Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#741
Hüseyin Özay'ın haberi

Taşeron işçilerin özlük ve sosyal hakları yeniden şekilleniyor. Hazırlanan yeni tasarıya göre taşeron işçinin maaşını geciktiren patrona yeni iş verilmeyecek. Bu işçilerin tazminatlarında ise 'aylık' sisteme geçilecek.

AK Parti Hükümeti programında da yer alan her iki düzenlemeyle ilgili iki ayrı ekip çalışıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinatörlüğünde yürütülen çalışmaların Meclis'e tek paket halinde sunulup sunulmayacağına ise daha sonra karar verilecek. Taşeron işçilerle ilgili yürütülen yasa tasarısı çalışmaları, 'alt işveren' paketinde toplanacak.

Hazırlanacak bu pakette, yaklaşık 15 yıldır çözüm bekleyen taşeron işçilerin tüm sorunlarıyla ilgili düzenlemeler yer alacak. Bu  düzenlemelerin başında ise taşeron işçilerin maaşlarının düzenli ödenmesi geliyor. Halen mevcut sistemde, alt işverenler, üst işverenden işçilerin ücretlerini zamanında almasına rağmen, ödemeyi geciktirerek faiz gelir elde ediyor.

Taşeron işçilerle ilgili yapılacak düzenlemede, işçilerin maaşlarını geciktiren alt işverenlere, kademeli olarak yaptırım uygulanması getiriliyor. Maaşları geciktirme işlemini sürekli hale getiren alt işverenlere ise kamu ihale yasağı getirilmesi gibi cezalar verilecek.

Mevcut sistemde taşeron işçilere, asgari ücret düzeyinde ücret ödeniyor. Yeni sistemde alt işverenlerin ücretlerinin sektörlere göre değişmesi öngörülüyor. Bu sistemde, taşeron işçilerin maaşlarının asgari ücretin üzerine çıkması sağlanacak.

Kıdem tazminatında yıllık yerine aylık

Taşeron işçilerin en büyük sıkıntılarından birisi olan, kıdem ve ihbar tazminatları için de yeni düzenleme yapılıyor. Mevcut sistemde, alt işveren bir yıl dolmadan işçilerin sözleşmelerini feshederek, yeni kurduğu şirkete aktarıyor.

Bu sistem nedeniyle, işçiler kıdem tazminatlarını alamıyor. Üzerinde çalışan sistemde ise kıdem tazminatında 'yıllık' yerine 'aylık' hesaplama modeli getiriliyor. Örneğin, bir taşeron işçisi bir yıl içinde üç ay da çalışsa, kıdem tazminatı yanmayacak.

Kıdem Tazminatı Fonu'nda açılacak hesabına, üç aylık tazminat yatacak. Bu tazminatlar toplanacak ve diğer şartlar yerine geldiğinde  işçiye ödenecek. Yani yeni sistemde, kıdem ve ihbar tazminatlarında herhangi bir hak kaybı yaşanmayacak.

Taşeron işçilerin kıdem tazminatı primlerinin ödenmesinde ise hem üst hem de alt işveren sorumlu olacak. Dolayısıyla, üst işverenin, alt işverenin primleri düzenli ödemesi konusunda kontrol etmesi sağlanacak.

http://www.haber7.com/haber/20120423/Taseron-iscilere-yeni-haklar-geliyor.php
#742
Merhabalar. Borcun muaccel olduğu, yani borçlunun ödeme yapması gereken tarihten itibaren on yıllık zamanaşımı süresi içinde icra takibi veya dava açılması gerekiyor. Aksi halde açılacak bir davaya ve icra takibine karşı borçlu zamanaşımı itirazında bulunabilir ve böyle bir itiraz alacağı tahsil etmenize engel oluşturur. Mesela 01.02.2003'te ödenmek üzere borç verdiyseniz,01.02.2013'te zamanaşımı gerçekleşmiş olacaktır. Kolay gelsin...
#743
Merhabalar. Öncelikle bilmeyenler için küçük bir bilgi: Şu an için tedavisi mümkün olmayan Subakıt Sklorozan Panesefalit (SSPE) hastalığı, kızamık virüsü taşıyan hastalarda beyne kızamık virüsünün yerleşmesiyle başlayıp iki ila on yıl beyin içinde kuluçka dönemi yaşadıktan sonra ortaya çıkan, genellikle okul çağındaki çocuklarda görülen, yürürken bir anda ve sebepsiz düşme, ani ve nedensiz fiziki yahut duygusal ataklar gibi belirtilerle kendini gösteren, zamanla çocukların konuşma ve anlamasında bozulma ile hareketlerinde bozukluk ve sonrasında da yatağa bağımlı hale getirmesiyle ve beyin iltihabı ile ilerleme kaydeden nörolojik bir hastalıktır.. Sorduğunuz soru, son derece teknik, özel ihtisas gerektiren özellikler içeriyor. Konuyla ilgili Yüksek Yargının önüne giden herhangi bir dava mevcut değil. Hastalığın sebepleri olarak saydığınız hususlardan üçü insan hatasıyla ilgili. Fakat bu tespitler ne derece doğru? Mesela bir internet sitesinde, "Kızamık virüsünün hangi şekilde ve değişiklikler sonucu SSPE'ye yol açtığı hala sırrını korumaktadır." şeklinde bir değerlendirme yapılmış.. Bu şartlar altında bir dava açılması halinde hastalığa yol açan sebebin insan hatasından kaynaklandığını ispat etmek kolay olmayacaktır diye düşünüyorum. Sağlık alanındaki uluslararası yayınlara varıncaya kadar konuyu çok daha detaylı araştırmak faydalı olacaktır. Şayet çocuğunuz veya yakınınız bu hastalığa düçar olduysa, Allah tez zamanda şifasını verir inşallah. Sizlere de Allah sabır versin, işinizi kolaylaştırsın...
#744
Merhabalar. Öncelikle bilmeyenler için eskiden halk arasında "46 raporu" 2004'te kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte de "32/1 raporu" olarak anılan raporla Türk Ceza Kanunu'nun "Akıl Hastalığı" başlıklı 32/1. maddesine giren raporun kastedildiğini belirtmek istiyorum. İlgili madde aşağıdadır:

Akıl Hastalığı

MADDE 32 - (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.


Alıntı Yapdavalı eşi hanım nafaka talebinde bulunuyor mahkeme bu durum da nafaka talebini vasi yemi yükleyecektir yada davacı mı ödeyecektir

Nafakayı ödeme borcu elbette vesayet altına alınan davacı kocaya ait olacaktır. Yani nafaka borcu, kocanın sahip olduğu malvarlığından ödencektir. Kolay gelsin...
#745
İlgiyle beklenen orman vasfını yitirmiş arazilerin satışına dair yasal düzenleme meclisten geçti. Meraklıları bu tarihi düzenlemeyle ilgili TBMM Genel Kurul Tutanaklarını aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilir:

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=21171&P5=H&PAGE1=34&PAGE2=109
#746
Kamuoyunda 2-B olarak adlandırılan orman vasfını yitirmiş Hazine arazilerinin satışını öngören kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, yasalaştı.

Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazine'ye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanuna göre, Orman Kanunu'nun 2. maddesinin A fıkrasında tanımlanan, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ancak tarım alanına dönüştürülmesinde yarar görülen 2-A alanları, devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köylerdekilerin yerleştirilmesi için halka devri ve yararlandırılması amacıyla Orman Genel Müdürlüğünün; 2-B alanları ise Maliye Bakanlığı'nın tasarrufuna geçecek.

Bakanlar Kurulu, devlet ormanları içinde ve bitişiğinde bulunan, yerinde kalkındırılmaları mümkün olmayan köylülerin başvurusu üzerine veya bulundukları yerlerden orman rejimi bakımından kaldırılmaları zorunlu bulunan köylerin halkının resen Orman Kanunu'nun 2-A maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkartılan alanlara, bunun olmaması halinde ise diğer yerlere nakline karar verecek.

Deprem, heyelan, sel gibi doğal afete maruz kalan vatandaşlar ile baraj, gölet gibi devlet yatırımı nedeniyle başka yerlere yerleştirilmeleri zorunlu olan orman içi veya bitişiğindeki köylerde yaşayanların mağduriyetini gideren kanun, köylülerin alternatif alanlara naklini de öngörüyor. Buralarda yaşayan köy ve mahalle halkının iskanı için ayrılan yerler, Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek usul ve esaslara göre, Orman Genel Müdürlüğü'nce orman sınırları dışına çıkartılarak, tapuda Hazine adına tescil edilecek. Bu alanlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın tasarrufuna geçecek.

Nakledilen orman köylülerine ait araziler, gerektiğinde kamulaştırılacak, uygun olması halinde devlet ormanı olarak ağaçlandırılacak.

-Yeniden orman olacak-

Maliye Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü'nce 2-B alanlarından tekrar orman olarak değerlendirilmesi teklif edilen yerleri Genel Müdürlüğe tahsis edecek.

Boşaltılan orman içindeki arazi, yapı ve tesis yerleri, Orman Genel Müdürlüğü'nce devlet ormanı olarak ağaçlandırılacak.

Yerinde kalkındırılması mümkün olamayan devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köy ve mahalle halkının yerleşimi için Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan, ancak amacı doğrultusunda kullanılamayan 2-A alanları, verimsiz de olsa, başka amaçlarla kullanılmaması için orman vasfıyla Hazine adına tescil edilecek.

2-B alanlarında bulunan taşınmazlar için, taşınmazların 31 Aralık 2011'den önce kullanıcısı veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişiler, bu taşınmazları satın almak için 3 ay içinde idareye başvurabilecek, taşınmazların bedeli karşılığında kendilerine doğrudan satılmasını isteyebilecek.

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listeleri veya kadastro tutanaklarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre, 31 Aralık 2011'den önce kullanıcısı veya üzerindeki muhdesatın sahibi kişiler ise başvurularını 6 ay içinde yapabilecek.

-Ödeme koşulları-

Hak sahiplerine doğrudan satılacak taşınmazların satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 70'i olacak. Peşinat alınmadan yapılan taksitli satışlarda ise satış bedelinin yüzde 10'u, yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde, kalanı ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde en fazla 3 yılda 6 eşit taksitte, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise en fazla 4 yılda 8 eşit taksitte faizsiz olarak ödenecek.

Peşin ödemelerde yüzde 20, bedelin yarısının peşin ödenmesi halinde yüzde 10 indirim uygulanacak.

Başvuru sahipleri, satış bedellerine mahsup edilmek üzere; belediye ve mücavir alan sınırları içinde olan yerler için 2000 lira, dışında olan yerler için 1000 lira başvuru bedeli ödeyecek.

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen güncelleme listeleri veya kadastro tutanakları kapsamında kalan taşınmazların satış işlemleri, 1 Mayıs 2010'dan itibaren tespit edilen rayiç bedeller üzerinden yapılacak.

Tebliğ edilen satış bedeline itiraz edilemeyecek, dava açılamayacak.

Satış bedelini ödemeyenlerin, doğrudan satın alma hakları düşecek. Ancak taksitlerden ikisinin vadesinde ödenmemesi yükümlülüklerin ihlali anlamına gelmeyecek, gecikme zammı uygulanacak.

-Satılamayacak taşınmazlar-

Hak sahiplerine doğrudan satılması gereken taşınmazlardan ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğü'ne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken, Maliye Bakanlığı'nca belirlenen, içme ve kullanma suyu havzalarındaki maksimum su seviyesinden itibaren 300 metrelik bant içerisinde kalan yerler, hak sahiplerine satılmayacak.

Hak sahipleri, bu taşınmazların yerine taşınmazın rayiç değerine eşdeğer, öncelikle aynı il sınırları içerisinde bulunan 2-B alanlarında taşınmaz alabilecek.

İlgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğü'nce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan, bu nedenle dava açılması gereken veya ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğü'ne tahsis edilenler ile kamu hizmetlerine ayrılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken ya da Maliye Bakanlığı'nca belirlenen taşınmazlar, ilgililerine iade edilmeyecek. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen rayiç bedel ödenecek veya rayiç bedeline uygun taşınmaz verilecek.

-Proje alanlarının belirlenmesi-

2-B alanlarından, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ve sonra kadastro tutanakları kesinleşen veya güncelleme listeleri tescil edilen alanlarda, proje alanı belirlemek isteyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ile belediyelerce bu alanın sınırları tespit edilecek. Proje alanı sınırı onaylanmak üzere belediyeler tarafından valilikler aracılığıyla, TOKİ tarafından doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na gönderilecek.

-Davalar-

2-A alanları için orman sınırları dışına çıkartma ile orman sınırlandırması, tespit, tefrik ve tescil işlemlerine karşı yapılan itirazlar ve açılan davalar, bu kanuna göre yapılacak işlemleri durdurmayacak, davalarda yürütmeyi durdurma ve tedbir kararı verilemeyecek.

Bu yerlerde hak iddia edenlerin açtıkları davalar, davacılar lehine sonuçlandığında, bu taşınmazlar genel hükümlere göre kamulaştırılacak.

Düzenlemeye göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2-B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmayacak, açılan ve devam eden davalar durdurulacak.

Kanun uygulanmasından elde edilen gelirlerin yüzde 3'ünü geçmemek üzere, Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek miktar, genel bütçe gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin tahsilini takip eden ay sonuna kadar yatırım amacıyla kullanılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne verilecek. Kalan tutarın yüzde 90'ını geçmemek üzere Bakanlar Kurulu'nca belirlenen orana karşılık gelen bölümü, genel bütçede özel gelir, diğer kalan kısmı ise gelir olarak kaydedilecek.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinde afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinde kullanılmak üzere özel ödenek öngörülecek.

Nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, 2-A alanlarının ıslah, imar ve ihyası, iskanı, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi, 2-A ve 2-B alanlarının en az 2 katı verimsiz orman alanlarının ıslahı ve yeni orman alanlarının tesisi için kullanılmak üzere Orman Genel Müdürlüğü bütçesinde gerekli ödenek aktarılacak.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca proje alanı olarak belirlenen alanların değerlendirilmesinden elde edilen gelir, genel bütçeye kaydedilecek.

