Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

04 Mayıs 2024, 12:10:00

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,264
  • Latest: Elçin
Stats
  • Toplam İleti: 8,824
  • Toplam Konu: 4,365
  • Online today: 172
  • Online ever: 549
  • (13 Ocak 2023, 13:23:05)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 113
Total: 113

Kalp krizine karşı şiddetli öksürük

Başlatan kilimanjaro, 27 Temmuz 2009, 17:58:50

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

AA - KONYA - Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Kardiyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Hüseyin Telli, yalnızken yakalanılan kalp krizine karşı 'şiddetli öksürük' önerdi. Telli, "Göğüste şiddetli ağrının başlamasıyla bilincin yitirilmesi arasında yalnız 10 saniye vardır. 10 saniye içinde devamlı ve şiddetli bir şekilde öksürmek gerekir. Her öksürükten önce derin nefes alınmalı ve öksürük sanki balgam çıkarmak istercesine derin ve uzun olmalıdır." dedi. Prof. Telli, derin nefes almanın, akciğerlere ulaşan oksijen miktarını artıracağını, şiddetli öksürüğün ise kalbi sıkıştırarak kan dolaşımının sürmesini sağlayacağını söyledi.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=96583
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Kelimelerle ilgili bilgi/düşünce paylaşımının yapıldığı bir internet sitesinde gördüğüm oldukça etkileyici bir hatırayı buraya eklemek istedim:

"kalp krizi çok korkunç bir şey. çok korkunç. nereden mi biliyorum? annemden.

2003 yılının ocak ayıydı. 14-15 yaşlarındaydım. annemle evde yalnızdık. misafirliğe halamlar gelecekti, evi toparlıyorduk. ben elimi yüzümü yıkamaya lavaboya gittim. o sırada annem mutfakta oturuyordu. evi süpürmüş, yorulmuştu. yüzümü yıkarken içeriden hırıltılı sesler duydum, ne olduğuna anlam veremedim. banyodan kafamı uzattım ve "anne?" diye seslendim. cevap gelmedi. "anne? sen misin? korkutmasana beni ya!" dedim. gerçekten de korku filmi gibi. annemden ses gelmeyince mutfağa gittim. annemi, gözleri kaymış ve sandalyede kasılmış halde buldum. göğsü inip kalkıyor ve derin derin nefes almaya çalışırken hırıltılı sesler çıkarıyordu. beni duymuyordu, görmüyordu, hissetmiyordu. kalp krizi geçiriyordu. ama ben 15 yaşındaki aklımla onun kalp krizi olduğunu anlayamadım. boynundan tutup düzeltmeye, geriye yatmış kafasını kaldırmaya çalıştım. bu hareketimle annem birden kusmaya başladı. ne olduğunu anlayamadım. üstümüz başımız batmıştı ve aval aval anneme bakıyodum. birden gözbebekleri yerine geldi ve konuştu: "banyoya götür beni."

onu, o küçücük halimle kaldırdım. anneydi o. beni dokuz ay karnında taşımış ve o an çok hasta olan yüce insan. gücümün onu taşımaya yetmeyeceği aşikardı. ama sırtladım ve banyoya götürdüm. soydum ve tuvalete oturttum. kusmanın verdiği rahatlamayla kasılan vücudu gevşemiş ve idrarını kaçırmıştı. temizledim. soru soramıyordum, ne olduğunu anlayamıyordum. sadece bana fısıltıyla söylediklerini yapıyordum. o sözlerin onun son sözleri olabileceği fikri aklımın ucundan dahi geçmiyordu. anlamıyordum. küçüktüm, savunmasızdım, aklım almıyordu. sadece söylenenleri yerine getiriyordum.

"beni yatağa yatır." dedi yine fısıltıyla. üstünü başını temizledim, kusmukları sildim, üzerine temiz geceliğini geçirdim. kusmuk koksa bile hala güzeldi annem. hastaydı ama nesi olduğunu anlayamıyordum bir türlü. koşup yatağı açtım, geldim. "ne yaptın?" dedi. "yatağı açtım anne." dedim. bu halimle temiz yatağa mı yatacağım? kapa!" dedi. anne işte. hala temiz yatağı düşünüyor. kalbi yaşamak için çırpınırken o nevresimler kirlenmesin derdinde. gittim bir daha topladım yatağı. dönüp annemi yeniden sırtladım, yatak odasına taşıdım. "anne nolur ambulans falan çağırayım?" dedim. "hayır. iyiyim ben, yoruldum sadece." dedi. beş on dakika sonra ben başında otururken birden bileğimi yakaladı, "tülin teyzene* haber ver, babanın ssk cüzdanı çekmecede. onu al, ambulans çağırın." dedi.

