Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Konular - Avukat

#401
Çizilmiş ciro yazılmamış hükmündedir (TTK.m.598). Kural, cironun hakkı olan kimse tarafından çizilmesidir. Bir kambiyo senedinin (poliçe, çek, bono) bedelini ödemiş olan her ciranta kendi cirosunu ve kendisinden sonra gelen borçluların cirosunu silebilir (TTK.m.639/2). Çizme hakkına sahip olmayan şahsın ciroyu çizmesi tahrifattır. Ancak, kambiyo senetlerinde dış görünüş esas olduğundan, çizilmiş cirolar yazılmamış sayılarak ciro zincirinden sonuç çıkarılır ve bu sonuca göre hareket edilir.

Soruya dönersek, tam ciro (tam ciro, belirli bir kişiye ödenmesi kaydını içeren ciroya verilen addır) kısmen çizilerek iptal edilmiş ve altındaki imza kısmına dokunulmamışsa, beyaz ciro sadece imza konularak yapıldığına göre, bu ciroyu beyaz ciro saymak mümkün müdür? 1938 tarihli bir Yargıtay Ticaret Dairesi Kararı ciro çizilip imza bırakılsa da, bu durumun beyaz ciro olarak kabul edilemeyeceği görüşünü kabul etmiştir. Bu görüş gayet makul ve yerindedir. Zira aksi düşüncenin kabulü, kötü niyetli kişilere fırsat vermiş olur. Mesela, kötü niyetli bir hamil, daha doğrusu kambiyo senedini herhangi bir şekilde (örneğin çalarak) eline geçiren bir kişi, son cironun üst kısmını çizip sadece imza bölümünü bırakabilir ve böylece senet kendisine beyaz ciro ile gelmiş gibi bir görüntü oluşturabilir. Borçlunun kıymetli evrakı öderken hile veya ağır kusuru bulunmamalıdır (TTK.m.558). Dolayısıyla, göze çarpan bir aksaklık veya bilmesi gereken bir durum var ise, borçlunun kıymetli evrakı ödememesi gerekir. Bu açıdan, böyle bir kısmi ciro iptali söz konusu ise, bu cironun tümden iptal edilmiş olduğu kabul edilerek ciro silsilesi kontrol edilmelidir. Bu tümden iptal edildiği kabul edilen cironun üstündeki ciro da şayet tam ciro ise, kıymetli evrak meşru hamil tarafından usulüne uygun şekilde ciro edilmemiş sayılacağından, ciro silsilesinin kopuk olduğu sonucuna varılacak ve bu eksiklik giderilmediği sürece kıymetli evrakla ilgili herhangi bir ödeme yapılmaması gerekecektir.

Kaynak: Poroy/Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Arıkan Yayınları, 16. Baskı, Sayfa 155-156.
#402
Türk Ticaret Kanunu'nun 705. maddesi:

D) PROTESTODAN VE VADEDEN SONRAKİ CİRO
MADDE 705 - Protestonun keşidesinden veya aynı mahiyette bir tesbitten yahut ibraz müddetinin geçmesinden sonra yapılan bir ciro, ancak alacağın temliki hükmünde tutulur ve böyle bir temlikin neticelerini doğurur.

Aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro, protesto veya aynı mahiyette bir tesbitin icrasından veya ibraz müddetinin geçmesinden önce yapılmış sayılır.


Bu hüküm gereğince ibrazdan sonra bir çekin devredilebilmesi ancak ve ancak "alacağın temliki hükmünde olan ve böyle bir temlikin neticelerini doğuran" bir CİRO ile sağlanabilir. Yani bu hükümle Kanun, ibrazdan sonra atılmış bir ciro ile çekin devredilebileceğini ve bu cironun alacağın temliki hükmünde olduğunu açıkça belirtmiş olmaktadır. Kimi Yargıtay kararlarında bu cironun "beyaz ciro" (yani isim-soyisim yazılmaksızın sadece imza atılması) şeklinde de olabileceği, bunun dahi yeterli olduğu belirtilmiştir.

Hamiline yazılı çekler ibraz tarihine kadar sadece çekin teslim edilmesiyle dahi devredilebildiğinden ve bu şekilde çeki ciro etmeden sadece teslimle bir başkasına devretmiş olan bir şahsın doğal olarak çekteki ciro silsilesinde ismi/imzası görünmeyeceğinden, böyle bir çek ibraz edildiğinde karşılıksız olduğu arkasına şerh edilir ve silsile yoluyla yeniden çekte cirosu bulunmayan kişinin eline geçerse, bu kişi çekin meşru hamili ve hak sahibi olduğunu ancak ciro silsilesine göre kendisine çeki devretmeye yetkili bir cirantanın ibraz kaşesinden sonra atacağı bir ciro ile sağlayabilir. Böyle bir ciro bulunmuyorsa, bu kişi bu çeke istinaden yasal yollara müracaat edemez. Bununla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı aşağıda yer almaktadır:

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/22195
K. 2005/25373
T. 19.12.2005

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : T.T.K.'nun 703.maddesine göre, hamiline yazılı bir çek üzerine yapılan bir ciro cirantayı, müracaat hakkına dair hükümler gereğince sorumlu kılarsa da, senedin mahiyetini değiştirerek onu emre yazılı bir çek haline getirmez. Ayrıca Hukuk Genel Kurulu'nun 24.4.1996 tarih 1996/12-136 E., 1996/288 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere hamiline yazılı çeklerde takip alacaklısının ciro silsilesi içerisinde yer almaması halinde ve bankaya ibra için ciro edenin de son hamil ( Zincirci Ltd.Şti. ) olduğunun belirlenmesi durumunda takip alacaklısının yetkili hamil olabilmesi için ibrazdan sonra adı geçene ( temlik hükmünde de olsa ) bir cironun varlığı zorunludur. Aksi taktirde takip alacaklısı yetkili hamil olmaz.

Ayrıca, T.T.K.'nun 702.maddesinde "Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kimse son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı taktirde selahiyetli hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro takip ederse bu son ciroyu imzalayan kimse çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır." düzenlemesi getirilmiştir. Somut olayda takip alacaklısı, 0013259 no'lu çek arkasındaki ciro silsilesinde yer almamaktadır. Çek hamilinin bankaya çeki ibrazından sonra takip yapan Ökkeş Yıldırım'a yapılmış geçerli bir cirosu da yoktur. İbrazdan sonra doğrudan Ökkeş Yıldırım'ın cirosu kendisini yetkili hamil durumuna getirmez. Çekteki hak teslim ve ciro ile geçeceği cihetle, icra mahkemesince itiraz kabul edilerek İ.İ.K.'nun 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmesi gerekirken 0013259 no'lu çek yönünden de itirazın reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.'nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 19.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#403
22 Mayıs 2003 Tarihli 4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi, "25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır." hükmünü içerir. Aynı Kanun'un Geçici 1. maddesinde ise şu hüküm bulunmaktadır:

"Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.

Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır."


Yine, 4857 sayılı İş Kanunu'nun Geçici 6. maddesinde, "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır." hükmü bulunmaktadır.

