren 5 iş günü içinde, teşkilatında disiplin kurulu kurulan komutan veya askeri kurum amiri ile hakkında karar verilen kişi tarafından bir üst komutanlığın disiplin kuruluna iletilmek üzere itiraz edilebilecek.

         Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı teşkilatında kurulan Disiplin Kurulunun kararlarına karşı yapılan itirazı, hükme katılanlardan daha kıdemli olan başkan ve üyelerden kurulan yeni bir kurul inceleyecek.         

         -Yargı denetimi-         

         Yüksek disiplin kurulları tarafından verilen Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezaları ile subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde iptal davası açılabilecek.

         Silahlı Kuvvetler'den ayırma cezası hariç olmak üzere zorunluluk hallerinde cezanın yerine getirilmesinin sonraya bırakılmasına veya ara verilerek yerine getirilmesine disiplin amirleri tarafından karar verilebilecek. Ancak bu süre hiçbir şekilde cezanın kesinleşmesinin ardından bir yılı geçemeyecek.

TSK Disiplin Kanunu ile bedelli askerlik hizmeti için yeni bir hak tanınacak.

         TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen kanuna göre, bedelli askerlikte belirlenen bedelin yarısını ödeyerek başvurusu kabul edilenlerden ikinci taksit için öngörülen 6 aylık süreyi geçirenler veya ilk taksitini geri alanlar ile şartları taşıdığı halde 15 Haziran 2012 tarihine kadar başvuruda bulunmayanlara, bedelli askerlik için yeni bir hak tanınacak.

         Bu haktan yararlanmak için; fiilen askerlik hizmetine başlamamış olmak ve ilk taksidi ödemiş olanlar için kalan taksidi, diğerleri için ise maddede öngörülen miktarın tamamını 1 aylık sürede defaten ödemiş olmak gerekecek.

         Verilen bir önergenin kabul edilmesiyle, fiili askerlik hizmetine, 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu uyarınca başladıktan sonra bir nedenle bu kanun kapsamından çıkarılarak noksan hizmetli olarak aranan yükümlüler, istekleri halinde bir ay içerisinde 30 bin TL'yi defaten ödemeleri şartıyla bedelli askerlik hizmetinden yararlanabilecekler.

         Uzman Erbaş Kanunu'na eklenen bir hükümle, kanser, tüberküloz, kronik böbrek yetmezliği ile ruh ve sinir hastalıkları gibi uzun süreli tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığa yakalananlar, sağlık kurulları raporlarında gösterilecek lüzum üzerine, toplam olarak ve fiilen 3 yılı geçmemek şartıyla, tedavi, istirahat veya hava değişimine tabi tutulabilecek ve bu kişilerin ilişikleri kesilmeyecek.

         Bu hüküm, sözleşmeli subay ve astsubaylar için de geçerli olacak.

         Disiplin hukukuna ilişkin mevzuat Silahlı Kuvvetler'de görev yapan siviller açısından uygulanmayacak.

         Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, YAŞ'ın kararları ile disiplinsizlik nedeniyle verilen disiplin cezaları ve diğer idari yaptırımlar yargı denetimi dışında olacak.

         Ancak; YAŞ'ın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararına ve askeri disiplin ile ilgili kanunlarda yargıya açık olduğu belirtilmiş olan disiplin cezalarına karşı yargı yolu açılacak.

         Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, yerine getirilmekte olan oda ve göz hapsi cezalarının infazına hemen son verilecek, disiplin mahkemelerinde bulunan ve kararı kesinleşmemiş dosyalar, 30 gün içinde disiplin amirine iade edilecek. Disiplin amiri, bu Kanun hükümleri çerçevesinde yeniden değerlendirme yapacak, devam etmekte olan disiplin soruşturmaları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanacak.

         Kanunun yürürlüğe girmesinden önce disiplin amirleri veya disiplin mahkemeleri tarafından verilmiş ve infaz edilmiş disiplin cezalarına bağlı olarak yapılmış idari işlemler ise devam edecek.     

         -''YAŞ kararıyla bin 543 personelin ilişiği kesildi''-         

         Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, tasarının görüşmeleri sırasında soruları yanıtlarken, 1984-2009 yılları arasında YAŞ kararıyla bin 543 personelin ilişiğinin kesildiğini bildirdi.

         Yılmaz, 2001-2012 yılları arasında firar, aşırı borçlanma, ahlaki nedenler, hırsızlık, rüşvet, uyuşturucu ve genel disiplinsizlik nedeniyle 2 bin 604 personelin ilişiğinin kesildiğini kaydetti.

         Suriye halkının destekçisi olduklarını belirten Yılmaz, hiçbir terör örgütünün veya teröre destek veren hiç kimsenin destekçisi olmadıklarını vurguladı.

         Yılmaz, YAŞ'da emekliye sevk edilenlerin tutuklu olmalarıyla hiçbir alakası olmadığını, kadrosuzluk nedeniyle, haklarında dava açılmamış olanların da emekli olabildiğini kaydetti.

         Bir soru üzerine Yılmaz, yargının süratli şekilde karar vermesi gerektiğini söyledi.

         Yılmaz, bazı iddialarla ilgili olarak, ''Elinde yolsuzluk belgesi olan savcıya belgesini verir. Vermezse suç ortağıdır, müfteridir'' diye konuştu.

         Tasarının yasalaşmasından sonra TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, birleşimi bugün saat 14.00'de toplanmak üzere kapattı.AA

http://www.zaman.com.tr/gundem_tsk-disiplin-kanunu-tasarisi-kabul-edildi_2047677.html
#21


Başbakan, ralli şampiyonlarıyla Katar'da buluştu

Katar'da, uluslararası ralli şampiyonları Burcu Çetinkaya ve Yardımcı Pilot Zinet Özlem Akgüç'le sohbet eden Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'ın sürat konusunda kendisini ürküttüğünü söyledi. Erdoğan'ın "Eskiden sürat yapardım" sözleri üzerine Emine Erdoğan "Artık siyasette ralli yapıyor" karşılığını verdi. Çetinkaya ve Öktem, "Suriye İçin Bir Ekmek Bir Battaniye' kampanyasının afişlerini araçlarına yapıştırdı.

Ortadoğu Ralli Şampiyonası'nın Katar'da düzenlenen birinci ayağını kazanan Türk ralliciler Burcu Çetinkaya ve Özlem Akgüç, yarış arabalarıyla birlikte Başbakan'ı karşıladı. Görüşmede Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, rallici bayanlardan araç ve yarışlar hakkında bilgi aldı. Burcu Çetinkaya, yarışta takla attıklarını ve 5 lastiği değiştirdiklerini belirterek, ''Suriye'ye destek için yarıştık, bütün zorluklara rağmen yarışı tamamladık'' dedi. Yardımcı Pilot Özlem Akgüç'ün, araç üzerinde bulunan Başbakanlığın ''Suriye İçin Bir Ekmek Bir Battaniye'' yardım kampanyasının afişlerini ve aracın ön camındaki Arapça yazılmış besmeleyi göstererek ''Bismillahirrahmanirrahim diye başlıyor, el ele veriyoruz. Allah'ın izniyle kazanıyoruz'' ifadelerini kullandı. Ralliye ilgisinin olup olmadığının sorulması üzerine de Erdoğan ''Yok. Artık o kadar riskli işlere girmiyorum'' dedi. Erdoğan'ın bu sözleri üzerine eşi Emine Erdoğan da ''Başbakan artık siyasette ralli yapıyor'' değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan da eşi Emine Erdoğan'ın sürat konusunda kendisini ürküttüğünü ifade ederek ''Eskiden sürat yapardım, artık yapmıyorum. Korumaların arkasından 110-120 öyle gidiyoruz'' dedi. Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan rallici bayanlarla kampanyanın afişi önünde fotoğraf çektirdi.

http://haber.stargazete.com/politika/basbakan-erdogan-neden-olmasin/haber-723589





Nefes kesen ralli: Avukat Özlem Akgüç, Sibel Eraslan, Star Gazetesi

Anadolu Ajansı'ndan Yusuf Karadağ vasıtasıyla tanıdım Avukat Özlem Akgüç'ü. Antalya'da sevilen, popüler, genç bir kadın olarak değişik sosyal aktivitelerle göze çarpıyordu. Radyocu, sivil toplumcu, Antalya spor camialarıyla iç içe, siyasette gençliğin nabzını tutan, ele avuca sığmayan renkli bir kişiliği vardı Özlem'in.

Onu Katar Rallisindeki şampiyonadan tanıdınız.

Ona ismiyle hitap edecek kadar yakın hissediyorum kendimi. Hem genç bir meslektaşım olarak hem de yaşadığı hayatın anlamını sorgulayan, meraklı bir ruhu taşıdığı için. Zaten yollarımızı bitiştiren Yusuf Karadağ da onun toplum önünde hemen göze çarpan enerjisinin yanı sıra kalbinde atan arayış nabızlarına dikkat çekmişti.

Tanışmamızdan kısa bir süre sonra bir Kandil günü hediyesi gibi karşıladığım tesettüre giriş hikayesiylede bir masal gibi Özlem'in hayat ritimleri... Sosyal medyada zaman zaman gezi notları bazen futbol yorumları yapan bir kızın, birden bire hayat ve hayatın manası ile ilgili ciddi sorular sormaya başlaması, elbette sarsıcı, ezber bozucu bir tecrübeydi.

Düşünüyorum da bunun hala tam olarak cevabını bulamıyorum, insan niçin ve nasıl inanır? Saat kaçtır mesela inanmaya başladığınızda, bunu hangi inanan tam olarak cevaplayabilir ki? O, birdenbire gelen bir sıçrama gibidir çünkü. Birden kendinizi bir ırmağın içinde buluverişiniz gibi. "Ses veren çamurun" birdenbire kendi sesini işitivermesi gibidir bu. Zamanını, saatini sorsalar sonradan, söyleyemezsiniz. Çünkü bu sevmek gibidir. Sanki en başından beri o denizde yüzüyormuşsunuz, onu ilk günden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir size... İnanmanın matematiği yok. Çünkü inanmak sayılarla hesap edilecek bir formülasyonu altüst eder her seferinde...

***

Peki ya ibadet etmek? Yani inandıktan sonra, kulluğa dair iz ve delilleri niçin taşımak isteriz üzerimizde, alnımızda, bileklerimizde, avuçlarımızda, ayaklarımızda, tebessümümüzde, okşadığımız başlarda, paylaştığımız ekmek kırıntılarında, parmak uçlarımızda bile...

Niçin taşmak isteriz inancımızın izlerini? Bir kadın niçin örtünür mesela?

Nişanlılar, sözlüler niçin yüzük takarlar? Çocukluk arkadaşlarınızın fotoğrafını niçin saklarsınız yıllar içinde sararıp solsa da? Bir anne için çocuğunun ilk patiği niçin vazgeçilen çöpler arasına girmez asla? Büyükannenizin Kuranı Kerim okurken sayfalar arasına iliştirdiği tavus kuşu tüyü niçin 110 yaşındayken bile en yeni hatıralarınız arasındadır?

Sevmek, unutmamak ve hatırlamak, hep akılda tutmaktır çünkü.

Sevmek, inanmaktır.

Avukat Özlem Akgüç'ün hıphızlı bir tempoyla yaşadığı hayatı bir kandil günü İslami tesettürüyle yaşamaya karar verişi beni çok etkilemişti. O geceyi unutamam.

Bizi yüzümüzü hiç görmeden, el ele hiç tutuşmadan "kız kardeş" kılan "o" şey harikuladeydi. Siz hiç tanımadığınız bir kız için dua ettiniz mi? Sanki onu yüz yıldır tanırmışsınız gibi geldi mi hiç size?

İslam dendiğinde beni en çok etkileyen şeydir bu; samimiyet, sevgi, nezaket ve dünyanın en kalabalık ailesinin bir evladı, kardeşi oluvermek. Birdenbire...

Danıştay'ın başörtülü avukatlar hakkında açtığı kapı haberini alınca, ilk aklıma gelen kişilerdendi Avukat Özlem Akgüç. Kendisine "Haydi Özlem Antalya Mahkemeleri seni bekliyor" dediğimde, Özlem'in sesi Katar'dan çıktı... Katar'daki ralliye katılmış arkadaşı Burcu Çetinkaya'ya co-pilot olarak. Arabalarında "Suriye için Yardım" afişleri var.

"Ha bi bu kusur kalmıştı" diyenleriniz olabilir. Hz. Aişe'nin deve yarışlarına olan merakını söylemeyeceğim merak etmeyin. Siz asıl hukuk rallisinde görün Özlem'i diyeceğim. Birdenbire olan her şeyin ipucu, taa... " çamurun ses verdiği" ilk güne kadar gider. "İster istemez gelin ikiniz de" dedi Rab, Yer ile Gök'e. İkisi de "isteyerek" ve "derhal" ve "aniden" geldiler "yan yana"...

http://haber.stargazete.com/yazar/nefes-kesen-ralli-avukat-akguc/haber-723566
#22
Rusya'nın uzak doğusundaki Blagoveşçensk kent mahkemesinde görevli hakim Yevgeni Makhno, 5 yıl hapse mahkum ettiği yolsuzlukla suçlanan bir işadamının davası görülürken, birkaç kez açıkça uyuyakaldığının ortaya çıkmasının ardından bugün istifaya zorlandı.

Dava, sanığın avukatının, Yevgeni Makhno'nun mahkeme salonunda uyuduğu sırada çekilen videolarını internette paylaşması üzerine ulusal bir skandala dönüşmüştü.

Sözkonusu videolar, sonrasında devlet televizyonunda da gösterilmişti.

Yevgeni Makhno kendisini savunurken, uyumadığını, davayı gözleri kapalı dinlediğini iddia etmişti.

Yüksek Mahkeme'nin cezalandırmamaya karar verdiği Makhno'nun görevine iade edilebilmek için sınava girmesi gerekiyor. Sanık ise yeniden yargılanacak.

http://www.haber7.com/guncel/haber/984741-mahkemede-uyuyan-hakime-agir-ceza


İşte o video:

www.youtube.com/watch?v=1n9HIS_AsDQ
#23
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2011/21-571
K:2011/680
T:02.11.2011

6183 s. Yasa m. 55,58

Taraflar arasındaki "ödeme emrinin iptali" davasında yapılan yargılama sonunda; (Diyarbakır İkinci İş Mahkemesi)'nce davanın kabulüne dair verilen 21.07.2009 gün ve 2009/62 E., 2009/464 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi'nin 21.10.2010 gün ve 2009/13882 E., 2010/10270 K. sayılı ilamı ile;("...Dava, davacı şirket yanında çalışan işçinin daha önce işveren olarak çalıştığı dönemdeki prim borcu nedeniyle davacı şirkete gönderilen haciz bildirisine itiraz edilmediği için Kurum tarafından gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kabulü ile 27.11.2008 tarih 039133 sayılı ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, Kurumun daha önce işveren olarak prim borcu bulunan M.Hadi'nin davacıya ait işyerinde çalıştığını tespit etmesi üzerine davacıya 23.11.2007 tarih ve 043560 nolu haciz bildirisi gönderdiği, haciz bildirisinin davacı şirkete 03.12.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve 7 gün içinde itiraz edilmediği için borç davacı şirketin zimmetinde sayılarak davacıya ödeme emri gönderildiği, 27.11.2008 tarih ve 039133 sayılı ödeme emrinin davacıya 19.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, 05.02.2009 tarihinde dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 80/5 ve 6183 sayılı Yasa'nın 58. maddeleridir. 506 sayılı Yasa'nın 80/5. maddesine göre "Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 51., 102. ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum 6183 sayılı Kanun'un uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. 6183 sayılı Yasa'nın 58/1. maddesine göre ise, "Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu (İş Mahkemesi) nezdinde itirazda bulunabilir.
Somut olayda iptali istenen dava konusu 27.11.2008 tarih ve 039133 sayılı ödeme emrinin davacıya 19.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 05.02.2009 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Mahkemece dava 6183 sayılı Yasa'nın 58. maddesinde öngörülen 7 günlük süre geçtikten sonra açıldığından reddi gerekirken, esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, kabule göre de, 5502 sayılı Yasa'nın 36. maddesi gereğince Kurum harçtan muaf olduğu halde başvuru harcı yargılama giderleri içine katılarak Kurumun başvuru harcından sorumlu tutulması isabetsiz olmuştur.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, işyeri çalışanının davalı Kuruma olan prim borcu nedeniyle gönderilen haciz bildirgesinin gereğinin yerine getirilerek, işçisinin ücretinden yapılan kesintilerin Kurum hesabına aktarıldığını ancak prim borçlusunun çalışmasının sona ermesinden sonra davalı Kurumca, daha önce hiçbir kesinti yapılmamış ve Kuruma ödenmemiş gibi ödeme emri gönderildiğini, Kurumca talep edilen kesintinin yapılması ve Kurumun bu kesintileri kabul etmesi nedeniyle adlarına gönderilen ödeme emrinin yasal dayanağı bulunmadığını, ödeme emrine itirazlarının reddine ilişkin Kurum kararını 02.02.2009 tarihinde tebliğ ettiklerini belirterek ödeme emrinin iptalini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, davacının 6183 sayılı Kanun uyarınca gönderilen haciz bildirgesine yedi gün içinde cevap vermemesi nedeniyle borcun zimmetinde sayılarak, davacıya anılan Kanun'un 22. maddesi uyarınca ödeme emri gönderildiği ve yapılan itirazın 6183 sayılı Kanun'un 79. maddesi uyarınca reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacının haciz bildirgesinin gereğini yaparak, kesintileri Kurum hesabına yatırdığı, borcun davacının zimmetinde sayılabilmesi için muhatap davacının haciz bildirgesine itiraz etmemesi veya gereğini yerine getirmemesi gerektiği, Kurumca yapılan kesintiler kabul edilmesine rağmen hiç kesinti yapılmamış gibi ödeme emri gönderilmesinin 6183 sayılı Kanun'un 79. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Davalı Kurum vekilinin temyiz üzerine Özel Daire'ce; yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkemece, davacının ödeme emrinin tebliği sonrasında Kuruma müracaatta bulunduğu, bu talebin reddine ilişkin kararın davacıya 02.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği, bu davanın ise 05.02.2009 tarihinde açıldığı belirtilerek ve önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle ilk kararda direnilmiş, direnme hükmü davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6183 sayılı Kanun uyarınca gönderilen ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın anılan Kanun'un 58. maddesinde düzenlenen yedi günlük süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, "Türk Sosyal Sigortalar Sistemi" ağırlıklı olarak primli rejime dayanmaktadır. Kurumun sosyal sigorta yardımlarını sağlaması, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır.
Bu konudaki ilk yasal düzenlemeyi içeren mülga 506 sayılı Kanun'un 80. maddesinin ilk şeklinde prim alacağının tahsili İcra İflas Kanunu hükümlerine göre yapılmakta iken, 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabi kılınmış; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88. maddesinde de Kurumun prim ve diğer alacaklarını 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca takip ve tahsil edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Prim borçları, bu düzenlemeler ile kamu alacağı derecesine getirilerek, takip ve tahsilinde, icra ve iflas hukukuna göre çabukluk ve sadelik sağlanmak istenmiştir. Gerek mülga 506 sayılı Kanun, gerekse yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun'da yer alan aynı yöndeki düzenlemeler primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Takip yetkisinin bizzat Kuruma tanınmış olması da aynı amaca hizmet etmektedir.
Bu doğrultuda 6183 sayılı Kanun'un "Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi" başlıklı 79. maddesi düzenlemesine göre:
Üçüncü şahıslardaki menkul malların haczi, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılır. Tahsil dairesi tarafından tebliğ edilecek haciz bildirisi ile; bundan böyle borcunu ancak tahsil dairesine ödeyebileceği ve amme borçlusuna yapılacak ödemenin geçerli olmayacağıveya elinde bulundurduğu menkul malı ancak tahsil dairesine teslim edebileceği ve malın amme borçlusuna verilmemesi gerektiği, aksi takdirde amme borçlusuna yapılan ödemeler ile malın bedelini tahsil dairesine ödemek zorunda kalacağı ve bu maddenin üç, dört ve beşinci fıkra hükümleri üçüncü şahsa bildirilir... Haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorundadır. Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.
Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır.
Üçüncü şahsın bu Kanun hükümleri uyarınca takibata tabi tutulması hükmü zimmetinde sayılan borç nedeniyle hakkında 6183 sayılı Kanun'un 54 ve devamı maddelerdeki "Cebren Tahsil ve Takip Esasları" hükümlerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu kapsamda üçüncü şahsa karşı zimmetinde sayılan borçtan dolayı cebren tahsile geçilmeden önce anılan Kanun'un 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödeme emrinin tebliğ edilmesi zorunludur. Kamu alacağı için ödeme emri çıkarılmadan haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201 E. 2002/297 K.; 24.03.2004 gün ve 2004/10-164 E. 2004/170 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz davası için öngörülen yedi (7) günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle defi değil, bir itiraz olup; sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve re'sen gözönünde tutulmalıdır.
Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasa'nın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir.
Anılan madde metninde itirazın "vergi itiraz komisyonuna yapılacağı" hükmü yer almakta ise de, mülga 506 sayılı Kanun'un 80. maddesinin "Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanun'un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Mü-dürlüğü'nün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir" düzenlemesi ve yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin "Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir" hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanun'un itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunun bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun; Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanun'un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda iş mahkemesine dava açılması yolu olarak kabulü zorunludur.
Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulu'nun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 E. 2006/249 K. sayılı kararında da belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için Anayasal "hak arama özgürlüğünün" de değerlendirilmesi gerekmektedir.
2709 sayılı T.C. Anayasası'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesi uyarınca; "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir."
Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile eklenen 2. fıkra uyarınca "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır".
Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa'da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda Anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.
Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekmektedir.
Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için SGK alacaklarının tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile SGK alacaklarının tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Anılan zorunluluk karşısında, Kurum alacaklarının tahsiline ilişkin olarak, 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesi uyarınca, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin ilgilinin başvurabileceği kanun yolu ve süresini açıkça gösterir ve özellikle mevzuatta açıklık bulunmaması nedeniyle 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının 58. maddede öngörülen süre içinde Kuruma itirazda bulunduğu açıktır.
Davacı tarafından doğrudan iş mahkemesine dava açılmamış ise de, Kurumun davacıya gönderilen ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunulmayıp, aksine sadece vergi itiraz komisyonundan bahseden 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ihtarında bulunması; Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını esastan inceleyerek reddine karar vermesi karşısında, davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin ve Kuruma ödeme emrinin tebliğini takibenyaptığı başvurunun hatalı mercie (görevli olmayan yere) yapılan başvuru olarak, yedi günlük dava açma süresini kestiğinin kabulü zorunludur.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, bu kabul hukukun toplumsal yaşamı düzenleme ve ilişkilerden doğacak sorunları giderme görevine uygun bir çözüm anlayışının doğal sonucu olduğu gibi, Anayasal hak arama özgürlüğü de zedelenmemiş olacaktır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; yerel mahkemenin açılan davanın süresinde olduğuna ilişkin kabulü ve bu değerlendirme ile ilk kararda direnmesi yerindedir.
Ne var ki, Yüksek Özel Daire bozma nedenine göre, somut uyuşmazlıkta işin esasına ilişkin olarak 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinde belirtilen haller doğrultusunda inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin diğer temyiz itirazları konusunda inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daire'ye gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı Kurum vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YİRMİBİRİNCİ HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 02.11.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
#24
http://www.youtube.com/watch?v=0Nvfa9BaqvU#

