Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#41
Merhabalar. Öncelikle iş sözleşmenizin ve işverenin iştigal sahasının ve sizin iş yerinde yapmış olduğunuz vazifenin incelenmesi, buna göre iş sözleşmesinin belirli süreli mi yoksa belirsiz süreli mi olduğuna karar verilmesi gerekiyor. İş Kanunu'nun 11. maddesinde (madde metni aşağıdadır) ifade edildiği şekilde objektif şartları taşımadığı sürece bir iş sözleşmesine salt belirli süreli olduğu yazılmakla o iş sözleşmesi hukuken belirli süreli bir iş sözleşmesi olarak değerlendirilemeyecektir. İş Kanunu'nun 11. maddesi işverenin bu anlamda keyfi hareket edemeyeceğini açıkça ifade ettiği gibi, öğretide ve Yargıtay Kararlarında da konu bu şekilde izah edilmiştir. Mesela Yargıtay'ın bir kararında aynen şu ifadelere yer verilmiştir: "Dosya içeriğine göre her ne kadar taraflar arasında dört yıllık belirli süreli iş sözleşmesi düzenlenmiş ise de, davalılara ait süreklilik arz eden işte, imalat işçisi olarak çalışan davacı işçi ile belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını gerektirir objektif haklı bir neden bulunmamaktadır. Dairemiz 1475 sayılı İş Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde de belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması için objektif haklı nedenlerin bulunması gerektiğini aramış ve bu konudaki uygulamasını istikrarlı bir şekilde sürdürmüştür. Bu nedenle sözleşmenin başlangıçtan İtibaren belirsiz süreli olduğunun kabulü gerekir. Esasen aynı sözleşmede iş sözleşmesinin sona ermesi halinde ihbar tazminatının da ödenmesinin kararlaştırılmış olması ve işverence ihbar tazminatının ödenmiş olması da sözleşmenin belirsiz süreli olduğunu göstermektedir." (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2005/19975 E., 2005/23340 K, 30.06.2005 T.). Aşağıda konuyla ilgili bir başka Yargıtay Kararı bulunmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında yapılacak inceleme neticesinde iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğu sonucuna varılırsa, bu fesih sebebiyle sadece ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğünüz doğacaktır.

Şayet iş sözleşmesinin belirli süreli olduğuna kanaat edilirse: Belirli süreli iş sözleşmesinin tek taraflı irade beyanıyla sürenin bitiminden önce İş Kanunu'nun 25. maddesinde belirtilen haklı sebeplerden biri olmaksızın işveren tarafından feshedilmesi halinde, işçinin geri kalan süre için yoksun kaldığı ücretini işverenden isteme hakkı bulunmaktadır. Buna mukabil işçinin İş Kanunu'nun 24. maddesinde (maddenin tam metni aşağıdadır) belirtilen haklı sebeplerden biri olmaksızın sözleşmeyi feshetmesi halinde, işverenin talep edeceği tutar, işçinin çalıştırılamaması nedeniyle uğranılan zarar kadar olacaktır. Yani belirli süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir sebep olmaksızın feshi durumunda, işçinin sözleşmenin bitimine kadar olan ücretini işverenden tazminat olarak talep edebilmesine karşın, sözleşmenin işçi tarafından haklı bir sebep olmaksızın feshi durumunda ise işveren sadece işçinin çalıştırılamaması nedeniyle uğradığı zararı talep edebilecektir.

Öte yandan, iş sözleşmenizde süresinden önce yapılacak bir fesih için cezai şart da öngörülmüş olabilir. Böyle bir cezai şart varsa, bu cezai şartın hukuken geçerli olup olmadığına da bakılması gerekecektir. Konu özetle bu şekildedir. Allah kolaylık versin...




     Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi
     Madde 11 - İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.
     Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.
     Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.

     İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı
     Madde 24 - Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
     I. Sağlık sebepleri:
     a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.
     b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
     II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
     a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.
     b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
     c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.   
     d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
     e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
     f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa.
     III. Zorlayıcı sebepler:
     İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.




T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E:2009/46799
K:2012/6562
T:01.03.2012

Davacı, itirazın iptaline ve davalının icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi A. Özkılıç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A ) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, Ümraniye 2 İcra Müd.de 2006/10761 E sayılı icra dosyası ile başlatmış olduğu ilamsız takibin borçlunun itirazı üzerine durduğunu , davacının 07.07.2003 tarihli hukuki danışmanlık sözleşmesi ile ve sözleşmenin her yıl yenilenmesi ile 02.03.2006 tarihine kadar çalıştığını, bu tarihte işine haksız ve sebepsiz olarak son verildiğini, enson 660 YTL + 152,30 YTL ( %18 KDV ) olmak üzere 812,30 YTL ücret aldığını, 01.07.2005 tarihinde yenilenen hizmet sözleşmesinin 30/06/2006 tarihinde sona ereceğini, sözleşmenin süresinden önce 02/03/2006 tarih ve 1123 yevmiye nolu ihtarname ile feshedilmesi nedeniyle Mart, Nisan, Mayıs, Haziran 2006 ücretlerini tazminat olarak talep ettiğini , davalının itirazının iptaline ve davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.