Özetle yasa koyucu, kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemeleri 4857 sayılı yeni İş Kanununa taşımak ve burada düzenlemek yerine diğer tüm maddeleri ilga edilen (kaldırılan) 1475 sayılı eski İş Kanunu'nun 14 üncü maddesini aynen muhafaza etmek yolunu seçmiştir. Dolayısıyla kıdem tazminatı hususundaki yasal hükümleri incelemek için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine müracaat etmek gerekecektir:

KIDEM TAZMİNATI

MADDE 14 - (Değişik: 2320 - 17.10.1980) (Değişik ilk fıkra: 2869 - 29.7.1983) Bu Kanun'a tabi işçilerin hizmet akitlerinin :

1. İşveren tarafından bu Kanun'un 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. İşçi tarafından bu Kanun'un 16 ncı maddesi uyarınca,

3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,

4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malûllük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;

5. (Ek: 4447 - 25.8.1999) 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

(Değişik fıkra: 2457-5.5.1981 İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşverenlerin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. Bu Kanunun neşrinden evvel itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden evvel işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.

(Değişik fıkralar: 2320 - 17.10.1980) İşçinin birinci bendin 4 üncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.

T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre yaşlılık veya malûllük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye,bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.

Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet aktinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

(Ancak, bu tazminatın T.C. Emekli Sandığı'na tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz. ) (*)

_____

(*) 14 üncü maddeyi değiştiren, 4 Temmuz 1975 tarih ve 1927 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (...) içine alınan bu fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 3 Kasım 1980 tarih ve 17149 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış bulunan 12 Haziran 1980 tarihli E.1980-9, K.1980-40 sayılı kararı ile iptal edilmişse de, Madde, Milli Güvenlik Konseyince kabul edilen 17 Ekim 1980 tarih ve 2320 sayılı kanun ile değiştirilmekle, Anayasa Mahkemesi kararı hükümsüz kalmıştır.
_____

Bu maddede geçen kamu kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kurumları kapsar.

Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez.

Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.

Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

(Değişik 11. fıkra: 2869 - 29.7.1983) (Değişik ibare: 4773 - 9.8.2002 / m.3 - Yürürlük m.13) "13 üncü maddesinde" sözü geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında 26 ıncı maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akti ve kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuatdan doğan diğer hakları saklıdır.

Bu maddede belirtilen kıdem tazminatı ile ilgili 30 günlük süre hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine değiştirilebilir.

(Değişik 13. fıkra: 2762 - 10.12.1982) Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu'na tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.

İşçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni mirasçılarına ödenir.

Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez.

İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla Devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya % 50 hisseden fazlası devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatı ile ilgili bir fon tesis edilir.

Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.
#404
İş Kanuna Göre Yıllık İzin Uygulaması

1. İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.

2. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

3. Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.

4. İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

- Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,

- Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,

- Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden az olamaz.

- Onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

5. Yıllık izinler iş günü olarak kullandırılır. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Diğer bir ifadeyle hafta tatilleri, ulusal bayram ve genel tatil günleri yıllık izin süresine eklenir. Örneğin 14 günlük izin süresinde 2 gün hafta tatili izni olduğundan kullanılacak izin 16 gün olur.

6. Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

7. Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır.

8. İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak gelecek hizmet yılına doğru hesaplanır.

9. Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.

10. Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. İzin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.

11. İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

12. Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır.

13. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.

14. İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.

15. Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri alınabilir.

16. İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir.

17. İşveren, işçinin istediği zaman izin kullanma tarihi ile bağlı değildir. Yıllık izin kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında kalmaktadır.

Yıllık İzninin Kullandırılması

İş Kanunu;

"... işçi hesaplanacak her hizmet yılına karşılık, yıllık iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır..."

hükmü gereği yıllık ücretli izni bir sonraki çalışma yılı içerisinde kullanabilecektir.

Örnek: Bay A   ..............Unvanlı işyerinde 01.06.2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. 20 işgünü izine hangi tarihte hak kazanacaktır?

Bay A;

1.yıl iznini 01.06.2004-31.05.2005 tarihleri arasında,

2.yıl iznini 01.06.2005-31.05.2006 tarihleri arasında,

3.yıl iznini 01.06.2006-31.05.2007 tarihleri arasında,

4.yıl iznini 01.06.2007-31.05.2008 tarihleri arasında,

5.yıl iznini 01.06.2008-31.05.2009 tarihleri arasında,

6.yıl iznini 01.06.2009-31.05.2010 tarihleri arasında kullanabilecektir.

Bay A, 6.yıl iznini 01.06.2009-31.05.2010 tarihleri arasında 20 iş günü olarak kullanabilecektir.

İşçi İzine İhtiyacım Yok, Kullanmak İstemiyorum Diyemez

Yıllık izin hakkı Anayasal bir haktır. Anayasanın 53.maddesi "...Dinlenmek çalışanların hakkıdır...ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir..." hükmünü içermektedir. 4857 sayılı İş Kanunu da yıllık izine ilişkin ayrıntılı düzenleme yapmış, Kanunu'nun,53, 54, 55, 56, 57, 58, 59 ve 60.maddesi sadece yıllık izine ilişkin hükümler içermektedir.

İşçi yıllık izin hakkından feragat edemez, aynı şekilde işveren de işçilere yıllık izin kullandırmaktan geri duramaz. Bazı işçilerin 50-250 gün arasında izin alacakları olduğu gelen sorulardan anlaşılmaktadır. İşçi emekli olduğunda veya iş sözleşmesi son bulduğunda yasa hükmü gereği izin alacağı ücrete dönüşmektedir. Ödeme son ücret üzerinden yapılacağından işçinin eline çok yüksek bir miktar geçebilmektedir.

İşçi kullanmadığı izinlerin ücretini son ücret üzerinden alacağından izin kullanmaktan feragat edebilmektedir. Ancak işverenlerin buna izin vermemesi, Anayasal bir hak olan izni işçilere kullandırması gerekir.

Yıllık izini kullandırma zamanını belirlemek işverenin yönetim yetkisi kapsamındadır. İşçi "bu zaman buna uygun değil, ben izin kullanmak istemiyorum" diyemez. Ancak işverenin de bu yetkisini eşitlik ilkesini gözeterek kullanması şarttır.

Kamu kurum ve kuruluşlarında birikmiş izin alacaklarının ücrete dönüşmesi Kurum zararına sebebiyet vermektedir. Kanaatimce oluşacak bu zarar kurum yetkililerinden tazmin edilebilir. İşverenlik; İş Kanunu'nun, yıllık izinlerine ilişkin hükümlerine muhalefetten ayrıca idari para cezasına muhatap olabilecektir.

Cumartesi Günleri Çalışmayan İşyerlerinde Cumartesi Gününün İzin Süresinden Sayılması

Cumartesi günü çalışılmayıp iki gün hafta tatili uygulanan işyerlerinde Cumartesi günü de hafta tatili olarak yıllık izin sürelerine eklenecek mi? sorusuna  uygulamada farklı cevaplar verilebilmektedir. İş Kanunu'nun, 46 ve 63.maddesi birlikte yorumlandığında işçi-işveren arasında sözleşmeye dayalı özel bir düzenleme yoksa kanaatimce hafta tatili 1 gündür. Cumartesi iş günüdür. Bu nedenle Cumartesi günleri hafta tatili olarak yıllık izin süresine eklenmez.

