Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Birkan1

#2
Ellerinize sağlık teşekkürler.
#3
Yavuz DONAT Mater KABAN

ADANA'DA BİR OLAY

Madem "ayrıntıya" girdik.
Dilerseniz "fi tarihine" kadar uzanabiliriz.
Adana'da 3 kişi "tuzlu bulamaç yedirilerek" öldürülmüştü. Dönem "zor" bir dönemdi.
"Sıkıyönetim" vardı.
"Olay" Adana Ağır Ceza'ya intikal etti. Devletin "derinlikleri" bu olayla fazlaca ilgiliydi."Sanıkların tutuklanmaması" isteniyordu. Yargı "etki altına alınmaya" çalışılıyordu. Ama yine de "sanıklar" tutuklandılar. Fakat dava "Adana'da görülemedi."
"İzmir'e" havale edildi.

DERİN DEVLET
İzmir'de de "derin devlet" devredeydi ama...
"Bağımsız yargı" bu etkileri aştı. Kararını açıkladı:
"Bir yüzbaşı, bir üsteğmen, bir astsubay ile bir adli tabibin, işkence yapmaktan dolayı 36'şar yıl mahkumiyetine..."

TEMYİZ
İzmir'in kararı "temyiz edildi." Derin devlet "Yargıtay nezdinde de" girişimlerde bulundu ama... Sonuç değişmedi. Fakat Yargıtay, İzmir'in "36 yıl" olarak belirlediği mahkumiyeti "20 yıla" indirdi.

İTİRAZ
İşte bu sırada "savcı kimliğiyle" Mater Kaban, Türk yargı tarihi için önemli olan bir çıkışta bulundu:
- İtiraz ediyorum.
Üç kez "tebliğname" yazdı. Yargıtay "Ceza Genel Kurulu'nun" toplanmasını sağladı. Ve orada dedi ki:
- Kimse yasalardan üstün değildir... İşkence bir insanlık suçudur... Sanıklara, her ölüm için ayrı ceza verilmelidir... Bu ceza da 30'ar yıl hapistir.
Ceza Genel Kurulu "kararını" açıkladı:
- Sanıkların 30'ar yıl hapsine.

HAKİMLER VAR
Mater beyin itirazı ve Ceza Genel Kurulu'nun kararı Türkiye'de "bazı çevreleri" çok rahatsız etti. Ama Batı'da "Türkiye'de hakimler var" yorumları yapıldı. Türkiye'nin işkence ile mücadelede samimi olduğuna bugün Batı inanıyorsa, bu inancın kaynağı "işte bu sözünü ettiğimiz olaydır.

1-9-2004
Yavuz DONAT
Gazeteci-Yazar
SABAH GAZETESİ
#4
Yargıtay tarafından kabul olunan oluşa göre, Toros dağlarında gömülü olduğu rivayet edilen defineyi bulmak amacıyla Ali, Mustafa ve Mehmet isimli kişilerin izinsiz kazı yaptıkları ve altın buldukları ihbarının bir köylü tarafından yapılmasıyla olaya adı karışan üç köylü Jandarma karakoluna getirilmiştir. Bu kişilerin altın bulma iddiasını inkar etmeleri üzerine altınların yerini söyletmek amacıyla el ve ayak parmakları ile cinsel organlarına cereyan verip, dövmek, sövmek suretiyle baskıcı yöntemler uygulanmasına başlanılmıştır. Sonuç alınamaması üzerine karakolun bağlı bulunduğu Merkez Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik'in emri ile sanıklar merkeze getirilmiştir. Yüzbaşı, sanıkları ayakları demire dayalı ve havada, başları yerde, elleri arasında olacak şekilde durdurtmuş, düşenlere kızıp küfrederek ve vurarak yeniden baş aşağı durmalarını sağlamış, yere düşen sanıklardan birisini döverek, başına tekme atarak feci şekilde yaralamıştır. Olay yerine gelen Bölük Komutan Muavini Teğmen Ayhan, komutanından sanıkları kendisinin konuşturması için müsaade almış ve sanıkların karnına, başına yumruklarla vurup hayalarını kıvırmış, penislerinden tutup sağa-sola çekiştirmiş ve oradaki su havuzuna başlarını sokarak havasız bırakmıştır. Sanıklar adliyeye sevk edilmeden darp edilmedikleri ve sıhhatli olduklarına ilişkin rapor alınmak üzere Adli Tabipliğe götürülmüşlerdir.