B ) Davalı Cevabının Özeti:

Davacı ile davalı şirket arasında hizmet akdi olmadığını, avukatlık kanununa dayanan avukatlık sözleşmesi bulunduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin belli bir hukuki yardımı ve ücreti kapsadığını, uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemelerinin görevli olmadığını, dava değeri itibari ile sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu, avukatlık sözleşmesine göre tek yanlı irade beyanıyla taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sona erdirilebileceğini, davalı şirketin 02/03/2006 tarihinde av.lık sözleşmesini feshettiğini, fesih tarihinden sonra davacı davalı şirketin hukuki danışmanlık hizmetini ifa etmemiş olduğundan, yapmamış olduğu işin bedelini isteme hakkı da bulunmadığını, sözleşmenin süresinden önce feshedilmiş olmasının sözleşme sonuna kadar olan vekalet ücretini isteme hakkını doğurmayacağını, davalı şirketinde içinde olduğu 04.10.2005 tarihinde özelleştirme kapsamında yapılan ihale sonucu E... Demir ve Çelik Fabrikaları A.Ş. ve bu şirkete bağlı olan tüm grup şirketlerinin Oyak Firmasına ihale edildiğini, 27.02.2006 tarihinde de devredilmek suretiyle özelleştirme süresinin tamamlandığını,bu süreçten sonra gerekli düzenlemelerin yapıldığını, davacı ile yapılan av.lık sözleşmesine göre aylık ücretin 660 YTL+KDV olarak belirlendiğini, aylık ücretin net ücret olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmadığından 660,00 YTL nin brüt ücret olması gerekirken davacının düzenlediği serbest meslek makbuzlarında brüt ücretin 846,15 YTL olduğu, davacı tarafından sözleşmeye aykırı olarak makbuz düzenlendiğini ve şirketin zarara uğratıldığını bu nedenle de davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddine ve %40 dan aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir.

C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece "Davacının 1 yıllık süre içinde itirazın iptali davası açtığı , davanın süresinde olduğu, ücret alacaklarının ödendiğine davalı tarafından delil sunulmadığı anlaşılmakla, dosyaya uygun bilirkişi raporu doğrultusunda davacının avukatlık yapması nedeniyle iş bulma ihtimalinin takdiren %50 olduğu kabul edilerek mart, nisan, mayıs ve haziran aylarına ait ücretlerinden %50 indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne, alacak miktarının tespiti yargılama gerektirdiğinden icra inkar talebinin REDDİNE" karar verilmiştir.

D ) Temyiz:

Kararı taraflar temyiz etmiştir

E ) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin belirli süreli iş sözleşmesinin unsurlarını taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.

Belirli süreli iş sözleşmesinden söz edilebilmesi için sözleşmenin açık veya örtülü olarak süreye bağlanması ve bunun için objektif nedenlerin varlığı gerekir.

Borçlar Kanununun 338 inci maddesinde, "Hizmet akdi, muayyen bir müddet için yapılmış yahut böyle bir müddet işin maksut olan gayesinden anlaşılmakta bulunmuş ise, hilafı mukavele edilmiş olmadıkça feshi ihbara hacet olmaksızın bu müddetin müruriyle, akit nihayet bulur" kuralı mevcuttur. Anılan hükme göre tarafların belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda iradelerinin birleşmesi yeterli görüldüğü halde, 1475 sayılı Yasa uygulamasında, Yargıtay kararları doğrultusunda belirli süreli iş sözleşmelerine sınırlama getirilmiş ve sürekli yenilenen sözleşmeler bakımından ikiden fazla yenilenme halinde, sözleşmenin belirsiz süreli hale dönüşeceği kabul edilmiştir ( Yargıtay 9. HD. 7.12.2005 gün 2005/12625 E, 2005/38754 K ).

İş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle belirli - belirsiz süreli iş sözleşmesi ayrımının önemi daha da artmıştır. ( Yargıtay 9. HD. 13.6.2008 gün 2007/19368 E, 2008/15558 K. ).

4857 sayılı İş Kanununun 11 inci maddesinde "İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste ( zincirleme ) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar" şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir. Borçlar Kanunundaki düzenlemenin aksine iş ilişkisinin süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağı vurgulanarak ana kural ortaya konulmuştur.

Öte yandan değinilen 11. inci madde, 18 Mart 1999 tarihli 1999/70 EC Konsey Yönergesi ile birlikte ele alınmalıdır.

Çerçeve sözleşmesinin 4. üncü maddesinde ayrım gözetmeme ilkesi vurgulanmıştır.

Buna göre iş koşulları açısından, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yapılacak farklı muamele esaslı nedenlere dayandırılmadığı sürece, yalnızca belirli süreli iş sözleşmesi ve iş ilişkisi ile çalışmasından dolayı, emsal kadrolu işçilerden daha dezavantajlı davranılmayacaktır.

Sözleşmenin 5. inci maddesinde ise kötü niyete karşı önlem konusu ele alınmıştır.

Birbirini takip eden belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkisinden kaynaklanan istismarların önlenmesini amaçlayan yasal düzenlemelerin bulunmaması halinde üye devletlerin, sosyal taraflara danıştıktan sonra uluslararası yasalar, toplu sözleşmeler veya uygulamaya göre belli başlı bazı sektörlerin ihtiyaçlarını da dikkate alarak, aşağıdaki tedbirlerden bazılarını alma zorunluluğu vardır.

1. ( a ) Bu türden akit veya istihdam ilişkilerinin yenilenmesini haklı kılacak nesnel gerekçeler tespit edilmesi,

1. ( b ) Yinelenen belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkilerinin azamî toplam süresini belirlenmesi,

1. ( c ) Bu türden sözleşme veya istihdam ilişkisin kaç kez yenilenebileceğinin saptanması.

1.2. Sosyal taraflara danıştıktan sonra, üye devletler elverişli olan durumlarda belirli süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisinin,

1. ( a ) Yenilenmiş sayılacağına,

2. ( b ) Belirsiz süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisi sayılacağına dair koşullar belirleyeceklerdir.

Öte yandan 1999/70 sayılı Konsey Direktifinin önsözünde, Essen Konseyi sonuç bildirgesinde "çalışanların istemleri ve rekabetin gereklerini karşılayacak daha esnek bir iş örgütlenmesini özellikle göz önünde tutan istihdam yoğun büyüme" anlayışına uygun olarak alınması gerekli önlemler vurgulanmaktadır.