http://www.youtube.com/watch?v=_1HrNf0Tr04#


Fedakar Gülsüm anne Rusya'yı ağlattı

Rusya'nın resmi televizyonu 1.Kanal'da Antalya'da hiç tanımadığı bir felçli Rus çocuğuna 4 yıldır annelik yapan Gülsüm Kabadayı'nın öyküsü konu edildi. Ünlü Rus gazeteci Andrey Malahov'un sunduğu program katılımcıları gözyaşlarına boğdu.

Yıllar önce trafik kazasında yaralanarak felç olan ve kimsenin henüz ismini bilmediği genci anlatan Malahov, Gülsüm Kabadayı'nın annelik şefkatini ve fedakarlığını takdirle anlattı. Malahov, Umut ismi verilen gencin bir Rus vatandaşından Rusça kelimeler duyunca ağlamaya başladığına da işaret etti. Malahov, "Muhabirimiz, Antalya'da Umut'a Rusça bir şeyler söyledi. Gerçekten de Umut Rusçayı duyunca çok etkileniyor." dedi.

Programda önce Umut hakkında küçük bir belgesel niteliğinde film sunuldu. Görüntülerde ismini bile bilmediği gence annelik yapan Kabadayı'nın konuşmasına geniş yer verildi. Kabadayı' "Her gün ona sabahları taze portakal sıkarak meyve suyu hazırlıyorum. Onu buna alıştırdım, C vitamine çok ihtiyacı var, hastalanmaması için. Önemli olan sevgidir" dedi.

Sunucu, Kabadayı'nın 4 yıl önce hastanede gördüğü kimsesiz Rus çocuğuna sahip çıktığını ve sonra da evine alıp getirdiğini belirtti. Gülsüm Kabadayı, "Bir kader yazısı. İlk kez onun gözlerine bakarken sanki anne al bana yaklaş diyordu!" dedi. Kabadayı'nın gencin iyileşmesi için akyalarına masaj yapması, biberonla beslemesi ve yanaklarından kendi çocuğuymuş gibi öpmesi görüntüleri seyircilerin duygulu anlar yaşamasına sebep oldu.
Kristina Altındaş isimli bir Rus kız da, "Ben ona Rusça isimler söyledim ve baktım gözlerinden yaş geldi." dedi.

Birinci Kanal muhabiri de Umut'a yaklaşarak, "Amacımız senin Rusya'daki yakınlarını bulmak" deyince felçli çocuk muhabirin elini sıkmaya başlıyor.

Rus muhabir, "Umut beni eğer anlıyorsan, bu durumda dilini çıkar." deyince Umut dilini çıkardı.
Belgeselde konuşmasına yer verilen Antalya'daki görevli doktorlar da Türk annenin bir mucize oluşturarak Umut'u kısmen iyileştirdiğine dikkat çekti.

Belgeselde Türk kadının 3 erkek çocuğunun da yeni kardeşleri Umut'a kardeşlik yaptığını ve yardım ettiğinin altı çizildi. İmam Hatip Okulu'nda eğitim aldığını söyleyen Karadayı'nın oğlu Mehmet, Umut'un iyileşmesi için Allah'a bol bol dua ettiğini ve Kuran-ı Kerim okuduğunu anlattı. Filmde Türk ailenin Rus çocuğu için fedakarlık yapması ve bol bol beslemesi programdaki Rus katılımcıları çok duygulandırdı. Fedakar kadının küçük oğlu Alihan, Umut'un yatağını temizlerken, büyük oğlu Tunahan ise Rus kardeşinin yüzünü tıraş etti. Türk kadının daha önce boşandığı eşi Zekeriya'nın da oğlu olarak gördüğü Umut'u her gün ziyaret ederek kendisine masaj yaptığı ekranlara geldi. Zekeriya, "Ben öksüz büyüdüm." diyerek ağlayınca program katılımcılarını ağlattı.

Belgeselde sofra başında Karadayı'nın İmam Hatipli oğlu Mehmet'in ve tüm aile üyelerinin ellerini açarak Umut için dualar okuması ekrana yansıdı.
Moskova'ya programa katılan fedakar anne Karadayı'nın stüdyoya girmesi büyük alkış aldı.
Sunucu Malahov, "Sizin yaptıklarınızla, davranışlarınızla bir çok siyasi ve diplomatların yapamadığını yaptınız. Bu da Türkiye ve Rusya arasındaki dostluğu kanıtladı! 4 yıldır bir Rus çocuğuna anne olarak bakmak için bu gücü nerden buldunuz?" sorusunu yöneltti. Karadayı gözyaşlarıyla, "Rabbimden, devletimden, doktorlarımdan ve Türk annelerinden buldum. Bunlar gerçekten de anlatılacak kelimeler değil. Devletime güvenerek çıktım ve devlet bana yardım etti. Allah'tan yardım istedim, Allah bana yardım etti." deyince salondan alkış aldı.

Fedakar kadın mikrofonlara ; "Rabbim elimizden malı mülkü aldı. Şimdi Umut'u bize verdi. Bu bir mesajdır. Zenginliğimizi alarak yerine Umut gibi mutluluk verdi. İyi ki Allah Umut'u bana verdi. O kadar mutluyum ki!" dedi.

Program konuğu ünlü Rus televizyon sunucusu Yelena Hanga, "Bu kadın mübarek bir insan. Bu inanç muhteşem bir inanç! İnanamıyorum!" diyerek duygularını aktardı.
Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği Kültür ve Turizm Müşaviri Celal Kılıç da, "Umut dış görünüş olarak Rus insanına benziyor. İnanıyorum ki sizin programınız sayesinde kendi ailesini bulacaktır. Programa katılma amacımız, ailesine seslenerek çocuklarının sağ olduğunu göstermek ve ona kavuşmasını sağlamak." diyerek her türlü yardıma hazır olduklarını belirtti.

Ünlü Rus siyasi uzman, eski milletvekili Sergey Markov da, "Çok duygusal, etkileyici!. Allah da bize böyle örnek..." derken gözleri dolarak sözlerini tamamlayamadı. Yönetmen Svetlana Vragova ise, "İnanın Gülsüm'ün karşısında diz çökmek istiyorum" ifadeleri ile şükranlarını iletti. Diğer katılımcılar Gülsüm'ün insanlık örneği sergilediğini vurguladı.

MİLLETVEKİLİ ELİNİ ÖPTÜ

Rus parlamentosu alt kanadı Duma milletvekili Roman Hodyakov, Karadayı'nın ailesine ve Türkiye yönetimine Rus çocuğuna yaptığı yardımlarından dolayı çok teşekkür ettiğini ifade etti. Rus milletvekili, canlı yayında Türk annenin elini öptü.

Sunucu Malahov'un sorusu üzerine Gülsüm, "Ben onun öz annesine sesleniyorum: Cennet annenin ayakları altında. Ben de onu ikinci kere dünyaya getirmiş gibi oldum. Ama onsuz kalabilecek miyim, onu teslim edebilecek miyim bilemiyorum. O benim çocuğum. Yıllardır emek verdim. Ama inanıyorum ki Umut iki ülke arasında köprü olacak! Öz annesi de ağlıyor, çocuğuna kavuşmak istiyordur. Umut her ikimizin yavrusu olacak" dedi.

Malahov programın sonunda Gülsüm anneye Matruşka hediye etti.

Kaynak: CİHAN
http://www.haber7.com/guncel/haber/980862-fedakar-gulsum-anne-rusyayi-aglatti


'Umut'un ailesinin bulunduğu iddia edildi

Antalya'da Gülsüm Kabadayı'nın 5 yıldır bakımını yaptığı "Umut" adlı felçli gencin, 2004 yılından bu yana kayıp olan Pavel Kuklin olabileceği öne sürüldü.

5 yıl önce geçirdiği trafik kazası sonrasında felç olan Rus gence Gülsüm Kabadayı sahip çıktı.

Kabadayı, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde 4 yıl boyunca tedavi gören ve "Umut" adı verilen gence annelik yapmayı halen sürdürüyor.

Gülsüm Kabadayı'nın bir süre önce katıldığı Rusya'da devlet televizyonu Birinci Kanal'ın "Pust Govoryat" (Bırak Konuşsunlar) adlı program sonrasında gencin gerçek kimliğine yönelik umut doğdu.

Kopılovo kasabasındaki bir postanede çalışan Lyudmila Aleksandrovna isimli kadın, gencin fotoğrafını görünce kendisini tanıdığını öne sürdü.

Gencin isminin Pavel Kuklin'in olduğunu belirten kadın, gencin ailesine de haber verdiğini söyledi. Aleksandrovna, evli olan Pavel Kuklin'in 1 kız çocuğu bulunduğunu da ifade etti.

Para kazanmak için 2004 yılında kuzey bölgesine gittiği belirtilen Kuklin'den daha sonra haber alınamadığı iddia edildi.

Gülsüm Kabadayı, Rusya'dan gelen haberler üzerine kendisinin de büyük heyecan yaşadığını söyledi.

İnternet üzerinden Pavel Kuklin'in fotoğrafına bakan Kabadayı, söz konusu kişinin Umut'a çok benzemediğini söyledi.

Umut'a fotoğrafı gösterdiğini dile getiren Kabadayı, "Kendisine 'Bu, senin fotoğrafın mı?' diye sordum. Ama kafasını çevirdi" dedi.

Gülsüm Kabadayı, Umut'un kim olduğu bilinse bile kendisine bakmaya devam etmek istediğini de sözlerine ekledi.

Pavel Kuklin'in annesi Tatyana Kuklin'in Umut'u görmek için önümüzdeki günlerde Antalya'ya geleceği öğrenildi.

Umut'u Rusya'daki arkadaşları, öğretmenleri ve komşuları da tanıdı.

Fedakar Gülsüm Anne'nin 4 yıldır hiç tanımadan baktığı felçli Rus çocuğun gerçek ailesinin Rusya'da ortaya çıktığı iddia edildi. Eski okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuları da genci televizyon programında tanıdı. Annesi ise, "Anne kalbi yalan söyleyemez." diyerek Antalya'ya gitmeye hazırlanıyor. Rusya'da devlet televizyonu Birinci Kanal'ın "Pust Govoryat" (Bırak Konuşsunlar) adlı programında tüm Rusya'yı ağlatan Gülsüm Anne'nin Umut adını verdiği felçli çocuğun tatil için geldiği Antalya'da kaza geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı belirtiliyor.

Bu arada Umut'un annesi olduğunu iddia eden çok sayıda Rus kadının da televizyona başvurduğu belirtiliyor. Rusya devlet televizyonu Birinci Kanal Umut'un annesi olduğunu iddia eden kadınlarla yeni bir program hazırlıyor.

Resmi Vesti televizyonuna göre, Umut'un asıl ismi Pavel Kuklin. Televizyon Pavel'in 17 yaşında okulda kız arkadaşıyla baloda dans ederken çekilmiş görüntüleri ekranlara getirdi. 2001 yılında kayda alınan videoda Pavel'in mutlu bir şekilde dans ettiği de görülüyor. Habere göre, sınıf arkadaşları Pavel'i şimdi televizyonda Antalya'da felçli görünce şoka girdi. Okul arkadaşı Sergey Şirokov da en iyi dostu Pavel'i tanıdığını belirterek, "İki kere izledim programı. Benzerlikler ve bazı şeyler var. Ama kesin bir şey söylemek zor." dedi.

Öğretmenleri de 2004 yılında itibaren kaybolan Pavel'in televizyondaki Umut olup olmadığını incelemek için televizyon programının videosunu defalarca izledi. Bazı öğretmenleri Pavel'i tanıyamazken, çoğunluğu ise Umut'un Pavel olduğundan emin. Öğretmenleri, "Yüzü, mimikleri, sıfatı benziyor." dedi.

ANNE KALBİ YALAN SÖYLEMEZ

Öğretmenleri ve okul arkadaşları mezuniyet fotoğraf belgesini de inceleyerek resimleri karşılaştırıyor. Vesti muhabirleri, Pavel'in yaşadığı eve gitse de ahşap evde kimseyi bulamadı. Çünkü anne ve babasının Pavel'i Türkiye'den alıp getirmek için Moskova'ya uçtuğu belirtildi. Komşularına göre annesi Moskova'ya uçmadan önce, "Annenin kalbi yalan söylemez." diyerek duygularını aktarmıştı. Şimdi ailesi Umut'un Pavel olduğunu kanıtlamak için gerekli numuneleri vermeye hazır olduğunu ve oğullarını Rusya'ya getirmeyi amaçladıklarını da belirtti.

Vesti televizyonu, Pavel eski fotoğraflarının televizyonda gösterilen Umut'la benzerliğine dikkat çekti. Habere göre Pavel'in yurtdışına nasıl gittiği ve trafik kazasında nasıl yaralandığı da gizemini koruyor.

Katılımcılarını gözyaşlarına boğan Birinci Kanal'daki programda ünlü Rus gazeteci Andrey Malahov, Umut ismi verilen erkeğin öz aile ve yakınlarının bulunması için canlı yayında seslenmişti. Moskova'da çekilen programa davet edilen Gülsüm Anne katılımcıları g fedakarlığı dolayısıyla büyük alkış almıştı.

http://haber.stargazete.com/yasam/umutun-ailesi-sonunda-bulundu/haber-723903
#25
A. GİRİŞ
Tüm ülkelerde yargı organları, hâkimiyet hakkından aldıkları kuvvet ile vazifelerini görür ve millet adına hüküm verirler. Bunun doğal bir sonucu olarak millet adına yargılama yapıp hüküm veren yargı organlarının kararları, mensup oldukları devlette kamu gücü kullanılarak yerine getirilir. O ülke sınırlarında yargı kararlarının tam bir bağlayıcılığı ve geçerliliği söz konusudur. Fakat, aynı hükümler yabancı bir ülkede de aynı geçerliğe ve bağlayıcılığa sahip olabilecek midir? Bu meseleyi bir misal ile açıklayabiliriz: A devletinin bir mahkemesinden lehine bir hüküm alan şahıs, B devletinde bu hükmün icrasını temin edebilecek midir? Ya da A devletinde görülen davası aleyhine neticelenen bir şahıs, aynı konuyla ilgili B devletinde yeniden dava açabilecek midir? İşte "tanıma" ve "tenfiz" kavramları bu noktada önümüze çıkmakta ve bu tür sorulara cevap bulmaktadır.

B. TANIMLAMALAR
Tanıma nedir?
Kesinleşmiş yabancı bir mahkeme kararının tanınması, kararın sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin, tanımanın gerçekleştiği ülkede de geçerli olması anlamına gelir. Bilindiği üzere kesin hükmün iki temel etkisi vardır:
1) Olumsuz tesir: Aynı meselenin taraflar arasında yeniden dava ve tartışma konusu yapılmaması (kesin hüküm).
2) Olumlu tesir: Kesin hükmün taraflar arasında kesin delil teşkil etmesidir.
Yabancı kararın hukuki neticeleri, yabancı mahkeme devletinin hukukuna göre tayin edilir. Tanınmayan veya tanınmaya ehil olmayan yabancı bir mahkeme kararı, bir mahkeme ilamı olarak her hangi bir hukuki etkiye sahip olamaz. Bununla beraber hukuki manadan da tamamen mahrum sayılamaz, her hangi bir ihtilafta ispat vasıtası olarak hizmet edebilir.
Özetle tanımayı şu şekilde tarif edebiliriz : Tanıma, yabancı bir ilâmın (=mahkeme kararının), tanımanın gerçekleştiği devlette kaziyei muhkeme (=kesin hüküm) kuvvetine sahip olmasının kabul edilmesidir.
b. Tenfiz nedir:
Yabancı bir mahkeme kararının tenfizi ise onun icra edilebilirliği demektir. Yani ilamın yerine getirilmesi ile ilgilidir. Tanımada ise yabancı mahkeme kararının icra ayağı eksik kalmaktadır; yabancı mahkeme ilamından sadece kesin delil ve/veya kesin hüküm olarak yararlanma durumu söz konusudur. Tenfizin içinde daima tanıma da mevcuttur; yani bir yabancı ilâmla ilgili tenfiz kararı verilirken, her şeyden evvel işbu ilâmın ihtiva ettiği hükmün kanunî mevcudiyetini ve katiyetini de tanımak gerekecektir doğal olarak. Başka bir deyimle, bir yabancı mahkeme kararını tanımadan o kararın tenfizine karar verilebilmesi mümkün değildir.

C. YETKİLİ MAHKEME:
Yetkili mahkeme davalının ikametgahı (Nüfusa kayıtlı olunan yer ikametgaha karine olarak kabul edilmektedir); davalının Türkiye'de ikametgahı yoksa sakin olduğu yer mahkemesi, bu dahi yoksa Ankara, İstanbul, İzmir mahkemeleri yetkilidir (davacı bu üç ilden istediği birinde davayı açabilir).

Ç. GÖREVLİ MAHKEME:
Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. Aile Hukukuna ilişkin davalarla ilgili (mesela boşanma davası) mahkeme kararlarının tenfizi hakkında ise aile mahkemeleri görevlidir (4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun m. 4/2).