-Askeri yasak bölgelerdeki köylüler-

Kanunla, askeri yasak bölgelerde kalan orman vasfını kaybeden arazi üzerinde, orman kadastrosunun en geç 6 ay içinde yapılmasına imkan tanındı. Bu yerlerin 31 Aralık 2011 tarihinden önceki kullanıcısı veya üzerindeki muhdesatın sahibi olan kişiler, hak sahibi sayılacak. Bu kişiler, rayiç bedeli ödemeleri halinde, kullandıkları taşınmazın rayiç değerine eşdeğer, öncelikle aynı il sınırları içindeki 2-B alanlarındaki taşınmazı, hesaplanacak satış bedeli karşılığı alabilecek.

-Hazineye ait tarım arazileri-

Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılarak, Hazine taşınmazlarının paydaşlarına, kiracılarına ve kullanıcılarına satış işlemleri de bu kanun kapsamında değerlendirilecek.

Hazineye ait tarım arazilerini; 31 Aralık 2011 tarih itibariyle en az 3 yıldan beri tarımsal amaçla kiralayan, kira sözleşmesi devam eden veya bu arazileri aynı süreyle tarımsal amaçla kullanan ya da paydaşlarından; bu arazileri bedeli karşılığında doğrudan satın almak için idareye başvuranlar, hak sahibi sayılacak.

Doğrudan hak sahiplerine satılacak Hazineye ait tarım arazilerinin satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 70'i olacak.

Kamu hizmetine tahsis edilen, belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yerler, belediye ve mücavir alan sınırları dışında olmakla birlikte kamu kurum ve kuruluşlarının hazırladıkları planlarda tarım dışı kullanıma ayrılmış alanlar, hak sahiplerine satılamayacak.

Denizlerde kıyı kenar çizgisine 5 bin metre, tabii ve suni göllerde kıyı kenar çizgisine 500 metreden az mesafede bulunan alanlar ile içme suyu amaçlı barajların koruma alanları içinde kalan yerler, satış tarihi itibariyle arazi toplulaştırılması yapılacak yerler ile diğer sebeplerle satılamayacağı Maliye Bakanlığı'nca belirlenecek Hazineye ait tarım arazilerin satışı yapılamayacak.

Konya ve Adana'da, TİGEM'e ait bazı araziler, uzun yıllardır kullanan kişilere satılabilecek.

-Devlet üniversitelerine orman alanlarında tesis kurma imkanı-

Kanun, vakıf üniversiteleri hariç, yükseköğretim kurumlarının orman alanlarında, bedeli karşılığında, eğitim ve araştırma tesisi kurma imkanı da getiriyor. Ayrıca izin verilen bu alan içinde, yurt da inşa edilebilecek.

Bu tesislerin özel ormanlarda yapılması halinde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nca izin verilebilecek.

Bu binaların taban alanlarının toplamı, özel orman alanının yüzde 15'ini geçemeyecek. Kulanım bedeli, süresi, yapılan bina ve tesislerin devri, genel hükümlere uygun olarak taraflarca tespit edilecek.

-Yaylalara düzenleme-

Devlet ormanlarında 31 Aralık 2011 tarihinden önce toplu yerleşimin bulunduğu yaylak ve otlak olarak kullanılan alanlar içindeki yerler ile yılın belirli dönemlerinde geleneksel yaylacılık amacıyla yerleşim yeri olarak kullanılan alanlar, Orman Genel Müdürlüğü'nce tespit edilecek. Bu alanlardan uygun görülenler, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yayla alanı ilan edilecek.

İlan edilen yayla alanlarında 31 Aralık 2011 tarihinden önce yapılmış, hakkında müsadere kararı bulunanlar da dahil her türlü bina, tesis mevcut haliyle, vaziyet planında gösterilerek Orman Genel Müdürlüğü sabit kıymetine alınacak. Yayla alanlarında bulunan bina ve tesisler, orman idaresince işletilecek, işlettirilebilecek veya kiraya verilebilecek. Gelir, Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesine kaydedilecek.

Kullanıcısı tespit edilen bina ve tesisler, vaziyet planına göre kullanıcısına, tespit tarihinden itibaren 1 yıl içinde talebi halinde rayiç bedel üzerinden Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre kiraya verilebilecek. Kullanıcıları tarafından kiralanmayan bina ve tesisler, yıkılacak.

Tapuda kişiler adına kayıtlıyken, orman sınırları içerisinde kaldığı için tapuları iptal edilen yerler üzerinde bulunan ve 31 Aralık 2011 tarihinden önce müsaderelerine karar verilen, Orman Genel Müdürlüğü sabit kıymetlerine alınan tesislerden Türk Ticaret Kanunu kapsamında fabrika veya ticarethane niteliğindeki tesisler, öncelikle kullanıcılarına olmak üzere 29 yıla kadar kiraya verilebilecek.

Köylerini terk ederek 2-A alanlarına yerleşen ancak köylerde tapulu mülkü bulunan aileler de hak sahibi sayılacak.

Sehven hanedan arazisi olduğu zannedilerek Hazine adına kaydı yapılan, Denizli'de Beyağaç ilçesi Çamlık ve Cumhuriyet mahalleleri ile Pınarönü, Sazak ve Kızılağaç köyleri ile Kale ilçesine bağlı Köybaşı köyü sınırları içinde yer alan araziler, emlak vergi değeri üzerinden, kanunda belirtilen ödeme ve taksit koşularıyla hak sahiplerine doğrudan satılacak.

2-A alanlarına nakline ve yerleştirilmesine karar verilen ve halen işlemleri devam eden orman içi veya bitişiği köylülerin iskan işlemleri, Orman ve Su İşleri ile Çevre ve Şehircilik bakanlıkları tarafından yürütülecek. Bu köylülerin yeni iskan edileceği alanda hak sahiplerine verilecek bina, arsa ve arazilerin bedelleri, peşin veya 20 yıl içinde ve yıllık eşit taksitlerle faizsiz olarak tahsil edilecek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1275834&title=2b-kanunu-tasarisi-yasalasti&haberSayfa=0
#747
Merhabalar.

Alıntı YapBu mahkumiyetlerden kastedilen; bir yıl veya daha fazla hapis cezaları mı? yoksa isimleri yazılı olan zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık...... gibi suçlar mı? veya metnin tamamımıdır?

Metnin tamamıdır.

Alıntı YapYani yukarıda adları yazılan suçların dışında olup bir yıl veya daha fazla süreli mahkümiyeti olan suç kayıtları bakımından 15 yıl veya 30 yıl geçmesi mi gerekiyor?

Taksirli suçlar hariç, evet.

Alıntı Yapslm 6136 sayılı kanundan dolayı arşiv kaydı silinmesi var mı ?varsa kaç yıl cevaplayan olursa çok sevinirim...