1999 yılı İstihdam Politikası Ana Hatları Hakkında 9 Şubat 1999 tarihli Konsey Tavsiye Kararı, "Sosyal tarafları işletmeleri daha verimli ve rekabetçi kılmak ve esneklik ile iş güvenliği arasında gereken dengeyi sağlayabilmek amacıyla, bulundukları her düzeyde esnek çalışma düzenlemeleri dahil, iş örgütlenmesinin modernize edilmesi için sözleşme görüşmeleri yapmaya" davet etmiştir. Ayrıca, Hizmet ilişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesine göre bu sözleşmenin koruyucu hükümlerinden kaçınmak amacıyla belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasına karşı yeterli güvenceler alınması gerektiği vurgulanmıştır ( m 2/3 ).

Gerek 158 sayılı İLO Sözleşmesi gerekse 1699/70 sayılı Konsey Direktifi, bir taraftan esnek çalışmayı özendirirken diğer taraftan güvenliğe önem vererek bir denge amaçlanmıştır. Başka bir anlatımla esnek, çalışma modellerin kötüye kullanılmaması gerektiğini özenle vurgulamıştır.

Sözü edilen normatif dayanaklar uyarınca, işçinin niteliğine göre sözleşmenin belirli ya da belirsiz süreli olarak değerlendirilmesi imkânı ortadan kalkmıştır. Buna karşın, yapılan işin niteliği belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için önem arzetmektedir. Yasada belirli süreli işlerle, belirli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak "belirli süreli iş sözleşmesi" yapılabilecektir.

4857 sayılı İş Kanununun 11. inci maddesinde, esaslı bir neden olmadıkça belirli süreli iş sözleşmelerinin birden fazla üst üste ( zincirleme ) yapılamayacağı kuralı ile bir ölçüde koruma sağlanmak istenilmiştir.

Belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması ve yenilenmesi, işçinin iş güvencesi dışında kalması sonucunu doğurmamalıdır.

Belirli süreli iş sözleşmelerinde, 4857 sayılı Yasanın 15. inci maddesinde değinilen sürenin aşılmaması koşuluyla deneme süresi konulabilir.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 23. üncü maddesinin birinci fırkasında; "bir üniversite biriminde açık bulunan yardımcı doçentlik, isteklilerin başvurması için rektörlükçe ilan edilir. Fakültelerde ve fakültelere bağlı kuruluşlarda dekan, rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokullarda müdürler; biri o birimin yöneticisi, biri de o üniversite dışından olmak üzere üç profesör veya doçent tespit ederek bunlardan adayların her biri hakkında yazılı mütalaa isterler. Dekan veya ilgili müdür kendi yönetim kurullarının görüşünü de aldıktan sonra önerilerini rektöre sunar. Atama, rektör tarafından yapılır" kuralı öngörülmüş, aynı maddenin ikinci fıkrasında, yardımcı doçentlerin bir üniversitede her seferinde ikişer veya üçer yıllık süreler için en çok 12 yıla kadar atanabilecekleri, her atama süresi sonunda görevin kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Kanunun daha sonra yürürlüğe giren geçici 47. inci maddesinin ikinci fıkrasında ise yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlamanın kaldırıldığı belirtilmiştir.

Buna göre 2547 sayılı Kanunda yardımcı doçentlerle belirli süreli sözleşme yapılması yolunda bağlayıcı bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanunun 23. üncü maddesinde belirtilen ikişer veya üçer yıllık süreler, atama tasarrufu ile ilgili olup, vakıf üniversitelerinde çalışacak yardımcı doçentlerle iş sözleşmesinin belirsiz süreli olarak yapılmasına engel bir durum teşkil etmemektedir. Dairemizin uygulaması da bu yöndedir ( Yargıtay 9. HD. 23.02.2009 gün ve 2008/12778-2009/3194 sayılı kararı ).

Somut olayda, taraflar arasındaki hizmet akdi her ne kadar belirli süreli denilerek yapılmışsa da, taraflar arasındaki ilişkinin belirli süreli hizmet akdi yapılmasını gerektirir Objektif koşulları taşımadığı, yapılan işin sürekli bir iş olup ilk sözleşmenin yapıldığı 07.07.2003 tarihinden itibaren üç kere de yenilendiği dikkate alındığında sözleşmenin başından beri belirsiz süreli olup, bakiye süre ücretinin sözkonusu olamayacağı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 01.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#42
Merhabalar. Öncelikle başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin. Bahsettiğiniz durumda mahkeme devrin iptaline karar verebilir. İptal kararı çıkması yüksek bir ihtimaldir. Bir avukatla anlaşmanızda fayda var. Allah kolaylık versin...
#43
Alıntı Yapeşim arkadaşına kardeşinden dert yanınca ben bi şekilde kardeşinden bu parayı alırım diyerek kendince bir plan hazırlamış ve uygulamışlar.
Alıntı Yapeşim de iş yerinde arkadaşıyla anlaşarak  kardeşinden aracı yada parasını alma planları hazırlamış ve uygulamışlar. kardeşi de tefeciden para almış sıkıntı olmasın diye arabanı karşılığı kadar nakiti elden ve banka kanalıyla ödemiş. ancak şahıs  paranın birkısmını vermiş kalanını inkar etmiş.ki alınan paranın borcu kadar ki kısmını kardeşine geri iade edcekti.

Meseleyi tam olarak anlatamamışsınız. Benim anladığım, kayınbiraderinizin borçlu olduğu kişi alacağını tahsil etmesine rağmen alacak karşılığı düzenlenen senedi kayınbiraderinize teslim etmediği için kayınbiraderinizden aynı alacağı elindeki senede istinaden ikinci defa tahsil ederek bu kısmı eşinize vermek üzere eşinizle anlaşmış ancak bu parayı eşinize vermemiş?
#44
Merhabalar. Öncelikle başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin...

Alıntı Yapbenim ticaret yapmamdan dolayı piyasaya borçlarım var. Babamdan kalan bu eve hiç birşey olmasını istemem. Bu ev ablamın hakkı çünkü. Ben mirastan kalan hissemi nasıl ablama devrederim? Benim borçlarım bunu etkiler mi? Nasıl bir yol izlemeliyim?