D- TANIMA VE TENFİZ DAVALARINDA ARANACAK ŞARTLAR:
a- Yabancı mahkemeler tarafından verilmiş bir ilam olmalıdır: MÖHUK m. 34 her ne kadar tenfizden bahsetmekte ise de bu husus tanıma için de aynen geçerlidir. Yine maddede belirtildiği üzere "mahkeme" tarafından verilmiş bir karar olmalıdır. Yurt dışında bazen görülmekte olan kilise gibi mahkeme sıfatı olmayan dini veya idari kurumların verdiği kararlar bu madde kapsamı dışındadır. Yargıtay 2.HD 13.04.1995 tarihli kararında Kopenhag Valiliği tarafından verilen boşanma kararının Türkiye'de yerine getirilmesi istemini de bu gerekçeyle mümkün görmemiştir: "...Kophenag valiliğince düzenlenmiş boşanma belgesinin mahkeme kararı olduğu kabul edilerek mahkeme kararının tanınarak tenfizi ve nüfus kaydına boşanma ile ilgili şerh verilmesine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı bulunmuştur." (Yargıtay 2. HD. 28.12.1998 tarih; 1998/12495 E; 1998/14188 K) [2]
b- Karar kesinleşmiş olmalıdır: Dava konusu ilamın kesinleşmiş olması ve bu hususun kesinleşme şerhiyle ispatlanması gerekir. Kesinleşme hususu Türk Hukukuna göre değil dava konusu ilamı veren ülke hukukuna göre belirlenecektir: "... yerine getirilmesi istenen kararı veren devletin kendi kanunlarına göre kesinleşmesi ön koşuluna bağlıdır." (Yargıtay 14. HD. 30.09.1985 tarih; 1985/5537 E; 1985/7505 K)
c- İlamın hukuk davalarına ilişkin olması gerekir: İlamın hukuk davalarına ilişkin olup olmadığı tespit edilirken ülkemizin hukuki kriterlerine göre (lex fori) inceleme yapılacaktır. Buna göre yabancı bir ülkede ceza hukuku, idare hukuku gibi hukuk davaları kapsamı dışında kalan bir alanla ilgili verilmiş olan kararların Türkiye'de tanınması ve tenfizi istenemeyecektir. Kararın verildiği ülkede hukuk davası olarak kabul edilen bir ihtilaf bizim ülkemizde hukuk davası olarak görülmüyor ve mesela idare hukuku kapsamında kalıyorsa, böyle bir kararın tanıma ve tenfiz kapsamı dışında kaldığı kabul edilecektir. Ancak yabancı mahkeme ilamı esas olarak bir ceza davasına ilişkin olmakla birlikte kişisel haklarla ilgili hükümler de içermekte ise, MÖHUK m. 34/2 gereğince ilamın sadece bu kısmı dava konusu edilebilir (madde 34/2: Yabancı mahkemelerin ceza ilamlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir).
ç- Yabancı mahkeme ilamının Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerekir: MÖHUK m. 38/b gereğince ilamın Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerekmektedir. Boşanma ve ayrılık davaları münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konu olmadığı için bu tür davaların tanınması ve tenfizinde herhangi bir sorun yaşanmayacaktır.  
d- Karşılıklılık (mütekabiliyet) şartı: Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması gerekmektedir. Aksi halde mütekabiliyet şartının yokluğu sebebiyle tanıma ve tenfiz davası reddedilecektir.
e- Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı olmaması: Gerekçe ihtiva etmeyen yabancı mahkeme kararlarının Türk kamu düzenine aykırılık teşkil ettiği istikametindeki değerlendirmeler kimi Yargıtay kararlarında belirtilmiştir (Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.06.1999 gün ve E:1999/5858 K:1999/7609 sayılı kararı). Ancak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, E:2010/1, K:2012/1, T:10.02.2012 sayılı kararı ile "yabancı mahkeme kararlarının salt gerekçesinin bulunmamasının kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının tenfizine engel olmayacağına ve bu hususun 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 54/c maddesi anlamında kamu düzenine açıkça aykırılık sayılmayacağına" karar vermiştir. Peki hangi kararlar Türk kamu düzenine aykırı sayılacaktır? Yargıtay Kararlarından yola çıkılarak bu soruya çeşitli cevaplar verilmesi mümkündür. Örneğin vesayet işlerinde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi münhasır yetki olup, yabancı mahkemece verilen vesayete ilişkin kararın tenfizine ve tanınmasına karar verilemez (MÖHUK m. 38, m. 42); yani bir Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkeme tarafından verilen vesayet kararının Türkiye'de tanınmasının olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay HGK, E:2009/2-557, K:2009/527, T:18.11.2009).
Gerek kanunlarda ve gerekse hukuk öğretisinde kamu düzeninin değişmez bir tarifi yapılmamıştır. Ancak ve özellikle Türk Milletlerarası Özel Hukuku yönünden Yargıtay Kararlarında yer alan unsurlar genel ahlak ve adaba aykırılık, Türk hukukunun ana kurallarına ve Türk kanunlarının dayandığı genel siyasetle bağdaşmazlık hallerinin kamu düzenine aykırı sayıldığı gözlemlenmektedir. Konuyla ilgili bir Yargıtay kararında şu açıklamalar yapılmıştır: "...Türk Hukukunun emredici hükümlerinin dikkate alınmaması veya yanlış uygulanması tek başına mahkeme kararının tanınması veya tenfizini engelleyici bir sebep olarak görülemez. Türk kamu düzeni, Türk Hukuk düzeninin temelini teşkil eden ve kendisinden vazgeçilemeyecek değerlerinin korunması için sadece kamu düzenine aykırılığı aşikar olan olaylara münhasır olduğunun kabulü gerekir. Tenfizi istenen yabancı ilamda bu anlamda açıkça kamu düzenine aykırılıkta yoktur...." (2. HD. 04.11.2004 T; 2004/10683 E; 2004/13120 K).
f- O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
g- Apostil şerhi: Apostil şerhiyle ilgili detaylı bilgi için TIKLAYINIZ.



Konuyla ilgili Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun'da geçen hükümler:

   İKİNCİ BÖLÜM
   
   Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tenfizi ve Tanınması
     
    Tenfiz kararı
   
    Madde 50 – (1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
   
    (2) Yabancı mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir.
   
    Görev ve yetki
   
    Madde 51 – (1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir.
   
    (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye'de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.
   
    Tenfiz istemi
   
    Madde 52 – (1) Kararın tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz istemi dilekçe ile olur. Dilekçeye karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir. Dilekçede aşağıdaki hususlar yer alır:
   
    a) Tenfiz isteyenle, karşı tarafın ve varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad, soyad ve adresleri.
   
    b) Tenfiz konusu hükmün hangi devlet mahkemesinden verilmiş olduğu ve mahkemenin adı ile ilâmın tarih ve numarası ve hükmün özeti.
   
    c) Tenfiz, hükmün bir kısmı hakkında isteniyorsa bunun hangi kısım olduğu.
   
    Dilekçeye eklenecek belgeler
   
    Madde 53 – (1) Tenfiz dilekçesine aşağıdaki belgeler eklenir:
   
    a) Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi.
   
    b) İlâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi.
   
    Tenfiz şartları
   
    Madde 54 – (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
   
    a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
   
    b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
   
    c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
   
    ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
   
    Tebliğ ve itiraz
   
    Madde 55 – (1) Tenfiz istemine ilişkin dilekçe, duruşma günü ile birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması ve tenfizi de aynı hükme tâbidir. Hasımsız ihtilâfsız kaza kararlarında tebliğ hükmü uygulanmaz. İstem, basit yargılama usulü hükümlerine göre incelenerek karara bağlanır.
   
    (2) Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.
   
    Karar
   
    Madde 56 – (1) Mahkemece ilâmın kısmen veya tamamen tenfizine veya istemin reddine karar verilebilir. Bu karar yabancı mahkeme ilâmının altına yazılır ve hâkim tarafından mühürlenip imzalanır.
   
    Yerine getirme ve temyiz yolu
   
    Madde 57 – (1) Tenfizine karar verilen yabancı ilâmlar Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmlar gibi icra olunur.
   
    (2) Tenfiz isteminin kabul veya reddi hususunda verilen kararların temyizi genel hükümlere tâbidir. Temyiz, yerine getirmeyi durdurur.
   
    Tanıma
   
    Madde 58 – (1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü Maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
   
    (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
   
    (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.
   
    Kesin hüküm ve kesin delil etkisi
   
    Madde 59 – (1) Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.




Konuyla ilgili Yargıtay'ın bazı emsal kararları:

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4017
K. 2004/4905
T. 19.4.2004

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Yabancı mahkeme kararının tanınmasına ve tenfizine ilişkin dilekçeye; Yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı ve onanmış tercümesi, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekir. ( MÖHUK md.37 ) Dosyada bulunan tercüme noter veya konsolosluk onayı bulunmadığından yasanın aradığı nitelikte değildir. Davacıya, yabancı mahkeme kararının yasanın aradığı özellikle usulüne uygun onaylı tercümesini sunması için süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 19.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4764
K. 2003/8397
T. 09.06.2003

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Tanıma talebinin incelenmesi ve karara bağlanması tenfiz davalarındaki usul ve esasa tabidir.
Dosya arasında bulunan yabancı mahkeme kararının tercümesi resmi onay taşımamaktadır. Kanunda gösterilen onay sözü resmi makamı ifade eder. ( MÖHUK. Md.37 gerekçesi ) Davacıya noter veya konsolosluktan onaylanmış tercümeleri getirmesi için mehil verilmesi gerekir. ( Y.2.H.D , 3.4.2000 , Esas : 2000/2133 Karar : 2000/4059 ) Bu yönün gözetilmemesi isabetsizdir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 09.06.003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E. 2008/6987
K. 2008/10100
T. 08.07.2008

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, yabancı mahkemece verilen boşanma kararının tanınması isteğine ilişkindir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4/2. maddesi gereğince, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'a göre Aile Hukuku'na ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi, Aile Mahkemelerinin görevine girmektedir. 4787 sayılı Yasa'daki bu özel hüküm, sonradan 12.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5718 sayılı Yasa ile ilga edilmiş değildir. Bu açıklamalar karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.07.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#26
CHP İstanbul Milletvekili ve önceki dönem TBB Delegemiz Sayın Av. Mahmut TANAL tarafından, Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında Baro tarafından atanan müdafi ve vekillere 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliğince belirlenen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde tespit edilen ücret ile minibüs ve otobüs dışında yol giderleri ve dosya fotokopi giderlerinin ödenmesi için 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında değişiklik yapılması teklifinde bulunulmuştur.

Kanun teklifi ve gerekçesini incelemek için LÜTFEN TIKLAYINIZ.

Daha evvel de Türkiye Barolar Birliği tarafından 31 Aralık 2009 tarih ve 27449 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2010 Yılı Tarifesi"nin, tarifedeki ücretlerin çok düşük ve Asgari Ücret Tarifesi'nde belirtilen ücretlerin çok altında olması nedeni ile, "Tarife"nin iptali için 19.01.2010 tarihinde Danıştay'da Yürütmenin Durdurulması istemli iptal davası açılmıştı. Konuyla ilgili ayrıntıları da BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ.
#27


Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan uluslararası hava sahasında 6 ay önce Suriye tarafından düşürülen Türk uçağında şehit olan pilotun yakınlarının avukatı Mehmet Katar'ın suç duyurusuna suç duyurusuyla karşılık verdi.

MİT, Müsteşar Hakan Fidan hakkında soruşturma başlatan Malatya Cumhuriyet Savcıları ile avukat Katar hakkında "Planlı bir psikolojik harekâtın parçası olarak davrandığı, savaş kışkırtıcılığı yaptığı" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusunda, avukatın "planlı bir psikolojik harekatın parçası olarak davrandığı ve savaş kışkırtıcılığı yaptığı" savunuldu.

Avukat Katar, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik etmek veya yabancı devlet yetkilileri ile bu amaca yönelik işbirliği yapmakla" suçlandı.

Katar'ın ayrıca, gizli kalması gereken belgeleri açığa vurduğu kaydedildi.

Adalet Bakanlığı soruşturma izni verirse, Avukat Mehmet Katar hakkında, 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılabilecek.

'İHMAL' İDDİASIYLA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMUŞTU
22 Haziran'da Suriye'nin düşürdüğü uçakta şehit olan pilotlar Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy'un ailelerinin avukatı Mehmet Katar, 'kasten öldürme, ihmal ve görevi kötüye kullanma' iddiasıyla olayın soruşturulması için Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıklamıştı.

'SAVAŞA TAHRİK' İDDİASI
Öte yandan ailelerin avukatı Mehmet Katar, "savaşa tahrik" suçunun işlendiğini öne sürmüştü.

Katar, 'Bu görevde bir gariplik var. Uçağın neden oraya gittiği, nasıl düştüğü, sonuçları, ilgili kuruluşlar tarafından net bir şekilde ifade edilemiyor. Suriye tarafından vurulduğu deklare edildiğinde,Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 304. maddesinde yer alan yabancı unsurları savaşa tahrik suçunun da işlenmiş olacağı söz konusu' açıklamasında bulunmuştu.

Ailelerin araştırmasına göre, şehit pilotlar, Gökhan Ertan ve Hasan Hüseyin Aksoy, vurulduklarında, MİT'in geliştirdiği radar cihazının testini yapıyorlardı.

ULUSLARARASI HAVA SAHASINDA DÜŞÜRÜLMÜŞTÜ
Genelkurmay Askeri Savcılığı, uçakta teknik bir arıza bulunduğuna ve bu nedenle düştüğüne yönelik herhangi bir bulgu tespit edilmediğini açıklamıştı. Savcılık, Suriye hava savunma unsurları tarafından atılan füzenin uçağın sol arka tarafında patladığını belirtmişti.

İŞTE SUÇ DUYURUSU

MİT'in suç duyurusunda, avukat Katar, devlete karşı savaşa tahrik suçunu düzenleyen TCK 304 maddesi gereğince, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik etmek veya bu amaca yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapmakla" suçlandı ve şöyle denildi:

"Suriye ile savaşın eşiğindeki bir zamanda, MİT Müsteşarlığı aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışarak yargı görevini yerine getirenleri etkilemeye çalışan ve yürümekte olan bir soruşturmanın gizliğini ihlal eden ve ayrıca bir MİT mensubunun adının, kimlik bilgilerinin yazılması suretiyle deşifre edilerek hedef konumuna gelmesine sebebiyet veren sorumlular hakkında da 2937 sayılı MİT kanununun 27 maddesi, 5187 sayılı Basın kanununun 19 maddesi, 5237 sayılı TCK 258- 1, 277, 288, 301, 327-1 ve 329-1 ile 3713 sayılı terörle mücadele kanunun 6 maddesi uyarınca da yasal işlem yapılması"

Suç duyurusu dilekçesinin eklerinde haberlerin yayınlandığı gazete kupürleri, avukatın açıklamaları delil olarak gönderildi.

http://haber.stargazete.com/guncel/mitten-o-avukat-hakkinda-suc-duyurusu/haber-718963
#28


İSA YAZAR'ın haberi

Yargıtay, SSK'lı çalışanlarla ilgili önemli bir karar verdi. 21. Hukuk Dairesi'nin kararına göre, SSK'dan ölüm aylığı alabilmek için gerekli olan 900 günlük sigorta borçlanma ile tamamlanabilecek.

Böylece vefat eden kişinin bir gün bile sigortası olsa, eş ve çocukları askerlik, doğum ve yurtdışı borçlanması yoluyla 900 günü tamamlayıp emekli aylığı alabilecek. 2008'de yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu, bir günlük sigorta ile emekliliğin önüne geçmek için ölüm aylığının şartlarını zorlaştırmıştı. Ölüm aylığı için gerekli 900 gün sigortalı olma şartının borçlanma harici olması yasaya konulmuştu. Ancak Yargıtay, bu düzenlemenin aleyhine bir karar verdi. Böylece 2008 öncesinde olduğu gibi  bir  günlük sigorta ile ölüm aylığı alınması mümkün olabilecek.

Çalışırken vefat eden işçinin eş ve çocuklarına maaş bağlanabilmesi için en az 5 yıllık sigortalılık süresi ve 900 gün prim ödenmiş olması gerekiyor. 2008 yılında uygulamaya giren Sosyal Güvenlik Reformu ile de bu 900 günlük sürenin borçlanma harici olması şartı getirildi. Reformdan önce 900 günlük süre, askerlik ve yurtdışı gibi borçlanma ile tamamlanabiliyordu. Bu durumda 1 veya birkaç günlük gün bile sigortası olan kişi, vefat ettiğinde yakınları borçlanma yoluyla 900 günü tamamlayıp maaş alıyordu.

Reform ile birlikte 2008'den itibaren SSK'dan ölüm aylığı alınabilmesi için ölen kişinin en az 900 gün çalışmış olması gerekiyordu. Bu yolla bir veya birkaç günle emekliliğin önüne geçilmişti. Ancak Yargıtay'ın verdiği bir karar, 2008 öncesine dönülmesine neden olacak. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin kararına göre SSK'lı bir kişi 1 Ekim 2008'den sonra vefat etmiş olsa bile 900 prim gününü tamamlamak için borçlanma yapılabilecek. Yargıtay kararı, benzer durumda olanlar için emsal teşkil edecek.

Böylece on binlerce kişiye düşük pirimle ölüm aylığı kapısı açılacak. Örneğin 1 gün bile sigortası olan bir bayan vefat ettiğinde çocukları, anneleri için doğum borçlanması yaptırıp 900 günü tamamlayarak emekli maaşına kavuşacaklar. Aynı şekilde ölen kişinin yakınları, askerlik borçlanmasıyla da 900 günü tamamlayıp emekli aylığı alabilecekler. Örneğin 500 günlük sigortası varken vefat eden bir kişi için askerlik borçlanması yoluyla 900 gün tamamlanıp eş ve çocuklarına maaş bağlanabilecek.   

Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu, bugüne kadar ölen kişilerin 900 günden az sigortası varsa yakınlarının maaş talebini reddediyordu. Borçlanma yoluyla emekli olma isteği de kanun gereği kabul edilmiyordu. Ancak Yargıtay'ın kararı emsal teşkil edeceğinden SGK kabul etmese bile dava açarak borçlanma ile emekli olabilmek mümkün.

Eşinin ölümünden 33 yıl sonra emekli oldu

2007 yılında yaşanan bir olay, ölüm aylığına hak kazanma şartlarının yeniden düzenlenmesine yol açmıştı. 1974 yılında vefat eden Osman Kızkaban'ın eşi Emine Kızkaban, eşinin bir günlük sigortasıyla 33 yıl sonra emekli olmuştu. Emine Kızkaban'ın başvurusunun ardından inceleme yapan SSK, Osman Kızkaban'ın 1959'da Zonguldak'ta 1 günlük çalışmasını tespit etti. Emine Kızkaban, eşi Osman Kızkaban askerliğini 3 yıl yaptığı için 900 gün askerlik borçlanması yaparak emekli oldu. O tarihte kendisine şimdi 450 TL emekli maaşı bağlanmıştı. Bu ve benzeri durumları göz önünde tutan SGK, 2008'deki reformda 900 gün prim şartının borçlanma harici olmasını kurala bağlamıştı.

http://zaman.com.tr/ekonomi/bir-gunluk-sigortali-olana-emeklilik-yolu-acildi/2037428.html
#29
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 44 adliye hakkında verilen birleştirme kararının iptali ile faaliyetlerinin devamına karar verilirken, 102 adliye hakkında verilen birleştirme kararlarının kesinleştiğini bildirdi.

Ergin, MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, kapanan veya birleştirilen adliyelerle ilgili bilgi verdi.
Ergin, birleştirme kararlarıyla ilgili olarak, "yargıda verimliliğin artırılması, yargının hızlandırılması, davaların uzamadan kısa sürede sonuçlandırılması, hakim ve savcı ihtiyacı da dikkate alınarak dengeli bir iş yükü dağılımının sağlanması, adalet hizmetlerinin çağdaş çalışma ortamlarında teknolojiden yararlanılarak sunulması, adalete olan güvenin artırılması ve kamu kaynaklarında tasarruf amacıyla, mahkeme ve savcılıkların üç yıllık ortalama iş sayısı, insan kaynakları, en yakın adli teşkilata uzaklık, merkez ve toplam nüfus, adliyenin fiziki durumunun değerlendirildiğini" kaydetti.

Coğrafi şartlar, ulaşım imkanları ve güvenlik hassasiyetleri gibi nedenler gözetilerek ilgili kanun hükmü uyarınca yapılan itiraz sonunda, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu'nun 383 sayılı Kararıyla 44 adliye hakkında verilen birleştirme kararının iptali ile faaliyetlerinin devamına karar verildiğini belirten Bakan Ergin, bunun dışında kalan 102 adliye hakkında verilen birleştirme kararlarının kesinleştiğini ifade etti.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22224261.asp
#30
İzmir'de işyeri ele geçirme, yaralama, askerî taşımacılık ihalelerine fesat karıştırma, ölmüş kişilerin mal varlığına sahte belgelerle el koyma, rüşvetle bilirkişi raporu düzenletme iddiaları çerçevesinde operasyon yapıldı. Üçü avukat 23 kişi gözaltına alındı. Haklarında yakalama kararı bulunan kişilerle birlikte gözaltı sayısının 31'e çıkacağı, arananlardan A.A.'nın, Karşıyaka ilçesinde bir siyasi partinin ilçe başkanı olduğu öğrenildi.

