Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

20 Mayıs 2024, 15:43:03

Login with username, password and session length
Üyeler
  • Toplam Üye: 4,265
  • Latest: rizab
Stats
  • Toplam İleti: 8,828
  • Toplam Konu: 4,368
  • Online today: 146
  • Online ever: 554
  • (18 Mayıs 2024, 06:22:10)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 133
Total: 133

Anayasa değişikliği meclisten geçti, Köşk onayladı ve şimdi halk da onayladı!

Başlatan kilimanjaro, 22 Mart 2010, 15:19:22

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

İslamoğlu, "Referandumda oy verme hadisesi bir ameldir. İnsanlar sandığa giderek tercihleriyle bir eylem ortaya koyacaklar. Vesayetle mi yoksa vesayetsiz mi yönetilip yönetilmeyceğinin tercihini yapacaklar. Salih amel olup olmadığı yapılan tercihlerle belirlenecek." dedi.

Türkiye 12 Eylül'de referanduma gidiyor. Bu sürecle ilgili olarak bir çok insan ve sivil toplum kuruluşu açıklamalarda bulunuyor.

12 Eylül ve sonrasını yaşayanlardan biri olan Mustafa İslamoğlu hoca da, referandum konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

Referandumun bir seçim olmadığının altını çizen İslamoğlu, "İnsanlar parti mülahazasıyla değil vicdan, adalet ve hakkaniyet duygularıyla sandığa gitmeliler" ifadelerini kullandı.

Aile olarak üç kuşak askeri vesayetlerden etkilendiklerini kaydeden İslamoğlu, millete vasi kesilen putlu ve mutlu azınlığın bu topraklarda seksen yıldan fazla bir zamandan beri Allah'a savaş açarak müslümanlara kan kusturduğunu ve onlara göre bu milletin itilip kakılmaya layık olduğunu hatırlattı.

Bu referandumla Cumhuriyet tarihinde ilk defa milletin önüne "millet efendi mi olsun, bu mutlu azınlığın kölesi olarak mı kalsın" sorusunun geldiğine dikkat çeken İslamoğlu, "Bu millet üzerinde tahakküm kuran baskıcı zihniyet karşısında milletin rüşdünü ispat etme fırsatıdır. Millet üzerine zorla giydirilmiş deli gömleğini  çıkaracak mı çıkarmayacak mı sorusuna verilecek cevaptır" şeklinde konuştu.

İslamoğlu, referandumun imanla ilgisi olup olmadığına da şöyle açıklık getirdi: "Referandumda oy verme hadisesi bir ameldir. İnsanlar sandığa giderek tercihleriyle bir eylem ortaya koyacaklar. Vesayetle mi yoksa vesayetsiz mi yönetilip yönetilmeyceğinin tercihini yapacaklar. Salih amel olup olmadığı yapılan tercihlerle belirlenecek."

"Bu bir iyilik yarışıdır"

Referandumla ilgili değerlendirmelerine devam ettiği konuşmasında İslamoğlu: "Bu bir iyilik yarışıdır. Bu memlekete kötülük yapan vesayetçiler artık bu milletin tepesinden indirilmeli. Referandum bu milletin değerlerini iğfal edenlere bir cevap olmalıdır" dedi.

İslamoğlu referandumu, Allah Resulü'nün peygamberliği öncesinde zalim Mekke oligarşisine karşı vicdanlı bir topluluğun kurduğu ittifak olan hılfu'l-fudul'e benzettiği açıklamasında referandum sonrasında  faziletlilerin mi yoksa reziletlilerin mi belirleneceğine dikkat çekti.

Referandumun milletin Allah'a duası olduğunu ifade eden İslamoğlu: "Millet belasını mı yoksa refahını mı istediğinin cevabını alacaktır" şeklinde konuştu.

Referandumun bir sorumluluk bilinci ve hayat-memat meselesi olduğunu belirten İslamoğlu, "Her türlü sorumsuzluk Allah'a saygısızlıktır. Zira her birimiz içinde bulunduğumuz toplumun bir ferdiyiz. Kendi geleceğine sahip çıkıp vesayeti reddederek tercih yapmak gerekiyor" dedi.

'Darbecilere haddi bildirilmelidir!'

Bu anayasanın darbecilere haddini bildirecek maddeler içerdiğini belirten İslamoğlu: "Bu değişikliğin önü güçlü bir evet'le açılırsa  bu milletin seksen yıllık makus talihi açılacak. Bu bir fırsattır. Böyle bir fırsat milletin önüne yüz yılda bir ya çıkar ya çıkmaz" dedi.

Bu coğrafyanın tarihindeki darbelerin milletin iradesinin, imanının, inancının üstünde derin tahribatlar bıraktığına dikkat çeken İslamoğlu, ayrıca askeri vesayetin cumhuriyet tarihinde millete düşman olmanın tarihi olduğunu da değindi. İslamoğlu, böylesine olumsuz ve karanlık bir tablonun değişiklik paketine verilecek olumlu destekle değişeceğini ve millet için bir gündönümü olacağı kaydetti.

Allah resulünün "mümin bir delikten iki kere sokulmaz" tavsiyesini hatırlatan İslamoğlu: "Müslümanlar gözlerini açmalı, kendi lehlerine olanı aleyhlerine olandan ayırt etmesini bilmeli, ilmihalini bilmeli" dedi.

'Müslümanların tavrı ne olmalıdır?'

Mustafa İslamoğlu, müslümanların tavrının ne olması gerektiği ile ilgili şu hatırlatmalarda bulundu: "Sorumlu olun, takvalı olun. Bu bir tercih meselesidir; tercihlerimizden sorumluyuz, yaptıklarımızdan, yapmadıklarımızdan sorumluyuz. Bugün yaptığımız yanlış bir tercih neslimize bir zulüm, ahlaksızlık ve kötü gelecek olarak  yansır.

Asıl referandum göklerin ötesinde tutulan kayıttır. Oylarımızı attığımız sandıklar bu dünyada açılacak. Asıl amellerimizi biriktiren Allah'ın sandıkları ise ahirette açılacak. Orada yüzümüzü karartan bir tercihte bulunmayalım. 'Allah ne der' diye bakalım. Allah mazlumdan, adaletten, imandan yana olmamızı ister."

http://www.haber7.com/haber/20100830/Islamoglu-Darbecilere-haddi-bildirilmeli.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ülkü Ocakları Kurucu Genel Başkanı Ramiz Ongun'un referandumda 'evet' kararını açıklamasının ardından MHP Kurucular Kurulu üyeleri de zehir zemberek dille yazılmış bir açıklama yaparak, 'evet' diyeceklerini açıkladı.

''Milletin kayıtsız şartsız egemenliğinin'' darbeler sonrası yetkili organlara bırakıldığının altının çizildiği açıklamada, ''Ülkede hiç bir zaman CHP iktidara gelemeyeceğini anlayan güçler, darbe anayasaları ile CHP'yi iktidara ortak etmeyi hedeflemişlerdir.'' denildi.

MHP Kurulucular Kurulu üyeleri, rahmetli Alparslan Türkeş'in ''En kötü demokrasi en iyi darbe idaresinden daha evladır.'' sözünden hareketle 12 Eylül'de evet kararını aldıklarını açıkladılar. Kurucular Kurulu üyelerinin yaptığı açıklamada, hayır kampanyasını yürüten bugünkü MHP yönetiminin tavrına bir anlam verilemediğine de dikkat çekildi.

MHP Kurucular Kurulu üyeleri olarak basın vasıtasıyla anayasa değişikliği konusundaki fikirlerini milletle paylaşma gereği duyulduğuna işaret edilen açıklamada, "1924 Anayasası'nda tayin edilmiş olan 'milletin kayıtsız şartsız egemenliğini' 1961 Anayasası ile millet dışında CHP ve sol ideologlar tarafından 'yetkili organlar tabiri ile' yeni ortaklar getirilmiştir. Bu, çok partili düzene geçtikten sonra, aziz milletimiz tarafından asla tek başına iktidar verilmeyen CHP'yi ve sol güçleri seçimsiz, millet iradesi olmadan, millete rağmen daimi iktidar yapma projesidir. Nitekim 1961 seçimlerinde CHP'nin tek başına iktidara gelecek oyu alamaması üzerine bu durum, İnönü'nün damadı Metin Toker'in Ulus Gazetesi'ndeki makalesinde de 'Seçimi tek başına kazanamamak o kadar önemli değil, Türkiye'de iktidar olmak için ordu, Anayasa Mahkemesi, üniversite, Danıştay, Yargıtay gibi devlet kuruluşlarına da hâkim olmak gerekir.' denilerek açıkça ifade edilmiştir. Türk milliyetçileri, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'in liderliğinde CHP ve sol ortaklarının kurduğu bu oligarşik düzene karşı, sadece ve sadece millet iradesini esas alarak MHP'yi kurmuşlardır." ifadelerine yer verildi.