İşveren, İşçilerin Birikmiş Yıllık İzinlerini Kullandırmak Zorundadır

İş Kanunun da kullandırılmayan izinlerin yanacağına dair bir hüküm yoktur. Aksine, kullandırılmayan izinlerin iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle son bulması halinde ücretinin ödeneceği, hatta işçinin son ücreti üzerinden ödeneceği hükmü vardır.

İş Kanunu, izin kullandırmayan işverenliğe yaptırım getirdiği gibi, işçi lehine izin hakkını saklı tutmuştur. İş sözleşmesinin feshinden itibaren zamanaşımı süresi 5 yıldır. İş sözleşmesi feshedilen işçi 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde dava açmak şartıyla kullanmadığı yıllık izinlerin tümünün karşılığını alacaktır.

İşverenlerin geçmiş yıllara ait işçilerin birikmiş izinlerini iç yönetmelik, genelge vb. işlemlerle kaldırmaya yönelik eylemleri yasal uygulamaya aykırıdır.

Cumhur Sinan Özdemir
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Müfettişi -Ankara

http://www.alomaliye.com/2009/cumhur_sinan_yillik_izine.htm
#405
İnsan hakları savunucusu öldürüldü

Kafkaslarda Rusya Federasyonu'na bağlı özerk yönetimlerde gerilim durulmuyor. Bugün Çeçenistan'da evinin önünden kaçırılan Rus insan hakları savunucusu Natalya Estemirova, komşu cumhuriyet İnguşetya'da ölü bulundu.

Çeçenistan'daki öldürme, kaçırma ve diğer insan hakları ihlallerini araştıran Natalya Estemirova'nın cesedinin, Çeçenistan'ın başkentinde kaçırıldıktan saatler sonra komşu İnguşetya'da yol kenarında bulunduğu belirtildi.

İnguş İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Medine Hadziyeva, Estemirova'nın kafasına yakın mesafeden iki kurşun sıkılarak öldürüldüğünün belirlendiğini söyledi.

Estemirova'nın çalıştığı Memorial adlı örgütün başkanı Oleg Orlov, 4 kişinin Estemirova'yı Grozni'de zorla bir otomobile bindirdiğinin görüldüğünü söylemişti.

Estemirova, Çeçenistan'da 1999'daki ikinci savaştan beri bölgedeki insan hakları ihlalleriyle ilgi bilgi topluyordu.

Bu arada, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Estemirova'nın ölümünden büyük öfke duyduğunu belirterek soruşturma talimatı verdi.

Çeçen parmağı mı var?

Natalya Estemirova'nın kaçırılması ve öldürülmesinde Çeçen yetkililerin de parmağı olduğunu ileri sürdü.

Lokshina, "O Çeçen güvenlik güçleri tarafından yapılan bazı çok bariz insan hakları ihlallerini belgelendiriyordu. Çeçen güvenlik birimlerinin bu olayın arkasında bulunduğuna inanmamızı gerektirecek kuvvetli gerekçeler var" dedi.

Çeçen yetkililer Lokshina'nın suçlamalarına karşı bir açıklama yapmadı. Kremlin Basın sözcüsü Natalya Timokova da yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in acil soruşturma talimatı verdiğini belirterek, "Olaya son derece öfkelenen Başkan, Rusya Federasyonu Soruşturma Komisyonu Başkanı Aleksandır Bastrikinu'ya cinayetin soruşturulması için her türlü önlemi alması talimatı verdi" diye konuştu.

Medvedev'in Estemirova'nın ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı dilediğini ve cinayetin Estemirova'nın insan hakları alanındaki çalışmalarıyla ilintili olabileceğinin son derece net olduğunu belirten Timokova, "Suçlular çok ağır şekilde cezalandırılmalı" dedi.

ABD'den kınama

Beyaz Saray, Rus insan hakları savunucusu Natalya Estemirova'nın kaçırılmasının ve öldürülmesinin son derece endişe verici ve üzücü olduğunu bildirdi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Mike Hammer, Rus hükümetini, bu suçun sorumlularını adalete teslim etmeye ve kanunsuzluğa izin verilmeyeceğini göstermeye çağırdı.

http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/15/insan.haklari.savunucusu.olduruldu/535153.0/index.html
#406
Konya'nın Bozkır ilçesinde kendi girmediği duruşmaya bakması için bir memuru gönderdiği iddia edilen hakime Seydişehir ağır Ceza Mahkemesinde 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

Edinilen bilgiye göre, Bozkır Adliyesinde hakim olarak çalışan Seray Gümüş (30), 2007 yılının kasım ayında Sulh Hukuk Mahkemesinde bir veraset bir davasına girmedi.

Adliyede görevli katip Mehmet Ali Candan'ı hakim gibi duruşmaya çıkardığı ve duruşma zabıtlarını imzaladığı iddia edilen Gümüş hakkında, davanın tarafı olan vatandaşın şikayeti üzerine resmi evrakta sahtecilik iddiasıyla dava açıldı.

Seydişehir Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Hakim Seray Gümüş'e önce 3 yıl hapis cezası verildi. Suça konu olan evrakın duruşma zaptı olması sebebiyle mahkeme cezayı artırarak 4 yıl 6 ay hapis cezasına çevirdi.

2 yıllık Hakim Seray Gümüş'ün mahkemedeki iyi halini göz önüne alan mahkeme heyeti, cezayı 3 yıl 9 aya indirdi.

Hakim yerine duruşmaya giren katip Mehmet Ali Candan ise aday memur olması ve işi bilmemesi gerekçesiyle beraat etti.

Seydişehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının Hakim Seray Gümüş hakkında verdiği karar Yargıtay tarafından onaylanırsa kesinleşecek.

http://www.haber7.com/haber/20090703/Hakim-gitmedigi-durusmaya-katibi-soktu.php
#407
Belçikalı polis memurlarının tuttukları zabıtlardan alınan ve ''polisten inciler'' olarak nitelenen bazı örneklere yer verilirken, amacın zor bir mesleği icra eden polis memurlarıyla alay etmek olmadığının altını çizen basın, zabıtlardan şu ifadeleri aktardı:

"Taşıt, daha iyi ilerlemek için geri geri gitmeye başladı..."

"Sanığın derhal bir tımarhaneye götürülmesi gerekiyordu. Komiserliğe getirdik..."

"Ceset katilini derhal tereddütsüz tanıdı..."

"Üç zanlıdan beşi serbest bırakıldı..."

"Adam ifadesini verdikten sonra bizim anlamsız bakışlarımız önünde bayılıverdi..."

"Kadından istifade edemeyince tecavüz etti..."

"Adamın yüzünde ve boynunda gördüğümüz 9 bıçak yarası, bunun doğal bir ölüm olmadığını anlamamıza yardımcı oldu..."

"Büronun camları açık olmasaydı kapalı olurdu. Demek ki camdan kaçmış..."

"Sanık ifadesini yarım ağız imzaladı..."

"Kollarındaki bıçak darbeleriyle hastane yatağına çivilenmişti..."

"Adam, bilincinin yerinde olmadığını kabul edecek kadar bilinçliydi..."

"Polis, cesaretini toplayıp geri çekilme kararı aldı..."

"Sürücünün ölümüne neden olan kaza ölümcül bir kazaydı..."

"Adam karısı kadar sağırdı ve karısını hiç duymuyor gibiydi, anlaşamıyorlardı..."

"Sanığın oradan çıkması için elbette önce girmesi gerekiyordu..."