1. Yol: Üç aylık süre içinde mirası reddedersiniz. Reddin nasıl yapılacağına ilişkin ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz. Alacaklılardan biri altı aylık süre içinde reddin iptali için dava açmazsa, bu yolla miras annenize ve ablanıza kalmış olur. Akabinde anneniz de kendi hissesini ablanıza devredebilir. Aşağıda konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı bulunuyor.

2. Yol: Tapu müdürlüğüne ablanızla giderek hissenizi ablanıza devredersiniz. Alacaklılarınız bu devirden haberdar olursa, tasarrufun iptali davası açabilir. Böyle bir dava açılmadığı sürece bu devirden de maksat hasıl olacaktır. Dava açılırsa, muhtemelen mahkeme bu devrin alacaklılardan mal kaçırma maksadıyla yapıldığına hükmedip devrin iptaline karar verecektir.

Bir an evvel borçlarınızı rahatlıkla ödeyebileceğiniz bir mali duruma ulaşabilmeniz temennisiyle...




T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/2-464
K. 2006/471
T. 28.6.2006

4721/m. 609, 617
743/m. 557

DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 8. Aliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 07.04.2005 gün ve 2004/461 - 2005/157 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2 Hukuk Dairesi'nin 12.09.2005 gün ve 2005/9178-11843 sayılı ilamı ile, ( ...Türk Medeni Kanunu'nun 609. maddesi "mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh hukuk mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hakimi sözlü veya yazılı red beyanını bir tutanakla tespit eder" hükmünü içermektedir. Red beyanı mahkemeye 24.03.2004 günü yapılmıştır. Bu tarihten itibaren davanın açıldığı 27.09.2004 tarihine kadar Türk Medeni Kanunu'nun 617/1. maddesindeki altı aylık hak düşürücü süre geçmiştir. Hak düşürücü süre mahkemece re'sen nazara alınır. Davanın hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

KARAR : Davacı vekili, ilama dayalı alacağının tahsili için davalı aleyhine icra takibinde bulunmuş, davalı borçlunun annesinden intikal edecek taşınmazı üzerine haciz koydurmuş; davalının mirası Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesi uyarınca reddetmesi üzerine reddin iptalini talep etmiştir.

Davalı, amacının mal kaçırmak olmadığını, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiş; mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm özel dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesindeki altı aylık hak düşürücü sürenin, mirasçının mirası red beyanında bulunduğu tarihte mi, yoksa mahkemece reddin tesciline karar verildiği tarihte mi işlemeye başlayacağı noktasında toplanmaktadır.

Türk Medeni Kanunu'nun 609. maddesi hükmü "...mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı bir beyanla yapılır.

Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.

Sulh hakimi, sözlü veya yazılı red beyanını bir tutanakla tespit eder..." biçiminde düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesi ise "malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, red tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali için dava açabilirler..." hükmünü içermektedir.

Eski kanunun mirasın reddini düzenleyen 557. maddesinde, mirasın reddine karşı reddeden mirasçının alacaklılarının üç ay içinde itiraz hakları olduğu kabul edilmişti. Yeni kanunun bunu karşılayan 617. maddesi, bu süreyi altı aya çıkarmıştır.

Bu madde ile getirilen ikinci önemli yenilik, redde itiraz süresinin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağının hükme bağlanmış olmasıdır. Maddeye göre altı aylık redde itiraz davasını açma süresi "red tarihinden itibaren" başlayacaktır. İsviçre Medeni Kanunu'nun bu maddeyi karşılayan 578. maddesinde böyle bir değişiklik yapılmamıştır.

Yeni kanun bu eksikliği gidererek itiraz süresinin "red tarihinden itibaren" işlemeye başlayacağını kabul etmiştir ( Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Miras Hukuku, 2006 baskı, s. 256 ).

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre somut olayda davalı, İzmir Abkamı Şahsiye 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'ne 24.03.2004 günü red beyanında bulunmuştur. Anılan mahkemece bu beyanın 29.03.2004 günü tesciline karar verilmiş; görülmekte olan dava, 27.09.2004 günü açılmıştır.

Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesinin açık hükmü karşısında red beyanı ile davanın açıldığı gün arasında altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.

O halde, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
#45
Merhabalar.

Alıntı Yapeşim de iş yerinde arkadaşıyla anlaşarak  kardeşinden aracı yada parasını alma planları hazırlamış ve uygulamışlar. kardeşi de tefeciden para almış sıkıntı olmasın diye arabanı karşılığı kadar nakiti elden ve banka kanalıyla ödemiş. ancak şahıs  paranın birkısmını vermiş kalanını inkar etmiş.ki alınan paranın borcu kadar ki kısmını kardeşine geri iade edcekti. bu durumda ne yapılabilir.

Kim kime ödeme yapmış ve elden yapılan ödeme için makbuz alınmamış mı? Bu kısmı anlamadım.
#46
Merhabalar. Kefaletinizin konusu nedir? Banka kredisi mi yoksa bir senet mi? Banka kredisiyse zamanaşımı süresi on yıldır. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi BURADAN okuyabilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#47
Merhabalar. Ödeme taahhüdü için illa karşınızdakinin müdür olması gerekmez, haciz esnasında görevli memur da zabta bu yönde beyanları geçirebilir. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi BURADAN okuyabilirsiniz. Zamanınız varsa, icra dairesine uğrayarak bahsettiğiniz haciz zabtını incelemeniz faydalı olacaktır. Allah kolaylık versin...
#48
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. İnşallah bir an evvel sağlığınıza kavuşursunuz.

Alıntı Yap1) Ben bu gençten şikayetçiyim, bu genç tahmini en az ne kadar ceza alır yakalanır veya teslim olursa ?

Türk Ceza Kanunu'nun 86 ve 87. maddelerine göre (maddelerin tam metinleri aşağıdadır) üç yıldan dokuz yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacaktır.