"MHP'nin milli iradeyi hakim kılmak üzerine yürüttüğü mücadele, emperyalist güçlere 'bizim çocuklar' diye tabir edilen darbeciler tarafından, 12 Eylül 1980'de hunharca akamete uğratılmıştır." denilen açıklama şöyle devam etti:"Türk gençleri; sağcısı-solcusu, ülkücüsü-devrimcisi, Sünnisi-Alevisi, önce darbe ortamının hazırlanması amacıyla birbirlerine kırdırılmış, darbeden sonra da işkencehanelerde kırılmış, heder edilmişlerdir. 'Bu millet cahil, 30–40 sene daha bu milleti askeri idare ile yönetmek lazım, bu millet için demokrasi henüz erken' diyerek milletin 1961 Anayasası'na nazaran daha çok devre dışı bırakıldığı, dışlandığı otokratik bir düzen kurmuşlardır. Bütün bu gelişmelere karşı Ülkücüler merhum Başbuğ liderliğinde MHP'yi yeniden ihya etmiş, millet iradesini hâkim kılma mücadelelerini yılmadan sürdürmüş ve onun vefatına kadar da bu çizgisini muhafaza etmişlerdir. Ne var ki; Başbuğumuzun vefatından sonra yönetime gelen şimdiki kadro bin bir zorluklar ve emeklerle yeniden kurduğumuz partimizin ülkücü misyonunu, kuruluş felsefesini terk ederek darbeciler ile aynı safta yer almıştır.''

''BAŞBUĞ DARBE ANAYASASI'NIN DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEDİ''

Merhum Başbuğ'un tavrının darbe anayasasının değiştirilmesinden yana olduğu vurgulanan açıklamada, "Rahmetli Başbuğumuzun; 1982 Anayasası'nı değiştirme taahhüdüne dahi itibar edip güven oyu verdiği görmezden gelinerek, 'hayır' cephesinde yer alınması biz kurucuları derinden yaralamaktadır. Her fırsatta vatan hainlerini, teröristleri affetmeyi, genel aflar ile salıvermeyi gelenek haline getirmiş CHP ve bölücü sol blok ile MHP'mizin aynı safta yer almasını içimize sindirmemiz mümkün değildir. Darbe anayasasına karşı, ancak ve ancak milletin iradesi ve egemenliğini esas alan alternatif anayasayı herkesten önce üretmesi gereken MHP yönetiminin, darbecilerin anayasasını savunmaları kabul edebileceğimiz bir hal olamaz.'' görüşlerine yer verildi.

''EVET DEMEK AK PARTİ'YE 'EVET' ANLAMINA GELMEZ''

Açıklamada, 'evet' demenin AK Parti iktidarına değil, yeni bir anayasaya 'evet' anlamı taşıyacağı belirtildi. ''Yeterli de olmayan bu anayasa değişikliğine 'evet' demek asla ve kat'a AKP'ye destek vermek demek değildir.' denilen açıklamada, ''Sadece milletin ve onun iradesinin yanında yer almaktır. Bu anayasa değişikliğinin kimler tarafından yapıldığının önemi yoktur. AKP'ye muhalefetimiz, 'iyi yaptığı sürece takdir, kötü yaptığı zaman ihtar etmek' esası üzerinden devam etmektedir.'' ifadeleri yer aldı.

''MHP, BÖLÜCÜLERİN VE DARBE YANLILARININ SAFINDA OLMAMALI''

Kurucular Kurulu, MHP yönetimine de uyarılarda bulunarak bölücülerin ve darbe yanlısı partilerin yanında yer alınmaması gerektiğini ifade ettiler. Açıklamada; ''Biz Kurucular Kurulu üyeleri; MHP yönetimini yarım asra yaklaşan geçmişimiz, mücadelemiz ev misyonumuzu hatırlayarak darbeciler ve bölücülerin safını terk edip, milletimiz ve onun iradesi yanında yer almaya davet ediyoruz.'' denildi.

''BAŞBUĞ'UN TAVRI DEMOKRASİDEN YANAYDI''

''Rahmetli Başbuğumuzun sık sık vurguladığı gibi "en kötü demokrasi en iyi darbe idaresinden daha iyidir." diyen Kurucular Kurulu üyeleri, MHP'nin kurucusu Başbuğ gibi demokrasiden yana tavır konulmasını istediler.

Açıklamada, MHP Kurucular Kurulu üyelerinden şunların isimleri yer aldı: "Naci Meriç, Kemal İnandı, Hüseyin Ünlüer, Hayrettin Başeğmez, Mehmet Zeybek, Niyazi Ahıska, Fikret Fırat, Ahmet Özsoy, Ali Sağır, Aziz Mecit, İbrahim Faruk Evirgen, Mehmet Gümüştaş, Mehmet Küçükince, Durak Körük, Seyit Mehmet Topçu, Şahin Türkboyları."

CİHAN
http://www.haber7.com/haber/20100906/Sandiga-6-gun-kala-MHPde-evet-depremi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, ''Yeni düzenlemede Anayasa Mahkemesinin mevcut üye sayısının çoğaltılması yerindeyse de üyelerinin tamamının yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı ve parlamentonun salt çoğunluğuyla seçilmesi beraberinde büyük ölçüde siyasallaşma eleştirilerini getirecektir'' dedi.

Yargıtayda düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay üyeleri, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.

Yargıtay protokol kapısında konukları Başkan Gerçeker, başkanvekilleri İhsan Akşin, Erdal Sanlı ile Yargıtay Genel Sekreteri Salih Kocalar karşıladı.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, konuşmasına, ramazan ayının bütün insanlığa barış, sevgi ve mutluluk getirmesini dileyerek başladı.

Gerçeker, daha önceki adli yıl açılışlarında dile getirdikleri sorunların büyük ölçüde ve artarak devam ettiğine işaret ederek, en temel görevlerinin bu sorunları kamuoyuna aktarmak ve çözüm aramak olduğunu belirtti.

Bu yıl da yargı reformu ve anayasa değişikliği konularının kamuoyu gündemini büyük ölçüde oluşturduğunu kaydeden Gerçeker, ''Bu değişikliklere gerek yargı bağımsızlığına gerekse kuvvetler ayrılığı ilkesine, dolayısıyla hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğu düşüncesiyle gerek kişisel gerekse kurumsal olarak karşı çıktık'' dedi.

Önemli kurumsal değişikliklerin mutlaka geniş bir toplumsal uzlaşıyla gerçekleşmesi gerektiğini belirten Gerçeker, şöyle konuştu:

''Adalet bir toplumda en üstün değerdir ve bu nedenle de vicdanlarda en üst düzeyde özümsenmesi gerekir. Adalet toplumların geleceğinin de en önemli güvencesidir. Adil olmayan ve yargısını adil çalıştırmayan bir ülkenin uzun bir süre huzurlu biçimde ayakta duramayacağı bilinmelidir. Bu olgu geçmişte kendisini birçok örnekleriyle göstermiştir. 'Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir' sözü Pascal'a aittir ve çok önemli bir gerçeği saptamaktadır. Adaleti sağlayacak olan da yargı olduğuna göre çağdaş demokratik sistemlerde olduğu gibi, özgürlükçü demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin en büyük güvencesi olan, her türlü iç ve dış etkenlerden arınmış, tam bağımsız yargı sistemi oluşturmamız gerekmektedir. Yargının asli unsuru olan tarafsızlık ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Bağımsız olmayan bir yargı siyasallaşır ve tarafsızlığını yitirir ki bu da bir toplum için en büyük tehlikedir.''

Hasan Gerçeker, hukuk ve yargı sisteminde reform yapılabilmesinin yolunun öncelikle sorunun hangi noktalarda yoğunlaştığının çok iyi saptanmasından geçtiğine işaret ederek, ''Hukuk devleti olmanın, başka bir ifadeyle hukukun üstün tutularak yaşamın her alanında egemen kılınmasının olmazsa olmaz koşulu, yargı erkinin görevini yaparken bağımsız, yansız ve bu işlevi doğrudan yerine getiren hakim ve cumhuriyet savcılarının güvenceli olmalarıdır'' diye konuştu.