Adli tabip Ziya getirilenleri muayene etmeden "patalojik bulgu yok" şeklinde rapor tanzim etmiş ve kendisinin bu olayı aydınlatabileceğini söylemiştir. Bunun üzerine olayı aydınlatmak üzere adli tabip Ziya resmi yazıyla görevlendirilmiştir. Bu yazıyı alan doktor gece 24.00 da Başçavuş Gazi ile buluşarak Jandarma Karakoluna gelerek Başçavuş ve erlere tuz ve un getirmelerini söylemiştir. Temin olunan tuz ile unu karıştırarak bulamaç haline getirip kaynattıktan sonra, soğutup huzura getirtmiş, maktüllerin direnmelerini dövmek ve coplamak suretiyle kırarak erlerinde yardımı ile sanıklara kusturuncaya kadar zorla yedirmiştir. Bu esnada ayrıca bir kaptan diğer bir kaba su boşaltarak sanıkların su arzularını kamçılamıştır. Bu işlem sabaha kadar sürdürülmüş perişan hale gelerek kendilerini kaybeden sanıklar bahçeye çıkartılıp başlarına su dökülerek kendilerine gelmeleri sağlanmaya çalışılmış ancak netice alınamamıştır, Sanıklar birer ikişer saat ara ile peş peşe ölmüşlerdir.
#5
TÜRKİYE'DE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK İŞKENCE OLAYI

Altınların Yerini Söyletmek İçin Günahsız 3 Kişiye Tuzlu Bulamaç Yedirerek Öldürmek

Tuzun işkence aracı olarak kullanılması.yargıtay kararlarına geçmiş bir olay.işin acı veren bir yanı da işkenceye jandarmalarla birlikte bir hekimin de bizzat katılması .yargıtay ceza genel kurulu'nun (cgk)4.4.1983 gün ve 8/64 e.156 k.sayılı kararı, bu olayı detaylı olarak(5 sahife) anlatmaktadır.olduğu gibi aktarmak istemiyorum.iki sebebi var: birincisi, 5 sayfa çok uzun.ikincisi,ayrıntılar sizleri sinirlendirip öfkelendirebilir.onun yerine özetleyip yazmayı deneyeceğim.

adana'nın bir köyünde bir çobanın dağda kazı yapıp çok miktarda altın bulup ,bir kısmını sattığı,bir kısmını da satma teşebbüsünde bulunduğu ihbar edilir.jandarma astsubay başçavuş olayı araştırır.çoban ve 2 kişiyi yakalar,nezarete atar.altınların yerlerini söylemeleri için el ve ayak parmakları ile tenasül uzuvlarına elektrik verip,dövmek ve sövmek suretiyle işkence eder.gerçekte böyle bir olay ve altın olmadığı için sanıkların "bilmiyoruz " feryadına karşılık işkencelere devam eder.

Olayı baştan itibaren bilen ve takip eden merkez karakol komutanı yüzbaşı ,sanıkları merkeze getirmelerini emreder.merkezde bu yüzbaşı da çeşitli işkencelerle altınların yerini söyletmeye çalışır.bu arada bölük komutan yardımcısı teğmen de başka türlü işkence dener.fakat ,hem sanık 3 kişide işkenceye dayanacak hal kalmaz hem de sanıklar gerçekte olmayan altınların yerini söyliyemezler. mecburen evrak düzenleyip savcılığa göndereceklerdir.önce dr.muayenesi gerekir.sanıkları dinleyen adli tabip "patalojik bulgu yok" diye rapor verir ve sanıkları geçiren başçavuş'a " siz jandarmasınız ben sizin işinizden anlamam .ama ben doktorum,siz de benim işimden anlamazsınız.ben altınları bir dakikada çıkarttırırım ,git alay komutanına söyle izin verirse bu gece altınları çıkarttırırım" der.bölük komutanlığı "altınların yerinin tespiti için tıp ilmi yönünden gerekli işlemin yapılması" mealinde 9.7.1980 tarihli yazı yazar.

Gece saat 3.30 da doktor nezaretteki üç sanığa 2 kilo una 2 kilo tuz karıştırıp bulamaç yaptıktan sonra zorla yedirir. direnince başçavuş ve erlerin dövmeleri ve coplamaları ile kusturuncaya kadar tekrar yedirir.bir süre sonra bu 3 şahıs alttan ve üstten yediklerini çıkarmaya başlar.etraf pislik içinde kalır.bu halde iken doktor bir kaptan diğer kaba su boşaltarak susuzluklarını kamçılar ve "altınlar nerde" diye sorup bu işleme sabaha kadar devam eder.3 kişi kendilerini kaybederler.bahçeye çıkarıp başlarına su döker.fakat sanıklar düzelmez ve doktor "adliyede işim var" diyerek karakoldan ayrılır.