Alıntı Yap2) Maddi zararım çok kayıt dışı çalıştıgım için sigortadan da birsey talep edemiyorum. Maddi Tazminat davasıda açabilmem mümkünmü?

Maddi tazminat olarak ispat edebildiğiniz zararları (hastane, ilaç, iş gücü kaybı, vs.) talep edebilirsiniz.

Alıntı Yap3) Maddi Tazminat davası Açabiliyorsam eğer en az ne kadar talep edebilirim? ve talep ettiğim tutarı alabilirmiyim?

Burada maddi tazminattan çok manevi tazminat rakamı belirleyici olur. Manevi tazminat olarak yüksek bir meblağ talep edebilirsiniz. Elbette suç işleyen şahsın kendi adına kayıtlı herhangi bir malvarlığı yoksa, dava sonucunda elinize bir şey geçmeme ihtimali de olacaktır. Allah kolaylık versin...



    Kasten yaralama
     Madde 86 - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    (3) Kasten yaralama suçunun;
    a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
    b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Silahla,
    İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.   

    Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
    Madde 87 - (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
    a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
    b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
    c) Yüzünde sabit ize,
    d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
    e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
    Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.
    (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
    a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
    b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
    c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
    d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
    e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
    Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.
    (3) (Değişik: 6/12/2006 - 5560/4 md.) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
    (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
#49
Merhabalar.

Alıntı YapBiz 4 kişi ile ortak olup bir yer açtık..

Kurduğunuz iş yeri şahıs firması şeklinde mi yoksa tüzel kişiliği olan bir şirket (anonim, limited, vs.) konumunda mı?

Alıntı YapBaşlangıçta verilen para 300 milyar iken şuan kurduğumuz yerin değeri minimum 2 katı fiyatına çıktı
ortaklıktan ayrılmak istiyorum fakat şirketin değeri şuan ayrılmak istesem hakkıma düşen 600 milyar.. 600 milyar alıp ayrılabilirmiyim yoksa 300 milyar ile mi byebye diyeceğim

Her şirket türüne göre ortağın ortaklıktan ayrılma hakkı kısmen de olsa farklılaşabiliyor. Şayet şirket kurmadıysanız ve ortaklık sözleşmenizde bu hususa dair herhangi bir hüküm de bulunmuyorsa, hissenizin güncel değerini talep edebilirsiniz. Şirket kurduysanız, Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan bu şirket türüne dair hükümlere bakmak gerekecektir. Ben bir örnek teşkil etmesi açısından Türk Ticaret Kanunu'ndaki limited şirketlerle ilgili maddeleri aşağıya ekledim. Allah kolaylık versin...




   2. Ayrılan ortağın payı
   a) Hesaplama şekli
   Madde 260- (1) Şirketten çıkan veya çıkarılan ortağın payı, şirket sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, çıkmanın istendiği veya ortağın çıkarıldığı, uyuşmazlık hâlinde karar tarihine en yakın tarihteki şirket varlığı esas alınarak hesaplanır.

   b) Ödeme şekli
   Madde 261- (1) Çıkarılan veya çıkan ortak, 260 ıncı Madde uyarınca hesaplanan payını şirketten ancak nakden alabilir.

   c) Ödeme zamanı
   Madde 262- (1) Çıkan veya çıkarılan ortağın 260 ıncı Maddede yazılı kurallara göre hesaplanacak payı, şirket sözleşmesinde gösterilen tarihte ve şirket sözleşmesinde hüküm yoksa ayrılmadan sonra çıkarılacak ilk bilanço tarihinde ödenir.
   (2) Çıkarılan veya çıkan ortak ayrılma tarihinden önce girişilen işler tasfiye edilmedikçe şirketteki sermaye payını alamaz.

   d) Tamamlanmamış işler
   Madde 263- (1) Çıkarılan veya çıkan ortak, ayrılmadan önce başlamış olan işlerin doğrudan doğruya sonuçları olan hak ve borçlara katılır.
   (2) Çıkarılan veya çıkan ortak, evvelce başlanmış işlerin kalan ortaklar tarafından faydalı sayılacak şekilde tamamlanmasına ve bir sonuca bağlanmasına engel olamaz. Ancak, söz konusu işlerin hemen tasfiyesi mümkün olamadığı takdirde çıkan veya çıkarılan ortak, her faaliyet dönemi sonunda, o yıl içinde bitirilen işlerin hesaplarını ve devam etmekte olan işlemlerin o tarihteki durumu hakkında bilgi verilmesini isteyebilir.
#50
Merhabalar.

Alıntı Yapilgili kooperatif yetkilileri aleyhine yatırdığım 3000tl için(kooperatif hesabına yatırılan tutarın dekontları mevcut) yapabileceğim birşey varmıdır yoksa geçmiş olsun mu diyeceksiniz? 

Kooperatif yönetimindeki kişilerin suistimali söz konusu ise (zimmet, vs.), maruz kalınan zarara karşılık bu kişilere karşı tazminat davası açılabilir. Böyle bir durum varsa bir avukatla görüşebilirsiniz.

Alıntı Yapana sözleşmede kooperatif sınırlı sorumlu olarak belirtilmiş ve borçlardan sahip olunan hisse kadar sorumlu olunacağı ifade edilmişti.
Haciz durumunda kooperatif üyesi olarak kaybolan param(hissem) dışında ek maddi sorumluluğum olur mu?

Ülkemizde genellikle kooperatif ana sözleşmesinde üyelerin sınırlı sorumluluğu kabul ediliyor. Ana sözleşmeyi incelediyseniz sorun yok. 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu'nda yer alan konuyla ilgili hükümleri inceleyin (madde metinleri aşağıda). Ana sözleşmede sınırlı sorumluluk dışında bir hüküm bulunmuyorsa, herhangi bir sorun yaşamazsınız. Allah kolaylık versin...