İzmir Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yaklaşık 1,5 yıllık takibin ardından İzmir merkezli İstanbul ve Bursa'da organize suç örgütüne yönelik operasyon düzenledi. Sabah saatlerinde yaklaşık 50 adrese 300 polis memurunun yaptığı eşzamanlı baskınlarda, aralarında suç örgütünün elebaşı olduğu iddia edilen Av. D.A.'nın da bulunduğu üçü avukat 23 kişi gözaltına alındı. Adreslerde yapılan aramalarda ise İzmir'de taşımacılık işi yapan işadamı ve aynı zamanda bir siyasi partinin Karşıyaka ilçe başkanı olan A.A. evinde bulunamadı. Şüpheliler arasındaki A.A.'nın arandığı öğrenildi. Gözaltına alınan Karşıyaka Belediyesi Yapı Kontrol Müdürü S.K.'ninse ifadesinin ardından serbest bırakılacağı belirtildi. Şüphelilerin, 25 olaya karıştığı ve 36 kişinin suç örgütüne yönelik şikayette bulunduğu kaydedildi.

ASKERÎ İHALELERE FESAT KARIŞTIRILDIĞI İDDİA EDİLDİ

Taşımacılık işi yapan şüphelilerin askerî taşımacılık ihalelerine girdiği, girecek olan başka firmaları tehdit ederek fesat karıştırdığı iddia edildi. Elebaşı Av. D.A.'nın, kendisine müşteki olarak gelen kişileri sahte evrak düzenleyerek dolandırdığı ve bu kişilere ait işyerlerini ele geçirdiği öne sürüldü. Suç örgütü üyelerinin, rüşvetle bilirkişi raporu hazırlatarak adli yargılamayı etkilemeye çalıştığı da iddialar arasında yer aldı. Ayrıca B. Restoran'ı zorla ele geçirmeye çalıştıkları ve çalışanlarını yaraladıkları belirtildi. K.G. isimli kişiye zorla senet imzalatma, adam yaralama, tehditle senet imzalatarak borçlandırma, hürriyeti tahdit ve cinayetten cezaevine gerçek suçlu yerine başkasını sokma gibi çok sayıda suça karıştıkları belirlendi. Ayrıca sahte belgelerle başkasına ait işyerini 1 milyon 800 bin liraya satma, ölen bir kadına ait 1 milyon 200 bin liralık mal varlığını sahte belgelerle üzerlerine geçirerek dolandırıcılık olaylarına da karıştıkları iddia edildi. Operasyonlarda yapılan aramalarda ise biri ruhsatsız 2 tabanca, çok sayıda çek ve senet ele geçirildi. Elebaşı olduğu iddia edilen D.A.'nın amcası olan ve aynı zamanda bir siyasi partinin ilçe başkanı A.A.'nın, nüfuzunu kullanarak belediyedeki ruhsat işlerine aracılık yaptığı da ileri sürüldü. Mahkeme kararıyla gözaltına alınanlar arasında bulunanların hesaplarındaki toplam 2 milyon lira ve bazı taşınmazlara el koyuldu. Zanlıların sorgusunun sürdüğü, işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilecekleri bildirildi.

Cihan
http://www.bugun.com.tr/son-dakika/izmir-de-suc-orgutune-buyuk-operasyon-23-kisi-gozaltina-alindi-haberi-131731
#31


Sahte diplomayla avukat İsmail Tünür'ün hukuk bürosunda aylarca avukatlık yapan Süleyman Budak, 2 yıl 1 ay ceza aldı.

Kütahya'nın en tanınmış avukatlarından, "Tünür Hukuk Bürosu"sahibi Av. İsmail Tünür'ün sahte bir avukat tarafından dolandırıldığı ortaya çıktı. Tünür Avukatlık Bürosu'nda yaklaşık 700 icra dosyasını takip eden ve bazı Huku davalarına Tünür Hukuk Bürosunun verdiği yetki ve vejaletname ile ile katılan Sülayman Budak'ın tanınmış bir avukatı dolandırması Kütahya'da günün konusu oldu. Olay hakkında Av. İsmail Tünür şunları söyledi: " Merkeze bağlı Ağaçköylü Süleyman Budak, avukatlık stajı yapmak için büromuza başvurdu. 1,5 ay kadar staj yaptıktan sonra ayrıldı. Sonra tekrar gelerek 'Baroda avukatlık yemini ettim" diyerek büromuzda çalışmak istediğini söyledi. Sözde staj süresince hukuk bilgisi ve güven veren davranışları ile itimadımı kazandı. Barodan avukatlık ruhsatım hazırlanıyor,en yakın zamanda verecekler dedi.Annem babamda Avukatlık törenine katıldılar dedi. Ruhsat konusunda beni oyaladı. Tabii bu arada kendisine iş takipleri için vekaletname verdim, adliyede iş takipleri yapabiliyordu. Bir süre sonra dolandırıldığımı anladım. Hemen cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulundum. Sahtekarlıktan mahkeme tarafından tutuklandı ve 2 ay kadar cezaevinde yattı. 2 yıl 1 ay ceza alınca tahliye edildi ve Yargıtay'a temyiz için karar gönderildi. Karar halen Yargıtayda bekliyor."

http://www.sabah.com.tr/Eskisehir/2012/12/21/kutahyanin-en-taninmis-avukatina-sahte-avukat-soku
#32
İNTERNET ORTAMINDA YAPILAN YAYINLARIN DÜZENLENMESİ VE BU YAYINLAR YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARLA MÜCADELE EDİLMESİ HAKKINDA KANUN (Konuyla ilgili yönetmelik aşağıdadır)
       
    Kanun Numarası : 5651
    Kabul Tarihi : 4/5/2007
    Yayımlandığı R.Gazete ve Tarih : 23/5/2007 Sayı : 26530
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 46 Sayfa:
       
   
    Amaç ve kapsam
   
    MADDE 1- (1) Bu Kanunun amaç ve kapsamı; içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usûlleri düzenlemektir.
   
    Tanımlar
   
    MADDE 2- (1) Bu Kanunun uygulamasında;
   
    a) Bakanlık: Ulaştırma Bakanlığını,
   
    b) Başkanlık: Kurum bünyesinde bulunan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını,
   
    c) Başkan: Telekomünikasyon İletişim Başkanını,
   
    ç) Bilgi: Verilerin anlam kazanmış biçimini,
   
    d) Erişim: Bir internet ortamına bağlanarak kullanım olanağı kazanılmasını,
   
    e) Erişim sağlayıcı: Kullanıcılarına internet ortamına erişim olanağı sağlayan her türlü gerçek veya tüzel kişileri,
   
    f) İçerik sağlayıcı: İnternet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri,
   
    g) İnternet ortamı: Haberleşme ile kişisel veya kurumsal bilgisayar sistemleri dışında kalan ve kamuya açık olan internet üzerinde oluşturulan ortamı,
   
    ğ) İnternet ortamında yapılan yayın: İnternet ortamında yer alan ve içeriğine belirsiz sayıda kişilerin ulaşabileceği verileri,
   
    h) İzleme: İnternet ortamındaki verilere etki etmeksizin bilgi ve verilerin takip edilmesini,
   
    ı) Kurum: Telekomünikasyon Kurumunu,
   
    i) Toplu kullanım sağlayıcı: Kişilere belli bir yerde ve belli bir süre internet ortamı kullanım olanağı sağlayanı,
   
    j) Trafik bilgisi: İnternet ortamında gerçekleştirilen her türlü erişime ilişkin olarak taraflar, zaman, süre, yararlanılan hizmetin türü, aktarılan veri miktarı ve bağlantı noktaları gibi değerleri,
   
    k) Veri: Bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değeri,
   
    l) Yayın: İnternet ortamında yapılan yayını,
   
    m) Yer sağlayıcı: Hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişileri,
   
    ifade eder.
   
    Bilgilendirme yükümlülüğü
   
    MADDE 3- (1) İçerik, yer ve erişim sağlayıcıları, yönetmelikle belirlenen esas ve usûller çerçevesinde tanıtıcı bilgilerini kendilerine ait internet ortamında kullanıcıların ulaşabileceği şekilde ve güncel olarak bulundurmakla yükümlüdür.
   
    (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen yükümlülüğü yerine getirmeyen içerik, yer veya erişim sağlayıcısına Başkanlık tarafından ikibin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
   
    İçerik sağlayıcının sorumluluğu
   
    MADDE 4- (1) İçerik sağlayıcı, internet ortamında kullanıma sunduğu her türlü içerikten sorumludur.
   
    (2) İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur.
   
    Yer sağlayıcının yükümlülükleri
   
    MADDE 5- (1) Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir.
   
    (2) Yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
   
    Erişim sağlayıcının yükümlülükleri
   
    MADDE 6- (1) Erişim sağlayıcı;
   
    a) Herhangi bir kullanıcısının yayınladığı hukuka aykırı içerikten, bu Kanun hükümlerine uygun olarak haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak engelleme imkânı bulunduğu ölçüde erişimi engellemekle,
   
    b) Sağladığı hizmetlere ilişkin, yönetmelikte belirtilen trafik bilgilerini altı aydan az ve iki yıldan fazla olmamak üzere yönetmelikte belirlenecek süre kadar saklamakla ve bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini sağlamakla,
   
    c) Faaliyetine son vereceği tarihten en az üç ay önce durumu Kuruma, içerik sağlayıcılarına ve müşterilerine bildirmek ve trafik bilgilerine ilişkin kayıtları yönetmelikte belirtilen esas ve usûllere uygun olarak Kuruma teslim etmekle,
   
    yükümlüdür.
   
    (2) Erişim sağlayıcı, kendisi aracılığıyla erişilen bilgilerin içeriklerinin hukuka aykırı olup olmadıklarını ve sorumluluğu gerektirip gerektirmediğini kontrol etmekle yükümlü değildir.
   
    (3) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan yükümlülüklerden birini yerine getirmeyen erişim sağlayıcısına Başkanlık tarafından onbin Yeni Türk Lirasından ellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
   
    Top­lu kul­la­nım sağ­la­yı­cı­la­rın yü­küm­lü­lük­le­ri
   
    MAD­DE 7- (1) Ti­carî amaç­la top­lu kul­la­nım sağ­la­yı­cı­lar, ma­hal­lî mül­kî amir­den izin bel­ge­si al­mak­la yü­küm­lü­dür. İz­ne iliş­kin bil­gi­ler otuz gün için­de ma­hal­lî mül­kî amir ta­ra­fın­dan Ku­ru­ma bil­di­ri­lir. Bun­la­rın de­ne­ti­mi ma­hal­lî mül­kî amir­ler ta­ra­fın­dan ya­pı­lır. İzin bel­ge­si­nin ve­ril­me­si­ne ve de­ne­ti­me iliş­kin esas ve usûl­ler, yö­net­me­lik­le dü­zen­le­nir.
   
    (2) Ti­ca­rî amaç­la olup ol­ma­dı­ğı­na ba­kıl­mak­sı­zın bü­tün top­lu kul­la­nım sağ­la­yı­cı­lar, ko­nu­su suç oluş­tu­ran içe­rik­le­re eri­şi­mi ön­le­yi­ci ted­bir­le­ri al­mak­la yü­küm­lü­dür.
   
    (3) Bi­rin­ci fık­ra­da be­lir­ti­len yü­küm­lü­lü­ğe ay­kı­rı ha­re­ket eden ki­şi­ye ma­hal­lî mül­kî amir ta­ra­fın­dan üç­bin Ye­ni Türk Li­ra­sın­dan on­beş­bin Ye­ni Türk Li­ra­sı­na ka­dar ida­rî pa­ra ce­za­sı ve­ri­lir.
   
    Eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı ve ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si
   
    MAD­DE 8- (1) İn­ter­net or­ta­mın­da ya­pı­lan ve içe­ri­ği aşa­ğı­da­ki suç­la­rı oluş­tur­du­ğu hu­su­sun­da ye­ter­li şüp­he se­be­bi bu­lu­nan ya­yın­lar­la il­gi­li ola­rak eri­şi­min en­gel­len­me­si­ne ka­rar ve­ri­lir:
   
    a) 26/9/2004 ta­rih­li ve 5237 sa­yı­lı Türk Ce­za Ka­nu­nun­da yer alan;
   
    1) İn­ti­ha­ra yön­len­dir­me (mad­de 84),
   
    2) Ço­cuk­la­rın cin­sel is­tis­ma­rı (mad­de 103, bi­rin­ci fık­ra),
   
    3) Uyuş­tu­ru­cu ve­ya uya­rı­cı mad­de kul­la­nıl­ma­sı­nı ko­lay­laş­tır­ma (mad­de 190),
   
    4) Sağ­lık için teh­li­ke­li mad­de te­mi­ni (mad­de 194),
   
    5) Müs­teh­cen­lik (mad­de 226),
   
    6) Fu­huş (mad­de 227),
   
    7) Ku­mar oy­nan­ma­sı için yer ve im­kân sağ­la­ma (mad­de 228),
   
    suç­la­rı.
   
    b) 25/7/1951 ta­rih­li ve 5816 sa­yı­lı Ata­türk Aley­hi­ne İş­le­nen Suç­lar Hak­kın­da Ka­nun­da yer alan suç­lar.
   
    (2) Eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı, so­ruş­tur­ma ev­re­sin­de hâ­kim, ko­vuş­tur­ma ev­re­sin­de ise mah­ke­me ta­ra­fın­dan ve­ri­lir. So­ruş­tur­ma ev­re­sin­de, ge­cik­me­sin­de sa­kın­ca bu­lu­nan haller­de Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı ta­ra­fın­dan da eri­şi­min en­gel­len­me­si­ne ka­rar ve­ri­le­bi­lir. Bu du­rum­da Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı ka­ra­rı­nı yir­mi­dört sa­at için­de hâki­min ona­yı­na su­nar ve hâkim, ka­ra­rı­nı en geç yir­mi­dört sa­at için­de ve­rir. Bu sü­re için­de ka­ra­rın onay­lan­ma­ma­sı halin­de ted­bir, Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı ta­ra­fın­dan der­hal kal­dı­rı­lır. Ko­ru­ma ted­bi­ri ola­rak ve­ri­len eri­şi­min en­gel­len­me­si­ne iliş­kin ka­ra­ra 4/12/2004 ta­rih­li ve 5271 sa­yı­lı Ce­za Mu­ha­ke­me­si Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re iti­raz edi­le­bi­lir.
   
    (3) Hâ­kim, mah­ke­me ve­ya Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı ta­ra­fın­dan ve­ri­len eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı­nın bi­rer ör­ne­ği, ge­re­ği ya­pıl­mak üze­re Baş­kan­lı­ğa gön­de­ri­lir.
   
    (4) İçe­ri­ği bi­rin­ci fık­ra­da be­lir­ti­len suç­la­rı oluş­tu­ran ya­yın­la­rın içe­rik ve­ya yer sağ­la­yı­cı­sı­nın yurt dı­şın­da bu­lun­ma­sı ha­lin­de ve­ya içe­rik ve­ya yer sağ­la­yı­cı­sı yurt için­de bu­lun­sa bi­le, içe­ri­ği bi­rin­ci fık­ra­nın (a) ben­di­nin (2) ve (5) nu­ma­ra­lı alt bent­le­rin­de ya­zı­lı suç­la­rı oluş­tu­ran ya­yın­la­ra iliş­kin ola­rak eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı re'sen Baş­kan­lık ta­ra­fın­dan ve­ri­lir. Bu ka­rar, eri­şim sağ­la­yı­cı­sı­na bil­di­ri­le­rek ge­re­ği­nin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si is­te­nir.
   
    (5) Eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı­nın ge­re­ği, der­hal ve en geç ka­ra­rın bil­di­ril­me­si anın­dan iti­ba­ren yir­mi­dört sa­at için­de ye­ri­ne ge­ti­ri­lir.
   
    (6) Baş­kan­lık ta­ra­fın­dan ve­ri­len eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı­nın ko­nu­su­nu oluş­tu­ran ya­yı­nı ya­pan­la­rın kim­lik­le­ri­nin be­lir­len­me­si ha­lin­de, Baş­kan­lık ta­ra­fın­dan, Cum­hu­ri­yet baş­sav­cı­lı­ğı­na suç du­yu­ru­sun­da bu­lu­nu­lur.
   
    (7) So­ruş­tur­ma so­nu­cun­da ko­vuş­tur­ma­ya yer ol­ma­dı­ğı ka­ra­rı ve­ril­me­si ha­lin­de, eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı ken­di­li­ğin­den hü­küm­süz ka­lır. Bu du­rum­da Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı, ko­vuş­tur­ma­ya yer ol­ma­dı­ğı ka­ra­rı­nın bir ör­ne­ği­ni Baş­kan­lı­ğa gön­de­rir.
   
    (8] Ko­vuş­tur­ma ev­re­sin­de be­ra­at ka­ra­rı ve­ril­me­si ha­lin­de, eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı ken­di­li­ğin­den hü­küm­süz ka­lır. Bu du­rum­da mah­ke­me­ce be­ra­at ka­ra­rı­nın bir ör­ne­ği Baş­kan­lı­ğa gön­de­ri­lir.
   
    (9) Ko­nu­su bi­rin­ci fık­ra­da sa­yı­lan suç­la­rı oluş­tu­ran içe­ri­ğin ya­yın­dan çı­ka­rıl­ma­sı ha­lin­de; eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı, so­ruş­tur­ma ev­re­sin­de Cum­hu­ri­yet sav­cı­sı, ko­vuş­tur­ma ev­re­sin­de mah­ke­me ta­ra­fın­dan kal­dı­rı­lır.
   
    (10) Ko­ru­ma ted­bi­ri ola­rak ve­ri­len eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı­nın ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­me­yen yer ve­ya eri­şim sağ­la­yı­cı­la­rı­nın so­rum­lu­la­rı, fi­il da­ha ağır ce­za­yı ge­rek­ti­ren baş­ka bir suç oluş­tur­ma­dı­ğı tak­dir­de, al­tı ay­dan iki yı­la ka­dar ha­pis ce­za­sı ile ce­za­lan­dı­rı­lır.
   
    (11) İda­rî ted­bir ola­rak ve­ri­len eri­şi­min en­gel­len­me­si ka­ra­rı­nın ye­ri­ne ge­ti­ril­me­me­si ha­lin­de, Baş­kan­lık ta­ra­fın­dan eri­şim sağ­la­yı­cı­sı­na, on­bin Ye­ni Türk Li­ra­sın­dan yüz­bin Ye­ni Türk Li­ra­sı­na ka­dar ida­rî pa­ra ce­za­sı ve­ri­lir. İda­rî pa­ra ce­za­sı­nın ve­ril­di­ği an­dan iti­ba­ren yir­mi­dört sa­at için­de ka­ra­rın ye­ri­ne ge­ti­ril­me­me­si ha­lin­de ise Baş­kan­lı­ğın ta­le­bi üze­ri­ne Ku­rum ta­ra­fın­dan yet­ki­len­dir­me­nin ip­ta­li­ne ka­rar ve­ri­le­bi­lir.
   
    (12) Bu Ka­nun­da ta­nım­la­nan ka­ba­hat­ler do­la­yı­sıy­la Baş­kan­lık ve­ya Ku­rum ta­ra­fın­dan ve­ri­len ida­rî pa­ra ce­za­la­rı­na iliş­kin ka­rar­la­ra kar­şı, 6/1/1982 ta­rih­li ve 2577 sa­yı­lı İda­rî Yar­gı­la­ma Usu­lü Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re ka­nun yo­lu­na baş­vu­ru­la­bi­lir.
   
   (13) (Ek: 5/11/2008-5809/67 md.) İşlemlerin yürütülmesi için Başkanlığa gönderilen hakim ve mahkeme kararlarına 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre Başkanlıkça itiraz edilebilir.
   