Bir süre sonra bu üç kişi ölür.

adli tıp meclisi bu üç kişi hakkında " 10 gün müddetle başaşağı durumda dövme,elektrik cereyanına bağlama gibi muamelelere maruz bırakıldıkları bu müddetin son gecesinde ise çok yoğun tuz ihtiva eden bir bulamacı yedirdikten sonra aynı gece kendilerini kaybederek ertesi gün öldükleri , maktullerin bir taraftan merkezi sinir sistemi kanaması diğer taraftan aşırı tuzlu bulamacın meydana getirdiği elektrolik denge bozukluğuna bağlı beyin harabiyeti sonucu öldükleri,bunların her birinin tek başına dahi ölümü tevlit edebilecek nitelikte bulunduğunu"na dair rapor vermiştir.

İşkence yapanlar ağır cezalar almıştır.

#6
Ya bende bu Conolarla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. 1990'larda İstanbul Tuzlada Erzincanlılara ait bir deri fabrikasında çalışıyordum. Orada Kemah Dereşoranlı (CONO MURAT) dedikleri "Murat Cöne" isimli bir kişi çalışıyordu. Bir gün muhabbet anında şakadan dedim ki bak bizler durüst insanlarız her taraf açık istesek burada bir sürü şey götürürüz. Bu Dereşoranlı MURAT CÖNE denen hırsızı bu lafımı ciddiye almış bir plan yapmış derileri bir çantaya doldurmuş derilerin üzerinide bezlerle örtmüş. Ama bekçi yakaladı onlara demiş beni Caferlili Rıza amca teşvik etti. Ben de gittim o patronların yanında o Murat Cöne'nin yüzüne tükürdüm dedim ulan şerefsiz ben sana git deri mi çal dedim. Sonra patronlar bu Hırsız Murat Cöne'nin yüzüne tükürerek onu işten attılar. Bende bu yaşadığım olayı sizlerle paylaştım.

CAFERLİLİ RIZA ÖĞÇE
#7
ÇİNGENELERİN  Cono  AŞİRETİ

Conolar Çingene kökenli ancak Çingeneler içerisinde farklı özellikleri olan bir aşirete mensuplar.  Cono  olarak geçen bu insanlar diğer çingenelerden birçok farklılıklar arzediyorlar. Çingenelerde hırsızlık yok ve belirli bir inançları var. Çingeneler çoğunluğu itibariyle cahil değil Okuma–yazma biliyorlar. Ancak conolar için hırsızlık hayatın bir parçası ve ondan vazgeçemiyorlar. Conolardaki evlilikler Çingenelerinkinden farklı. Çingeneler asla 9 yaşında kız evermezler. Conolar şehirlerde ve yerleşik bir hayat sürerler Kendilerine özgü bir dilleri var.  Çingenelerin  geldikleri bölgelerin dilini konuşmalarına karşın Conolar Bulgarca–İngilizce–Türkçe karışımı farklı bir dil konuşuyorlar.

Araştırmacı Ahmet Yavuz Conoların köken olarak Çingene olduklarını ancak Çingenelerden farklı bir yaşam sürdüklerini belirterek şunları söylüyor: "Conolar  Çingenelerin   Cono  aşiretinden. Kendi içlerinde kuralları var. Tam Çingene değiller Tam da saf değiller; Bir karışım olarak karşımıza çıkıyorlar."

Conolar tıpkı diğer Çingene ve göçebe yaşayan topluluklar gibi Türkiye'de yıllardır yaşıyorlar ancak kimliklerini 1982'de alabilmişler. Artık askere gidiyor Vatan saydıkları Türkiye'de kendilerinden her zaman sözettiriyorlar.

