Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1001
Dava dosyasını incelemeden bu konularla ilgili bir yorumda bulunmak eksik ve yanıltıcı olacaktır. Davanızı bir avukat eliyle takip ettirmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#1002
Merhabalar. Çeklerde altı aylık zamanaşımı süresi vardır. Şayet bu süre geçmediyse, yeniden icra takibi yaparak kalan kısmın tahsilini isteyebilirsiniz. Ancak bu durumda karşı taraf ilk icra takibinin fazlaya dair haklar saklı tutulmadan yapıldığını ve bu çeke ilişkin tüm alacakların ilk icra takibi neticesinde tahsil edildiğini belirterek itirazda bulunma yoluna gidebilir. Keza çek bakiye alacak yönünden zamanaşımına maruz kaldıysa, bu durumda yapacağınız icra takibine karşı zamanaşımı savunmasıyla da itiraz edilebilecektir. Son olarak hiç ibraz edilmemiş yahut zamanaşımına maruz kalmış bir çek için sebepsiz iktisap hükümleri çerçevesinde icra takibi yapmanın da mümkün olduğunu belirtmek isterim. Aşağıda bu konuyla ilgili emsal bir Yargıtay kararı bulunuyor. Avukatınız konuyu en sağlıklı şekilde değerlendirecek ve gerekli işlemleri takip edecektir. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

E:2002/12758
K:2003/5265
T:22.05.2003

6762 s. Yasa m. 644
818 s. Yasa m. 60

   Taraflar arasında görülen davada Konya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.06.2002 tarih ve 2002/41 - 2002/909 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Hüseyin Ulus tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
   KARAR : Davacı vekili, davalının keşide ettiği çekin karşılığının çıkmadığını ve başlattıkları takibe haksız yere itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
   Davalı vekili, zamanaşımının dolduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
   Mahkemece toplanan delillere gore, sebepsiz zenginleşme zamanaşımı suresinin geçtigi gerekcesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
   Kararı, davacı vekili temyiz etmistir.
   Dava, sebepsız zenginleşme nedenine dayalı takibe itirazın istemine ilişkindir.
   Takibe konu çekin zamanaşımı nedeniyle çek vasfını 10.10.2000 tarihinde kaybettiği, bundan sonra TTK'nun 644. maddesinde öngorülen sebepsiz iktisap nedeniyle tahsil istemine dair icra takibinin bir yıllık süre içinde 13.7.2001 tarihinde başlatıldığı ve takibe itiraz nedeniyle icra takibinin durmasından itibaren bir yıllık sure içinde de eldekı davanın açıldıgı anlaşılmaktadır. Acıklanan bu durum karsısında davanın süresinde açıldığı gözetilerek, zamanaşımı defi'nin reddine karar verilerek işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
   SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#1003
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesi gayet açık. Muhtemelen aşağıdaki maddeyi dikkatli bir şekilde baştan sona okuduğunuzda tüm sorularınıza cevap bulmuş olacaksınız. Şayet ceza alırsanız ve fakat cezanız bir yıldan fazla olmazsa, hakimin takdirine göre bu ceza para cezasına çevrilebilecektir. Zira Türk Ceza Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, "Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezası" olarak adlandırılır ve 50. madde uyarınca da kısa süreli hapis cezaları, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adlî para cezasına çevrilebilir. Kolay gelsin...

     Görevi kötüye kullanma
   
    Madde 257 - (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
    (3) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
#1004
Alıntı Yapvefat eden kişi kendi evinde kalmayı tercih ettiği için evinde tüm ihtiyaçları karşılandı. bu komşuları tarafından da biliniyor. yüzlerce şahit var.

Eğer siz belirttiğiniz şekilde bakım borcunuzu yerine getirmişseniz ve bu hususu ispatlamak anlamında da bir sıkıntı yaşamayacaksanız, bu durumda dava lehinize neticelenecektir. Sizin şu aşamada yapmanız gereken şey, avukatınızın yönlendirmelerine uymaktan ibarettir. Avukatınız gerektiği şekilde davayı takip edecektir. Kolay gelsin...
#1005
Şırnak'ta 1989'da dönemin istihbarat komutanı Arif Doğan'ın emriyle kurşuna dizildiği iddia edilen 3 köylüyle ilgili soruşturma AİHM'ye taşındı. Mahkeme "22 yıldır neden soruşturma açmadınız, JİTEM'i neden araştırmadınız?" diye Türkiye'den savunma istedi.

Şırnak'ta, dönemin JİTEM komutanı Arif Doğan'ın emriyle kurşuna dizildiği iddia edilen 3 köylüyle ilgili soruşturma AİHM'ye taşındı. AİHM, Türkiye'den, "Suçlanan askerler hakkında 22 yıldır neden soruşturma açmadınız, JİTEM'i neden araştırmadınız?" diye savunma istedi. İddiaya göre; Şırnak'ın İdil ilçesinde, 1989'un eylül ayında, özel otomobilleriyle seyir halinde olan Hasan Utanç, Hasan Caner ve Tahsin Sevim JİTEM elemanlarınca durdurulup sorgulandı. Elleri ve gözleri bağlanan 3 köylünün cesedi, 2 gün sonra bir köy muhtarının ihbarı sonucu yol kenarında bulundu. Her üçünün de başlarından vurularak infaz edildiği belirlendi. Soruşturmayı yürüten dönemin İdil Cumhuriyet Savcılığı, dönemin Silopi İstihbarat Grup Komutanı Albay Arif Doğan, jandarma subayları Sinan Yaşar, Şaban Bayram ve Ahmet Cem Ersever'in de olayın faili olarak geçtiği bir fezleke hazırlayarak dönemin Diyarbakır DGM Başsavcılığı'na gönderdi. DGM Başsavcılığı, olaydan 10 yıl sonra, 1999'da, 14 PKK itirafçısı hakkında dava açtı. Tetikçilere emir ve talimat verdikleri ileri sürülen Arif Doğan, Ahmet Cem Ersever, Şaban Bayram ve Sinan Yaşar hakkında da dava açılması için Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğinden soruşturma izni istendi. Genelkurmay, adı geçen askerlerle ilgili soruşturma yaptıklarını belirterek izin vermedi.

