Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

18 Mayıs 2024, 20:48:13

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 554
  • Online ever: 554
  • (Bugün, 06:22:10)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 107
Total: 107

Sigortasız işçinin iş kazası sonucu mağduriyeti

Başlatan Nilüfer Yılmaz, 05 Ocak 2011, 12:34:36

« önceki - sonraki »

Nilüfer Yılmaz

İyi günler Sigortasız olarak çalışan bir yakınım işyerinde kaza geçiriyor ve kolunda kırılmalar oluyor ve koluna metal takılacak ve araç kullanması yasaklanıyor çünkü ani hareket yapamıyor
İşveren işçiyi sigortasız çalıştırdığından hastane masraflarını karşılıyor fakat işçi uğramış olduğu kaza ve sakatlık yüzünden başka hiçbir hakkı yoktur
bu yüzden işçi ne yapmalı
İşçinin sakatlığı %10 dan fazla fakat sigortasız olduğundan sürekli işgöremezlik alamıyor bunu nasıl alabilir
ayrıca işverenden mahkemeye başvursa ne gibi tazminatlar alabilir özellikle bu konuda mahkeme kararları varmıdır
Yardımlarınızı bekliyorum ne yapmalı bu işçi

Ayrıca bu tür konular insanların başına gelmedikçe ilgilenemiyor
Şunuda sormak isterim
Sigortalı çalışan işçi iş kazası geçirdiğinde ve belli derecede sakat kalması durumunda işverenden tazmşnat talebi olabilir mi ?
İşverenin iş kazasında ihmali varsa isteyebilir mi ?
İşverenin iş kazasında hiçbir ihmali yoksa da tazminat talep edilebilinir mi?
Özellikle ilk konuda acil yardımlarınızı bekliyorum Teşekkür ederim

Avukat

Alıntı YapSigortasız olarak çalışan bir yakınım işyerinde kaza geçiriyor ve kolunda kırılmalar oluyor ve koluna metal takılacak ve araç kullanması yasaklanıyor çünkü ani hareket yapamıyor
İşveren işçiyi sigortasız çalıştırdığından hastane masraflarını karşılıyor fakat işçi uğramış olduğu kaza ve sakatlık yüzünden başka hiçbir hakkı yoktur
bu yüzden işçi ne yapmalı

İşçi tarafından "hizmet tespit davası" ve "iş kazası olduğunun tespiti" davaları açılabilir. Bu davaların akabinde tazminat davası da açılabilir. Aşağıda emsal bir Yargıtay Kararı var. Konuyla ilgili bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum.

Alıntı YapSigortalı çalışan işçi iş kazası geçirdiğinde ve belli derecede sakat kalması durumunda işverenden tazmşnat talebi olabilir mi ?
İşverenin iş kazasında ihmali varsa isteyebilir mi ?
İşverenin iş kazasında hiçbir ihmali yoksa da tazminat talep edilebilinir mi?

İş yerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği kusura dayanmaktadır. Yani işveren, kusuru ölçüsünde sorumludur. Kusuru yoksa, işverenin sorumluluğu söz konusu edilemez. Aşağıda emsal bir Yargıtay Kararı var. Geçmiş olsun...


T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
E:2007/6213
K:2008/4090
T:13.03.2008