    II – Kooperatifin sorumluluğu:
     Madde 28 – Anasözleşmede aksine hüküm olmadıkça kooperatif, alacaklılarına karşı yalnız mamelekiyle sorumludur.

    1. Sınırsız sorumluluk:
     Madde 29 – Anasözleşme, kooperatifin varlığı borçlarını karşılamaya yetmediği hallerde, ortaklarının da şahsan ve sınırsız olarak sorumlu tutulacaklarını hüküm altına alabilir. Bu takdirde alacaklılar kooperatifin iflası veya diğer sebeplerle dağılması halinde alacaklarını tamamen sağlıyamazlarsa, kooperatifin borçlarından dolayı, kooperatif ortakları zincirleme ve bütün varlıklariyle sorumlu olurlar.

    2. Sınırlı sorumluluk:
     Madde 30 – Anasözleşmeye, kooperatif borçları için her ortağın kendi payından fazla olarak şahsan ve belirli bir miktara kadar kooperatiften sonra sorumlu olacakları hususunda bir hüküm konabilir. Ortakların tek başına sorumlu olacakları miktar kooperatifteki paylarının tutarı ile orantılı olarak da gösterilebilir.
    İflasın sonuna kadar bu sorumluluk iflas idaresi tarafından ileri sürülür.

    3. Ek ödeme yüklemi:
     Madde 31 – Anasözleşme, ortakları ek ödemelerle yükümlendirebilir. Ancak, ek ödemelerin yalnız bilanço açıklarını kapatmada kullanılması şarttır. Ek ödeme yükleme sınırsız olabileceği gibi belirli miktarlarla veya iş hacmi ile veya paylarla orantılı olarak sınırlandırılabilir.
    Kooperatifin iflası halinde ek ödemeleri isteme hakkı iflas idaresinindir.

    4. Caiz olmıyan sınırlama:
    Madde 32 – Sorumluluğu belirli bir zamana bırakan veya bazı ortak grublarına yükleyen anasözleşme hükümleri muteber değildir.

    5. İflas halinde usul:
    Madde 33 – Ortakları şahsan sorumlu bulunan veya ek ödemelerle yükümlü olan bir kooperatifin iflası halinde, iflas idaresi sıra cetvelini düzenlemekle beraber ortaklardan her birinin payına düşen borcun ödenmesini kendilerinden ister.
    Tahsil olunamıyan meblağlar diğer ortaklar arasında bölüşülür. Aktif bakiyesi pay cetvellerinin kesin olarak tespiti üzerine geri verilir. Ortakların birbirlerine rücu hakları saklıdır. Ortakların geçici olarak tespit olunan borçlariyle pay cetveli aleyhine İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre itiraz hakları vardır.

    6. Sorumluluk hükümlerinin değiştirilmesi:
    Madde 34 – Ortakların sorumluluğu ve ek ödemeler yükümleri ile ilgili değiştirmeler ancak anasözleşmenin tadili ile mümkündür.Sorumluluk ve ek ödeme yükümleri konulması veya bunların artırılması,bu husustaki kararın tescili ile kooperatifin bütün alacakları lehine hüküm ifade eder. Sorumluluğun azaltılması hakkındaki kararlar, tescilden evvel doğmuş borçları kapsamaz.

    7. Kooperatife yeni giren ortakların sorumluluğu:
     Madde 35 – Ortakları şahsan sorumlu, veya ek ödemelerle yükümlü bir kooperatifte, durumunu bilerek yeni giren kimse, girişinden önce doğmuş olan borçlardan diğer ortaklar gibi sorumlu olur. Buna aykırı mukavele hükümleriyle ortaklar arasındaki anlaşmalar üçüncü şahıslar hakkında hüküm ifade etmez.

    8. Bir ortağın ayrılmasından veya kooperatifin dağılmasından sonra sorumluluk:
    Madde 36 – Sınırsız veya sınırlı sorumlu bir ortak ölür veya diğer bir sebeple kooperatiften ayrılışının kesinleştiği tarihten başlıyarak bir yıl veya anasözleşme ile tespit olunan daha uzun bir süre içinde kooperatif iflas ettiği takdirde, ayrılmasından önce doğmuş olan borçlar için ortak sorumluluktan kurtulamaz.
    Aynı şartlar altında veya aynı süre içinde ek ödeme yükümü de mevcut olmakta devam eder.
    Bir kooperatif dağılırsa, dağılmanın Ticaret Siciline tescilinden başlıyarak bir yıl veya anasözleşmede tespit olunan daha uzun bir süre içinde kooperatifin iflasının açılmasına karar verilmesi halinde ortaklar aynı şekilde ek ödemelerle birlikte sorumludurlar.

    9. Sorumlulukta zamanaşımı:
    Madde 37 – Alacaklıların, ortakların şahsi sorumluluklarından doğan isteme hakları, daha önce kanuni bir hüküm gereğince düşmedikçe iflas işlemlerinin sona ermesinden başlıyarak daha bir yıl süre ile alacaklılardan her biri tarafından ileri sürülebilir.
    Ortakların birbirine olan rücu hakları da bu hakka vücut veren ödemenin yapıldığı andan başlamak üzere bir yıl içinde zamanaşımına uğrar.
#51
Alıntı YapSizce firma ile direk irtibata geçsem ödemeyi onlara yapsam nasıl olur?

Deneyin ama muhtemelen firma da sizi avukata yönlendirecektir.
#52
Alıntı YapNumaramın internette yayılmayıp bu senaryonun da bana mesaj gönderen bu kişi tarafından yazılmış olabileceğini ya da en azından haberdar olduğunu düşünüyorum. Fakat ilk dilekçemde belirttiğim üzere internette yayıldığına dair bir araştırma yapıp sonuca varamayacaklarından endişeliyim.  Direk bu kişinin sorgulanması mümkün değil midir? (Polis memuru bana, "arasak ne olacak? o da internetten buldum diyecek" gibi şeyler söyledi. İnternetten telefon numaramı bulmuş olamaz. Daha önce de yazdığım gibi hat benim adıma değil. Bu kişinin sorgulanmasını sağlamanın bir yolu var mıdır?