DAVA NEDEN UZADI?
Ölenlerin yakınlarının avukatı Tahir Elçi, geçen yıl, emekli Albay Arif Doğan'ın Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından İstanbul'daki Özel Yetkili Savcılığa başvurdu. Elçi, ölümlerden sorumlu olduğu gerekçesiyle Doğan hakkında suç duyurusunda bulundu. Elçi aynı anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) de başvurarak, etkin soruşturma yapılmadığını öne sürdü. Dosyayı inceleyen AİHM, davayı öncelikli olarak gündeme aldı, Dışişleri Bakanlığı'ndan ayrıntılı bir savunma istedi. AİHM'nin bakanlığa gönderdiği yazıda, faillerin bugüne kadar neden açığa çıkarılmadığı, Jİ- TEM olarak bilinen hukuk dışı bir yapıdan söz edilmesine rağmen neden üzerine gidilmediği, adı geçen askerler hakkında neden soruşturma yürütülmediği soruldu. Mahkeme, Genelkurmay'ın 'Biz de soruşturuyoruz' yanıtına rağmen, adı geçen asker kişiler hakkında neden hukuksal bir sürecin başlatılmadığı sorusuna cevap istendi. 14 itirafçının yargılandığı davanın neden yıllarca mahkemeler arasında dolaştığına, dava sürecinin ne amaçla bu kadar uzatıldığına dair bilgilerin de kendilerine verilmesini talep etti.

EK SÜRE ALINDI
AİHM; olayın üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen bugüne kadar neden etkili bir soruşturma yürütülmediğini, Türkiye'nin de taraf olduğu AİHS'nin 2. maddesindeki yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğini, hukuk dışı faaliyetleriyle anılan JİTEM adlı birimin açığa çıkarılması için yeterince soruşturma yapılıp yapılmadığını sordu. Mahkeme, en geç 24 Mart'a kadar Dışişleri Bakanlığı'nca kendilerine savunma verilmesini istedi. Dışişleri Bakanlığı da mahkemenin istediği bilgileri hazırlamak için dava süreçlerine ilişkin tüm bilgi ve belgeleri ilgili mahkemelerden talep etti. Ancak 24 Mart'a kadar savunma dosyası tamamlanamadı. Türkiye, savunma hazırlamak için 1 aylık ek süre talep etti. Savunmanın bu süre içinde gönderilmesi bekleniyor. Elçi'nin İstanbul'daki özel yetkili savcılığa yaptığı başvurusunun gönderildiği Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı ise, ölen Ahmet Cem Ersever dışındaki diğer 3 asker hakkında soruşturma başlattı.

ÖZGÜR CEBE - SABAH
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/04/06/aihmden-jitem-sorgusu
#1006
CİHAN

Sağlık Bakanlığı'nın, hastanın önündeki özel muayene ve bıçak parasını ortadan kaldırmak için çıkardığı 'Tam Gün Yasası' Danıştay'a takıldı.

Sağlık Bakanlığı'nın 'Tam Gün Yasası' ile ilgili işleminin 'Kamuda görevli hekimlerin muayenehane açamayacaklarına' ilişkin bölümünü iptal eden Danıştay 5. Dairesi, 'Kamuda görevli hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığına' ilişkin bölümünün iptal istemini ise reddetti.

Daha önce üniversitedeki hekimlerin hem muayene hem de hastanede çalışabileceğine ilişkin verilen kararın ardından, şimdi de Danıştay, devlet hastanelerindeki doktorların özel muayene açabileceklerini kararlaştırdı. Yargı kararlarıyla hastaların yaşadığı "önce muayenehaneme gel sonra ameliyat ol" sıkıntısının devam etmesinden endişe ediliyor.

Sağlıkta dönüşüm programının en önemli ayağı olan hekimlerin tam gün çalışma uygulaması 'kadük' kaldı. Meclis'ten geçmesinin ardından tabip odalarının ve üniversitedeki hocaların tepkisini toplayan yasa, vatandaş lehine olmaktan çıktı.

Hekimlerin, sadece hastanede hastasına vakit ayırmasını öngören düzenleme, iki kez yargı müdahalesi ardından doktorlar özel muayene açmaya devam edecek. Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde çalışan hekimlerin yüzde 96'sı muayenehanesini kapatıp hastanelere dönmüş iken oranın eskiye dönmesinden korkuluyor.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı, Danıştay'a başvurarak, Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde 16.7.2010 tarihinde yayımlanan "Tam Gün Kanunu ile İlgili Basın Açıklaması" ile 5947 sayılı yasa ve bu yasa hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına göre, üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığı ve bu uygulamanın 30 Temmuz 2010 tarihinden itibaren başlayacağının duyurulmasına ilişkin işlemin iptalini istemişti.

Danıştay 5. Dairesi, "Dava konusu işlemdeki Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararından sonra, üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan doktorların 'muayenehane açmalarının mümkün olmadığı'na ilişkin tespitin hukuka uygun olmadığı; buna karşın, kamuda çalışan hekimlerin aynı zamanda 'özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığı'na ilişkin tespitin ise 1219 sayılı kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasındaki kısıtlama nedeniyle hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin, kamuda görevli hekimlerin muayenehane açamayacaklarına ilişkin bölümünün iptaline, davanın, kamuda görevli hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığına ilişkin bölümünün iptali istemine ilişkin kısmının ise reddine" karar verildiğini açıkladı.

Davayla ilgili ilk incelemesini yapan Danıştay Nöbetçi 5. Dairesi, işlemin yürütmesini durdurmuştu. Davalı Sağlık Bakanlığı ise bu karara itiraz ederek, kararın kaldırılmasını istemişti. İtirazı görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Sağlık Bakanlığı'nın itirazını kabul etmiş ve üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açamayacakları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışamayacaklarına ilişkin işlemi, hukuka uygun bulmuştu.

"YENİ DÜZENLEMEYE İHTİYAÇ VAR"

Türk Sağlık Sen Başkanı Önder Kahveci, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın kararının ardından Tam Gün Yasası'nda yaşanan karmaşanın ortadan kaldırılması için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Kahveci, "Danıştay, hangi gerekçeye dayanarak buna karar verdi bilmiyorum. Bana göre kanun arap saçına döndü. Orasından burasından mahkemenin kararlarıyla durdu. Sağlık Bakanlığı'nın yeni bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç var. Meslek örgütlerinin görüşleri alınarak bu yeniden çıkarılmalı. Bu şekilde devam ederse hem hastane ortamındaki çalışma barışını zedeleyecek, sağlık hizmetlerinin aksamasına sebebiyet verecek. Yeniden sağlıklı düzenleme gerekiyor." değerlendirmesi yaptı.

Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerdeki hekimlerin yüzde 96'sının zaten muayenehanesini döner sermaye gerekçesiyle kapattığını vurgulayan Kahveci, yeniden muayene açma ihtimalinin az olduğunu belirtti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1118418&title=danistay-tam-gun-yasasini-iptal-etti


Sağlık Bakanlığı, Danıştay'ın kararını temyize götürüyor

Sağlık Bakanlığı, Danıştay'ın Tam Gün Yasası'yla ilgili verdiği karara itiraz edecek.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, Danıştay Beşinci Dairesi'nin kararına göre, kamuda görevli hekimler muayenehane işletebileceği belirtildi. Hekimlerin, özel sağlık kuruluşlarında çalışamayacaklarına vurgu yapıldı. Kararın, 'muayenehane işletilebileceği'ne ilişkin kısmına karşı, Bakanlıkça Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz başvurusu yapılacağı dile getirildi.

İdari Dava Daireleri Kurulu'nca temyiz başvurusu hakkında verilecek karara kadar, Beşinci Daire kararına göre uygulama yapılacağı vurgulandı.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1118564&title=saglik-bakanligi-danistayin-kararini-temyize-goturuyor
#1007
METİN ARSLAN

12 Eylül darbesinin yargılanması için düğmeye basıldı. Geçici 15. maddenin referandumla Anayasa'dan çıkarılması üzerine yapılan suç duyurularını tasnif eden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Savcı Murat Demir'i darbe soruşturmasını yürütmek üzere görevlendirdi.Darbecilere dokunulmazlık zırhı getiren geçici 15. maddenin referandumda Anayasa'dan çıkarılmasından sonra 12 Eylül darbesinin yargılanmasına yönelik önemli bir adım atıldı. Ankara Başsavcılığı, darbe soruşturmanın Başsavcı Vekili Şadan Sakınan'ın koordinesinde, Savcı Murat Demir tarafından yürütülmesine karar verdi. Başsavcılık, UYAP üzerinden yaptığı 2010/605 dosya numaralı görevlendirme evrakını Demir'e havale etti. Savcı Demir'in, binin üzerindeki suç duyurusu evrakını inceledikten sonra, şüphelileri ifadeye çağıracağı belirtiliyor. İddianame düzenlenmesi halinde, dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyeleri hakkında Ankara Ağır Ceza Mah-kemesi'nde dava açılması bekleniyor.

Savcı Murat Demir'in görevlendirilmesiyle, 12 Eylül darbesinin görev suçu olduğu ve iddianamenin Yargıtay cumhuriyet başsavcısı tarafından hazırlanacağı söylentisinin doğru olmadığı anlaşıldı. Demir'in incelemelerinin ardından dönemin MGK üyelerinden hayatta kalanlar ve diğer sorumlular hakkında iddianame düzenlenmesi halinde davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılması bekleniyor.

Soruşturma için görevlendirilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, uzun yıllar adalet müfettişi ve başmüfettişi olarak görev yaptı. HSYK'nın 6 Ocak 2011 tarihli kararnamesiyle Ankara cumhuriyet savcılığına getirilen Demir, memur suçları savcısı oldu. Demir'in hazırlayacağı iddianameye ve soruşturma işlemlerine 'olur' verecek olan Başsavcı Vekili Şadan Sakınan ise KPSS'de kopya, YGS'de şifre iddialarına yönelik soruşturmalara bakıyor. Sakınan, daha önce de sahte çürük raporu soruşturmasını yürütmüştü.

Sivil toplum örgütlerinin özel yetkili başsavcı vekilliğine yaptığı suç duyuruları hakkında daha önce görevsizlik kararı verilmişti. 27 Eylül 2010 tarihli görevsizlik kararı o günlerde Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan Hamza Keleş'in imzasını taşıyordu. Keleş, görevsizlik kararında, Evren ve arkadaşlarına isnat edilen Anayasa'yı ihlal suçlarına ilişkin davalara, kapatılan DGM'lerin baktığını, ancak suçun gerçekleştiği 1980-1983 arasında DGM'lerin henüz kurulmadığına dikkat çekmişti. 12 Eylül dosyası görevsizlik kararıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Keleş'in özel yetkileri ise geçtiğimiz günlerde HSYK tarafından alınmıştı.

Hayatta olan emekli üç general yargılanabilir

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda toplanan suç duyurularında, Milli Güvenlik Konseyi'nin hayatta kalan üyelerinin yargılanması talep ediliyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, emekli Orgamiral Nejat Tümer ve emekli orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın TCK'nın 147. maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men edenlerle bunları teşvik etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle yargılanması isteniyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1118244&title=savci-belirlendi-12-eylul-darbesi-mahkeme-yolunda
#1008
Merhabalar.

Alıntı Yapev şu an boş tüm su elektirik ve kalorifer tertibatıda ana vanalarından ve şalterlerinden kapalı. hiç bir gideri yok. bu yıl 25 tl olan aidatı 50 tl kaloriferci ücreti diyerek benden almak istiyorlar.yakmadığım kullanmadıgım bir yakacağın aidatını vermek hukuk olamaz

Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesi gereğince (madde aşağıdadır) maalesef kullanmasanız da yakıt ve aidat giderlerinin payınıza düşen kısmını ödemeniz gerekecektir. Kolay gelsin...

    III - Anagayrimenkulün genel giderlerine katılma :
   
    Madde 20 – (Değişik birinci fıkra: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:
   
    a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;
   
    b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında;
   
    Katılmakla yükümlüdür.
   
    c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.
   
    (Değişik: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.
   
    Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan kişinin kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.
#1009
Merhabalar. Konuyla ilgili mevzuatımızdaki hükümler aşağıdadır. Bir anne/babanın çocuklarına bahsettiğiniz şekilde davranması elbette suç teşkil eder. Dolayısıyla suç duyurusunda bulunmanız halinde anne baba hakkında ceza davası açılacak ve yapılacak yargılama neticesinde de anne babaya bir yıla kadar hapis cezası verilecektir. Bu konuyla ilgili bulunduğunuz ilin barosuna giderek adli yardım hükümleri çerçevesinde ücretsiz hukuki destek alabilirsiniz. Allah yardımcınız olsun...

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun konuyla ilgili hükümleri:


     Kötü muamele
   
     Madde 232 - (1) Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
     (2) İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir.
   
     Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali
   
     Madde 233- (1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
     (2) Hamile olduğunu bildiği eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimseye, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
   
     (3) Velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

   

2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun konuyla ilgili maddeleri:

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
   
    Tespit, İnceleme ve Koruma
   
     Tespit ve inceleme:
   
     Madde 21 – Kurum, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç aile,çocuk,özürlü ve yaşlılar ile sosyal hizmetlere muhtaç diğer kişileri tespit ve incelemekle görevlidir.
   
     Bu kişilerin Kuruma duyurulmasında ve incelemeye ilişkin olarak Kurum ile işbirliğinde bulunulmasında mahalli mülki amirler, sağlık kuruluşları ve köy muhtarları ile genel kolluk kuvvetleri ve belediye zabıta memurları yükümlüdürler.

     Korunma kararı:
   
     Madde 22 – Korunmaya muhtaç çocukların reşit oluncaya kadar bu Kanun hükümlerine göre Kurumca kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri hususundaki gerekli tedbir kararı yetkili ve görevli mahkemece alınır. Bu karar için gerekli belgeler Kurumca düzenlenir ve ilgili mahkemeye gönderilir.
   
     Haklarında derhal korunma tedbiri alınmasında zorunluluk görülen çocuklar mahkeme kararı alınıncaya kadar, bu Kanuna göre kurulmuş kuruluşlarda veya aile yanında mahalli mülki amirin onayı alınmak suretiyle bakım altına alınır.
   
     Koruyucu aile:
   
     Madde 23 – Mahkemece korunma kararı alınan korunmaya muhtaç çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi bu Kanuna göre kurulmuş kuruluşlarda olduğu kadar Kurumun denetim ve gözetiminde bir "Koruyucu Aile" tarafından da yerine getirilebilir. Koruyucu aile, korunmaya muhtaç çocuğun bakımını ve yetiştirilmesini gönüllü olarak üstlenebileceği gibi Kurumca tespit edilecek ve ödenecek bir ücret karşılığında da yapabilir.
   
     Koruyucu ailelerin seçimine, çocukla ilgili sorumluluklarına, Kurumla olan ilişkilerine, hizmetin işleyişine ve aileye bu hizmeti karşılığı ödenecek ücrete ilişkin esaslar bir yönetmelikle düzenlenir.
   
     Korunma kararının süresi ve kaldırılması:
   
     Madde 24 – Korunma kararı genel olarak çocuk reşit olana kadar devam eder. Ancak bu karar, korunma kararına neden olan şartların ortadan kalkması halinde Kurum yetkililerinin önerisi üzerine mahkemece çocuk reşit olmadan önce kaldırılabileceği gibi reşit olduktan sonra da çocuğun rızası alınmak şartıyla devamı hususunda karar verilebilir. Reşit olduktan sonra korunma kararının devamı aşağıda belirtilen şartlara bağlıdır.
   
     a) 18 yaşını tamamlamış olan korunmaya muhtaç çocuklardan;
   
     1. Ortaöğrenime devam edenlerin 20 yaşına kadar,
   
     2. Yükseköğrenime devam edenlerin 25 yaşına kadar korunma kararları uzatılabilir.
   
     b) Öğrenime devam etmeyen 18 yaşını doldurmuş çocukların bir iş veya meslek sahibi edilerek kendi kendilerine yeterli olabilmelerinin sağlanması amacıyla 20 yaşına kadar korunma kararları uzatılabilir.
   
     Bunlardan korunma kararı kalkmış; ancak tek başına yaşamını sürdüremeyecek durumda bulunan kız çocukları, Kurumca himaye olunur. Bu çocukların emek karşılığı iaşe, ibate ve harçlıkları Kurumca karşılanmak kaydıyla Kurum hizmetlerinde çalışmaları da sağlanabilir.
   
     c) Bedensel,zihinsel ve ruhsal özürleri nedeniyle sürekli bakıma muhtaç durumda bulunan ve çalışmaktan aciz olan Çocukların korunma kararı uzatılır.
   
     Korunma kararı kalkan çocukların Kurumla ilişkilerinin devamı sağlanır. Bu çocuklara gerektiğinde imkanlar ölçüsünde Kurumca yardımcı olunur.
   
     Korunmaya muhtaç çocukların eğitim ve öğretimlerinin sağlanması veya meslek sahibi yapılmaları:
   
     Madde 25 – Okul çağındaki korunmaya muhtaç çocukların eğitim ve öğretimleri Milli Eğitim Bakanlığı ile diğer kamu kurumlarına ait okullarda gerçekleştirilir.
   
     Herhangi bir nedenle okula devam etme imkanı bulamayan çocuklar, kamu ve özel işyerlerinde ücret mukabilinde çalıştırılarak bir meslek sahibi yapılırlar. Bu şekilde çalıştırılan çocukların ücretlerinin yurt idarelerince tespit edilen miktarı kendilerine harçlık olarak verilir. Geri kalan miktar aybaşını takip eden on gün içinde milli bankalarda çocuk namıma açtırılan hesaba yatırılır. Çocuğun ücretinin başlama zamanı ve miktarı, yurt idaresi ile işveren arasında mahalli örf ve rayice göre tespit olunur. Bu konuya ilişkin hususlar bir yönetmelikle belirlenir.
   
     (Değişik: 30/5/1997 - KHK - 572/10 md.) Özel eğitim gerektiren korunmaya muhtaç çocukların eğitim ve öğretimleri Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel eğitim-öğretim kurumlarında sürdürülür. Korunmaya muhtaç özürlü çocukların eğitimleri Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte planlanır.
   
     Korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç sakat, yaşlı ve diğer kişilere ilişkin hususlar:
   
     Madde 26 – Korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç aile, özürlü, yaşlı ve diğer kişilerin tespiti, incelenmesi ve bunların sosyal hizmetlerden yararlandırılmasına ilişkin esaslar bir yönetmelikle düzenlenir.
   
     Cezai sorumluluk:
   
     Madde 27 – Bu Kanun kapsamına giren sosyal hizmet kuruluşlarında muhafaza ve bakımlarına terkedilen şahıslara karşı herhangi bir suç işleyen kuruluş görevlileri hakkında bu suç nedeniyle genel hükümlere göre verilecek muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalar ile para cezaları üçte bir oranında artırılarak hükmolunur.


5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun konuyla ilgili maddeleri:

    İKİNCİ BÖLÜM : KORUYUCU VE DESTEKLEYİCİ TEDBİRLER

    KORUYUCU VE DESTEKLEYİCİ TEDBİRLER

    Madde 5 - (1) Koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir. Bunlardan;

    a) Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye,

    b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine,

    c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine,

    d) Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan Maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına,

    e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya,

    Yönelik tedbirdir.