506 s. Yasa m. 79/10
1475 s. Yasa m. 9
1086 s. Yasa m. 46,77

Davacı, davalı işveren nezdinde çalışırken 14.10.2004 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespiti ile uğradığı maddi zararın giderilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Dava, davacının davalı apartman yönetimine ait apartman işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen hizmet akdine dayalı çalışmalarının ve 14.10.2004 tarihinde geçirdiği zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun tespiti ile bu iş kazası sonucu uğradığı maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
HUMK'nın 46. maddesi uyarınca yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için aralarında bağlantı bulunsa bile davaların ayrılmasına, mahkemece, davanın her safhasında karar verilebilir. Yine aynı Yasa'nın 77. maddesinde, mahkemenin, yargılamanın mümkün olduğunca hızlı ve bir düzen içerisinde seyretmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davası ile iş kazası olduğunun tespiti davaları 506 sayılı Yasa'dan kaynaklanmaktadır ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını ve iş kazasının yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemelidir.
İş kazası sonucu maluliyet nedeniyle açılan maddi tazminat davasında ise, öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun belirlenmiş olması gerekir. Daha sonra müterafik kusur oranlannın belirlenmesi ve tazminatın hesaplanması için ayrı ayrı bilirkişi incelemeleri yaptırılmalıdır. Maddi tazminatın saptanmasında zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, işgörebilirlik çağı, işgöremezlik oranı ve karşılıklı kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.
Öte yandan, olayın iş kazası olduğunun tespitine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden Sosyal Güvenlik Kurumu'nca davacıda oluşan beden güç kayıp oranı belirlenip giderek davacıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanmayacağından iş kazasının Kurumca tespiti ile tazminat istemli davanın da birarada görülmesi halinde gelir bağlanmadığından ve gelirin peşin sermaye değeri bilinemeyeceğinden maddi tazminat davasının sonuçlandırılabilmesi mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulu'nun 07.02.2007 tarihli 2007/21-69 Esas, 2007/55 Karar sayılı karan da bu yöndedir.
Bu durumda; her üç dava için izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar birbirinden farklı olduğundan, her üç davanın tefrik edilerek ayrı ayrı görülmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Ayrı ayrı görülmeleri gerekli bu tür davalann birlikte görülmeleri usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2- Öte yandan, mahkemece hizmet tespiti yönünden davanın (ve bu davaya dayanan iş kazası olduğunun tespiti ve iş kazasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkin davaların) reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davaları kamu düzenine ilişkin olup, kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Gerektiğinde mahkemece soruşturma genişletilerek yeterli delilerin toplanması gerekir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki, bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.
Somut olayda, dinlenen davacı tanıkları, davacı ile eşi İbrahim'in kapıcılık hizmetini birlikte yürüttüklerini beyan etmişler, davalı işveren tanıkları ise, davacı değil, fakat davacının eşi İbrahim'in kapıcılık hizmetini yürüttüğünü bildirmiş iseler de; davacının eşi İbrahim'in 01.12.2003 tarihinden 2005 yılına kadar, Zonguldak Barosu Avukatları Yardım Sandığı işyerinde 10.00-19.00 saatleri arasında tam zamanlı olarak hizmet akdine dayalı çalıştığı ve bu çalışmalarının SSK'ya tam olarak bildirildiği anlaşılmaktadır. Davalı apartman yönetiminde hizmet tespiti istenen dönemde kapıcılık hizmetinin yürütüldüğü, ancak uyuşmazlığın kapıcılık görevinin kimin tarafından yerine getirildiği, giderek eylemli çalışmanın (servis, temizlik ve alışveriş) gibi işlerin, davacı tarafından mı, yoksa kamu işyerinde (full-time) şeklinde çalışan eşi İbrahim tarafından mı yerine getirildiği noktasında toplanmaktadır.
Geçmiş hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesi için çalışanın, "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarını gerçekleştirecek biçimde işverenin işyerinde çalışması koşuldur. Öte yandan, 506 sayılı Yasa'nın 2. maddesine göre, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılır. Anılan Kanun'un 6. maddesinde; çalıştırılanlar işe alınmalanyla kendiliğinden "sigortalı" olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihte başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılmaz ve vazgeçilemez hükmü öngörülmüştür. Şu duruma göre, bir kimse hizmet akdine dayanarak çalışmaya başlaması ile kendiliğinden sigortalı olur. Başka bir anlatımla, sigortalı olmak için 506 sayılı Yasa'da, 1475 sayılı Yasa'nın 9. maddesine koşut hizmet akdinin yazılı olarak yapılması yönünden benzer, bir hüküm mevcut değildir.
Somut olayda, davalı apartman yönetimine ait apartmanın kapıcılık hizmetlerinin davacı tarafından yerine getirildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Esasen, kamu işyerinde full-time çalışan davacı eşinin, aynı zamanda apartman işyerinde çalıştığının kabulü hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine de uygun düşmez. Hukuk Genel Kurulu'nun 06.11.1996 gün 1996/537-735 sayılı kararı da aynı doğrultudadır. Bundan başka, kapıcı sözleşmesinin davacı eşi ile yapılması; işvereni sigorta yardımı ve yükümlülüğünden kurtarmaya yönelik olduğundan sonuca etkili değildir. Kaldı ki, davacı eşinin mesai saatleri dışında zaman zaman apartman işyerinde çalıştığı varsayılsa da, bu çalışmanın, işyerinde hizmet akdine dayalı olarak çalışan davacıya yardım niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 13.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak:YKD Haziran 2009