Vardır ve bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler hariç olmak üzere, kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıldır. Kolay gelsin...
#748
Merhabalar. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesi gereğince bahsettiğiniz masraflar ortak giderlerden karşılanır ve binadaki tüm kat malikleri arsa payı oranında üzerine düşen masrafı karşılamak durumundadır. Binanız inşa edildiğinde sonradan sıva yapılan cephede bitişik nizam bina bulunduğundan, fiili imkansızlık sebebiyle bahse konu işler müteahhit tarafından o dönemde yapıl(a)mamıştır. O zamanki şartlara göre bu bir eksiklik oluşturmadığından, yeni oluşan şartlara göre bu eksiklikle ilgili masrafların müteahhit tarafından karşılanmasını talep etmek hukuken doğru olmayacaktır kanaatindeyim. Kolay gelsin...
#749
Merhabalar. 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu'nun "Arşiv bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine ve her halde kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yılın geçmesiyle tamamen silinir." şeklindeki 12. maddesinin 1.fıkrası, Anayasa Mahkemesi'nin 14.4.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 20.1.2011 T., 2008/44 E. ve 2011/21 K. sayılı Kararı ile iptal edilmiş, bu iptal kararı üzerine Mecliste ilgili maddenin değiştirilmesi yoluna gidilmişti. Maddenin son hali aşağıdadır:

Adli sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi

MADDE 12.- (1) (Değişik : 6290 - 5.4.2012 / m.2) Arşiv bilgileri;

a) İlgilinin ölümü üzerine,

b) Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,

c) Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,
tamamen silinir.

(2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkumiyete ilişkin adli sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.

(3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkumiyet kararına ilişkin adli sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.
#750
Merhabalar. 5941 Sayılı Çek Kanunu'nun konuyla ilgili maddelerini okuduğunuzda sorularınıza cevap bulmuş olacaksınız:

Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı

MADDE 5 - (1) (Değişik : 6273 - 31.1.2012 / m.3) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılması hâlinde, altı ay içinde hamilin talepte bulunması üzerine, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında, çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da çek hesabı sahibinin yahut talepte bulunanın yerleşim yeri Cumhuriyet savcısı tarafından, her bir çekle ilgili olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilir. Bu fıkra hükmüne göre çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı, karşılıksızdır işlemine tabi tutulan çekin düzenlenmesi suretiyle dolandırıcılık, belgede sahtecilik veya başka bir suçun işlenmesi hâlinde de verilir.

(2) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. (Madde 5'in ikinci fıkrası, 3.2.2012 tarih ve 28193 sayılı R.G.'de yayımlanan, 31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunun 3.maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.)

(3) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı (Değişik ibare : 6273 - 31.1.2012 / m.3)“hukukî sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu” çek hesabı sahibine aittir.

(4) Karşılıksız çek düzenleyen, adına karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde yazılı tarihe göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmayan gerçek ve tüzel kişi hakkında, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde resen mahkeme tarafından, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilir. (Madde 5'in dördüncü fıkrası, 3.2.2012 tarih ve 28193 sayılı R.G.'de yayımlanan, 31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunun 3.maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.)

(5) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı ile ilgili olarak, herhangi bir adres değişikliği bildiriminde bulunulmadığı sürece ilgilinin çek hesabı açtırırken bildirdiği adrese 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre derhal tebligat çıkarılır. Adresin bankaya yanlış bildirilmesi veya fiilen terkedilmiş olması hâlinde de, tebligat yapılmış sayılır.

(6) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu bankalara iade etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz.

(7) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde, düzenlemiş bulunduğu ve henüz karşılığı tahsil edilmemiş olan çekleri, düzenleme tarihlerini, miktarlarını ve varsa lehtarlarını da göstermek suretiyle, muhatap bankaya liste hâlinde vermekle yükümlüdür.

(8] Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına elektronik ortamda bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından belirlenir.

(9) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan soruşturma veya kovuşturma neticesinde;

a) Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına,

b) Mahkeme tarafından, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi veya davanın reddine,
karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına da karar verilir. Bu karar, kesinleşmesi hâlinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına sekizinci fıkradaki usullere göre bildirilir ve ilân olunur. (9) (...)(Madde 5'in dokuzuncu fıkrası, 3.2.2012 tarih ve 28193 sayılı R.G.'de yayımlanan, 31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunun 3.maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.)

(10) Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına yapılan itirazın kabulü hâlinde, bu kararla ilgili olarak da sekizinci fıkradaki bildirim ve yayımlanma usulü izlenir. (10) (Değişik : 6273 - 31.1.2012 / m.3) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına karşı yapılacak başvuru ve itirazlar hakkında, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun kanun yoluna ilişkin hükümleri uygulanır. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına karşı yapılan başvurunun kabulü hâlinde, bu kararla ilgili olarak da sekizinci fıkradaki bildirim ve yayımlanma usulü izlenir.

(11) Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, ön ödemeye ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 297 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki tebliğnamenin tebliğine ilişkin hükümler uygulanmaz. (Madde 5'in onbirinci fıkrası, 3.2.2012 tarih ve 28193 sayılı R.G.'de yayımlanan, 31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunun 3.maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.)

Etkin pişmanlık ve yasak kararının kaldırılması

MADDE 6 - (1) Karşılıksız kalan çek bedelini, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında;

a) Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına,

b) Kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından davanın düşmesine,

c) Mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına,

karar verilir.

(2) Şikâyetten vazgeçme hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kişi, mahkûm olduğu adlî para cezası tamamen infaz edildikten veya bu cezayı ödemediği için hakkında hapis uygulanıp serbest bırakıldıktan itibaren üç yıl ve her hâlde yasağın konulduğu tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, hükmü veren mahkemeden çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir; mahkemenin vereceği karara itiraz edebilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin karar kesinleştiğinde, yasağın kaldırıldığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilân olunur.

Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması

MADDE 6 (Değişik madde ve başlığı : 6273 - 31.1.2012 / m.4) (1) Karşılıksız kalan çek bedelinin, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödenmesi hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılır. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırıldığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilân olunur.

(2) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararının verildiği yer Cumhuriyet başsavcılığına başvurularak talebin geri alınması hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin kayıt, kaydın girildiği tarihten itibaren her hâlde on yıl geçmesiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından resen silinir ve bu işlem ilân olunur.
#751
T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS NO   : 2011/12469
KARAR NO   : 2011/12751   

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Kıymetli evrakın iptali ve ödeme yasağı konulmasına ilişkin talep hakkında İstanbul 38. Asliye Ticaret ile İstanbul 22. Sulh Hukuk  Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik  kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R -