    İçe­ri­ğin ya­yın­dan çı­ka­rıl­ma­sı ve ce­vap hak­kı
   
    MAD­DE 9- (1) İçe­rik ne­de­niy­le hak­la­rı ihlâl edil­di­ği­ni id­dia eden ki­şi, içe­rik sağ­la­yı­cı­sı­na, bu­na ula­şa­ma­ma­sı ha­lin­de yer sağ­la­yı­cı­sı­na baş­vu­ra­rak ken­di­si­ne iliş­kin içe­ri­ğin ya­yın­dan çı­ka­rıl­ma­sı­nı ve ya­yın­da­ki kap­sa­mın­dan faz­la ol­ma­mak üze­re ha­zır­la­dı­ğı ce­va­bı bir haf­ta sü­rey­le in­ter­net or­ta­mın­da ya­yım­lan­ma­sı­nı is­te­ye­bi­lir. İçe­rik ve­ya yer sağ­la­yı­cı ken­di­si­ne ulaş­tı­ğı ta­rih­ten iti­ba­ren iki gün için­de, ta­le­bi ye­ri­ne ge­ti­rir. Bu sü­re zar­fın­da ta­lep ye­ri­ne ge­ti­ril­me­di­ği tak­dir­de red­de­dil­miş sa­yı­lır.
   
    (2) Ta­le­bin red­de­dil­miş sa­yıl­ma­sı ha­lin­de, ki­şi on­beş gün için­de yer­le­şim ye­ri sulh ce­za mah­ke­me­si­ne baş­vu­ra­rak, içe­ri­ğin ya­yın­dan çı­ka­rıl­ma­sı­na ve ya­yın­da­ki kap­sa­mın­dan faz­la ol­ma­mak üze­re ha­zır­la­dı­ğı ce­va­bın bir haf­ta sü­rey­le in­ter­net or­ta­mın­da ya­yım­lan­ma­sı­na ka­rar ve­ril­me­si­ni is­te­ye­bi­lir. Sulh ce­za hâki­mi bu ta­le­bi üç gün için­de du­ruş­ma yap­mak­sı­zın ka­ra­ra bağ­lar. Sulh ce­za hâki­mi­nin ka­ra­rı­na kar­şı Ce­za Mu­ha­ke­me­si Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re iti­raz yo­lu­na gi­di­le­bi­lir.
   
    (3) Sulh ce­za hâ­ki­mi­nin ke­sin­le­şen ka­ra­rı­nın, bi­rin­ci fık­ra­ya gö­re ya­pı­lan baş­vu­ru­yu ye­ri­ne ge­tir­me­yen içe­rik ve­ya yer sağ­la­yı­cı­sı­na teb­li­ğin­den iti­ba­ren iki gün için­de içe­rik ya­yın­dan çı­ka­rı­la­rak ha­zır­la­nan ce­va­bın ya­yım­lan­ma­sı­na baş­la­nır.
   
    (4) Sulh ce­za hâki­mi­nin ka­ra­rı­nı bu mad­de­de be­lir­ti­len şart­la­ra uy­gun ola­rak ve sü­re­sin­de ye­ri­ne ge­tir­me­yen so­rum­lu ki­şi, al­tı ay­dan iki yı­la ka­dar ha­pis ce­za­sı ile ce­za­lan­dı­rı­lır. İçe­rik ve­ya yer sağ­la­yı­cı­nın tü­zel ki­şi ol­ma­sı ha­lin­de, bu fık­ra hük­mü ya­yın so­rum­lu­su hak­kın­da uy­gu­la­nır.
   
    İda­rî ya­pı ve gö­rev­ler
   
    MAD­DE 10- (1) Ka­nun­la ve­ri­len gö­rev­ler, Ku­rum bün­ye­sin­de bu­lu­nan Baş­kan­lık­ça ye­ri­ne ge­ti­ri­lir.
   
    (2) Bu Ka­nun­la ek­li lis­te­de­ki kad­ro­lar ih­das edi­le­rek Baş­kan­lı­ğın hiz­met­le­rin­de kul­la­nıl­mak üze­re 5/4/1983 ta­rih­li ve 2813 sa­yı­lı Tel­siz Ka­nu­nu­na ek­li (II) sa­yı­lı lis­te­ye ek­len­miş­tir. Baş­kan­lık bün­ye­sin­de­ki ile­ti­şim uz­man­la­rı­na, Ku­rum­da ça­lı­şan Te­le­ko­mü­ni­kas­yon Uz­man­la­rı­na uy­gu­la­nan ma­lî, sos­yal hak ve yar­dım­la­ra iliş­kin hü­küm­ler uy­gu­la­nır. İle­ti­şim Uz­ma­nı ola­rak Baş­kan­lı­ğa ata­nan per­so­ne­lin hak­la­rı sak­lı kal­mak kay­dıy­la, ka­ri­yer sis­te­mi, Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren al­tı ay için­de çı­ka­rı­la­cak yö­net­me­lik­le dü­zen­le­nir.
   
    (3) Baş­kan­lı­ğa Ka­nun­la ve­ri­len gö­rev­le­re iliş­kin ola­rak ya­pı­la­cak her tür­lü mal ve­ya hiz­met alım­la­rı, ce­za ve iha­le­ler­den ya­sak­la­ma iş­le­ri ha­riç, 4/1/2002 ta­rih­li ve 4734 sa­yı­lı Ka­mu İha­le Ka­nu­nu ile 5/1/2002 ta­rih­li ve 4735 sa­yı­lı Ka­mu İha­le Söz­leş­me­le­ri Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne tâ­bi ol­mak­sı­zın Ku­rum büt­çe­sin­den kar­şı­la­nır.
   
    (4) Ka­nun­lar­la ve­ri­len di­ğer yet­ki ve gö­rev­le­ri sak­lı kal­mak kay­dıy­la, Baş­kan­lı­ğın bu Ka­nun kap­sa­mın­da­ki gö­rev ve yet­ki­le­ri şun­lar­dır:
   
    a) Ba­kan­lık, kol­luk kuv­vet­le­ri, il­gi­li ka­mu ku­rum ve ku­ru­luş­la­rı ile içe­rik, yer ve eri­şim sağ­la­yı­cı­lar ve il­gi­li si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı ara­sın­da ko­or­di­nas­yon oluş­tu­ra­rak in­ter­net or­ta­mın­da ya­pı­lan ve bu Ka­nun kap­sa­mı­na gi­ren suç­la­rı oluş­tu­ran içe­ri­ğe sa­hip fa­ali­yet ve ya­yın­la­rı ön­le­me­ye yö­ne­lik ça­lış­ma­lar yap­mak, bu amaç­la, ge­rek­ti­ğin­de, her tür­lü gi­der­le­ri yö­net­me­lik­le be­lir­le­ne­cek esas ve usûl­ler da­hi­lin­de Ku­rum­ca kar­şı­la­na­cak ça­lış­ma ku­rul­la­rı oluş­tur­mak.
   
    b) İn­ter­net or­ta­mın­da ya­pı­lan ya­yın­la­rın içe­rik­le­ri­ni iz­le­ye­rek, bu Ka­nun kap­sa­mı­na gi­ren suç­la­rın iş­len­di­ği­nin tes­pi­ti ha­lin­de, bu ya­yın­la­ra eri­şi­min en­gel­len­me­si­ne yö­ne­lik ola­rak bu Ka­nun­da ön­gö­rü­len ge­rek­li ted­bir­le­ri al­mak.
   
    c) İn­ter­net or­ta­mın­da ya­pı­lan ya­yın­la­rın içe­rik­le­ri­nin iz­len­me­si­nin han­gi se­vi­ye, za­man ve şe­kil­de ya­pı­la­ca­ğı­nı be­lir­le­mek.
   
    ç) Ku­rum ta­ra­fın­dan iş­let­me­ci­le­rin yet­ki­len­di­ril­me­le­ri ile mül­kî ida­re amir­le­rin­ce ti­ca­rî amaç­lı top­lu kul­la­nım sağ­la­yı­cı­la­ra ve­ri­le­cek izin bel­ge­le­rin­de fil­tre­le­me ve blo­ke et­me­de kul­la­nı­la­cak sis­tem­le­re ve ya­pı­la­cak dü­zen­le­me­le­re yö­ne­lik esas ve usûl­le­ri be­lir­le­mek.
   
    d) İn­ter­net or­ta­mın­da­ki ya­yın­la­rın iz­len­me­si su­re­tiy­le bu Ka­nu­nun 8 in­ci mad­de­si­nin bi­rin­ci fık­ra­sın­da sa­yı­lan suç­la­rın iş­len­me­si­ni ön­le­mek için iz­le­me ve bil­gi ih­bar mer­ke­zi da­hil, ge­rek­li her tür­lü tek­nik alt­ya­pı­yı kur­mak ve­ya kur­dur­mak, bu alt­ya­pı­yı iş­let­mek ve­ya iş­le­til­me­si­ni sağ­la­mak.
   
    e) İn­ter­net or­ta­mın­da her­ke­se açık çe­şit­li ser­vis­ler­de ya­pı­la­cak fil­tre­le­me, per­de­le­me ve iz­le­me esas­la­rı­na gö­re do­na­nım üre­til­me­si ve­ya ya­zı­lım ya­pıl­ma­sı­na iliş­kin as­ga­ri kri­ter­le­ri be­lir­le­mek.
   
    f) Bi­li­şim ve in­ter­net ala­nın­da­ki ulus­la­ra­ra­sı ku­rum ve ku­ru­luş­lar­la iş­bir­li­ği ve ko­or­di­nas­yo­nu sağ­la­mak.
   
    g) Bu Ka­nu­nun 8 in­ci mad­de­si­nin bi­rin­ci fık­ra­sın­da sa­yı­lan suç­la­rın, in­ter­net or­ta­mın­da iş­len­me­si­ni ko­nu alan her tür­lü tem­si­li gö­rün­tü, ya­zı ve­ya ses­le­ri içe­ren ürün­le­rin ta­nı­tı­mı, ül­ke­ye so­kul­ma­sı, bu­lun­du­rul­ma­sı, ki­ra­ya ve­ril­me­si ve­ya sa­tı­şı­nın ön­len­me­si­ni te­mi­nen yet­ki­li ve gö­rev­li kol­luk kuv­vet­le­ri ile so­ruş­tur­ma mer­ci­le­ri­ne, tek­nik im­kân­la­rı da­hi­lin­de ge­re­ken her tür­lü yar­dım­da bu­lun­mak ve ko­or­di­nas­yo­nu sağ­la­mak.
   
    (5) Başkanlık; Bakanlık tarafından 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi uyarınca, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, çocuk, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ile Kurum ve ihtiyaç duyulan diğer bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile internet servis sağlayıcıları ve ilgili sivil toplum kuruluşları arasından seçilecek bir temsilcinin katılımı suretiyle teşkil edilecek İnternet Kurulu ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlar; bu Kurulca izleme, filtreleme ve engelleme yapılacak içeriği haiz yayınların tespiti ve benzeri konularda yapılacak öneriler ile ilgili gerekli her türlü tedbir veya kararları alır.
   
    Yö­net­me­lik­ler
   
    MAD­DE 11- (1) Bu Ka­nu­nun uy­gu­lan­ma­sı­na iliş­kin esas ve usûl­ler, Ada­let, İçiş­le­ri ve Ulaş­tır­ma ba­kan­lık­la­rı­nın gö­rüş­le­ri alı­na­rak Baş­ba­kan­lık ta­ra­fın­dan çı­ka­rı­la­cak yö­net­me­lik­ler­le dü­zen­le­nir. Bu yö­net­me­lik­ler, Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren dört ay için­de çı­ka­rı­lır.
   
    (2) Yer ve­ya eri­şim sağ­la­yı­cı ola­rak fa­ali­yet ic­ra et­mek is­te­yen ki­şi­le­re, te­le­ko­mü­ni­kas­yon yo­luy­la ile­ti­şim ko­nu­sun­da yet­ki­len­dir­me bel­ge­si olup ol­ma­dı­ğı­na ba­kıl­mak­sı­zın, yer ve­ya eri­şim sağ­la­yı­cı ola­rak fa­ali­yet ic­ra et­me­si ama­cıy­la yet­ki­len­dir­me bel­ge­si ve­ril­me­si­ne iliş­kin esas ve usûl­ler, Ku­rum ta­ra­fın­dan çı­ka­rı­la­cak yö­net­me­lik­le dü­zen­le­nir. Bu yö­net­me­lik, Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren beş ay için­de çı­ka­rı­lır.
   
    İl­gi­li ka­nun­lar­da ya­pı­lan de­ği­şik­lik­ler
   
    MAD­DE 12- (1) (4/2/1924 ta­rih­li ve 406 sa­yı­lı Tel­graf ve Te­le­fon Ka­nu­nu­ ile ilgili olup yerine işlenmiştir.)
   
    (2) (4/7/1934 ta­rih­li ve 2559 sa­yı­lı Po­lis Va­zi­fe ve Sa­la­hi­yet Ka­nu­nu­ ile ilgili olup yerine işlenmiştir.)
   
    (3) (5/4/1983 ta­rih­li ve 2813 sa­yı­lı Tel­siz Ka­nu­nu­ ile ilgili olup yerine işlenmiştir.)
   
    (4) (1/11/1983 ta­rih­li ve 2937 sa­yı­lı Dev­let İs­tih­ba­rat Hiz­met­le­ri ve Mil­li İs­tih­ba­rat Teş­ki­la­tı Ka­nu­nu ile ilgili olup yerine işlenmiştir.)
   
    EK MADDE 1 – (Ek: 5/11/2008-5809/67 md.)
   
    (1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına verilen görevlerin gerektirdiği asli ve sürekli görev ve hizmetler, iletişim başuzmanı, iletişim uzmanı, teknik uzman ve idarî uzman ile iletişim, teknik ve idarî uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ve diğer personel eliyle yürütülür. Başkanlıkta; başkan, daire başkanı, müşavir ve meslek personeli kadrolarında çalışanların; mühendislik alanında elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme, endüstri, fizik, matematik, bilgisayar, telekomünikasyon ve işletme mühendisliği fakültelerinden veya bölümlerinden, sosyal bilimler alanında siyasal bilgiler (bilimler), iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, hukuk, işletme, iletişim fakülteleri veya bölümlerinden veya bu fakülte ve bölümlere denkliği yetkili makamlarca kabul edilmiş yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmaları ya da belirtilen bölümlerden mezun olmamakla birlikte sayılan fakülte ve bölümlerde yüksek lisans veya doktora yapmış olmaları, uzman unvanlı kadrolarda çalışanların en az dört yıllık fakültelerden mezun, diğer personelin ise en az lise ve dengi okul mezunu olmaları gerekir. Daire başkanı kadrolarına Güvenlik Bilimleri Fakültesinden mezun olanlar da atanabilir. (Ek cümle: 24/10/2011-KHK-661/80 md.) Telekomünikasyon İletişim Başkanı müşterek kararname ile atanır. Başkanlık personelinden; daire başkanları Telekomünikasyon İletişim Başkanının teklifi ve Kurul Başkanının uygun görüşü üzerine Kurul, diğer personel Telekomünikasyon İletişim Başkanının önerisi üzerine Kurul Başkanı tarafından atanır.
   
    (2) Uzman yardımcılığına atanabilmek için; yukarıdaki fıkrada sayılan fakülte veya bölümlerden mezun olmak, merkezî yarışma sınavına katılmak, belirlenecek yabancı dillerden en az birini istenen seviyede bilmek, Kurum alan sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak ve bu sınavda başarılı olmak gerekir.
   
    (3) Uzman yardımcılığına atananlar; en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla hazırlayacakları tezin kabul edilmesi ve yeterlik sınavında başarılı olması halinde ilgisine göre iletişim uzmanı, teknik uzman veya idari uzman olarak atanırlar. Bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Tez savunmasında ve yeterlik sınavında iki defa başarılı olamayanlar uzman yardımcılığı unvanını kaybederler ve mükteseplerine uygun kadrolara atanırlar.
   
    (4) Uzman ve uzman yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavları, çalışma usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
   
    (5) Bu Kanunla ekli (V) sayılı cetveldeki kadrolar ihdas edilerek Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere 5651 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı listeye eklenmiştir.
   
    GE­Çİ­Cİ MAD­DE 1- (1) Baş­kan­lı­ğın ku­ru­luş­ta­ki hiz­met bi­na­sı­nın ya­pı­mı, ce­za ve iha­le­ler­den ya­sak­la­ma iş­le­ri ha­riç, Ka­mu İha­le Ka­nu­nu ve Ka­mu İha­le Söz­leş­me­le­ri Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne tâ­bi ol­mak­sı­zın Ku­rum büt­çe­sin­den kar­şı­la­nır.
   
    (2) Ha­len fa­ali­yet ic­ra eden ti­ca­rî amaç­la top­lu kul­la­nım sağ­la­yı­cı­lar, bu Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren al­tı ay için­de 7 nci mad­de­ye gö­re alın­ma­sı ge­re­ken izin bel­ge­si­ni te­min et­mek­le yü­küm­lü­dür­ler.
   
   (3) Ha­len yer ve­ya eri­şim sağ­la­yı­cı ola­rak fa­ali­yet ic­ra eden ki­şi­le­re, Ku­rum ta­ra­fın­dan, te­le­ko­mü­ni­kas­yon yo­luy­la ile­ti­şim ko­nu­sun­da yet­ki­len­dir­me bel­ge­si olup ol­ma­dı­ğı­na ba­kıl­mak­sı­zın, yer ve­ya eri­şim sağ­la­yı­cı ola­rak fa­ali­yet ic­ra et­me­si ama­cıy­la bir yet­ki­len­dir­me bel­ge­si dü­zen­le­nir.
   
    GEÇİCİ MADDE 2 - (Ek: 5/11/2008-5809/67 md.)
   
    (1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kadrolarında bulunan personelden ek 1 inci maddede belirtilen öğrenim şartlarını haiz olanlar; kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, KPDS'den en az 60 veya uluslararası geçerliliği olan sınavlardan muadili puan almaları ve hazırlayacakları tezin kabul edilmesi halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içerisinde iletişim uzmanı kadrosuna atanabilirler. Bu personelden; diğer kamu kurum ve kuruluşlarında özel mevzuatları uyarınca yarışma sınavına tabi tutularak mesleğe alınan ve yeterlik sınavını vererek veya tezi başarılı bulunarak kariyer meslek kadrolarına atanmış olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında; yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan, hazırladıkları yüksek lisans veya doktora tezlerinin konularının Kurumun veya Başkanlığın görev alanı ile ilgili olduğunun yapılacak inceleme sonucu belirlenenlerden doktora öğrenimini tamamlamış olanlar doğrudan, yüksek lisans öğrenimini tamamlamış olanlar yabancı dil şartını karşıladıklarında, iletişim uzmanı olarak atanabilirler.
   
    (2) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personelinden dört yıllık fakülte mezunu olanlar, kamuda üç yıllık hizmet süresini tamamlamaları, çıkarılacak yönetmelikte öngörülen şartları taşımaları ve buna ilave olarak hazırlayacakları tezin kabul edilmesi veya tezli yüksek lisans veya doktora yapmaları halinde, bu Kanunun yayımı tarihinden beş yıl içinde öğrenim alanına göre teknik uzman veya idarî uzman kadrosuna atanabilirler.
   
    Yü­rür­lük
   
    MAD­DE 13- (1) Bu Ka­nu­nun;
   
    a) 3 ün­cü ve 8 in­ci mad­de­le­ri, ya­yı­mı ta­ri­hin­den al­tı ay son­ra,
   
    b) Di­ğer mad­de­le­ri ya­yı­mı ta­ri­hin­de,
   
    yü­rür­lü­ğe gi­rer.
   
    Yü­rüt­me
   
    MAD­DE 14- (1) Bu Ka­nun hü­küm­le­ri­ni Ba­kan­lar Ku­ru­lu yü­rü­tür.




İNTERNET ORTAMINDA YAPILAN YAYINLARIN DÜZENLENMESİNE DAİR USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK    
   
   BİRİNCİ BÖLÜM
   
   Amaç, Kapsam, Tanımlar ve İlkeler
   
    Amaç ve kapsam
   
    MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; içerik sağlayıcıların, yer sağlayıcıların ve erişim sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.
   
    Dayanak
   
    MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik; 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanuna dayanılarak hazırlanmıştır.
   
