Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'ndaki konuyla ilgili olarak ilk akla gelecek maddeler aşağıdadır. Burada şikayetten vazgeçilmiş olması hakimin takdirini olumlu yönde etkileyecek ancak kamu davası söz konusu olduğundan, şikayetten vazgeçilmiş olması, ceza davası açılmasına engel olmayacaktır. Daha net değerlendirme yapılabilmesi için dosyanın incelenmesi şarttır. Bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum...



    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
     Madde 109 - (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
    (2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (3) Bu suçun;
    a) Silahla,

    b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
    f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
    (4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî p ara cezasına hükmolunur.
    (5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
    (6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

    Kasten yaralama
     Madde 86 - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    (3) Kasten yaralama suçunun;
    a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
    b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Silahla,
    İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

    Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması
     Madde 170 - (1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
    a) Yangın çıkaran,
    b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
    c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
    Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
#2
Alıntı yapılan: abdullah123456 - 03 Ocak 2014, 06:37:45
yani sayın avukatım eğer ki ilgili kurum tarafınca karar bozulursa yerel mahkemenin yeniden yargılama yapması şart değil mi? yani yerel mahkemnin verdiği bir önceki hükmün hukuki sonuçları ortadan kalkar mı?

Evet, Yargıtay bozma kararı verirse, mahkemece yeniden yargılama yapılacaktır (CMK m.309/4-d uyarınca Yargıtay dosya üzerinden kendisi de karar verme yoluna gidebilir ama bu ihtimalin zayıf olduğunu düşünüyorum). Bozma kararı, mahkumiyet kararının hukuki sonuçlarını da elbette ortadan kaldırır.
#3
Merhabalar. Doğru biliyorsunuz, yıllık izin süreniz 20 gündür. Konuyla ilgili 4857 sayılı İş Kanunu'nun 53'ncü maddesi aşağıdadır. Keza 56'ncı maddeye göre de yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatili günleri izin süresinden sayılmayacaktır. İzin süresine kaç gün ilave edileceğini hesaplarken iş yerinde Cumartesi günü çalışılıp çalışılmamasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü mevzuatımızda hafta tatili yedi günlük bir zaman diliminde sadece bir günlük süre olarak belirlenmiştir; buna göre iş yerinde çalışılmayan Cumartesi günü "akdi tatil" (yasadan değil, iş sözleşmesinden kaynaklanan bir tatil) olarak sayılacak ve Cumartesi günleri yıllık izne dahil edilecektir. Yani Cumartesi günleri yıllık izin sürenizin içinde kabul edilecek, buna karşılık yıllık izin süresi içinde geçecek olan Pazar günleri ise bu 20 günlük süreye ilave edilecektir. Dolayısıyla bu kısımla ilgili 23 günlük hesaplamanız da doğru olmuştur. Tarafların anlaşması karşılığında ücret mukabili ödeme yapılacaksa (ki esasen bu durum yasaya aykırıdır; yıllık iznin işçi tarafından fiilen kullanılmak, işveren tarafından kullandırılmak zorunluluğu bulunmaktadır, işçi iş yerinden ayrılmadığı sürece işçiye kullanılmayan yahut kullandırılmayan yıllık izin karşılığında ücret ödenmesi hukuken doğru bir yol değildir), doğal olarak 23 günlük sürenin baz alınması gerekecektir.

Alıntı YapAyrıca iş veren şirkette eski olan 4 kişiye  yeni olan 1 kişiye yıl sonu ikramiyesi vermekte biz 4 kişiye vermemektedir.
Şirket A.Ş. olup böyle keyfi bir uygulama yapma yetkisine sahipmidir?

İşverenin A.Ş., Ltd., vs. olması önemli değildir. İşverenin her hâlükârda 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesine göre (maddenin tam metni aşağıdadır) işçilerine eşit davranma mükellefiyeti bulunmaktadır. Buna göre, şayet işveren, prim ödediği ve ödemediği çalışanlarla ilgili objektif kıstaslara göre ayrım yapıyorsa, sorun yok; fakat subjektif kıstaslara, keyfi değerlendirmelere göre hareket ediyorsa, bu durum elbette yasaya aykırı olur ve işçiye mahrum bırakıldığı primlerin kendisine ödenmesini talep etme hakkı verir. Durum özetle bu şekildedir. Allah kolaylık versin...