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2010/21-36
K:2010/67
T:03.02.2010

Taraflar arasındaki "Maddi ve Manevi Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.07.2008 gün ve 2000/1020 E. 2008/569 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili, davalılardan E. Cansu Ltd. Şti. vekili, dahili davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 03.03.2009 gün ve 2008/20034 E. 2009/3026 sayılı ilamı ile;
(... Dava 10.03.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece bir kısım davalılara yönelik davanın kusurlarının bulunmadığından bahisle reddine, davacıların maddi tazminat istemlerin kısmen kabulü ile hüküm altına alman maddi ve manevi tazminatların davalılar SS. İstanbul Gıda Toptancıları İmalat Sanayi ve Depocuları Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi ile E. Cansu Tic. Ltd. Şti'den tahsiline karar verilmiş ve bu karar süresinde davacılar ile aleyhine hüküm kurulan davalılar SS. İstanbul Gıda Toptancıları İmalat Sanayi ve Depocuları Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi ile E. Cansu Tic. Ltd. Şti. avukatları tarafından temyiz edilmiştir.
İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
Davacılar murisi olan Önderin davalı E. Cansu Tic. Ltd. Şti'ne ait su dağıtım işyerinde dağıtım elemanı olarak çalıştığı, 10.03.2000 tarihinde saat 13:00'te önceden teslim ettiği su bedelini almak üzere işverence M.Center isimli alışveriş merkezinde bulunan Ş. Derneği'ne gönderildiği, asansör bozuk olduğu için asansör kabini katta bulunmadığı halde asansör kapısının açılması sonucu kabinin katta olup olmadığını kontrol etmeden adımını içeri atarak 4. kattan asansör boşluğuna ve alt katlarda bulunan kabinin üzerine düşerek öldüğü, saat 15:00 sıralarında işverene ölüm haberinin bildirildiği, asansör kapısında uyarıcı levha bulunmadığı dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği Yargıtay'ın önceki kararlarında da benimsediği görüşe göre, kusura dayanmaktadır. İsviçre ve Türk Hukuk Sistemi'nde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur. İşverenin kusurlu eylemi ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı yoksa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez.
Kusur sorumluluğunda 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin ve 3. kişinin ağır kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri için geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Kusurlu olmadığı halde işvereni, meydana gelen zarardan sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.03.1987 tarih ve 1986/9-722 Esas, 203 Karar sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir. Zararla eylem arasında illiyet bağının mevcut olması, zararın eylemin bir neticesi olarak ortaya çıkması, yani eylem olmadan zararın meydana gelmeyeceğinin kesin olarak bilinmesidir. Hiçbir hukuk düzeni mantık yasalarına göre mevcut olmayan illiyeti yaratamaz. Mantık bakımından bu illete sonsuz zincir halinde neticeler bağlanabilir. Hukuki netice olarak zararın tazmin sorumlulu­ğunun kabulü için, bir sebebe illi olarak bağlanan neticeler silsilesinin içinde hangi kesimin gerekli ve yeter olacağını belirlemek yine hukuk düzeninin görevidir. (Tandoğan, Mesuliyet, s. 74)
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı'nm 58. maddesine uygun nedensellik bağı "Yaşam deneyimlerine ve olayın akışına göre, bir zarar belli bir fiilin beklenen uygun sonucu ise, zarar ile fiil arasında nedensellik bağı vardır" şeklinde tanımlanmıştır. Sorumluya yüklenen davranış veya olayın zararlı, sonucun zorunlu şartı olması gerekir.