Talep, kıymetli evrakın zayii nedeni ile iptali ve ödeme yasağının konulmasına ilişkindir.
İstanbul 38. Asliye Ticaret Mahkemesi 6100 sayılı HMK.nın 382. ve 383 maddeleri gereğince uyuşmazlığa Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılacağından bahisle görevsizlik kararı vermiştir.
İstanbul 22 Sulh Hukuk Mahkemesi ise açılan davanın HMK.nın 382 maddesine göre çekişmesiz yargı davası niteliğinde olup, çek iptali davalarının TTK.da düzenlenmiş olması ve HMK.nın 4. maddesinde bu davaların Sulh Hukuk Mahkemelerinde bakılacağına dair hüküm bulunmaması  ve TTK.da zayii nedeniyle çek iptallerinin Ticaret Mahkemelerinde bakılacağına dair hüküm bulunması nedeniyle  görevsizlik kararı vermiştir.
Türk Ticaret Kanunun 4.maddesinde,  bu kanundan doğan hukuk "davalarının" ticari dava sayıldığı, aynı kanunun  5.maddesinin 2.fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4.maddesi hükmünce ticari sayılan "davalara", ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.nun 382.nci maddesinde, "çekişmesiz yargı işleri" düzenlenmiş, aynı maddenin 2.fıkrasının (e) bendinde, "Ticaret hukukundaki çekişmesiz yargı işleri" başlığı altında 6. madde olarak "kıymetli evrakın iptali"ne ilişkin taleplerin çekişmesiz yargı "işi" olduğu belirtilmiş, aynı yasanın 383.maddesinde de, çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesi  olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda açıklanan yasa hükümlerine göre, çekişmesiz yargıda "dava" deyiminin yeri olmayıp "iş" deyimi vardır. Dava, iki taraf sistemine göre kurulmuş ise de çekişmesiz yargıda birbiriyle çekişme halinde olan iki taraf olmadığından çekişmesiz yargı işleri için "dava" teriminin kullanılması doğru değildir. Yine çekişmesiz yargıda "taraf" değil, "ilgililer" kavramı vardır. Çekişmesiz yargıda dava söz konusu olmadığı için davacı ve davalı terimlerinin de yeri yoktur.
HMK.nun 383.maddesine göre çekişmesiz yargıda sulh hukuk mahkemesinin görevi asıl olup asliye hukuk mahkemesinin görevi istisna olduğundan yalnız "mahkeme" veya "hakim" terimlerinin kullanıldığı bütün çekişmesiz yargı işleri için sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmaktadır. (Prof Dr. B.Kuru/Prof Dr. A.C.Budak İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:85, Sayı:5, Yıl: 2011,sh:33-36)
Somut olayda uyuşmazlık 13.10.2011 tarihinde yani 6100 sayılı HMK.nun yürürlüğe girmesinden sonra mahkemeye getirilmiştir.
6100 sayılı HMK.nın geçici 1.maddesinin 1 bendine göre bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalara uygulanmaz.
Bu durumda, kıymetli evrakın zayii nedeniyle iptali ve ödeme yasağı konulmasına ilişkin uyuşmazlık 6100 sayılı HMK.nın 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra açılan çekişmesiz yargı işi niteliğinde olup Sulh Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK.'nun 21. ve 22. maddeleri gereğince İstanbul 22. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 21.12.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay'ın yukarıdaki kararının tam zıddı şekilde görevli mahkemenin asliye ticaret olduğunu belirten bir Yargıtay Kararı daha var, bu karar aşağıda, ancak uygulamadaki genel eğilim, görevli mahkemenin sulh hukuk olduğunu belirten Yargıtay Kararının çok daha isabetli olduğu yönünde. Dolayısıyla görevli mahkemenin sulh hukuk olduğu düşünülmelidir.


T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/13181
K. 2011/16340
T. 2.12.2011

6100/m.1, 382/10-e, 383
6762/m.4, 5/2, 669
6102/m.757/1

DAVA : Hasımsız olarak görülen davada İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 06/10/2011 tarih ve 2011/398 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Numan Acar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin hamili olduğu çekin kayıp edilerek zayi olduğunu ileri sürerek, çekin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre, HMK'nun 382/10-e maddesi uyarınca çek iptal davasında sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, talep ve kesinleşme halinde dosyanın İstanbul Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İstem, kambiyo senedinin zayii nedeniyle iptaline ilişkindir. Mahkemece 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK'nun 383. maddesi uyarınca çek iptal davalarının sulh hukuk mahkemelerinin görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. HMK'nun 383. maddesinde çekişmesiz yargı işleri ile ilgili olarak aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesinin görevli olacağı öngörülmüştür.
Yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesine göre Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Yine aynı Yasa'nın 5/2. maddesi uyarınca bir yerde ticaret mahkemesi varsa Asliye Hukuk Mahkemesi'nin vazifesi içinde bulunan ve TTK'nun 4. maddesinde ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılır. Bu nedenle TTK'nun 669 ve devamı maddelerinde düzenlenen kambiyo senetlerinin zayi nedeniyle iptaline ilişkin davalarda HMK'nun 383. maddesinde öngörülen aksine düzenleme bulunduğundan sulh hukuk mahkemeleri değil ticaret mahkemeleri görevlidir. Kaldı ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 757/1. maddesinde de bu tür işlerde ticaret mahkemelerinin görevli olacağı öngörülmüştür. Bu da yasa koyucunun iradesinin bu tür işlerde ticaret mahkemelerinin görevli olması gerektiği yolunda olduğunu göstermektedir.
Açıklanan bu nedenle istemle ilgili işe bakma görevi asliye ticaret mahkemesine ait olmasına rağmen görevsizlik ve dosyanın görevli sulh hukuk mahkemesine gönderilmesine dair verilen mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 02.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#752
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'de ortalama yaşam süresinin 75 yıla yükseldiğini söyledi. Akdağ, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'nun, 2011 yılı rakamlarına göre kadınlarda ortalama yaşam süresinin 76, erkeklerde ise 72 yaş olduğunu açıkladı.

Sağlık Bakanı Akdağ, Konya Eğitim Araştırma Hastanesi personeli ile öğle yemeği yedikten sonra Dedeman Otel'de 'Sağlıkta Dönüşüm Konya İl Değerlendirme Toplantısı'na katıldı. Akdağ, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'de yapılan sağlık hizmetlerinin ortalama yaşam süresini ve sağlıkta memnuniyeti artırdığını söyledi.

Sağlıkta dönüşüm programını, hükümet olarak bir ahlaki anlayışın ve felsefenin üzerine inşa ettiklerini dile getiren Bakan Akdağ, "Bu felsefe 'herkes için sağlık' anlayışının yansıma şeklinde, zengin olmuş fakir olmuş, toplumun herhangi bir katmanından gelmiş hiç fark etmez. Ahlaki felsefenin temelini de bu oluşturuyor. Dönüşüm politikamızı, ahlaki anlayışın üzerine oluşturduk." dedi.

Türkiye'de sağlığa harcanan bütçenin, göreve geldikleri döneme oranla 3 kat arttığını hatırlatan Bakan Akdağ, bütçedeki büyümenin sağlık harcamalarını da artırdığını belirtti. Bakanlığın yönetim yapısını yeniden inşa ettiklerine değinen Akdağ, "Bakanlığımızın 10. senesinde, bakanlık teşkilatını ve bakanlık yönetimini yapısal olarak dönüştüren yeni bir düzenleme işine giriştik. Bu aslında iyi de oldu. Çünkü 9 seneden sonra iyi bir tecrübe kazandık. Neyi ne şekilde dönüştürmemiz gerektiğini şimdi daha iyi biliyoruz." şeklinde konuştu.