    (2) Hakkında, birinci fıkranın (e) bendinde tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin, talepleri hâlinde kimlikleri ve adresleri gizli tutulur.

    (3) Tehlike altında bulunmadığının tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya vasisinin ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi suretiyle tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması hâlinde; çocuk, bu kişilere teslim edilir. Bu fıkranın uygulanmasında, çocuk hakkında birinci fıkrada belirtilen tedbirlerden birisine de karar verilebilir.

    KURUMA BAŞVURU

    Madde 6 - (1) Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler çocuğun korunma altına alınması amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna başvurabilir.

    (2) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli araştırmayı derhâl yapar.

    KORUYUCU VE DESTEKLEYİCİ TEDBİR KARARI ALINMASI

    Madde 7 - (1) Çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı; çocuğun anası, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen çocuk hâkimi tarafından alınabilir.

    (2) Tedbir kararı verilmeden önce çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılabilir.

    (3) Tedbirin türü kararda gösterilir. Bir veya birden fazla tedbire karar verilebilir.

    (4) Hâkim, hakkında koruyucu ve destekleyici tedbire karar verdiği çocuğun denetim altına alınmasına da karar verebilir.

    (5) Hâkim, çocuğun gelişimini göz önünde bulundurarak koruyucu ve destekleyici tedbirin kaldırılmasına veya değiştirilmesine karar verebilir. Bu karar acele hâllerde, çocuğun bulunduğu yer hâkimi tarafından da verilebilir. Ancak bu durumda karar, önceki kararı alan hâkim veya mahkemeye bildirilir.

    (6) Tedbirin uygulanması, onsekiz yaşın doldurulmasıyla kendiliğinden sona erer. Ancak hâkim, eğitim ve öğrenimine devam edebilmesi için ve rızası alınmak suretiyle tedbirin uygulanmasına belli bir süre daha devam edilmesine karar verebilir.

    (7) Mahkeme, korunma ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir kararının yanında 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre velayet, vesayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında da karar vermeye yetkilidir.

    TEDBİRLERDE YETKİ

    Madde 8 - (1) Korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun menfaatleri bakımından kendisinin, ana, baba, vasisi veya birlikte yaşadığı kimselerin bulunduğu yerdeki çocuk hâkimince alınır.

    (2) Tedbir kararlarının uygulanması, kararı veren hâkim veya mahkemece en geç üçer aylık sürelerle incelettirilir.

    (3) Hâkim veya mahkeme; denetim memurları, çocuğun velisi, vasisi, bakım ve gözetimini üstlenen kimselerin, tedbir kararını yerine getiren kişi ve kuruluşun temsilcisi ile Cumhuriyet savcısının talebi üzerine veya re'sen çocuğa uygulanan tedbirin sonuçlarını inceleyerek kaldırabilir, süresini uzatabilir veya değiştirebilir.

    ACİL KORUNMA KARARI ALINMASI

    Madde 9 - (1) Derhâl korunma altına alınmasını gerektiren bir durumun varlığı hâlinde çocuk, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bakım ve gözetim altına alındıktan sonra acil korunma kararının alınması için Kurum tarafından çocuğun Kuruma geldiği tarihten itibaren en geç beş gün içinde çocuk hâkimine müracaat edilir. Hâkim tarafından, üç gün içinde talep hakkında karar verilir. Hâkim, çocuğun bulunduğu yerin gizli tutulmasına ve gerektiğinde kişisel ilişkinin tesisine karar verebilir.

    (2) Acil korunma kararı en fazla otuz günlük süre ile sınırlı olmak üzere verilebilir. Bu süre içinde Kurumca çocuk hakkında sosyal inceleme yapılır. Kurum, yaptığı inceleme sonucunda, tedbir kararı alınmasının gerekmediği sonucuna varırsa bu yöndeki görüşünü ve sağlayacağı hizmetleri hâkime bildirir. Çocuğun, ailesine teslim edilip edilmeyeceğine veya uygun görülen başkaca bir tedbire hâkim tarafından karar verilir.

    (3) Kurum, çocuk hakkında tedbir kararı alınması gerektiği sonucuna varırsa hâkimden koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verilmesini talep eder.

    BAKIM VE BARINMA KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ

    Madde 10 - (1) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından, kendisine intikal eden olaylarda gerekli önlemler derhâl alınarak çocuk, resmî veya özel kuruluşlara yerleştirilir.



4721 Sayılı Medeni Kanun'un konuyla ilgili hükümleri:

    C - ÇOCUĞUN KORUNMASI

    I. KORUMA ÖNLEMLERİ

    Madde 346 - Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hakim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.

    II. ÇOCUKLARIN YERLEŞTİRİLMESİ

    Madde 347 - Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa hakim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir.

    Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hakim aynı önlemleri alabilir.

    Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe karşılanır.

    Nafakaya ilişkin hükümler saklıdır.

    III. VELAYETİN KALDIRILMASI

    1. GENEL OLARAK

    Madde 348 - Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verir:

    1) (Değişik bend: 01/07/2005-5378 S.K./38.mad) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.

    2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.

    Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.

    Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.

    2. ANA VEYA BABANIN YENİDEN EVLENMESİ HALİNDE

    Madde 349 - Velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.

    3. VELAYETİN KALDIRILMASI HALİNDE ANA VE BABANIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

    Madde 350 - Velayetin kaldırılması halinde ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.

    Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu giderler Devletçe karşılanır.

    Nafakaya ilişkin hükümler saklıdır.
#1010
Merhabalar. 24.2.2011 Tarihinde yürürlüğe giren "Adalet Bakanlığına Ait Depo ve Garajlarda Muhafaza Edilen Mahcuz Mallar İçin Alınacak Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ"in 3. ve 4. maddesi sorularınıza cevap oluşturacak açıklıktadır:

Muhafaza ücretinin hesabı

             MADDE 3

    (1) Adalet Bakanlığının depo ve garajlarındaki mahcuz malın muhafaza ücreti, o malın satışa esas alınacak değeri üzerinden günlük binde bir olarak hesap edilir. Ancak yapılacak hesaplamalarda mahcuz malın hacmi iki metre küpün üzerinde ise belirlenecek ücretlere binde bir oranında ilave yapılabilir.