Hükme dayanarak alman 05.12.2005 tarihli bilirkişi raporunda; olay tarihinde bina maliki olarak tapıda kayıtlı bulunan davalı kooperatifin %70, davacılar murisinin su bedelini tahsile gittiği iş yeri kiracısının %10, işveren E. Cansu Tic. Ltd. Şti'nin %10, işçinin ise %10 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği işverenin iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için alınması gereken sağlık ve güvenlik tedbirleri ile iş yerinde bulundurması gereken araç ve gereçleri belirlemiştir. Hükme dayanarak alman bilirkişi raporunda: bilirkişiler, İş Kanunu'nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle iş yerinin niteliğine göre, iş yerinde uygulanması gereken İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptamadıkları, işverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü'nün 2. ve4. maddesine aykırı davranması nedeniyle işverene kusur izafe etmiş iseler de Tüzüğün 2 ve 4. maddesindeki düzenlemelerin işverence işyerinde alınacak tedbirler ve bulundurulması gereken araç ve gereçlerle ilgili olduğunun gözetilmediği görülmektedir. Somut olayda kazanın gündüz saat 13:00-15:00 sıralarında işyeri dışında meydana geldiği, su satışı yapan işverenin su dağıtımı yapan elemanını para tahsiline göndermeden önce gideceği her binanın durumunu, asansörünü kontrol etmesini beklenemeyeceği, kaldı ki kontrol edilse dahi bu tür tesisatların kontrol anından hemen sonra arızaya geçmesi de büyük bir olasılık dahilinde olduğundan kazanın meydana gelmemesi için işverenin İş Kanunu'nun 77. maddesi ile İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği hükümleri gereğince alması gerekli bir önlem söz konusu değildir. Diğer bir deyişle işverenin kusursuz olduğu açıktır. Bu duruma göre de işverene kusur izafe eden raporun İş Kanunu'nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez. Olayın üçüncü kişiler ile kazalının müşterek kusurlu eylemleri sonucu meydana geldiğinin ve illiyet bağının kesildiğinin anlaşılmasına göre işverenin kusursuz sorumluluğunun da söz konusu olmadığı ortadadır. Hal böyle olunca davalı işveren E. Cansu Tic. Ltd. Şti'ne yönelik davanın reddi gerekirken yazılı şekilde tazminattan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Öte yandan iş mahkemelerinin görevi 5521 Sayılı Yasa'nm 1. maddesi ile düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanuna dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları İş Mahkemelerinde çözümleneceği hükmü öngörülmüştür. Maddede belirtildiği üzere, İş Mahkemesinin görevli olabilmesi için uyuşmazlığın taraflarının işçi ve işveren vekili olması,uyuşmazlığın iş sözleşmesinden veya İş Kanunu'ndan kaynaklanması koşuldur.
Mahkemelerin görev, kamu düzeni ile ilgili olup kıyas veya yorum yolu ile genişletilmez yahut değiştirilemez.
Somut olayda, davacılar E. Cansu Ltd. Şti. dışındaki davalılar arasında davanın yasal dayanağı Borçlar Kanunu'nun 41. ve devamı maddelerinden kaynaklanan tazminat davası olup sigortalı ile bu davalılar arasında hizmet sözleşmesi bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; davalı E. Cansu Ltd. Şti'nin kusura ya da kusursuz sorumluluğa dayalı bir sorumluluğunun bulunmadığından anılan davaya yönelik davanın reddine karar verilmek, E. Cansu Ltd. Şti. dışındaki davalılar bakımından 5521 Sayılı Yasa'nm 1. maddenin öngördüğü koşulların bulunup bulunmadığı değerlendirmek ve sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki oldular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle, işveren kusur veren, inandırıcı güç ve nitelikte olmayan 77. maddenin öngördüğü koşulları içermeyen kusur raporunun hükme dayanak almak suretiyle, kamu düzenine ilişkin olan görev konusu göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı E. Cansu Ltd. Şti'nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılardan E. Cansu Ltd. Şti. vekili, dahili davalı SS İstanbul Gıda Toptancıları İmalat Sanayi vs. Yapı Kooperatifi vekili
HUKUK GENEL KURUL KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı işveren E. Şirketi'ne su dağıtıcısı olarak çalışan davacıların murisi Önder'in 10.03.2000 günü M. Center'da 4. katta bulunan dava dışı Ş. Mamul Sanayiciler Derneğ'ine bir gün önce götürdüğü su bedelini tahsil etmek için gittiği ve dönüşte bozuk olan asansörün katta olmamasına rağmen kapının açılması sonucu, asansöre binmek istemesi üzerine asansör boşluğuna düşmesi nedeniyle ölümün gerçekleştiği dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkeme İle Özel Daire arasında, gerçekleşen, bu ölüm olayının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesine göre bir iş kazası olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davalılardan işveren olan E. Şirketi'ni olayda sorumlulu­ğunun bulunmadığı noktasındadır.