-''TÜRK YARGISININ 'DEMOKRATİK MEŞRUİYET' SORUNU YOK''-

Yargı erkinin, yasama ve yürütme erkinin etki alanından uzak tutulması, bu iki erkin alt veya üst derecesinde değil ancak eşit konumda bulunmasıyla mümkün olduğunun net biçimde algılanması gerektiğini ifade eden Gerçeker, şöyle devam etti:

''Yeni düzenlemede Anayasa Mahkemesinin mevcut üye sayısının çoğaltılması yerindeyse de üyelerinin tamamının yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı ve parlamentonun salt çoğunluğuyla seçilmesi, yüksek yargı organlarının çoğaltılan üye sayısına göre etkinliğinin azaltılması, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu gibi, bu şekilde bir düzenleme Anayasa Mahkemesinin tamamen yürütmenin etki alanına girmesine neden olacak ve beraberinde de büyük ölçüde siyasallaşma eleştirilerini getirecektir.

HSYK'nın yapısıyla ilgili olarak da kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına aykırı bir düzenleme söz konusudur. Yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi için HSYK'nın objektiflik, tarafsızlık, şeffaflık ve hesap verilebilirlik temelinde geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması ve kararlarına karşı etkin bir itiraz sistemi getirilmesi hemen her adli yıl açış konuşmasında dile getirilmektedir. Kurula yürütmenin temsilcisi olan Adalet Bakanının geniş yetkilerle başkanlık etmesi, her ne kadar hakim sınıfından olsa da konumu itibariyle yürütme erkinin içinde bulunan müsteşarının kurulun doğal üyesi olması kuvvetler ayrılığı ile yargı bağımsızlığı ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.

Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda yer almasının 'demokratik meşruiyet' ilkesiyle açıklanması gerçeği yansıtmamaktadır. Türk yargısının 'demokratik meşruiyet' sorunu bulunmamaktadır. Kurulun yapısında, oluşumu konusunda ilgili tüm kesimlerin hemen hemen üzerinde birleştiği temel eleştiri, siyasi irade ve yürütmenin temsilcisi olan Adalet Bakanı ve müsteşarının büyük yetkilerle kurulda yer almasıdır.''


-EGEMENLİĞİ KULLANMA YETKİSİ-

Yargıtay Başkan Gerçeker, Türk milletinin, egemenlik hakkını anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullandığını belirterek, ''Bu yetkili organlar da yasama, yürütme ve yargıdır. Egemenliği millet adına kullanma yetkisi yalnız yasama ve yürütmeye verilmiş değildir'' dedi.

Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK'da bulunmasının referans olarak gösterilen dış belgelere de uygun düşmediğini ifade eden Gerçeker, Avrupa Birliği Komisyonunca hazırlanan istişari ziyaret raporlarında ve Avrupa Konseyi tavsiye raporlarında Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK'da olmasının öngörülmediğini kaydetti.

Gerçeker, ''Anayasa'da yapılan değişikliklerle gerek Anayasa Mahkemesinde gerekse HSYK'da Yargıtay ve Danıştayın üye sayısı göreceli olarak azaltılmış, yüksek mahkemelerin etkinlikleri neredeyse yok denecek dereceye kadar indirilmiştir. Bu çok üzüntü ve kaygı verici bir durumdur'' diye konuştu.

Hasan Gerçeker, şöyle devam etti:

''Mevcut ve yasal bir üst mahkeme olgusu ve işleyişinin, hakim ve savcıların yargısal faaliyetleri üzerinde nesnel etkisinin 'vesayet izlenimi' biçiminde tanımlanması şaşırtıcı ve iyi niyetten uzak bir yaklaşımdır. Bu izlenimin ne şekilde ortaya çıktığı, bu şekilde bir görev fonksiyonunun yargının işleyişinde ne gibi bir sorun oluşturduğu açıklıkla ortaya konulmuş değildir. İma edildiği şekliyle, bu yasal durumun hakim ve savcılar üzerinde bireysel bir 'bağımlılık modeli' oluşturduğunu ileri sürmenin, yargı erkinin tüm kurum ve kuruluşları ile ilk derece ve üst derece mahkemeleri ile birlikte bütünlüğünü zedeleyici son derece isabetsiz, abartılı ve tümüyle öznel bir saptama olduğunu düşünmekteyiz.

Üstelik bu durumun HSYK'nın oluşumuyla doğrudan ilgisi bulunmamaktadır. Görev yaptıkları süre içerisinde mensubu bulundukları yüksek mahkemelerle görev ilişkileri bulunmayan kurul üyelerinin hakim ve savcılar üzerinde yüksek mahkeme üyesi olarak ne doğrudan ne de nesnel nedenlerden dolayı vesayeti bulunduğundan söz edilemez.

Anayasal bir kurum olan HSYK'nın seçilmiş üyelerinin kurul faaliyetleri yönünden ifa ettikleri fonksiyon, mensubu bulundukları üst mahkemeyi temsil görevi niteliğinde olmayıp mensubu oldukları yüksek mahkemeden bağımsız, yasayla tanımlanmış görevlerin ifasından ibarettir ve yargının tümüne yönelik bir görevdir. Üstelik mevcut yapıya göre yargının tümüne temsili nitelikte bir fonksiyonun üstlenilmesi de söz konusu değildir.''

-HSYK'NIN YAPISI-

Gerçeker, Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda bulunmasının kurul çalışmalarının istikrarlı bir şekilde sürmesini engellediğini öne sürerek, ''Yapılmak istenilen düzenleme gerçekleştiği takdirde bu karma ve yargı bağımsızlığına aykırı yapı kurulu çalışamaz hale getirecektir'' diye konuştu.

Hakimlerin kararını verirken dış etkilerden olduğu kadar subjektif değerlendirmelerinden de uzak kalabilmesi gerektiğine işaret eden Gerçeker, yargının kendi bütünlüğü içerisinde değerlendirme ve ölçme sistemini kurduğunu, bu sistemin yerine çok sağlıklı bir alternatif çözüm önerisi getirilmeden not sisteminden vazgeçilmesinin uygun görülmediğini belirtti.

''Bu sistem özenle yürütüldüğünde bir sakınca ortaya çıkmayacağı gibi yargı bağımsızlığının ihlali de söz konusu değildir'' diyen Gerçeker, şunları kaydetti:

''Verilen kararların sayısı iş yüzdesi bakımından önemli olmakla birlikte kararlardaki isabet oranının tespiti ve bu oranın yükseltilmesi ancak yüksek mahkemelerin denetimiyle mümkündür. Bu nedenle denetimlerin keyfilikten uzak olması mutlaka sağlanmalı, bu belgeler ilgili hakim ve savcıya tebliğ edilerek, değerlendirmenin asıl öznesi konumunda bulunan bu kişilere cevap ve itiraz hakkı tanınmalıdır.

Hakim ve savcılar arasında meslek kıdemi ve başarıya göre derecelendirme yapılması yerindeyse de 'sınıf' sözcüğü iyi bir seçim olarak görülmemektedir. Üçüncü sınıf, ikinci sınıf gibi ifadeler incitici olabileceği gibi, soruna yargılanan tarafından bakıldığında güven eksikliğini de beraberinde getirebileceği düşünülmelidir. Bu nedenle derecelendirmenin başka bir kavram üzerinden yapılması yerinde olacaktır.''

***

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, ''Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir. Olmamıştır, olmayacaktır da. Buna, her türlü olanaksızlığa karşın onuru ile özveri ile meslek saygınlığını her şeyin üzerinde tutarak görev yapan, Türk yargıçları, Cumhuriyet Savcıları, hiçbir zaman izin vermeyecektir'' dedi.


Gerçeker, adlı yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, ''yargıda örgütlenme özgürlüğünün, tüm çağdaş demokratik sistemi benimsemiş ülkelerde olduğu gibi demokratik temel hak ve özgürlükler kapsamında kabul edilmiş ve uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmış'' bir hak olduğunu ifade etti.

Yargı sistemi içerisinde de hakim ve savcılara bu hakkı tanımanın, geliştirmenin özgürlükçü demokrasinin gereği olduğunu belirten Gerçeker, örgütlenme özgürlüğü, hakim ve savcıların her türlü çalışma koşullarının iyileştirilmesi yanında, yargı bağımsızlığının korunup kollanması bakımından da büyük önem taşıdığını kaydetti.