"Çok sarhoş olan sanık, polis olduğumuzu bilmeden bize 'pis polisler' dedi..."

"Kadın, kimliğini gözyaşlarının arkasına saklamak istiyordu..."

"Yoğun aramalarımız sayesinde iki kayıp şahsın 5 cesedini bulduk..."

"Bize kimse gereken emirleri vermediği için, bu emirlere riayet etmek zor olmadı..."

"Tespit ettik ki tespit edilecek hiçbir şey yoktur. Açıklamaları o kadar karmaşıktı ki hiçbir şey anlamayıp sanığı serbest bırakmak için çok gerekçe olduğunu kararlaştırdık..."

"Suç, işlenmeden iki gün önce polis tarafından sabit görüldü..."

"Ceset bilinçsiz gözüküyordu..."

"Adamı vurur vurmaz sorgulamayı başlattık..."

"Tutukladığımız hırsız bizi polis çağırmakla tehdit etti..."

"Hırsızın amacı cinayet işlemekti..."

"Sanık, sorgulamanın sonuna kadar çok kibar bir şekilde sustu..."

"Sözlü ifadesini bizzat kendisi kaleme aldı..."

"Kazada iki kolunu birden kaybeden taşıt sürücüsü otoyoldaki diğer sürücülerin dikkatini çekmek için el-kol hareketleri yapıyordu..."

"İki taşıtın aynı gün birbiriyle çarpıştığı tespit edildi..."

"Suç duyurusunda bulunmak amacıyla komiserliğe gelen şahıs kendisini Hazreti İsa olarak tanıttı ve imza yerine bir haç işareti çizdi... Bariz bir şekilde sarhoştu..."

"Adam, şiddetli bir çekiç darbesiyle iki gündür yatağa çivilenmişti..."

"Çocuğun kaybolduğu, eve dönüşünden iki gün sonra tespit edildi..."

"İpte sallanan cesedin suda boğularak öldüğü belirlendi..."

"Polis, fazla yağmur yağdığı için yerlerin karlı olduğunu fark edemedi..."

"Adam bize sürekli yalan söyleyerek tüm gerçekleri anlattı..."

"Sorgulama sırasında sanık sürekli bizi kendi gözleriyle süzüp durdu..."

"Büyük çabalarla ele geçirdiğimiz sanık, suni bacaklarından biri koptuğu halde koşarak kaçtı..."

"Polis memuru kendisine sataşan kişinin kafasına silah kabzası ile zorluk çekmeden vurabildi. Silah taşıma müsaadesi vardı..."

"İkameti belli olmayan sanığı evinden çıkarken yakaladık..."

"Adam, öldürdüğü kişinin ceset parçalarını buzdolabına tasnif edebilecek kadar soğukkanlı ve bilinçliydi..."

"Kazada anında ölen adam, geçen yıl da de aynı tür ölümcül bir kaza geçirmişti..."

"Ceset, birçok kurşun deliğine rağmen, su üzerinde yüzmeyi sürdürüyordu..."

"Bacağından vurulan adam, diğer bacağı ile polise kadar geldi..."

"Tecavüzcü, kadının bütün giriş kapılarını zorladı, ama başaramadı..."

"Polis müdahalesi olmasaydı tecavüz de olmayacaktı..."

"Ceset, katilin kimliğini vermeden öldü..."

"Duvar, süratle arabanın üzerine gidiyordu..."

"Sanık, kendisini dövmemize gerek bile kalmadan itiraflara başladı..."

:)
#408
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı...

Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu. Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını fark etti.

Üzerinde "Babama" yazıyordu.

Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu okudu:

Sevgili baba;

Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben Sedef'le buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam...

Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri, derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olması da bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk... Baba Sedef hamile!

Sedef'in dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor.

Sedef benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokain ve ekstaziye ulaşacağız.

Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDS'in çaresi bulunsun ve Sedef sağlığına kavuşsun diye... O kesinlikle iyileşmeyi hak ediyor.

Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine bakabilirim. Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin.

Oğlun Cahit



NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet'lerdeyim.

Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim :)
#409
Meclis'te Ceza Muhakemesi Kanunu'nda önceki gece yapılan değişiklikle, 250. maddede gösterilen suçları işleyen askerlerin, sivil mahkemede yargılanmasının yolu açıldı.

TBMM'de önceki gece yapılan ve "askere sivil yargı yolunu açan" yasa değişikliği, "darbe tartışmaları"na yeni bir boyut kattı. Söz konusu yasa değişikliğinin "geç kalınmış" bir değişiklik olduğu ifade edildi.
Eski askeri yargıç Ümit Kardaş, bu sorunun Türkiye'nin uzun zamandan beri önemli bir sorunu olduğunu belirterek, Hükümet'in bu konuda çok geç kaldığını söyledi.

Yeni Şafak'a görüş belirten Kardaş, bu değişikliğin yıllar önce yapılması gerektiğini vurgulayarak, "Bu sıkıntıyı ülke olarak uzun süreden beri yaşıyoruz. Yargıdaki bu çift başlılık daha önce giderilmeliydi. Demokratikleşme açısından yapılması gereken çok önemli değişiklik. Ancak bu ne yazık ki şimdiye kadar gözardı edildi. Gece yarısı yapılan bu değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nden dönme ihtimali de var" dedi. Kardaş, "Türkiye'nin birincil meselesi, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet ve jandarmanın şeffaf ve hesap verebilir olmasıdır. Bırakın şeffaf olmayı, rejime, demokrasiye ve hukuk devletine yönelik faaliyetleri önleyemiyoruz, bunlara karşı yargı sürecini işletemiyoruz. Hakikati de bulamıyoruz" diye konuştu.

DEĞİŞİKLİK NE GETİRİYOR

Kardaş, ağırlaştırılmış müebbet hapis olan ve Askeri Ceza Kanunu kapsamına alınmamış "anayasal düzenini yıkmaya teşebbüs" veya "hükümeti devirme"ye dönük siyasi nitelikli suçların askeri mahalde işlendiği için askeri yargıya teslim edilegeldiğini belirtti.

AK Parti öncülüğünde Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) yapılan değişiklikle, 250. maddede gösterilen suçları işleyen askerlerin, savaş ve sıkıyönetim halleri dışında sivil mahkemede yargılanmasının yolu açıldı. Göreviyle ilgili suç işleyen subay ve astsubaylara doğrudan sivil yargı yolunu açan değişiklik Ergenekon soruşturmasını da ilgilendiriyor.

Gerekçede ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı birçok kararda askeri hakimlerin bağımsız olamayacağı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edildiğine dikkat çekildi.

İKİ İSTİSNA

Değişiklik yapılan bu 250. maddenin 3. fıkrasında, "Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır" düzenlemesi yer alıyordu. Ancak ikinci bir önergeyle, cümlede yer alan "hali dahil" ibaresi, "halinde" şeklinde değiştirildi.

KIŞLASINA GERİ DÖNDÜ

Öte yandan, yasayı değerlendiren Hukukçular Birliği Başkanı Sinan Kılıçkaya, demokratik ülkelerde olması gerekenin de bu olduğunu söyledi. Askeri mahkemelerin yalnızca disiplin suçlarına bakacağına dikkat çeken Kılıçkaya, "Ama bizde sivilleri dahi yargılayacak durumdaydı. Bu yasa değişikliği ile asker, olması gereken yere çekilmiş oldu" dedi. Kılıçkaya, "80 öncesi darbecileri yargılansın"diyen CHP'nin yasaya karşı çıkarak kendi içinde çeliştiğini vurguladı.