Öncelikle, belirtilmelidir ki, bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne
Aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir.
Yerel mahkemece oranları belirlemek için alınan her iki bilirkişi raporunda da davalı E. Şirketi'nin. "....1475 sayılı İş Kanunu madde 73. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü madde 2,4'e aykırı hareket ettiği, bu firmanın kazalının can güvenliği için su getirip götürdüğü, tahsilat için gönderdiği yerlerin durumunu kontrol etmesi, aydınlatması yetersiz olan kısımlara girilip çıkılması durumunda çalışanlarına el feneri gibi, aydınlatma araçları vermeli ve de bunlarla bu gibi yerlere gidilmesinin temin etmesi gerektiği..." bildirilerek meydan gelen iş kazasından azda olsa sorumlu olduğu belirlenmiştir
Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77. (Mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun 73.) maddesinde, "Her işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve is güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür."
Yine İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün 2. maddesi "Her işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için, bu tüzükte belirtilen şartları yerine getirmek araçları noksansız bulundurmak gerekli olanı yapmakla yükümlüdür."4. maddesi ise "...İşverenin, işyerinde, teknik
ilerlemelerin getirdiği daha  uygun sağlık şartlarını sağlaması; iş kazalarını önlemek üzere işyerinde alınması ve bulundurulması gerekli tedbir ve araçları ve alınacak diğer iş güvenliği tedbirlerini devamlı surette izlemesi esastır." diyerek işverenin iş yerinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili her türlü tedbirleri alması ve izlemesi gerektiği bildirilmektedir.
Bu bilgiler ışığında tartışılması gereken husus, somut olayda iş kazasının oluşmaması için işverenin ne gibi bir tedbir alması gerektiği meselesidir. Kaza geçiren işçi, E. Şirketi'nde 3 hafta önce işe başlamış olup, işi, sipariş üzerine çeşitli işyeri, ev gibi yerlere su götürmektir. Elbette işini yaptığı sırada işveren tarafından alınması gerekli tedbir, bulundurulması gereken araç varsa işveren bunları temin etmekle yükümlüdür. Örneğin, işçi eğer su götürmek için araçla gittiği sırada işverenin araçta gereken bakımları yapmaması sonucu bir kaza oluşmuşsa ya da motosiklet gibi bir araçla başlıksız su götürmesine göz yumması, başlık temin etmemesi, ehliyeti olmadığı halde araç kullanımına izin verilmesi gibi durumlarda işverenin sorumluluğu söz konusu olabilecektir.
Eldeki davada ise, dosya içindeki bilgi ve belgelerden; olay tarihinde kayden dahili davalı SS. İstanbul Gıda Toptancıları İmalat Sanayi vs. Yapı Kooperatifi'ne ait olan yapının 4. katında bulunan asansörün bozuk olduğu, kata kabinsiz geldiği, merdiven boşluklarının ışıklandırılmadığı, asansör önüne uyarıcı levha konulmadığı belirlenmiş olduğuna göre, bilirkişilerin raporlarında bildirdiği gibi işverenin işçisine el feneri gibi aydınlatma aracı vermesi İstanbul gibi bir yerde bulunan binada pek de hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bilirkişi raporunda belirtildiği gibi işverenin işçinin her gittiği binayı önceden kontrol etmesi de hayatın olağan akışına aykırı olup, kendisinden beklenemez. Aksi halde, asansöre normal şartlarda binilse dahi içerisinde iken de bakımının yapılmaması ya da asansörün teknik arızası nedeniyle ipinin kopması, asansör kurallarına uymayarak ara boşluklarına sıkışması gibi sebeplerle bir kazanın gerçekleşmesine de davalı işvereni aynı düşünce ile sorumlu tutmak gerekecektir ki, bu sınırsız bir sorumluluk anlamını doğuracaktır. Gerçekleşen kazada işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili alabileceği bir tedbir bulunmadığı görüşü Kurul görüşmelerinde çoğunluk bulduğundan, işverene kusur yükleyen bilirkişilerin görüşünü esas alan Yerel Mahkemenin bu yöndeki gerekçesine iştirak edilmemiştir.