    Tanımlar
   
    MADDE 3 – (1) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında;
   
    a) Abone: Herhangi bir sözleşme ile erişim sağlayıcılarından internet ortamına bağlanma hizmeti alan gerçek veya tüzel kişileri,
   
    b) Başkan: Telekomünikasyon İletişim Başkanını,
   
    c) Başkanlık: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını,
   
    ç) Bilgi: Verilerin anlam kazanmış biçimini,
   
    d) Dosya bütünlük değeri: Bir bilgisayar dosyasının içindeki bütün verilerin matematiksel bir işlemden geçirilmesi sonucu elde edilen ve dosyanın içerisindeki verilerde bir değişiklik yapılıp yapılmadığını kontrol için kullanılan dosyanın özünü belirten değeri,
   
    e) Erişim: Herhangi bir vasıtayla internet ortamına bağlanarak kullanım olanağı kazanılmasını,
   
    f) Erişim sağlayıcı: İnternet toplu kullanım sağlayıcılarına ve abone olan kullanıcılarına internet ortamına erişim olanağı sağlayan işletmeciler ile gerçek veya tüzel kişileri,
   
    g) Erişim sağlayıcı trafik bilgisi: İnternet ortamında yapılan her türlü erişime ilişkin olarak abonenin adı, kimlik bilgileri, adı ve soyadı, adresi, telefon numarası, sisteme bağlantı tarih ve saat bilgisi, sistemden çıkış tarih ve saat bilgisi, ilgili bağlantı için verilen IP adresi ve bağlantı noktaları gibi bilgileri,
   
    ğ) Faaliyet belgesi: Erişim sağlayıcı veya yer sağlayıcı olarak faaliyette bulunabilmek için Kurum tarafından verilen Kanun kapsamındaki yetkilendirmeyi içeren belgeyi,
   
    h) IP adresi: Belirli bir ağa bağlı cihazların birbirini tanımak, birbirleriyle iletişim kurmak ve birbirlerine veri yollamak için kullandıkları, İnternet Protokolü standartlarına göre verilen adresi,
   
    ı) İçerik sağlayıcı: İnternet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri,
   
    i) İnternet ortamı: Haberleşme ile kişisel veya kurumsal bilgisayar sistemleri dışında kalan ve kamuya açık olan internet üzerinde oluşturulan ortamı,
   
    j) İzleme: İnternet ortamındaki verilere etki etmeksizin bilgi ve verilerin takip edilmesini,
   
    k) Kanun: 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu,
   
    l) Kullanıcı: Aboneliği olup olmamasına bakılmaksızın internet ortamından yararlanan gerçek veya tüzel kişileri,
   
    m) Kurum: Telekomünikasyon Kurumunu,
   
    n) Sabit IP adresi: Belirli bir ağa bağlı cihazların birbirini tanımak, birbirleriyle iletişim kurmak ve birbirlerine veri yollamak için kullandıkları, zamana, oturuma göre değişmeyen ve sistem yöneticisi tarafından belirlenip tanımlanan ve değiştirilebilen IP adresini,
   
    o) Ticari amaçla internet toplu kullanım sağlayıcı: İnternet salonu ve benzeri umuma açık yerlerde belirli bir ücret karşılığı internet toplu kullanım sağlayıcılığı hizmeti veren veya bununla beraber bilgisayarlarda bilgi ve beceri artırıcı veya zekâ geliştirici nitelikteki oyunların oynatılmasına imkân sağlayan gerçek veya tüzel kişileri,
   
    ö) Vekil sunucu trafik bilgisi: İnternet ortamında erişim sağlayıcı tarafından kullanılan vekil sunucu hizmetine ilişkin talebi yapan kaynak IP adresi ve port numarası, erişim talep edilen hedef IP adresi ve port numarası, protokol tipi, URL adresi, bağlantı tarih ve saati ile bağlantı kesilme tarih ve saati bilgisi gibi bilgileri,
   
    p) Veri: Bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değeri,
   
    r) Yayın: İnternet ortamında yapılan yayını,
   
    s) Yer sağlayıcı: İnternet ortamında hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişileri,
   
    ş) Yer sağlayıcı trafik bilgisi: İnternet ortamındaki her türlü yer sağlamaya ilişkin olarak; kaynak IP adresi, hedef IP adresi, bağlantı tarih ve saat bilgisi, istenen sayfa adresi, işlem bilgisi (GET, POST komut detayları) ve sonuç bilgileri gibi bilgileri,
   
    ifade eder.
   
    İlkeler
   
    MADDE 4 – (1) Yayınlar;
   
    a) İnsan onuruna, temel hak ve hürriyetlere saygılı olmalıdır.
   
    b) Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden içeriklere yer vermemelidir.
   
    c) Ailenin huzur ve refahını sağlayan hususlara zarar verecek nitelikte olmamalıdır.
   
    ç) Kişileri, uyuşturucu madde bağımlılığı, fuhuş, müstehcenlik ve kumar gibi kötü alışkanlıklara teşvik edici olmamalıdır.
   
    (2) Herkesin kendisine yönelik haklarını ihlal eden internet yayınlarının içeriklerinden dolayı cevap ve düzeltme hakkı olmalıdır.
       
   İKİNCİ BÖLÜM
   
    İçerik Sağlayıcıları, Yer Sağlayıcıları ile Erişim Sağlayıcılarının
   
   Sorumluluk ve Yükümlülükleri
   
    Bilgilendirme yükümlülüğü
   
    MADDE 5 – (1) Ticari veya ekonomik amaçlı içerik sağlayıcıları, yer sağlayıcıları ve erişim sağlayıcıları, aşağıda belirtilen tanıtıcı bilgilerini, kendilerine ait internet ortamında, kullanıcıların ana sayfadan doğrudan ulaşabileceği şekilde ve iletişim başlığı altında, doğru, eksiksiz ve güncel olarak bulundurmakla yükümlüdür:
   
    a) Gerçek kişi ise; adı ve soyadı, tüzel kişi ise; unvanı ve sorumlu kişiler, vergi kimlik numarası veya ticaret sicil numarası,
   
    b) Yerleşim yeri, tüzel kişi ise merkezinin bulunduğu yer,
   
    c) Elektronik iletişim adresi ve telefon numarası,
   
    ç) Sunduğu hizmet, bir merciin iznine veya denetimine tabi bir faaliyet çerçevesinde yapılıyor ise, yetkili denetim merciine ilişkin bilgiler.
   
    (2) Ticari veya ekonomik amaçlı içerik sağlayıcı, birinci fıkradaki bilgilerle birlikte, yer sağlayıcıya ilişkin tanıtıcı bilgileri, doğru, eksiksiz ve güncel olarak ana sayfasında bulundurmakla yükümlüdür.
   
    İçerik sağlayıcının sorumluluğu
   
    MADDE 6 – (1) İçerik sağlayıcı, internet ortamında kullanıma sunduğu her türlü içerikten sorumludur.
   
    (2) İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise, genel hükümlere göre sorumludur.
   
    Yer sağlayıcının yükümlülükleri
   
    MADDE 7 – (1) Yer sağlayıcı;
   
    a) Yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine göre Başkanlık, adli makamlar veya hakları ihlal edilen kişiler tarafından haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak engelleme imkânı bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla,
   
    b) Sunucu barındırma hizmeti dâhil, yer sağlamakla ilgili hizmetlerinde (a) bendindeki hükümlere uymakla,
   
    c) Yer sağlayıcı trafik bilgisini altı ay saklamakla, bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü oluşan verilerin dosya bütünlük değerlerini zaman damgası ile birlikte saklamak ve gizliliğini temin etmekle,
   
    yükümlüdür.
   
    (2) Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir.
   
    Erişim sağlayıcının yükümlülükleri
   
    MADDE 8 – (1) Erişim sağlayıcı;
   
    a) Herhangi bir kullanıcısının yayınladığı hukuka aykırı içerikten, Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre, Başkanlıkça haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak en-gelleme imkânı bulunduğu ölçüde erişimi engellemekle,
   
    b) Sağladığı hizmetlere ilişkin olarak, Başkanlığın Kanunla ve ilgili diğer mevzuatla verilen görevlerini yerine getirebilmesi için; erişim sağlayıcı trafik bilgisini bir yıl saklamakla, bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü oluşan verilerin dosya bütünlük değerlerini zaman damgası ile birlikte muhafaza etmek ve gizliliğini temin etmekle, internet trafik izlemesinde Başkanlığa gerekli yardım ve desteği sağlamakla, faaliyet belgesinde yer alan Başkanlığın uygun gördüğü bilgileri talep edildiğinde bildirmekle ve ticari amaçla internet toplu kullanım sağlayıcılar için belirli bir IP bloğundan sabit IP adres planlaması yapmakla ve bu bloktan IP adresi vermekle,
   
    c) Faaliyetine son vereceği tarihten en az üç ay önce, durumu Kuruma, içerik sağlayıcılarına ve müşterilerine bildirmekle, Kuruma bildirilen kapanma tarihinden geriye doğru bir yıllık süredeki trafik bilgilerine ilişkin bütün kayıtları metin dosyası olarak, log formatlarını açıklamalarıyla birlikte, abone kütük bilgilerini Başkanlığa cd, dvd gibi optik medya ortamında teslim etmekle,
   
    ç) Faaliyete başlamasından itibaren her ay düzenli olarak, her erişim yöntemine ilişkin kullanacağı erişim numaralarını ve toptan hizmet verdiği abonelere ilişkin bilgileri Başkanlığa göndermekle,
   
    d) Başkanlık ile aralarındaki bağlantıdan erişimi engellenecek adreslere ilişkin gönderilecek bilgileri kendi sistemlerinde derhal uygulanabilmesi için, gerekli olan donanım ve yazılımı kurarak lazım olan düzenlemeleri yapmakla,
   
    e) Kullanıcılarına vekil sunucu hizmeti sunuyor ise; vekil sunucu trafik bilgisini bir yıl saklamakla, bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü oluşan verilerin dosya bütünlük değerlerini zaman damgası ile birlikte muhafaza etmek ve gizliliğini temin etmekle,
   
    yükümlüdür.
   
    (2) Erişim sağlayıcı, verdiği hizmeti kullananlara ilişkin bilgilerin başkaları tarafından elde edilmesini ilgili mevzuatta belirlenen esas ve usullere uygun olarak engeller.
   
    (3) Erişim sağlayıcı, kendisi aracılığıyla erişilen bilgilerin içeriklerinin hukuka aykırı olup olmadığını ve sorumluluğu gerektirip gerektirmediğini kontrol etmekle yükümlü değildir.
   
    İdari para cezaları
   
    MADDE 9 – (1) Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirtilen yükümlülüğü yerine getirmeyen içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı veya erişim sağlayıcıya Başkanlık tarafından ikibin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
   
    (2) Bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yer alan yükümlülüklerden birini yerine getirmeyen erişim sağlayıcısına, Başkanlık tarafından onbin Yeni Türk Lirasından ellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.    
   
   ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
   
   İçeriğin Yayından Çıkarılması ve Cevap Hakkı
   
    İçeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı
   
    MADDE 10 – (1) İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcıya, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcıya, internet ortamından veya bizzat başvurarak, kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı, kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki gün içinde talebi yerine getirir. Bu süre zarfında talep yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır.
   
    (2) Talebin reddedilmiş sayılması halinde, kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere, hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
   
    (3) Sulh ceza hâkiminin kesinleşen kararının, birinci fıkraya göre yapılan başvuruyu yerine getirmeyen içerik sağlayıcıya veya yer sağlayıcıya tebliğinden itibaren iki gün içinde, içerik yayından çıkarılarak hazırlanan cevabın yayımlanmasına, kullanıcıların ana sayfadan doğrudan ulaşabileceği şekilde ve tekzip başlığı altında başlanır.
   
    Cezai yaptırım
   
    MADDE 11 – (1) Sulh ceza hâkiminin kararını, 10 uncu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İçerik veya yer sağlayıcının tüzel kişi olması halinde, bu fıkra hükmü yayın sorumlusu hakkında uygulanır.
     
   DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
   
   Erişimin Engellenmesi
   
    Erişimin engellenmesi kararının konusunu oluşturan suçlar
   
    MADDE 12 – (1) İnternet ortamında yapılan ve içeriği aşağıdaki suçları oluşturduğu hususunda yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlarla ilgili olarak erişimin engellenmesine karar verilir:
   
    a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
   
    1) İntihara yönlendirme (madde 84),
   
    2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),
   
    3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190),
   
    4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),
   
    5) Müstehcenlik (madde 226),
   
    6) Fuhuş (madde 227),
   
    7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228),
   
    suçları.
   
    b) 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar.
   
    Koruma tedbiri olarak erişimin engellenmesi kararı
   
    MADDE 13 – (1) Erişimin engellenmesi kararı, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde ise mahkeme tarafından verilir. Soruşturma evresinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından da erişimin engellenmesine karar verilebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı kararını yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Bu süre içinde kararın onaylanmaması halinde tedbir, Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır.
   
    (2) Koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesine ilişkin karara, Başkanlıkça ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre ilgililer tarafından itiraz edilebilir.
   
    İdari tedbir olarak erişimin engellenmesi kararı
   
    MADDE 14 – (1) İçeriği 12 nci maddede belirtilen suçları oluşturan yayınlarda, içerik sağlayıcının veya yer sağlayıcının yurt dışında bulunması halinde veya içerik sağlayıcı veya yer sağlayıcı yurt içinde bulunsa bile, içeriği Türk Ceza Kanununun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan çocukların cinsel istismarı veya aynı Kanunun 226 ncı maddesinde yer alan müstehcenlik suçlarını oluşturan yayınlara ilişkin olarak erişimin engellenmesine Başkanlıkça re'sen karar verilir. Türk Ceza Kanununun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan çocukların cinsel istismarı veya aynı Kanunun 226 ncı maddesinde yer alan müstehcenlik suçlarını oluşturan yayınlara ilişkin olarak içerik veya yer sağlayıcının yurt içinde bulunması durumunda bu karar, yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur ve hâkim kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Bu süre içinde kararın onaylanmaması halinde tedbir, Başkanlık tarafından derhal kaldırılır ve erişim sağlayıcılara bildirilerek gereğinin yerine getirilmesi istenir.
   
    (2) Başkanlık tarafından verilen erişimin engellenmesi kararının konusunu oluşturan yayını yapanların kimliklerinin belirlenmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulur. Başkanlık, suç duyurusuna esas teşkil edecek verilerin elde edilebilmesi için kamu kurum ve kuruluşlarından bilgi ve belge talep edebilir.
   
    Erişimin engellenmesi kararında belirtilmesi gerekli hususlar
   
    MADDE 15 – (1) Koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesi kararında;
   
    a) Kararı veren merciin adı,
   
    b) Karar tarihi ile soruşturma numarası veya kovuşturmaya geçilmişse mahkeme esas numarası,
   
    c) Tedbirin hangi suç için istendiği, bu suça ilişkin yeterli şüphe sebeplerinin neler olduğu,
   
    ç) "URL adresi: http://www.abcd.com/abcdefgh.htm" şeklinde örneklenen, suça ilişkin bilgilerin bulunduğu tam web adresi,
   
    d) "www.abcd.com" şeklinde örneklenen, hakkında tedbir uygulanacak internet yayınlarının alan adı,
   
    e) Hakkında tedbir uygulanacak internet yayınlarının bulunduğu yer sağlayıcıya ait IP adresi,
   
    f) Alan adı veya IP adresi olarak erişim engelleme yöntemi,
   
    belirtilir.
   
    Erişimin engellenmesi usulü
   
    MADDE 16 – (1) Yönetmeliğin 13 üncü maddesi gereğince, hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilen erişimin engellenmesi kararı Başkanlığa gönderilir. Kararlar, doğrudan erişim sağlayıcılara gönderilemez. Başkanlık, kararlara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    (2) Kişiler veya kurumlar tarafından Başkanlığın kurduğu bilgi ihbar merkezine yapılan ihbarlar, teknik ve hukuki incelemeye alınır. Söz konusu içerikte bu suçlardan birisinin oluştuğu konusunda yeterli şüphe sebebi tespit edildiği takdirde, 14 üncü maddeye göre işlem yapılır. Suça ilişkin yeterli şüphe sebebi tespit edilemediği takdirde işlem yapılmaz.
   
    (3) 13 üncü ve 14 üncü maddeler kapsamındaki erişimin engellenmesi kararlarına ilişkin bilgiler, Başkanlıkça ilgili erişim sağlayıcılara elektronik ortamda bildirilir ve kararların gereği erişim sağlayıcılar tarafından derhal ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren yirmidört saat içinde yerine getirilir. 13 üncü maddeye göre erişimi engellenen yayınlar, Başkanlık tarafından hazırlanan ve mevcut sayfa yerine kararı veren merciin adı ile karar tarih ve sayısını belirten uyarı sayfasına yönlendirilir.
   
    (4) Erişim sağlayıcılar, Başkanlık ile aralarındaki bağlantıdan aktarılacak erişimin engellenmesi kararlarının, kendi sistemlerinde derhal uygulanabilmesi için gerekli olan donanım ve yazılımı kurarak lazım olan düzenlemeleri yapar.
   
    (5) Erişimin engellenmesi kararı kapsamında, erişimin engellenmesi kararına konu olan suçun oluştuğu konusunda yeterli şüphe sebebinin tespiti sürecinde, erişim engellenmeden önceki yayının durumu elektronik ortamda Başkanlıkça arşivlenir.
   
    (6) Gerektiğinde Başkanlık, erişimin engellenmesi kararlarına konu olan içeriğin yayından kaldırılmasını, 7 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca yer sağlayıcıdan isteyebilir.
   
    Erişimin engellenmesinin hükümsüz kalması
   
    MADDE 17 – (1) Soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi halinde, erişimin engellenmesi kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu durumda Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığı kararının bir örneğini Başkanlığa gönderir. Başkanlık, karara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    (2) Kovuşturma evresinde beraat kararı verilmesi halinde, erişimin engellenmesi kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu durumda mahkemece beraat kararının bir örneği Başkanlığa gönderilir. Başkanlık, karara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    (3) Başkanlıkça resen verilen erişimin engellenmesi kararı, hâkim tarafından onaylanmadığı takdirde hükümsüz sayılır. Başkanlık, karara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    Erişimin engellenmesinin kaldırılması
   
    MADDE 18 – (1) Konusu bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde sayılan suçları oluşturan içeriğin yayından çıkarılması halinde; erişimin engellenmesi kararı, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından kaldırılır. Bu kararın bir örneği Başkanlığa gönderilir. Başkanlık, karara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    (2) Soruşturma evresinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından da erişimin engellenmesine karar verilebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı kararını yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Bu süre içinde kararın onaylanmaması halinde tedbir, Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır. Bu kararın bir örneği Başkanlığa gönderilir. Başkanlık, karara ilişkin bilgileri gereği derhal yapılmak üzere elektronik ortamda erişim sağlayıcılara bildirir.
   
    İdari ve cezai yaptırımlar
   
    MADDE 19 – (1) İdarî tedbir olarak verilen erişimin engellenmesi kararının Başkanlıkça bildirilmesinden itibaren yirmidört saat içinde yerine getirilmemesi halinde, Başkanlık tarafından erişim sağlayıcısına, onbin Yeni Türk Lirasından yüzbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezasının verildiği andan itibaren yirmidört saat içinde kararın yerine getirilmemesi halinde ise Başkanlığın talebi üzerine Kurum tarafından faaliyet belgesinin iptaline karar verilebilir.
   
    (2) Soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde ise mahkeme; soruşturma evresinde gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından koruma tedbiri olarak verilen erişimin engellenmesi kararının gereğini Başkanlıkça bildirilmesinden itibaren yirmidört saat içinde yerine getirmeyen yer veya erişim sağlayıcılarının sorumluları, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
       
   BEŞİNCİ BÖLÜM
   
   Çeşitli ve Son Hükümler
   
    Kanun yolu
   
    MADDE 20 – (1) Bu Yönetmelikte tanımlanan kabahatler dolayısıyla Başkanlık veya Kurum tarafından verilen idarî para cezalarına ilişkin kararlara karşı, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir.
   
    Çalışma kurulları
   
    MADDE 21 – (1) Başkanlık, Ulaştırma Bakanlığı, kolluk kuvvetleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile içerik, yer ve erişim sağlayıcılar ve ilgili sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon oluşturarak internet ortamında yapılan ve Kanun kapsamına giren suçları oluşturan içeriğe sahip faaliyet ve yayınları önlemeye yönelik çalışmalar yapmak amacıyla çalışma kurulları oluşturabilir. Çalışma kurulları, Başkanın görevlendireceği personelin başkanlığında çalışmalarını yürütür. Kurulların çalışma usul ve esasları Başkanlıkça belirlenir. Çalışma kurullarının her türlü giderleri Kurum tarafından karşılanır.
   
    (2) Başkanlık bu Yönetmelikle verilen görevlerini yerine getirirken danışman kullanma, hizmet satın alma, tanıtma, kiralama gibi faaliyetlerde bulunabilir.
   