EKLENEN FIKRA

İlk olarak CMK'nın, "Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir" düzenlemesini içeren "Görev" başlıklı 3. maddesine şu fıkra eklendi: "Barış zamanında, asker olmayan kişilerin, Askeri Ceza Kanunu'nda veya diğer kanunlarda yer alan askeri

mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda, asker olmayan kişilere ilişkin soruşturmalar cumhuriyet savcıları, kovuşturmalar ise adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır."

http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=29.06.2009&i=195327
#410
Prof. Dr. Selçuk Demirbulak, Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu ve Av. M. Nuri Karahan'ın katılacağı panel İstanbul Barosu Orhan Adli Apaydın Salonu'nda (Beyoğlu-İstiklal Caddesindeki Baro merkez binasının alt katında) yapılacak.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4247
#411
TBMM Genel Kurulu, Çek Kanunu Tasarısı'nı kabul etti. Kanuna göre tarafların anlaşması halinde karşılıksız çek verme suçundan mahkum olanların cezalarının infazı ertelenebilecek veya durdurulabilecek.

ANKARA-14.12.2009
TBMM Genel Kurulu, görüşmeleri Cuma günü tamamlanan ancak karar yeter sayısı bulunamadığı için oylaması yapılamayan Çek Kanunu Tasarısı'nı bugünkü bütçe görüşmelerinin ardından oyladı. Oylama sonucunda tasarı kabul edilerek yasalaştı. Kanuna göre bankalar çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklı olup olmadığını kontrol edecek ve kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli özeni gösterecek. Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna ilişkin adli sicil kayıtlarını, açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesi örneklerini, yerleşim yeri belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ticaret sicili kayıtlarını, esnaf ve sanatkar olanların ise esnaf ve sanatkar sicili kayıtlarını alacak ve çek hesabının kapatılması halinde bunları, hesabın kapatıldığı tarihten itibaren 10 yıl süreyle saklayacak.

Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde, çek düzenleyenin bankaca bilinen adresleri talebi halinde hamiline verilecek. Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamayacak. Çek hesabı açılmasını veya mevcut çek hesabından çek defteri verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkar olup olmadığını, kendisi hakkında yasak bulunup bulunmadığını bankaya yazılı olarak beyan edecek. Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı bulunan gerçek kişinin, yönetim organında görev yaptığı, temsilcisi veya imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri verilmeyecek.

Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek şekilde bastırılacak. Bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılacak ve hamiline düzenlenecek çeklerin yapraklarında 'hamiline' ibaresi yer alacak. Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu bankaya ibraz edildiğinde hamilin vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenecek.

Karşılıksız çeke sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikayeti üzerine her bir çekle ilgili olarak bin 500 güne kadar adli para cezası verilecek. Hükmedilecek adli para cezası, çek bedelinin karşılıksız çıkan miktarından az olamayacak. Karşılıksız çekle ile ilgili hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen ya da mahkemede beraat eden kişiler hakkındaki çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kaldırılacak.

Karşılıksız kalan çek bedelini temerrüt faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından davanın düşmesine, mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra ise yine mahkeme tarafından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilecek. Şikayetçinin, şikayetinden vazgeçmesi halinde de bu prosedür uygulanacak. Tacirin ticari işletmesi ile ilgili tacir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Tacir olmayan kişiye, tacir kişiye verilmesi gereken çek defteri veren banka görevlisi hakkında 50 günden 150 güne kadar adli para cezası verilecek. Bankalar, Kanun'un yayımından itibaren Merkez Bankası'nca 1 ay içinde yayımlanacak tebliğ ile belirlenen esaslara uygun olarak, yeni çek defterleri bastıracak. Bankalar, 1 Temmuz 2010 tarihine kadar müşterilerine yeni çek defterlerini verecek ve müşterilerinin ellerindeki eski çek defterlerini imha edecek.

Kanuna göre tarafların anlaşması halinde karşılıksız çek verme suçundan mahkum olanların cezasının infazı ertelenebilecek veya durdurulabilecek. Varılan anlaşmanın Cumhuriyet Başsavcılığı'na veya mahkemeye verilmesi halinde soruşturma veya kovuşturma anlaşmada öngörülen süre kadar durdurulacak. Anlaşmaya varılmış olması şikayetçi bakımından şikayetin geri alınmasını sonucunu doğurmayacak. Soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın durdurulması ile infazın ertelenmesi için yazılı anlaşma ve taahhütnamenin en geç 1 Nisan 2010 tarihine kadar verilmesi gerekecek. Karşılıksız çekin öngördüğü miktarı faiziyle birlikte ödemeyi taahhüt eden kişinin ödenmesi gereken miktarı belirli vadelerde ödeyeceğini taahhüt etmesi halinde anlaşma aranmaksızın taahhütnamede belirtilen süre kadar soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilecek. Ödeme süresi taahhütnamenin yapıldığı tarihten itibaren 2 yılı geçemeyecek. Anlaşmaya uyulması ve ödenmesi gereken miktarın ödenmesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına, davanın düşmesine veya hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilecek. Şikayetçinin başvurusuyla anlaşma veya taahhüde uyulmadığının tespit edilmesi halinde soruşturmaya, kovuşturmaya veya hükmün infazına devam edilecek.

ZAFER ÇAKMAK - ANKARA
http://www.iha.com.tr/haber/detay.aspx?nid=100804&cid=8
#412
GENEL BİLGİLER
Sokrates (Yunanca: Σωκράτης, M.Ö. 470 Alopeke, Attika - M.Ö. 399 Atina). Heykeltıraş Sophroniskos'un ve Fenarete'nin oğlu olan Sokrates, önemli bir Antik Yunan filozofudur. Yunan Felsefesinin kurucularındandır.

Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilmediğimiz Sokrates, Platon ve Ksenophon'a kadar uzanan bir geleneğe göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir. Platon ve Ksenophon'un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve koca göbeklidir. Alçakgönüllü, alışkanlıklarını ve felsefeden başka bir uğraşı olmadığını bildiğimiz Sokrates başta öğrencisi Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek yükselen bir etki yaratır. Öylesine büyük bir hayran kitlesine sahip olur ki çoğu onun bazı alışkanlıklarını taklit etmeye başlar; onun gibi yalın ayak yürürler, yıkanmazlar. Hatta bu grup özentisini alaya almak için Aristophanes Kuşlar adlı komedyasında bir terim icat eder, uzun saçlı olurlar, açlık çekerler, yıkanmazlar, Sokrateslik taslayanlardır. Bu terim Esokraton'dur. Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates'in yaşamının en belirgin olaylarından biri M.Ö. 399 yılında hakkında açılan davadır. Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinden bildiğimiz kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkum edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile bilgileri Aristophanes gibi çağdaş yazarlarla, Platon ve Ksenophon gibi çömezlerinin yazdıklarıyla ve en önemlisi Sokrates'in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles'in dolaylı anlatımlarıyla öğrenmekteyiz. Bu tanıklıklar çeşitlilik gösterir. Tarihçilerin karşı karşıya kaldıkları ve çözmeye çalıştıkları Sokrates, felsefi tarihi boyutu diyebileceğimiz tarihi ve yöntemsel sorun kısaca "Sokrates Sorunu" olarak adlandırılır.