Sizin bu beyanınızdan sonra normal şartlarda zaten bu kişinin ifade vermeye çağrılması gerekiyor. Savcılığa giderek dosyanızla ilgili son duruma bakın; şayet bu şahısla ilgili hiçbir araştırma yapılmamışsa, bu adamın niçin ifadesinin alınması gerektiğini özet mahiyette belirterek bu kişinin bulunup ifadesinin alınması için yazılı bir dilekçeyle savcılığa müracaat edin.

Alıntı YapBir de; sonradan meydana gelen şeyleri direkt savcılığa giderek mi ekletmeliyim? Nasıl yapılır?

Savcılığa yazılı bir dilekçe ile müracaat edebilirsiniz. Dilekçede savcılığın dosya numarasını belirtmeyi ihmal etmeyin.
#53
Merhabalar.

Alıntı Yapsonuç olarak hakkımda herhangi bir icra takibi yokken sanırım eve hacze gelebiliyorlar.

İhtiyati haciz kararı alıp doğrudan hacze gelebilirler ancak bu kadar düşük bir alacak için böyle bir yola gideceklerini hiç zannetmiyorum.

Alıntı Yapne yapmam gerekir borç benimse ödemek istiyorum ama yokuşa sürüyor sebebi ne olabilir?beni sürekli tehdit ve taciz etmeye hakkı varmı ne yapabilirim.

Bana kalırsa siz sözleşmeyi ve borcunuzla ilgili belgeleri görün, şayet borçluysanız ödeme yapın. Belgeleri göstermeyiz diyorlarsa da ödeme yapmayın. Alacak zaten on yıllık süre içinde zamanaşımına uğramış olacak. Bırakın, bu kısımları alacaklı düşünsün. Adamların derdi üzüm yemekse zaten size talep ettiğiniz belgeleri göstereceklerdir. Değilse, uğraşmanıza değmez; telefonlarına bile bakmayabilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#54
Merhabalar. Vade tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresi içinde senet borçlusuna karşı yasal takip başlatabilirsiniz. Şayet senette ciro ve ciranta da varsa, cirantalara karşı takip yapabilmeniz için vade tarihinden itibaren iki günlük süre içinde noter kanalıyla protesto çekmeniz gerekiyor. Allah kolaylık versin...
#55
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. En kısa zamanda borçlarınızı ödeyebileceğiniz rahat bir mali bir duruma kavuşabilmeniz dileğiyle sorularınızı cevaplıyorum:

Alıntı Yap2008 yılında bankadan kredi kullanmak için bankanın standart çıktı olarak verdiği bir eş rızası yazısını eşime imzalatıp kargo ile bankaya gönderdim.
Eşim noterden veya tapuya gelerek rıza vermediğinden ne imzaladığını bilmeden bu işlemi yaptırdığımızdan şu an itiraz ediyor.
Bu durumda konulan ipotek açık rıza ,noter veya şahsen imza özelliği oluşturulmadığından düşürülürmü?
Eşimin rızası geçerlimidir.

Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi kapsamında (maddenin tam metni aşağıdadır) eşinizin vermiş olduğu bu rıza geçerlidir. Aile konutuyla ilgili eş muvafakati işleminin noterden olması şart değil. Bu evrakın normal şartlarda banka şubesinde ve banka görevlisinin huzurunda imzalanması gerekir (zira bir banka bahsettiğiniz şartlarda imzalanıp kendisine gönderilen bir evrakın gerçekten de kredi borçlusunun eşi tarafından imzalanıp imzalanmadığını bilemez, dolayısıyla bir banka böylesi bir riskin altına da girmek istemez) ama evrakın bahsettiğiniz yolla imzalanmış olması, evrakın hukuken geçerli bir evrak olduğu gerçeğini de değiştirmez. Mesele, evraktaki imzanın eşinize ait olup olmadığında düğümlenmektedir ki evraktaki imzanın eşinize ait olduğunu belirtiyorsunuz. Bu durumda eşiniz bankaya karşı dava açma yoluna gitse bile böyle bir dava kaybedilecektir. Fakat dava açılarak bankanın yürüttüğü işlemlerin dava sonuna kadar durdurulması sağlanabilir. Eşinizin sonradan taşınmazı satın alan kişiye açacağı dava ise, satış öncesinde eş muvafakatinin alınmamış olması sebebiyle mahkemece kabul edilecektir. Fakat bu durum bankanın yürüttüğü işlemlerde sadece geciktirici bir rol oynar, bankanın sahip olduğu hakları etkilemez.

Alıntı YapAyrıca banka dışında kimse eve hacize gelmesin diye evi 3.şahısa bila bedel tapudan sattım.2010 da ipotekliyken.Eşimin bundanda haberi yoktu.Rızası veya muvafakatıda yoktu doğal olarak.Burda amaç evi kötü niyetli banka veya borclu olduğumuz kurumlardan korumaktı.Evi sattığım kişi istediğim an bila bedel iade edebilir.

Böyle bir devir, bankanın sahip olduğu hakları hiçbir şekilde etkilemez. Banka işlemlerine yeni malike tebligat çıkartarak devam eder. Belirttiğiniz gibi, bu devir, sadece banka dışındaki alacaklıların taşınmaza haciz işlemesine engel oluşturur ki bu alacaklılar da tasarrufun iptali davası açarak bu hakkı elde edebilir. Yani diğer alacaklılar yönünden de mutlak bir koruma sağlamaz.

Alıntı Yapaile birliğime tehdit olan  bu durumun çözülmesi için ne yapabileceğimi öğrenmek isterim.

Şirkete ait taşınmazı ve evinizi ipotek ettirmişsiniz. Kredi borcunuz evinizin de banka tarafından satılmasını gerektirecek kadar yüksek mi?