     (2) Bu yerlerde muhafaza edilen mahcuz motorlu araçlar için maktu olarak;

             a) İş makinelerinden 8,00 TL

             b) Otobüs ve kamyonlardan 5,75 TL

             c) Minibüs, midibüs ve kamyonetlerden 4,20 TL

             d) Diğer binek ve yük vasıtalarından 3,10 TL

             günlük ücret alınır.

     (3) Ancak, altı aydan sonraki muhafaza süresi için bu ücretler 1/2 oranında uygulanır.

     (4) Ücretin hesabında muhafazanın hitam bulduğu gün nazara alınmaz.

Muhafaza ücretinin azami haddi

             MADDE 4

    (1) Muhafaza müddeti hitamında bu Tarifenin üçüncü maddesi uyarınca hesap edilecek ücret, mahcuz malın satışa esas alınacak değerinin yüzde otuzunu geçemez. Ancak mahcuz malın takdir edilen değeri beş bin altı yüz otuz liranın üzerinde ise, beş bin altı yüz otuz liranın üzerindeki meblağ için hesap edilecek ücret, aşan miktarın yüzde onbeşini geçemez.
#1011
Merhabalar. Kanaatimce en sağlıklı yol, gayrimenkulün değerinin mahkeme tarafından tayin edilecek bir bilirkişi vasıtasıyla tespit edilmesi şeklinde olacaktır. Bunu da bir tespit davası açmak suretiyle sağlayabilirsiniz. Bunun için bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#1012
İyi çalışmalar. Bir çekin gelişi güzel yırtılması, o çekin ödendiğine yönelik bir delil (yerine göre karine) oluşturur. Katlanmış bir çekin katlama yerlerinden yıpranma sebebiyle yırtılması ise çekin geçerliliği yönünden olumsuz bir etkiye sahip değildir (bu durumda çek geçerlidir). Çekin yazısız bölümlerinde bahsettiğiniz şekilde oluşan ufak bir kopma/yırtılma da bu kapsamda değerlendirilir. Ancak muhatap banka (bir ihtimal) bu durumu ileri sürerek çek bedelini ödemeye yanaşmayabilir. Bankadan ödeme alamazsanız bile süresinde bankaya ibraz edilmiş olan böyle bir çeke istinaden icra takibi yapabilirsiniz. Aşağıda konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi

E:1999/14229
K:1999/15633
T:03.12.1999

Yukarıda tarih ye numarası yazılı merci kararının müddeti icinde temyizen tetkiki borclu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye 15.10.1999 tarihinde gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
Takip dayanağı bononun yırtıldığı borclu tarafından ileri sürülmüş olup, bilirkişi raporunda da meblağ ve odeme günu kısımlarının yırtıldığı ve bantla yapıstırıldıgı tesbit edilmıştir. Senedin yırtılması odenmis olduğunun karinesidir. Bu nedenle alacağın tahsili yargılamayı gerektirdiğinden alacaklı yırtık senede dayanarak takip yapamayacagı cihetle itırazın bu nedenle kabulune karar vermek gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
#1013
Merhabalar. Ödenmemiş bir adet bonodan sonra gelen ileri vadeli bonoların da muaccel (=talep edilebilir) hale gelebilmesi için bonoyu düzenleyen borçlu ile aranızda bir sözleşme bulunmalı ve bu sözleşmede "işbu sözleşme çerçevesinde alacaklıya teslim edilen bonolardan biri vadesinde ödenmediği takdirde müteakip bonolar da muacceliyet kesbeder" gibi bir ifadenin yazılı bulunması gerekir. Aranızda sözleşme varsa ve sözleşmede bu tarz bir ifadeye yer verilmişse, tüm bonoları icraya koyabilirsiniz. Aksi takdirde, yani sadece elinizdeki bonoda bu tarz bir ifadenin bulunması yeterli olmayacak, bonodaki bu ifade hukuken yazılmamış gibi kabul edilecektir. Aşağıda buna dair emsal bir Yargıtay Kararı bulunuyor. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/2800
K. 2007/5136
T. 19.3.2007

818/m.101

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı vekili tarafından 14 adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus icra takibine başlanılmış, borçluya örnek 10 nolu ödeme emri tebliğ edilmiştir. Borçlu yasal sürede icra hakimliğine yaptığı başvuruda senetlerin vadesi gelmeden icra takibi yapıldığını ileri sürmüştür. İcra takibine dayanak yapılan senetlerden 28.7.2006 takip tarihi itibariyle sadece 28.4.2006, 29.05.2006, 29.06.2006 ve 28.7.2006 vadeli olan senetlerdeki muaccel olmakla takibe konması mümkündür. Takip dayanağı bonolarda `vadesinde ödenmediği takdirde müteakip bonoların da muacceliyet kesbedeceği` yolunda kayıt bulunması bu senetlerin kambiyo senedi olma özelliğini etkilemez. Bu gibi kayıtlar yazılmamış sayılır. Muacceliyet koşulu ayrıca bir sözleşmede belirlenmedikçe, anılan kayıt ilgililer yönünden hiçbir sonuç doğurmaz, ( Prof. Dr. Fırat Öztan, kıymetli Evrak Hukuku 2.Baskı s.487 ve 1002 ) Alacaklı tarafça anılan nitelikte bir sözleşme ibraz edilmediğine göre mahkemece yukarıda vade tarihleri belirtilen dört adet senet dışında kalanlar için henüz takip tarihinde vadeleri gelmemesi nedeniyle itirazın kabulü gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 19.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#1014
Merhabalar.

Alıntı YapApartman boşluğu yani aydınlatma boşluğu dediğimiz bir alan var biliyorsunuz.1.katta oturduğumuz için boşluk bizde bitiyor.

Bahsettiğiniz yer bir "ortak alan"dır, dolayısıyla burasıyla ilgili her türlü masraflar tüm kat maliklerince ortaklaşa paylaşılmak durumundadır. Konuyla ilgili Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesi aşağıdadır. Kolay gelsin...

             III - Anagayrimenkulün genel giderlerine katılma :

             Madde 20 – (Değişik birinci fıkra: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:

             a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;

             b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün  ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında; (1)

             Katılmakla yükümlüdür.

             c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.

             (Değişik: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.

             Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan kişinin kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.
#1015
İyi çalışmalar. Çekin şeklen geçerliliği ile keşideciyi hukuken ilzam edip etmeyeceği, yani o çek sebebiyle sorumlu kılıp kılmayacağı ayrı şeylerdir. Çekte imza varsa, çek şeklen geçerli bir çek olur; ancak keşidecinin o çek sebebiyle hukuken sorumlu olabilmesi için elbette çekteki imzanın keşideciye ait olması gerekecektir. Bu bilgi çerçevesinde sorularınızın kısa cevapları şu şekildedir:

Alıntı Yap- Limited Şirket müdürü iki kişi fakat müştereken imza yetkililer yani ikisi beraber imza atmak zorundadır , bu durumda çekin üzerine müdürlerden biri imza atarsa bu çek geçersiz mi sayılır, müşterek imzası ile temsil geçerli olduğundan her türlü belgeye iki müdürün imzası olmadan tek müdür imzası hiçbir işe yaramaz mı?
Tek müdür imzalamış çek geçersiz olur mu? yani ödenmez mi bankadan

Böyle bir çeki banka ödemeyecektir. Şayet yanlışlıkla öderse, hukuken keşideciye karşı sorumlu olur. Ancak çekte şekli bir eksiklik bulunmadığından, böyle bir çeke istinaden icra takibi yapılabilir. Bu tarz bir icra takibinde keşideci şirket imzaya yönelik süresi içinde itirazda bulunursa, bu itiraz neticesinde takip mahkeme kararıyla iptal edilecektir.

Alıntı Yap-şirket çeki üzerine illaki imza yetkli müdür mü imza atmalıdır yani kanuni temsilcimi imzalamalıdır bunun yerine ticaret sicilde tescilsiz yani imza yetkisi olmayan şirket muhasebe müdürünün imzası olan şirket çeki geçerli olur mu?

Şirketi temsil ve ilzama yetkili kişinin çekte imzası yoksa, şirket o çekle hukuken sorumlu tutulamaz. İmza yetkisi olmayan kişilerin imzaladıkları çekler şirketi hukuken borç altına sokmaz. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, çekte imzanın bulunması şeklen çekin geçerli bir çek olması sonucunu doğuracağından, böyle bir çeke istinaden icra takibi yapılabilir, şirketin imza itirazı neticesinde de takip mahkemece iptal edilir. Kolay gelsin...
#1016
Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında okutulan öğrenci andının iptali istemiyle açılan davayı reddetti.

Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin ''Öğrenci Andı'' başlığını taşıyan 12. maddesinin, ''Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olduğu, tercih hakkının kaldırıldığı, yasal dayanağının bulunmadığı'' öne sürülerek iptali istenmişti.

Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, iptal istemini reddetti.

Daire'nin kararında, Anayasa'nın başlangıç kısmında ve 1739 sayılı Yasada belirtilen amaçlar doğrultusunda, Türk Devletini ve Milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesinin milli eğitim sisteminin temel amacı olduğu belirtildi.

Anayasanın 10. maddesinde, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu anımsatılan kararda, Anayasa'nın 66. maddesinde ise ''Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür'' hükmüne yer verildiğine işaret edildi.

Kararda, ''Ülkemizin geleceği olan yeni nesillerin Anayasamızda ve 1739 sayılı Yasada yer alan amaçlar doğrultusunda yetiştirilmelerine ve yeni nesillere Türk Devletinin ve milletinin bir ferdi olma onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik, Anayasamızda ve Yasalarımızda yer alan ifadelerden oluşan dava konusu öğrenci andında, Anayasa ve Yasa maddelerine aykırılık bulunmamaktadır'' denildi.

Davacının, ''Öğrenci andının bir ırkı esas aldığı, zorla okutulduğu'' iddialarına yer verdiği anımsatılan kararda, şunlar kaydedildi:

''Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim Anayasamızda bu hususun vurgulanması bakımından, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırma tabi tutulmaksızın Türk olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine oy birliği ile karar verildi.''

Kararda, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinde yer alan, ''Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem; Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk; Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!'' şeklindeki öğrenci andına da yer verildi.

AA
http://www.haber7.com/haber/20110401/Danistay-ogrenci-andi-iptalini-reddeti.php
#1017
Konuyla ilgili şahitleriniz varsa, özellikle de müteahhit firmada çalışmış olan kişiler lehinize şahitlik yapacaklarsa, durumu bu yolla ispatlamanız mümkün olabilir. Aynı iddia ile birden fazla taşınmaz malikinin müteahhit firmaya karşı dava açması daha inandırıcı olacaktır. Bu çerçevede delil elde edebilmek için müteahhit firmaya öncelikle bir ihtarname göndermeyi deneyebilirsiniz. Yukarıda da belirttiğim gibi, konuyla ilgili bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#1018
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu son kararnamesinde Turhan Çolakkadı'yı İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yaptı. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'e yeni görev verildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu. Özel yetkili savcılar Zekeriya Öz ve Fikret Seçen ise İstanbul Başsavcı Vekilliğine getirildi.

HSYK Birinci Dairesinin adli yargı kararnamesi yayınlandı. 128 hakim ve savcının görev yerini değiştiren kararname ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet savcıları, Zekeriya Öz ve Fikret Seçen ise İstanbul Başsavcı Vekilliğine getirildi.

"ÖZ'ÜN ÖZEL YETKİSİ KALDIRILDI"

Firet Seçen'in özel yetkilerini koruduğu, Zekeriya Öz'ün özel yetkilerinin ise kaldırıldığı öğrenildi.

GÖREVİ HSYK VERİR

Emekli Cumhuriyet Savcısı Reşat Petek 24 TV'ye yaptığı açıklamada "Özel yetki görevlendirilmesi veya bu yetkinin kaldırılması HSYK'nın kararıyla mümkün. Öz'ün özel yetkileri alınmışsa bu Ergenekon soruşturmasındaki görevinin de sona erdiği anlamına gelir" dedi.

KRİTİK DAVALARIN SAVCILARINA YENİ GÖREVLER

Kararnamede, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün, bu atamayla birlikte özel yetkisi de kalkmış oldu. Cihaner soruşturmasında özel yetkisi alınan Tarık Gür ise, Kastamonu Başsavcısı olurken, Poyrazköy Davası'na bakan Ercan Şafak da İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili oldu.

Adalet Başmüfettişi İsmail Turgut Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na, Adalet Başmüfettişi Tayyip Ahmet Aydın Bakırköy Hakimliği'ne, Adana Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mithat Çubukçu Samsun Cumhuriyet Savcılığı'na, Kayseri Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Siyami Başok Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'na atandı.

http://www.haber7.com/haber/20110330/HSYK-Zekeriya-Ozun-gorevini-degisirdi.php


Zekeriya Öz'den ilk tepki: Beklemiyordum

HSYK'nın kararnamesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine terfi ettirilen Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz karara ilişkin kısa bir açıklama yaptı.