Örgütlenme özgürlüğünü engelleyerek, yürütmenin güdümünde, amaç dışı, göstermelik bir örgütlenme modeli oluşturma çabalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Gerçeker, şöyle konuştu:

''Yargı mensuplarına gerek mesleki gerekse yargı bağımsızlığı konusunda eğitim verilmesi de çok önemli başta gelen konulardan birisidir. Bu nedenle de Türkiye Adalet Akademisinin yeniden yapılandırılması, idari ve mali özerklik tanınarak gerçek bir akademi haline dönüştürülmesi, kapasitesinin arttırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da öngörüldüğü gibi, böyle bir yapılanma sağlandıktan sonra hakim ve savcıların eğitimi yanında, hakim adaylarının seçimi de Adalet Akademisi ve HSYK tarafından yapılmalıdır.''

-''YARGIDA ELEŞTİRİLEBİLİR''-

Gerçeker, yargının da eleştirilebileceğini, yargı ile ilgili haber niteliğinin ötesinde yorum yapılırken bu ayrımın gözetilmesi ve çok özen gösterilmesi gerektiğini ifade ederek, ''Gerçeklere dayanılmalı, verilen haberin doğruluğu ispatlanabilmelidir. Yanlış ya da eksik bilgilerle yapılan haber ve yorumlar, yönlendirici yayınlar, kamuoyunu yanlış yönde etkileyeceği gibi, mahkemeler üzerinde bir baskı unsuru da oluşturacaktır'' dedi.

''Bağımsız ve teminatlı olmayan bir mahkemenin adalet dağıtması, temel insan hak ve özgürlüklerini koruması mümkün değildir'' diyen Gerçeker, şöyle devam etti:

''Hakim bağımsızlığı ve teminatı hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşulunu oluşturmaktadır. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, sosyal barışın, güven ve huzurun teminatı olduğu kadar Devletin de varlık nedenidir. Yargının, anayasal gücü ve işlevi ile orantılı olanaklara sahip olması zorunludur. Personel, bütçe yetersizliği gibi yıllardır süregelen sorunların yeterince çözümlenmemesinin özellikle Yargıtayı ciddi endişelere sevk ettiği bilinmelidir. Bu yetersizlikler ve anormal iş yükü sorunu nedeniyle davaların uzaması sonucunda adalete karşı inanç ve güvenin zedelenmesinin manevi sorumluluğunu yargıya yüklemenin haksızlık olacağı, Yargıtay Birinci Başkanları tarafından her adli yıl açılışında dile getirilmektedir.''

-KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ-

Gerçeker, ''kuvvetler ayrılığı'' ilkesinin Anayasa'nın ''değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez'' nitelikteki maddeleri kapsamında bulunduğuna işaret ederek, ''Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın da en büyük güvencesidir'' diye konuştu. Gerçeker, şunları kaydetti:

''Anayasa hukukunun ve siyaset biliminin temel kuralı 'halkın egemenliği, her zaman halkın özgürlüğü demek değildir'. Çoğunluğun baskısının olduğu yerde özgürlükten söz edilemez. Sonuçta, demokrasi zedelenir, özgürlükler ortadan kalkar. Bu noktada 'Çoğunlukçu ve Çoğulcu Demokrasi' kavramlarına değinmek gerekmektedir. Çağdaş demokrasilerde, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinde demokrasi anlayışı 'çoğulcu demokrasi'den yana olmuştur. Azınlık oylarını bütünüyle yok sayan bir 'çoğunlukçu demokrasi' anlayışı çağ dışıdır. Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun elindeki iktidarı sınırlayan başta yargı olmak üzere çeşitli anayasal kurumlar bulunmaktadır. Çağdaş demokrasinin temeli de budur. Bu konu insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerle de doğrudan ilgilidir. İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin, çağdaş çoğulcu demokrasilerde hiçbir şekilde ihlali düşünülemez.

Siyasal iktidarın kötüye kullanılmaması ve özgürlükçü demokrasinin gerçekleşebilmesi için kuvvetler ayrılığı en baş koşuldur. Bağımsız yargı istiyorsak, HSYK'nın yapısı bu bakımdan çok büyük önem arz etmektedir. Arızi bir takım olaylar gerekçe gösterilmek suretiyle, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkeler göz ardı edilerek böyle bir takım düzenlemeler yapılması, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ilkelerini çok büyük ölçüde zedeleyecektir. Kurul'a yalnız yargı mensuplarından üye seçilmelidir. Kast gibi, jüristokrasi gibi, al gülüm ver gülüm gibi konu ile ilgisi olmayan kavramlar, hafif düşünceler hiçbir geçerlilik taşımamaktadır. Bunlar yargıyı, özellikle de yüksek yargıyı tanımamaktan kaynaklanan boş sözlerdir.

Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir. Olmamıştır, olmayacaktır da. Buna, her türlü olanaksızlığa karşın, onuru ile özveri ile meslek saygınlığını her şeyin üzerinde tutarak görev yapan, Türk yargıçları, Cumhuriyet Savcıları, hiçbir zaman izin vermeyecektir. Yargı, 'adalet' demektir. 'Adalet' ise, devletin temeli, devleti oluşturan kişi ve kurumların en büyük güvencesi olduğuna göre, yargı bir toplumun en büyük değerini oluşturmaktadır ve Türk toplumu, hakimine, savcısına tanıdığı saygınlıkla, verdiği değer ile bunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır.''

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1024600&title=yargitay-baskani-gerceker-adli-yil-acilisinda-konustu&haberSayfa=0
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Terör örgütü PKK, referanduma ilişkin net tavrını ortaya koydu. Tunceli'de bildiri dağıtan örgütün silahlı kanadı HPG, vatandaşlardan ya boykot yapmalarını ya da "hayır" demelerini istedi. Bildiride, "Bunu yapmayan parti ya da değişik kesimler hedeflerimiz arasında olacaktır." denildi.

Referanduma sayılı günler kala, terör örgütü PKK'nın silahlı kanadı HPG, Tunceli'de halka bildiri dağıtıp tehditler savurdu. Sandığın boykot edilmesi ya da 'hayır' oyu kullanılması yönünde telkinlerin yer aldığı bildiri, vatandaşa yapılan baskıyı da gözler önüne seriyor. Halkın sokağa dökülmesinin istendiği bildiride, "Özgür anayasaya karşı uyanık olmaya, BDP'nin boykot tavrına destek vermeye ve 'hayır' oyu kullanarak hükümetin oyununu bozmaya çağırıyoruz. Bunu yapmayan parti ya da değişik kesimler hedeflerimiz arasında olacaktır." deniliyor. Bildiride Alevilere yönelik propaganda da dikkat çekiyor.

HPG Dersim Saha Komutanlığı tarafından dağıtılan bildiride şunlar belirtiliyor: "Siz değerli Dersim halkı, 38'leri yaşayan bir halk olarak direniş kültürüne sahip bir halk olarak böylesi bir süreçte öncülük rolümüzü oynama sürecidir. Hareketimizin tüm çözüm girişimlerine rağmen, operasyonları sürdürerek savaşı zorlayan, Türkiye Devleti'ne karşı sesimizi duyurma zamanıdır. 12 Eylül'ün ürünü olan AKP zihniyetinin referandum diyerek darbe anayasasını süslü bir hap halinde yutturma girişimi Kürtleri kimliksizleştirme, imhayı sürekleştirme politikasıdır. Geçmişte Alevi halkımıza katliamlar gerçekleştiren bu zihniyet bugün de tekrardan bir katliam sürecine hazırlanmaktadır. Bu temelde, halkımızın sokaklara dökülmesini, onursuzluğa kimliksizliğe, asimilasyona imha ve inkar politikalarına karşı AKP'nin oyununu bozmasını istiyoruz."

SELÇUK KAPUCİ İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1024810&title=pkk-tuncelide-bildiri-dagitip-hayir-oyu-verilmesini-istedi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Gaziosmanpaşa'da alanan toplanan kalabalığa seslenen Başbakan Erdoğan, "Biz hiç kimsenin ne arka bahçesi ne de ön bahçesiyiz" diyen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'e, "Sayın Başkan onu külahıma anlat" diye çıkıştı. Erdoğan Gerçeker'e emekliliği bekleme istifa et siyaset yap çağrısında da bulundu.

Erdoğan Gerçeker için şunları kaydetti:

"Biz hiç kimsenin ne arka bahçesi ne de ön bahçesiyiz diyor ya sayın Başkan. Sayın Başkan onu külahıma anlat. Biz damdan düştük, damdan. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Eğer çok merak ediyorsan, bu maceramı seninle paylaşırım, sana anlatırım. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve milletvekili aday olduğumuz süreçte de nelerle karşılaştığımız... Hepsi bilinen şeyler. Baba bunları anlatma. Nelerin nasıl yürüdüğünü biliyoruz. Danıştay'da, Valilikte, bütün il müdürlerinin atanmasında çektiğimiz çileleri biz biliyoruz. Ayağımızda prgangalarla ülke yönetiyoruz, ülke.