"OECD'NİN 30 YILDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİNİ BİZ 8 YILDA YAPTIK"

Türkiye'de sağlık göstergelerinin, ortalama yaşam süresi açısından çok yükseldiğini vurgulayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ortalama yaşam süresinin de Türkiye'de 75 yaş olduğunu ifade etti. Akdağ, şunları söyledi:

"Kadınlarda bu ortalama 76, erkeklerde ise 72 yaş civarında. Yine sağlık göstergelerine göre, anne ve bebek ölümlerinde müthiş bir azalma sağladık. Anne ölümlerinde 100 binde 70'ten yüz binde 14'lere, bebek ölümlerinde binde 30'lardan binde 9'lara kadar gerileme sağladık. OECD ülkelerinin 25-30 yılda gerçekleştirdiğini biz Türkiye'de 8 yılda başardık. Vatandaşımızı, sağlık harcamalarının hırpalayıcı yükünden kurtarmış durumundayız. Çok ağır sağlık harcaması yaptığı için 'yoksullaşan haneler' diye bir kavram var dünyada kullanılan. Türkiye'de vatandaşımızı bu durumdan neredeyse tamamen kurtarmış durumdayız. Bütün bu yapılan hizmetler sağlıkta memnuniyeti artırdı. TÜİK'in istatistiklerine göre, Türkiye'de sağlıkta memnuniyet 2003'de yüzde 39 iken 2011'de bu rakam yüzde 76'ya çıkmış oldu. Bunu hep birlikte muhafaza edeceğiz ve geliştireceğiz."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1270524&title=turkiyede-ortalama-yasam-suresi-75-yila-yukseldi
#753
Merhabalar.

Alıntı Yaptemyize giden dosyanın karara bağlanma yada onanma süresi ne kadardır?

Bir yıldan önce dosyanın Yargıtay'dan döneceğini zannetmiyorum. Bir yılın üstü için net bir şey söylemek maalesef mümkün değil.

Alıntı Yaptemyize giden davanın zaman aşımı olur mu?duyumlarıma göre yeni düzenlemelerde temyize giden dava 1 yıl içerinde sonuçlanmazsa zaman aşımına uğrayıp düşüyormuş bu nekadar doğru?

Bir dava belli bir süre içinde açılıp karara bağlanmalı ve o karar kesinleşmelidir. Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesine göre "Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl" geçince dava zamanaşımı gerçekleşmiş olur ve dava düşer. Özetle temyizle ilgili özel/farklı bir zamanaşımı süresi bulunmamaktadır. Dolayısıyla "temyize giden dava 1 yıl içerinde sonuçlanmazsa zaman aşımına uğrayıp düşüyormuş" şeklindeki bilginiz yanlıştır. Temyiz yargılamanın devamıdır; bu sebeple zamanaşımı süresi temyizde de işlemeye devam etmektedir. Allah kurtarsın...
#754
Merhabalar. Taksirle işlenmiş olan suçlar memuriyete engel değildir. Aşağıda konuyla ilgili detaylı bilgi bulunmaktadır. Kolay gelsin...



Bilindiği üzere, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde memuriyet için gerekli genel ve özel şartlar sayılmıştır:

     Genel ve özel şartlar:
   
     Madde 48 – (Değişik: 12/5/1982 - 2670/14 md.)
   
     Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
   
     A) Genel şartlar:
   
     1. Türk Vatandaşı olmak,(1)
   
     2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
   
     3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
   
     4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,

     5. (Değişik: 23/1/2008-5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak. (1)
   
     6. Askerlik durumu itibariyle;
   
     a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,
   
     b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,
   
     c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
   
     7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek (...)(2) akıl hastalığı (...)(2) bulunmamak.
   
     B) Özel şartlar:
   
     1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
   
     2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.


Buna göre, A bendinin 4 üncü fıkrasında "Kamu haklarından mahrum bulunmamak", 5 inci fıkrasında ise memuriyete engel hükümler sayılmıştır. Buna göre; "Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak" hükmü yer almaktadır.

Mülga Türk Ceza Kanununun 31 inci maddesi gereğince; beş yıldan fazla ağır hapse mahkûm olanlar müebbeden, üç yıldan beş yıla kadar ağır hapse mahkûm olanlar ceza kadar geçici kamu hizmetlerinden yasaklı tutulmaktaydı.

Yine mülga Türk Ceza Kanununun 219 uncu maddesi gereğince, Devlet aleyhine cürüm işleyenlere asıl cezanın yanında müebbeden memuriyetten men cezasının verilmesi hüküm altına alınmıştı. Buna göre Türk Ceza Kanununun 3 üncü bap 1, 2, 3 üncü faslında belirtilen suçlar ile 657 sayılı Kanunun 48/A-5 bendinde tek tek sayılan suçları işleyenlerin ana cezanın yanında müebbeden Devlet memuriyetinden men cezası ile cezalandırılması öngörülmüş olduğundan bu fiiller sebebiyle hüküm giymiş olanlar müebbeden Devlet memuru olamamaktaydı.

Yukarıda yer verilen kişilerin tekrar Devlet memuru olarak atanabilmeleri yine mülga Türk Ceza Kanununun 121-124 üncü maddelerinde düzenlenmişti. Buna göre; Müebbeden hidematı ammeden memnuiyet ve ceza mahkumiyetinden mütevellit diğer nevi ademi ehliyet cezaları memnu hakların iadesi tarikiyle izale olunabilir. (madde 121) Yukarıdaki maddede yazılı ceza, şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya bağlı olduğu halde, buna mahkûm olan ve işlemiş olduğu cürümden dolayı pişmanlık duyduğunu ihsas edecek surette iyi hali görülen kimse, asıl cezasını çektiği veya ceza af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren üç ve zamanaşımı ile düşmüş olduğu surette düştüğü tarihten itibaren beş yıl geçtikten sonra memnu haklarının iadesini talep edebilir. Eğer bu mahrumiyet ve ıskatı ehliyet cezaları diğer bir cezaya ilaveten tertib olunmamış ise memnu hakların iadesi ancak hüküm ilamının kat'ileştiği tarihten itibaren beş sene sonra istenebilir. (madde 122) Mükerrirler cezanın tamamen infazından veya af yahut müruru zaman ile sukutundan itibaren bundan evvelki maddede beyan olunan müddetlerin iki katı geçmedikçe memnu haklarının iadesi istidasında bulunamazlar. (madde 123) Memnu haklar, Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununun tayin ettiği suretlerle iade olunur. Memnu hakların iadesine alakadarın talebi üzerine usulü dairesinde karar verilmesi mahkemeye aittir. (madde 124)

Danıştay Birinci Dairesi de 22.4.1992 tarihli ve E.No: 1992/126, K. No: 1992/150 sayılı kararında ise, "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A/5 inci fıkrasında öngörülen koşulları, mahkumiyetinden dolayı yitirmeleri nedeniyle memuriyetle ilişkileri kesilenlerin, memnu hakların iadesi kararı almaları halinde yeniden Devlet memurluğuna alınabilecekleri, ancak kadro ve ihtiyaç durumları bakımından idarenin bu konuda taktir yetkisinin bulunduğu" ayrıca "Memurluğa engel bir mahkumiyetin saptanması halinde memnu hakların iadesi kararı alınmadıkça veya memurluğa engel sayılanlar dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen mahkumiyetler afla kalkmadıkça yeniden memuriyete atanmanın söz konusu olamayacağı" ifade edilmiş; menu hakları iadesi kararı alanlar kurumların takdiri ve boş kadro imkanları çerçevesinde tekrar atanmaları mümkün bulunmaktaydı.