Savcı Zekeriya Öz, ''Yorgundum. Herhangi bir talebim olmadı. Bu kararı beklemiyordum. Sürpriz oldu'' dedi.

http://www.haber7.com/haber/20110330/Zekeriya-Ozden-ilk-tepki-Beklemiyordum.php


HSYK'NIN ATAMA KARARNAMESİNİN TAMAMINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN:
http://www.hsyk.gov.tr/duyurular/2011/mart/29-03-2011-adli-yargi.pdf
#1019
Yargıtay'ın ısrarı Nobel ödüllü Orhan Pamuk'a tazminat cezası olarak döndü.

İsviçre'de yayımlanan bir gazeteye verdiği röportajda "30 bin Kürt'ü ve 1 milyon Ermeni'yi öldürdük" sözleri ile ilgili olarak halen Ergenekon davasından tutuklu bulunan Kemal Kerinçsiz'in aralarında bulunduğu 6 kişinin tazminat davası açtığı Pamuk, 6 bin TL manevi tazminata mahkum edildi. Mahkemenin kararı tüm Türk vatandaşlarının dava açmasına da zemin oluşturdu. Ancak zamanaşımı sebebiyle başka kişilerin aynı nedenle dava açma hakkı bulunmuyor.

Tazminat davasında yerel mahkeme 'davacıların dava açma ehliyeti yok' diyerek Pamuk'un cezalandırılması istemini önce iki kez reddetti. Habertürk'ün haberine göre Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Orhan Pamuk'tan yana verdiği ilk kararının ardından konu Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'ne gitti. Daire, 11 Aralık 2007 tarihinde kararı davacılar lehine esastan bozdu ve "Davalı tarafından söylendiği iddia edilen sözlerin, davacıların vatandaşlık bağı ile bağlı bulundukları Türk milletine yönelik olması durumunda davacıların aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir." kararı verdi. Davayı yeniden görüşen Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, önceki kararında direnerek davanın reddine hükmetti. Bu kez dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gönderildi. Kurul, 13 Mayıs 2009'da davalı Orhan Pamuk'un cezalandırılmasının yolunu açan karara imza attı. Orhan Pamuk tarafından yapılan karar düzeltme talebi de Hukuk Genel Kurulu tarafından 7 Ekim 2009'da reddedildi. Yeniden yargılama yapan Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı kısmen kabul ederek, her bir davacı için bin TL olmak üzere davalı Orhan Pamuk'u toplam 6 bin TL manevi tazminata mahkum etti. Mahkeme, tazminatın, yasal faiziyle birlikte Orhan Pamuk'tan alınmasına karar verdi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1113890&title=yargitay-direnince-orhan-pamuka-tazminat-cezasi-geldi
#1020
Merhabalar. Konuyla ilgili mevzuat hükümleri gayet açıktır aslında. Hızlıca göz atalım:

3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 1. ve 2. maddesi aynen şu şekildedir:

    Kanuni faiz
   
    Madde 1 – (Değişik : 21/4/2005 - 5335/14 md.)
   
    Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.
   
    Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir.
   
    Temerrüt faizi
   
    Madde 2 – (Değişik : 15/12/1999 - 4489/2 md.) Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
   
    Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
   
    Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz.



6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun konuyla ilgili hükümleri:

    III - Ticari işler:
   
    Madde 3 – Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir.

    1. Ticaret karinesi:
   
    Madde 21 – Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır.Şu kadar ki;hakiki şahıs olan bir tacir, muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya muamele, fiil veya işin ticari sayılmasına halin icabı müsait bulunmadığı takdirde borç adi sayılır.
   
    Taraflardan yalnız biri için ticari iş mahiyetinde olan mukaveleler, kanunda aksine hüküm olmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.

    1. Mukavele serbestisi:
   
    Madde 8/1: Ticari işlerde faiz miktarı serbestçe tayin olunabilir.

    3. Faizin başlangıcı:
   
    Madde 10 – Aksine mukavele yoksa, ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar.



Yukarıdaki maddeler tüm sorularınızın cevaplarını içeriyor. İşin mevzuat kısmı bu şekilde. Dini kısmı da aşağıda:

BAKARA SURESİ 275. AYET: Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alış veriş de faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a kalmıştır (Allah onu affeder). Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.

276. Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.

278. Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve eğer [gerçekten] müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin;

279. çünkü eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Allah'a ve Elçisine savaş açmış olursunuz. Ama eğer tevbe ederseniz, ana-paranız[ı geri almay]a hak kazanırsınız: Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz.

280. Ancak [borçlu] güç durumda ise, rahatlayıncaya kadar ona bir vade verin; eğer bilirseniz, bir karşılık beklemeden [borcu tamamiyle] silmek, sizin kendi iyiliğinize olacaktır.

281. Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı Günü aklınızdan çıkarmayın.

ALİ İMRAN SURESİ 130. AYET: Siz ey imana ermiş olanlar! faizi kat kat arttırarak boğazınıza geçirmeyin; ama Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa erebilesiniz;

131. ve hakikati inkar edenleri bekleyen ateşten sakının!


Veda Haccı'nda Hz. Muhammed (sav)'in yaptığı konuşmanın (Veda Hutbesinin) faizle ilgili bölümü: "Cahiliye döneminin faizli alışverişleri kaldırılmıştır. Yüce Allah, kaldırılan ilk fa­izin,  Abbas b. Abdilmuttalib'inki olmasını emretmiştir. Ancak ana paralarınız sizindir. Ne siz haksızlık edebilirsiniz, ne de haksız­lığa uğratılacaksınız. Allah, faizli alışverişin yapılmayacağını icrası kesin hüküm haline getirdi. Kaldıracağım ilk faiz amcam Ab­bas b. Abdilmuttalib'in faizli alış verişlerindeki faizdir."

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti."
Müslim, Müsâkât 25, (1579); Ebu Dâvud, Büyû 4, (3333); Tirmizî, Büyû 2, (1206); İbnu Mâce, Ticârât 58, (2277).

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ (=faiz) yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı (bir rivayette "tozu") ulaşacak."
Ebu Dâvud, Büyû 3, (3331); Nesâî, Büyû 2, (7, 243); İbnu Mâce, Ticârât 58, (2278).