Bütün iyi niyetimizi her zaman suistimal ettiler. Fiziki şartlardan yoksun bir yargı dediler. Fiziki şartlardan yoksun bir yargı dönemi dediklerinde bile Türkiye'nin genelinde Batı'da bile olmayan adalet sarayları inşaa ettik. Zam talep ettiler, zam verdik. Bütün bunlara rağmen bunları görmemezlikten geldiler. İster istemez konuşturuyorlar bizi.

Siyaset soyunmak isterseniz cübbeyi çıkarın, gelin siyasete soyunun. İşte bu yıl yine Yargının açılış töreninde maşallah gayet güzel siyaset yaptılar. Karşısında siyasiler var... Karşısında Anayasa Mahkemesi Başkanı var... Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı kalkıyor orada Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın karşısında, adeta bir Cumhuriyet Halk Partisi'nin söylemi gibi kullanıyorlar. Şimdi bunu söyleyince de "E bize çok vuruyorlar..." Kusura bakma, kusura bakma. Kararlarınızla konuşun. Eğer siyaset diliyle konuşmaya gayret ederseniz, orada bize düşen bunun cevabını vermektir. Çok merak ediyorsanız emekliliği bekleme, emekli olmadan istifa et, gel siyasete soyun. Olması gereken budur. Biz bunu bekleriz.

http://www.haber7.com/haber/20100910/Erdogandan-Gercekere-Istifani-bekleriz.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Emniyet, referandumda katılımı azaltmak isteyen terör örgütü yandaşlarına göz açtırmıyor.

Sandığa gidecek vatandaşlara baskı yapanlara yönelik Doğu illeri başta olmak üzere İstanbul ve Mersin'de gerçekleştirilen operasyonlarda 98 kişi gözaltına alındı. PKK'nın şehir yapılanması KCK'nın talimatları doğrultusunda hareket ettikleri belirtilen şüphelilerin sorgusu sürüyor. Alınan bilgilere göre, vatandaşın sandığa gitmesini engellemeye çalıştıkları ve halkı tehdit ettikleri gerekçesiyle Hakkari'de 34, Batman'da 13, Van'da 19, İstanbul'da 15 kişi gözaltına alındı. Zanlıların evlerinde yapılan aramalarda bazı bilgisayar ve CD'lere el konuldu.

Van'da yakalanan kişilerden bazılarının Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yöneticileri olduğu belirtildi. BDP Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız ise partileriyle ilgisi olmayan kişilerin birilerinin kendileri adına korsan bildiri dağıttığını iddia etti.

İstanbul'daki operasyonda, Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri, referandumda oy kullanacak vatandaşları boykot yönünde tehdit ettiği belirlenen 15 örgüt mensubu yakalandı. Bağcılar, Başakşehir, Gaziosmanpaşa, Pendik ve Sultangazi ilçelerinde örgütün talimatları doğrultusunda oy kullanacak vatandaşları tehdit ve baskı yoluyla referanduma katılmamaları yönünde engellemeye çalışan 15 örgüt mensubu gözaltına alındı. Mersin'de bazı mahallelerdeki evlere, 'Uyarı' başlığı adı altında tehdit mektupları bırakılırken, halkoylamasının boykot edilmesi isteniyor, tehdit dolu ifadeler yer alıyor. PKK yandaşlarının bildiride, "Biz önder Apo'nun fedai militanları olarak AKP ve CHP yandaşlarını uyarıyoruz. Kimin AKP'ye çalıştığını yaptığımız araştırma ve teknik takip sonucunda öğrendik. Sandığa gidecek tek bir Kürt olursa önder Apo'nun fedai militanları tarafından tespit edilip gereken cezalandırılma yapacaktır."

Eylem hazırlığında yakalandılar

İstanbul'da, anayasa değişikliklerine ilişkin bugün yapılacak referanduma katılımı önlemeye yönelik terör eylemi hazırlığı içinde oldukları öne sürülen 2 ayrı gruba düzenlenen operasyonlarda 29 kişi gözaltına alındı. İstihbarat Şube Müdürlüğü ile koordineli olarak dün Sultangazi, Şişli, Bağcılar, Maltepe, Kartal ve Zeytinburnu ilçelerinde eşzamanlı olarak operasyon gerçekleştirildi. 14 kişinin gözaltına alındığı operasyonda, 3 adet 16'lık havai fişek, 3 meşale, 1 adet kurusıkı tabanca, maske, çok sayıda cam bilye, örgütsel yayın, doküman ve materyal ele geçirildi.

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, bugün yapılacak referandumda sandığa gitmek için hiçbir engelin söz konusu olmadığını söyledi. Toprak, "Halkımız hiçbir engele takılmadan demokratik hakkını kullanmak için sandığa gitsin. Birilerinin kaş-göz hareketiyle 'sandığa gitme' mesajlarını ciddiye almasın. Halkın güven ve huzur içinde oyunu kullanması için gerekli önlemleri aldık." dedi.

SERKAN SAĞLAM, İSMAİL AVCI, MEDENİ AKBAŞ, ÜMİT PITIR
İSTANBUL, DİYARBAKIR, BATMAN, MERSİN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026590&title=secmeni-tehdide-gecit-yok-98-kisi-gozaltinda
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat



Türkiye, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde tarihî bir karar verdi; darbe anayasasını kısmen değiştirip daha özgür ve demokratik bir dönemin kapısını açtı. Halkın yüzde 58'i sivil anayasanın ilk adımına 'evet' derken, katılım oranı yüzde 77'yi geçti. Artık Türkiye'de yüksek yargının yapısı ve seçim sistemi değişti. YAŞ ve HSYK kararlarına mahkeme yolu açıldı. Engellilerden kadınlara, çocuklardan memurlara kadar bütün toplum kesimlerinin temel hak ve özgürlükleri teminat altına alındı.

Yargı reformu başta olmak üzere toplumun geneliyle ilgili önemli değişikliklerin yer aldığı 26 maddelik anayasa paketi, dün tarihî referandumda halktan büyük destek buldu. Aylardır yürütülen 'hayır' ve 'boykot' kampanyalarına rağmen millet, tercihini demokrasi ve özgürlüklerden yana kullandı. Darbe anayasasını değiştiren düzenlemeler için 12 Eylül'ün 30. yıldönümünde sandığa koşan halkın yüzde 58'i değişime 'evet' dedi. 'Hayır' oyları yüzde 42'de kaldı. Seçime katılım oranı ise yüzde 77'yi geçti; halk sandığa sahip çıktığını gösterdi. Zaman zaman küçük çaplı gerginlikler yaşansa da, genel olarak referandum sakin ve olaysız geçti.

Reform paketi, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısında ve üye seçimlerinde önemli değişiklikler içeriyor. Darbecilerin yargılanması, bireysel özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklar alanında köklü reformlar getiriyor. Pakette, memurlardan işadamlarına, Yüksek Askerî Şûra mağdurlarından engellilere kadar hemen herkesi ilgilendiren değişiklikler var.

İşte Türkiye'de yeni dönemi başlatan ÖNEMLİ reformlar:

*Darbecilerin koruma zırhı kalktı.
*Siviller hiçbir şekilde askerî mahkemelerde yargılanmayacak.
*Yüksek Askerî Şûra ve HSYK kararları yargı denetimine açıldı.
*Partiler kapatılsa bile milletvekillerine siyasî yasak getirilemeyecek.
*Fişleme artık anayasal bir suç.
*Kadın, çocuk ve engelli hakları pozitif ayrımcılıkla teminat altına alındı.
*Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı getirildi.
*Yüksek yargı üyelerinin seçiminde kürsü hâkimleri de belirleyici olacak.
*İşadamları için yurtdışına çıkış yasağı kararını ancak mahkemeler verebilecek.
*Memurlar toplu sözleşme hakkına kavuştu. Kamudaki zam oranından emekliler de yararlanacak.

Sandıktan EVET çıktı, Türkiye kazandı
Türkiye, 12 Eylül askerî darbesinin 30. yıldönümünde demokrasi ve özgürlüklere 'evet' dedi. Kıran kırana bir propaganda yarışından sonra, kazanan Türkiye oldu. Yüzde 58 oranında 'evet' çıkarken 'hayır' diyenlerin oranı yüzde 42'de kaldı. Türkiye, büyük oranda 'evet' oylarının rengi olan 'beyaz'a büründü. Bugünden itibaren artık yepyeni bir dönem başlıyor.