Yeni Türk Ceza Kanunu memnu hakların iadesi müessesesine yer vermemiştir. Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü maddesinde; Kişinin, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılacağı (madde 53-1/a) hüküm altına alınmıştır:

     Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
   
     Madde 53 - (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
   
     a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
   
     b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
   
     c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
   
     d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
   
     e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
   
     Yoksun bırakılır.
   
     (2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.

     (3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
   
     (4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
   
     (5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
   
     (6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.


Yine aynı madde de; kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz denilerek Ceza Kanununa göre verilen hak yoksunluğunun, mahkûmiyet süresi ile sınırlı olacağı vurgulanmıştır. Madde gerekçesinde de "Ancak, bu hak yoksunluğu süresiz değildir. Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, işlediği suçtan dolayı kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması gerekmiştir. Bu nedenle, madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkûm olunan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörülmüştür. Böylece, kişi mahkûm olduğu cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin tekrar güven duyulan bir kişi olduğu konusunda topluma da bir mesaj vermektedir. Bu bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aşamasına kadar devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun düşmektedir. Bu sistemde süresiz bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmış hakların geri verilmesinden artık söz edilemeyecektir" denilmektedir.

Yeni düzenlemede güvenlik tedbirleri belirli süreler için öngörülmüş olduğundan, bu sürelerin dolmasıyla ya da belirtilen şartların gerçekleşmesiyle tedbirler kendiliğinden kalkacaktır. Yani kişinin yasaklılık hali sürekli değildir. Cezalandırılmakla güdülen amaç, işlediği suçtan dolayı etkin pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süre ile sınırlandırılması gerekmiştir. Bu nedenle cezanın infazı tamamlanınca madde metninde yer alan hak yoksunlukları da sona erecektir (m.53/2).

Yeni Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesinde, "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır" hükmü yer aldığından, Bu durumun aksine olan tüm yasalar bu kanun ile birlikte yürürlükten kalkmış olacaktır. Yeni düzenleme ile hak yoksunlukları belirlenmiş olduğundan, diğer yasalarda yer alan ve bu madde hükümlerine aykırı olan tüm hükümler TCK nun 5. maddesi uyarınca yürürlükten kalkmıştır. Böylece başka yasalarda yer alan tüm feri cezalar ve güvenlik tedbiri niteliğindeki cezaların uygulama alanı kalmamıştır (Gerekçeli, Karşılaştırmalı ve Açıklamalı Türk Ceza Kanunu, Ali Nevzat Açıkgöz Van Cumhuriyet Savcısı).

Cezanın infazından Sonra Uygulanacak Hak Yoksunlukları:
TCK nun 53/5 maddesindeki düzenlemeye göre;
Yargılamaya konu suç TCK nun 53/1 maddesinde belirtilen hak ve yetkilerden birinin KÖTÜYE KULLANILMASI sonucunda işlenmiş bir suç ise mahkeme tarafından verilecek kararda;
a) Verilen hapis cezasının yarısından bir katına kadar süre ile,
b) Suç nedeniyle sadece adli para cezası verilmiş ise, verilen adli para cezası gün sayısının yarısından bir katına kadar süre ile,
53/1 maddesinde belirtilen hak ve yetkilerin verilen cezanın İNFAZINDAN SONRA DA KULLANILMASININ YASAKLANMASINA karar verilir. Bu durumlar oluştuğunda mahkemenin bu ek yoksunluk süresine karar verilmesi zorunludur. Mahkemenin takdirinde olan şey, infazdan sonra da devam edecek hak yoksunluğunun süresine ilişkindir. Mahkemenin verdiği bu ek yasaklılık süresi aldığı asıl cezanın infazından sonra yürürlüğe girecektir.

Sonuç olarak, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 maddesinde sayılan memuriyete engel suçlardan mahkum olanların madde metninde yer alan "hükümlü bulunmamak" ibaresi olmasına rağmen mülga Ceza Kanunundaki memnu hakların iadesi kararını alması halinde idarelerin takdir hakkı çerçevesinde tekrar memuriyete dönmeleri mümkündü. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise memnu hakların iadesi kavramına yer verilmeyip istisnalar dışındaki hak mahrumiyeti mahkumiyet süresiyle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle 5237 sayılı Kanunun 53/1 maddesinde sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dışındaki suçlardan mahkum olanların mahkumiyetinin sona ermesinden sonra memur olmalarına engel bulunmamaktadır. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki idarelerin geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır.
#755
Bankalar Birliği'nin talimatı ile harekete geçen Kredi Kayıt Bürosu (KKB) karşılıksız çekin önlenmesi için Çek Raporu Sistemi'ni hayata geçiriyor. Sistem önümüzdeki hafta pazartesi gününden itibaren uygulamaya geçecek.

SİSTEM NASIL İŞLEYECEK?
KKB Genel Müdürü Kasım Akdeniz'in verdiği bilgiye göre sistem şöyle işleyecek:

Çek kabul eden kişi, çek sahibinden Çek Raporu isteyecek. Çek kesen kişi de bankaya giderek belirli bir ücret karşılığında raporu alarak çeki verdiği kişiye gösterecek. Bugün gazetesinin haberine göre, çek Raporu hesap sahibinin bankacılık sistemindeki 2007 sonrası pozitif, 2009 sonrası negatif tüm çek bilgilerini içerecek.

Rapora bakılarak çeki kesen kişinin ne zamandan buyana çek kestiği, geçmiş ödeme alışkanlıkları, çekin tutarının ortalama çek tutarı ile uyumlu olup olmadığı görülecek. Böylece malı satan kişi çeki kabul edip etmeyeceğine bakacak.

ELEKTRONİK ORTAMA TAŞINACAK
Uygulama yıl sonuna doğru geliştirilecek. Buna göre kurulacak Risk Merkezi ile çeki alan kişi de elektronik ortam aracılığı ile çeki kesen kişinin durumu hakkında bilgi sahibi olabilecek. Sistemin ileriki safhaları hakkında bilgi veren Akdeniz, "Risk Merkezi'nin kurulmasından sonra elektrik, su ve telefon faturalarının ödenip ödenmemesi , vergilerin verilip verilmemesi de rahatlıkla takip edilecek" diye konuştu.