Sokrates'in felsefî yaşamının başlangıcı - Delphoi Tapınağı
Sokrates felsefesinin ana temalarını ele alan başlıca kaynak Sokrates'in Savunması adlı diyalogdur. Bu diyalog Sokrates hakkında açılan dava sonrasında Platon tarafından kaleme alınan bir felsefi başkaldırıdır. Bu eser, Sokrates'in felsefi yaklaşımı uyarınca sürdürdüğü yaşamını sergiler. Sokrates yaşam tarzını ve yaşam tarzı nedeniyle sahip olduğu güçlü düşmanlıkları sergilemek amacıyla dostu Khairephon'un Delphoi Tapınağı kahini Pythies'e kendisi ile ilgili ziyaretini aktarmayı gerek görür. Khairephon, kahine, Sokrates'ten daha bilge birisinin bulunup bulunmadığını sorduğunda kahin, ondan daha bilge birisinin bulunmadığını söyler. Bu bilgiyi alan Sokrates önce şüpheye düşer, çünkü hiçbir şey bilmediğinin farkındadır. Ama tanrı yalan söylemeyeceği için kahinin sözlerinin doğruluğundan şüphe etmemek durumundadır. Böylece söz konusu kehanetin, çözülmesi gereken bir bilmece olduğunu düşünerek araştırmaya koyulur. Önce adı bilgeye çıkan politikacıya, sonra ozanlara, daha sonra da sahip oldukları ile ünlü olan ustaların ve zanaatkarların yanına gider. Onlara sorduğu sorularla, onların bilge olmadıklarını kavrar. Sokrates bunların cehaletin pençesinde kıvrandıklarını fark eder. Bu kişiler, hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmaktadırlar hem de neleri bilmediklerinin farkında değillerdir. Oysa cehaletten daha büyük bir kötülük yoktur. Sokrates bu kişilerden farklı olarak, bilmediğini bilir; tam da bu noktada o kişilerden daha bilge olmaktadır. Yani Sokrates kendi cehaletinin farkında olmak gibi insani bilgeliğe sahiptir. Yani Sokrates kendini bilmekte ve kendini tanımaktadır.

Sokrates, kahinin söylediği sözlerin gerçek anlamını bulmak için uyguladığı sorgulama sonunda "Pythies"in ne demek istediğini anlamıştır. Onların arasında en bilge olduğu doğru bir yargıdır. Çünkü kendisi hiçbir şey bilmediğinin farkındadır. Sokrates böylece –bilmediğini bildiğini sanan- insanlarla, gerçek bilginin tek sahibi olan tanrılar arasında aracı durumundadır. Bu konum aslında Platon'un Lysis ve Şölen adlı eserlerinde belirttiği gibi, filozofun konumudur; zaten filozof kelimesi de Yunanca philei ve sophia kelimelerinin yan yana gelmesi ile oluşturmuştur. Bu kelime başta "bilgi ve bilgelik dostu" sonra ise "bilgiye can veren, onu sorgulayan" anlamına gelmektedir. Bunun ön koşulu da bilgisizliğin bilincinde olmaktır.

Sokrates'in "kendini tanı" ilkesinin başlıca sebebi; her kişinin yaratılıştan iyi olduğu görüşünden gelir. Kimse bile bile kötü değildir. Her kötülük bilgisizlikten gelir. Sokrates'in ahlakçı akılcılığı budur.


Sokrates'in diyalektik muhakeme yöntemi
Kehanet anlatısı, genellikle Sokrates'in bilgelikleriyle ünlenenlere yöneltip onları bunalttığı soruları akla getirir. Bu tür yaklaşımlar "çürütme" (elenchos) denen belli bir kalıp içerisinde sergilenirler. Bu yöntem felsefe tarihinin ilk yöntemi olması bakımından son derece önemlidir. Eski Yunanca'da "sınamadan geçirmek" ya da "çürütme" anlamına gelen elenchos yöntemi doğruluğundan kuşku duyulmayan bir sava karşı yöneltilen çeşitli sorularla, yapılan açıklamalarla, savın kapsamının olabildiğince genişletilmesiyle, en sonunda savın kendi içine taşıdığı çelişki ve tutarsızlıkların kanıtlanmasıyla doğruluk savlarının çürütülmesinin amaçlandığı düşünsel diyalektik bir süreçten oluşmaktadır. Sokrates tarzı bu çürütme şu aşamalardan oluşur;

Yanıtlayan, çürütmenin amacını oluşturacak p önermesini savunur;
Sokrates akıl yürütmenin ürünü q ve r önermeleri üzerinde yanıtlayanla tartışmasız hem fikir olur;
Sokrates'i yanıtlayana q ve r önermelerinden ancak karşıt –p önermesine ulaşacağını kanıtlar ;
Sokrates bu noktada p'nin yanlış, karşıt p'nin doğru olduğunun gösterildiğini ileri sürer.
Sokrates tarzı çürütmenin mantığı özellikle yukarıda gösterdiğimiz şemaya bağlı bir zorluk, son yirmi yıldır çok tartışılmıştır. Sokrates'e göre çürütme uygulaması o denli önemlidir ki Savunma da bunun felsefeyle aynı şey olduğunu savunur. Filozofça yaşamanın insanın kendisini ve başkasını sürekli sınamak olduğunu açıklar (28e, 29c-d). Bu anlamda Sokrates'in diyalektik muhakeme (uslamlama) yönteminin amacı insanların iyiye, güzele, erdeme yönelik sürekli bir felsefe arayışı içinde olmalarının sağlanmasıdır. Diyalektik yöntemde yanıt arayan hemen bütün sorular, "Güzel nedir?", "Bilgi nedir?", "Zaman nedir?" gibi nelik bildiren bir şeyin özünü ya da doğasını bilmeye yönelik ana soru yapısından türerler. Sokrates karşılıklı konuşmalardan yola çıkarak yüzeysel bilginin, bir kavramı tanımlatmayı, tanıtlatmayı amaçlayan sorularla diyalogu istenen doğrultuda yönlendirir. Bu karşılıklı konuşmalarda konuşmacıların söylediklerinde bulunan tutarsızlıklar ve çelişkiler ortaya çıkarılarak yüzeysel bilginin, en önemlisi de doğru diye bilinen sanıların bırakılmasını sağlamış olacaktır.

Diyalektik yönteminin en belirgin örnekleri Kriton ile Lysis diyaloglarıdır. Sokrates'in uyguladığı biçimiyle bu yöntem bilginin bulunmaktan çok hep aranması gereken bir şey olarak görüldüğünün başlıca kanıtıdır.

Sokrates öldükten sonra "Sokratik Diyaloglar" edebiyatı ortaya çıkmıştır. Diyaloglar arasında ilk sırayı Platon'un yazdığı diyaloglar alır. Platon Sokrates' in Savunması, Kriton, Phaidon, Şölen (Symposion), Theaitetos, Timaeos, Lakhes, Euthyphron adlı diyaloglarında Sokrates'in portresini sergilermiş. İkinci sırayı ise Ksenophon Apomnemoneumatasıyla alır.