O halde, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda açıklanan gerekçeler­le, davalı işveren E. Şirketi'ne kusur yüklenemeyeceğinden, davalı işverene karşı açılan davanın reddine karar verilmeli, diğerleri hakkında da oluşan bu sonuca göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir.
Öte yandan, eldeki dava, iş kazası nedeniyle davalı işveren ile birlikte genel hükümlere göre sorumlu bulundukları iddia edilen diğer davalılara karşı birlikte açılmış olup, davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır. İhtiyari dava arkadaşlığı durumunda, davalılardan biri hakkındaki dava genel mahkemenin, diğeri hakkındaki dava özel bir mahkemenin görevine giriyorsa, özel nitelikteki mahkemede davanın görülmesi gereklidir. Somut olayda, davacılar iş kazası geçiren işçinin mirasçıları, davalı E. Şirketi ise işvereni konumunda olup, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca işveren ile işçi arasındaki iş akünden kaynaklanan veya İş Kanunu'na dayalı iddiaların özel yetkili iş mahkemesinde görülerek, davanın sonuçlandırılması gerekli olduğundan, diğer davalılar yönünden de İş Mahkemesi olarak davaya bakılmaya devam edilmelidir. Dava birlikte açıldığından, her dava açıldığı zamanki duruma göre değerlendirileceğinden, işverenin kusurlu olmamasının belirlenmesi göreve değil, davanın sonucun etkilidir. Açıklanan bu gerekçelerle, Özel Dairenin bozma ilamındaki bu görüş isabetli değildir.
Açıklanan bu değişik gerekçeyle ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulmasına bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:
1- Davalı E. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının değişik gerekçe ile HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine
2- Diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 03.02.2010 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Somut olayda; Ahmet, E. Cansu Tic. Ltd. Şti'de üç haftayı aşkın bir süre çalışmaktadır. 09.03.2000 tarihinde su bedelini almak için gittiği binanın 4. katında asansörün kapısının erken açılması sonucunda düşerek ölmüştür. Asansörün bozuk olduğu hakkında bir tartışma bulunma­maktadır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda diğer sorumlular yanında işverene %10 kusur verilmiştir.
Mahkemece bu kusur oranına değer verilmiştir.
Yüksek Özel Daire işverenin kusursuz olduğunu kabul etmiştir.
Uyuşmazlık işverenin ölüm olayında kusuru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Cismani zarar ve ölüm olaylarında işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği önem taşır Roma Justinianus Hukukunda başlayıp günümüze uzayan süreçte kusur sorumluluğu genel olarak kınamayı gerektiren bir insan davranışı olarak ele alınmaktadır. Bu sorumluluk türünde kusur tek başına sorumluluk için yeterli değildir. Zira sorumluluğun sübjektif koşulunu kusur meydana getiriyor ise de hukuka aykırılık objektif koşulunu meydan getirmektedir. Öte yandan tazminat isteminde bulunan failin kusurunu ispatla yükümlüdür. (Bkz, Koçhisarlıoğlu, Cengiz Objektif sorumluluğun Genel Teorisi "Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Ankara 1978 sh 175-28, Koçhisarlıoğlu, Cengiz; Haksız Eylem Konusu (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), C I/II, Ankara 1990; Rodo, Türkan; Roma Hukuku Dersleri, Borçlar Hukuku, İstanbul 1992, s37)
Tehlike sorumluluğu, işletme tesis ve şeylerin kullanılması veya işletilmesiyle doğan zararlardan, işletenlerin kusurları bulunmaz ve her türlü özeni gösterseler dahi sorumlu tutulma olayıdır.
Bu tür sorumlulukta sorunluluk koşulları sorumlular aleyhine ağırlaştırılmıştır. Burada bir işletme faaliyet ve nesneye özgü tipik tehlikenin gerçekleşmesi ile sonuç doğar. Tehlike sorumluluğu modern çağın teknoloji devriminin ürünüdür. (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, c: II, Ankara 1989, sh 230) Yargıtay' in kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa geçişin hukuki alt yapısı ilk olarak 27.03.1957 gün 1-3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Bk 55 kapsamında belirlenmiştir. Başka bir anlatımla Yargıtay ekonomik ve kültürel anlamdaki gelişmelere paralel kusur ve akti sorumlulukları yetersiz görmüş, tehlike sorumluluğunda karar kılmıştır. (Yargıtay HGK, 18.03.1987, E9-722 / K 2003).