Türkiye, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde dün tarihî bir halkoylamasına gitti. Halk, statüko ve vesayet karşısında kendi kaderini oyladı; demokrasi ve özgürlüklere 'evet' dedi. Sandıktan, yüzde 58 oranında 'evet' çıkarken 'hayır' oyları yüzde 42'de kaldı. Böylece, 26 maddelik anayasa değişikliği paketi kabul edilmiş oldu.

Referandumda, 49 milyon 446 bin 369 seçmen, 151 bin 546 sandıkta oy kullandı. 'Evet' oyları beyaz, 'hayır' oyları da kahverengi ile temsil edildi. Sonuçta, Türkiye büyük oranda 'beyaz'a büründü. Geleneksel olarak CHP'nin güçlü olduğu sahil illerinde 'hayır' çıkarken iç bölgelerde 'evet'ler ağır bastı. Büyük şehirlerde de sonuçlar beklendiği gibiydi. İstanbul ve Ankara'da 'evet'ler önde çıkarken İzmir 'hayır' dedi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde, BDP'nin boykot kararı etkili olurken bazı yerlerde zaman zaman gerginlikler yaşandı. Fakat genel olarak referandum sakin ve sağduyulu olarak geçti. Bölge illerinde sandığa giden vatandaşların tercihi 'evet' yönünde oldu, yüzde 90'ları aşan 'evet' oyları geldi. Katılım oranının yüzde 77,55 olduğu referandumda seçmenlerden yüzde 58,02'si (21 milyon 815 bin 460) 'evet', yüzde 41,98'i (15 milyon 789 bin 968) ise 'hayır' oyu verdi. Seçmenlerden 11 milyon 338 bin 169'u ise sandığa gitmedi.

Halkın onayladığı yeni paket, yargı reformu, darbecilerin yargılanması, bireysel özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklar alanında vesayetçi yönetimi sona erdirecek köklü reformlar getiriyor. 26 maddelik yeni Anayasa'da memurlardan işadamlarına, Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) mağdurlarından engellilere, yüksek yargı mensuplarından emeklilere kadar hemen herkesi ilgilendiren değişiklikler var.

Paketteki önemli maddelerden biri de 12 Eylül darbecilerine koruma zırhı getiren Anayasa'nın geçici 15. maddesinin değişmesiydi. Yeni düzenleme ile 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açıldı. Kenan Evren ve arkadaşları ile Danışma Meclisi üyelerinin hesap sorulamazlığına son verildi. Artık darbe planı dahil, askerlik mesleği dışında işlerle uğraşanlar sivil mahkemede yargılanabilecek. YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilen askerî personele, yargıya başvurma hakkı getirildi. Ayrıca, kişisel verilerin korunması ilk kez anayasal güvence altına alındı. Bundan sonra kişisel ya da inanca dönük fişleme faaliyeti 'anayasa suçu' sayılacak.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026912&title=12-eylulde-son-sozu-millet-soyledi-demokrasinin-zaferi&haberSayfa=0


Dünya medyası: Halk, güçlü destek verdi


Referandumun sonuçları dünya medyasında geniş yankı buldu. BBC, CNN, Deutsche Welle gibi dünyaca ünlü yayın kuruluşları, sandık sonuçlarını internet sitelerinde manşetten verirken, AFP ve Reuters gibi uluslararası haber ajansları da referandumu 'acil' koduyla abonelerine geçti.

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun oyunu kullanamaması da haberlerde yer buldu. İngiliz yayın kuruluşu BBC, halkın anayasa değişikliğine güçlü destek verdiğini belirtirken, 'hayır' kampanyası yürüten MHP'nin referandumdan ağır yara alarak çıktığına işaret etti. Reuters, sonuçların Başbakan Erdoğan için 2011 seçimleri öncesinde büyük bir destek olduğu yorumunda bulundu. Fransız haber ajansı AFP, "İslami-muhafazakar AKP, laik muhalefetin ve askerin karşısında elini güçlendirdi." ifadelerini kullandı. Fransız Le Figaro gazetesi de referandumun 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde yapıldığını hatırlatarak, "Seçmenler, kampanya boyunca 'askerlerin anayasası yerine milletin anayasasına evet' mesajını veren Erdoğan'ı takip etti." diye yazdı. Sağ eğilimli gazete, bu sonucun ardından Erdoğan'ın gelecek sene yapılacak genel seçimlerde de üçüncü kez zafer kazanma yolunda büyük adım attığını savundu. Alman Deutsche Welle, haberinde Akdeniz ve Ege'nin sahil kentlerinde sandıktan ağırlıkla hayır çıktığını, İç Anadolu, Karadeniz, Güney ve Doğu Anadolu'nun evet dediğini belirtti. Danimarkalı Politiken gazetesi de, "Sonuç Erdoğan'ın kesin bir zaferidir. Türk halkı bu pakete evet diyerek 12 Eylül darbesi sonunda yapılan anayasanın demokratik olmadığını ortaya koymuştur. Bu sonuç ayrıca Erdoğan'a gelecek seçimde de iktidar yolunu açmıştır." diye yazdı. Arap medyasının yakından takip ettiği referandum, El Cezire ve El Arabiye televizyonları tarafından canlı yayınlarla Arap dünyasına iletildi. Her iki kanal da referandumun özellikle Erdoğan için önemli bir başarı olduğunu kaydetti.

Dış Haberler Servisi
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026886&title=dunya-medyasi-halk-guclu-destek-verdi

AB sonuçtan memnun


Anayasa değişikliği paketinin referandumda kabul edilmesi Avrupa Birliği'nde memnuniyetle karşılandı. Paketin, Türkiye'nin AB üyeliği yolunda bazı sorunlarına cevap teşkil edeceğini vurgulayan Genişleme Komiseri Füle, paketin ilave paketlerle desteklenmesi gerektiğini belirtti. AP Türkiye Raportörü Ruijten de Türk vatandaşlarını tebrik ederek, reform sürecinin hızlandırılmasını istedi.

Sürecin başından beri anayasa değişikliği paketini destekleyen Avrupa Birliği, "evet" oylarının önde çıkmasının ardından "memnuniyet" açıklamaları yaptı. İlk açıklama CHP'nin, aldığı hediyeler karşılığında anayasa paketini desteklediği ithamına maruz kalan Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten'den geldi. Oomen-Ruijten, yazılı açıklamasında sonuçtan duyduğu memnuniyeti ifade ettikten sonra, ombudsmanlık kurumu, askeri mahkemelerin yetkilerinin sınırlandırılması, toplu sözleşme hakkı gibi adımların "ileri hamleler" olduğuna dikkat çekti. Türk vatandaşlarını tebrik eden Oomen-Ruijten, reform sürecinin hızlandırılmasını istedi. Bilhassa Kürt ve Alevi vatandaşların hakları için adımlar atılması gerektiğine işaret eden Türkiye raportörü, iktidar ve muhalefetin yapıcı şekilde beraber çalışmalarını umduğunu kaydetti. Yüksek katılımın Türk vatandaşlarının reform arzusuna işaret ettiğini kaydeden Oomen-Ruijten, anayasa değişikliği paketinin ülkenin modernleşmesi için "ilk adım"ı oluşturduğunun altını çizdi.

FÜLE: yeni paketlerle desteklenmeli

AB Komisyonu genişleme komiseri Stefan Füle de yazılı bir açıklama yaparak, sonuçtan memnun olduğunu vurguladı. Sürecin başlangıcından beri paketin doğru yönde atılmış bir adım olduğunu vurguladıklarını hatırlatan genişleme komiseri, kabul edilen paketin Türkiye'nin AB üyeliği yolunda bazı sorunlara cevap teşkil edeceğini vurguladı. Paketin etkisinin anlaşılması için uygulamayı çok yakından takip edeceklerine işaret eden Füle, hükümeti paketi uygularken şeffaf ve diyalog yanlısı olmaya çağırdı. Kabul edilen paketin ifade hürriyeti ve dini hürriyetler alanında ilave paketlerle desteklenmesi gerektiğini kaydeden Füle, yeni bir anayasanın elzem olduğunu kaydetti. Füle, yeni anayasa çalışmalarının mümkün olan en geniş mutabakatla yapılması çağrısında bulundu.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026885&title=ab-sonuctan-memnun


Halk oylamasının yankıları Amerikan basınında


Anayasa değişikliğiyle ilgili halk oylamasının sonuçları ABD basınında ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın zaferi'' olarak yorumlandı.

CNN'in internet sitesinde yer alan haberinde, ''referandumun Başbakan Erdoğan ve AK Parti için ses getiren bir zafer'' olduğu belirtildi.