Sokrates' in kişiliği üzerine birbirine karşıt görüşler ortaya atılmıştır. Platon'a göre dengeli bir kişi olan Sokrates çağdaşı Spintharos'a göre sert mizaçlı nefsine hakim birisidir. Fakat Sokrates'e karşı bir saldırı da vardır: Aristophanes'in M.Ö. 423 yılında sergilediği Bulutlar adlı komedyasında Sokrates, sözcüklerle oynayan, öğretileri ile ahlakı ve devleti baltalayan gençleri babalarıyla, devletin otoritesini sorgulamaya yönelten bir sofist olarak canlandırılarak eleştirilmiştir.

Ayrıca Sokrates ile ilgili diyaloglarda Sokrates' in içindeki tanrısal sesten (daimon) bahsedilir. Bu güç ona ne gibi davranışlardan kaçınması gerektiği konusunda ilham vermektedir.

Sokrates'i Kant, "aklın ideali", Hegel, "bir insanlık kahramanı, felsefesini yazmayan ama yaşayan gerçek bir filozof" olarak tanımlar. Nietzsche ise tersine, onu, ölüm korkusu nedir bilmeyen, yaşayan biri olarak değil de salt akıl olarak ölen ve hayatın içgüdüsünden tamamıyla kopmuş bir "canavar" olarak tasvir eder.

Bildiğimiz kadarıyla Sokrates, hiçbir şey yazmamıştır. Tüm öğretimini sözel olarak yapmıştır. Sokrates hakkındaki bilgiler başkalarının aracılığı ile günümüze kadar gelmiştir. Bugün fiilen sahip olduğumuz eserleri yazmış olan başlıca filozof Platon'dur. Platon, Sokrates'in öğrencisiydi. Sokrates'e ilişkin bilgilerimizin büyük çoğunluğunu Platon'un yazılarından çıkarmaktayız. Platon Sokrates'in anısını canlı tutmak için onu ve onun öğretilerini anlatan yazılar yazmıştır. Bundan bağımsız olarak Platon'un, tüm zamanların en büyük filozoflarından biri olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.

Sokrates'in ruhunu yaşatmak, Platon için, Sokrates'in yaptığı tarzda felsefe yapmak anlamına gelmekteydi. Platon, Sokrates öldüğünde otuz bir yaşındaydı. Sokrates öldükten sonra M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısında Atina'nın ünlü okulu olan ve bugün ki üniversitenin ilk örneği sayılabilecek Akademia Okulu'nu kurmuştur ve eserlerini orada yazmıştır.


Sokratesçi Okullar
Yunan felsefesinin en büyük filozofu Sokrates'in ölümünün ardından onun anısını canlı tutmak için eserler kaleme alındığı gibi bazı okullar da kurulmuştur. Bu kuruluşların hepsi de Sokrates'in düşünsel anlamda gerçek izleyicileri olma savıyla kurulmuştur. Bu okullar arasında "Megara Okulu", "Kinik Okulu", "Kirene Okulu", "Elis-Eretria Okulu" sayılabilir. Bu okullar, Sokrates'in, gerek kişilik özelliklerinden, gerekse düşüncelerinden çok derin biçimde etkilenmişlerdir.

M.Ö. 4. yüzyılın başlarında Sokrates'in ilk öğrencilerinden Megaralı Eukleides, Megara Okulu'nu kurmuştur. Bu okul felsefedeki yerini daha çok Aristoteles eleştirileri ve mantık alanında yaptığı katkılarla belirlemiştir. Atina'lı Antisthenes ve Sinop'lu Diogenes'in öncülüğünü ettiği bir diğer Sokratesçi kuruluş ise Kinik Okulu'dur. Bu okul bireyin erdem ile mutluluğa ulaşabilmesi için kendi kendiyle yetinip, tüm yapay gereksinimlerinden sıyrılması gerektiğini savunur. Aristippos tarafından kurulan Kirene Okulu ise Kinik Okulu ile taban tabana zıt düşünceleri savunur. Sokrates'in sürekli sözünü ettiği erdem üstüne kurulu mutluluğun tat almada, bütün haz yaşantısında olduğu düşünülmektedir. Kirene Okulu'nun savunduğu bu temel görüş "haz" anlamına gelen Yunanca'daki "hedone" sözcüğünden türeyerek "hazcılık" (hedonizm) diye anılan felsefe öğretisinin de ilk örneğidir. Elis-Eretria Okulu ise Sokrates'in ölümünün hemen ardından öğrencisi Elisli Phaidon tarafindan kurulmuştur. Sokrates'in izinden giden tüm okullar gibi bu okul da ahlak felsefesini başköşeye yerleştirmiştir. Bu felsefe okulu aynı zamanda Sokrates'in soylu yaşamını, bu yaşamdan alınacak dersleri ve insan yaşamında felsefenin yerini vurgulamak üzere kurulmuştur.

Kısacası Sokrates, gerek eski dünya düşünürlerinin, gerekse yakın tarih düşünürlerinin anlamaya ve çözmeye çalıştıkları bir efsane olmuştur. Ölümünden sonra insanlar onu anlamaya çalıştıkça bu efsane genişleyerek günümüze kadar gelmiştir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Sokrates
#413
50 yıllık Türk Ticaret Kanunu değişiyor

1 Ocak 1957'de yürürlüge giren Türk Ticaret Kanunu, yaklaşık 50 yıllık süre içinde, ihtiyaçlar dikkate alınarak birçok değişikliğe uğradı. 50 yıldır yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu, günün koşullarına uygun hale getiriliyor. Tasarı her şirkete web sitesi kurma zorunluluğu da getiriyor.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum da dikkate alınarak hazırlanan yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı 1535 maddeden oluşuyor. 5 yıllık bir çalışmanın ürünü olan tasarı, ilgili meslek kuruluşları ve üniversiteler başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinin önerileri dikkate alınarak olgunlaştırıldı. TBMM'ye sunulan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, şirket kurmak veya sermaye artırmak vaadiyle halktan para toplamak isteyenlere, Sermaye Piyasası Kurulu'ndan izin alma zorunluluğu getiriyor. Uygulamayla, toplanan paraların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı denetlenecek.

Adalet Bakanlığı tarafından üniversiteler, yüksek yargı organları,meslek kuruluşları, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık temsilcilerinden 1999 yılında oluşturulan Komisyonun hazırladığı ve Bakanlar Kurulu'nda imzalanarak TBMM'ye sunulan tasarı, öncelikle TBMM Adalet Komisyonu'nda ele alınacak. Oluşturulan alt komisyon da tasarı üzerinde çalışacak.

Tasarıya göre, ticari işlerde faiz oranı serbestçe tayin olunacak, temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümleri uygulanacak. 3 aydan aşağı olmamak üzere faizin ana paraya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla, borçlu yönünden ticari iş niteliğine haiz olan ödünç sözleşmelerinde geçerli olacak. Aksine sözleşme bulunmuyorsa, ticari bir borcun faizi vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa, ihtar gününden itibaren işlemeye başlayacak.

BÖLÜNME, İLK KEZ DÜZENLENİYOR
Bölünme, Türkiye'de maddi hukuk yönünden ilk kez düzenleniyor. Bir ortaklık, tam veya kısmi bölünebilecek. Tam bölünmede ortaklığın bütün mal varlığı bölümlere ayrılacak ve diğer ortaklıklara devrolunacak.