bir anda panik oldum. start verilmiş gibi yalın ayak apartmana fırladım, önüme gelenin ziline basmaya başladım. "annem ölüyor ambulans çağırın" diye bağırarak herkesi ayaklandırdım. çekmeceye koşup babamın minik siyah ssk cüzdanını aldım. sağlık karnesi bile çıkartmamışız. o güne kadar hiç "ne olacağız?" dememişiz. durumumuz iyiyken özel sağlık kuruluşlarına gitmeye öyle alışmışız ki, devran dönerse ne olur diye sormamışız hiç. o dönem ekonomik kriz yüzünden babam işten ayrılmış ve maddi durumumuz çok kötü. ne yapacağımı bilemeden koşturup duruyorum sağa sola. babamı aradım sonra. halamları aldığını yolda olduğunu hemen geleceğini söyledi. ambulansı beklemeye başladık. annemden tansiyon alamıyorduk. yine bilinci kapanmıştı. o sırada ambulans yetişti. sedye asansöre sığmadığı için merdivenden indirdiler annemi. ben de ayağımda pijamalarımla fırladım peşlerinden. sokakta ambulansın arkasında babamın arabasını gördüm. onun arkasında kuzenimin arabasını. halam indi arabadan. "ambulansa ben bineceğim ben bebek hemşiresiyim. damar yolu açarım." dedi. ambulansa bindi. ambulans sirenlerini çalarak yola fırladı. ayağımda terliklerle sokağın ortasında bakakaldım ambulansın arkasından. kuzenim beni kolumdan yakaladığı gibi arabanın içine soktu. direksiyona geçti ve ambulansı takip etmeye başladık. arka koltukta boş boş bakıyordum sadece. virajlarda sağa sola savrulmasın, düşmesin diye kuzenimin 2.5 yaşındaki kızını tutuyordum. ben de onun gibi hiçbir şey anlamıyordum. annesi koltukta trafiğe küfredip ambulansın peşinden ayrılmamak için canavar gibi araba sürerken biz sadece boş gözlerle izliyorduk. o 2.5 yaşındaki bebekten hiçbir farkım yoktu. algılayamıyordum. anneme ne olmuştu? nereye götürüyorlardı onu? neden herkes bu kadar korkmuştu? ben nasıl binmiştim arabaya? kadıköy'de oturan kuzenimin bakırköy'de ne işi vardı? hiçbir şey düşünemiyordum.

bakırköy devlet hastanesine gittik önce. en yakında o vardı. hemen acile soktular annemi. kuzenim de indi peşlerinden. biz ufaklıkla arabada kaldık. asır gibi gelen bir 5-10 dakika sonra kuzenim gelip yeniden şimşek hızıyla bindi arabaya. "yer yokmuş başka yere götüreceğiz." dedi. nasıl yani? annem ölüyor ve hastane ona yatış izni vermiyor mu? doktorlar onu kurtarmak için çaba bile harcamayacaklar mı?..

sonra yeniden ambulansın peşine düştük. deli gibi kullanıyordu kuzenim arabayı. korkuyordum, ufak kız çocuğuna daha da çok sarılıyordum. o da korkuyordu. bana sımsıkı tutunuyordu. korkudan ağlamaya başlamıştı. bizse e5'e çıkmıştık ve nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu. florence nightingale diye bir yere geldik. bakırköy devlet hastanesi gibi değildi hiç. her yer karanlıktı. oradan oraya koşuşturan, ağlayan insanlar, yaralılar yoktu. sessizdi burası. birden bir korku duydum. burası neresiydi böyle? ürkütücüydü. hastane değil morg gibiydi başlı başına... kuzenim arabadan inip bizi içeri kilitledi yine. ufaklıkla başbaşa kaldım. hala olayları idrak edemiyordum. birden ağlamaya başladım. annemi istiyordum. annemi, birkaç saat önceki gibi istiyordum. sağlıklı ve güçlü. küçük kuzenim bana yaklaştı, yeşil gözlerini gözlerime dikti ve tüm çocuksuluğuyla sordu:

"neden ağlıyorsun? annen mi hasta? korkma. anneler ölmez."

iki buçuk yaşındaki bu küçücük kız çocuğu öyle inançlı, öyle inatçı, öyle kararlıydı ki bunu söylerken, öyle masum bakıyordu ki, dayanamadım sarıldım ona yeniden. "ölmez değil mi? anneler ölmez?" diye ağlamaya devam ettim. minicik çocuk beni teselli etti. yanaklarımı silip, "ölmez!" dedi. sonra kuzenim geldi yeniden. "burası acil hasta kabul etmiyormuş!" dedi. iki saattir dolanıp duruyorduk ve annem ambulansın içinde can çekişiyordu. iki hastane de bizi geri çevirmişti. anlamıyordum. nasıl bir ülkeydi bu böyle?