    İşbirliği ve koordinasyon çalışmaları
   
    MADDE 22 – (1) Başkanlık, bilişim ve internet alanındaki gelişmeleri izlemek amacıyla, uluslararası kurum ve kuruluşlarla, gerek Türkiye'de gerekse yurt dışında, giderleri Kurum tarafından karşılanan işbirliği ve ortak çalışmalar yapar.
   
    (2) Başkanlık, Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçların, internet ortamında işlenmesini konu alan her türlü temsili görüntü, yazı veya sesleri içeren ürünlerin tanıtımı, ülkeye sokulması, bulundurulması, kiraya verilmesi veya satışının önlenmesini teminen yetkili ve görevli kolluk kuvvetleri ile soruşturma mercilerine, teknik imkânları dahilinde gereken her türlü yardımda bulunur veya koordinasyonu sağlar. Bu doğrultuda Başkanlık, soruşturma mercileri ile yetkili ve görevli kolluk kuvvetleri tarafından intikal ettirilen talepleri inceler, değerlendirir ve Kanunda öngörülen suçların önlenmesini teminen gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayabilir.
   
    (3) Başkanlık, İnternet Kurulu ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlar; bu Kurulca izleme, filtreleme ve engelleme yapılacak içeriği haiz yayınların tespiti ve benzeri konularda yapılacak öneriler ile ilgili gerekli her türlü tedbir veya kararları alır. Başkanlık görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla, Başkan veya görevlendireceği daire başkanı ile ilgili daire başkanları İnternet Kurulu toplantılarına katılır. İnternet Kurulu, Başkanlığın Kanundaki görevlerine ilişkin hususlarda Başkanlığın görüşünü alarak karar verir.
   
    Yürürlük
   
    MADDE 23 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
   
    Yürütme
   
    MADDE 24 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Başbakan yürütür.
#33


Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 11 yılda 196 hakim ve Cumhuriyet savcısının istifa ederek görevinden ayrıldığını bildirdi.

CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın soru önergesine Adalet Bakanı'nın verdiği yanıt, 2002'den bu yana istifa eden, emekli olan hakim ve Cumhuriyet savcı tablosunu ortaya koydu.
Adalet Bakanı Ergin soru önergesini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 1 Ağustos 2012 ve 9 Kasım 2012 tarihli yazılarıyla yanıtladı.

-İTİRAZLARIN TÜMÜ REDDEDİLDİ-

Adalet Bakanı Ergin, 17 Ekim 2010 tarihinde yapılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği seçiminde 167 adli yargı, 34 idari yargı hakim ve Cumhuriyet savcısının aday olduğunu, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonraki kararname dönemlerinde Kurul üyeliğine aday olan hakim ve Cumhuriyet savcılarından 70'inin atamalarının yapıldığını belirtti. Bunlardan 26'sının tayin talebinde bulunmaları, 4'ünün hizmet gereği ve atanma talebinde bulunmaları, 35'inin hizmet gereği, 5'inin ise sicil durumu nedenleriyle atamalarının yapıldığını kaydeden Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yapılan atamalara karşı 22 hakim ve Cumhuriyet savcısının yeniden inceleme talebinde bulunduğunu, yeniden inceleme taleplerinden 20'sinin reddine, 2'sinin kabulüne karar verildiğini; yeniden inceleme sonucunda verilen ret kararlarından 12'sine karşı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kuruluna itirazda bulunulduğu, itirazların tümümün reddedildiğini söyledi.

-196 HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI İSTİFA ETTİ-

Adalet Bakanı Ergin, istifa ederek görevinden ayrılan hakim ve Cumhuriyet savcısı sayısının;
2002 yılında 13,
2003 yılında 32,
2004 yılında 32,
2005 yılında 23,
2006 yılında 16,
2007 yılında 22,
2008 yılında 8,
2009 yılında 7,
2010 yılında 14,
2011 yılında 22,
2012 yılı Temmuz ayı itibarıyla da 7 olmak üzere toplam 196 olduğunu kaydetti.

-BİN 639 HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI EMEKLİ OLDU-

Bakan Ergin, emekli olan hakim ve Cumhuriyet savcısı sayısının;
2002 yılında isteği üzerine 124, yaş haddinden 64, açıkta iken 2 olmak üzere toplam 190;
2003 yılında isteği üzerine 142, yaş haddinden 57, açıktan 2, malulen 1 olmak üzere toplam 202,
2004 yılında isteği üzerine 145, yaş haddinden 45, malulen 1 olmak üzere toplam 191;
2005 yılında isteği üzerine 166, yaş haddinden 40, açıktan 1, malulen 1 olmak üzere toplam 208;
2006 yılında isteği üzerine 95, yaş haddinden 48, açıktan 2, malulen 2 olma üzere toplam 147;
2007 yılında isteği üzerine 57, yaş haddinden 48, açıktan 3, malulen 1 olmak üzere toplam 109;
2008 yılında isteği üzerine 79, yaş haddinden 47 olmak üzere toplam 126;
2009 yılında isteği üzerine 55, yaş haddinden 63, malulen 1 olmak üzere toplam 119,
2010 yılında isteği üzerine 58, yaş haddinden 75 olmak üzere toplam 133;
2011 yılında isteği üzerine 146, yaş haddinden 64, açıkta iken 2, malulen 2 olmak üzere toplam 214 olduğunu söyledi.

ANKA
http://www.aksam.com.tr/196-hakim-ve-cumhuriyet-savcisi-istifa-etti--155156h.html
#34
Van'da 23 Ekim 2011'de yaşanan depremde, Van M Tipi Cezaevi'nden firar eden 231 mahkumun hâlâ arandığı ortaya çıktı.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in, CHP Sivas Milletvekili ve TBMM İdare Amiri Malik Ecder Özdemir'in soru önergesine verdiği cevap, geçen yıl yaşanan depremde duvarları yıkılan Van M Tipi Cezaevi'nden kaçan tutukluların akıbetini ortaya koydu. Önergeye, Van Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gelen bilgi çerçevesinde cevap veren Bakan Ergin, deprem firarisi mahkûmların büyük bölümünün yakalanamadığını belirtti.

Bakan Ergin'in verdiği bilgiye göre, deprem sonrası firar eden tutuklu ve hükümlü sayısı 335. Bu mahkûmlardan 55'i kendi isteğiyle cezaevine dönerken, 31 Ağustos 2012 tarihi itibarıyla 49 hükümlü ve tutuklu kolluk kuvvetleri tarafından yakalandı. 231 mahkûm ise halen kolluk kuvvetlerince aranıyor. Van M Tipi Cezaevi'nde bulunan 713 mahkumun zorunlu sebeplerle Amasya, Bafra, Bitlis, Elazığ, Erzurum, Gümüşhane, Muş, Oltu, Rize, Trabzon, Erciş ve Gevaş ceza infaz kurumlarına nakillerinin yapıldığını açıkladı. Ergin, Van M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun kapasitesinin artırılması doğrultusunda 500 kişi kapasiteli ek bina yaptırılmasının uygun görüldüğünü ve 16 Temmuz 2012 tarihinde de sözleşme imzalanarak inşaatının yapımına başlanıldığını ifade etti.

378 CEZAEVİNDEN 160'INDA MESCİT VAR

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün cezaevlerinde bulunan mescit sayısına ilişkin soru önergesini de cevapladı. Ergin, tutuklu ve hükümlülerin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un tanıdığı haklar çerçevesinde mensubu bulundukları dinin ibadetlerini yerine getirebildiklerini bildirdi. Ergin, ceza infaz kurumlarındaki mescit ve ibadet yerleriyle ilgili şu bilgileri verdi: "31 Temmuz 2012 tarihi itibarıyla, ülkemizde 378 ceza infaz kurumu, bu ceza infaz kurumlarının 160'ında birer tane olmak üzere mescit bulunmaktadır. Ceza infaz kurumlarında imam kadrosu olmadığından mescitlerde kadrolu imam bulunmamaktadır. Değişik inançlara sahip mahkûmların inançlarının gereklerini yerine getirebilmesi için iki ceza infaz kurumunda mekân ayrılmıştır. Diğer ceza infaz kurumları için talepte bulunulması halinde gerekli çalışma yapılabilir."

http://www.tv5haber.com/7812_Depremde-Firar-Eden-231-Mahkum-Hala-Kayip.html



Adalet Bakanı: 41 yeni cezaevi inşaat halinde



Adalet Bakanı Sadullah Ergin açıkladı: "41 yeni cezaevi inşaat halinde, 153 yeni cezaevi planı var.." Cumhuriyet Halk Parti'li Umut Oran'ın soru önergesini yanıtlayan Ergin, bu cezaevlerinin faaliyete geçmesiyle yaklaşık 107 binlik ek kapasite elde edileceğini söyledi.. Böylece Türkiye'deki cezaevlerinin kapasitesi 250 bine ulaşacak.

Cumhuriyet Halk Parti'li Umut Oran sordu, Adalet Bakanı Sadullah Ergin yanıtladı. Yeni cezaevleri yolda...

Şu anda resmi rakamlara göre yüzde 87 doluluğa sahip cezaevlerine yenileri eklenecek. 5 yıllık plan sonunda hedefe ulaşılırsa, Türkiye'deki cezaevlerinin kapasitesi 250 bin olacak.

Bakanın verdiği rakamlara göre halen 41 ceza infaz kurumunun yapımı devam ediyor. Bununla birlikte 153 yeni cezaevinin yapımı planlanıyor. Bunların 27'si ihale, 83'ü planlama, 43'ü proje aşamasında.

Bu ceza infaz kurumları faaliyete geçtiğinde 106 bin 831 kişilik ek kapasite yaratılmış olacak. Türkiye'de şu anda ise, 90 bine yakın hükümlü, 32 binin üzerinde tutuklu var.

http://www.kanalb.com.tr/haber.php?HaberNo=46342#.UNjqsneWNT8
#35


Otomotiv şirketlerinin her yıl yüz binlerce tüketiciden aldıkları 200 milyon TL'yi bulan haksız kazanca mahkeme 'dur' dedi.

Motorlu araç satışında 'Trafik tescil ücreti' adı altında tüketiciden alınan 500 TL dolayındaki ücretin 'haksız' olduğunu hükmeden tüketici mahkemesi fazladan alınan paranın iadesi yönünde karar verdi. Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Bülent Deniz, benzer durum yaşayan kişilerin bir yıllık süre içinde dava açabileceklerini söyledi.

Habertürk TV'nin haberine göre, hemen hemen tüm otomotiv markalarının yıllardır araç satın alanlardan aldığı ancak birçok kişinin peşine düşmediği konuyu tüketicilerden biri Ankara Tüketici Hakem Heyeti'ne taşıdı. Ankara 6. Tüketici Mahkemesi de davalı otomotiv şirketinin davacıdan 206.85 lirayı fazla tahsil ettiğine hükmederek tüketiciye iadesine karar verdi.

Ankara 6. Tüketici Mahkemesi'nin kararı, normal bir hizmet karşılığı olmayan masrafın iadesi anlamına geliyor. Karar emsal teşkil edecek türden. Tüketiciler, eğer büyükşehirde ise ilçe hakem heyetlerine başvurabilirler. Oradan da ilçe hakem heyetlerinden bir karar aldıktan sonra fazladan ödenen parayı icraya koyabilecekler.

200 MİLYON TL

Türkiye'de her yıl ortalama 800-900 bin dolayında araç satılıyor. Her motorlu araç satışında tüketiciden 450 ile 750 TL arasında 'Trafik tescil ücreti' adı altında para talep ediliyor. Otomotiv bayileri bu paranın 162 TL'sini vergi olarak devlete, 80 TL'sini ise müşavirlik hizmetleri için komisyoncuya ödüyor. Geriye kalan 200-500 TL arasındaki para ise direkt şirketlerin kendi kasasına giriyordu. Bu yolla elde edilen haksız kazancını büyüklüğü 200 milyon TL olarak hesaplanıyor.

'DAVA AÇMA SÜRESİ BİR YILLIK'

Tüketici Mahkemesi'nin verdiği kararın kesin olduğuna vurgu yapan Tüketiciler Birliği Federasyonu Başkanı Bülent Deniz konuya ilişkin hurriyet.com.tr'ye şunları ifade etti:

"Tüketici ruhsat masraflarına çok dikkat etmeli. Masraf diye alınan paranın çok az bir kısmı resmi makamlara gidiyor. Geri kalanı acentanın, bayinin kasasına giriyor. Siz sıfır bir araç aldığınızda, size trafiğe girmeye hazır bir araç verilmeli. Böyle bir araç için ekstra para talebi, mantığı da hukuku da, ahlaka da aykırıdır. Bu şuna benziyor. Kasaba gidiyorsunuz. Etin fiyatı 5 lira ama, kasap 7 lira talep ediyor. 'Gerekçe olarak ise şunu sunuyor: işte hayvanı bulucam, nakliye ödeyeceğim daha sonra kesim işlemi yapacağım bunların hepsi masraf.' Sıfır araç satışında fazladan alınan para aynen buna benziyor."

Bülent Deniz, mahkemenin aldığı kararın emsal teşkil edebileceğine işaret ederek, benzer durum yaşayan kişilerin bir yıllık süre içinde dava açabileceklerini söyledi.

http://otomobil.haber7.com/otogundem/haber/967329-mahkemeden-yuzbinlerce-tuketiciye-iyi-haber
#36


Kartal'da 2006'da yapımına başlanan ve Anadolu yakasında 8 adliyeyi birleştiren İstanbul Anadolu Adalet Sarayı yeni yılda hizmete giriyor. 5 bloktan oluşan binada 298 mahkeme salonu bulunuyor.

Türkiye'nin en büyük kamu binası olan dünyanın en büyük adliyesi İstanbul Anadolu Adalet Sarayı, Ocak 2013'te hizmete girecek. Yapımına 2006 yılında başlanan adliye sarayı 126 dönümlük araziye kurulurken, 80 dönüm üzerine inşaat yapıldı. 5 ana bloktan oluşan adliyede, 16 kat olan B blok 135 bin metrekare, 12 kat olan A Blok 100 bin metrekare, 9 kat olan D blok ile 7'şer kat olan C ve E blok 20'şer bin metrekare olacak. Anadolu yakasının adliyelerini bir araya getirecek adliye binasında 326 savcı odası, 298 mahkeme salonu, 51 icra dairesi yer alırken, 500 ve 180 kişilik 2 tane konferans salonu, 2 bin 600 araçlık otopark, 2 bin 200 kişilik yemekhane ve 180 kişilik kreş bulunuyor.

45 BİN KİŞİ ÇALIŞACAK
Binada, 550'si hakim ve savcı olmak üzere 5 bin kişi çalışacak. Bu sayının 4 binini dev yapıyı temizlemek ve güvenliğini sağlamakla görevli personel oluşturacak. 4 bin 600 odanın yer aldığı binadaki günlük vatandaş sirkülasyonunun ise 45 bin kişi olması bekleniyor. 350 milyon liraya mal olan binanın 3 ana girişi bulunuyor. Metro bağlantılı binada, PTT, banka şubeleri, kuaför, spor salonu ile doktor ve hemşirelerin bulunduğu sağlık odaları da yer alacak. Yapımı tamamlanan adliye sarayı için, peyzaj çalışması ve mobilyaların yerleştirmesinin ardından temizlik, yemekhane ve güvenlik gibi birimlerdeki ihale sürecine geçilecek. Adalet sarayı Ocak 2013'te açılacak. Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Kartal, Pendik, Tuzla, Sultanbeyli ve Adalar adliyelerinin taşınması da ocak ayı içinde tamamlanacak.

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2012/10/09/dunyanin-en-buyuk-adliyesi-ocakta-aciliyor


ANADOLU YAKASINDAKİ TÜM ADLİYELER EN GEÇ 21.01.2013 TARİHİNE KADAR KARTAL ADLİYESİNE TAŞINMIŞ OLACAK

HSYK Birinci Dairesinin 30 Kasım 2012 tarih ve 2890 sayılı kararnamesine göre, Kadıköy, Kartal, Üsküdar, Ümraniye, Pendik, Tuzla ve Sultanbeyli adliyelerinin birleştirme işlemi İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcılığının belirleyeceği takvime göre, en geç 21 Ocak 2013 tarihine kadar tamamlanacak.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=7558

Yeni adliyenin genel hatlarıyla tanıtımını aşağıdaki videodan seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=tBIsGltu46Q#ws
#37
Uğur Kariyer Merkezi tarafından gerçekleştirilen Türkiye'nin Kariyer Eğilim Testi açıklandı. 900 bin kişiye uygulanan testle gençlerin kariyer eğilimi ölçüldü. Yapılan araştırmada Marmara bölgesindeki gençler işletme ve iç mimarlığı tercih ediyor, Ege bölgesinde ilk sıraları askerlik, reklamcılık ve sporculuk paylaştı. İç Anadolu'dakilerin tercihi bilgisayar mühendisliği ve diplomatlık. Akdeniz bölgesinde diş hekimliği birinci sırada. Karadeniz bölgesinde ise endüstri mühendisliği. Doğu Anadolu bölgesinde ise avukatlık ve kamu yöneticiliği revaçta. Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise bilim adamı, doktor ve eczacılık ilk sıraları paylaştı. Türkiye genelinde uygulanan Kariyer Eğilim Testi sonucuna göre girişimcilik kariyer eğilimi yüzde 25 oranında başı çekiyor.

2023'ün hedeflerini taşıyor
Araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Psikolojik Danışman Oktay Aydın, çalışmanın 2023 eğitim, kariyer ve gençlik hedefleri için önemli ipuçları taşıdığını belirterek, şunları söyledi: "Gençler arasında girişimcilik öne çıkan bir eğilim. Gelir dağılımının kariyer eğilimlerine de etki ettiğini görüyoruz. Mesleki tercihlerde, bölgeler ilginç sonuçlar ortaya koymuş. Gelir dağılımının düşük olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da gençler, hukuk ve kamu yönetimini daha çok seçiyorlar."


http://www.sabah.com.tr/Egitim/2012/12/19/egeliler-asker-dogulular-avukat-olmak-istiyor
#38


Öğrencilerde hukuk bilincinin geliştirilmesi uygulamaları ve "hukuk ve adalet" dersi öğretim programı geliştirmek için işbirliği protokolü ımzalandı.

Adalet Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı arasında Öğrencilerde Hukuk Bilincinin Geliştirilmesi Uygulamaları ve "Hukuk ve Adalet" Dersi Öğretim Programı Geliştirmek için 03/12/2012 tarihinde İşbirliği Protokolü imzalandı.

Protokol imza törenine; Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Adalet Bakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Vedat Ahsen Coşar, Türkiye Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım, Adalet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yöneticileri katıldı.

Protokol metnini incelemek için lütfen TIKLAYINIZ.

http://www.sgb.adalet.gov.tr/faaliyetlerimiz/2012/protokol/protokol.html
#39


Bir yıldır tutuklu bulunan Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet hoca) tahliye edildi.

Kamuoyunda ''Karagümrük çetesi'' olarak bilinen suç örgütüne yönelik dava kapsamında tutuklu yargılanan ve ''Cübbeli Ahmet Hoca'' ismiyle bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile Fas uyruklu Mahjouba Demirel tahliye edildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, davanın 4. duruşmasında konuyla ilgili ara kararını açıkladı.

Heyet, 5 Temmuz 2012'de yürürlüğe giren 6352 sayılı Denetimli Serbestlik Kanunu'nun, ''dava ve cezaların ertelenmesi'' başlıklı geçici 1. maddesi hükmü ile aynı yasa kapsamında değiştirilen Türk Ceza Kanunu'nun 220/6-7 ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesi hükümlerini göz önüne alarak, tutuklu sanıklardan Ahmet Mahmut Ünlü ile Fas uyruklu Mahjouba Demirel'in, üzerlerine atılı suç vasfının değişme ihtimali, tutuklulukta geçirdikleri süre ve tutuklamanın koruma tedbiri olması gerekçesiyle tahliye edilmelerine karar verdi.

OY ÇOKLUĞU İLE TAHLİYE EDİLDİ. BİR HAKİM MUHALEFET ETTİ

Yaklaşık 2 saat ara veren mahkeme, tutuklu sanıklar Mahmut Ünlü ve Mahjuba Demirel'in tahliyesine oy çokluğu ile karar verdi. Tahliye gerekçesi olarak, "sanıkların üzerine atılı suç vasfının değişme ihtimali, tutuklulukta geçirdiği süre ve tutuklamanın koruma tedbiri olması" gösterildi. Ünlü ve Demirel hakkında yurtdışı çıkış yasağı konuldu. Ayrıca iki sanığında her Çarşamba polis merkezine giderek imza atmasına karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİNİN GEREKÇELERİ

Tahliye kararına hakim Hikmet Şen ise muhalefet şerhi koydu. Hakim Şen muhalefet şerhine gerekçe olarak, "Atılı suçun niteliği, istenilen ceza miktarı, mağdureler arasında para hareketlerini gösteren ödeme belgeleri ve fiziki takip tutanakları, müşteki mağdur beyanlarını" gösterdi. Mahkeme ayrıca dosyadaki eksiklerin giderilmesinin ardından duruşma günü beklenmeksizin dosyanın duruşma savcısına gönderilerek esas hakkındaki mütalaasının istenilmesine karar verdi.