     Eşit davranma ilkesi
     Madde 5 - İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz.
     İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
     İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.
     Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
     İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.
     İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.
     20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

     Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri
     Madde 53 - İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.
     Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
     Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.
     İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;
     a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,
     b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,
     c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden,
     Az olamaz.
     Ancak onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.
     Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

     Yıllık ücretli iznin uygulanması
     Madde 56 - Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez.
     Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur.
     Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.
     İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.
     Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
     Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.
#4
Merhabalar. Alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu ancak eski icra dosyasından yapılan işlemler incelenerek tespit edilebilir. Eski icra dosyasından aciz vesikası alınmış olabilir ki böyle bir durumda zamanaşımı süresi de uzamış olur (konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz). Borç devam ediyorsa, zaten alacaklı taraf itirazınızın iptali için dava açma yoluna gidecek ve buna ilişkin delillerini mahkemeye sunacaktır. Alacaklıyla görüşerek de bu hususu öğrenmeyi deneyebilirsiniz. Şu aşamada yapabileceğiniz başka bir şey bulunmuyor. Allah kolaylık versin...
#5
Merhabalar. "Dahili davalı" olduğunuza göre, dava açıldıktan sonra ihtilafın sizinle de ilgili olduğu tespit edilmiş ve davaya "davalı" sıfatıyla dahil edilmişsiniz demektir. Masrafları tüm davalılar hep birlikte karşılamak durumundadır. Muhtemelen davanın tahmin ettiğinizden çok daha fazla bir şekilde sizinle bir irtibatı bulunuyor. Aksi halde mahkeme husumet yokluğundan sizinle ilgili davanın reddi yoluna giderdi. Mahkemenin kararını görmeden ve dava dosyasını incelemeden (özellikle de niçin davaya dahili davalı olarak eklendiğinizi anlamadan) konuyla ilgili net bir değerlendirme yapılamaz. Burada aciliyeti ve önceliği olan konu şu: Şayet kararı yeni tebliğ aldıysanız, hak kaybı yaşamamak için bir an evvel temyizle ilgili çalışmalara başlamanız ve yasal süreyi geçirmeden (kararda başka şekilde belirtilmemişse, tebliğden itibaren iki haftalık süre içinde) temyiz yoluna müracaat etmeniz gerekiyor. Bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Allah kolaylıklar versin...
#6
Aleykümselam. Ceza aldığınıza göre karar tarihinden önce zamanaşımı oluşmamıştır kuvvetle muhtemel. Aşağıda tam metni bulunan Türk Ceza Kanunu'nun 67. maddesine göre mahkumiyet kararı verilmesiyle dava zamanaşımı kesilir ve karar tarihinden itibaren yeniden başlar. Kesilme halinde zamanaşımı süresi, ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar. Burada net bir hesaplama yapılabilmesi için hangi maddeden ceza aldığınızı bilmek lazım. Allah kolaylık versin...




Dava zamanaşımı
Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin
yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle
kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren
nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz
önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/8 md.) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu
husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.
(6) Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin
yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara
karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği
günden itibaren işlemeye başlar.
(7) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan
fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz.

Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi
Madde 67- (1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi
gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya
kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava
zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla
nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.
#7
Merhabalar. Yedi günlük itiraz süresi kaçırmışsınız. Şayet itirazınız haklı ise, ödemeyi yaptıktan sonra bu bedelin size iadesi için firmaya karşı tüketici hakem heyetine müracaatta bulunun. Allah kolaylıklar versin...
#8
Merhabalar. Tek başına soyadı tashihinden yola çıkarak netice elde edemezsiniz. Açılacak davada bu hususu da kullanırsınız, orası ayrı. Davanın muris muvazaasına istinaden açılması gerekiyor. Bu gerekçeyle açılacak olan davanın kazanılması ihtimali kesinlikle düşük olmayacaktır. Sonucu taşınmazların satış esnasındaki değeri, tapuda gösterildiği satış tutarları, bu tutarların dikkat çekecek ölçüde düşük olup olmadığı, rahmetli annenize gerçekten bir ödemenin yapılıp yapılmadığı, muvazaaya ilişkin şahitlerin beyanları gibi hususlar tayin edecektir. Bu konuda acele etmeli ve en kısa sürede davayı açarak taşınmazın bir başkasına devrini engellemek için mahkemeden tapu kaydına tedbir işlenmesini talep etmeniz gerekmektedir. Taşınmazların dayınızın eşine devredilmiş olması, sizin bu davayı açmanıza bir engel teşkil etmez. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi BURADAN okuyabilirsiniz. Allah kolaylıklar versin...
#9
Size de iyi günler ve iyi seneler. Savcılık, iddia makamıdır. Yani bir ceza davasında kamuyu temsilen sanık hakkındaki iddiaları savcılık yöneltir, bu amaçla iddianame düzenler ve sanığın cezalandırılmasını ister. UYAP'ta hatalı olarak işaretleme yapılmıştır, önemsemeyin. Allah kolaylıklar versin...
#10
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun.