Anayasa değişikliğinin kadın, çocuk, yaşlı ve engellilere yönelik düzenlemeler getirdiğini ancak en tartışmalı bölümünün yargı sisteminde yapılan değişiklik olduğu ifade edilen haberde, Başbakan Erdoğan'ın bir danışmanının CNN'e ''değişikliğin yargının kast sistemini kıracağını'' söylediği kaydedildi.

Başbakan Erdoğan'ın anayasa değişikliğinin daha çok özgürlük ve demokrasi getireceğini belirttiğini ancak karşıt görüşlerin de ''bu düzenlemelerin Türkiye'nin laik sisteminin altını kazacağı ve Başbakan Erdoğan'a yargının üzerinde çok fazla güç vererek onu modern zamanların sultanı haline getireceği'' yönünde olduğu bildirilen haberde ''referandumla AK Parti iktidara geldiğinden bu yana sürekli çatışan Başbakan Erdoğan'ın İslami kökenli partisi ile Türkiye'nin laik kurumlarının da tekrar karşı karşıya geldiği'' belirtildi.

Los Angeles Times'da Borzou Daragahi imzalı yazıda da referandumla Başbakan Erdoğan'ın büyük bir zafer kazandığı ifade edildi. Yazıda, referandum sonuçlarının Erdoğan için gelecek yılki seçime yönelik itici güç olacağı yorumunda bulunuldu.

Washington Post'un internet sitesindeki haberinde de ''referandumdan 'evet' oyu çıkmasıyla Türk halkının askeri dönemin kanunlarını reddettiği'' belirtildi.

Halk oylamasının sonucunu internet sitelerinde ilk sayfadan veren NYT ve WSJ gazeteleri, İstanbul mahreçli haberlerinde, resmi olmayan sonuçlara göre Türklerin anayasa reform paketini büyük farkla kabul ettiklerini ve bunun AK Parti hükümetine büyük destek sağladığını duyurdu.

NYT, seçimin hükümet açısından büyük bir zafer olduğunu, pek çok seçmen ve siyasetçi tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti için bir anlamda güven oylaması olarak görüldüğünü yazdı.

Gazete, halk oylamasını değerlendiren analistlerin ''halk oylamasının sonucunun hükümetin gelecek yılki seçimleri kazanma ihtimalini güçlendireceğini ancak aynı zamanda derin şekilde kutuplaşmış ülkedeki keskin ideolojik bölünmeleri daha da güçlendireceğini'' düşündüklerini kaydetti. NYT, ''Batılı diplomatlar, halk oylaması sonucunun Başbakan Erdoğan'ın iddialı dış politikasını da teşvik edeceğini belirtiyorlar'' diye yazdı.

WSJ de haberinde, halk oylamasının sonucunun Başbakan Erdoğan'ın ''inandırıcı şekilde'' kazandığını gösterdiğini, kamuoyu yoklamalarının aksine sonucun az farkla değil büyük farkla ''evet'' olduğunu bildirdi. Haberde, ABD Başkanı Barack Obama'nın Başbakan Erdoğan'ı telefonla arayarak halk oylamasına yüksek katılım oranının Türk demokrasisinin ne derece canlı olduğunu gösterdiğini söylediği belirtildi.

Ekonomistler ve iş adamlarının görüşlerine de yer verilen haberde, gelecek yılki seçimlerde hükümetin tek parti olarak başa gelmesi yönünde işaretler arayan yatırımcıların Başbakan Erdoğan'a verilen bu açık desteği memnuniyetle karşılamalarının beklendiği ifade edildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026962&title=halk-oylamasinin-yankilari-amerikan-basininda


Ülkücü vicdan 'evet' dedi


Ülkücüler 'evet' oyu ile 12 Eylül'de gördükleri 'insanlık dışı' işkencelerin rövanşını aldı. MHP'nin 'hayır' kampanyasına rağmen ülkücü oyların yoğun olduğu illerde seçmenlerin darbe anayasasının değişmesine evet dediği görüldü. Bahçeli'nin memleketi Osmaniye de 'evet' dedi.

Referandumun kesin olmayan sonuçlarına göre 'evet' oyu yüzde 58, 'hayır' oyu ise yüzde 42 oranında çıktı. Bu tabloya göre, 'ülkücü vicdan' referandumda 'evet' oyu kullandı. Ülkücülerin 'evet' oyu kullanması için aslında birçok sebep peşi peşine sıralanabilir. Bunların başında, ülkücülerin 12 Eylül'de gördükleri 'insanlık dışı işkenceyle hesaplaşması' geliyor. Ayrıca paketteki hiçbir maddeyi, ülke ve partilerinin aleyhine de görmediler. Ancak asıl ayrışma noktası, ülkücü vicdanın 'sistemi' oylarken, parti yönetiminin referandumu 'AK Parti muhalifliği' olarak görmesinde yaşandı. Ayrışma da zaten bu noktada derinleşti.

Referandum sonuçları da 'tavan' ile 'ülkücü vicdan' arasındaki 'ayrışmayı' net bir şekilde ortaya koyuyor. 29 Mart 2009'da yapılan yerel seçimde, MHP'nin en yüksek oy aldığı illerin başında Bahçeli'nin memleketi Osmaniye (% 48,8) ve sırasıyla Kastamonu (% 49,03) ile Çankırı (% 44,05) geliyor. Referandumda, çıkan 'evet' oyları ise çok farklı bir tabloyu önümüze koyuyor. Osmaniye'de 'evet' oyları yüzde 53'e, Kastamonu'da yüzde 62,57'ye, Çankırı'da ise yüzde 77,43'e yükseliyor. Bu sonuca göre, ülkücü vicdanın 'evet' yönünde oy kullandığı da tescillenmiş oluyor. Bu durumu ortaya koyan belki de en belirgin gösterge, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin doğup büyüdüğü ilçe Bahçe'den geldi. Çünkü, referandumda Bahçe'den çıkan sonuç oldukça düşündürücüydü... Zira, Bahçeli'nin hemşehrileri, yüzde 67,81 'evet', yüzde 32,19 'hayır' dedi. Oysa MHP, 29 Mart seçimlerinde Osmaniye'nin Bahçe merkez ilçesinde 48,79 oy almıştı. Referandumun neticesi, MHP'nin 29 Mart seçimlerinde aldığı oyun çok çok altında kaldığını gösteriyor. Bir başka örnek ise Ankara'dan. Başkent'te, 'hayır cephesi'nin toplam oyu; MHP (26,9), CHP (31,5) ve DP (0,26), toplam 58,66. Buna karşın referandumda çıkan 'hayır' oyu yüzde 45.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara Anıttepe İlköğretim Okulu'nda oyunu kullandıktan sonra parti genel merkezine geçti. Sandıkların açılmaya başlamasıyla MHP'de moraller bozuldu. İlk saatlerde kimsenin ağzını bıçak açmadı. Bahçeli, daha sonra yaptığı yazılı açıklamada, bir yandan referandum sonuçlarına herkesin saygı duymasını isterken, diğer yandan karanlık bir tablo çıkarttı. Türk milleti tarafından kabul edilen değişikliği, 'karanlık bir döneme girildi' şeklinde yorumladı ve erken seçime gidilmesini istedi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026926&title=haber-izlenim-ulkucu-vicdan-evet-dedi


Boykot sınırlı kaldı, doğuda rekor oranda 'evet' çıktı


Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Kürt sorununa kaynaklık eden 12 Eylül anayasasına en büyük darbenin indirileceği gün sandığa gitmeyerek tarihi sınavda başarısız oldu.

Bugüne kadar barış ve demokrasi mücadelesi verdiğini savunan BDP'li siyasetçiler, bu konularda büyük kazanımlar içeren 26 maddelik değişikliğe, "İçinde Kürtler yok" gerekçesiyle karşı çıktı. Seçmenine 'sandığa gitmeyin' baskısı yapan parti, siyasi mücadelesinde inandırıcılığını kaybetmiş olacak ki bu konuda istediği başarıyı tam anlamıyla sağlayamadı.

Diyarbakır'da 2007 Cumhurbaşkanlığı referandumunda katılım oranı yüzde 53'lerde kalmıştı. Bu oran, yapılan tüm baskılara rağmen dün de yüzde 36 olarak gerçekleşti. Doğu ve Güneydoğu'da çıkan evet oyları, pakete destek veren partilerin son seçimlerde aldıkları toplam oy oranını ciddi oranda aştı. 2007 seçimlerinde 'evet'çi partiler Diyarbakır'da 195 bin oy alırken, dünkü referandumdan 300 binin üzerinde 'evet' oyu çıktı. Bu da BDP'nin boykot baskısına boyun eğmeyen on binlerce partilinin sandığa giderek anayasa paketinden yana oy kullandığını ortaya koydu.