TEK TUTUKLU SANIK KALDI

Mahkeme tutuklu sanık Barış Sezek'in ise tutukluluk halinin devamına karar verdi. Mahkemede Ünlü'nün tahliye kararının okunmasının ardından sevinç çığlıkları atıldı. Bazı izleyenler ise 'Allaha ekber' diye bağırdığı, bazılarının da ağladığı görüldü.

12 ARALIK 2011'DE TUTUKLANDI

Kamuoyunda "Karagümrük çetesi" olarak bilinen suç örgütüne yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alınan "Cübbeli Ahmet Hoca" olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü 12 Aralık 2011 tarihinde tutuklanmıştı. Ünlü dava kapsamında "Haksız çıkar sağlamak için kurulan örgüte yardım etmek, 2 kez insan ticareti yapmak, cinsel saldırı ve hürriyetten yoksun bırakmak" ile suçlanıyor.

TAHLİYE EDİLEN CÜBEBELİ AHMET HOCA'YA YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI GETİRİLDİ

Tahliyesine karar verilen Ahmet Mahmut Ünlü ve Mahjouba Demirel için yurt dışı yasağı getirildi. Ünlü ve Demirel'in her çarşamba günü polis merkezine giderek imza atmalarına karar verildi.

İFADE DEĞİŞTİREN FASLI KADINLARLA İLGİLİ ŞOK GELİŞME

6 Kasım'da gelen ihbar mailinde kadınlara, Cübbeli'nin avukatı F. O'nun baskı yaptığı ve para vererek şikayetini geri çektirildiği belirtildi.

İhbar mailindeki bilgileri araştıran emniyet, kadınların Fas'ta ifade verdiği tarihte avukat F.O.'nun Fas'ta olduğunu ve o gün avukat F.O.'ya aynı hukuk bürosunda görev yapan O. K. adlı kadın tarafından 18 bin dolar gönderildiğini tespit etti. Emniyet bu bilgileri mahkemeye gönderdi.

MAHKEMEYE RAPOR EDİLDİ

Kamuoyunda "Cübbeli Ahmet Hoca" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün de sanıkları arasında bulunduğu Karagümrük Çetesi'ne yönelik açılan davanın görüldüğü İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ne emniyetten bir rapor gönderildi.

KADINLAR ŞİKATEYETİNİ GERİ ÇEKTİ

Ünlü'nün, 'cinsel saldırı, haksız kazanç sağlamak amacıyla kurulan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak' iddiaları ile yargılandığı davanın müştekilerinden Faslı İmanee Lemghari ve Fatma Zohra ifadesini değiştirdi. Emniyetteki ifadelerinde şikayetçi olan iki kadın, Fas'ta avukatları ve noter aracılığıyla verdiği ifadede ise şikayetçi olmadığını belirtti. Bu ifade değişikliği geçtiğimiz aylarda dava dosyasına girdi.

İHBAR MAİLİ GELDİ

Ancak bunun ardından İstanbul Emniyeti'ne 6 Kasım 2012 tarihinde bir ihbar maili gönderildi. İhbar mailinde Cübbeli Ahmet Hoca'nın cemaatine yakın birisi olduğunu, sık sık toplantılarına katıldığını belirten ihbarcı, kadınların ifadesini değiştirmesi için avukat F. O'nun Fas'a giderek baskı yaptığını, kadınlara 18 bin dolar para vererek şikayetlerini geri çektirdiğini söyledi.

EMNİYET İHBARI DOĞRULADI

Bu ihbar maili üzerine harekete geçen emniyet, ihbarda adı geçen avukat F. O.'nun yurtdışı çıkış giriş tarihlerini inceledi. Emniyet, avukat F. O.'nun 16 Temmuz tarihinde Fas'a gittiğini ve 20 Temmuz'da da Türkiye'ye döndüğünü tespit etti. İncelemesini daha da detaylandıran emniyet, ilginç bir bilgi daha tespit etti.

TÜRKİYE'DEN AVUKATA 18 BİN DOLAR

Kadınların ifadesini değiştirdiği tarih olan 18 Temmuz'da, avukat F. O'ya, hukuk bürosunda çalışan O. K isimli kadın tarafından 18 bin dolar gönderildiğini belirledi. Paranın banka aracılığıyla gönderilmediğini belirleyen emniyet, bir süre paranın nasıl gönderildiğini araştırdı. Araştırma sonucu 18 bin doların Western Union (Banka kullanılmadan acente sistemi üzerinden hızlı para gönderme şekli) sistemi ile gönderildiğini belirledi.

BİLGİLERİ MAHKEMEYE GÖNDERDİ

Bu bilgileri klasör halinde davanın görüldüğü İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderen emniyetin, söz konusu paranın kadınların ifadesini değiştirmesi için kullanıldığı yönünde bir değerlendirme de mahkemeye sunduğu öğrenildi.

METRİS CEZAEVİ ÖNÜNDE "CÜBBELİ" İZDİHAMI

"Cübbeli Ahmet Hoca" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün tahliye edilmesi kararını duyan cemaat üyeleri Metris Cezaevi önüne akın etti. Ahmet Mahmut Ünlü'nün resimli bant ve atkılarlın takan sevenleri tahliye haberini birbirine sarılarak kutladı. Cemaat üyelerine lokum da dağıtıldı.

Havanın yağışlı olmasına rağmen kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu yüzlerce cemaat üyesi cezaevi önünde buluştu. Cemaat üyeleri haremlik ve selamlık bir şekilde cezaevi önüne dizildi.

Cemaat üyelerinin omuzlarında Ahmet Mahmut Ünlü'nün resimlerinin bulunduğu atkı, alınlarına da bant taktı. Tahliye haberini bazı cemaat üyeleri ise birbirine sarılarak kutladı. Bazı cemaat üyeleri de "Benim Ahmedim şeriatsız iş yapmaz" yazılı afiş açtı. Genç cemaat üyeleri vatandaşa lokum dağıttı. Cezaevi önünde tahliye bekleyişi devam ediyor.

http://www.haber7.com/guncel/haber/961655-cubbeli-ahmet-hoca-tahliye-oldu
http://gundem.milliyet.com.tr/-cubbeli-ahmet-hoca-tahliye-edildi/gundem/gundemdetay/07.12.2012/1638487/default.htm


Cübbeli Hoca'ya coşkulu karşılama

Mahkeme, Ahmet Mahmut Ünlü hakkında şahitlerin dinlenmesinin ardından tahliye kararı verdi. Kararı öğrenen yakınları ve sevenleri, Ünlü'nün tutuklu bulunduğu Metris Cezaevi'ne akın etti. Buradaki resmi işlemlerin tamamlanmasından sonra Ünlü cezaevinden çıktı. Kararı büyük bir sevinçle karşılayan sevenleri Ünlü'yü omuzlarda taşıdı. Kendisini bekleyenlere teşekkür eden Ünlü, araca binerek cezaevinden ayrıldı.

''Karagümrük Çetesi'' davasında tahliye edilen  ''Cübbeli Ahmet Hoca'' olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, Metris Cezaevi çıkışında sevenleri tarafından karşılandı.

Çıkışta gazetecilere açıklama yapan Ünlü, ''Sevenlerimiz çok acı çekti. Bu malum hadise, insanları daha doğru yola iletti. Sevenlerimiz bizimle çile çekti'' dedi.

Ünlü, sevenlerinin kendisine bu süreçte büyük destek verdiğini belirterek, ''Yemediler, içmediler, uyumadılar, on binlerce mektup, yüz binlerce mail gönderdiler. Milyonlarca insan benimle birlikte kahır ve çileye katlandı'' şeklinde konuştu.

-Sevenleri sloganlarla karşıladı-

Ahmet Mahmut Ünlü'nün tahliye edildiği haberini alan sevenleri, cezaevi önünde toplandı. Tekbir getiren kalabalık grup, zaman zaman ''Hocaya sadakat şerefimizdir'' ve ''Hepimiz Cübbeli'yiz'' sloganları attı.

Ünlü'nün cezaevinden çıkışı sırasında izdiham yaşandı. Ünlü bindiği arabadan sevenlerini selamlarken, araç, yola kadar olan 15 metrelik mesafeyi yarım saatte kat edebildi. Aracı Fadıl Akgündüz'ün kullandığı görüldü.

Ahmet Mahmut Ünlü'nün Beykoz'daki evine gittiği öğrenildi.

http://www.haber7.com/guncel/haber/961747-cubbeli-hocaya-coskulu-karsilama


Fadık Akgündüz de karşılayanlar arasındaydı

Ahmet Mahmut Ünlü'nün tahliye kararının ardından Fadıl Akgündüz de Metris Cezaevi'ne geldi.

Akgündüz, Ünlü'nün cezaevinden kendisiyle birlikte çıkacağını söyledi. Ahmet Mahmut Ünlü'nün babası Yusuf Ünlü de cezaevine gelenler arasında yer aldı.

Kamuoyunda 'Cübbeli Ahmet Hoca' olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün tahliye kararı sonrası yüzlerce kişi Metris Cezaevi önünde toplandı. Ünlü lehine sloganlar atan kalabalık, dualar okuyarak Ünlü'nün çıkmasını bekledi. Metris Cezavi'ne gelenlerden biri de 'Jet Fadıl' olarak tanınan Fadıl Akgündüz'dü. Cezaevi girişinde basın mensuplarına konuşan Akgündüz, "Çok mutluyuz. Haksızlıklar, zulümler sürmez." dedi. Akgündüz, Ünlü'nün kendisiyle birlikte cezaevinden ayrılacağını ifade etti. Nitekim Cübbeli Ahmet'in Fadıl Akgündüz'ün kullandığı araçla cezaevinden ayrıldığı kameralara yansıdı.

Mahkeminin kararı sonrası Ahmet Mahmut Ünlü'nün babası Yusuf Ünlü de Metris Cezaevi'ne geldi. Yusuf Ünlü cezaevi kapısında oğlunun çıkmasını bekledi.

http://www.haber7.com/guncel/haber/961751-cubbeli-hoca-icin-metrise-kosan-surpriz-isim
#40


Emniyet Müdürlüğü iletişim cihazlarının kullanılarak, ev, iş ve cep telefonlarının aranarak, halkın çeşitli yöntemlerle dolandırıldığını örnekleriyle açıkladı.

Dolandırıcılık yöntemleri arasında üst düzey kamu yöneticisinin eşinin telefonla taciz edildiği öne sürülerek, korkutulan cep telefonu sahibinden telefon kontörü ve para alındığı belirlendi.

Emniyet Müdürü Mustafa Aydın, Türkiye genelinde ve Kayseri'de iletişim yöntemiyle çeşitli kişileri korkutup, kandırarak kontör ve para sızdırdıklarını, dolandırıcıların sürekli aynı yöntemi kullandıklarına dikkat çekti. Aydın, halkın dolandırıcıların tuzağına düşmemeleri için mesajları ve telefon görüşmelerini dikkate almamasını, bu kişileri '155 Polis İmdat' telefonuna ihbar etmelerini istedi. Kayseri Emniyet müdürü dolandırıcıların en sık kullandığı yöntemleri şöyle sıraladı:

"İKNA EDİCİ SES TONUYLA KONUŞULUR, TELSİZ SESİ DUYULUR"

"Olayı gerçekleştirecek olan dolandırıcı şahıs, vatandaşımızı telefon ile arayarak, ikna edici bir ses tonuyla yavaş ve tane tane konuşur. Genellikle arka planda telsiz sesi duyulur, konuşmaları dinlemeye başlayan mağdur ikna olmaya başlar. Dolandırıcı aradığı şahsın konuşmalara ikna olduğunu anladığı andan itibaren irtibatın kesilmemesi ve başka yeri aramaması için sürekli olarak telefonun açık tutmasını sağlar. Kullanmış olduğu telefon hattından üst düzey bir kamu görevlisinin eşinin taciz edildiği, tacizciyi yakalamak için soruşturma yürütüldüğü, soruşturma kapsamında gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için çok sayıda kişi ile görüşülmesi gerektiği ve ihtiyaç duyulan kontörün devlet imkânıyla karşılanmasının mümkün olmadığı ifade edilerek kontör veya para talebinde bulunulmaktadır. Aksi halde, işlenen bu suçun sorumlusu olarak gözaltına alınacağı belirtilerek mağdur, hile ve tehditle ikna edilmektedir."

"SUÇ ÖRGÜTÜ SİM KARTINIZI KOPYALADI" YALANI

"Dolandırıcı vatandaşımızı arayarak, telefonunda kullandığı SIM kartın teknolojik yöntemler kullanılarak organize bir suç örgütü tarafından kopyalandığını ve bu kopya SIM kart kullanılarak maliyeti yüksek meblağlara varan telefon görüşmeleri yapıldığını ifade ederek, bu kişilerin tespitinin yapılabilmesi için yürütülen çalışmada kullanılmak üzere kontör veya para gönderilmesi talep etmektedir. Yürütülmekte olan sözde soruşturmanın gizli olduğu vurgulanarak; Vlandırıcı, mağdur hakkında yürütülmekte olan sözde soruşturmanın gizlilik dereceli olduğunu vurgulayarak dolandırıcılık eylemine gizemli bir hava katmakta, soruşturmayla ilgili hiçbir bilgi vermeden kendilerine Kontör veya para gönderilmesi talep etmektedir."

"TERÖR ÖRGÜTÜ HATTINIZI KULLANIYOR"

"Terör örgütü adı kullanılarak, sizin veya yakınlarınızın telefonlarının kullanıldığı ve bu hatların örgütte kullanıldığını beyan ederek; aranan kişilere 'Sizin adınıza terör örgütü hat çıkarmış ve çıkartılan bu hat üzerinden çok konuşma yapılıyor, size yüklü miktarda fatura gelecek, biz bu şahısları tespit etmek için ülke genelinde operasyon yapacağız, en yakın bayiye gidin ve size yazdıracağımız cep telefonu numaralarına Kontör-TL yükleyin, operasyon bittikten sonra biz size haber vereceğiz, devlet masraflarınızı size ödeyecek' biçiminde beyanda bulunularak kontör-TL gönderilmesi istenilmektedir."

"BANKA HESABINIZ TERÖR ÖRGÜTÜ TARAFINDAN BOŞALTILACAK"

"Dolandırıcı, vatandaşımızı arayarak banka hesabının terör örgütü veya bir suç şebekesi tarafından boşaltılacağını banka hesaplarınız üzerinden teröristlere para aktarılacağı ayrıca hesaplarınızda 15 adet otomatik ödeme talimatı verildiği, şüphelilerin tespiti ve yakalanması amacıyla soruşturma başlatılacağını ifade ederek, bu süreçte kendi hesabında bulunan paranın güvenli olarak belirtilen hesaba (dolandırıcının kullanmış olduğu banka hesabına) transfer edilmesini istemektedir."

TELEKONFERANS YÖNTEMİ

"Dolandırıcılar iki ekip halinde iş bölümü yaparak çalışmaktadırlar. Önce mağdurun ev telefonu aranır, kendilerini Polis-Asker ve Cumhuriyet savcısı olarak tanıtarak yukarıda izah edilen yöntemlerin birisi ile para isterler, bu sırada bayandan eşinin adı soyadı ve ne iş yaptığını sorarlar ve telefon numarasını isterler, ikinci gurup eşinden almış olduğu numara ile müştekiyi arayarak aynı yöntem ile para isterler, ikna etmek için de kendilerinin evinde olduklarını ve eşi ile görüştürebileceklerini beyan ederler telekonferans sistemi ile eşler ve dolandırıcı aynı anda birbirleri ile konuşurlar, müşteki bu konuşmalardan sonra evde polislerin olduğuna ikna olunca kendisini arayan dolandırıcılara istenilen parayı vermiş oldukları hesaba yatırmaktadır."

"HAKİM-SAVCIYIM" DİYEREK OPERASYON YALANI

"Dolandırıcı kendisini hakim, savcı, polis olarak tanıtıp operasyon yaptıklarını, teröristleri yakalamalarının an meselesi olduğunu, telefonla görüştüğü şahsın yakının kimlik bilgilerinin kullanıldığını kimliği kullanılan şahsın hayatının tehlikede olduğunu söyledikten sonra kendilerine yardımcı olunmasını istedikleri, hesaplar arasında işlem yapılması için para yatırılmasını istedikleri, vatandaşların yatırdığı paranın kendisine iade edileceğini söylemektedirler.Dolandırıcıların mağduru olmamak için kendisini polis, asker vb kamu görevlisi olarak tanıtarak, 'Sakın telefonunuzu kapatmayın, bu operasyon gizli sakın kimselere bahsetmeyin' v.b. sözlerle sizden para gönderilmesini isteyen şahıslara itibar etmeyiniz. Cep telefonunuzu kapatarak '155 Polis İmdat' telefonunu arayıp bilgi veriniz. Bu bilgileri yakınlarınız ile paylaşarak onlarında mağdur olmalarını engelleyebilirsiniz."

"ÖDÜL KAZANDINIZ' YALANINA KANMAYIN"

"Bu yöntemde, dolandırıcı bazı ticari markaların kampanyalarını taklit ederek, mağdurların cep telefonlarına 'Ödül kazandınız' diye mesaj göndermekte ve bu mesajda belirtilen telefon numarasının aranmasını istemektedir. Mağdur verilen numarayı aradığında kendisine, yüksek miktarda para ödülü kazandığı ancak, ödülü hak edebilmesi için, kontör-para kartı alıp, şifresini kendilerine göndermesini veya kazandığı parayı alabilmek için verilen hesaba para gönderilmesi gerektiği söylenmektedir."

ABONE MERKEZİ GÖREVLİSİ:

"Bu yöntemde dolandırıcılar, mağdurlara, para ödülü kazandıklarını, ödülü alabilmeleri için bu mesajda belirtilen numaraya Kontör-TL göndermeleri gerektiğini belirtmektedirler. Ayrıca dolandırıcılar, GSM operatörlerinden birinin adını mesajın sonuna mağdur kişinin, bu GSM operatörünün abone merkezi olduğunu düşünmesine neden olmaktadırlar. GSM operatörünün adını görmesi nedeniyle, mağdurlar mesajın içeriğine inanmakta ve bahsedilen numaraya Kontör-TL göndermektedirler."

HATALI KONTÖR

"Bu yöntemi kullanan dolandırıcılar, yukarıdaki gibi, mağdurlara gönderdikleri mesajın sonuna GSM operatörlerinden birinin adını yazarak güven telkin etmekte ve sonrasında bir mesaj daha yollayarak, mağdurun telefonuna başka bir numaradan yanlışlıkla Kontör-TL yüklendiğini beyan etmektedirler. Bu nedenle mesajda belirtilen telefon numarasına bu Kontör-TL nin iade edilmesi istemekte ve vatandaşlarımızı dolandırmaktadır."

BU MESAJLARA DİKKAT

"Dolandırıcılar çeşitli yollarla ele geçirdikleri cep telefonlarına aşağıda örnek olarak verilen mesajları gönderdikten sonra, bu mesajı alan kişi, hediye kazandığı düşüncesine kapılarak dolandırıcılarla irtibata geçmektedir. 'Değerli abonemiz ....'in başlatmış olduğu cep çekilişi sonucunda hattınız para ödülü kazanmıştır. Bilgi işlem için 0 5xx xxx xx x4 numarasını arayın', 'Premium Paket Hakkı Kazandınız. Hakkınızın Devredilmemesi için saat 19.00'a kadar 444 xx 28'i arayınız', 'Tebrikler! Değerli müşterimiz Dijital Fotoğraf Makinesi MP5 kazandınız. Hemen 0212 xxx xx 55-i arayın. Hediyenizi ve tasarruf cihazınızı almayı unutmayın. 0212 xxx xx 55', 'Tebrikler! 4 büyük takımın taraftar formasını kazandınız. 0 216 xxx 4 111. Hediye formanızı almak için hemen arayın. 0216 XXX 4 111."

http://www.haber7.com/guncel/haber/961014-vatandasin-en-cok-dolandirildigi-10-yontem