Alıntı YapKanun yararına gönderilen bu tür dosyalar için bildiğim kadarıyla duruşmasız yargılama yapılıyor,bu tür dosyalarda BERAAT verilmesi söz konusu olabilirmi, verilen karar yerel mahkemenin verdiği kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırır mı?

Konuyla ilgili Ceza Muhakamesi Kanunu'ndaki hükümler aşağıdadır. Mahkemenin ihbarı istikametinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma yoluna gidip gitmediğini, giderse, Yargıtay'ın konuyla ilgili vereceği kararı takip edin. Başsavcılık bu yola başvurursa, Yargıtay en fazla mahkemenin kararını bozma yoluna gidecek ve dosyayı yeniden yargılama yapılması için mahkemeye gönderecektir. Başsavcılık bu yola başvurmazsa, bu durumda yargılamanın yenilenmesi için gecikmeksizin müracaatınızı yaparsınız. Allah kolaylıklar versin...




    Kanun yararına bozma
     Madde 309 – (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
    (2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
    (3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
    (4) Bozma nedenleri:
    a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
    b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
    c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
    d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
    (5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına başvurması
     Madde 310 – (1) 309 uncu maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına olarak re'sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilir.
    (2) 309 uncu madde gereğince Adalet Bakanlığı tarafından başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kullanılamaz.

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
    Yargılamanın Yenilenmesi
    Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri
     Madde 311 – (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
    a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
    b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
    c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
    d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
    e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
    f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
    (2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.

    İnfazın geri bırakılması veya durdurulması
    Madde 312 – (1) Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmün infazını ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar verebilir.
#11
Merhabalar. Türk Medeni Kanunu'nun 176. maddesine göre (tam metni aşağıdadır) "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Konuyla ilgili dava açılması gerekiyor. Hakim her iki tarafın mali durumunu, ödenen nafaka bedelini ve diğer hususları dikkate alarak davayı karara bağlayacaktır. Konuyla ilgili emsal Yargıtay kararlarını BURADAN inceleyebilirsiniz. Allah kolaylıklar versin...





    3. TAZMİNAT VE NAFAKANIN ÖDENME BİÇİMİ
   
    Madde 176 - Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
   
   Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
   
   İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
   
   Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
   
   Hakim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
#12
Merhabalar. Türk Medeni Kanunu'nun 364. maddesine göre, "Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür." Babanıza bu hükme istinaden nafaka davası açabilirsiniz ancak babanızın durumu da iyi değilse ve siz yeni bir iş bulma, çalışıp geçiminizi temin etme imkanına sahipken bu yola bilinçli bir şekilde gitmiyorsanız, bu dava muhtemelen reddedilir. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz. Allah kolaylıklar versin...
#13
Merhabalar. Yargıtay'ın kararlılık kazanmış olan içtihadına göre eğitim süresince işçiye ödenen ücretlerin geri alınması (veya işçiye bu dönem için ücret ödenmemesi) söz konusu değildir. Sizin olayınızda böyle bir geri alma yerine eğitim masrafları doğrudan işçiye yansıtılması yoluna gidilmiş. Burada verilen eğitimin niteliğine göre; bu eğitimin iş yerinden ayrıldığınızda size yeni bir iş bulma veya daha nitelikli iş bulma hususunda ne derece katkısı olup olmadığı ve ayrıca eğitimin zorunlu olup olmadığı yönlerinden konuyu değerlendirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Mesele bu yönüyle yoruma ve tartışmaya açıktır. Fakat her hal-u kârda maaşınızdan en fazla doğrudan size verilen eğitimin gideri ölçüsünde bir kesinti yapılabilecektir. Bu gideri de firmanın belgeleyerek ispat etmesi şarttır (örneğin aynı anda 30 kişiye eğitim verildiğini ve toplamda 45.000 TL masraf yapıldığını, böylelikle her bir işçi yönünden 1.500 TL gider oluştuğunu işveren ispatlamak mecburiyetindedir). İspatlanamazsa veya daha azı ispatlanabilirse, fazla tahsil ettiği kısmı işveren iade etmekle mükelleftir. Kimse size giderini sizin karşılamanızı şart koşarak zorla eğitim veremez. Durum özetle bu şekilde...
#14
Merhabalar. Bahsettiğiniz kanun maddeleri ve konuyla ilgili diğer maddeler aşağıdadır. Savcının temyiz dilekçesinde kanun maddelerine atıf dışında somut bir gerekçe de gösterilmiştir muhtemelen. Keza bozma kararında da böyle bir gerekçenin gösterilmiş olması gerekiyor. Abdullah Bey'in de isabetle kaydettiği gibi, muhtemelen karar usulden bozulmuştur; bu durumda mahkeme eksiklikleri gidererek yeniden karar verme yoluna gidecektir.