CONOLARIN MESLEĞİ HIRSIZLIK

Conoların ismi Türkiye'de daha çok hırsızlık olaylarıyla duyuluyor. Zaten kendileri de bunu inkar etmiyor; " Biz hırsızlık yapmıyoruz Kırıp–döküyoruz" diyorlar. Conoların çalışıyoruz demeleri hırsızlık yaptıkları anlamına geliyor. Asıl geçimlerini hırsızlık yaparak sağlıyorlar. Hırsızlığı sadace Adana ve Osmaniye'de yapmıyorlar Tüm Türkiye onlar için birer geçim kapısı. Türkiye'nin neresine yerleşirlerse yerleşsinler orada hep hırsızlık yaparlar. Bazen de çaldıkları eşyaları götürüp kendi akrabalarına sattıkları da oluyor. 1979'da Erzincan'ın Kemah ilçesinde Camii'nin merdivenini çalan ve sonra da o çaldığı merdiveni götürüp Dereşoran Köyü'nün Şoran (Yuvacık) mezrasında oturan akrabalarına satmak isterken orada suçüstü yakalanıp hırsızlık suçundan Kemah Kapalı Cezaevinde yaklaşık üç ay hapis yatan Süleyman Cöne adlı yaşlı Conoyu da o zamanlar gazetelerde okumuştuk. Conolar kesinlikle tek başına hırsızlık yapmıyorlar Gruplar halinde geziyorlar Çalıp–çırpıyorlar. Bazen Ankara ve İstanbul'a gelip 15–20 gün kalıyorlar ve dönüşlerinde de her bir Cono'nun bir araba alacak kadar hasılatı oluyor. Ancak Conolar için gelen paranın tüketilmesi Gelmesi kadar kolay oluyor. Uzun vadeli bir yatırım yapmıyorlar Gündelik yaşıyorlar.

Hırsızlık Conolar için bir yaşam biçimi. 7'den 70'e her  Cono  hırsızlık yapar Hırsızlığın tüm hile ve yöntemlerini bilir. Zaten yeni doğan çocuğa hırsızlığın nasıl yapılacağı Hangi teknik ve taktikleri uygulamaları gerektiği hem uygulaması Hem de pratikte öğretiliyor.

CAHİL VE İNANÇSIZLAR

Conolar okuma yazması olmayan ve belirli bir inancı taşımayan insanlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Conolar okuma–yazma bilmez Okula gitmezler Gidenler ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Okul istiyorlar Ancak mahallelerine okul yapılsa bile oraya gidecek öğretmeni bulmak pek kolay gözükmüyor.

Conolar cahil oldukları kadar bir de inançsızlar. Yani belirli bir inançları yok. Ne Müslümanlar Ne de Hıristiyanlar. Kendilerini inançsız olarak tarif ediyorlar. Aralarında sonradan bir dine yönelmiş olanları ise sanıldığı kadar fazla değil.

Kendilerinin cahil ve inançsız olduklarını saklamadıklarını belirten Cumali Korkmaz adlı Cono  şunları söylüyor: "Bizde okuma–yazma yok. Okul istiyoruz ama kimse bizi dinlemiyor. Çocuklar da başka okullara gidip okumak istemiyorlar. Biz yaşadığımız yere okul istiyoruz. İnancımız da yok. Bizim için hayat hırsızlık Yeyip, içmek Karı–Kız. kendimize göre dua falan ediyoruz ama bu bir inanç şekli değil. Ne Kilisemiz ne de Camiimiz var."

1918'DE BULGARİSTAN'DAN GELDİLER

1918'de Bulgaristan'dan Erzurum'un Horasan ilçesine göç eden  Cono   Aşireti  daha sonra çoğunluğu Adana'ya olmak üzere diğer başka şehirlere yerleşti. Adana'da hırsızlık gaspyankesicilik ve uyuşturucu madde satışı gibi birçok suçtan adliyeye götürülen aşiret üyeleri hakkında birçok dava bulunuyor. Aşiret'in ilk lideri 40 çocuklu  Cono  Ahmet'ti. 1992'de Belediye Conoların evlerini istimlak etti. İstimlak paralarını alan aşiret üyeleri Mersin'in Tarsus ilçesi ve Osmaniye'ye göç etti. Bazı kesimler ise Adana'nın çeşitli mahallelerine dağıldı. Yerli halk ile Conolar arasında sık sık kavgalar yaşanıyor.  Cono   Aşireti  özellikle Adana'nın Yüreğir ilçesine bağlı Ulubatlı Hasan ve Yavuzlar Mahallesi'nde yoğun olarak yaşıyor. Şu an  Cono  Aşireti'nin lideri yok. Aşiret kadınlarının Adana'nın otobanlarında şoförleri durdurarak aşk vaadiyle gasp ettikleri biliniyor. Dolandırıcı kadınlar otostopla durdurduğu erkek sürücülerin para ve değerli eşyalarını çalıyor. Daha sonra kendilerini bekleyen aşiret erkekleri olay yerine gelerek sürücüyü ölümle tehdit ediyor.  Cono  Aşireti'nin en ünlü aşk vaadiyle dolandırıcı kadını ise Alev Güvercin şu an cezaevinde.,

Haşim SÖYLEMEZ