Yine Tunceli'de 2007'de yüzde 62 olan katılım oranı dün yüzde 66'ya ulaştı. Van'da yüzde 44 oranında katılım sağlandı.

Halkın 'evet' dediği anayasa değişikliği geçen yıl yapılmış olsaydı, bugün Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk siyasi yasaklı olmayacak, milletvekili görevlerini sürdürecekti. Daha önceki yıllarda yapılmış olsa, on binlerce vatandaş haksız yere fişlenmeyecek, yurtdışına çıkma hakkından mahrum kalmayacak, askeri mahkemelerde yargılanamayacaktı. 12 Eylül'ün failleri yargılanacak; teröre ve Kürt sorununa kaynaklık eden yapı ortadan kaldırılacaktı. BDP ise yıllardır mücadelesini verdiği bu değişikliklere hem TBMM görüşmeleri sırasında hem de referandum sürecinde karşı çıktı. Ancak BDP'nin baskısından yılmayan, barış ve demokrasi özlemi içindeki milyonlarca Kürt kökenli vatandaşın da desteğiyle bu yöndeki düzenlemeler Anayasa'ya girdi.

Demokratik siyaset iddiasına karşılık illegal yapılanmaların yönlendirmelerine maruz kalan BDP, demokratikleşme sandığını boykot ederek yapmaya çalıştığı güç gösterisi çabasında başarılı olamadı. BDP'nin kendi tabanını dahi boykot konusunda ikna edememesi, partinin yeni süreçte ciddi bir özeleştiri yapmasını gerektirecek. Kürt sorununu demokratik yollarla çözme yerine, terör örgütü PKK'nın sözcüsü konumuna geldiği eleştirilerine maruz kalan BDP, referandum tavrı nedeniyle uzun vadede de sıkıntı yaşayacak.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026923&title=haber-analiz-boykot-sinirli-kaldi-doguda-rekor-oranda-evet-cikti


Kılıçdaroğlu 'hayır' diyemedi


Referandum sandığından umduğunu bulamayan CHP, dün sabah saatlerinden itibaren 'Kemal Kılıçdaroğlu krizi' yaşadı. Referandum sürecinde çeşitli gaflarıyla partisini zor durumda bırakan Kılıçdaroğlu, adres değişikliği beyanında bulunmadığı için oy kullanamadı ve partilileri hayal kırıklığına uğrattı. Oysa Zaman, Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayacağını haftalar önce duyurmuş ancak CHP sözcüleri tarafından 'masa başı habercilik' yapmakla suçlanmıştı.

Moral bozukluğu nedeniyle Kılıçdaroğlu dün gün boyu ortalıklarda görünmedi. Sevgi Kılıçdaroğlu, Ankara'da tek başına oy kullanmak zorunda kalırken eşinin İstanbul'da olduğunu belirtti. Ancak İl Başkanı Berhan Şimşek bile Genel Başkan'ın nerede olduğunu bilmediklerini söyledi. Saatler 17.00'yi geçip Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayacağı kesinleştiğinde ise partiden bir açıklama yapıldı. Kılıçdaroğlu'nun son yerel seçimlerde İstanbul'da oy kullandığı belirtilen açıklamada, Emniyet'in bir tutanakla Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'daki adresten ayrıldığı yönünde işlem yaptığı ve isminin sandık seçmen listesinden çıkarılmasına neden olduğu savunuldu. CHP'de Genel Başkan'ın oy kullanamaması nedeniyle yaşanan moral bozukluğu, referandum sonuçlarının açıklanmaya başlanmasının ardından had safhaya vardı. Sessizliğin hakim olduğu koridorlarda sadece gazeteciler boy gösterdi. Kılıçdaroğlu'nun nerede olduğuna ilişkin çelişkili açıklamalar yapıldı. Sav, "Genel Başkan'ımız evde dinleniyor." derken, bazı parti yöneticileri de İstanbul'da olduğunu söyledi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026913&title=zaman-bir-ay-once-yazmisti-kilicdaroglu-hayir-diyemedi

Avukat

Şu ana kadar yüzde 99,9 oranında açılan sandıklara göre en yüksek oranda "EVET" diyen ilk on il şöyle:

Ağrı % 95.80
Bingöl % 95.30
Siirt % 95.20
Batman % 94.70
Van % 94.50
Şanlıurfa % 94.40
Hakkari % 94.30
Diyarbakır % 94.10
Mardin % 93.50
Bitlis % 93.00

En yüksek oranda "HAYIR" diyen ilk on il ise şöyle:

Tunceli % 80.80
Kırklareli % 74.20
Edirne % 73.50
Muğla % 68.90
Tekirdağ % 65.40
Aydın % 64.10
İzmir % 63.20
Mersin % 62.80
Çanakkale % 59.80
Antalya % 56.70

http://www.haber7.com/haber/20100913/Referandumda-EVET-ve-HAYIR-rekoru-kiran-iller.php

kilimanjaro

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan'ın referandumda 'evet' oyu kullanan yüzde 58'lik kesimi ihanetle suçlaması tepki topladı.

Eski Danıştay Başsavcısı Çölaşan, önceki gün ADD Hatay Şubesi tarafından düzenlenen "Türkiye nereye gidiyor" konulu panalde, vatandaşları, 'bilinçli oy kullanan' ve 'kullanmayanlar' olarak ikiye ayırmıştı. Çölaşan, "O oylar bilinçli ise ne ala. Bilinçli olmayan, yani yüzde 42'lik dilimin dışında olan oylar bana göre, gaflet, delalet ve ihanet içindedirler" demişti.

Zaman'da yer alan habere göre Eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Çölaşan'ın açıklamalarına, "Bu sözleri sarf eden halk oylamasının anlamını bilmiyor demektir." tepkisi verdi. "Referandum son derece demokratik bir hak." diyen Sayman, "Böyle bir demokratik hakkın kullanımında kendi düşüncesinden farklı olarak oy kullananları bu şekilde nitelendirmek bir kalıba, bir çekmeceye koymak en azından demokrasiden hiçbir şey anlamadığını gösterir. Halk oylamasının anlamını bilmiyor demektir. Oyunu belirli bir yönde kullananlara sarf edilen o sözler demokrasiden hiç nasibini almamış olmayı ifade eder." şeklinde konuştu.

Tansel Çölaşan, geçmişte de tepki çeken açıklamalarda bulunmuştu. Çölaşan, Danıştay saldırısının ardından da saldırgan Alparslan Arslan'ın "Allahü Ekber" diyerek ateş ettiğini öne sürmüştü. Bu iddia, bizzat saldırıya uğrayan Danıştay üyeleri tarafından yalanlanmıştı. Çölaşan, 27 Mayısdarbesini öven cümleleriyle de tepki toplamıştı. 2008 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Ankara Barosu tarafından düzenlenen sempozyumda konuşan Çölaşan, 27 Mayıs'ın 'darbe' değil 'devrim' olduğunu savunmuş ve Menderes'in asılmasının doğru olduğunu ileri sürmüştü.

http://www.cafesiyaset.com/haber/20100920/Colasana-tepkiler-cig-gibi-buyuyor.php

Tansel Çölaşan 'ihanet'te indirime gitti


Referandumda 'evet' oyu kullanan yüzde 58'lik kesimi ihanetle suçlaması üzerine tepki çeken Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan, kendisini ilginç bir şekilde savundu.

Habertürk TV'de açıklamalarda bulunan Çölaşan, referandumda evet diyenlerin tamamının ihanet içinde olduğunu söylemenin imkansız olduğunu, ancak Türkiye'de yüzde 15'lik bir kesimin hıyanet içinde olduğunu iddia etti.

Danıştay saldırısından 4 yıl sonra kendini savundu

Tansel Çölaşan, 17 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleştirilen Danıştay saldırısına ilişkin açıklamalarda da bulundu. Dönemin Danıştay başkan vekilliği görevini yürüten Çölaşan, saldırının ardından "Saldırgan tekbir getirdi, 'Allah'ın askeriyiz' dedi." şeklinde iddialarda bulunmuş, ancak bu sözlerinin yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Çölaşan, Habertürk'te ise kendisini savundu. Bu açıklamayı, polisin kendisine verdiği bilgiye dayanarak yaptığını ileri sürdü.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1030143&title=tansel-colasan-ihanette-indirime-gitti
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.