Alıntı Yapsorum şu..bu maddeleri okudum bana davanın yapılış şeklinde bir aykırılık tespiti ile bozma olduğu kanaati edindiö.acaba yerel mahkeme ek delil yoksa beraat dışında bir karara hüküm verebilir mi.

Verebilir. Bunu anlamak için savcının temyizinin sanık lehine mi yoksa sanık aleyhine mi olduğuna bakmak gerekiyor. Temyiz sanık aleyhine ise; karar Yargıtay'ca usul yönünden bozulduğundan, şayet mahkeme bu bozma kararına uyacaksa, beraat kararıyla bağlı olmaksızın mahkeme yeni bir karar (hapis cezası, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, vs.) verebilecektir. Çünkü ortada sanık aleyine temyiz edilmiş ve esası hiç incelenmemiş bir hüküm mevcuttur. Durumu net olarak anlamak için dosyanın incelenmesi şarttır. Allah kolaylıklar versin...



   Duruşmanın başlaması
    Madde 191 – (1) Sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak duruşmaya başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar.
   (2) Tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılırlar.
   (3) Duruşmada, sırasıyla;
   a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
   b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
   c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
   d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.

   Sanığın duruşmada hazır bulunmaması
    Madde 193 – (1) Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.
   (2) (Ek: 25/5/2005 - 5353/28 md.) Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.

   Cumhuriyet savcısının başvuru sonucunun kapsamı
    Madde 265 – (1) Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.

   Sanık lehine başvurma hâlinde verilecek hüküm
    Madde 283 – (1) İstinaf yoluna sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.

   Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri
    Madde 307 – (1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
   (2) Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada varolan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her hâlde dinlenmesi gerekir.
   (3) Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Ancak, direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez.
   (4) Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.

   Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü
    Madde 321 – (1) Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311 inci maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.
   (2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.
   (3) Bu madde gereğince verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.
#15
Merhabalar.

Alıntı YapBabamın  3 bankaya kredi borcu var.Kredilerin üzerinden 5 yıl geçti bir banka bir taşınmasımızı bir şahısa sattı o bankaya borcumuz 25 bin tl di faiz ile 50 bin tl istiyorlardı sattıkları taşınmasın değerini düşmeden borcumuzun yine 50bin tl olduğunu beyan ediyorlar .Bu iş nasıl oluyor bizim nasıl bi yol izlememiz gerekiyor.

İcra dosyasını incelemeniz gerekiyor. Muhtemelen taşınmazın üstünde başka hacizler (veya öncelik hakkına sahip ipotek/ler) olduğundan, taşınmazın satış işlemlerinin yürütüldüğü icra dosyasına bu satıştan pay kalmamıştır, bu sebeple de borç aynen duruyordur. Taşınmazın üstünde başka hacizler veya ipotekler yoksa, elbette ortada anormal bir durum var demektir ki bu durumda icra dosyasını dikkatle incelemeniz ve buna göre gerekli işlemleri takip etmeniz icap eder.

Alıntı YapBir başka banka ise senedimizi başka bi kuruluşa satmış bu mümkün mü bu kuruluşla anlaşma yoluna nasıl gidebiliriz.

Alacağın temliki (devri) her zaman için hukuken mümkündür. Bunun için borçlunun iznini almak veya borçluyu önceden haberdar etmek gerekmez. Temlik yoluyla alacaklı değiştiğinde sizin için hukuken değişen hiçbir şey olmaz; borç aynen devam eder. Dolayısıyla yeni alacaklı mevcut borcun tahsili için yasal yollara yönelecektir. Genellikle bankalardan bu tür tahsilat imkanı zayıf/sınırlı alacakları varlık yönetim firmaları düşük bedeller karşılığında (mesela alacağın %10'u gibi) temlik alırlar. Dolayısıyla muhatabınız varlık yönetim firmasıysa, bu firmayla sıkı bir pazarlık yaparak borcunuzun ana para dışındaki faizlerinin kısmen veya tamamen silinmesini sağlayabilirsiniz diye düşünüyorum.