Kısmi bölünmede ise bir ortaklığın bir veya birden fazla bölümü diğer ortaklıklara devrolunacak. Şirketler yavru ortaklık da kurabilecek. Bu tür bölünmede bölünen ortaklık, bölünen mal varlığı parçasını başka ortaklığa ayni sermaye olarak koyacak, yani geçiş ''külli halefiyet'' yoluyla gerçekleşmeyecek.

Madde gerekçesinde, bu türün olanakları artıracağı ve gereğinde ihtiyaçlara cevap vereceği vurgulandı. Sermaye şirketleri ve kooperatifler, sermaye şirketleri ve kooperatiflere bölünebilecekler. Bir ortağın şahsına ait sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği hallerde diğer ortakların tümü, onun şirketten çıkarılması suretiyle şirketin devamına karar verebilecek.

HER ŞİRKETE WEB SİTESİ ZORUNLULUĞU
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, her şirkete web sitesi yapma zorunluluğu getiriyor. Anonim şirketler de on-line genel kurul yapabilecek. Tasarıyla, bütün anonim şirketlerde yönetim konularının elektronik ortamda yapılmasının, genel kurullara ''on-line'' olarak katılmanın, öneri sunmanın, müzakere yapmanın ve oy vermenin yolu açılıyor. Kamuoyunun, şirketlerle ilgili her an ulaşamadığı bilgilere kolaylıkla ulaşabilmesine de olanak tanınıyor.

Her sermaye şirketine web sitesi kurma zorunluluğu getiren tasarıya göre, şirketler, siteye şirketle ilgili bilgiler, belgeler, raporlar, tablolar ve çağrılar yerleştirebilecek. Sermaye şirketleri, web sitelerinde yanlış bilgilere yer vermeleri durumunda cezai ve hukuki sorumlulukla karşılaşacak.

Sermaye şirketlerinde müdürler kurulu ve yönetim kurulu toplantıları ile şahıs şirketleri, limitet şirketler ve paylı şirketlerde ortaklar kurulu veya genel kurul toplantılarının, on-line yapılması da mümkün olacak. On-line toplantıda alınan kararlar geçerli kabul edilirken, kararlar, güvenli elektronik imza veya daha sonra atılacak fiziki imzayla kayıt altına alınabilecek. On-line genel kurullar, ''halk pay sahiplerinin'' de genel kurullara katılabilmesini kolaylaştıracak ve daha şeffaf şekilde yönetilmelerine hizmet edecek. Bu ana ilkelerin hayata geçirilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir yönetmelik hazırlanacak.

ŞİRKETLERİN DENETİMİ
Şirketlerin denetlemelerinde uluslararası standartlar getiriliyor. Murakıplık sistemi yerine, bütün sermaye şirketleri için ''bağımsız denetleme'' yer alıyor. Tasarıya göre, büyük ve orta ölçekli şirketler, bağımsız ve tarafsız denetleme şirketlerince denetlenecek, küçük şirketlerde ise bağımsız denetim, en az 2 yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci ve mali müşavir tarafından yürütülebilecek. Tasarıyla, bağımsız denetleme kurumlarının, denetlediği şirkete danışmanlık vermesi de önleniyor.

Bağımsız denetleme şirketlerinin, pay sahipleri ve kamuya karşı doğru rapor verme sorumluluğu bulunuyor. Bu gerçekleştirilmezse, şirket, cezai, tazminat ve sır saklamadan doğan sorumluluklarla karşı karşıya kalacak.

ANONİM ŞİRKETLERDE BORÇLANMA
Anonim şirketlerde iştirak taahhüdünden doğan borç hariç, pay sahipleri şirkete borçlanamayacak. Madde gerekçesinde, bu düzenlemenin, ticaret hayatında yaygın olan kötü ve sakat uygulamayı önlemeyi amaçladığı belirtildi. Pay sahiplerinin, birçok iş ve işlemde şirket kasasını kullanmalarının, kişisel harcamalarını bu kanaldan yapmalarının, hatta şirketten para çekmelerinin engellenmesi amaçlanıyor. Pay sahibinin paylarından doğan hakkını kullanması, genel kurul kararları, diğer düzenlemeler ve idari tasarruflarca kaldırılamayacak.

Şirketin kuruluşu, sermaye artırımı, azaltılması veya menkul kıymet ihracıyla ilgili belgelerin ve taahhütlerin kanuna aykırı, doğru olmayan, gerçeği dürüst bir biçimde yansıtmayan veya gizlenen beyanlar içermesinden doğan zararlardan bunları düzenleyenler ve kusurlarının varlığı halinde buna katılanlar sorumlu olacak.

HALKIN ALDATILMASI ÖNLENECEK
Bir anonim şirketi kurmak veya sermaye artırmak amacı veya vaadiyle halktan para toplanabilmesi için Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) önceden izin alınacak. Bu hükme aykırı olarak para toplayanlar ve eylemden haberli olan kurumlarla ilgili şirketin yönetim kurulu üyeleri, toplanan para tutarınca müteselsilen sorumlu olacaklar, alınan tedbir veya hacizden itibaren 6 ay içinde dava açılacak.

SPK'dan izin alındıktan sonra toplanan tutarların amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı da takip edilecek. Madde gerekçesinde bu düzenlemenin amacı, SPK'dan izin alınmaksızın, özellikle yurtdışında bir anonim şirket kurmak veya sermayeyi artırmak amacıyla para toplanmasına engel olmak ve bu yolla halkın aldatılmasının yollarını kapamak olarak belirtildi.

TEK KİŞİLİK LİMİTET ŞİRKET
Limitet şirketlerin ortaklarının sayısı 50'yi geçemeyecek. Tasarı, tek kişilik limitet şirketi kurulmasına ve yaşamasına olanak tanıyor. Ortak sayısı 1 olursa, bu durum 7 gün içinde tescil ve ilan ettirilecek. Aksi halde doğacak zarardan müdürler sorumlu olacak. Tek kişilik limitet şirket, bir tür değil, limitet şirketin bir sınıfı olacak.

Ortaklar, limitet şirketin borçlarından sorumlu olmayacak, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemek ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü olacaklar. Limitet şirket, kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi amaç ve konu için kurulabilecek.

Taslak, bir limitet şirketin kurulabilmesi için ortaklık sözleşmesinde bulunması gereken hususları bir madde altında topluyor. Buna göre kurucular, şirket sözleşmesine emredici kurullara aykırı olmamaları şartıyla, istedikleri hükümleri koyabilecekler.

Ortaklar, şirket sırlarını korumakla yükümlü olacaklar, bu yükümlülük, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararıyla kaldırılamayacak. Ortaklar, şirketin çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunamayacaklar. Kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve şirketin amacına zarar veren işlemler yapamayacaklar.

PDF formatındaki tasarı metnini bu adresten indirebilirsiniz: http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-1138.pdf

http://www.sabah.com.tr/ozel/turk1264/dosya_1264.html

Tasarıda yer alan köklü değişiklikleri 10 maddede özetleyen güzel bir çalışma için bu adreste yer alan pdf formatındaki dosyayı incelemenizi tavsiye ediyorum: http://www.pwc.com/tr/tur/ins-sol/publ/ttk10soru.pdf