II. Aile konutu
Madde 194- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez,
aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin
verilmesini isteyebilir.

Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı
bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.
#56
Gezi Parkı'na 'Topçu Kışlası süsü verilen AVM yapılmasına olanak tanıdığı' öne sürülen Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali amacıyla açılan davada, 6. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararını Bölge İdare Mahkemesi oybirliği ile kaldırdı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gezi Park'ına Topçu Kışlası yapılmasına ilişkin İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının ardından Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdu.

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi de Bakanlığın başvurusu üzerine, İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararını, oybirliğiyle kaldırdı.

Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği yetkililerince, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açılan "Taksim Parkı üzerine Topçu Kışlası adıyla alışveriş merkezi yapılmasına olanak tanıdığı ileri sürülen 27 Şubat 2013 tarihli, 139 sayılı Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması" talepli davada, İstanbul 6.İdare Mahkemesi, "davanın durumu ve uyuşmazlığın niteliği gözetilmek suretiyle, davalı idare olan Kültür ve Turizm Bakanlığının savunması alınıncaya veya bilgi ve belgeler gönderilip yürütmenin durdurulması hakkında yeni bir karar alınıncaya kadar, yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne" oy çokluğuyla karar vermişti.

Derneğin, İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nde açtığı dava süreci devam ediyor.

Karara göre halk oylamasına gideriz

Başbakan Erdoğan 15 Haziran'da yaptığı açıklamada Gezi Parkı ve mahkeme kararı ile ilgili şunları söylemişti: Şu anda bir yargı kararı var mı? Var. Dolayısıyla biz yargı kararını bekleyeceğiz. Mahkeme nihai karar verdiği andan itibaren, bu karar olumsuzsa biz buna uyarız. Olumluysa o zaman halk oylamasına gideriz.

Kaynak: AA
http://emlak.haber7.com/emlak-gundemi/haber/1052883-gezi-parkinda-yurutmeyi-durdurma-karari-kaldirildi
#57
Merhabalar.

Alıntı Yaphakim anneme 250tl nafaka+20.000tl tazminat verdi. Babamin maaşı1700tl. Biz 3 kardeşiz abim ve ablam evli ben ise 24 yasindayim üniversiteyi yeni bitirdim fakat işsizim.
Alıntı YapAnnem temyize gitmek istiyor acaba temyizde bu nafaka miktarının artması mümkün mü?

Çocuklar 18 yaşını aştığı ve zaten ikisi evli olduğu için çocuklarla ilgili nafakaya hükmedilmemesi doğru. Annenizle ilgili hükmedilen yoksulluk nafakası, sizin işsiz olduğunuz da vurgulanarak belki daha yukarı bir seviyeye çekilebilir. Kararı temyiz etmeniz de fayda var. Allah kolaylık versin...
#58
Merhabalar.

Alıntı Yapsuc isleme tarihi 20 nisan gounuyor.

Bu tarihte 18 yaşını doldurmadı iseniz, size CMK kapsamında barodan avukat ataması yapılmıştır veya yapılacaktır. Mahkeme kaleminden veya mahkemenin görüldüğü ildeki barodan gerekli bilgiyi alabilirsiniz. Bu avukatla temasa geçin. Bahsettiğiniz hususlarda yorum yapabilmek için mutlaka dava dosyasının incelenmesi gerekecektir. Allah kolaylık versin...
#59
Alıntı yapılan: jalol - 19 Temmuz 2013, 11:07:57
kendilerini bu konuda uyardım zaten.ama avukatları,yatırdığım paranın hiçbirşekilde o dava ile bağlantılı olduğunu ispatlayamayacağımı ve cezamın düşmeyeceğini,mahkemeninde paranın ödenmiş saymayacağını söylüyor bana.hatta kendilerine avukat tutup dava açacağımı ve dekontlardada mahkemenin vermiş olduğu cezayı ödediğimi belirten yazı not düşürdüğümü söyledim.birde avukatlara para harcama boşuna birşey çıkmaz ondan diyolar..ya elim ayağıma dolaştı inanın ne yapacağımı şaşırdım.dava açsam bile mahkemeye gelince tutklanacağımı söylüyor bana.çünkü hapisim var şu anda.ya bunun bir kolayı olmalı.lütfen yardımcı olun bana

Yapmanız gerekenleri yukarıda belirttim. Şayet imkanınız varsa ve hapis tehdidini de tümden bertaraf etmek istiyorsanız, icra müdürlüğüne yatırılması gereken parayı ayrıca yatırıp eski eşinizin hesabına gönderdiğiniz bedelin de iadesiyle ilgili dava açmanız en sağlıklı yol olacaktır. İmkanınız yok ve yeniden ödeme yapamayacaksanız, evet, bu durumda hapis riskiyle başbaşa kalacaksınız ama bu sürecin sonunda kazanan siz olursunuz, o konuda endişeniz olmasın. Hapse girerseniz, maddi ve manevi tazminat bile talep edebilirsiniz. Her iki durumda da öncelikle ve gecikmeden yukarıda bahsettiğim ihtarnameyi gönderin. İhtarname göndermezseniz, bankaya gönderilen bedelden haberdar değildik şeklinde savunma yapabilirler ve böyle bir durumda da ispat noktasında çok büyük zorluk yaşarsınız.
#60
Merhabalar. Bir alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığını tespit edebilmek için alacaklının o alacakla ilgili ne tür işlemler yaptığına bakmak lazım. Örneğin alacaklı bu alacakla ilgili icra takibi yapmış mıdır? Yaptıysa, sonucu ne oldu ve hangi tarihe kadar işlemler devam etti? Bunları incelemek lazım. Şayet hiçbir işlem yapılmadıysa, on yıllık genel zamanaşımı süresi de dolmuş olduğundan, bahsettiğiniz alacak zamanaşımına maruz kalmıştır. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için TIKLAYINIZ.