Alıntı YapAyrıca yeni çıkan kredi faizlerinin affından NASIL FAYDALANABİLİRİZ. 5 yıl ödenmeyen kredi borçları için devlet bankalara sigorta ödüyor diye bi söylendi var nasıl bir durumdur açıklık getirebilir misiniz.

Bahsettiğiniz şeyi tam olarak anladığımı söyleyemeyeceğim. Bununla birlikte, kredi borcunu öde(ye)meyen kişilerin yasal durumlarıyla ilgili mevzuatta herhangi bir değişiklik bulunmuyor, belirtmek isterim. Allah kolaylıklar versin...
#16
Merhabalar.

Alıntı Yap23/02/2012 günü mahkeme bitti! Duruşma tutanağı ile nüfus dairesine gittiğimde nüfus müdürünün, dediği dava henüz bitmemiş yada bitmiş sisteme girmemiş bu yüzden yeni kimliği veremeyiz..

Karar henüz kesinleşmemiş veya nüfus müdürlüğüne bildirilmemiş olabilir. Edirne'deki mahkemeyi telefonla arayın, dosya numarasını belirterek kararın kesinleşip kesinleşmediğini sorun, kimlik değişimi yapamadığınızdan bahsedin, yardımcı olurlar. Adliyenin telefon bilgilerine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.edirne.adalet.gov.tr/sayfalar/adliyetelefonlist.htm

Alıntı YapMahkemenin vermiş olduğu duruşma tutanağı mahkeme kararı değil mi ?

Değil. Mahkemenin gerekçeli kararının elinizde olması veya kararın sisteme girilmesi gerekiyor. Allah kolaylık versin...
#17
Merhabalar. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (O'ndan geldik, O'na döneceğiz). Öncelikle başınız sağolsun, Allah dedenize engin rahmetiyle muamele eylesin, mekanı cennet olsun...

Alıntı YapRahmetli 65 ayligi aliyordu.Sadece 2 kez alabildi. Bizim o maasi dusurmemiz icin biryerlere muracaat etmemiz gerekir mi?

Yaşlılık aylığı için bir şey yapmanıza gerek olduğunu düşünmüyorum; ölüm olayı nüfus kaydına geçirildiğinde, SGK tarafından bu durum resen dikkate alınacaktır muhtemelen, zira sistemler birbirine entegre. SGK'dan konuyla ilgili net bilgiyi temin edebilirsiniz.

Alıntı YapÖlüm sonrasi yapılmasi gereken prosedurle ilgili yardimci olabilirseniz sevinirim.

Aşağıdaki alıntı, sizin için yol gösterici olacaktır:

Alıntı YapSağlık Kuruluşu Bulunan Yerlerdeki Ölümler
İl, ilçe ve beldede meydana gelen ölüm olayı üzerine yetkili resmi tabip (Hükümet, Belediye, Sağlık Ocağı Tabipleri) tarafından, resmi tabip bulunmayan yerlerde sağlık personeli veya belediye başkanlığınca bu işle görevlendirilmiş memur tarafından ölüm olayının bildirildiği ve gömme izin belgesi istendiği tarihten itibaren ölüm tutanağı düzenlenerek on gün içinde ilçe nüfus müdürlüğüne gönderilir.
Ölen kişiye ait nüfus cüzdanı varsa tutanağa eklenir.
Ölünün, ölüm olayının meydana geldiği yer dışında bir başka yere gömülmek üzere nakli söz konusu ise, ölüm tutanağı cenaze nakil iznini veren makam tarafından düzenlenir.

Alıntı YapImzayi zaten 82 yasinda alzaimer hastasi oldugu icin elleri titreyerek atabildi.