sonra ambulans yine sirenler çalarak önümüze düştü. yine nereye gittiğimizi bilmiyordum. kimse bilmiyordu. ambulans şoförü de, babam da, kuzenim de... en sonunda okmeydanı ssk diye bir yere geldik. annem önümde kusalı 2 buçuk saatten fazla olmuştu. zamanın ne kadar değerli olduğunu anlamıyor muydu bu salak insanlar? neden oradan oraya gidip duruyorduk? ne yapacaklarsa yapsınlardı artık! annem kurtulsundu. başka bir şey istemiyordum. okmeydanı ssk, aynı bakırköy devlet hastanesi gibi kalabalıktı. her yerde çökmüş yüzler, ağlayan insanlar, umutsuzca bekleyenler... hiç unutamıyorum.

nihayet, annemi orada yoğun bakıma aldılar. kalp krizi geçirdiğini orada öğrendim. babam yoğun bakımın kapısında sabahlayacaktı, onunla kalmak istiyordum ama kuzenim beni alıp eve götüreceğini söyledi. "yarın geliriz." dedi. durumunun iyi olduğu, ama çok ağır bir kalp krizi geçirdiğini söylediler. dinlenmesi ve tedavi olması gerekiyordu. haftalarca yoğun bakımda kalabilirdi... kuzenim beni aldı ve onun evine gittik. eniştem, ufaklık, kuzenim... hepsi beni oyalamak için elinden geleni yaptı. bir sonraki gün beni hastaneye götürmediler. sonraki gün de... kuzenim beni alışverişe götürdü, sinemaya gittik. bir hafta onlarda kaldım. o süre zarfı boyunca ne aldığımızı, nerelere gittiğimizi, ne izleyip ne yediğimizi hiç hatırlamıyorum. tek bildiğim annemle ilgili kabuslarımdı. ben sinemaya gitmek istemiyordum, yeni giysiler, tokalar, kitaplar istemiyordum. gezmek istemiyordum. sadece hastaneye gitmek, annemi gözümle görmek, yaşadığına ikna olmak istiyordum. biliyordum, bana yalan söylüyor, oyalıyorlardı.

bir hafta sonra, annemin doğumgününde hastaneye gittik. anneme kitap almıştım. beni yoğun bakıma soktular. aslında pencereden el sallamam gerektiğini bilmeden o heyecanla dalıverdim yoğun bakımdan içeri. ama annem yoktu. "siz nasıl girdiniz içeri?!" diye bir ses duydum. yoğun bakım hemşiresi bir paravanın arkasından çıkmış kötü kötü bakıyordu. elimde meyve suları, kitaplar, hediyelerle üzerimde koskocaman kırmızı bir anorakla sirkten kaçmış palyaço gibi salak salak duruyordum kapıda. onca hasta, bilinçsiz ve yaşam savaşı veren insanın arasında saçmasapan bir görüntü çiziyordum. "b-ben anneme geldim?" diyebildim. sonra sesini duydum onun. sesimi tanımıştı. paravanın arkasındaydı: "kızıııım?" sesini duyunca koştum hemen yanına. annem ordaydı ve yaşıyordu. yüzü gözü çökmüştü, her yerinde serumlar, iğneler vardı. hemşire yanımızda dikiliyordu. anneme dokunmam yasaktı. ama görmüştüm. yaşıyordu. hemşire apar topar çıkardı beni yoğun bakımdan. kapının önüne koydu. sonraki bir hafta babamla her gece orada bekledik. annemin servise çıkarılmasını. rüşvet verdiği hemşireler bizden ona, ondan bize notlar taşıdı durdu bir hafta boyunca.

annem servise çıktıktan sonra da, eve döndüğünde de ona baktım. yemek yapmayı öğrendim, evi temizledim, geçmiş olsuna gelenlere tatlılar yaptım, hepsini ağırladım. 15 yaşındaydım ama anneme bir bebek gibi baktım. özenle. bir daha asla o geceyi yaşamamak için onu asla üzmemeye yemin ettim. şimdi iyi. kalp krizinden sonra anjiyo oldu. sonra stent takıldı. 'çatal lezyon' dediler. 'birkaç yıl sonra by pass olabilirsin.' dediler ama o kalp krizinden sonra kalbiyle ilgili tansiyon dışında bir problemi olmadı. şimdi mutlu ve huzurlu.

artık hasta olan benim. o bana bakmıyor. umrunda bile değilim biliyorum. ben burada mr'larda, eeg'lerde sürünürken o istanbul'da kendi derdinde. artık anne-kız gibi değiliz. çok uzağız birbirimize. benim ankara'da, onun istanbul'da olması değil bizi uzaklaştıran. mesafeler değil... aynı evde bile olsak uzağız birbirimize artık. bana söylettirdiği yalanlara, hastalığıma sebep olmuş olmasına, hatta beni o gün garda elimde biletle piç gibi bırakmasına rağmen o benim annem. artık onu eskisi gibi sevmiyorum maalesef. sevemiyorum. neden böyle oldu bilmiyorum. tek bildiğim artık onun yanında olmadığım.

kendine dikkat et anne. artık yanında olmadığım, olamadığım için, sen buna izin vermediğin için kendine daha da çok dikkat et. çünkü, anneler ölmez."

http://www.itusozluk.com/g/kalp+krizi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.