Yine Yargıtay tehlike sorumluluğunda mini bir sebep, zarar görenin tam kusurlu olması halinde işvereni sorumluluktan kurtaracağı üçüncü kişinin kusuru zarara neden olarak etkenlerden biri ise illiyet bağının kesilmeyişi nedeniyle işverenin sorunlu tutulacağını kararlarında ifade etmiştir. (Y. 9 HD, 04.11.1985 E, 7797 K 1089)
Görüleceği üzere Yargıtay kademeli bir süreç içerisinde nedensellik bağını yorumlamıştır. Tüm sorumluluk tipleri için (bkz, Kılıçoğlu Mustafa: Tazminat Esasları Ve Hesap Yöntemleri; Doktora Tezi, Ankara 1997, sh 23-57)
Tehlike sorumluluğu özel yasalarda düzenlenmekle beraber yetersizliği göz önünde tutulduğunda kazustik bir düzenleme ihtiyacı bulunmaktadır. Borçlar Kanunu Tasarısı bu konuda atılan bir ilk adımdır.
Üçüncü kişinin ağır kusurunun nedensellik bağını kesme olgusunu gelince; kimse kural olarak kimse üçüncü kişinin kusurlu oluşu nedeniyle sorumluluktan kurtulamaz. Nedensellik bağının kesilebilmesi için üçüncü kişinin kusurunun zararlı sonucun tek nedeni olmalıdır. Büyük tehlike arz eden işlemelerin sorumluluğunda üçüncü kişinin kusuru nedenselliği kesmez. Örneğin uçak işletmelerinde atom santrallerinde. O halde tehlike sorumluluğunda üçüncü kişinin kusurunda kaçınılmazlık kavramına yer verilmesi adil olacaktır. (Eren,Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.l, A,6, İstanbul 1998 sh 551)
Olay 2000 yılında oluşu nedeniyle o günkü geçerli 1475 Sayılı Kanun'un 73. ve devamı maddelerine bakıldığında geniş bir sorumluluk alanı göze çarpmaktadır. Özellikle tartışmalar sırasında olayın işyeri dışında olduğu 73. maddenin işverenin "işyerinde" söz edildiği dolayısıyla sorumluluk doğmayacağı ifade ediliyor ise de aynı Kanunun 1/1 de "...işin yapıldığı yere işyeri denir ..." söz dizimi gözardı edilmektedir, İşverenin talimatı ile iş yapmaya giden işçinin uğradığı zararda sebep-sonuç ilişkisi gerçekleşmiş sayılır. İşverenin sorumluluğunun işyeri ile sınırlı olması Yasaya aykırı bir yorumdur.
Öncelikle işçiye güvenlik eğitimi verilecektir. Somut olayda böyle bir eğitim verilmediği tartışmasızdır. Bu durum tek başına bir sorumluluk nedenidir. Olumsuz sonucu raslantısal olarak kabul edilip kadere bağlamak sosyal adalet ve iş hukukunun işçiyi koruyucu karakteriyle bağdaşmaz.
Diğer yüksek mahkeme kararına göz atıldığında kanunun sorumluluk hukukuna uygun olarak çözüldüğünü görürüz. Örneğin, bir askerin diğer bir askeri kaza ile öldürmesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin davacının uğradığı zararların hizmet kusuru olmasa dahi kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idare tarafından, karşılaması gerektiği sonucuna varılmıştır." (AYIM,2D,25.02.2004 T,2001/283 E, 2004/250 K).
Teröristler tarafından patlatılan bir bombanın verdiği zararı sosyal risk ilkesi gereğimce tazminine karar verilen risk teorisini kusursuz sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olarak kabul etmiştir. (Dens 10D, 25.01.2001 T, 1998/2268 E 2001/245 K).
Görüleceği üzere her iki Yüksek Mahkeme sorumluluğun yaygınlaştı­rılması ve kapsamının derinleştirilmesi konusunda bir çabası gözlemlen­mektedir. Nedensellik olayın niteliği toplumsallığı ve yaratılan tehlikenin ağırlığı ölçüsünde ele alınmaktadır.
Öte yandan 1475 Sayılı Kanun zamanındaki düzenleme 4857 Sayılı Kanun döneminde (m.77 vd.) daha da genişletilerek "...işçileri karşı karşıya bulundukları riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirerek ve gerekli iş sağlığı ve eğitimini vermek zorundadır," gibi yükümlülükler yüklemiş. Çağdaş eğilim bu yöndedir.
Yukarıdaki gerekçe ile direnme uygun düşüncesindeyim.
Mustafa Kılıçoğlu 9. Hukuk Dairesi Başkanı
Kaynak:İSTANBUL BAROSU DERGİSİ