Dedenizin mirasçıları (mirası reddetme düşüncesi söz konusu değilse) öncelikle noterden (veya mahkemeden) veraset belgesi almalı. Bu veraset belgesi ile Milli Emlak'taki işleri varisler kendi adlarına ve hep birlikte (veya içlerinden birine yahut bir avukata vekalet vererek) takip edebilirler. Keza banka hesaplarındaki paralar, dedenize ait taşınmaz ve diğer malvarlığı değerleriyle ilgili işlemleri bu belgeye istinaden takip edebilirler. Alzheimer hastalığı temyiz kudretini etkileyebilecek nitelikte bir rahatsızlık. Dolayısıyla dedenizin bu hastalığa yakalandığı dönemde yapmış olduğu hukuki işlemlerin geçersizliği ileri sürülebilir, bu hususa dikkat etmeli. Tekrardan başınız sağolsun...
#18
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Bu kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Savcılık bu kişinin gerçekte kim olduğunu tespit ettikten sonra tazminat davası da açabilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#19
Merhabalar. İki yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacaksınız. Kanun maddeleri aşağıdadır. Bu vesileyle alkollü içeceklerle irtibatınızın kesilmesi dileğiyle...



    Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
     Madde 179 - (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
    (2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.


    Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
     Madde 53 - (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
    a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
    b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
    c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
    d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
    e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
    Yoksun bırakılır.
    (2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
    (3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
    (4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
    (5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
    (6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.
#20
Eşiniz savurganlık (parayı çar çur etme) türünden bir illete müptela değilse, kocanızın kredi çekmesine engel olamazsınız. Böyle bir durum varsa, eşinizin kısıtlanması için dava açmanız gerekecektir. Aşağıda bu hususa ilişkin emsal bir Yargıtay kararı bulunuyor. Bu konuda bir avukattan yardım almanızı tavsiye ediyorum. Bunun dışında oturduğunuz ev eşinize aitse, muhtardan alacağınız ikametgah belgesiyle tapuya gidin ve taşınmazın kaydına "aile konutu şerhi" koydurun. Bu şerh, sizin izniniz olmadan taşınmazın kaydına ipotek konulmasını veya taşınmazın bir başkasına devrini engelleyecektir.




T.C.
YARGITAY
2.Hukuk Dairesi
Esas: 2004/1430
Karar: 2004/2252
Karar Tarihi: 26.02.2004

(4721 S. K. m. 406) (4787 S. K. m. 4/1, Geç. m. 1)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1-Dava, Türk Medeni Kanununun 406. maddesinde yer alan " savurganlık, kötü yaşama ve malvarlığını kötü yönetme sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açma.. " sebebiyle kısıtlama isteğine ilişkindir.
Toplanan delillerden; kısıtlanması istenilen Mehmet T.'nün 1340 doğumlu olup 80 yaşında olduğu, eşinin 1993'te ölümünden sonra uzunca bir süre yalnız yaşadığı, 31.01.2001 tarihinde kendisinden ( 45 ) yaş küçük Kumru isimli Azeri bir kadınla evlendiği, bu kadının köye hiç gelmediği, daha sonra evine değişik tarihlerde Azeri uyruklu başka kadınların geldiği; hakkında evinde Azeri kadınlarla fuhuş yaptırdığı iddiasıyla birkaç kez Jandarmaya ihbarlar yapıldığı, bu ihbarlar üzerine yapılan kontrollerde; 31.03.2001 tarihinde evinde Z. İbrahimova ile V. Aliyeva isimli iki Azeri kadının bulunduğu, 30.01.2002 tarihinde yapılan kontrolde P. Rougiva isimli Azeri bir kadının olduğunun tespit edildiği, köyde Mehmet T.'nün gayrimenkullerini satıp Azeri kadınlarla yediği konusunda yaygın duyumların olduğu, 1160, 1161, 1000, 748 ve 1155 parsel sayılı zeytinlik ve bademlik vasıflı beş parça taşınmazını 20.12.2001 ve 20.07.2001 tarihlerinde üçüncü kişilere sattığı, bu taşınmazlardan sadece birini 10 milyara sattığı ifade edildiği halde, bankalardaki kendi adına olan hesaplarda toplam 6.1 milyar lira civarında parasının olduğu, 13.11.2002 tarihinde de noterde düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile iki parça taşınmazını Fatma isimli kadına verdiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen ve gerçekleşen bu olgular Mehmet T.'nün malvarlığını, bilinçsiz, amaçsızca tükettiğini, alım-satım ilişkilerinde yarar dengesini gözetmediğini, savurganlık ve suihal içerisinde ve eğiliminde olduğunu göstermektedir. Türk Medeni Kanununun 406. maddesinin koşulları oluşmuştur. Kısıtlanmasına ve vasi atanmasına karar verilmesi gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir.
2- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından ( MK. md. 118-494 ) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.
Sonuç: Temyiz edilen kararın 1. bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 26.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.