HAPİS CEZASINDAN ETKİN
Kasım Akdeniz, sistem ile iyinin iyiliğinin, sorunluların da sorunun ortaya çıkacağını söyledi. Akdeniz, "Sadece ekonomik hayata değil, güvene dayalı ilişkiler de bu sistem sayesinde ortaya çıkacak. Yeni bir dünya doğuyor. İş yapış şekilleri değişecek" dedi. Kasım Akdeniz, sistemin hapis cezasına göre daha adil ve hapis cezasından daha etkin olduğunu iddia etti.

RAPORDA NELER YER ALACAK?
Çek Raporu 2007'den bu yanaki tüm çek bilgilerini içerecek. Raporda şu bilgiler yer alacak;

* Çek kesenin çek hesabınnı bulunduğu bankalar, 2007'den itibaren ibraz edilen çek adedi,
* İbrazında ödene çeklerin adedi ve tutarı,
* 2009 yılı ve sonrası çıkan ve halen ödenmemiş çeklerin adedi ve tutarı,
* 2009 yılı ve sonrası karşılıksız çıkan ve sonradan ödenen çeklerin adedi ve tutarı,
* İbraz edilen ilk çekin tarihi , ibraz edilen ve arkası yazılan ilk çekin tarihi
*İbraz edilen ve arkası yazılan son çekin tarihi,
* İbrazında ödenen son çekin tarihi
* Son 1 ay, 3 ay ve 12 ay içinde ödenmiş çeklerin adedi ve tutarı,
* Arkası yazılan çeklerin listesi

http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/731792-karsiliksiz-cek-tarih-oluyor
#756
DURAN SAVAŞ - SAKARYA
   
Tüketici mahkemesi, elektrik abonelerini sevindirecek bir karara imza attı. Faturalardaki 'kayıp-kaçak kullanım-sayaç okuma' bedeline itirazı haklı bulan mahkeme, elektrik kurumunun, uğradığı zararı kaçak kullananlardan tahsil etmesi gerektiğine hükmetti.

Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, elektrik abonelerini sevindirecek emsal niteliğinde bir karar aldı. Serdivan ilçesinde yaşayan Figen Gülme'nin elektrik faturalarındaki 'kaçak kullanım ve sayaç okuma bedeli'ne yaptığı itirazı haklı buldu. Mahkeme, Sakarya Elektrik Dağıtım Şirketi'ne (SEDAŞ), "Kaçak elektriği kullananları bul ve zararını onlardan tahsil et." dedi. Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığı, bir süre önce abonenin yaptığı başvuru üzerine 'Enerjiyi abone olmadan ve dolayısıyla hiçbir ücret ödemeden kullanan kişilerin bulunup enerji bedelinin o kişilerden tahsil edilmesi esas olmalıdır' yönünde karar aldı. Buna rağmen tahsilata devam eden elektrik kurumu, yaptığı itiraz reddedilince konuyu Tüketici Mahkemesi'ne taşıdı. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi de, Hakem Heyeti'nin kararını yerinde buldu. Tüketici mahkemesi, SEDAŞ'ın, tüketiciyi mağdur ettiğini belirterek, kayıp-kaçak ve sayaç okuma bedellerinin hesaplanarak Figen Gülme'ye iadesine hükmetti.

Sakarya Serdivan'da yaşayan Figen Gülme adlı elektrik abonesi, faturasında yer alan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelinin iptali ve tahsil edilen miktarın geri ödenmesi için Serdivan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'na başvurdu. Gülme, başvurusunda, kayıp kacak kullanım ve sayaç okuma bedeli adı altında faturasına yansıtılan tutarın haksız yere alındığını, kuruma yaptığı itiraza rağmen talebinin uygun görülmediğini belirtti ve kendisinden tahsil edilen miktarın iadesini talep etti. Tüketici Hakem Heyeti, Gülme'nin şikâyetiyle ilgili Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ'den (SEDAŞ) savunma istedi. SEDAŞ savunmasında, kayıp kaçak bedeli ve diğer bedellerin Perakende Satış Hizmet Geliri ve Perakende Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ gereğince tahakkuk ettirildiğini ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu'nun (EPDK) bilgisi dahilinde yayımlanan kanun çerçevesinde işlem yaptığını bildirdi. Bu savunmayı yeterli görmeyen Hakem Heyeti, aboneyi haklı buldu. Heyet kararında şu ifadelere yer verdi: "Abone olmadan, dolayısıyla hiçbir ücret ödemeden enerji kullanan kişilerin varlığı söz konusu. Burada enerjiyi abone olmadan ve hiçbir ücret olmadan kullanan kişilerin bulunup, kullandığı enerji bedelinin o kişilerden tahsil edilmesi esas olmalı. Sağlayıcı firma tahsil ettiği söz konusu bedellerin gerekçesini izah edememiş, uygulamayı EPDK kararlarına dayandırmaya çalışmıştır. Satıcı, elektrik bedelini tüketiciden tahsil ettiğine göre gerekçesini de izah edebilmeli. Ancak yapılan savunma bu yönleri ile yeterli görülmemiş, dolayısıyla tüketicinin mağdur edildiği sonucuna varılmıştır." Karara itiraz eden SEDAŞ, konuyu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne götürdü. Ancak mahkeme, kararı onayladı. SEDAŞ'ın aboneden tahsil ettiği kaçak kullanım bedelini iade etmesine karar verdi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1269977&title=mahkemeden-elektrik-kurumuna-kacak-elektrigi-kullananlari-bul-ondan-tahsil-et
#757
Merhabalar. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 31. maddesinin 1. fıkrasına göre taşınmazın bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesine müracaat etmelisiniz. Davayı kendiniz takip etmek istiyorsanız, en azından dava dilekçesini bir avukata yazdırmanızı önemle tavsiye ederim. Kolay gelsin...
#758
Merhabalar. On yıllık zamanaşımı süresi, alacağın tahsili için yapılan en son işlem tarihinden itibaren işlemeye başlar. Mesela 1999'daki borcunuz için yapılan icra takibinde en son işlem 01.05.2003 yılında yapıldıysa, on yıllık zamanaşımı süresi de 01.05.2013'te dolacaktır. Dolayısıyla borcunuz zamanaşımına uğramamış olabilir. Öte yandan, alacak zamanaşımına maruz kalmış olsa bile size karşı icra takibi yapılabilir; sizin böyle bir icra takibine karşı yasal süre içinde zamanaşımı itirazında bulunmanız gerekecektir. Şayet süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunmazsanız, sanki alacak hiç zamanaşımına uğramamış gibi takibe devam edilecektir. Kolay gelsin...
#759
Merhabalar. Sesli mesajları ve telefonunuza gelen aramaları delil olarak göstererek bu kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Manevi tazminat davası da açabilirsiniz. Kolay gelsin...
#760
Merhabalar. Arsanıza komşu parseller tarafından tecavüz edilmiş olması hukuken sahip olmuş olduğunuz hak ve yükümlülüklerinizi etkilemeyecektir. Dolayısıyla ilk bakışta belediyenin yaptığı işlemin doğru olduğu söylenebilir. Ancak bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme ve araştırma yapılmasını gerektirdiğinden, size tavsiyem, konu hakkında tüm bilgi ve belgelerle birlikte bir avukata danışmanızdır. Kolay gelsin...